• Sonuç bulunamadı

Şia’nın Nübüvvet Anlayışı

C. Mâtûridi Öncesi Bazı Alimler’in Nübüvvet Anlayışları

4. Şia’nın Nübüvvet Anlayışı

Şia: Arapça da (Ş-Y-A) kökünden gelmektedir.Genel olarak “aynı görüşte olanlarda, bir şey üzerinde birleşen topluluk, fırka, taraftar, yardımcı,

128 Özbek, a.g.e., s.119-120. 129 Özbek, a.g.e., s.120. 130 Özbek, a.g.e., s.120.

bölük….”manalarına gelir.131

Terim olarak Şia: Ali b. Ebi Talib (v.41/661) ‘in tarafını tutan müslüman topluluğuna verilen bir addır.132

Konumuzla alakalı Şia’nın nübüvvet görüşü kısaca şöyledir.

“İman esaslarından ikincisi olan nübüvvet: Allah Teâlâ’nın insanlıkta kamil, veli ve sâlih kullarından seçtiklerini Cebrail vasıtası ve vahy yolu ile ilahi bir vazifeyle görevli kılmasıdır.Peygamberler, insanları irşad ederek onları dünya ve ahirete doğru yola iletirler. Allah’ın emirlerini insanlara ileten peygamberler,emindirler, günahlardan korunmuşlardır ve tebliğ vazifelerinde en küçük bir noksanlık ve hata bulunmaz. Peygamberlik ilahi bir lütuf ve vazifedir.Hz. Adem’den Hz. Peygamber’e kadar yüz yirmi dört bin peygamber geldiği rivayet edilmektedir.Hz. Muhammet (S), bütün peygamberlerin en üstünü ve en sonuncusudur.O’nun en büyük mucizesi Kur’an’ı Kerim’dir. Kur’an’ı Kerim’de zikredilen bütün nebiler Allah’ın mükerrem kulları olup onları hakk’a , gerçeğe davet için gönderilmiş birer resuldür. Hz. Muhammed (S) , son peygamber olup küçük büyük günahlardan masumdur.Hayatı boyunca günah işlememiştir.” 133

“ Allah,lütuf kaidesi gereğince insanları hidayete sevk etmek , ıslah etmek için onlara birer nebi göndermiştir. Allah’ın insanlara peygamber göndermesinin vücubu rahmetinden, lütfundan dolayıdır.”134

Şia'nın “İmamet” konusundaki görüşleri de kısaca şöyledir:

“İmamet: İmamiyye Şiası’nın nübüvvet görüşü yanında iman esaslarından olan imamet görüşü büyük bir önem taşır.Zira nübüvvet nasıl Allah’tan bir lütuf

131 Fığlalı, E. Ruhi , Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri, İstanbul, 1986, 3.baskı, s.118; İbni Manzur,

a.g.e.,I.Baskı,Mısır,1882, c.X, s. 54-59

132 Fığlalı, a.g.e.,s.118

133 es-Seyyid Haşim Ma’ruf, Akidetü’ş-Şiati’l-İmamiyye, Matbaatu Dari’l-Kütüb, Beyrut,1956 (Trc. E.Ruhi

Fığlalı, İmamiyye Şiası (Caferi Mezhebi), İstanbul, 1984, s.201-225; (naklen:Özbek, a.g.e.,s.121); Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri, s.156-157

ise imamet de Allah’tan bir lütuftur. Her asırda peygamberlerin hedefi olarak onun görevlerini yüklenmiş hidayet erdirici bir imam vardır.Bu imam insanlar arasındaki zulmü, düşmanlığı gidererek, adaleti yaymak… böylece onların din ve dünya işlerini idare etmek hususunda peygamberin umumi velâyetine sahiptir.Bu yönden imamet, nübüvvet’in devamıdır. Delili:Peygamber’i göndermek nasıl bir lütuf ise peygamberlerden sonra O’nun yerine imam nasbetmek de öyle bir lütuf dur ve vücud-i zati ile Allah Teâlâ’ya vacibtir.Bu sebeple de imamet, Allah Teâlâ’dan peygamberi vasıtası ile açıklanan bir nas ile yahut imamdan önceki imamın onun imametini açıklaması ile olur. Aksi halde ki; insanların seçmesi ile olmaz. İnsanların istedikleri ve diledikleri bir kişiyi imam olarak tayin etmeleri mümkün olmadığı gibi diledikleri imamı da terk etmeleri ve azletmeleri de mümkün değildir. Her ikisine de yetkili değillerdir.”135

