• Sonuç bulunamadı

Müellif: “Osmanlılar daha sabahın saat yedisinde “Malibruk” tepelerini kabza-i teshîre geçirip burada dört topluk bir batarya te’sîs eylemişlerdi. Ruslar bu ameliyâtı görünce Osmanlı avcıları üzerine ateş etmeğe başlamışlarsa da bunları ameliyâta devamdan men’ edememişler ve bunlar dahî saat onda ameliyâtlarını ikmâle muvaffak olmuşlardır. Askerin bir kısmı bu ameliyât ile meşğul olduğu sırada diğer kısmı kemâl-i şecâat ve merdâneyi ile Sen Nikola Tepesi üzerine saldırmış ve dağın sülüsan mesâfesini kemâl-i sur’atle tırmandıktan sonra o vakte kadar yamaçların kayalarıyla tahaffuz eden muhâceme kolları açık bir ovaya vâsıl olduklarından, burada Rusların üç redivetiyle birçok siperlerinin ve Malibruk Tepesi’nin tabiyesinden icrâ eyledikleri şiddetli ateşin altında bulunmuş oldular. Bu mevakîin cephe-i cenûb’iyesinde saf açmış olan Osmanlı piyâdesi boşu boşuna bir şiddetli tüfek ateşi icrâ ediyor idi. Zira Rus istihkâmâtına karşı katılan kurşunların hiç bir te’sîri olamıyordu. Süleyman Paşa cephe-i cenûbiyede püskürtülünce Sen Nikola mevâkîinin nukât-ı muhtelifesini tecessüs ile bulabileceği bir nokta-i zaifesinden mevkî-i zabtedebilmek efkârına düşerek bu def’a dahî ğarb-ı satıh mâilinden bir hücûm icrâ eyledi; lâkin istihkâmât ile siperler sayesinde, Osmanlılar, mündemiç tıynet-i kahramaneleri olan ölüme tavtîn-i nefs ğayretinin saikâsıyla tekrar tekrar ettikleri hücûmların hiçbirisinde Ruslarla yaka yakaya gelmeğe muvaffak olamamışlar ve nihâyet kendileri üç bin telefât bırakıp Ruslara ancak iki yüz telefât bıraktırdıkları halde ric’ata mecbûr olmuşlardır. (Sayfa: 33)

Telefâtça olan bu azîm fırka ve tefavut güzel bir mevkiide tahassun etmiş olan düşmanı yalnız bir cephe hücûmuyla tuttuğu mevkiiden çıkarmak üzere icra olunan hücûmların kaffesinde meşhûd olduğu cihetle fevkalâde birşey addedilemez.

64

Şu muharebenin neticesi olarak Osmanlılar yeşil bataryanın ateşde devam etmesiyle beraber Malîbruk bataryası arasında “Aykırıcebel” tepelerine iki kıt’a top yerleştirmeğe ve düşmanlarının mevki-i mukâbilinde yüz metre ileride muhâfazalı siperler inşâsına muvaffak oldular. Ve bu günün gecesi dahî Sen Nikola karşısında vâsıl civarında yirmi kıt’a top istiabına kâfi olacak iki batarya ve siperler te’sis eylemek üzere geceden istifade eylediler.

Bütün gece devam eden bir ateşten sonra ayın yirmi ikinci günü dahî yalnız top muhârebesiyle geçirildi ve bu top muhârebesinde Osmanlılar kazandı. Zîra Rusyalıların mukâbelede bulunacak kadar cebhâneleri yok idi.” diyor.

