• Sonuç bulunamadı

Almanya’daki Türk Göçmenlerin Sosyal Entegrasyonunun

Belgede bilig 55.sayı pdf (sayfa 103-133)

Kuşaklar Arası Karşılaştırması: Kültürleşme

Birsen Şahin∗∗

Özet: Almanya’da en büyük göçmen grubu oluşturan Türklerin sosyal entegrasyonu, son dönemde önemli politik ve sosyolojik konular ara- sında yer almaktadır. Kültürleşme ise yeni topluma sosyal entegrasyo- nun en önemli boyutlarından birini oluşturmaktadır. Çalışmada, Al- manya’da yaşayan Türk göçmenlerin Almanya’ya sosyal entegrasyon- ları ele alınmaktadır ve çalışmanın temel amacını Alman kültürünü be- nimseme ve Türk kültürünü devam ettirme düzeyinin kuşaklararasın- daki farklılıkları ve bu farklılıklar üzerinde etkili olan faktörlerin ince- lenmesi oluşturmaktadır. Araştırma sonuçları, Türk göçmenlerin etnik kültürlerini devam ettirme ve Alman toplumun kültürünü benimseme düzeylerinin kuşaklararasında anlamlı oranda farklılaştığını göstermiş- tir. Demografik değişkenler ve sosyal entegrasyonunu boyutları olan kimlik, etkileşim ve sosyal-ekonomik-politik konum değişkenleri birlikte ele alındığında yapılan hiyerarşik regresyon analizi sonucunda ise ku- şak değişkeninin Türk kültürünü devam ettirme ile negatif yönde ve Alman kültürünü benimseme ile de pozitif yönde ilişkili olduğu görül- müştür. Ayrıca yapılan görüşmelerde, kültürleşme üzerinde, kuşak de- ğişkeninin yanı sıra Almanya’da uygulanan göç ve entegrasyon politi- kalarının da etkili olduğu görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: Sosyal entegrasyon, sistem entegrasyonu, asimi- lasyon, göç, kültürleşme.

Giriş

Avrupa ülkeleri, II. Dünya Savaşı’ndan sonra hem ekonomik hem de altyapı açısından çok ciddi zarar görmüşlerdir. Bu ülkeler hem savaş sonrası ortaya çıkan yıkımın izlerini azaltmak hem ekonomik gelişimlerini devam ettirmek hem de ekonomik yönden bir atak gerçekleştirmek istemişler ve bunun so- nucu olarak da yoğun bir iş gücüne ihtiyaç duymuşlardır. Bu ülkeler, işçi açığını gidermek için gelişmekte olan ülkelerle yaptıkları çeşitli anlaşmalarla ülkelerine geçici işçi almışlardır. Alınan işçilerle birlikte göç olgusu bu ülkeler- de sosyoloji ve politika alanında incelenen temel konular arasında yer almış

Bu çalışmada TÜBİTAK tarafından desteklenen ve 26 Şubat 2007- 26 Şubat 2008 tarihleri arasında Almanya’da yapılan post-doktora araştırma projesi kapsamında elde edilen veriler kullanılmıştır. ∗∗ Yard. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü / ANKARA

bilig, Güz / 2010, Sayı 55

104

ve bu konuda çeşitli teorik perspektifler kullanılarak sosyolojik araştırmalar yapılmıştır.

