• Sonuç bulunamadı

A.B.D.’de Yeni Dışavurumcu Eğilimler ve Yeni Figürasyon

3 1980’LERDE YENİ DIŞAVURUMCULUK ve YENİ FİGÜRASYON

3.3. A.B.D.’de Yeni Dışavurumcu Eğilimler ve Yeni Figürasyon

Yeni Dışavurumculuk, Avrupa’da olduğu kadar Amerika’da da 1980’lerin aktif ve hakim sanatsal hareketiydi. Amerikan Dışavurumculuğu’nun en çok dikkat çeken sanatçısı, Julian Schnabel’dir. 1951’de doğan ve New York’ta çalışan Schnabel, döneminin en ünlü genç sanatçılardandır. Resimleri dünyanın bütün büyük müzelerinde görülen Schnabel, daha 1982 yılında 8 kişisel sergi açmış ve 22 karma sergiye katılmış bir sanatçıdır. Resimlerindeki dışavurumcu imgelere, karşıtlıklara ve hırçın fırça tuşlarına karşı, nüansları ve duygu dolu bir renk uyumunu da

117

bütünleştirebilen Schnabel estetik biçime karşı gelmediğini ve her resminde içten bir duyguyu estetik biçimde ifade etmek istediğini, güzeli aradığını söylemektedir. Schnabel 1982-1983 yıllarında kırık tabaklar ve porselen parçalarını yapıştırdığı 300x600cm gibi anıtsal boyutlardaki kalın tabakaları, kolaj ve birleştirme tekniklerini uygulayan resimleri ile ün yapmıştır. Resimlerine yapıştırdığı kırık tabakları ile kendine özgün bir üslup geliştirmeyi başaran sanatçıya, 1979 yılında New York’un ünlü galerilerinden Mary Boone Galerisi’nde açtığı sergisiyle adeta yeni bir Pollock yakıştırması yapılmıştır.

Schnabel’in resimlerinde kullandığı gündelik hayattan malzemenin yarattığı dokusal özellikler kadar, sanat tarihinden öğelerle popüler kültür öğelerini harmanlaması, tarihsel/kültürel kaynaklar arasında herhangi bir hiyerarşi gözetmemesi özellikle dikkat çekmiş, hatta Amerikan Yeni Dışavurumculuğu’nun en temel özelliklerinden birini oluşturmuştur. Schnabel’in resimlerinde tüm bu öğeler kendi kişisel tarihinin bir parçası olarak yer almış, böylece öznel bir belleğin yansımaları olarak imgelere dönüşmüştür. “Resimlerimde kullandığım bir öğe sanat tarihindenmiş, sıradan bir

desen defterindenmiş ya da ne olduğu belirsiz bir şekilmiş, harfmiş, hiç fark etmez, alıntı yaparken benim için aralarında hiyerarşik bir ilişki yoktur” diyen Schnabel’in

tavrı aynı dönemin bir diğer Yeni Dışavurumcusu olarak gündeme gelen David Salle’in resimleri için de geçerlidir. Schnabel’in resimsel anlamda dışavurumcu tavrını paylaşmamak ile birlikte Salle de farklı kültürel kaynaklar arasında bir ayrım yapmamış; genelde fotoğraftan çalıştığı resimlerinde birbirinden kopuk öğelerin bir araya geldiği imgeler yaratmış, hatta resimlerinin günümüzün “zapping” deneyimine

118

Resim 78Julian Schnabel, “Winter”, 1982, Karışık teknik, 270x210cm

benzer bir imgeler silsilesinden oluştuğu söylenmiştir. Sanatsal özgürlüğünün, sanatçının yarattığı değil “seçtiği” imgelerde olduğuna inanan, böylece Marcel Duchamp’ın ve 1960 sonrası yeni avangardların kavramsal yaklaşımını benimseyen bir ressam olarak ortaya koymaktadır. Amerika’nın Yeni Dışavurumcuları olarak gündeme gelen sanatçıların pek çoğunun ortak noktası her türlü kültürel kaynağı genel bir potada eriten kitle kültürünün bir yansımasını oluşturmalarıdır. Bu çerçevede gündeme gelen Eric Fischl, yaşamının zaman zaman sinemaya, televizyon dizilerine ve popüler tartışma programlarına yansıyan yüzüyle Amerikan banliyö yaşamını konu almış ve 1980’lerda Schnabel ve Salle ile birlikte Amerikan sanat ortamının en çok dikkat çeken genç ressamları arasında yer almıştır. Pornografi ile flört eden Fischl, 1980’lerin ortalarında dikkatleri üstüne toplamıştır.

