• Sonuç bulunamadı

Herevî’nin yüz makâmı anlattığı Menâzilü’s-Sâirîn adlı eserine Abdurraûf el-Münâvî’nin yaptığı şerhtir. Yüzün üzerinde eser yazan ve birçok esere şerh yapan Abdurraûf el-Münâvî, Hikemi Atâiyye’ye olduğu gibi Menâzilü’s-Sâirîn’e de bir şerh yazmış, esere de Şerhu Menâzili’s-Sâirîn ismini vermiştir.

204 Damar, Menâzilü’s-Sâirîn Şerhleri ve Âb-ı Hayât, s. 96-102.

205 Geniş bilgi için bkz. Damar, Menâzilü’s-Sâirîn Şerhleri ve Âb-ı Hayât.

206 Geniş bilgi için bkz. Necmeddîn Kübrâ, Tasavvufî Hayat, haz. Mustafa Kara, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1996. 207 Geniş bilgi için bkz. Muhammed b. Ali Birgivî, el-Makâmât, İstanbul: Kalem Yaınları, 2004. s. 5-16.

208 Geniş bilgi için bkz. Osmanoğlu, Şeyh Ahmed, Gülzâr-ı Sofiyye, İstanbul: Kitsan Yayınları, 1997.

209 Nassâr, “Tercemetü’l-İmâm Abdurraûf el-Münâvî”, s. 6. ; Damar, Menâzilü’s-Sâirîn Şerhleri ve Âb-ı Hayât, s. 96- 102.

48 2.1. Eserin Adı ve Tarihi

Abdurraûf el-Münâvî’nin eserinin ismi hem kaynaklarda hem de Süleymaniye nüshasında Şerhu Menazili’s-Sâirîn olarak geçmektedir. Eserin nüshasında müellifin, eseri nerede ve ne zaman yazdığı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Hulâsatu’l-Eser’de ömrünün son yıllarında ki hastalığı esnasında oğlu Taceddîn’e yazdırdığı zikredilir. Bu da eserin Hicri XI. asrın başlarında, Hicri 1020 ile 1030 yılları arasında yazıldığını göstermektedir.210

2.2. Nüshaları

Ulaşabildiğimiz kadarıyla Abdurraûf el-Münâvî’nin eseri Şerhu Menazili’s-Sâirîn’in iki nüshası bulunmaktadır. Türkiye’de bu konuyla ilgili yazılan makale, tez ve kitaplarda Süleymaniye Küt. Şehid Ali Paşa Kit. Num. 1276’da kayıtlı nüshasından bahsedilmektedir.211 Ancak eserin tahkikini

yapan Muhammed Abdulkâdir Nassâr, çalışmasında esas aldığı nüshanın Avrupa kütüphanelerinden İskenderiyye kütüphanesine hediye edilmiş bir fotokopi olduğunu söylemektedir. Nassâr, “Avrupa Kütüphaneleri” sözüyle İstanbul’u kastetmediğini anlamaktayız. Çünkü onun bahsettiği nüsha 57 varaktan oluşmaktadır. Her varakta yirmibeş satırdan oluşan iki sayfa bulunmaktadır. Süleymaniye kütüphanesinde ki nüsha ise her birinde yirmi beş satırdan oluşan iki sayfanın bulunduğu 74 varaktan oluşmaktadır. Bu da eserin bir nüshasının daha bulunduğuna işaret etmektedir. Ayrıca 20 varaklık bu farkın, bazı konuların ve parağrafların eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu eksik bölümleri Süleymaniye Kütüphanesinde ki nüshayı baz alarak tamamladık. Dolayısıyla eserin asıl ve tam olan nüshasının Süleymaniye Kütüphanesinde ki nüsha olduğu net bir şekilde görülmektedir.212

2.2.3. Mühtevâsı – Üslûbu

Abdurraûf el-Münâvî’nin eseri Menazilü’s-Sâirîn şerhleri arasında ayrı bir yeri vardır. Çünkü Münâvî, hem muhaddis hemde fakîh olması sebebiyle diğer şârihlerden farklı bir konumu bulunmaktadır. O, şerhini hem sûfî hem muhaddis ve fakih bakış açısıyla yorumlamıştır.

Münâvî, eserin şerhini yaparken Herevî’nin cümlelerini, parantez içi açıklamalarla şerhetme metodu izlediği görülmektedir. Yüksek ilim ve edebiyatıyla bu metodu çok güzel uyguladığını düşünmekteyiz. Diğer şerhlerde göremediğimiz bu metod, metindeki cümlelerin gereksiz tekrarını engellerken açıklanması gereken kısımlarıda şerh etmektedir. Böylece şerh kısa izlenimiyle okuyucuyu yormazken, bilgi olarak da diğer şerhlerle hemen hemen aynı doyumu sağlamaktadır.