Müellifin bast ettiği bu mâlûmât-ı ğalat-âmiz olmasıyla beraber düşman tarafında bulunmuş bir zatın nazar-ı sathı ile görebileceği husûsâtı tasvîr ediyor. Benim Şıpka mevkii aleyhine tertip ettiğim hücûm plânı müellifce ma’lûm olmadığından Osmanlı ordusunda gördüğü ahvâl-ı zâhireyi benim harekât-ı harbiyem olmak üzere telakki ediyor. Onun için evvel emirde hücûm plânını ve bu plânın hangi aksamının icra olunup olunmadığını ve harbin kesbettiği hâl-ü işğâli ve tafsilât müteferriasını îzâh ve tefsîr edelim de ondan sonra müellifin ğalatât-ı erbâbı mütâlâca anlaşılsın:

Ağustos’un yedinci günü ordu ile Kızanlığa gelmiş ve Kızanlık tepelerini ordugâh ittihâz eylemiş idim. Ve o gün süvâriler ve Çerkezler Şıpka Karyesine kadar ilerleyerek hatta karye-i mezkûrenin bir mikdârını da yakmışlardı. Yevm-i mezkûr akşamı ordunun erkân-u umerâsından mürekkep bir meclis-i harb akdi ile Şıpka’ya nasıl taarruz olunmak lâzım geleceğini taht-ı tezekküre aldım. Vaktiyle Şıpka’da bulunmuş olan erkân-ı harbiye mîrlivâsı Hulûsi ve topçu mîrlivâsı Rasim Paşalarla erkân-ı harbiye yüzbaşısı Mehmet Ali Efendi “Yerdek” cihetinden taarruzun sehl olduğunu dermeyân ve kendileri Şıpka muhafızı bulundukları hengâmda generâl Gurko’nun o cihetten hücûm etmiş olmasıyla da re’ylerinin isâbeti için istişhâd ettiler. Onun üzerine (Sayfa: 34) erkân-ı harb reisi mîr-alâyı Ömer Bey’e o gece sabaha karşı iki tabur askerle gidip Yerdek cihetinin hücûma müsâade olup olmadığının keşfedilmesini emrettim. Ve Ömer Bey sabaha karşı

65

taburlarıyla keşfe karşı mêmûren hareket ettiği gibi biz dahî yevm-i mezkûrda Kızanlık kasabasına üç tabur terk ederek ordunun mahallini tebdîl ve Şıpka Karyesi’yle Hasköy Karyesi arasını ordugâh ittihâz ettik. Ve Ömer Bey dahî keşiften avdet ederek düşmanın sol cenâhından ve Yerdek cihetinden hücûmun enseb-u muvafik olduğunu ve Hulûsi ve Râsim Paşaların ifâdât-ı meşrûhasını tasdîk ve te’yîd eyledi.

Onun üzerine sekizinci günü ba’del mağrib erkân ve ümeradan mürekkeb bir meclis-i Harb akdederek sûret-i hücûm ve taarruzu kararlaştırdım. Şöyle ki:

Veysel Paşa, kable’l-fecr, livâsıyla birlikte Şıpka Karyesi’nin yanındaki bir yoldan ve dört kıt’a dağ topu dahî beraberinde olduğu halde Yerdek tepelerine hareket ve Recep Paşa dahî Keçidere tarîkiyle yine Yerdek tepelerine müteveccihen hareket edecek ve her iki livâ birleştikten sonra teşekkül edecek fırkanın kumandanlığını Recep Paşa deruhde ederek refâkatlarında mevcut on altı tabur askerin lüzûm-u mikdârını hücûma mêmûr edecek idi.

