• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: EDEBİYAT VE SİNEMA İLİŞKİSİ

2.2. Masal

2.2.6. Alman Edebiyatında Masal

Okuyucularına ve dinleyicilerine öğüt verme niteliği taşıyan masallar, masal dilinin güçlü bir silah olduğunu bilir. Çünkü dil insana iyiliği, dürüstlüğü ve günlük yaşamda ihtiyacı olan bilgileri vermeye çalışır.

Kahramanın çözemediği olaylar da doğru verilen sözcük ve bilgilerle çözmesine yardımcı olur. Sözcükler sevindirir, umutlandırır ve acı verir. Kullanılan kötü sözler insanın ruh dünyasını karartır, derin izler bırakır. İnsanlar bu sebepten dolayı, her zaman kötü sözlerden sanki somut zarar verecek gibi korkmuşlardır.

Dilin yardımıyla, bilinçaltında oluşan farklılıklarla ileri ve geri bakış açısı sağlanır. Birçok izlenimin seçimi ancak dil ile olur ve süreklilik kazanır. Ortaya çıkan belirsizlikleri belirli hale getiren dil bir araç olarak kullanılır. Anlatılmak istenen fikirler dil ve ideoloji ile verimli hale getirir.

Belirsizlik barındıran imajlar masallarda dil vasıtasıyla anlam kazanır. Masallardaki yaratıkların devamlılık kazanması ve canlı bir varlık haline gelmesi masalın diliyle sağlanır. İnsanların düşüncelerinden ortaya çıkan çıkarımlar kültür ve olağanüstü özellikler ile birleştiğinde masalın o toplumdaki kültürel imajını oluştururlar.

İnsanların duygularının aktarılmasında etkilidir. Sözcükleri somut haline getiren dil onları ifadelere dönüştürür. Somut hale dönüşme işlemi nesnelerin isimleştirilmesiyle sağlanır.

Kullanılan dil daima dinleyiciyi masalda heyecanlı tutmasını sağlar ve daha fazla dinleyici toplar. Avrupa da yapılsan masal derleme çalışmalarına araştırmacıların keşiflerinden sonra başlanmıştır.

Kendi ülkelerinin masallarını derleyen araştırmacılar daha geniş yelpazede ele alarak başka ülkelerin masallarının ortak ve farklı yönlerini araştırmışlardır. Ve bir diğer yanı olan dil yapılarını araştırmışlardır. Grimm kardeşlerde bunun öneminin farkına varmış ve dili en yalın haline getirip her yaş grubundaki insanlara hitap etmelerini sağlamışlardır.

2.2.6.Alman Edebiyatında Masal

Moda akımıyla birlikte Almanya’dan Fransa’ya doğru 18. yüzyılda gelmeye başlayan masal kitapları toplumda yer edinmiştir. Almanlar’ ın henüz kendi masal değerlerinden haberleri yoktu. Fransız yazar Perrault masal derlemeleri ile büyük bir başarı sağladı. Halktan topladığı öyküleri, kendinden de bir şeyler katarak ve ulusallaştırarak yayınladı. Öykülerin aslına uygunluğuna hiç dikkat etmedi. Bu yüzden Fransız masalları, masalımsı özelliklerini kaybettiler.

22

Perrault masallardaki motifler kendi çıkarlarına göre kullanılınca perili dünya özelliklerini kaybetti. Aynı şeyler Ortadoğu masallarının başına da gelmiştir. İçeriği değişmiş, sadece örtüsü kalmıştır. Almanya da bu modayı takip eder. Ortadoğu masalları Fransa’dan alınarak tercüme edildi. Bu masallar yazarlar tarafından düzeltilerek yayımlanmıştır.

