• Sonuç bulunamadı

Akdeniz Ülkelerinin AB Açısından Önem

AVRUPA KOMŞULUK POLİTİKASINA DAHİL OLAN ÜLKELER

2.1. Akdeniz Ülkeler

2.1.1. Akdeniz Ülkelerinin AB Açısından Önem

Avrupa Birliği, Akdeniz Bölgesi’ne her zaman yakın ilgi göstermiştir. Bunun nedeni gerek eski sömürgeleri ile olan yakın bağları ve gerekse Akdeniz’in bu coğrafyadaki çatışma bölgelerine yakınlığıdır. Ayrıca, Akdeniz AB için önemli bir pazar ve ticaret ortağı olduğu gibi enerji kaynaklarına ulaşım açısından da geçiş yolunu oluşturmaktadır. Avrupa, kendisini doğrudan etkileyen ve ilgisiz kalamayacak kadar yakınında olan bu bölge için kapsamlı politikalar oluşturmaya çaba göstermek durumundadır.21

Topluluğun Akdeniz’e yönelik politikaları üç dönem altında özetlenebilir. Bunlar, Global Akdeniz Politikası (1972- 1989), Yenileştirilmiş Akdeniz Politikası (1989- 1994) ve 1995 yılında Barselona Bildirgesi ile başlayan Avrupa-Akdeniz Ortaklığıdır. Avrupa-Akdeniz Ortaklığı “siyasi diyalog ve güvenlik alanlarında ortaklık”, “ekonomik ve mali ortaklık” ile “sosyal, kültürel ve insani boyutlarda ortaklık” olmak üzere üç temele dayanmaktadır. 1995 Barselona Bildirgesi, Avrupa-Akdeniz ortaklığının siyasi, ekonomik, mali, sosyal ve kültürel alanlarda olduğu gibi enerji konusundaki işbirliğini de başlatmıştır. AB, bölgede barış, güvenlik ve istikrarı ön planda tutmakta, bunu bölge halkının yaşam kalitesini arttırmaya yönelik girişimlerle desteklemektedir. AB bölgede sadece kuzey-güney ticaretinin geliştirilmesini değil, güney-güney ticari bütünleşmesini de desteklemektedir. Nihai hedef 2010 yılında Avrupa-Akdeniz Serbest Ticaret Bölgesi’nin kurulması ve Akdeniz’in bir barış, istikrar gölüne dönüşmesidir.

2000’li yılların başında geliştirilen Avrupa Komşuluk Politikası ise, 1995 yılında Barselona’da hayata geçirilen Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’ndan bir takım yönleri ile ayrılmaktadır. Avrupa, Komşuluk Politikası ilişkileri ekonomik işbirliği boyutundan ileri taşımaktadır. Ancak Komşuluk Politikası, Barselona Sürecinin bir reddi değildir. Barselona

 

       

Süreci ile elde edilenlerin ve özellikle ticari işbirliğinin üzerine eklenen ve daha da uzaklardaki yeni ülkeleri de içine alan bir şemsiye niteliğindedir.

Barselona Süreci yalnızca ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ile ortaya çıkacak ekonomik kazanımların her zaman ülkelerin işleyişlerinde demokratik değerlere dayalı yönetimlere yol açmadığını göstermiştir.22 Bu nedenle ticari ilişkilerdeki ilerlemenin derinleştirilmesi için ve bu ilişkinin devamlılığının sağlanabilmesi için, üst yapı kurumlarının da Komşuluk Politikası süreçlerine dahil edilmesi ihtiyacı doğmuştur. Birlik kendini tanımladığı “liberal demokratik değerlere” komşularını yaklaştırmak için en çekici güç olan “pazarını” önemli kartı olarak ortaya sürmektedir. Birbirinden çok farklı olan komşuların bu değerlere ulaşma hız ve istekleri farklı olacağından dolayı da ilgili ülkeye uygun “Eylem Planları” hazırlanmaktadır. Ayrıca komşularının kendi aralarında kuracakları bütünleşmeleri de Arap-Akdeniz Ticaret Antlaşması’nda (Agadir Antlaşması) görüldüğü üzere desteklenmektedir. Mısır, Tunus, Fas, Ürdün ve süreç içinde Lübnan hem Barselona Sürecine katılan hem de Komşuluk Politikası’nda istekli olan Akdeniz ülkeleri olmuştur. Özellikle 1987’de geri çevrilen AT üyelik başvurusuna rağmen Fas’ın AB ile “ileri” bir ilişki kurma hevesi hiç kırılmamıştır. Eylem Planı’nı erken kabul etmesi, Fas’ın reform sürecini AB ile derin işbirliği ve bütünleşmeye dönüştürme arzusunun göstergesidir. Tunus’un Avrupa ile yakın ilişkiler kurma yönündeki stratejik tercihi, ekonomik reform ve modernizasyondaki eksiksiz sicili ile uyumlu iken, siyasal alanı için aynı şey söylenemez. Ürdün, AB için işbirliğine hazır siyasi bir ortak olmasına rağmen, başlıca uluslar arası ortağı ABD‘dir. Ürdün; Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)üyeliğinde ifadesini bulan önemli ekonomik reformların yanı sıra ABD, Fas, Tunus ve Mısır ile serbest ticaret anlaşmaları yapmıştır. Lübnan ise, AB tarafında sunulan Eylem Planını en hızlı kabul eden ülkelerden biri olmasına rağmen güvenlik sorunları nedeniyle AB ile daha yakın ekonomik ve siyasi işbirliği geliştirememektedir. Mısır ise bölgenin lideri konumundadır. Nüfusunun büyüklüğü ve bölgesel siyasi gelişmelerdeki etkisi, onu Batılı girişimler açısından oldukça hassas bir konuma getirmiştir. Mısır için AB ile ilişkiler, ekonomik ve siyasi nedenlerle önceliklidir. Buna rağmen politik koşulluluk fikri Mısır tarafından hiçbir zaman hoş karşılanmamıştır.