Göç konusundaki çalışmalarda, özellikle uluslararası işgücü göçünü açıkla- maya yönelik klasik işlevsel kuramlar, Marxçı çatışma kuramı, genel sistem kuramı gibi çeşitli göç kuramları geliştirilmiştir (Meyers 2004: 5-7). Ancak kuramsal açıdan uluslararası işgücü akımının, son döneme kadar iki genel bakış açısından çözümlenmeye çalışıldığı söylenebilir. Bunlardan birincisi, modernleşme görüşü ile bir toplumsal taban bulan “denge kalkınma” mode- li, ikincisi ise işgücü alan gelişmiş merkez ülkelerle, buralara işgücü veren çevre ülkeler arasındaki simetrik olmayan ilişkilere odaklanan merkez-çevre kuramıdır (Gitmez 1983: 81, Brettell 2000: 3-8). Ancak zamanla göç olgusu- nun inceleme alanında çeşitli değişiklikler olmuştur. Örneğin günümüzde göçmenlerin ulus-ötesi bağları (Şahin 2010a), göçmen girişimciler, etnik marketler (Şahin 2009), göçmen gençlerin eğitim ve kimlik sorunları (Şahin 2010b, Gelekçi 2009, Taşdelen vd. 2000) ve göçmenlerin geleceği (Özdemir 2005) gibi konular göç çalışmalarında ele alınmaya başlanmış ve göç, değişik konularla gündemde kalmayı başarmıştır. Göç alanındaki bu değişikliğin nedeni ise içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkelerden, Avrupa ülkelerine işçilerin gitme sürecinin başlangıçta geçici görülmesi, an- cak bu sürecin beklendiği gibi sona ermemesidir.

Göçün devam etmesi üzerine Avrupa Ülkeleri göç alımına çeşitli sınırlamalar getirmiş, ancak bu sınırlamalar, göçmen işçilerin gelmesini engelleyememiş- tir. Göçmen işçiler gerek aile birleşimi gerekse farklı yollarla (kaçak giriş gibi) Avrupa’ya göçü devam ettirmişlerdir (Gitmez 1983, Krane 1979). Göçmen- lerin çok küçük bir kısmı kendi ülkelerine dönmeyi tercih etmiştir1 (Martin 1991: 13). Büyük çoğunluğu ise bu ülkelerden ayrılmak yerine, eşlerini, çocuklarını da yanlarına almışlar; böylece ülkelerine dönme düşüncelerine rağmen, artık ailesel bağları da olması nedeniyle, bu ülkelerde yerleşik ko- numa geçmişlerdir ve onlar için bu ülkeler ikinci bir memleket durumuna gelmiştir. “Aile birleşmesi göçmen isçilerin kalıcılaşmasında dönüm noktası- dır.” (Toksöz 2006: 31). Bunu aldıkları vatandaşlıklarla ve edindikleri mülk- lerle de sağlamlaştıran göçmenlerin artık geçici olmadıklarının görülmesi üzerine gerek sosyologlar gerek ekonomistler gerek siyaset bilimciler gerekse psikologlar için göç olgusunun çalışılacak bir başka alanı ortaya çıkmıştır:

Entegrasyon.

Göçmenlerin yaşadıkları sorunlar ve içinde bulundukları ülkeyle bütünleşme- leri konusunda yapılan çalışmalarda, başlangıçta göçmenlerin içinde bulun- dukları topluma uymaları anlamındaki “adaptasyon” kavramı kullanılmıştır. Günümüzde ise göçmenlerin yeni kültüre uyum sağlamalarının yanı sıra etnik kültürlerini de devam ettirebilmelerini içeren “entegrasyon” kavramı

Şahin, Almanya’daki Türk Göçmenlerin Sosyal Entegrasyonunun Kuşaklar Arası Karşılaştırması: Kültürleşme

105

tercih edilmeye başlanmıştır. Çünkü: aynı ülkenin sınırları içinde yasayan bu kültür grupları ile kurulan iletişim de kültürlerarası özellik taşımakta (Kartari 2006: 12) ve farklı kültürlerin hem kendilerini korumak hem de yeni toplum- la bir arada yaşamak istediklerinde bunu sağlamak için entegrasyondan başka bir yol yoktur (Bilgin 2007: 265). Genel olarak sistem entegrasyonu ve sosyal entegrasyon perspektifinden ele alınmakta olan entegrasyon, farklı çalışmalarda farklı boyutlarla da değerlendirilmektedir. Son dönemde kulla- nılan, sistem entegrasyonu ve sosyal entegrasyon ayrımına dayanan teoriler- den biri Esser’in (2000: 56-58) “sosyal entegrasyon teorisi”dir.