Goethe (1749- 1832), Wieland (1733- 1813), Schlegel (1719- 1749), Büchner (1813- 1837) gibi yazarlar cin peri motiflerini eserlerinde kullanarak masal ile felsefi romanların, kısa hikâye ve öğreti romanlarına dönüşmesine katkı sağlamıştır. Fransız masallarında fantezi gibi konular yer alıyordu. Fakat bu masalların aşağı halk tabakalarına hitap ediyor olmasından dolayı Almanya’nın özüne hiç de uymadı. Ele alınan konular bakımından masal çeşitli meyillerin aracı konumundaydı. Çocuklar için yeniden düzenlenme kararının verilmesinden itibaren masallar ciddiye alınmaya başlandı. Alman masallarına en büyük etkiyi Herder yapmıştır. Genç yazar, sözlü ve yazılı olarak ahlaksız, yalan ve yanlış ifadelerle dolu nitelediği bu tür eserlere savaş açmıştı.(httsonp://www.acikders.org.tr/pluginfile.php/2511/mod_resource/content/2/Haf ta_2.pdf)

Masalın ilk defa edebiyata kazandırılması çalışmasını J.G. Schimmel yapmıştır. Schimmel’in ‘Kinderspiele und Kindergespräche (Çocuk Oyunları ve Çocuk Konuşmaları )’ 1776-78 adlı eserinde bu görülür. İlk masal derlemesi de Georg Adam Kayser’e aittir.

Philipp Otto Runge, ‘Von den Machandelboom ’ ve ‘ Von dem Fischer und Süne Frau’ (1806) isimlerinde iki tane masal derlemesi yapmıştır. Bu masal derlemelerinde şivenin öneminin farkına varmış ve eserlerinde bahsetmiştir. Ayrıca tek bir kriterin değil her iki kriter olan okuma ve anlatmanın önemine değinmiştir. Runge, halkın saf ve basit yapısını sanatsal bir ustalıkla birleştirmiştir. İki masal derlemiştir. (http://www.millifolklor.com/PdfViewer.aspx?Sayi=6&Sayfa=1 )

Masal yazarların bakış açılarına göre iç ve dış değişikliğe uğrayabilir. Buda masalın masalımsı özelliklerini kaybettirmiştir.

Zaman içinde değişen masallardaki materyaller doğal bir şekilde sunulur. Tarihi süreç bakımından masalların biçim kuralları, motifleri sınırlandırması, tasvirlerin yüzeyselliği ve serbest kalan motiflerin çok çeşitlilik sunan imkânları, yazarlar için bulunmaz bir fırsattır. Romantik dönem yazarları masalların kökenine inerek kendilerine en uygun özellikleri masal arayışlarında kullanmışlardır. Üç derlemeci tarafından yapılan masal

23

araştırmaları bir yöntem haline getirilmiştir. Basile Barock dönemin, Perrault Klasik dönemin Grimm kardeşler ise Romantik dönemin derlemecileridir.

Söz edilen derlemicelerden Basile masallar için eğlendirici görüşünü savunmuştur, Perrault ise masallar sadece çocuklar içindir sözlerini dile getirmiştir, Alman masal derlemecilerinden olan Grimm kardeşler için masallar kültürel miras değerindedir. Görüldüğü gibi Alman masal derleme çalışmaları Fransızlar örnek alınarak yapılmıştır. Bazı yazarlar da eserlerinde masal motiflerine yer vermişlerdir. Bazı yazarlar da eserlerinde masal motiflerine yer vermişlerdir. Romantik (1798-1835) döneminde en önemli masal derlemecileri ise şüphesiz Grimm kardeşlerdir. Bu dönemin en önemli yazarları olan Grimm kardeşler hem masal derleme çalışmaları hem de yaptıkları sözlük çalışmalarıyla Alman edebiyatının unutulmaz isimleri olarak yerlerini almışlardır (Akay, 1998: 34-35 ).

2.2.6.1.Alman Masallarının Özellikleri

 Masal anlatılmaya başlanmadan önce her masalın başlangıcında kullanılan kalıp cümleler vardır. Bunlardan biri; ‘‘ Es war einmal’’ (Bir varmış) şeklinde bize geçmişten söz eden cümle yapısıdır.

