• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM III: ÇOCUK BAKIMI VE YETĠġTĠRĠLMESĠ

3.4. Adölesan Anneler

Çocukluktan eriĢkinliğe geçiĢ dönemi olarak da bilinen adölesan dönem; fiziksel, psikolojik ve sosyal olgunluğa eriĢmenin tamamlandığı bir dönemdir. KiĢinin bedeninde görülen değiĢiklikler ve psikososyal geliĢme gibi çok önemli dönüĢümler bu dönemde görülmektedir. Büyüme ve geliĢmenin yaĢandığı bu dönemde genç kızların gebe kalması sağlıklarını olumsuz yönde etkilemektedir. Adölesan anneler daha ileri yaĢlarda anne olan kadınlara göre daha fazla düĢükler ve anne bebek ölüm riskine maruz kalmaktadırlar. BirleĢmiĢ Milletler'e göre adölesan dönem 10-19 yaĢ grubundaki kiĢileri kapsamaktadır (TUĠK, 2014: 3).

Adölesan dönemde birey; biyolojik, psikolojik ve sosyal değiĢimlere uğramaktadır. Dünya nüfusuna bakıldığında her 5 kiĢiden biri adölesan dönemde bulunmakta ve adölesan nüfusu yıldan yıla bir milyarı aĢmakta, her 1000 adölesandan 60‟ı anne olmakta ve dünya yüzeyindeki yaklaĢık tüm doğumların onda biri olan 17 milyon bebek

adölesan anneden doğmaktadır. Dünyadaki pek çok ülkede, kadınların ölüm oranlarının artmasında büyük etkiye sahip olan adölesan gebelikler önlenmesi gereken bir sorun olarak görülmektedir. Kadının biyopsikososyal geliĢimini tamamlamadan gebe kalması anne ve bebek açısından olumsuz bir durumdur (Kavlak ve ġen, 2011: 35). Adölesan gebeler, diğer kadınlara göre daha çok doğum sıkıntısı çekerler ve hayatları boyunca daha sık gebelik yaĢarlar. Adölesan annelerin bebeklerinde düĢük doğum ağırlığı olasılığı, prematüre olma riski daha fazladır (BaĢer, 2000: 50).

Günümüzde dünyada cinsel aktivite yaĢının daha erkene kayması, cinsellik ve gebeliği önleyici yöntemler hakkında bilgi eksikliği nedeniyle adölesanlar, istenmeyen gebelik ve cinsel yolla bulaĢan hastalık riskine daha çok maruz kalmaktadırlar. Ayrıca erken yaĢta anne olmak kadınların kiĢisel, eğitim, sosyal ve ekonomik geliĢimlerinin önünde büyük bir engeldir. Yapılan çalıĢmalarda gebelerin yaĢları küçüldükçe ve eğitim seviyeleri düĢtükçe benlik saygı düzeylerinin azaldığı; özbakım güçleri ve yaĢam kalitelerinin düĢtüğü aynı zamanda anneliğe henüz hazır olmayan, kendisi de çocuk olan adölesan annelerin, çocuk büyütme stresini taĢıyamayıp bebeklerini ihmal ve istismara uğratabildikleri belirtilmektedir (Bulut ve ark., 2008: 37). Erken evlilikler, hem evlenen kadınlar hem de dünyaya getirdikleri çocuklar açısından hayatlarını kaybetmek dahi birçok risk faktörü barındırmaktadır. Erken yaĢta evlendirilerek, istismara maruz kalan

66

kadının kendi çocuğunu da ihmal veya istismara uğratması açısından ortaya istismar döngüsü çıkmaktadır.

