• Sonuç bulunamadı

6. TOKAT KAZASININ İDARİ VE FİZİKİ YAPISI

7.1. SOSYAL VE KÜLTÜREL HAYAT

7.1.1. Aile ve Diğer Sosyal Gruplar

Genç bir kız ebeveyni tarafından birisine namzet olarak verilirse, zamanı gelince nikâh kıyılır ve evlilik gerçekleşirdi. Fakat namzet genç kız, evlilik çağı gelince namzetliği istemezse reddederek mahkemeye başvurabilirdi. İncelediğimiz defterde, namzetlikten (nişanlılık) vazgeçildiğine dair örnekler yer almaktadır. Mesela, Mahmud Paşa mahallesinde yaşayan Ömer, mahkemeye müracaat ederek Yazıcık mahallesinde yaşayan Rukiye adlı bekâr kızla yedi ay önce nişanlandığını ama aralarında nikâh akdi gerçekleşmediğini beyanla, kendi rızası ile nişanlılıktan vazgeçtiğini belirtir. Rukiye’nin başkasına namzed olmasına izin verilmesini talep eder. Mahkeme talebi uygun görerek sicile kayd eder (TŞS 3, 130/1). Bu örnek bize zorla evlilik olmadığını ve nikâh olmamışsa nişanlılıktan vazgeçilebildiğini göstermektedir.

Bu tarz namzetlik Gayrimüslimler arasında da olursa, yani nikâh gerçekleşmeden namzetlik olursa mahkemeye başvurulduğu takdirde bu namzetlik de reddedilirdi. Gayrimüslim kız, Tokat şer‛î mahkemesine gelip, başkasıyla evlenmek istediğini belirtirse, bu istek kabul edilirdi.

Evlilik olayı gerçekleşirken, İslam’ın tespit ettiği şartlara göre miktarı değişken olan mihr-i muaccel ve mihr-i müeccel denilen meblağlar kadına verilirdi. Yine “cihaz” adı altında kız ebeveyninin erkekten meblağ talep ettiği görülmektedir. Zamanla bu meblağların ödenememesi gündeme gelince idarî amir müdahele ediyordu. Fazla para talep etmenin evlilikleri güçleştirdiği ve insanları rencide ettiği belirtilip, bunlardan vazgeçilmesi isteniyordu (Beşirli, 2005 : 308).

çok eşle evlilik yapıldığını görmekteyiz. Bu husus, aşağıdaki iki kayıt örneğinden açıkça görülmektedir.

“Medîne-i Tokat’da Sovukpınar-ı Müslim mahallesi sakînlerinden iken bundan akdem vefât eden Abdurrahman bin Ali nâm müteveffânın verâseti zevceteyn-i metrûketeyni Fatıma binti Süleyman ve diğer Fatıma binti İsmail ile…” (TŞS 3, 6 / 1)

“Medîne-i Tokat’da Şucâ‘eddin mahallesi sâkinlerinden iken bundan akdem vefat eden Es-Seyyîd Mustafa bin Abdulkerimin verâseti zevceteyni metrûkuteyni Rafi‛a binti Mahmud Efendi ve Hamide binti Yusuf ile…” (TŞS 3, 41 / 1).

Yine TŞS 3’de cariyelikle ilgili kayıtlara rastlamaktayız. Örneğin, “Medîne-i Tokat’da Sovukpınar mahallesi sâkinelerinden iken bundan akdem vefât eden Gonca nâm câriyenin zâhirde vâris-i ma’ruf ve ma’rûfesi olmayub…” (TŞS 3, 22 / 2) cümlesinde cariye Gonca’nın mirasından bahsedilmektedir.

