• Sonuç bulunamadı

Dava Açma Süresinin Tespiti

V- İŞE İADE DAVASINA İLİŞKİN GENEL DAVA ŞARTLARI

3. Dava Açma Süresinin Tespiti

Dava açma süresi, fesih bildirimin işçinin hukuki alanına girdiği andan itibaren başlatılmalıdır306. İşçinin işe iade hakkını bir dava içinde ileri sürebilmesi olanağı, belirli bir

süreye bağlanmıştır. Sürenin geçmesi hakkı düşürür. Bu nedenlerle işe iade davasındaki dava açma süresi hukuk yargılaması bakımından davanın dinlenme koşulu niteliğindedir. Bazı hak ve davalar için kanunda bir dava açma süresinin öngörülmesi, birçok hukuk alanında kabul edilen bir durumdur. İşe iade davasına ilişkin özel dava şartları bölümünde incelenmesine, bu nedenle gerek görülmemiştir.

Ancak fesih bildiriminin mevcudiyetini ve işçi tarafına ulaştığı tarihi tespit edebilmek uygulamada her zaman kolay olamamaktadır. İşverenin “seni burada görmek istemiyorum” “eşyalarını topla git” gibi beyanlarının, sözleşmeyi fesih olgusunu mu veya fesih iradesi olmaksızın kullanılan bir kızgınlık ifadesi anlamına geldiğini anlamak her zaman mümkün olamayabilir. Bu nedenlerle dava açma süresinin başlangıcının, fesih bildirimin yazılı yapılması veya yazılı yapılmaması durumuna göre ayrı ayrı incelenmesi ve tespit edilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

a- Fesih Bildiriminin Yazılı Yapılması Halinde

İş güvencesi sistemimizde, feshin yazılı yapılması kanuni bir yükümlülük olarak karşımıza çıkmaktadır. İş sözleşmesinin feshindeki usul ve şeklin düzenlendiği İş Kanunu 19. maddesine göre, işveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde zorundadır. Fesih bildiriminin yazılı yapılması, aynı zamanda dava açma süresinin başladığı tarihin tespitini sağlayacaktır. Ayrıca işçinin fesih nedenlerini işe iade davası açmadan önce açık ve kesin olarak bilebilmesini, işverenin dayandığı fesih nedenleri ile bağlı olmasını, üzerinde yargı denetiminin daha rahat yapılabilmesini ve neticede davanın daha çabuk sonuçlandırılmasını temin edecektir307.

305

Yargıtay 9.HD, 10.1.2005, E.2005/110-K.2005/21961, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.

306

SÜZEK, Fesih, s.107.

Kanuni düzenlemenin amacı ve açıklığı, fesih bildiriminin yazılı yapılmasının bir geçerlilik koşulu olduğunu göstermektedir308. Bunun sonucu olarak, feshin 19. madde

hükmüne göre yazılı yapılmaması halinde, süresinde açılan işe iade davasında, feshin geçersizliğine karar verilebilecektir309. Fesih bildiriminin yazılı olmaması durumunda, feshin

geçersizliğinin hukuki sonuç doğurabilmesi, fesih bildiriminden itibaren bir ay içinde işe iade davası açılmasına bağlıdır. Ayrıca kanun metninde, iş sözleşmesi feshedilen işçinin, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabileceği ifade edilmiştir. Bu durumda fesih bildiriminin tebliğ edildiği tarihin belirlenmesi gerekir310.

