Fukaha, ictihad kaynaklı hatanın Allah hakkını97 düşürme konusunda özür olduğu görüşündedir.98 Bunun dışında kalan kıblenin tayininde hata, abdestli olduğu zannıyla namaz kılma gibi bazı haller, “hatası zahir olan zanna itibar yoktur”99 gibi genel kurallar kapsamında değerlendirilse de, bu mesele fukahanın üzerinde çokça ihtilaf ettiği konulardan birisini teşkil etmektedir. Mesela, ikisinde de hatanın varlığı açık olmakla birlikte, akşam olduğunu zannederek iftar eden kimsenin orucunun hükmüyle fecrin doğmadığı zannıyla yemek yemeyi sürdüren kişinin orucunun hükmü arasında fark gözetenler de olmuştur.100
Zerkeşî (v.794/1392), “ümmetimden hata, nisyan, ... kaldırılmıştır” hadisiyle101 ilgili olarak; av hayvanını öldürme, ibadetlerde hata gibi bazı Allah hakları konusunda, eğer aynı hataya tekrar düşme ihtimali varsa, yani aynı hataya ikinci kez düşmeyeceklerine dair bir garantileri yoksa, bunlarda hükmün kaldırıldığını, kaza gerekmeyeceğini, fakat aynı hataya ikinci kez düşme söz konusu değil ise kazanın gerekli olduğunu söylemektedir. Mesela hacıların, Arafat vakfesinin zamanında hataya düşerek Zilhiccenin 10. gününde vakfe yapmaları 94 İbn Mâce, Talâk, 16. 95 Bakara, 284. 96
İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, I, 348. Bkz. Apaydın, “Hata”, DİA, XVI, 439; Mv.F, “Hata”, XIX, 131.
97
Hak kavramı ve farklı açılardan çeşitleri için bkz. Gökmenoğlu, İslâm’da Şahsiyet Hakları, 5-24.
98
Zerkeşî, el-Mensûr fi’l-kavâid, II, 122; Mv.F, “Hata”, XIX, 132.
99
İbn Nüceym, el-Eşbâh, 161; Mecelle, md. 72.
100
İbn Kayyim, İ’lâmü’l-muvakkiîn, II, 25-26; İbn Nüceym, el-Eşbâh, 161; Apaydın, “Hata”, DİA, XVI, 439-440.
101
durumunda, aynı hataya gelecek senelerde düşülmeyeceğine dair bir garantileri olmadığından, hata bir özür olarak kabul edilir. Ancak aynı hacılar Arafat vakfesinin yapılacağı yer konusunda hataya düşerek vakfe mahallinin dışında bir yerde vakfe yaparlarsa, bu durumda ertesi sene aynı hataya tekrar düşme ihtimali düşük olduğundan kaza gerekir.102
Yine hatanın ceza konularında şüphe olmaya elverişli olduğu kabul edilmiş, had suçlarını hataen işleyen veya birini hataen öldüren kişiye had ve kısas cezası uygulanmayacağı ittifakla kabul edilmiştir.103
Hatanın Allah hakkını düşürüp düşürmemesiyle ilgili yapılan tasniflerden bir diğeri de, hatanın emredilen şeylerde veya yasaklanan şeylerde meydana gelmesi durumlarıyla ilgili tasniftir. Hata, emredilen bir şeyin terk edilmesi şeklinde meydana gelirse bu emir düşmez, bilakis onun telafisi/kazası gerekir. Ancak hata, cezayı gerektiren yasaklanmış bir şeyin yapılmasında meydana gelirse, hata, bu cezanın düşürülmesinde şüphe olmaktadır. Mesela namazı, orucu, haccı veya zekâtı unutan kimseye bunların kazası vacip olmakta, yine hataen vakfe mahalli dışında bir yerde vakfe yapana da ittifakla kazası gerekmektedir.104
Kurtubî (v.671/1273), “Ey Rabbimiz! Unutur ya da yanılırsak bizi sorumlu
tutma”105 ayetiyle ilgili olarak; ayetin anlamının “bu iki yoldan veya ikisinden birisi
yoluyla meydana gelen şeyin günahından dolayı bizi affet” demek olduğunu
söylemektedir. Kurtubî, buradaki günahın kaldırıldığı konusunda ittifak olduğunu ancak bu duruma tealluk eden hükümle ilgili ihtilaf bulunduğunu, hükmün duruma göre değişiklik gösterdiğini söylemiştir. Telef edilen malların tazmini ve diyetler gibi bazı durumlarda hükmün düşmeyeceği ittifakla kabul edilmiş, kısas ve küfrü gerektiren sözler söylemek gibi bazı durumlarda ise yine ittifakla hükmün düşeceği
102
Zerkeşî, el-Mensûr fi’l-kavâid, II, 122; Mv.F, “Hata”, XIX, 134.