 Alman masallarında nükteler yoktur söylenmek istenen doğrudan aktarılır. Masallar da tekerlemeler ortasında veya sonunda her an karşımıza çıkabilir Yapılan tekerlemeler okuyucunun ve dinleyicinin dikkatini çeker.

 Zaman olarak bakıldığında masallarda giriş kısmında genellikle şimdiki ve geçmiş zaman kullanılır.

 Masalın içinde yer alan geçiş cümleleri içerik olarak önem arz eder. Örneğin; Einmal (bir kez), auf einmal (bir keresinde ), gar nicht lange (uzun bir süre geçmeden) gibi.

 Alman masallarında detaylı tasvirler yapılmaz. Masalda ki karakterlerin özellikleri yalın bir şekilde anlatılır. Karakter hakkında detaylı bilgi verilmeden yakışıklı veya güzel gibi ifadeler kullanılır.

 Alman masallarında yer yer şiir kullanımlarına rastlanmaktadır. Çünkü şiirler insanların olağanüstü varlıklarla aralarında ki iletişimini belirtmekte, olayların heyecanı en tepe noktaya çıktığı zaman kullanılır. Masalın sonuyla ilgili bilgi masal anlatıcısının ele aldığı kahramanın kaderine bağlıdır.

24

2.3. 7. Sanat: Sinema

Diğer sanat dalları arasına giren yedinci sanat bütün sanat dallarının birleşkesi olarak bilinmektedir. Nijat Özön’ün kitabında yer alan sinema ile ilgili açıklamalar şunlardır; “Sinema (cinema)sözcüğü, sinematografi (cinematographie) sözcüğünden kısaltılmıştır. Lumiére Kardeşler kendi buluşları olan aygıta sinematograf (cinematographe) adını vermişlerdi. Yunanca ‘kinéma, -atos = devinim(hareket)’ ile ‘graphein= yazmak’ sözcüklerinden türetilen sinematograf, ‘devinimi yazan, devinimi saptayan’ anlamına; sinematographie de ‘devinimi yazma, saptama’ anlamına geliyordu” (Özön, 2008:3) Bahsi geçen bu üç kavramla ilgili diğer araştırmacılar sinema buluşunun en önemli özelliği olarak hareketleri, yaşanılanları olduğu gibi aktarılmasını belirtmişlerdir. Baktığımızda her ülkede aynı anlamı taşıyan sinema sözcüğü çeşitli anlam değişikliklerine uğramışlardır. Bunlardan bazı anlam değişikliklerine şu örnekler verilebilir; film gösterimlerinin yapıldığı yer, sinema çalışmalarının tamamı ve sinema endüstrisidir. Fakat ilk anlamı olan devinim kelimesinden yola çıkarak açıklamaya çalıştığımızda parça parça düzenlenen resimlerin görünürlüklerini daha iyi bir seviyeye getirerek devinimi yeniden biçimlendirmesini anlatır.

Günlük hayatımızı biçimlendiren söylemler toplumsal düzenin de oluşmasına katkı sağlamaktadır. Bu yaşam tarzını şekillendirip bir biçime sokan temsil öğeleri bazı söylemlerin göstergeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Sinema da bu temsil unsurlarını çok iyi değerlendirmiştir. Sinema toplumsal düzene ilişkin söylemleri biçim, figüre ya da temsiller yoluyla kodlayarak sinemasal anlatılar yaratmaktadır. Bu şekilde sinemanın toplumsal gerçekliğin kurulmasında önemli bir rol üstlendiği görülmektedir. Sinema sunduğu temsiller yoluyla toplumun fertleri tarafından içselleştirilmektedir. Bundan dolayı bir kültür içinde yer alan temsil unsuru esasen önemli bir politik değer taşımaktadır. Toplumsal düzenin kurgulanmasıyla kalmayıp, kurum ve gerçekliğin şekillendirilmesinde sınır ve unsurların kullanılmasına ilişkin önemli bir factor olarak görülmektedir. Bu nedenle kültürün biçimlenmesine katkıda bulanan sinema temsil açısından son derece önemli bir kavram olarak alınmaktadır (bkz.Kellner & Ryan, 1997: 35-39).

