• Sonuç bulunamadı

ABD’nin Tutumu ve Afganistan Operasyonu

2.1. 11 EYLÜL SALDIRISI VE AFGANİSTAN OPERASYONU

2.1.3. ABD’nin Tutumu ve Afganistan Operasyonu

11 Eylül saldırıları gerek ABD dış politikasında gerekse dünya siyasetinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Dünya’nın en büyük ordusuna sahip ABD’nin kendi insanlarını ve imajını müdafaa edememesi mevcut güvenlik anlayışının sorgulanabilir hale getirmiştir. Soğuk Savaş dönemindeki güvenlik anlayışı dar kapsamlı ve temelde askeri nitelikliyken 11 Eylül sonrası askeri nitelikli olmayan tehditler yükselişe geçmiştir64.

Saldırılar sonrasında ABD, “çok taraflı” girişimler yerine, “tek taraflı” harekete geçebileceğini göstermiş, bu kapsamda ABD, Bush Doktrinini

62 Metin Sever, Ebru Kılıç, Düşmanını Arayan Savaş, İstanbul, Everest Yayınları, 2001, s.21-22.

63 Enver Bozkurt, Birleşmiş Milletler Sisteminde Kuvvet Kullanımı Körfez Krizi Örneği ve Irak’ın Durumu ABD’ye 11 Eylül Terörist Saldırısı, Ankara: Nobel Yayınları, 2003, s.207.

32

somutlaştıran “ABD Güvenlik Stratejisi” adıyla 17 Eylül 2002’de imzalan belgeyi halkına duyurmuştur. ABD’nin bu yeni güvenlik stratejisinin hedefi belgenin giriş bölümünde özgürlükleri destekleyen bir dünya yaratma gayesi olarak açıklanmıştır. Stratejide hem ABD’ye hem de genel olarak uluslararası düzene ilişkin güvenlik tehditleri realist bir yaklaşımla ele alınmıştır. Terörizm ve bununla bağlantılı olarak kitle imha silahları tehdidi ve bu tehditlerle nasıl mücadele edileceği üzerine kurulu olan stratejide, terörist örgütlerin ulusal ve uluslararası gücün tüm unsurları kullanılarak, tehdit Amerikan sınırlarına ulaşmadan ön alıcı bir şekilde harekete geçilerek, terörizme devlet desteği ortadan kaldırılarak yok edileceği belirtilmiştir65. Ancak BM sisteminin kuvvet kullanımına getirdiği düzeni sarsıcı niteliğiyle öne çıkan ABD’nin kendine özgü önalıcı ve önleyici savaş stratejisi, BM sisteminin altmış yılı aşkın bir süredir inşa etmeye çalıştığı uluslararası sistemi derinden etkileyecek tehlikelere sebebiyet vereceği endişesi ile dünya kamuoyunun gündemine oturmuştur.

Yeni dönem ABD güvenlik politikasını, terörizmin önlenmesi, demokrasi ortamını temin edilmesi gibi hususların oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bu amaçla yola çıkan ABD, öncelikle Afganistan ve Irak askeri müdahalelerini gerçekleştirmiştir. Bu müdahaleler, Ortadoğu’da çıkarlarını askeri güçle korumaya çalışan, bunu da “terörle mücadele” perdesi altında maniple eden ve uluslararası ilişkilerde tek taraflı tutum izleyen bir ABD hegemonyasının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Nitekim Bush’un 11 Eylül saldırılarından sonra yaptığı tüm açıklamalarda terörizmin askeri bir tehdit olarak algıladığı görülmüştür. ABD yönetimi daha güvenli bir dünya yaratma amacına zorlayıcı yollarla ulaşmaya çalışmıştır66.

65 Fatma Taşdemir, Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, Ankara: USAK Yay, 2006, s.259.

66 Gökhan Telatar, Orta Asya’da Güvenlik Sorunları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa: Uludağ Üniversitesi, 2005, s.151.