119

Heartney’e göre Fischl, Amerikan rüyasının üstündeki perdeyi kaldıran, banliyölerin oturma ve yatak odalarında, hatta kısmen açık arka avlu teraslarında dönen ensest, pedofili ve başka cinsel sapkınlık dolaplarını ima eden resimler üretmiştir. Bu resimlerde ergen oğlanlar plastik yüzme havuzlarında kaçamak yolla mastürbasyon yaparlarken, yetişkinler de cinsel bakımdan kışkırtıcı pozlarda kendilerini genç erkeklere sergilemektedirler (bir oğlan çıplak, bacakları açık bir kadını seyrederken, aynı zamanda onun çantasından bir şeyler çaldığı 1981 tarihli Bad Boy, buna bir örnek olarak verilmektedir. [Resim 84]). Öte yandan, bütün ailelerin de hiç masum gözükmeyen senaryolara hazırlık olarak elbiselerini çıkardıkları görülmektedir. Bu çalışmaları Fischl’le, sonraki işlerinden hiçbirinde yakalayamadığı bir ün kazandırmıştır, fakat sonraki eserleri de cinsel psikolojiyi daha vurgulu biçimde işleyen bir içeriktedir. Daha sonra dikkatini yetişkinlerin cinsel davranışlarına yönelten sanatçı, ön oyun, sevişme ve sevime sonrasını akla getiren mahrem pozlar veren cinsel partnerleri işlemiştir. Fishl bu tür çalışmalarında, arzuyu kışkırtmak için değilse de cinsel esrilik ve tatmine dair çağdaş rüyalarımızın aşırı gergin doğasıyla ilgili bazı gerçekleri ortaya koymak üzere geleneksel fotoğrafçılıkta yaygın olan cinsel topluluk diline başvurmaktadır (Heartney, Sanat&Bugün: 230).

Çağdaş bir “Edward Hopper” olarak nitelendirilen Fischl, Pop Sanat’ın renkli imgelerle yansıttığı Amerikan tüketim kültürünün öteki yüzünü, “Amerikan Rüyası”nın gerçek görüntüsünü gözler önüne serdiği görülmektedir. Yine dönemin bir başka sanatçısı olan R. B. Kitaj, kaleydeskobik imgelemin ekspresyonizm, kübizm, sürrealizm, ilkecilik ve gerçekçilikten alınmış eklektik üsluplarla uyguladığı resimlerde modern Yahudi bilincinin çeşitli lehçelerini yansıtmaktadır. Sanatçının temaları kendi cinselliğinden yirminci yüzyıl siyasetine kadar çeşitli alanlardadır. Bazı çalışmalarına ulaşım ve hapislik sembolleri katılır ve bunlar arasında faşizmin yükselişi ile Yahudilerin Holokost deneyimini akla getiren trenler, şömineler, bavullar ve merdivenleri sayılabilir. The Jewish Rider (1984-85) tarihli yapıtında (Resim 79), devrin elbiseleri içinde ki bir adam görece rahat bir trende yolculuk etmektedir, fakat pencerenin dışında görülen bir haç ile bir duman bulutu ve yan tarafta otoriter bir kondüktör, Yahudileri toplama kamplarına ve ölüme taşıyan trenleri anıştırmaktadır. Holokost’un mirası, zamanın geçişini ve Yahudi kimliğinin çeşitlenmesini hiç dikkate almadan, Kitaj’ın en güçlü çalışmalarının bazılarına yedirilmiş olan bir tema olarak görülmektedir (Heartney, Sanat&Bugün: 275).