Almanya’da yaşayan göçmenlerin sosyal entegrasyonu konusunda çalışma- lar yapan ve bu konuda sosyal entegrasyon teorisi oluşturan Esser’e (2000: 56-61) göre, kimlik, kültürleşme, etkileşim ve sosyal-ekonomik-politik konum sosyal entegrasyonu oluşturan boyutlardır. Bu boyutlar, kuşaklar ilerledikçe daha çok asimilasyona yaklaşacaktır.

Bu çalışmada Avrupa Ülkeleri içinde en yoğun işçi göçü alan Almanya’da yaşayan ve bu ülkedeki en kalabalık göçmen grubunu oluşturan Türk göç- menlerin sosyal entegrasyonları ele alınmaktadır.2 Günümüzde, Almanya’da yaşayan yaklaşık 2.700.000 Türkün Almanya’ya entegrasyonu sosyolojik, siyasi ve ekonomik açıdan önemli bir konudur.

Esser’in sosyal entegrasyonun boyutlarından biri olan kültürleşme unsuruna yoğunlaştığımız bu çalışmada3, Esser’in teorisine benzer olarak, kuşaklar arttıkça Alman kültürünü benimseme düzeyinin artacağı ve Türk kültürünü devam ettirme düzeyinin düşeceğini, böylece daha çok asimilasyona yaklaşı- lacağını iddia etmekteyiz. Ancak, Esser’in aksine, bu durumun doğal bir sonuç olmadığı ve gerek yasal düzenlemeler ve gerekse politik duruşların da bu süreci etkilediğini düşünmekteyiz. Çünkü Avrupa’da, özellikle çok kültür- lülük ve entegrasyon adına önemli adımlar atılan Hollanda’da, göçmenlere yönelik düzenlemelerin değiştirilmesi ve bazı hakların kısıtlanmasına benzer uygulamalar Almanya’da da başlatılmıştır. Bu durum, Türk göçmenler ara- sında, liberal yaklaşımın gittikçe azaldığı yönünde yorumlanmış ve yeni göç yasası çeşitli tepkilere neden olmuştur. Almanya’da uygulanan göç politikala- rı gibi entegrasyon politikaları da son dönemde göçmenler arasında tepkilere neden olmaktadır. Özellikle Türkçenin çeşitli yerlerde kullanımın yasaklan- maya başlanması, Türkçe derslerinin zorunlu ve kredili ders grubundan çıka- rılması ve kimi yerlerde kaldırılması gibi Türk göçmenlerin Almanya’ya daha çabuk entegre olması amacıyla uygulanan entegrasyon politikaları, çoklu entegrasyondan ziyade asimilasyon politikalarına daha yakın özellikler gös- termesi nedeni ile eleştirilmektedir.

Bu bağlamda çalışmanın temel araştırma problemlerini; (1) Türk kültürünü devam ettirmenin kuşaklar arasında farklılaşıp/farklılaşmadığı, (2) Alman

bilig, Güz / 2010, Sayı 55

106

kültürünü benimsemenin kuşaklar arasında farklılaşıp/farklılaşmadığı, (3) bu farklılıkların ne yönde olduğu, (4) yasal düzenleme-politik duruş ve diğer faktörlerin bu farklılıkların üzerinde etkisinin olup/olmadığı oluşturmaktadır. Sistem Entegrasyonu ve Sosyal Entegrasyonun Bir Boyutu Olarak Kültürleşme