İmamiyye: “İmameti Allah tarafından verilen bir makamdır.Allah kullarına nasip olmayan bilgisiyle nasıl peygamberi, nasıl onların arasından seçmişse, nasıl ona itaati farz etmişse, peygamberine de Hz. Ali’nin imametini ümmetine bildirmesini kendisinden sonra onun imam olduğunu tebliğ buyurmasını emretmiştir.Görüldüğü gibi bu imam, içtihat imamlarına Hanefi ve Şafi gibi ve diğerlerine benzemez. İmametin tahakkuku ilahi bir mansıptır.Allah Teâlâ imamı, ilmi ve kulluğu ile diğer insanlar arasından seçer. Tıpkı nebisi’ni seçtiği gibi. İmamlarda peygamber gibi ismet sahibidir.”136

Sonuç olarak “Allah’ın peygamber göndermesi vaciptir. Bu vacip rahmeti ve lütfu icabıdır. Yoksa zorunlu değildir. Başka bir ifadeyle “ Nübüvvet ilahi bir lütuftur.Peygamberler göndermek, adli dolayısıyla rahmet ve lütuf olarak Allah Teâlâ’ya vaciptir. Bu vacip, kemali ve lütfu bakımından bir vücub-i zatı dır. Yoksa bir başka saikin zoruyla O’na vacip değildir. Vacibü’l –Vücut olan Allah mutlak

135 Özbek, a.g.e., s.121-122 ; Fığlalı, trc.İmamiyye Şiası, s. 209 ; 136 Özbek, a.g.e., s.122; Fığlalı, trc.İmamiyye Şiası, s. 50 ,

adil, lütuf ve kemal sahibi olduğundan kullarına peygamberler yollar ve nübüvvet’e inanmak, bu suretle dinin temellerinden biridir.” 137

“Peygamberlerin sayısı yüz yirmi dört bindir. Peygamberler masumdur. Peygamberlik ilahi bir vazifedir.Peygamberler, ne peygamberlikten önce ne de sonra her türlü suçtan, büyük küçük günahlardan hatta yanılmaktan, unutmaktan ve suç olmamakla beraber halkın örf bakımından hoş görmeyeceği şeyleri yapmaktan münezzehtir ki buna ismet denir. İsmet, Allah Teâlâ tarafından onlara ihsan edilmiş bir lütuftur.”138

“Peygamberler İsmet, Fetânet, Tebilğ, Emânet, Sıdk ve diğer bütün kemal sıfatlar ( Şeceat, Siyaset,Tedbir, Sabır…v.s. yönünden faziletli, ahlaklı, Bi’set’ten sonra ve önce temiz, kusursuz büyük ilahi bir makama layık olması )’a sahiptir.”

139

“İmamlar da aynen peygamberler gibidirler. Peygamberler, Allah Teala tarafından; imamlar ise, peygamberler tarafından tayin edilirler, onların halifesidirler.”140

Ehl’i Sünnet ile Şia’nın nübüvvet ile ilgili görüşlerini mukayesesinde çıkan sonuç şu olmaktadır:141

“Bu farkları Şii bir yazar olan M. Cevat Muğniyye’nin Şia’nın özelliklerini ve diğer fırkalardan ayıran görüşlerini tam olarak aksettiren şu tarifinde bulmak mümkündür: “ İmam, Nebi’den gelen bir nass ile tayin olunur. Nebi’nin halifesinin tayinini unutması ve halifelik işini ümmetin seçimine bırakması caiz değildir. İmam, büyük ve küçük günahlardan korunmuştur. Nebi, imamete

137 Özbek, a.g.e., s.122;Gölcük,Kelam Ders Notları, s. 17; Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri,

s.160

138 Özbek, a.g.e., s.123 139 Özbek, a.g.e., s.123 140 Özbek, a.g.e., s.123 141 Özbek, a.g.e., s.123

başkasını değil, Ali b. Ebi Talib’i tayin etmiştir ve O, ashabın kesinlikle en üstünüdür.”142

“Ehl’i Sünnet ve İmamiyye, nübüvvet konusunda aynı kanaati paylaşmaktadır. Ancak onların nübüvvetin bir cüz’ü olarak kabul edilen Kitaplara iman konusunda kısmen de olsa değişik kanaatlere sahiptirler. Kur’an’ı Kerim’i cem eden Hz. Ali’dir. Kur’an ayetleri bugün elimizdeki ayetlerden çok daha fazladır. Hz. Peygamber’in hadisleri yalnız Ehl’i Beyt ve onlara dayanan râvilerin rivayetleri esas alınarak ortaya konabilir.”143

Benzer Belgeler