120

Resim 79R.B. Kitaj, The Jewish Rider, 1984-85, tuval üzerine yağlı boya, 152x152cm

1980’lerin Amerikan Sanat ortamı, resmin dönüşü ile bir yandan Jean-Michel Basquiat(1960-1988) ve Kaith Haring(1958-1990) gibi özünde kent kültürünün yansımalarını içeren ve “Graffiti Sanatı” bağlamında ele alabileceğimiz genç ressamları gündeme taşırken, bir yandan da daha önceki kuşaktan ressam Philip Guston’ın(1913-1980) öncülük ettiği “Yeni İmgecilik” hareketinin şekillenmesine yol açmıştır. Boyasallığı önemseyen, soyutlanmış figür ve nesnelerin harmanlandığı yarı-soyut bir imgeselliğin arayışlarını duyuran Yeni İmgeciler arasında, ortak noktaları kadar farklı yönelimleri de bulunan Jonathan Borofsky(1942-), Kenny Scharf(1958-), Donald Sultan(1951-), Jeniffer Bartlett(1941-), Neil Jenney(1945-), Susan Rothenberg(1945-), Joel Shapiro, Joe Zucker(1941-) gibi sanatçılar sayılmaktadır (Antmen, 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar: 267-269).

121

1940’lardan bu yana Amerikan sanatı hep gençliğin ivmesiyle kendini yenilemiş, elitizme karşı, kurulu düzene karşı, yerleşik değerleri sorgulayan bir sanat olmuştur. 1940’larda Soyut Dışavurumcular öznel bir gerçeğin güçlülüğü ile Paris Ekolünün yumuşaklığını eritmişlerdir, Jackson Pollock sanatta değerin insanı oluşturan süreçte olduğunu kabul ettirmiştir. 1950’ler sonunda Pop sanatçıları olarak ortaya çıkan Warhol, Rauschenberg, Lichtenstein gibi gençler soyut estetiğin gerçekten kopukluğuna karşı genç bir kültürün tutkularını sanat olayı haline sokmuşlardır. Foto-Gerçekçilik dikkati güncel yaşamın en olağan ayrıntılarına yöneltmiştir. 1980’lerde kent yaşamının kaosu, mizahı, hareketi ve çelişkisi ve yeni kuşağın eğitiminde etken olan kitle iletişimi bugünün genç sanatçılarının esin kaynağı olmaktadır. Amerikan sanatının yeni kuşağının önde gelen isimleri bize bilgisayar kültürünün ve fotoroman, televizyon, video, sinema, afiş, grafiti ve karikatürün bütünleştiği bir anlatım ortamı sunmaktadırlar.

1958’de Los Angeles’ta doğan ve 1978’de New York’a yerleşen Scharf, Keith Haring ile dostluk kurmuş, birlikte grafiti üzerine çalışmış, ilk sergisini 1981’de Fun Galeri’de açmış ve izleyicilerden büyük tepki almıştır. Haring ile metroları boyayan Scharf grafiti türü resimleri atölyesinde de üretmekte, bunlarda televizyonun ünlü kişiliklerinden esinlenmektedir. Scharf’ın sanatı çocukluk yıllarının kahramanlarıyla dolu olup, teknolojik gelişmenin mitolojisini mizahlı bir şekilde betimlemektedir. Sanatta sihire, mizaha, fantastiğe inanan Scharf güldürü için canavarlar yarattığını ileri sürer ve birçok çalışmasında resmin ötesine giderek duvardaki resimlerle ilişki kuran şaşırtıcı nesnelerle mekanı donatarak bir tür çevre sanatı yaratmıştır.

1958’de Pennsylvania’da doğan Haring 1978-1979’da New York School of Visual Arts’da eğitim görmüş, ilk sergisini 1981’de açmıştır. Haring sanatında çağdaş toplumun insanı hapsettiği işlevselliğe düş gücünün etkisiyle karşı gelmektedir. Yazı-resim, grafiti ve poster sanatlarından etkilenen Haring’de imgeler bir propaganda aracı gibi görünse de, onun çizgilerinde gizemli bir ikonografi vardır. Atom bombasına karşı yaptığı bir afişi yirmi bin adet basarak bedava dağıtan, bunun gibi çeşitli değerlerin propagandasını yapan Haring, reklamcılığı sanatında yepyeni ve olumlu bir değer için kullanmıştır.