210 Muhıbbî, Hulâsatü’l-Eser, II: 416. ; Nassâr, “Tercemetü’l-İmâm Abdurraûf el-Münâvî”, s.17.

211 Damar, Menâzilü’s-Sâirîn Şerhleri ve Âb-ı Hayât, s. 73. ; Yetik, “Menâzilü’s-Sâirîn” DİA, XXIX: 123. ; Tek,

Tasavvufî Mertebeler, s. 22.

49

Buna rağmen Münâvî’nin şerhi diğer şerhlere nazaran orta uzunlukta öz ve veciz olmuştur. Ayrıca şerhin veciz olması, okuyucunun metni anlamasına, asıl metinden kopmamasına ve üzerinde tefekkür etmesine imkân vermektedir. İbn Kayyîm’in eserinde olduğu gibi uzun şerhler okuyucuya uzun uzun bilgiler verirken ana metinden uzaklaşmasına, ana metinle uzaktan yakından alakası olmayan konulara girmesine ve okuyucunun bıkkınlığına sebep olmaktadır. Bu ve benzeri nedenlerle Münâvî eserinde, metnin durumuna göre bazen kısaca açıklamış geçmiş, bazen de gerekli izah ve açıklamaları yapmıştır. Bu sebeple onun şerhi ne çok uzun ne de çok kısa, orta uzunlukta bir şerh olmuştur. Eser, diğer şerhlerden bazı yönlerden üstün olsa da bazı makâmların şerhinde, açıklamayı kastedilen mana tam anlaşılmayacak kadar kısa tutması da bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır.

Eseri şerh ederken ayet ve hadislerle beraber zaman zaman sûfîlerin divanlarında ki şiirlerden de istifade etmiştir. Münâvî’nin diğer şârihlerden farklı olarak muhaddis olması mukaddimenin şerhi bölümünde açıkça görülmektedir. Mukaddimede bulunan hadislerin şerhini ve tahricini de yaparak bulunduğu kaynakları belirtmesi, sened zincirinde bulunan râvilerin durumlarını zikrederek hadislerin sıhhat derecelerini de ortaya koyması esere ayrı bir değer katmaktadır. Tilimsânî, Kâşânî ve diğer şerhlerde olmayan bu özellik eseri diğerlerinden farklı kılmaktadır. Her ne kadar Kâşânî, hadislerin sıhhat derecesine değinmiş ise de hadisleri şerh etmemiştir.

Münâvî’nin, Ebû Tâlip el-Mekkî’nin (v. 386/996) Kûtü’l-kulûb’u, Abdulkerîm Kuşeyrî’nin (v. 465/1072) Risâle’si ve İbn Arabî’nin (v. 638/1240) el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye’si gibi tasavvuf eserlerde ki sûfîlerin sözlerinden de alıntılar yapması hem terimlerin tarihi seyrini görmemize katkı sağlamakta hem de yorum zenginliği katmaktadır.

Münâvî, makamların şerhine genellikle tasavvufî terimlerin ıstılâhî manalarını vererek başlaması, eserine şerhler arasında ayrıcalık kazandırırken, Herevî’nin verdiği ayetle makam arasındaki bağlantıya genellikle değinmediği görülür. Şârihlerden Kâşânî’nin ayetle makam arasındaki ilişkiyi açıklaması hem makama ayetin işârî tefsiri olduğu izlemini verirken hemde şerhe zenginlik katmıştır. Tilimsânî’nin de “Herevî’nin bu ayeti delil getirmesi şu sebepledir” diyerek Kâşânî gibi ayetle makam arasındaki alakayı açıkladığı görülmektedir. Ayrıca müellifimizin kolayca anlaşılabilecek yerlerde kısa açıklamalarla yetinmesi okuyucuyu yormazken bazı yerleri gereğinden kısa şerhetmesi ise okuyucuyu Tilimsânî ve Kâşânî şerhleri gibi başka şerhlere bakmaya mecbur bırakmaktadır.

50

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ŞERHU MENAZİLİ’S-SÂİRÎN’İN BÖLÜMLERİ

Münâvî’nin Şerhu Menazili’s-Sâirîn adlı eseri, şerhi yapılan Menazilü’s-Sâirîn’nin yöntem ve metoduna bağlı kalınarak bir mukaddime ve her biri on makamdan oluşan on bölümden meydana gelmektedir. Müellifimiz, gerek bölümlerin sıralamasında gerekse bölümlerin içerisindeki makamların sıralanmasında asıl esere mutabık kalmıştır. Mukaddimeden sonraki bölümler sırasıyla, başlangıç bölümü, giriş bölümü, muâmelât bölümü, ahlak bölümü, usûl bölümü, vâdiler bölümü, haller bölümü, velâyet bölümü, hakikatler bölümü ve nihâyet bölümü şeklindedir.

Benzer Belgeler