Düşmanın sol cenâhından ve bulabileceği müdâhilden bit-taarruz düşmanı tard ve teb’îd ile zabt-ı mevâkıa sarf-ı tuvan eyleyecek ve bu taarruz-u hakîkiye mêmûr olan fırkanın hareketini teshîl için, birinci livâ dahî cepheden Esveti Nikola’nın berisindeki hâna kadar, sahte bir taarruz nümâyişi icrâ ederek düşmanın nazar-ı dikkatini tefrîk eyleyecek idi. Şu kadar ki handan öteye harekât tecâvüziyesini ilerletmeyib düşmana da ileriye harekete kâin kudret-yâb olamıyorlar imiş gibi bir vaz-ı gösterecekler idi. Düşmanın bunlarla meşğûl olduğu bir sırada, Recep Paşa’nın maiyetindeki asker de hücûm-i hakîki ile düşman tabiye ve istihkâmâtını zabt ve teshîre çalışacak idi. Sahte hücûm icrâsına mêmûr olan livânın hareketi, düşmanın nazar-ı dikkati önünde icrâ olunacak bir hareket-i harbiye-i mahirâne olmak lazım geldiğinden bu vazifenin hüsn-i icrâsına, livâ-i mezkûr kumandanı Salih Paşanın iktidarını kâfi göremeyerek Ferik Şakir Paşa’yı da sahte hücûm koluyla harekete mêmûr ettim. En ziyade mu’temedim olan erkân- ı harbiye binbaşısı Hamdi Beyi dahî bu hareket için verilen ta’limâtın hüsn-ü icrâsına nazarât etmek üzere birinci livâ refâkatına ta’yîn eyledim. Benim verdiğim ta’limât

66

mûcibince Şıpka Caddesi üzeri ile sağ (Sayfa:35) cenâhdaki “Yassı”Tepe’den kaymakam Hüsnü Bey kumandasıyla Hassa birinci talîa, Balıkesir ve Beyrut taburları ve Şıpka caddesinin sol tarafındaki Kılıçtepe’den dahî, Hassa altıncı talîa taburlarıyla Karaman ve Akşehir taburları sevk olunacak vahânın altındaki hatt-ı muayyen hizalarına kadar ilerlenerek Hain karakoldan düşman teb’îd olunduktan sonra oradan ileri gidilmeyecek idi.

Hayf ki benim bu kadar i’tinâ ile verdiğim ta’limât-ı mezkûre, yani o emr-i mevcuha, dikkatsizlik ve rehâvet eseri olarak hiç hükmüne girdi: Şöyle ki:

Şakir Paşa Şıpka Ovasıyla Esveti Nikola Tepesini teşkîl eden sırtın hatt-ı fâsılı arasındaki damen-i cibâlde gülle ve kurşundan mestûr bir yerde ve kumandâsına mevdu’ askerin deruhde ettiği harekât-i mühimme-i harbiyeye nazârat etmesi hariç imkân olan bir çalılık arasında kalarak mîrlivâ Salih Paşa ile mezkûr taburları ileri sevk eyledi. Ve sevkçe dahî yine benim verdiğim o emir hâricine çıkarak tarafından ilerleyecek olan kaymakam Hüsnü ve Abdurrahman Beyleri Şıpka caddesini teşkîleden çıplak tepeden ilerletti. Yâni düzcesi kâide-i harbe tevfiken sevklerinden sarf-ı nazar ederek “haydi cadde yoldan ileri gidiyorunuz” dedi ve her iki alâyın böyle başıbozukçasına cadde bir yoldan hareketi ileride vukû’ bulacak intizâmsızlığı bidâyeten tehiyye etmiş oldu. Benim ise nazar-ı dikkatim hakîki hücûm tarafına masrûf ve ma’tûf olup onlarla meşğûl ve sahte hücûmun yapacağı hareket-i muayyen ve kumandası dahî erkân-ı harbden yetişme bir Ferik ahdesine verilmiş olmasıyla o tarafça verdiğim o emrin harfiyen icrâ kılınacağına emin idim.

Mümâ-ileyhim Hüsnü ve Abdurrahman Beyler kumandasına mevdû’ taburlar işte böyle karışık sevk ve idâre ile ilerledikleri sırada, mirlivâ Salih Paşa dahî Şakir Paşa’dan az ileri bir çalılık içinde kendisine bir tahaffuzgâh intihâb ile orada kalır ve taburlar, kaymakamlar kumandasıyla muayyen olan hânın gerisine kadar gelmişlerdir. Oradan ötesi ki, hân ile Esveti Nikola beyninde vaki’ olan mesâfeden ibârettir, Rus mermiyâtının en ziyâde te’sîr edeceği bir meydânlık ve açıklıktır. Ve benim bu babdaki vüsâyâ-yi ekidem