122

Resim 80Jean Michel Basquiat, “Tobacco Versus Red Chief”, 1981, tuval üzerine karışık teknik,

200,7 x 177,8 cm, Paine Webber Group Inc. New York

1960’ta New York’ta doğan Basquiat, okulu çok genç yaşta bırakan, çocukluğundan beri sokak kültürüne kendini bağlayan ve metrolarda grafitiler yapan ve yaptığı duvar resimlerine Samo imzası atan Basquiat, giderek daha sistematik bir sanat çalışmasına yönelmiş ve 1982’de Documenta sergisine davet edilmiştir. Basquiat’nın resimlerinde yazılar, basit ve çocukça figürler, karalamalar, korkutucu imgeler son derece dışavurumcu ve karmaşık bir biçimde bütünleşirler. Andy Warhol ile arkadaş olan ve onunla birçok kez birlikte çalışan Basquiat, Andy Warhol’un 1987 de hayata veda etmesinden hemen bir yıl sonrası aşırı kokain ve uyuşturucudan yaşamını yitirir. 1980 sonrası Yeni Dışavurumcu Sanatın çok önemli ve genç yaşta ölen ismi kısa yaşamına rağmen birçok sanatçıyı derinden etkilemiş bir isim olarak görülmektedir.

123

Basquiat’in 1980’li yıllarda Amerikan Yeni Dışavurumculuk ve Yeni Figür çevresindeki bahsi ile beraber bir başka tanım olan ve Fransa ile bir paralellik gösteren “Özgür Figürasyon” tasviri içinde de ismi geçen sanatçı bu tavırdaki kent alt kültürlerini de yansıtır. Sanatı, yaratının ve sanatın demokratikleşmesinin kendiliğindenliği ilkelerine dayanır. Resimli romandan, kurgu bilimden, reklamdan, televizyon dizilerinden, rock’tan, punk’tan, büyük modern kent çevreciliğinden esinlenir. Aslında “sanatçı yerleri”nin çoğalmasına bağlı bir Fransız olgusudur bu hareket. Özgür Figürasyon kültür ve burjuva uzlaşımlarıyla ilgili her şeye karşı çocuksu bir masumiyetle yaklaşır. Her sanatçı kendi günlük deneyimleriyle gösterir yaratıcılığını. Fransız eğilimi olan bu hareket, kısa zamanda Graffiti ve Yeni Kitsch’e bağlı “New York Hareketi”yle birleşir. Bu akıma bağlı tüm sanatçılar canlı renkler kullanırlar, çok kısa süreli çalışmalarla ürettikleri yapıtları spontane ürünler olarak kabul edilir, resimde her türlü uzlaşmaya karşıdırlar ve Paris ve New York’ta yaşanan biçimiyle çağdaşlığa tepki gösterirler (Batur, Sanat Dünyamız - Avant- Garde1945-1995 Son Yarım Yüzyılın Sanat Akımları, Kavramları: 132).

Basquiat sanat dünyasının içinde ve dışında, 1980’lerin uyuşturucu destekli, dizginlenmemiş hedonizminin timsali olarak ün yapmıştı. 1985’te önce kulüp kulüp gezilen, sonra birkaç resim yapılan ve boya sıçramış bir tasarımcı elbisesi giyilen bir gecenin ardından stüdyosunda çekilen resmi New York Times Magazine’in kapağında almıştır. Ünü büyüdükçe daha başarılı sanatçılar arkadaş çevresine katılıyordu. Özellikle Andy Warhol, herkesin kendi ayırıcı üslubuyla resim çizdiği ya da metin yazdığı bir ortak resim projesine onu katarak, Basquiat’yı hem mirasçı hem de rakibi olarak kabullenmişti. Bu eserlerin olduğu serginin posterinde, ikili, maç yapmak için karşı karşıya gelmiş boksörler olarak resmedilmiştir (Heartney, Sanat&Bugün: 28).

