• Sonuç bulunamadı

Alman topraklarında siyasi bir birlik yoktu ve bu siyasi oluĢum Fransa‟nın etkisi altında bulunan birden fazla küçük devletten oluĢan bir konfederasyon Ģeklindeydi. Almanya‟da ulusçuluk kendisini tek bir çatı altında birleĢtiren bir siyasi oluĢum olarak Napolyon‟un evrenselleĢtirme sistemi çabalarına karĢı bir tepki olarak doğmuĢtur. Bu tepki Avrupa‟da tek devlet, tek ekonomik sistem, tek bir hukuk kurumu, bir bakıma Avrupa Birliği‟ne karĢı bir protesto Ģeklinde kendisini göstermiĢtir (Sander, 2009: 190- 191).

Viyana Kongre‟sinde alınan kararla Avrupa‟da Restorasyon dönemi baĢladı ve toplanan bu kongrede bölünmüĢ bir Almanya kararı çıktı: Alman Konfederasyonu. Konfederasyon 39 küçük devlet ve bağımsız Ģehirlerden oluĢmaktaydı. Konfederasyon temel organı Diyet konfederasyonuydu ve daimi baĢkanlığı Avusturya elçisi tarafından vekilliği ise Prusya temsilcisi tarafından yapılmaktaydı. Böyle bir durumda iki baĢlılık olacağından ülkenin siyasal birliğinin tamamlanması imkansız hale gelmiĢti. Avusturya‟nın gümrük birliği ile saf dıĢı kalması, Prusya‟yı konfederasyonda tek karar alan merci haline getirdi ve kendi hegemonyasını inĢa etme yolunu açmaya baĢlamıĢtı (Karadağ, 2015: 125)

SavaĢlar sonucu sürekli toprak kaybeden Alman ulusu bir tür milli devlet halini almaya baĢlayınca, Alman imparatorluğu çatısı altında sadece Alman boyları yaĢamaya baĢlamıĢtı. Aynı dönemde Almanya‟da eğitim sistemi eleĢtirilmeye baĢlanmıĢ ve Alman mirasını ve dilini taĢıyan bir eğitim sistemi kurgulanmıĢtır (Sevim, 2008:118) Almanya‟da eğitim, toplumsal yapıyı ve sosyal hareketliliği etkilemede Batı Avrupa ülkelerine göre daha etkili bir rol almıĢtır. Devlet tarafından desteklenen ve bürokratik yapının bir parçası olan üniversiteler de bunda etkili olmuĢtur. Prusya‟daki bu yönetim birimlerinin kendi aralarında oluĢturdukları bu eğitim ve edebiyat birlikleri Alman ulusunun duygusunu tetiklemiĢtir. Alman mitoloji tarihi ve destanları yeniden yazılmaya baĢlanmıĢ, bu Ģartlar altında bir disiplin haline alan Alman tarihi bir

26

ulusçuluk dalgası oluĢturmuĢtur. 1819 yılında Alman Ulusunun eski köklerini ortaya çıkarmak ve zengin Alman tarihini Alman halkına anlatmak üzere orta çağların araĢtırılmasına yönelik büyük projeler baĢlatılmıĢtır. Alman tarihçiliği, ulusal mitler oluĢturmuĢ, Droysen gibi önemli tarihçilere bir ulus meydana getirmek için gereken kaynakları serbestçe Alman arĢivlerine inip almak üzere özel izinler verilmiĢtir (Saklı, 2012:14).