67

askerin o sahâ-i hatarnâgeh götürülmemesi ve onun gerisinde mehfûzen bulundurulması idi. Kaymakam Hacı Hüsnü Beyin refâkatındaki taburlardan Balıkesir taburunu ki- vaktiyle benim binbaşı bulunduğum tabur idi- ( Sayfa: 36) hatt-ı

muayyenin ilerisindeki sırta alarak ve avcılar dağıtarak tutması lâzım gelen sırtın esbâb-ı muhâfazasına teşebbüs eder. Birinci talîa taburuyla Beyrut taburunu, erkân-ı harb binbaşısı Hamdi Bey, an asıl muayyen olan sırt üzerinde terk eyler. İşte bu sırada aynı tarîkten sevk edilen Abdurrahman Bey refâkatındaki üç taburdan ikisi, bunların sol taraftan ve birisi sağlarından ilerlerler ve hatt-ı muayyeni tecavüz ederler.

Hacı Hüsnü Beyin ileri karakol ta’yîn etmekte olduğu hizaya çıktıklarıyla kaymakamlar bulundukları nukât ile Esveti Nikola beyninde birkaç yüz adımlık mesâfe görüp, husûsuyla düşmanın o sırada ateş etmekte olmasını da ihtimâl ki yılğınlığına hamlederek, aldıkları o emir ve plân hilâfına ileri bir hücûm borusu çaldırırlar. Bârî bu hücûmu dâğınık bir nizâmda icrâ etselerdi, bunda dahî gaflet ederek bulundukları vaz’iyetle ve karmakarışık, mecnûnâne bir tür ile ileri saldırırlar. Ruslar ise bunların o açık sâhâya çıktıklarını görünce, yağmur gibi gülle ve kurşun yağdırmağa başladıklarından ve taburlar ise evvelki hız ile birâz ilerlemiş bulundukları cihete geri dönmeleri dahî imkânsız göründüğünden, düşmanın âteşinden mahfûz olmak üzere, Esveti Nikola Kayalığının altına yâni düşmanın ateş hattının altına girerler.

Düşmanın ateş hattı altına girildikten sonra, Esveti Nikola kayalığına tırmanmak ve orayı zabt ile düşmanı püskürtmek kendilerine sehîl görünür, artık aklına gelen orada bir hücûm borusu çaldırır ve asker kayalığa tırmanmağa başlar.

Şurasını da söyleyelim ki, hücûmları bir hareket-i muntazama üzere olmadığından, taburlar, bölükler, birbirine karışıp alây kumandanları alâylarına ve tabur kumandanları taburlarına kumanda iktidarından kaldıklarından, asâkir-i muhâcemenin mâlûmât-ı harbiyesi bir hareket-i keyfiyeden ibâret olur.

68

kısmen zabt dahî ederler; hayf ki iş intizâr ve me’mûlleri gibi zuhûr etmez; çünkü gerek hücûm deliliğini eden müma-ileyhim kaymakamlar ve gerek asâkir, düşmanın Esveti Nikola istihkâmı bulunmasından ve müteaddid siperleri bulunduğundan ğâfil olduklarından, onlar, Esveti Nikola’nın zabtıyla işin (Sayfa:37) neticeleneceğini mü’tekid iken me’mûlleri hilâfının zuhûru ve Esveti Nikola kayalığı içine gülle ve kurşun danelerinin yağmur gibi nüzûlu orada barınmak iktidârını dahî kendilerinden selb ederek ric’at iztirârı içinde asker kayadan aşağıya inmeye başlar.

