• Sonuç bulunamadı

a 1990 Öncesi Türkiye Ekonomisi ve Ekonomi Politikaları

Türkiye Cumhuriyeti hem yeni devletin kurulmasının ilk yılları hem de 1929 Büyük Buhranına yakın bir dönem devlet müdahalesinin yoğun olduğu Keynezyen bir yönetim geçirmiştir. 1950-53 dönemi kısa bir finansal liberalleşme haricinde uygulanan devlet merkezli stratejik politika 1970’li yılların sonuna dek sürmüştür (Kopits, 1987:2 aktaran Demirci, 2005:148). İkinci Dünya Savaşı dönemi sonrası her ne kadar savaşa katılınmamış olsa da ekonomik daralmalar olmuştur. 1950’ye kadar bütçe fazlası veren aynı ekonomi 1950’den sonra bütçe açığı vermeye başlamıştır (Eğilmez ve Kumcu, 2004:169). 1980 öncesinde bazı krizler Türkiye’nin kendi iç dinamizminden kaynaklanmış, bazıları ise dış piyasalarda oluşup Türkiye’yi de etkilemiştir. Sözü edilen Büyük Buhran, İkinci Dünya Savaşı gibi gelişmelere bağlı ekonomik krizler dışında, 1958’de bir kriz ve Türk Lirasının devalüasyonu, 1979 krizi ve 1980 yılında yeniden bir devalüasyon yaşanmıştır.

Birçok ülkede ekonomik krizlerin başlangıcında sebep olarak kabul edilen finansal liberalleşme Türkiye’de de iyi yönetilemeyen makro politikalar sonrası krizlerin ana kaynağı olmuştur. Yoğunlukla cari açık, yüksek enflasyon ise Türkiye’nin tekrar eden başlıca problemleri olagelmiştir. Yine dışsal bir gelişme olan 1970 yıllarında petrol krizinin bir etkisi iç talep düzeylerinin düşük olmasından ötürü dış piyasalara açılmak olmuştur (Demirci, 2005:111). Ancak öncesinde talebin ve

25

arzın neden dengesizlik durumunda açık yarattığına bakılması dış piyasaya açılma zorunluluğunun cevabını yani sorunların gelişim gerekçesini verecektir. Bir ekonomide iki tür denge olduğu düşünülmektedir (Eğilmez, 2014:52). İç ekonomik denge ve dış ekonomik denge sermaye hareketlerinin yönünü ve hacmini ifade eder. Temelde ithalat ve ihracat talepleri eşit oranda artıp veya azalmıyorsa cari işlemler açığı büyür. Bu açığı azaltmak için dış finansmana ihtiyaç duyulur fakat bir süre sonra borçların ödenme tehlikesi göz önüne alınarak dış finansörler desteklerini azaltırlar. Böylesi bir senaryoda hazine döviz rezervlerini kullanmak zorunda kalabilir. Ortaya da döviz kıtlığı problemi çıkar, döviz kurunda ülke para birimine karşılık yükseliş eğilimi başlar. Artan kur ihracatı olumlu etkilerken ithal mal girdisi azalır.

1973-77 yıllarında üçüncü ve 1979-83 arasında dördüncü beş yıllık kalkınma planları uygulanmıştır. Üçüncü kalkınma planı döneminde yurt içi üretimlerle ithal malların yerine yerli işletmelerin teşvik edilmesine dayanan ithal ikameci yöntem uygulanmıştır. Bu politikalar sayesinde döviz kuru ve faiz oranları kontrol altında tutulmuştur (Çelik vd., 2006:17). Sanayinin bu dönemde reel büyüme oranı %14,2 iken 1977-80 arası dördüncü beş yıllık kalkınma planına geçiş döneminde ise aynı oran %-0,6 ya düşmüştür. Bir süre başarılı sonuçlar doğursa da ithal ikamesi daha sonra ara mal ve sermaye ürünlerinin ithalatında döviz kıtlığı problemini ortaya çıkarmıştır. Sanayi büyümesinde yaşanan daralma da bu problemi kanıtlamaktadır. Yani bu yıllardaki sorun cari işlemler sorunundan kaynaklanmaktadır (Eğilmez ve Kumcu 2004:255). Çeşitli sübvansiyon mekanizmaları kamu maliyesinde yükleri ve bütçe açığını artırmış, iç talepteki balonun büyümesine neden olunmuştur. Dalgalı kur rejimine henüz geçilmediğinden artan iç talep ve cari açık dış finansmanla karşılanamadığı için döviz rezervleri neredeyse sıfırlanmıştır.