Osmanlı aile hukukunda taraflar (eşler) anlaşamayınca mahkeme kararı ile boşanma (talak) yoluna başvurabilirlerdi. İslam aile hukukuna göre, nikah gerçekleşmiş ama zifaf gerçekleşmeden boşanma olmuşsa, kadının mihr-i mü’eccel ve iddet-i nafaka olmak üzere verilen meblağın yarısını alma hakkı vardı. Bu hususta TŞS 3,164/2’ deki kayıt örnek olarak verilebilir. Buna göre, Raziye adlı kadın, vekilleri aracılığı ile mahkemeye başvurarak, kocası Ömer’e dava açar. Kocasının kendisini boşadığını beyanla, daha önceden kararlaştırılmış olan 50 guruş mehr-i mü’eccel ile iddet nafakasını talep eder. Mahkeme, Ömer’e ait bir bâb menzilin yarı hissesini bu talep karşılığında Raziye’ye verir ve karar sicile yazılır. Diğer bir kayıtta ise, Fatıma adlı kadının eski kocası Ebubekir’e dava açarak, önceden kararlaştırılmış olan 200 guruşluk mehr-i mü’eccel ile iddet nafakasını talep eder. Mahkeme bu meblağın Fatıma’ya

verilmesini kararlaştırır. Ebubekir, kendisinden istenen parayı öder (TŞS 3, 155/1)7. Eğer bir erkek, şahitler huzurunda karısını boşar ve şahitler de ikrar ederse boşanma tamamlanmış sayılırdı. İki taraf kendi hür iradeleriyle boşanırlarsa, aralarındaki alacak verecek konusunu halledip anlaşırdı. Bu muhâla’a (bedel karşılığı rıza ile) boşanmadır (Beşirli, 2005: 309). Bu tür boşanma ile ilgili incelediğimiz defterde kayıtlar bulunmaktadır. Örneğin, TŞS 3, 143/2’deki kayda göre, Ahmed adlı şahıs mahkemeye müracaatla, karısı Şerife’den boşanmak istediğini beyan eder. Eşi de kabul edince taraflar boşanır ve evliliğe ait tüm haklarından karşılıklı feragat ederler.

Kadın mahkemeye gelerek, kocasının kendisine şiddet uyguladığını ve dinine küfr edip, hakaret ettiğini, bu durumda kocasından boşanmış sayılıp sayılmadığını sorabilirdi. Yine evlilik sırasında eşlerden biri kaybolursa, diğer eş başkasıyla evlenebilmek için mahkemeden izin isterdi (Beşirli, 2005 : 310). 3 nolu defterde hal‛ (boşanma) ile ilgili kayıtlar mevcuttur. Mesela, Şerife adlı kadın mahkemeye başvurup, kocası Zeynelabidin’den şikâyetçi olur. Kocasından beş yüz elli guruş alacağı olduğunu, talep ettiğinde kocasının inkâr ettiğini belirtir. Kocasıyla aralarında uzaklaşma olunca, mehr-i müeccel (veresiye mihr), oturma masrafları kadına ait olmak üzere bedel karşılığı boşanmak ister. Kocası da bu talebi kabul eder ve tarafların beyanları hukuken tasdik edilip, sicile yazılır (TŞS 3, 157/4).

Kayıtlardan anladığımıza göre mahkeme mecnûn (deli) olanlarla evliliğe izin vermemektedir. Şu örnek bununla ilgilidir: Abdurrahim adlı kişi mahkemeye gelerek, umumca deli kabul edilen kardeşi Mustafa’nın velisinin kendisi olduğunu söyler. Fakat amcalarının kendi izni olmadan kızı Zeyneb’i adı geçen Mustafa ile evlendirmek istediğini, bu evliliğe izin verilmeyeceğine dair amcasına mahkeme kararı verilerek,

kardeşinin kendisine teslimini talep eder. Mahkeme durumu inceleyerek bu evliliğe izin vermez. (TŞS 3, 151/2). Bu karar bize aileye verilen değeri göstermesi bakımından önemlidir.

İncelediğimiz dönemde aile içi şiddete izin verilmediğini ve kadınların şiddete maruz kalınca kocalarına dava açtıklarını görürüz. Örneğin, Suzana adlı kadın kocasından şikayetçi olarak, sürekli kendisini darp ederek söğdüğünü, kanunlara aykırı muamelede bulunduğunu söyler. Bu duruma tahammülü kalmadığını, kocasının şiddet uygulamayacağına dair kendisine mahkemenin bir şahsı kefil etmesini ister. Talep uygun bulunur ve Bedros adlı şahıs kadına kefil olur, şiddet devam ederse boşanmalarına izin verileceği mahkemece taraflara belirtilir (TŞS 3, 155/2).

Benzer Belgeler