Aslında burada özgür figürasyondan bahsederken bir anlamda bu tavrın 1950-60 sonrası Pop hareketinin devamı yani “Yeni Pop” olarak aynı değerlerden beslendiği görülmektedir.

124

Resim 81Jean Michel Basquiat, “Zydeco” 1984, tuval üzerine karışık teknik, 219x518cm

Yeni Figürasyon Anlamında dikkat çeken bir başka sanatçı da Leon Golup’dur. Amerikalı sanatçı Leon Golub, Soyut Dışavurumculuk akımının gözde olduğu1950’lerde bile bu akıma kapılmayıp büyük boy figüratif resimler yapmıştır. 1960’larda dönemin kavramsalcı ilgilerine karşı eski zaman savaşları, tanrılar, devlerin olduğu resimleriyle devam etmiştir. Estetik ile ilgili meseleler, 20. yüzyılın ikinci yarısının ünlü siyasal sanatçılarından olan Leon Golup’un zihnini fazlasıyla meşgul ediyordu. Golup klasik Roma duvar resimleri ve Yunan heykel rölyeflerinden 19. yüzyıl tarihi resmi ve 20. yüzyıl grafitilerine kadar her şeyde ilham ararken, sanat tarihinin paradigmalarına yaslanmıştı. Soyut Ekspresyonizm çağında yetişmiş olan Golup, figürasyon ve gerçekçilikten vazgeçmeyi reddetmekteydi. Vietnam Savaşı’yla ilgili, katliam ve zulmün imgeleriyle donattığı resimlerindeki bu insanlık suçlarının kiralık temsilcilerini kameraların girmediği yerlerde yaptıklarını, post gibi duvara çivileyerek tutturduğu yüzeylere islemiştir. Özellikle 1982’deki Paralı Askerler (Resim 83) serisiyle büyük yankı bulmuştur. 1980’lerde Golup, Latin Amerika’da sağcı ölüm mangalarının vahşeti ilgili gazete haberleri ve belge fotoğraflara dayalı resim serileri olan “Mercenaries” ile “Interrogations”ı (Resim 82) hazırlamıştır. Golup‘un en iyi işleri olan bu çalışmalar, insanın iktidar olma iradesinin en karanlık boyutlarını deşmektedir. Güçsüz insan kümeleri, o kadar aşağıya bir noktaya çekilir ki, izleyici onlara tepeden bakmak zorunda kalır. Merhametsiz paralı asker kümeleriyse silahlarını onlara doğrultur, keyfince sigarlarını tüttürür ve bir başlıkta belirttiği gibi, çaresiz esirlerinin “sırtlarına binerler”(Heartney, Sanat&Bugün: 367).

125

Resim 82Leon Golub, “Interrogations (II)” , 1981, tuval üzerine akrilik, 304x426cm

Heartney’e göre yukarıda yer alan , “Interrogations (II)” adlı çalışmadaki açıklaması çok ilginçtir; resimdeki rahat giyimli sorgucular sigara molası vermiş, bir sandalyeye bağlanıp gözü kapatılmış çıplak bir adamın etrafında gevezelik etmektedirler. Serinin diğer çalışmalarında olduğu gibi bu figürler sanki kirli işlerine bizleri de bulaştırmak isterlermiş gibi gözümüzün içine bakmaktadırlar. Kişilerin giydikleri(gömlekler, kamuflaj pantolonları, askeri yelekler) onları şimdiki zamana getirirken, resimlerin başka yönleri de onlara daha zaman-ötesi bir hava katmaktadır. Pompeii’nin duvar resimlerinden yankıymış gibi fon daha çok koyu kırmızı olurken, kompozisyonlar Roma saçaklarının düzleştirilmiş yerlerini akla getirmektedir (Heartney, Sanat&Bugün: 367).