Sinema filmleri çoğunlukla ortaya çıktıkları döneme ilişkin özellikleri yansıtarak farklı dinamikleri de içinde bulundurmaktadır. Toplumsal temsiller ile bağlantılı olan sinemasal temsiller arasında doğrudan bir iletişim sözkonusudur. Toplumsal gerçekleri kodlayarak sinema diline aktarılması birçok filmde kendini göstermiştir. Sinema,

25

mevcut sistemin dışında gelişen olaylara ideolojik bir yaklaşım sunan bu sektör olarak elindeki gücü ekrana taşımayı başarmıştır. Sinema filmlerindeki temsiller korku ve endişeler ile insanı karşılarken aynı zamanda bu korkulara çözümler bulan yaklaşımlar ile dikkat çekmektedir. Çünkü filmler aile, din ve ataerkil otoriteyi ön plana koyup meşrulaştırırken, toplumun çağdaş sorunlarını daha basite indirgemektedir. İstikrarın kaybolduğu toplumlarda kargaşa ön plana çıkmaktadır ve mücadele edilerek bir düzen sağlanmaktadır.

Resimlerin hayatımızdaki varlığından yola çıkarak bakışın iknası (Persistance of vision) söylemine dayalı sinema filmi yapımı, tarih sürecinde belirli dönemlerden geçmiş ve sinema bugünkü yoğunlaştırılmış haline gelmiştir. İnsan gözünün saniyede 24 kare resmi görebiliyor olması teorileştirilmiş ve pratiğe geçiş aşaması oldukça uzun sürmüştür. Sinema bu pratikliğin dominant taşıyıcısı rolünü üstlenmiştir. Günümüzde bakışın iknası mantığına dayanan sinema, beynin birçok enformasyona maruk kalması sonucunda, seçiciliğini kullanarak izleyicinin ilüzyon oluşturmasına katkı sağlamaktadır (bkz.Thompson & Bordwell, 2002: 9).

100 yıldan daha fazla bir süredir sinemanın, kitle iletişim araçlarının en etkin araçlarından biri olduğu yadsınamaz bir gerçektir. İnsanoğlunun hayatındaki düzen sinema dili yoluyla filmlerde formüle edilip biçimlendirilmektedir. Farklı kültürleri tanımak açısından çeşitli bakış açıları oluşturan filmler, izleyiciye birçok farklı düşünme yolları inşa etmişdir. Bu bina üzerine kurulmuş olan sinema dönem dönem insan hayatının farklı zaman ve mekânlarını konu edinirken, kimi zaman tarihi boyutuna eğilerek düşünce yapısındaki alışılagelmiş rutinlere farklılık kazandırmış ve bakışı istediği şekilde yönetmiştir. Bundan dolayı, sinema dilinin sosyal ve kültürel olarak etkilerini çalışmak, filmlerin toplum hayatını nasıl ele aldığı ve etkilediğini anlama noktasında önemli veriler sunmaktadır. Ayrıca sinema siyasi, kültürel ve sanatsal konulara ilişkin bir kapı da aralamaktadır (bkz.Hank, 2007:7).

Sinemanın küresel boyutuna bakıldığında, ortaya çıktığı ülke sinemasını etkileyen bir film üretim biçimi olduğunu söylemek gerekir. Ayrıca sinema dünya çapında çoğu ülkenin de popüler kültürünü doğrudan etkilemektedir. Buradan bakıldığında sinema filmlerinin sadece bir film olduklarını söylemek mümkün değildir. Sadece eğlence amaçlı seyirlik olmaktan çıktığı görülmektedir. Sinema filmleri şekilsel açıdan olduğu kadar içerikleri ile de küreselleşerek birçok ülke kültürünü etkisi altına almıştır. Sunduğu açık ya da örtük mesajlar vasıtasıyla bir anlatı biçimi oluşturmuş ve dünya