İşte bu sırada Ruslar ta’kiplerine bir mikdâr asker ta’yîn eder ve hayli tüfek âteş ederek külliyetli hasârât verir. Bize gelince, askerin daha evvelce Şıpka caddesinden sevkince ihtiyâr edilen yanlışlığı görmekliğim üzerine Şakir Paşa’ya tekdîr-âmiz bir tezkere ile bir yaver gönderdim. Ve ber-mûcib-i ta’limât, maiyet-i asâkirinin sevkini emir ve te’kîd eyledim. Ve bu hatânın meâl-i tashîh cevabını Şakir Paşa’dan almak intizarında iken bir de askerin “Han”nın ilerisine tecavüz ve hatt-ı muayyeni murûr ettiğini görmekliğim üzerine işteki vehâmeti hissederek fevk’el had muzdarib oldum. Harekât-i umumiye-i harbiyeye nazârat etmek üzere intihâb ettiğim tepeyi terk ederek hayvanı dörtnal ile Şakir Paşa’ya doğru sürdüm ki henüz Şakir Paşa’ya gönderdiğim Yavuz dahî paşa müşûrun ileyhden aldığı cevapnâmeyi getirmekte idi. Cevapnâme-i mezkûrede -ki sûreti zirde zikrolunacaktır- hatânın fâil-i müstakili Şakir Paşa olduğunu anladığımdan ve hususuyla kendisi bu iş için bilhassa kumandan ta’yîn kılındığından fevkal-had hiddetlendim. Şakir Paşa’yı dağ eteğinde bularak, ağır bir lisan ile tevbih ve takdîr eyledim. Erkân-ı harb binbaşısı Hamdi Bey’e dahî, şedid’ül-meal tekdirnâme yazdım. O sırada taburlar “hân” pişkâhındaki sahâ-i hatarnagda, düşman kurşununa hedef olmakta idi.

Belki geri alınmaları mümkün olur i’tikâdıyla yaverlerimdan birini muahharan erkân-ı harb mîr-alâyı Ömer Beyi gönderdim ise de dağ eteğinden hân pişkâhına haber gidinceye kadar, ber-vech-i ma’rûz asâkir-i şâhâne kayalığa tırmanmağa başladılar. Bu cihetle ben de bu hareket-i mecnûnânenin def’i mazerâtına kudret-yâb tedbîr alamadım.

69

Onların vukû’ bulacağında iştibâh etmediğim harekât-ı ric’iyelerini li-eclil-te’mîn, Kılıçtepe’nin sol tarafından Urfa mukaddem taburunu sevk ettirdim; muahharan Kula taburunu dahî li-eclil-müzâhere gönderdim.

Ric’atlarının vukû üzerine, iki tabur daha sevk ile evvelki altı muhaccem taburun geri alınmasını emreyledim. Lâkin bu altı taburun gündüzün geri alınmasında, erkân-ı harbiye reisi mîr-alâyı Ömer Bey mahzûr-u beyan etmekle, biz-zarûra [muhaccem taburlar o gün kayalığın altında siperler yaparak tahassun mecburiyetinde bulundular. Erkân-ı Harb reisi mîr-alâyı Ömer Bey de tarafımızdan (Sayfa:38) verilen emir üzerine o geceyi birinci livâ taburuyla birlikte kayalığın altında geçirdi. Bugün düşmanın toplarına mehmâ emkên mukâbele olmak üzere “hân”nın gerisine münâsip bir noktaya iki kıt’a sahrâ topu çıkarttım ve bu toplar ile askerin kulûbüne bahş-ı metânet etmiş oldum. Şakir Paşa’nın esas mêmûriyeti sahte hücûm mânevrâsını bir sûret-i mâhirânede icrâdan ibaret iken becerememesi, artık birinci livâ kumandasınca vücûdundan zatt-ı maslahat müstağni bulunduğundan ve hücûm-u hakîkîye mêmûr olan iki livânın kumandası, gerçi Recep Paşa’ya mihval ettiyse de, bu saate kadar o da ifâ-yı lazıme-i vezâif edemediğinden Ferik Şakir Paşa’yı Recep ve Veysel Paşa livâlarına da kumanda etmek üzere “Yerdek” cihetindeki askerin kumandasına ta’yin ve i’zam ettim.