33

ABD’nin siyasal problemlere askeri çözümler oluşturma çabası, ayrıca füze savunma sisteminin, teröristlerden gelecek kitle imha silahları tehdidine karşı savunma sağlayacağı gerekçesiyle daha geniş bir kapsamda inşa etmek için çalışmalara başlaması, ABD yönetiminin dış politikada sert gücünün ağırlığını ortaya koyan örnekler olmuştur67.

Netice olarak 11 Eylül saldırısı sonrası birçok ülke ile birlikte ABD, saldırıların El Kaide tarafından gerçekleştirildiğini açıklamıştır. Bu durum, 11 Eylül sonrası Afganistan’ının ABD ve müttefiklerinin askeri müdahalesine uğramasına yol açmıştır.12 Eylül günü NATO Genel Sekreterliği’ne bildirilen ve NATO Antlaşması’nın 5. maddesine dayanan kararla ABD bir askeri müdahale başlatmak için harekete geçmiştir68.

Afganistan’a karşı müdahaleyi 7 Ekim 2001’de başlatan ABD, 12 Kasım 2001’de Kabil yönetimini düşürmüş ve “şer ekseni” olarak nitelediği Irak, İran, Suriye gibi devletleri tehdit eden yeni Ortadoğu süreci başlamıştır. Ancak terörizme karşı mücadelenin savaşa indirgenmesi ve görünürlüğü olmayan bir oluşuma karşı yapılan bir savaş olması, hem savaşın mekânsal ve zamansal sınırlarını belirsizleştirmekte, hem de savaşın söylemsel kurgusunda bir meşruiyet sorununu gündeme getirmektedir69.Nitekim Afganistan’a müdahale sonrası da düzenin sağlanamaması ve zengin enerji kaynaklarının kullanılamaması, ABD dış politikası için sorun oluşturmuştur. Bu açıdan bakıldığında askeri müdahalenin, ABD’nin Afganistan’a yönelik orta ve uzun vadedeki stratejik politikalarının temelini oluşturduğunu söylemek mümkündür70.

67 A.g.e., s.151

68 Burak Özpek, “11 Eylül Sonrası Ortadoğu”, Ortadoğu Etütleri, C.3, N.2, Ankara, 2012, s.205.

69 Telatar, a.g.e., s.152.

34 2.1.4. 11 Eylül Sonrası BM ve AB’nin Tutumu

Terörist eylemlerde artık insan unsurunun çok ötesinde, ulaşım araçlarının bir silaha dönüştürüldüğü 11 Eylül saldırıları, her tür ulaşım ağına karşı önlemlerin arttırıldığı yeni bir güvenlik algısının doğmasına neden olmuştur. Bu kapsamda uluslararası koalisyonlarca yürütülen küresel politikalar, özgürlüklere nazaran güvenliğin tercih edildiği yeni bir dönem başlatmıştır. Ancak bu dönemde yapılan askeri müdahaleler demokrasi ve özgürlük hareketlerinin fitilini ateşlemiş, bu olaylar sonrası Avrupalı devletlerin ABD güvenlik politikasına karşı muhalif bir tutum sergiledikleri görülmüştür. Özellikle Irak müdahalesinde artan muhalif söylemler Avrupa Komisyonu raporlarına da yansımıştır.

ABD tarafından benimsenen “savaş” yaklaşımının tepki çekmesi ABD’nin Afganistan müdahalesini engellemese de, dünya bu konuda yapılması gerekenin siyasi ve askeri araçların birlikte kullanılması olduğunu ve terörizm tehlikesinin ancak bu yolla aşılabileceğini düşünmektedir. Ancak Bush yönetiminin askeri gücü tek etkili dış politika aracı olarak değerlendirmesi, Avrupa tarafından yadırganmıştır71.

Afganistan coğrafyasından yayılan güvenlik tehdidi ile uluslararası alanda yapılacak olan mücadele, bütün devletleri bağlayacak düzenlemelerin yapılmasını gerekli kılmıştır. Ancak uluslararası ilişkilerin ve devletlerin karmaşık çıkarları dikkate alındığında bütün devletleri bağlayacak düzenlemeleri oluşturmak çok da kolay olmamıştır. Nitekim 11 Eylül saldırıları bu anlamda tetikleyici bir mekanizma olmuştur72.