Toplumda annelerin doğuĢtan çocuk büyütme yeteneğine sahip oldukları, babaların ise sonradan öğrendiklerine inanılmaktadır. Ancak annelik, tümüyle içgüdüsel bir yetenek değildir. Yapılan bilimsel gözlemler, ister memeli hayvanlarda olsun, ister insanlarda olsun, annelik duygusunun ve davranıĢının büyük ölçüde sonradan öğrenilerek kazanıldığını göstermiĢtir. Ayrıca, kiĢi nasıl yetiĢtirilirse kendisi de yetiĢtirildiği tarzda çocuk eğitme eğilimindedir. Kendisi yeterli sevgi almamıĢ bir anne, bebeğine yeterli sevgiyi vermekte güçlük çekmektedir. Sevgiyle büyümüĢ anne ise, yavrusuna yeterli sevgiyi doğal olarak vermektedir. Ancak, anne olacak genç kadının hem bedensel hem de ruhsal açıdan olgunluğa eriĢmiĢ olması da gereklidir. Erken yaĢtaki gebeliklerde prematüre hatta ölü doğumlar, düĢükler olabilmektedir. Zaten gebelik sürecinde bebeğinin ağır sağlık sorunu ya da engelli doğması endiĢesini taĢıyan herhangi bir anne için, erken doğan çocukların bakımı çok zorlu bir annelik sınavıdır. Kaldı ki henüz geliĢim çağında olan adölesan anne için bu tehlikeler daha fazladır ve yıpratıcılığı daha fazla olan bu sorunlarla mücadele etmesi daha güçtür. Bu bakımdan adölesan anneler çocuk yetiĢtirme sürecinde kendi annelerinden, eĢinden veya çevrelerindeki kiĢilerden destek görmezlerse, çocuklarına gerekli bakımı veremeyebilirler. Annenin bebeğine özenle bakabilmesi, yeterli ilgi ve sıcaklığı göstermesi, kendisinin sağlıklı ve mutlu olmasına bağlıdır. Erken gebelik ve doğumla sağlığı bozulan anne, bebeğin aradığı sevgi ve bakımı yeterli ölçüde karĢılamayabilir (Yörükoğlu, 1978: 25).

Erken evlenen kadınlar daha sık ve daha fazla sayıda çocuk sahibi olmakta anne, çocuk ölüm riskine maruz kalmaktadırlar. Aile planlaması hakkında bilgi eksikliği, eĢin veya eĢin ailesinin çocuk beklentisi nedeniyle sağlıksız gebelikler ve doğumlar ortaya çıkmaktadır. Bu durumdan hem anne hem de bebek olumsuz yönde etkilenmektedir. Türkiye‟de 2012 yılında 15-19 yaĢ grubundaki kadınların % 60‟ı hiçbir yöntem kullanmamakta olup; sadece % 18‟i herhangi bir modern gebelikten korunma yöntemi kullanmaktadır (Dabak, 2014: 23). Bu sorunun önüne geçebilmek amacıyla tüm gebe adölesanlara ve babalara, doğum öncesi gereksinim duyabilecekleri tıbbi, sosyal, ruhsal, beslenme ve bebek bakımını da içeren danıĢmanlıklar yapılmalı, adölesan annelerin doğum sonrası daha geç taburcu olmaları sağlanarak, bebeğine kendilerinin bakabilecekleri konusunda güven verilmelidir (Bulut ve ark, 2008: 43).

67

Günümüzde halen önemli bir problem olan eken evlilikler, uygulanan sosyal politikalar ve eğitim seviyesinin yükselmesiyle geçmiĢ döneme göre azalmıĢtır. Bu azalıĢ ile birlikte TUĠK (2014) verilerine göre; 2001 yılında doğum yapan çocuk anne sayısı 53 573 iken, 2012 yılında bu sayı 22 369‟a düĢmüĢtür. Doğum yapan kadınlar içinde çocuk anne oranı 2001 yılında % 4 iken, 2012 yılında % 1,7‟ye düĢmüĢtür.

Tablo 6:

2013 Yılı Anne Olan Çocuk Sayısı Toplam doğum sayısı 14-15 yaĢında anne olan

çocuk sayısı

15-17 yaĢında anne olan çocuk sayısı

1.283.062 326 20.374

Kaynak: TÜĠK, Ġstatistiklerle Çocuk, (http://www.tuik.gov.tr, e.t: 2017)

2013 yılında toplam 1.283.062 doğumun olduğu Türkiye'de kadınların 20.700‟ünün 18 yaĢından önce anne olduğu adölesan gebeliklerin geçmiĢ dönemlere göre azalmasına rağmen halen fazla olduğunu gözler önüne sermektedir.