Pigment ve vernik gibi farklı malzemelerle sıvadığı yüzeyi kasap satırı gibi bir takım kesici aletlerle kazımış, yıpratmış, adeta insan yaşamını yok etmek için yapılanları resmine uygulamıştır. Bu görüntüleri, gazetelerde çıkan fotoğraflardan almıştır, ayrıca kendini basit bir muhabir olarak görmüştür. Ancak bu acılı sonuçların yorumcusudur (Sandler, Art of the Postmodern Era, From the Late 1960s to the Early

126

1990s: 254).Arnason’a göre, Golub böylece figürlerindeki kalabalıkla seyircide etkili olmuş, acımasızca seyirciyle göz temasında bulunacak biçimde kurduğu kompozisyonunda işkenceleri sırıttırarak insanlığın ve savaşın acımasızlığını gözler önüne sermiştir. Kurban ve suçlu arasındaki gerilimi izleyiciye suç ortaklığı ediyormuş gibi verecek şekilde sunmuştur (Arnason, A History of modern Art, Painting, Sculpture, Architecture, Photography: 651). Ancak Golub, bu paralı askerleri günlük hayatlarında çeşitli halleriyle de betimlemiştir. İnsanlık dışı davranış ve acıların şahidi olmaktan sıkıldığı için yapmıştır. Buna karşın mesajı Sandler’e göre belirsiz kalmaktadır(Irving Sandler, Art of the Postmodern Era, From the Late 1960s to the Early 1990s:256). Golub, bu yaklaşımıyla 1980’lerde yeniden ortaya çıkan figüratif eğilimi etkilemiş görünmektedir.

Resim 83Leon Golub, “ Söldner V”, 1984, bez üzerine akrilik, 305x437cm

Resimleri dramatik bir tiyatro sahnesini anımsatan, ışığı, oyuncuları seyirciye göre ayarlanmış gibi görünen Eric Fischl da Amerikan Yeni Dışavurumcu sanatçılarındandır. Özellikle figüratif bağlamda öne çıkan sanatçı, kendi

127

çocukluğunda yaşadığı travmatik olayları anlattığı düşünülmektedir. Resimleri, teşhircilikle, sapkınlığın ima edildiği kadın-erkek ilişkileriyle, fantezilerle, homoseksüellik, ensest ilişkiler, mastürbasyon, çoğunlukla ergenlik çağındaki oğlan çocuklarıyla, banliyö yaşamı, sosyal karşıtlıklar, Amerikan rüyasıyla ve bunların yarattığı psikodramatik olaylarla ilgilidir. Hughes’e göre Fischl’ın yapıtı; Amerika’nın duygusal yaralarının sergilenmesini törenselleştirmiştir ve katıksız Hollywood’dur. Zaten Fischl temasının “Amerikan kimliğinin, Amerikan rüyasının başarısızlığının eleştirisi” olduğunu iddia etmiştir(Hughes, The Shock of the New, Art And the Century of Change: 422). Çağdaşlarından farklı olarak Eduard Manet’ye benzetilen bir üslupla gerçekçi bir anlatım tercih etmiştir. Temaları banliyöde yaşayan, beyaz, orta sınıf Amerikalının, dışarıdan görülen zengin ve muhteşem yaşamına karşın boş, amaçsız ve sapkınlıklarla, çarpıklıklarla dolu dünyasını sergilemektedir.

Resim 84Eric Fishl, “Kötü Çocuk” , 1981, tuval üzerine yağlı boya, 168x244cm

Amerikalı sanatçının resimleri 1985’te Paris Bienal’inde Anselm Kiefer ile yan yana asılmıştır. Honnef’e göre, bu ilginç, meydan okuyucu bir karşıtlık olmasına rağmen ortak noktaları vardır. Fischl, kuzey Amerikan hayatının gizli iç yaşamını kavramaya çalışan bir gözlemciydi, Kiefer da Alman aklının gizli kıvrımlarına ışık tutmaya çalışmaktaydı(Honnef, Contemporary Art: 145).

128

4. YENİ DIŞAVURUMCU ve YENİ FİGÜRASYON SANATININ