4857 Sayılı İş Kanununun, “Çeşitli, Geçici ve Son Hükümler” başlıklı dokuzuncu (ve son) bölümünde bulunan 109. maddede, kanundaki bildirimlerin yazılı olarak ve imza

karşılığında yapılması düzenlemiştir. Bildirim yapılan kişi bunu imzalamazsa, durumun o yerde tutanakla tespit edileceği, ancak 7201 sayı Kanun kapsamına giren tebligatın anılan Kanun hükümlerine göre yapılacağı belirtilmiştir. Genel nitelikteki bu düzenleme, bildirimlerin şekil ve usulüne ilişkindir, tebligat ve ispat hukukunu ilgilendirmektedir. İş Kanunu 19. maddesindeki yazılılık ise iş güvencesi kapsamındaki iş sözleşmesinin feshine ilişkin geçerlilik (sıhhat) şartıdır. Bu durumda ispata ilişkin 109. maddenin, işe iade davasında dava açma süresinin başlangıcı olan tebliğ tarihinin tespitinde uygulanması mümkündür. Fesih bildirimi işçiye tebliğ edilmeli, işçinin yapılan tebligatı kabul etmemesi ve almaması halinde, durumun o yerde ve şahit huzurunda tutulacak tutanakla tespit edilmesi gerekir. Buna

308 SÜZEK, İş Hukuku, s.468; ULUCAN, “İş Güvencesi”, s.73; SOYER, “Feshe Karşı Korumanın Genel

Çerçevesi”, s.56; ÇELİK, “İş Güvencesi”, s.38; TAŞKENT, “Sona Erme”, s. 121; GÜZEL, “İş Güvencesi”, s.88; EYRENCİ, “Yeni Düzenlemeler”, s.34; MOLLAMAHMUTOĞLU, İş Hukuku, s.567-568; EKMEKÇİ, “İşe İade Davaları”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S.1, 2004, s.169; ALP, “Feshe Karşı”, s.17-18; ÖZDEMİR, İspat Yükü ve Araçları, s.295; GÜNAY, İş Kanunu Şerhi, s.635-636; KAR, “İspat”, s.1035. Bu konuda ileri sürülen diğer görüş ise yazılı şeklin bir geçerlilik şartı değil, ispat şartı olduğu, sırf yazılı şekle uyulmaması nedeni ile feshin geçersizliği gibi ağır bir sonucunun kabul edilmesinin uygun görülemeyeceği yönündedir. EKONOMİ, “Hizmet Akdinin Feshi”, s.13.

309 Yarg. 9.HD, 18.10.2004, E.2004/7062-K.2004/23336, ÇANKAYA/GÜNAY/GÖKTAŞ, İşe İade, s.374, ve

bir başka kararda belirtildiği üzere “.. Dosyadaki bilgi ve belgelerden davacının iş sözleşmesinin 25.12.2003 tarihinde sözlü olarak feshedildiği, bu tarihte yapılan feshin anılan yasa maddesinde düzenlenen usul şartlarına uygun olarak yapılmadığı, bilahare 05.01.2004 tarihinde Noter kanalı ile yapılan feshe bu nedenle hukuki değer verilemeyeceği…” kabul edilmiştir. Yarg. 9.HD, 27.12.2004, E.2004/14041-K.2004/29656, KAR, “İspat”, s.1034, dn.43. Sözlü fesih işleminin yazılı hale getirilmesinin mümkün olamayacağına dair bahse konu karara aynen katılıyoruz.

310

Davanın süresinde açılıp açılmadığının tespitinde işçiye yapılan fesih bildiriminin tarihi nazara alınmalıdır. Yarg. 9.HD, 8.7.2004, E.2004/24391-K.2004/23183, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.

göre, 19. maddedeki usule uygun ve yazılı olarak düzenlenen fesih bildiriminin işçiye tebliğ edildiği tarihin, gerektiğinde 109. madde ve şahit yardımı ile ispat edilmesinin mümkün olduğu sonucuna varılmaktadır311. Fakat işverenlerin muhtemel kötüniyetli uygulamalarına

karşı, 109. madde hükmüne uygun olarak düzenlenen tutanaklara hukuki değer atfedilirken dikkatli davranılmalıdır. Bu konuda işçinin fesih bildiriminin tebliğinden kaçındığı hallerde, tutanakların düzenlendiği tarihin, tutanak düzenleyenler tarafından doğrulanması durumunda, tebliğ tarihi sayılması gerektiği ileri sürülmüştür312.