Tablo 7:

Düzey ve Cinsiyete Göre 16-17 YaĢ Grubunda Evlenen Çocuk Sayısı ve Toplam Ġçindeki Oranı

Ülke Toplam evlenme sayısı

Evlenen çocuk sayısı

Evlenen kız çocukların toplam

içindeki oranı Türkiye Kız Erkek Kız Erkek Kız Erkek

599 704 599 704 34 629 1 670 5,8 0,3

Kaynak: TÜĠK, 2014 Yılı Evlenme Ġstatistikleri, (http://www.tuik.gov.tr, e.t: 2017)

Erken evlilikler erken yaĢta annelik demektir. Henüz kendi geliĢimini tamamlamadan anne olan kız çocuklarının ruh sağılığı bozulmakta erken doğum, düĢük, anne bebek ölümleri gibi sorunlarla karĢı karĢıya kalmaktadırlar. 2014 yılı verilerine bakıldığında 34.629 kız çocuğunun erken yaĢta henüz 16, 17 yaĢlarında evlendikleri görülmektedir. Toplam evlilikler içerisindeki oran ise 5,8 dir. Henüz okul çağında zorunlu eğitimlerini tamamlaması gereken kız çocuklarının zorla veya kendi istekleri ile evlenmeleri toplumumuzda kadınların istihdam oranlarının düĢük olmasına, erken yaĢta anne olmaları nedeniyle çocuklarını ihmal ya da istismara maruz bırakma riskinin artmasına,

68

birçok sağlık problemleri yaĢamalarına, aile içi Ģiddete maruz kalmalarına neden olabilmektedir. Adölesan annelerin eğitimlerinin yarıda kalmasıyla, kendilerine, topluma ve ailesine katkısı olamamakta, bebeği de bu yoksulluk döngüsünün bir parçası haline gelmektedir. Ayrıca tabloda yine toplumsal cinsiyet eĢitsizliğinin yansıması görülmektedir. Kız çocuklarının toplam evlilikler içindeki oranı %5,8 iken erkeklerin 0,3 tür.

Tablo 8:

Düzey ve Cinsiyete Göre Evlenen 16 -17 YaĢ Grubundaki Çocuklar

Ülke 2009 2010 2011 2012 2013 2014

Türkiye Kız Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Erkek Kız Erkek

47

859 2 072 738 45 2000 700 42 1860 428 40 1903 481 37 1866 34 629 1670

Kaynak: TÜĠK, 2014 Yılı Evlenme Ġstatistikleri (http://www.tuik.gov.tr, e.t: 2017)

TUĠK verilerine bakıldığında 2009-2014 yılları arasında kız çocuklarının evlilik sayılarında düĢüĢ olduğu görülmektedir. Ancak kız çocukları ile erkek çocukları karĢılaĢtırıldığında kız çocuklarının sayılarının yaklaĢık 20-30 kat daha fazla olduğu anlaĢılmaktadır. Bu da erkeklerin iĢ edinme ve askerlik sürecinden sonra evlendirilmeleri gibi nedenlerle yaĢ olarak daha geç evlenmelerinin göstergesi niteliğindedir. Yine bu tabloda toplumsal cinsiyet eĢitsizliği açısından erken evliliklerin en çok kadınları etkilediği çıkarılan sonuçlardandır.

Adölesan gebelikler kadınları, çocukları olumsuz yönde etkilerken toplumsal açıdan da birçok zarara yol açmaktadır. Adölesan gebelikleri önlemede; ülkelerin ekonomisinin iyileĢmesi, adölesan çocukların eğitime devam ettirilmesi, kadının statüsü ve istihdam oranlarının arttırılması, yargılayıcı tutum olmaksızın cinsellik, üreme sağlığı, erken evlilik gibi konularda kaliteli bir danıĢmanlık hizmetinin verilmesi önemlidir. Ayrıca gençlerin güvenli cinsel yaĢam konusunda bilgilerini arttırabilmek için, eğitim müfredatı cinsel sağlık bilgileri yönünden zenginleĢtirilmelidir (Aydın, 2013: 253-254).

Adölesan yaĢta doğum yapan anneler yıl bazında incelendiğinde, hem sayısal olarak azalma hem de toplam doğum yapan kadınlar içindeki oranı düĢtüğü görülmektedir (TUĠK, 2014: 3). Adölesan annelerin oranların düĢmesi toplumumuz açısından olumlu bir durumdur ancak bu durum, yaĢadıkları psikososyal sorunları azaltmamaktadır.

69

Adölesan anne ve bebeklerinin yaĢadıkları psikososyal sorunlar aĢağıdaki tabloda detaylı olarak sunulmuĢtur.