Bu çalışmada entegrasyon kavramı, sosyal entegrasyon bağlamında ince- lenmektedir. Entegrasyon 19. yüzyıldan itibaren sosyolojinin ilgi alanlarından biridir. Bu konuda Durkheim’in (1986) sosyal uyum, sosyal çözülme ve uyumsuzluk konusundaki görüşleri entegrasyon alanındaki çalışmalara temel oluşturmuştur. Entegrasyon konusuyla ilgilenen Weber (1970) ise konuya, dahil etme (inclusion) ve dışlama (exclusion) bağlamında yaklaşmıştır. Ancak bu konuda günümüzdeki entegrasyon ve sistem entegrasyonu çalışmalarını önemli ölçüde etkileyen daha çok Parsons’un (1951) sosyal düzen konusun- daki düşünceleridir. Sosyal düzen konusu üzerine odaklanan Parsons, sosyal sistemin alt sistemlerini belirlemiş ve sistemler arasındaki denge üzerinde yoğunlaşmıştır. Sosyal sistemin uyumu üzerinde duran Parsons’un çalışma- sında da bu konuda araştırma yapan fonksiyonalist bakış açısına sahip diğer sosyologların çalışmalarında da çatışma konusu üzerinde yeterince durul- mamıştır. Bu nedenle devam eden çalışmalarda, çatışma teorisyenleri özellik- le toplumsal yaşam alanındaki çatışma kavramına yoğunlaşmışlardır. Ancak yapılan çalışmalarda uyum ve çatışma ikililiği, entegrasyon konusuna tek boyutlu bir yaklaşım getirdiği için sosyal durumu açıklamakta zaman zaman yetersiz kalmış ve farklı bir bakışa ihtiyaç duyulmuştur.

Makro ve mikro bakış açısını birleştiren ve entegrasyon konusundaki çalışma- lara önemli bir katkı sağlayan sistem entegrasyonu ve sosyal entegrasyon ayrımını yapan Lockwood (1964), günümüzdeki entegrasyon çalışmalarını etkilemiştir. Özellikle Habermas (1984), Esser (2000) gibi entegrasyon konu- sunda önemli çalışmaları olan bilim adamlarını etkileyen Lockwood’un sis- tem ve sosyal entegrasyon konusundaki ayrımı, entegrasyonun farklı boyut- larının ön plana çıkarıldığı çalışmalarda ele alınmıştır.

Bu çalışmada, özellikle Almanya’daki göçmenlerin entegrasyonu konusunda araştırmalar yapan Esser’in ‘sistem entegrasyonu’ ve ‘sosyal entegrasyon’ ayrımı temel alınmakta, ancak sosyal entegrasyonun gerçekleşme şekli konu- sunda Esser’e eleştirel bir bakış açısı ile yaklaşılmaktadır.

Esser’e (2000: 56-66) göre sistem entegrasyonu, göç alan ülkede, yeni üye- ler ile yerleşik üyeler ve gruplar arasında çok büyük bir gerilim olmadan göçmenlerin topluma dahil edilmesidir. Bu bağlamda göçmenler özellikle çalışma yaşamına bulundukları katkıdan ve vergi ödemelerinden dolayı eko- nomik yapıda yer almaktadırlar. Topluma yeni katılan üyeler bir işte çalıştık-

Şahin, Almanya’daki Türk Göçmenlerin Sosyal Entegrasyonunun Kuşaklar Arası Karşılaştırması: Kültürleşme

107

ları, ekonomiye katkıda bulundukları, vergilerini ödedikleri ve yasalara uy- gun davrandıkları sürece sisteme entegre olmuşlardır. Bu üyelerin çok iyi dil bilmeleri ya da içinde bulundukları toplumun kültür ve geleneklerine uyum sağlamaları ya da bu toplumun üyeleri ile bağlantı kurmaları ve etkileşim içinde olmaları da gerekmemektedir. Dil bilmeden ve iletişimde bulunmadan da bu göçmenler toplum içinde sistemle uyumlu olarak yaşamlarını devam ettirebilmektedirler. Fakat sistem entegrasyonundan farklı olarak, sosyal en- tegrasyon göçmenlerin yeni topluma entegre olmasını sadece ekonomi ku- rumu ya da yasal sorumluluklar açısından değil, diğer alanları da kapsayacak şekilde ele almaktadır. Esser, sosyal entegrasyon alanını dört boyutta belirler: kültürleşme (acculturation), sosyo-ekonomik-politik konum4 (placement), etkileşim (interaction) ve kimlik (identity). Sosyal entegrasyon bu dört boyuta ve bunlar arasındaki etkileşime bağlıdır. Bu dört boyut ise kısaca şu şekilde tanımlanabilir. Kültürleşme, gelenekler, dil gibi çeşitli konularda yeni toplu- mun kültürü ile etnik kültürün etkileşimidir. Sosyal-ekonomik-politik konum, topluma yeni katılan bireyin sosyal, ekonomik ve politik konumu ve haklarını içermektedir. Etkileşim, topluma yeni katılan üyelerin kendi toplumu ve yeni toplumun üyeleri ile olan etkileşimlerini içermektedir. Kimlik ise kişinin top- lumsal yaşam içinde kendisini nereye ait hissettiği bağlamında ele alınmakta ve kişi tarafından duygusal anlamda oluşturulduğu için de sosyal kimlik kav- ramına yakın bir anlam taşımaktadır.