Tarihten gelen Avrupalı kökleri, gelişmiş ekonomisi ve demokratik sistemi ile İsrail, Avrupa Birliği ile derin ilişkiler geliştirmiştir. İsrail’in bu özellikleri ve Ortadoğu’daki izolasyonu, Barselona sürecinin çok taraflı ve herkese-tek-bir-model antlaşma

 

       

uygulamasından duyduğu rahatsızlığı güçlendirmiştir. Bu nedenle İsrail, Komşuluk politikasının ilişkilerde iki taraflı boyutu öne çıkarmasını hemen benimsemiştir. Filistin ile ilişkileri irdelediğimizde, Oslo barış sürecinin başlangıcından beri Filistin bölgesi ile yoğun olarak ilgilenen AB, özellikle yol haritasının politik koşulluluğa bağlanmasından itibaren en önemli mali yardım sağlayıcı konumundadır. Avrupa Birliğinin bir demokrasi destekçisi olarak pek çok Filistinlinin gözündeki güvenilirliği, 2006 seçim başarısının ardından Hamas partisini benimsemeyi reddetmesi nedeniyle, ciddi anlamda zarar görmüştür. AB’nin yardım programı büyük ölçüde kesintiye uğramıştır ve Eylem Planı fiilen dondurulmuştur. Yukarıda bahsi geçen ülkelerin dışındakileri kısaca özetlemek gerekirse, Cezayir’in Barselona Sürecindeki işbirlikçi tutumunun aksine Komşuluk Politikasına sıcak bakmaması, ülkelerin AB ile ilişkilerini simgeleyen dalgalı eğilimlerini yansıtmaktadır. Cezayir için komşuluk Politikası, ‘ortaklıktan çok’ dikte etmeyi ifade etmektedir ve bu nedenle ‘şimdilik bir öncelik değildir’.

Akdeniz ülkelerinin birçoğu enerji kaynaklarına sahip veya enerji taşıma güzergahlarında bulunmaları nedeniyle, Avrupa ekonomisinin Rusya’ya bağımlılığı azaltacak can simidi konumundadır. Ayrıca bir NATO perspektifi olmayan Akdeniz ülkelerinin, Avrupa güvenliğini tehdit edici yapılanmalara kaymaması için iyi komşuluk ilişkileri ile AB ‘ne sıkı sıkıya bağlanması ihtiyacı hissedilmektedir. İşte Komşuluk Politikası ve Büyük Ortadoğu Projesinin kesiştiği en önemli noktalar buradadır.

İki kutuplu sistemin çöküşünden sonra, temel tüm kavramların küreselleşme bağlamında tekrar tanımlanması gündeme gelmiştir.23 Terörizm, değişen yapısı ile tüm dünya ülkelerini tehdit eder hale gelmiş ve klasik yöntemlerle çözüm şansının kalmadığı görülmüştür. İşte bu nedenle sadece ekonomik ilişkiler değil ortak değerlerin de yaratılması ve ülkelerin birbirleriyle yakınlaşması birçok sorunun çözümünde önem kazanmıştır. Avrupa’nın Akdeniz perspektifinin temelinde de Akdeniz’in iyi komşuluk ilişkileri tesis edilmiş bir refah denizi olması fikri yatmaktadır.

Avrupa, askeri üsler yerine ekonomik yatırımlar, gökyüzünde savaş uçakları yerine Akdeniz’in iki kıyısı arası işadamlarını, turistleri, öğrencileri, sanatçıları, akademisyenleri taşıyan yolcu uçakları, tel örgüler ve mülteci kampları yerine halkların serbestçe dolaşabildiği

 

       

Akdeniz sahilleri yaratma kararlığını gösterebildikleri ölçüde, yani karşı kıyıları ötekileştirmedikleri sürece önyargılar kırılacak, işbirliği artacak ve refah paylaşılabilecektir.

Benzer Belgeler