Alman bilinci baĢlangıçtan itibaren Fransa karĢıtı olarak ortaya çıkmıĢ ve ĢaĢmaz bir biçimde ırkçı bir yaklaĢımla Alman milli kimliğini ortaya koymaktaydı. Ruh ve dil ırkı yansıttığından dolayı bir millet ancak bu iki kavramın bozulmadığı sürece ayakta kalabilir ve diğer milletlere göre farklılığını koruyabilirdi (Greenfeld, 2017:553) Alman siyasi birliğinin sağlanmasının yolu ulusal bir mit ile sağlanabilirdi. BütünleĢtirilmiĢ bir devlet için gerekli olan siyasi mit ancak dilsel bir altyapıyı oluĢturan etmenler ile sağlanabilirdi. Bu etmenler Martin Luther‟in yaptığı reformlarla sağlanmıĢtı. Bu dönemde edebiyatta Alman topraklarında görülmemiĢ bir Ģekilde kültürel bir uyanma yaĢanmıĢtır. Bu dönemde Goethe, Kant gibi Romantizm akımının öncüleri olan yazarlar türemiĢtir. Bu yazarlar Romantizm akımını akıldan çok duyguyu ifade etmek insanlar arasındaki benzerliklerden çok farklılıklarını vurgulamak üzere kullanmıĢlardır(Sander,2009: 191).Almanya‟da edebiyat ile entelektüel dergiler, felsefe kulüplerinin sayısında artıĢ yaĢanmıĢ bu artıĢla birlikte bir aydınlanma çağı baĢlamıĢtır. Akılcılığın ilerlemesi anlamında kullanılan aydınlanma, aklı insanı değerler skalasında değiĢiklik yaptırarak en yükseğe yerleĢtirmiĢtir. Kant Aydınlanmayı insanın kendi kendisini soktuğu sınırlamalardan kurtulma yani insanın aklını kullanma özgürlüğü olarak ifade etmektedir. (Greenfeld, 2017:464).

Kutsal Roma Ġmparatorluğu‟nun yıkılıĢı, Alman siyasi bilincin uyanmasını sağlamıĢtır. Avrupa Yedi Yıl SavaĢları (1756-1763) ile birlikte güç dengesinde meydana gelen değiĢimler ve Fransa‟nın Ġngiltere‟ye yenilmesiyle Prusya‟da yeni yönetim birimleri ortaya çıkmıĢtır. Bu birimlerin kendi aralarında oluĢturdukları birlikler, Alman ulusçuluğunu yükseltmiĢ ve Prusya‟nın ortaya çıkmasını sağlamıĢtır. Özellikle Fransız milliyetçiliğini Avrupa kıtasında yayılmasını kendisine görev bilen Napolyon‟un giriĢtiği milliyetçi mücadeleler ulusçu iletiĢimin yoğunlaĢmasına yol açmıĢtır (Özdemir ve Bakan, 2016: 23).

27

Ulusal birliğin sağlanmasının ve Fransa‟nın Katolik Alman devletlerinin üzerindeki denetimini kırmanın yolunun Fransa‟ya savaĢ açmaktan geçtiğini düĢünen Bismarck, 1871 Yılında 3. Napolyon‟u Sedan SavaĢı‟nda ağır bir yenilgiye uğratarak Main akarsuyunun güneyinde kalan Alman devletlerini Prusya‟ya katmıĢ ve Alman ulusal birliğini kuruluĢunu tamamlamıĢtır (Sander, 2009:221)

Avrupa tarihinde güç dengesini bozarak birliğini tamamlayan Almanya‟da Almanca konuĢan bireyler Alman ulusal kimliğini altında birlemiĢlerdir. Alman toprakları dıĢında kalan Alman unsurlarının ülkeye giriĢlerine izin verilmiĢ ve vatandaĢlık almaları kolaylaĢtırılmıĢtır. VatandaĢlık esası kan bağına göre düzenlenmiĢtir (Saklı, 2012:15). Siyasi birliğini geç tamamlayan Almanya, Avrupa‟da yaygınlaĢan sömürgecilik faaliyetlerine katılmaya baĢlamıĢtır. Siyasi birliğini 1871 yılında sağlayan Almanya ulus devleti ilan ettiği tarihten sonra Avrupa‟da askeri, siyasi, ekonomik, kültürel bakımdan ve uyguladığı Avrupa politikası ile çok etkili olmuĢtur. (Özdemir ve Bakan, 2016: 25). Ġngiliz ve Fransız milletlerin siyasi birliklerini tamamlayıp yüksek bir ulusal bilince kavuĢmalarından itibaren yaklaĢık iki yüzyıldan fazla bir zaman sonra Alman milliyetçilik hareketi ortaya çıkmaya baĢlamıĢtır. Alman milliyetçiliği kendisinden önce siyasi birliğini tamamlayan Batı uluslarından Britanya ve Fransa ulusçuluk hareketlerini kendisine örnek almıĢtır. Onların izinden giderek baĢarılarına eriĢmek gerekliydi. Napolyon Avrupa‟da giriĢtiği mücadeleler ile Alman halkına zayıf bir devletin zararlarını kesin bir Ģekilde öğretti. Bu iki nedenle Alman halkı milliyetçilik düĢüncesine önem verdiler ve bu düĢünceyi sürekli canlı tutmaya çalıĢtılar (Oran, 1980: 44-45).

Benzer Belgeler