Basiretli işverenlerin, fesih bildirimini işçisine tebliğ etmesi beklenir. İşverenlerin fesih bildirimini işçiye işyerinde imza karşılığında, bunun mümkün olmaması halinde İş Kanunu 75. maddesi hükümlerine göre tutulan işçi özlük dosyasındaki adresine, iadeli taahhütlü posta veya noter vasıtası ile tebliğ etmeleri en uygun ve doğru yöntemdir.

b- Fesih Bildiriminin Yazılı Yapılmaması Halinde

İş Kanunu 19, 20 ve 21. maddelerinin ilk fıkraları birlikte değerlendirildiğinde, fesih bildirimini yazılı yapmak yönünde işverene bir yükümlülük getirildiği görülmektedir313.

Kanuni yükümlülüklere rağmen, işverenler uygulamada sözlü fesih yoluna başvurmaktadırlar. Fesih bildiriminin yazılı yapılmadığı bu hallerde, dava açma süresinin ne zaman başlayacağının belirlenmesi önem taşımaktadır.

Bu konuda ileri sürülen bir görüşe göre, iş sözleşmesinin işveren tarafından yazılı bir bildirim yapılmaksızın feshedilmesi halinde, kural olarak dava açma süresi işlemeye başlamamalı, işverenin hak düşürücü dava açma süresinin geçtiği yönündeki savunması dinlenmemelidir. Fakat belirtilen kuralın iyiniyet kuralları ile sınırlı olması gerektiği, örneğin işçinin fesih bildirimini kesin olarak belirleyecek bir işlem yapması halinde belirtilen işlem tarihinin esas alınmasının uygun olacağı ileri sürülmektedir314.

311 Yarg. 9.HD, 21.3.2005, E.2005/7361-K.2005/9084 sayılı kararına konu somut olayda, ”… 29.7.2004 tanzim

tarihli fesih yazısında aktin 30.7.2004 tarihinde feshedileceği belirtilmiş tutanağın altına da 2 şahit tarafından imzalı olarak davacının tebliğden imtina ettiği belirtildiği anlaşılmaktadır. Ancak dava 1 ay geçtikten sonra 7.10.2004 tarihinde açılmıştır. Açıklanan bu nedenle davacı iş güvencesi hükümlerinden yararlanamaz. Davanın reddi gerekir.” Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.

312

KAR, “İspat”, s.1021-1022.

313

MOLLAMAHMUTOĞLU, İş Hukuku, s.567; ÇELİK, İş Hukuku, s.219, aynı yazar, “İş Güvencesi”, s.38.

314

Muhammet ÖZEKES, “İş Kanunu 20. ve 21. Maddelerinin Medeni Yargılama ve İcra Hukuku Bakımından Değerlendirilmesi”, 75. Yılında Baki Kuruya Armağan, Ankara 2004, s.490, aynı yazar, “Hukuk Yargılaması ve

Doktrinde ağırlıklı olarak kabul edilen diğer görüş ise, dava açma süresinin başlangıcını fesih bildiriminin işçiye ulaştığı tarihi kabul eden görüştür315. Kanaatimizce, dava açma

süresinin başlangıcı açısından, sözlü ve yazılı fesihler arasında veya haklı nedenlerle derhal ve bildirim süresi verilerek gerçekleştirilen fesihler arasında bir fark bulunmamaktadır. Bireysel veya toplu fesih olarak nitelendirilen haller açısından dahi aynı sonucun kabul edilmesi, dava açma süresinin aynı şekilde, fesih bildiriminin işçiye ulaştığı tarihten itibaren başlatılması gerektiği düşüncesindeyiz316. Ancak özellikle fesih bildiriminin sözlü olduğu durumlarda,

davanın süresinde açılıp açılmadığının tespiti güçtür. Bu konuda her somut olaya ilişkin şartların ayrı ayrı değerlendirilmesi ve işçinin fesih bildiriminden belirgin olarak haberdar olduğu tarih itibarı ile dava açma süresinin başlatılması uygundur.