Tablo 9:

Adölesan Anneler ve Bebeklerinde KarĢılaĢılan Tıbbi ve Psikososyal Sorunlar

Tıbbi Psikososyal

Anneler

Yetersiz kilo alımı Eğitimin yarıda kalması AĢırı kilo alımı Sosyal hayatın kısıtlanması Gebelik zehirlenmesi Ġstihdam dıĢında kalma

Kansızlık Yoksulluk

BulaĢıcı hastalıklar BoĢanma ve ayrılma BaĢ-pelvis uyuĢmazlığı Sosyal izolasyon AĢırı kanamalar Stres/depresyon Doğum sonrası sıkıntılar Madde kullanımı Sık gebelik Sık gebelik Genel iyilik halinin bozulması

Anne ölümleri

Bebekler

DüĢük doğum ağırlığı Psikomotor becerilerde gerilik Erken doğum Ġhmal, Ġstismar

Ani bebek ölümü sendromu Çocukluk çağı davranıĢ bozuklukları Enfeksiyonlar Ders baĢarısı düĢük, okuldan ayrılma Sık önlenebilir kazalar Yoksulluk

Bebek ölümleri Ġstenmeyen gebelik

Kaynak: TBMM Kadın Erkek Fırsat EĢitliği Komisyonu “Erken YaĢta Evlilikler Hakkında Komisyon Raporu”, Mayıs 2010)

Adölesan yaĢtaki gebeliklerin önlenebilmesi; adölesanın kendisi, ailesi, akran çevresi, okulu, sağlık profesyonelleri, sosyal hizmet veren gruplar ve devleti içine alan kısaca; mikro, mezzo ve makro düzeyde kapsamlı programlarla mümkün olabilmektedir. Ayrıca adölesan gebenin izlemlerinin iyi bir Ģekilde yapılması, gebeye danıĢmanlık ve eğitimlerin verilmesi bu tür gebeliklerin anne ve bebek sağlığı üzerindeki olumsuz

70

etkilerinin önlenmesinde faydalı olmaktadır (ġimĢek Orhon ve Kara Uzun, 2013: 22). Bu hususta özellikle koruyucu önleyici tedavi anlayıĢını benimseyen, tüm gebe ve bebeklerin takiplerini yapıp, risk faktörlerini önceden tespit ederek önlemler almaya çalıĢan birinci basamak sağlık çalıĢanlarına büyük sorumluluk düĢmektedir.

Sağlık personeli, gizlilik ilkesine uyarak, kiĢiyi yargılamadan ve mahremiyeti gözeterek gerekli danıĢmanlık hizmetini vermelidir. Sağlık personelinin yaklaĢımı adölesanlarla açık iletiĢim tekniklerini kullanmak, iyi bir muayenenin sadece bilgi toplamak için değil, gelecekte pozitif bir iliĢkinin oluĢmasında bir fırsat olduğunu bilmek, onların korku ve endiĢelerini gidermeye çalıĢmak ve onların çekinmeden bu kurumlardan faydalanmasını sağlamak amacına yönelik olmalıdır (Demirgöz ve Canbulat, 2008: 951). Sağlık personelinin buradaki temel görevlerinden biri de adölesan gebe ile toplum kaynakları arasında güvenilir bir iliĢki kurulması için köprü görevi görmektir.

Adölesan gebeliklerin azaltılması için eğitim seviyesinin de arttırılması gerekmektedir. Eğitim düzeyi ile erken yaĢta annelik arasında ters orantı vardır. Eğitim düzeyi daha düĢük adölesanların, daha yüksek olanlara göre çocuk sahibi olmaları daha büyük bir olasılıktır. Eğitimi olmayan veya ilkokulu bitirmemiĢ kadınların yüzde 17‟si adölesan dönemde çocuk sahibi olmaya baĢlarken; bu oran en az ilkokulu bitirmiĢ kadınlar arasında yüzde 8 düzeyindedir. Yoksulluk açısından bakıldığında, orta, düĢük ve en düĢük refah seviyesine sahip adölesanların yüzde 6-8‟inin, en yüksek refah düzeyine sahip adölesanların ise yüzde 3‟ünden azının çocuk sahibi olmaya baĢladığı görülmektedir (Koç ve ark, 2013: 72). Bu nedenle kadınların eğitim seviyeleri arttırılarak erken evlenmelerin ve erken yaĢta anne olmanın, gebeliği önleyici yöntemlerle sık doğum yapmanın önüne geçilecektir. Toplumda ailelerin bakamayacakları, sağlıklı geliĢimlerini destekleyemeyecekleri sayıda çocuk sahibi olmaları, çocuklara bakım kalitesinin düĢmesine sebep olacağı gibi, yoksulluk döngüsünü de devam ettirecektir. Bunların önüne geçmek için kız çocuklarının eğitimlerine önem verilerek, toplumda refah seviyesi yüksek nesillerin yetiĢtirilmesi gerekmektedir.

Benzer Belgeler