Esser’e (2000: 58-61) göre bu dört boyutun gerçekleşme biçimine göre de entegrasyonun dört farklı biçimi ortaya çıkmaktadır. Bunlar, etnik kültüre uyumun baskın olduğu durum ‘segrasyon’, yeni kültüre uyumun baskın olduğu durum ‘asimilasyon’, her iki kültüre de uyumun olduğu durum ‘çoklu entegrasyon’ ve her iki kültürün de reddedildiği durum ‘marjinalleşme’dir. Ona göre, sosyal entegrasyon bunlardan daha çok asimilasyon ve segrasyon şeklinde görülmektedir.

Sosyal entegrasyonun boyutlarından biri olan ve sosyolojik, antropolojik ve psikolojik çalışmalarda ele alınan kültürleşme, özellikle son dönemde göç çalışmalarında entegrasyon bağlamında incelenmeye başlanmıştır. İki farklı toplumun üyeleri bir araya geldiği zaman kültürel alanda yaşanan değişmele- ri içeren kültürleşmede, yaşanan bu değişme iki boyutta ele alınmaktadır. Bunlardan tek boyutlu kültürleşmede göçmenin sadece kendi kültürünü de- vam ettirmesi ya da sadece yeni kültüre uyum sağlaması söz konusudur, iki boyutlu kültürleşmede ise göçmenin her iki kültüre ait unsurları bir arada devam ettirmesini içeren bir yapı vardır. Bu bağlamda bazı çalışmalarda kültürleşme konusunda bu iki farklı düşünce, tek boyutlu model ve iki boyut- lu model olarak teorileştirilmiştir (Berry 1992, 1997, Berry vd. 1997) ve göçmenlerin kültürel entegrasyonu konusunda çok sayıda araştırma yapılmış

bilig, Güz / 2010, Sayı 55

108

ve sonuçları Esser’in çalışmasındakine benzer olarak, entegrasyon, asimilas- yon, segrasyon ve marjinallesme bağlamında yorumlanmıştır (Andriessen vd. 2002, Arends-Toth vd. 2003, Colic-Peisker vd. 2003, Van de Vijver vd. 1999, Squire, 2005, Quarasse vd. 2004, Van de Vijver vd. 2001, Zagefka vd. 2002, Zick vd. 2001).

Araştırma Hipotezleri

Sosyal entegrasyonun boyutlarından biri olan kültürleşmenin entegrasyon şeklinde gerçekleşmesi için, göçmenin etnik kültürünü koruması ve devam ettirmesinin yanı sıra yeni toplumun kültürünü benimseme düzeyinin de artması gerekmektedir ve bu ikinci, üçüncü ve sonraki kuşaklara doğru gittik- çe artacaktır. Bu bağlamda da üçüncü kuşak ve sonrasında ev sahibi toplu- mun kültürünü benimseme düzeyinin yükselişi ile göçmenlerin sosyal enteg- rasyon düzeyleri de yükselecektir. Ancak, yeni toplumun kültürünü benim- seme düzeyi atarken, etnik kültürü devam ettirme düzeyi 1. kuşaktan 2. ve 3. kuşağa doğru gittikçe azalacak ve böylece genel olarak göçmenler kültürleş- me açısından değerlendirildiğinde, 1. ve 2. kuşak göçmenlerden sonraki kuşaklarda entegrasyondan çok asimilasyona doğru bir gidiş görülecektir. Çalışmanın teorik çerçevesi Esser’in yukarıda açıklanan sosyal entegrasyon düşüncesine dayandırılan araştırmanın hipotezleri şunlardır:

Kültürleşmenin sosyal entegrasyonun diğer boyutları ile arasındaki ilişkiye ilişkin hipotezler:

H0: Sosyal entegrasyonun boyutlarından olan kültürleşme ile kimlik değişke- ni arasında ilişki yoktur.

H1: Sosyal entegrasyonun boyutlarından olan kültürleşme ile kimlik değişke- ni arasında ilişki vardır.

H0: Sosyal entegrasyonun boyutlarından olan kültürleşme ile etkileşim de- ğişkeni arasında ilişki yoktur.

H1: Sosyal entegrasyonun boyutlarından olan kültürleşme ile etkileşim de- ğişkeni arasında ilişki vardır.

H0: Sosyal entegrasyonun boyutlarından olan kültürleşme ile sosyo- ekonomik-politik konum değişkeni arasında ilişki yoktur.

H1: Sosyal entegrasyonun boyutlarından olan kültürleşme ile sosyo- ekonomik-politik konum değişkeni arasında ilişki vardır.

Kültürleşmenin kuşaklar arasında farklılaşmasına ilişkin hipotezler:

H0: Yeni toplumun kültürünü benimseme düzeyi kuşaklar arasında farklı- laşmamaktadır.

Şahin, Almanya’daki Türk Göçmenlerin Sosyal Entegrasyonunun Kuşaklar Arası Karşılaştırması: Kültürleşme

109

H1: Yeni toplumun kültürünü benimseme düzeyi kuşaklar arasında farklı- laşmaktadır.

H0: Etnik kültürü devam ettirme düzeyi kuşaklar arasında farklılaşmamaktadır. H1: Etnik kültürü devam ettirme düzeyi kuşaklar arasında farklılaşmaktadır

Göçmen yasası ve entegrasyon politikasına ilişkini hipotezler:

H0: Uygulanan göçmen yasası ve entegrasyon politikalarının, kültürleşme üzerinde etkisi yoktur.

H1: Uygulanan göçmen yasası ve entegrasyon politikalarının, kültürleşme üzerinde etkisi vardır.

Yöntem

Evren ve Örneklem

Almanya’ya göçün ilk başladığı yıllarda (1960’lı yıllarda) 2.700 olan Türk nüfusu 1970’li yıllarda çok hızlı bir artışla 469.200’e ulaşmıştır. Bu rakamlar 1980’li yıllara kadar artmaya devam etmiş ancak 1990’lı yıllardan itibaren Türklerin nüfus artış hızlarında % 4-5’lik bir düşme yaşanmıştır (Federal İstatistik Dairesi Verileri, Tuna vd. 1966: 88). Türk nüfusundaki artış hızı günümüzde çok yavaş olmasına rağmen hala Almanya’da yaşayan en yoğun nüfusa sahip göçmen grubunu Türkler oluşturmaktadır. Çalışmada Alman- ya’da yaşayan Türk göçmenlerin sosyal entegrasyonu kültürleşme bağlamın- da Frankfurt ve Duisburg evreninde incelenmektedir. Günümüzde toplam nüfusu 675.000 olan Frankfurt’ta 35.500, toplam nüfusu 503.700 olan Duisburg’ta ise 51.100 Türk yaşamaktadır (Statistisches Bundesamt Deutschland, 2005, www. frankfurt.de/sixcms/detail.php?id=437171& _ffmpar[_id_inhalt]=258871). Araştırmaya daha fazla şehir dahil edilmesi düşünülmüş, ancak gerek araştırmanın maddi destek miktarı gerekse de araştırma için belirlenen sürenin kısıtlı olması gibi gerekçelerden dolayı ça- lışmanın evreni iki şehirle sınırlandırılmıştır. Frankfurt ve Duisburg’un evren olarak seçilmesinin gerekçeleri şu şekilde özetlenebilir:

- Frankfurt çok kültürlü bir yapıya sahiptir ve burada 15’ten fazla göçmen grubu yaşamaktadır. Özellikle Avrupa’nın ekonomi merkezi olarak görülen Frankfurt’a sırf bu nedenle yerleşmiş ve bankacılık sektörü başta olmak üzere farklı alanlarda çalışan göçmen nüfus yoğundur. Duisburg’ta5 farklı göçmen grupları olmasına rağmen bu oran Frankfurt’taki kadar yoğun değildir, ayrıca burada diğer göçmen gruplara göre Türk nüfusu Frankfurt’tan daha yoğundur. - Frankfurt’ta belirgin Türk mahalleleri olmamasına rağmen, Duisburg’da Türklerin daha yoğun olduğu mahalleler vardır. 6

bilig, Güz / 2010, Sayı 55

110

Böylece çalışmada Almanya’da çok sayıda farklı göçmen grupların yaşadığı alanlardaki Türk göçmenlerle, Türklerin daha yoğun yaşadıkları alanlardaki Türk göçmenlerin yaşamlarını örneklendirebilecek Frankfurt ve Duisburg gibi iki şehir evren olarak seçilmiştir.

Örneklem seçiminde ise evren hacminin geniş olması, Türklerin adres bilgile- rine özel yaşamın ve bilgilerin gizliliği nedeniyle ulaşılamaması ve evrendeki Türk göçmenlerin yaşadıkları yerlerin birbirlerine mesafelerinin uzak olması nedeniyle, çalışmada tesadüfî örnekleme yönetimi kullanılamamıştır. Evren içerisinde özellikle çalışmanın amacına uygun olarak belirli kümelerin olması nedeniyle, küme örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Evren cinsiyet, birinci, ikinci ve üçüncü kuşak göçmenler ile çalışma durumu açısından kümelendi- rilmiş ve çalışmanın maddi ve zamansal olanakları dâhilinde yapılan örnek- lem hesaplaması sonucunda örneklem grubu için 382 kişiye ulaşılması he- deflenmiştir. Ancak Mayıs 2007- Ocak 2008 tarihleri arasında anket uygula- ması sırasında yaşanan; katılımcılara ulaşma sorunu, katılımcıların iş saatleri içinde ankete gerekli zamanı ayıramamaları ve anketi yarıda bırakmak zo- runda kalmaları gibi nedenlerle toplam 250 kişiye anket uygulanmış, 50 kişiyle de birebir (yüz yüze) görüşme yapılmıştır7.

Veri Toplama ve Analiz Teknikleri

Türk göçmenlerin Almanya’ya entegrasyonunun kültürleşme bağlamında ele alındığı çalışmada nicel ve nitel metod bir arada kullanılmıştır. Nicel araştır- malarda temel olan epistemolojik sayıtlılar, pozitivist epistemolojiye vurgu yapmakta ve nesnel ölçütlerde kapalı uçlu sorularla toplanan verilere ve ilişkisel analizlere daha açık bir yapı sergilemektedir. Nicel çalışmalarda araş- tırmacılar daha önceki çalışmalardan da faydalanarak oluşturduğu sorular kapsamında bilgi toplandığı için nicel çalışmalarda daha çok soyutlanmış bilgiler toplanır ve görüşülen kişilerin yaratıcılığından ve orijinal verilerinden bir adım uzaklaşılır. Nitel araştırmalarda ise epistemolojik vurgu hem araştır- macının hem de görüşülen kişilerin orijinal düşüncelerine ve yaratıcı verileri-

Belgede bilig 55.sayı pdf (sayfa 103-133)