103
Sadrüşşerîa, et-Tavzîh, II, 411-412; Teftazânî, et-Telvîh, II, 411-413; Zerkeşî, el-Mensûr fi’l- kavâid, II, 122; Cürcânî, et-Ta’rîfât, 99; Molla Hüsrev, Mir’ât, II, 328; Suyûtî, el-Eşbâh, 190; İbn Nüceym, Fethü’l-ğaffâr, 495-496; Emir Pâdişâh, Teysîru’t-Tahrîr, II, 305-307; Tehânevî, Keşşâf, I, 747.
104
Suyûtî, el-Eşbâh, 187-190; İbn Nüceym, el-Eşbâh, 303; Mv.F, “Hata”, XIX, 133.
105
söylenmiştir. Bunlar dışında Ramazan ayında unutarak yiyip içen kimsenin durumu gibi üzerinde ihtilaf edilen bazı haller de bulunmaktadır.106
Diğer taraftan hata; taksir, tedbir ve ihtiyatın terkedilmiş olması sebebiyle bünyesinde kusuru barındırdığından, kısasın aksine eksik bir ceza olarak görülen keffareti gerekli kılan bir sebep olarak kabul edilmiştir.107
Apaydın, Hanefîler hariç fakihlerin çoğunluğunun, “ümmetimden hata,
unutma, ... kaldırılmıştır” hadisine getirdikleri yorumdan hareketle ibadet ve ibadet benzeri işlere ilişkin konularda hatanın etkisinin olmayacağı görüşünü benimsedikleri, Hanefîlerde ise bu tür konularda hatanın etkisi hususunda genel bir yargıya varmayı sağlayacak net açıklama ve uygulamalar bulunmadığı, bunun yerine hatanın etkisinin çoğunlukla her bir ibadet için ibadetin özelliği de düşünülerek ayrı ayrı ele alındığı ve başka harici delillerden de hareketle değerlendirildiği kanaatindedir. Burada Hanefîler dışındaki fakihlerin kasıtla hata arasında ayırım yapmadığı hususlar da mevcuttur. Bu kabilden olmak üzere hac ve umre ibadetinde ihramlı için yapılması şer'an yasak olan hususlarda kasıt ve sehvin, hata ve nisyanın eşit olduğu, hatanın herhangi bir etkisinin bulunmadığı noktasından Hanefîlerle aynı görüşü paylaşırlar. Mesela ihramlının hataen veya unutarak av hayvanı öldürmesi durumunda Zahirî fakihleri hariç cumhura göre ceza vardır; onlara göre bu durumda amd ile hata arasındaki tek fark günah açısındandır.108
Hanefî ve Şafiîlere, Malikîlerden bir görüşe ve Hanbelilerden İbn Âkil’e (v.513/1119) göre, giydiği elbisenin temiz olduğu konusunda ictihad ederek namaz kılan kimse, sonradan elbisenin necis olduğu ortaya çıkmasıyla namazını iade etmesi gerekir. Çünkü hatanın kesinliği ortaya çıkmıştır.109
106
Kurtubî, el-Câmi’, IV, 501-502.