71 Suna Tekel, “Birleşmiş Milletler Ve Uluslararası Terörizm”, 38.Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi 10–15 Eylül 2007, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları, Ankara, 2011, s.1360.

35

Genellikle terörizm kaynaklı güvenlik sorunu 1972 yılından itibaren BM Genel Kurul gündemine alınmış ve 1979–1999 yılları arasında, uluslararası terörizmi hedef alan 13 bildiri yayınlamış ancak 11 Eylül saldırısı sonrasında yayımlanan 1368, 1373 ve 1390 sayılı kararlar ayrı bir öneme sahip olmuştur. BM Güvenlik Konseyi, özellikle 1368 sayılı 12 Eylül 2001 tarihli kararıyla kategorik olarak bütün uluslararası terörist eylemlerini bir tehdit olarak görüp cezalandırmaktadır. Ayrıca acil bir şekilde bütün devletleri, uluslararası toplumda adaletin temin edilmesi için ortak çalışmaya davet etmektedir.

BM, 1373 sayılı 28 Eylül 2001 tarihli kararında Taliban ve El Kaide'ye yönelik, terörle mücadelede ayrıntılı ve geniş çapta bir karar almıştır. Bu kararda BM anlaşmasına uygun her türlü yolla mücadelenin gerekli olduğu belirtilerek terörist eylemlere karışan kişilerin ekonomik varlıklarının dondurulması gerektiği prensip olarak ortaya konulmaktadır. BM Güvenlik Konseyi’nin 1373 sayılı kararında tüm üye devletlerden şu hususlar istenmiştir73;

- Terörizmin finansmanının önlemesi, cezalandırması,

- Terörist eylemleri işlemek için kaynak ve üye temininin suça dönüştürülmesi,

- Terörist eylemlerde bulunanların, eylemlere teşebbüs edenlerin ve eylemcilere yardımcı olanların, mali varlıkları ve ekonomik kaynaklarının dondurulması,

- Her ne şekilde yapılırsa yapılsın, terörist gruplara üye toplanmasının, silah ve patlayıcı sağlanmasının cezalandırılması,

36

- Terörist eylemlerin işlenmemesi için istenilen bütün önlemlerin alınması ve bilgi paylaşımı yapılarak diğer devletlere uyarıda bulunulması,

- Terörist eylemlere katılanlara, mali destek sağlayanlara, eylemleri örgütleyen ve destekleyenlere ve eylemlerin faillerine yataklık yapanlara sığınma hakkı tanınmaması,

- Kaynak sağlayan, örgütleyen, destekleyenlerin, suç işlemek amacıyla ülke topraklarını kullanmalarının engellenmesi,

- Sınırlarda etkili denetimlerin icrası yolu ile teröristler ve terörist grupların hareketlerinin denetlemesi.

Öte yandan AB üyesi ülkeler de uluslararası güvenlik stratejisinde farklı çıkarlara sahip olduğundan, savunma ve güvenlik politikaları da bu anlamda birlik oluşturmalarını engellemiştir. AB’nin uluslararası çatışmalara askeri müdahalede bulunma ve güçlü bir şekilde hareket ederek “barış sağlama” yeteneğine yeterince sahip olmaması bir güvenlik sorunu yaratmıştır. Bu itibarla AB de, 11 Eylül saldırılarının tüm insanlığa karşı yapıldığını kabul etmiş, terörizmle mücadeleyi gerek AB Komisyonu bünyesinde gerekse Birliğe üye ülkeler bünyesinde ciddi tehdit olarak görülüp kınamıştır. Bu nedenle de gerek dış güvenlik ve savunma gerekse adalet ve içişleri politikalarında terör tehdidine bağlı olarak değişimler meydana gelmiştir74.

74 Mesut Hakkı Caşın, Küreselleşmenin Avrupa Birliği Ortak Güvenlik ve Savunma Politikasına Etkisi, İstanbul: Nokta Kitap, 2007, s.339.

37

2.2.11 EYLÜL SONRASI TÜRKİYE- ABD ORTAKLIK

Benzer Belgeler