26

Tablo 2. 4. GSYH’nin Büyüme Oranı ve Bileşimi: 1973- 1979 Kaynak: Öniş ve Riedel, (1993:19) aktaran Demirci, (2005:152).

Politik ve siyasal bazı sebeplerden ötürü dördüncü kalkınma planı istendiği kadar etkili bir şekilde değerlendirilememiştir. Plan döneminin ilk iki yılında enflasyon ciddi şekilde artmış, 1946’daki %104 olan üç haneli enflasyondan sonra yeni bir rekor kırarak %107,2 ye ulaşılmıştır. Giderek artan cari açıkla birlikte 24 Ocak 1980’de alınan kararla istikrar tedbirleri uygulanmaya başlamıştır. 1980 sonrası IMF ve Dünya Bankası destekli politikalar ile birlikte gelen mali serbestleşme sürecine girmesine yol açmıştır (Çelik vd., 2006: 17). IMF ile imzalanan stand-by (finansal destek) anlaşmasına göre şu önlemler alınmıştır (Tokgöz, 2001:192-193):

“Para arzının kısılması ve “serbest faiz”e geçilmesi Türk Lirasının yüksek oranda devalüe edilmesi,

Kamu harcamalarının kısılması, bütçe açığının küçültülmesi,

KİT ürünlerine açıklarını kapatmaları için zam yapma yetkisinin verilmesi,

Sübvansiyonların asgariye indirilmesi ve fiyat kontrollerinin azaltılması,

Esnek kur, günlük döviz kuru uygulamasına geçilmesi, Yabancı sermaye girişini hızlandıracak önlemlerin alınması,

İhracata dayalı sanayileşmeyi özendirirken, ihracata (vergi, ucuz kredi ve döviz kullanım kolaylıkları) sürekli destek verilmesi.”

1973-77 1977-80 1973 1977 1979 GSYH (Sektörel) Tarım 3.5 2.4 27.5 27.6 22.8 Sanayi 14.2 -0.6 20.1 19.8 23.5 Diğer 7.9 1.3 52.4 52.5 53.7 Toplam 7.0 0.3 100.0 100.0 100.0 GSYH (Kullanım) Tüketim 7.1 -2.4 83.7 83.4 79.3 Özel 6.8 -3.4 70.7 69.9 64.7 Kamu 9.6 6.4 13.0 13.4 1.3 Sabit Yatırım 13.8 -7.9 18.1 22.5 21.8 Özel 93.8 -4.5 9.6 10.1 10.9 Kamu 18.4 -11.8 8.5 12.5 10.9 Stok Değişimi 13.0 32.0 0.8 2.3 2.9 Kaynak Açığı 22.3 -27.5 -2.6 -8.2 -4.0 Büyüme Oranı

27

Özetle, 1980-1989 ile 1990-2000 yılları arasında iki döneme ayrılabilecek reform süreci geçirilmiştir (Boratav, Yeldan ve Köse, 2001:319). Bu dönem ihracatın teşvik edilip ithalatın kademeli olarak serbestleştirildiği, döviz kurunun dalgalanmaya bırakıldığı ve sermaye hareketlerinin kontrol altında olduğu, ücretlerin baskı altında tutulduğu bir ilk dönem; sermaye hareketlerinin serbestleştirildiği, kamu borçlanmalarında artışın olduğu ikinci dönem olarak yaşanmıştır. Uygulanan reform hareketlerinden sonra yeterli derecede hukuksal altyapı kurulmadığı için ilk serbestleşme hareketlerinin sonucu olarak Bankerler Krizi meydana gelmiştir. 1980 yılının ikinci yarısından sonra vadeli mevduat faiz oranlarının tavan uygulaması yüksek enflasyon problemi olan Türkiye’de tasarruf edenlerin kaybına yol açtığı için kaldırılmıştı (Demirci, 2005:156). Bankalardan ucuza alıp yüksek faiz ile halka sattıkları mevduat sertifikalarının yüksek fon getirisi 1982 yılında bankaların bankerlere bu satışları durdurması nedeniyle kesilmiş ve bankerlerin iflas etmelerine sebep olmuştur. Çok sayıda tasarruf sahibi ve banka zarara uğramış, piyasada yeni kurulmaya çalışılan serbest piyasa dinamiklerine güvensizlik meydana gelmiştir.

Benzer Belgeler