İşte birinci livâdan birkaç tabur kayalıktan ric’atten sonra kayalığın sağ cenâhında ve Esveti Nikola’daki düşmanın sol cihetinde vakî’ taşlığı tutmuşlar idi ki, hücûm-u hakîkîye mêmûr olan Yerdek ciheti taburlarından müfreze ve yedi taburdan mürekkeb hücûm kolunun sol ciheti, bu taburları pek karîb idi. Yerdek cihetinden vukû’ bulacak hücûm-u hakîkîyi tesîil için birinci livânın taşlıktaki taburlarının lüzûm-i muâvenetleri bildirilmesi üzerine livâ kumandanı Salih Paşa ve erkân-ı harb reisi mîr-alâyı Ömer Bey ileriye hücûma askeri tahrîk ve icbâr ettilerse de, daha az evvelce ihtiyâr ettikleri cinnetin acı tecâribi askerin ğayretini kırmış olduğundan siperlerden fırlayarak iki baştan bir hücûm îka’ına cesaret edemedik. İşte bu vukûattaki hatâyânın esbâb-ı mûcibesine lâyıkıyla vuzûh hâsıl olmak üzere, Şakir Paşa ile erkân-ı harb binbaşısı Hamdi Bey’in ve

70

mîr-livâ Salih Paşa ve erkân-ı harb reisi Ömer Bey’in Esveti Nikola kayalığı hücûm-i mecnûnânesi hakkında bize takdîm ettikleri vukûat jûrnâllerinin birer sûretini dahî zikredelim.

Huzûr-i Müşirilerine

Toplarımızı ta’biye edip, her ne kadar uzak ise de Yassıtepe’ye yerleştirip aşağıki karakol mevkiine top atacağız ve birâz top ateşi ederek sol taraftan Abdurrahman Bey kumandasıyla Karaman ve Akşehir taburları gönderiliyor. Günün içinden dahî Veysel Paşa’nın çıktığı tepeye doğru hücûm gösterilecektir. Yukarıdan atılan toplar bizimdir, değil midir? (Sayfa:39)

Fark olmuyor. Ancak Esveti Nikola tepesinden bir iki top atıldı. Birkaç süvârî yukarı doğru gittiler; Esveti Nikola istihkâmında biraz düşman görünüyor. Fermân.

9 Ağustos 93

Şakir Ma’ruzdur ki,

Oradan dahî müşâhede olunacağı üzere sırtın üzerinde dün asker bulunan, yani ileri karakol bulunan aşağıki tepeyi düşman ihrâk ederek iki üç bölük kadar düşman bize nazaran sol tarafta bulunan tepeden firâr etmiş ve Esveti Nikola Tepesi dahî ateş kesmiş olduğundan her ne kadar ileri karakolun firârı cümlesinin firarına delâlet etmez ise de, artık Abdurrahman Bey’in öyle uzaktan dolaşmasına hâcet görünmemekle diğer hücûm koluyla beraber yol alan çıplak tepeye yürümeleri ve fakat kendilerinin gideceği

Kılıçtepe’den sol tarafa yansımış sevk eylemesi tenbîh edildi. Hüsnü Bey kumandasıyla diğer hücûm kolu dahî, Yassıtepe’nin yanından yola doğru hücûma gönderildi. Fakat topları ta’biye edecek hiçbir mevkii bulunamadı. Biz de biraz toplarla beraber ileri gidiyoruz. Fermân.