107
Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, I, 180; Pezdevî, Kenzü’l-vüsûl, IV, 535; Serahsî, Usûl, II, 246-248; Zencânî, Tahrîcü’l-furû’, 197-198; Edib Salih, Tefsîrü’n-nusûs, I, 536.
108
Apaydın, “Hata”, DİA, XVI, 441. Bkz. İbn Hazm, el-Muhallâ, VII, 214-215.
109
İbn Cüzey, el-Kavânînü’l-fıkhiyye, 227; Zerkeşî, el-Mensûr fi’l-kavâid, II, 123; İbnü’l-Lahhâm, el- Kavâid, 96; Molla Hüsrev, Dürer, I, 61; Derdîr, Şerhu’s-sağîr, I, 65-66.
İbn Nüceym (v.970/1563) ve Suyûtî (v.911/1505) ise, konuyu namaz örneği üzerinden ele alarak, namaza niyette tayinin şart olduğu durumlarda hatanın niyete zarar vereceğini, tayinin şart olmadığı durumlarda ise zarar vermeyeceğini söylemişlerdir. Namazın mekânı, zamanı ve rekât sayısı konusunda tayin şart olmadığı için, bunlarda yapılan tayinler lağivdir. Mesela niyet ederken öğle namazının rekâtı 3 veya 5 rekât olarak belirlense de o namaz sahihtir. Buradaki hata zarar vermezken, belirleme lağivdir. Malikîler de bu görüştedir.110 Hanbelîlere göre ise, namazda rekât sayısını zikretmek şart olmamakla beraber, niyette 3 rekât veya 5 rekât diye tayin edilmesi namazın geçerliğini etkilemektedir.111 Tayinin şart olduğu durumlarda ise, mesela öğle namazına niyet edilecekken hataen ikindiye niyet edilmesi halinde, hata zarar verir.112
Malikîlerden Haraşî’ye (v.1101/1689) göre, kişinin iradesi, beyanına muhalifse burada iradeye itibar edilir. Öğle namazına niyet edecekken hataen ikindiye niyet eden kimsenin durumu böyledir. Bu hüküm sehven düşülen hatalar için söz konusudur. Yoksa kasıt varsa, o niyet fasiddir.113
Bir diğer örnekte Hanefî ve Malikîlere, Şafiîlerde ise bir görüşe göre, bir kimse oruçlu olduğu hatırında iken kasıtsız olarak, mesela mazmaza yaparken boğazına su kaçsa orucu batıl olur ve kaza gerekir. Hanbelîlere ve Şafiîlerde bir görüşe göre ise su boğazına kendi ihtiyarı olmaksızın girdiğinden batıl olmaz, orucu bozulmaz.114
Netice olarak, ictihad kaynaklı hataların ve had ve kısası gerektiren durumlarda meydana gelen hata hallerinin, ittifakla Allah hakkını düşüreceği kabul edilmişken, özellikle ibadetler üzerinde yoğun bir ihtilaf yaşandığını söyleyebiliriz.
110
Suyûtî, el-Eşbâh, 15-16; İbn Nüceym, el-Eşbâh, 34; Derdîr, Şerhu’s-sağîr, I, 305; Desûkî, Hâşiye, I, 234-235.
111
Buhûtî, Keşşâfü’l-kınâ’, I, 314.
112
Suyûtî, el-Eşbâh, 15-16; İbn Nüceym, el-Eşbâh, 34; Buhûtî, Keşşâfü’l-kınâ’, I, 314.
113
Haraşî, Şerhu Muhtasar, I, 266.
114
Kâsânî, Bedâi’, II, 91; Nevevî, el-Mecmû’, VI, 226; Buhûtî, Keşşâfü’l-kınâ’, II, 321; Derdîr, Şerhu’s-sağîr, I, 709; İbn Âbidin, Reddü’l-Muhtâr, II, 406; Mv.F, “Hata”, XIX, 152.