71

Huzûr-ı Alî-i Veliyün-Ni’me-i Kumandaniye Maruz-ı çakerleridir ki

Keşke bugünkü din kardeşlerimi sağımda, solumda şehit eden dâne ve kurşunlardan bir dânesi de bendenize isabet edeydi de efendimden bi-ğayri hakkin bu misillî tekdîri işitmeye idim! Bu hücûmdan kûlunuzun aslâ haberim olmadığını ve bendeniz ile sevk olunan Beyrut birinci talîa ve Balıkesir taburlarından Balıkesir taburunu Hacı Hüsnü Bey başında olduğu halde Balıkesir avcısı en ileride bulunan sırtın üzerinde ve ihtiyâtları dahî mezkûr sırtın vasatında durmâsını hem Kaymakam Bey’e ve hem de binbaşısına aniden söyledim. Ve Beyrut ile birinci talî’ayı dahî sırtların eteklerinde oturttum. Ve bu hareketimi livâ ve Ferik paşalara da yazdım. Ba’dü Bosna’da Abdurrahman Bey dahî iki tabur ile bizim solumuzdan ve altıncı talî’a dahî sağımızdan çıkmışlar ve o aralık yukarıda bir hücûm borusu çalındı. Akabinde bendeniz “dûr” borusunu (Sayfa:40) çaldırdım. Kendim dahî derhâl yukarıya çıktım. Bir de görünen mahallere kadar çıktıklarını gördüm. Ve imdâd istediklerinden birinci talî’a ve Beyrut taburlarını alıp yukarıya çıktım efendim. 9 Ağustos 93 Hamdi

Huzur- i Âlî-i Müşir-i Efhimiyeye

Yüksek taşlı tepenin önünde gördüğünüz bizim asker, siper-i mahallere yarım kurşun menzil takrîb etmiş ise de ve şiddetli hücûm boruları çaldırıldığı halde düşmanın piyade ve peşrev ateşi pek şiddetli olduğu için pek çok fedâkarlık olunuyor ise de asker bir türlü ilerlemiyor. Geride dahî henüz gelmekte olan Urfa taburundan mâidâ ihtiyât yoktur. Bunun için cephânesi ile beraber hiç olmazsa dört taburun gönderilmesi elzemdir.

9 Ağustos 93 Mirlivâ Salih

72

Huzur-ı Hazret-i Müşir-i Ekremiyeye Devletlû Efendim hazretleri

Süvâri ile irsâl buyurulan emirnâme-i devletlerinizi aldım. Bu cihetten cepheten hücûm olunmak pek müşkil olduğunu evvelce de hâk-i paya arz etmiş idim. Her ne hâl ise alây kumandanları askeri yanlışlıkla ileriye götürmüşler. Emr-i devletleri vecih ile görüp şemside sessizce kaddem ile askeri biraz geriye alacağız. Fakat ön taburunun ikâmetine kâfi barınacak mahâl olmadığından lüzûm-i mikdârını alıkoyup bâkîsini göndermek efkârımız idi. Yine herhalde arada efendimiz gider.

Pek çok hücûm borusu çaldırdım ve hatta müşîr ile birlikte çaldırdım. Yine gidemediler. Çünkü pek sarptır. Bir top tâbiyesi yaptırdım. Üç beş top attırdım ise de düşmanın mevkii yüksek olduğundan, şarapnel yağdırıyor. Hatta bir parçası dahî bendenizin yüzüme isâbet etti. Fakat hamdolsun cüz’idir. İnşallah lütf-i Hak ile muzaffer oluruz.

9 Ağustos 93 Erkân-ı Harb Mîr-alâyı Ömer

Esveti Nikola kayalık cihetindeki Ruslara gelince, bunların mezkûr kâyâlık ilerisinde (Sayfa:41) Hain karbinde iki bölük kadar ileri karakolları var idi. Birinci livâ taburları ber-vech-i ma’rûz mezkûr kayalığı teşkîl eden sırta tırmanmağa başladıkları sırada Rus bölükleri karakolhanelerini bi’l-ihrak kayalığın cânip yemininden geriye çekildikleri ve kayalıkta bulunan Rus piyadeleriyle topcuları dahî ateşten fâriğ oldular; asker-i şâhâne hadd-ı muayyeni tecâvüzle mezkûr sâha-i hatarnâ-geh duhûl edinceye kadar ateş etmediler; ondan sonra şiddetli ateşe başladılar. Rusların bu hareketi pek müdebbirâne basiret-kârâne idi.

Asâkir-i şâhâne kayalığa tırmandıktan sonra dahî Ruslar, gerideki

Benzer Belgeler