• Sonuç bulunamadı

ŞERÎAT-I MUTAHHARA İLİM - AMEL - İHLÂS

NASIL OLUR?

ŞERÎAT-I MUTAHHARA İLİM - AMEL - İHLÂS

İlimden murat, ilm-i-haldir. Bu üçünü bir araya getiren zatın şeriat ehli olduğuna hükmolunur.

Buyurmuşlardır ki; şeriat metbû, tarikat, hakikat ve mâ’rifet ise şeriate tâbidirler. Bir kimsede, şeriat-ı-mutahhara varsa, tabiatiyle tarikat ve hakikat onunla beraberdir.

TARİKAT-I MUHAMMEDlYE

Yine buyurmuşlardır ki; TARİKAT-İ-MUHAMMEDİYYE, üç şeyden ibarettir:

TESLİM - İSTİKAMET - TALEB - İ - RİZA Yani, teslim-i-küllî ile teslim olup :

Emrolunduğunuz gibi istikamette bulunun.

(Hûd: 112) emri şerifi üzere istikamette bulunmak, emeli ve matlûbu RİZA’ULLAH olmaktır.

KONU FİHRİSTİNE GİT diğer kitaplarımız için http://www.tasavvufekitap.com

BÎD ’AT

Yine buyurmuşlardır ki, tarikat-i-aliyyenin üs ve esası, takva ile ameldir.

Bazılarımız, ehl-i-sünnet itikadını bilmediğinden, noksanı bakımından BİD’AT-İ-SEYYİ’E'de bulunur. Halbuki, bid'at-i-seyyi'e'de bulununca, mâ'azallah ismi başka türlü olur. Bid’at hakkında, gelmiş geçmiş sâlihlerden fikirlerini sormuşlar ve şu cevabı almışlardır:

— Hasenesinden bir hasene göremedik. Seyyiesini de bilmeyiz, buyurmuşlardır.

Sözün kısası, bir insan her şeyden önce, ehl-i-sünneti lâyıkı ile tahkik ve kendi itikadını ona tatbik etmeli, bununla ilgili diğer ilimleri ve fıkıh meselelerini iyice öğrenmeli ve gereğince hareket etmeli, alış-verişini riyâdan korumalı ve lokmasını helâl etmelidir. Usule ve bununla, ilgili mes'elelere iyice vâkıf olduktan sonra, kendisine bir mürşit arar ve bulmağa muvaffak olursa, şartlarını yerine getirmek suretiyle, Allahu teâlâ'nın fazlı ve keremi sayesinde o kimse Tarikat-i-Muhammediyye'nin tadını duyabilir.

Yine buyurdular ki, daima hatırınızda bulunsun... İnsana hizmet etmekten sakının... Ben, insana hizmet ettim:

Sen sevdiğini, iymana hidayete muktedir değilsin...

(El-Kasas: 56)

Âyeti celilesinden gafil imişim. Size vasiyetim olsun, siz insana hizmet etmeyin. Zirâ, bir insana ne kadar gücendirmemek niyetiyle hizmet etsen, kırk yıl ağzına şeker versen, sonra bir defasında kaşık kaza’en ağzına eğri konulunca:

— Bu adam, kırk yıldır ağzıma incitmeden, gönlümce şeker verdi. Bu defa da kaza'en kaşığı ağzıma yanlış soktu, diyerek affetmez ve derhal:

— Yahu, ne yapıyorsun? Kaşığı ağzıma eğri koydun, der veya:

— öyle dürtülür mü? dudağımı incittin, diye azarlar. Sen de:

— Benim, bunca hizmetim bilinmedi de bir kerre kaşığı ağzına yanlış vermekle kırk yıllık emeğim hebâ oldu, diye hem adama kalbinden incinirsin hem de ettiğin hizmetten usanç duyarsın. Böylece, senin o adama ettiğin hizmet, hiçbir şeye yaramamış olur. Onun için, insana hizmet etme! Hizmet edecek misin? Ancak, Allahu teâlâ'ya hizmet et ki,

KONU FİHRİSTİNE GİT diğer kitaplarımız için http://www.tasavvufekitap.com

hizmetin zâyi olmasın. Kimseye incinmeyesin ve sana usanç da gelmesin... Çünkü, Allahu teâlâ'ya edilen hizmet zâyi olmaz. Hakka olan hizmetten dolayı, incinmek ve gücenmek de olmaz. Belki, daha ziyade muhabbet hâsıl olur.

Şöyle niyet etmelisin:

— Ya Rab! Bütün halk senin mahlûkatındır. Ben de senin hepsinden aşağı bir kulunum. Aczimi bilerek ve itiraf ederek, senin riza-i-şerifin için, sana kulluk niyetiyle kapı yoldaşlarıma senin emrin üzere hizmet edeyim.

Yâ Rab! Sen bana tevfik ihsan eyle ve İlâhî rızana aykırı hareketlerde bulundurma...

Böyle niyet ederek, her kime hizmet ederseniz, Allahu teâlâ’nın emrini ve rızasını gözeterek hizmet ediniz. O hizmetle, Allahu teâlâ’yı ve onun rızasını isteyiniz. Hizmet ettiğiniz insanın hatırı kırılmaması, incinmemesi için onun gönlünce hareket etmekten sakınınız. Ama, senin Allahu teâlâ için ettiğin hizmet, o adamın ister gönlünce olsun, isterse olmasın ister bilinsin ister bilinmesin... İster senden razı olsun ister olmasın. Fakat, sen herkesle daima barışık ol, hepsinden razı ol, hizmetlerinde sâbit ol...

Çünkü, senin niyetinde o insana hizmetinden, Allahu teâlâ ya bir nevi kulluk ve rızası vardır. O kimsenin, gönlünce olup olmaması, senden razı olup beğenmesi, sana muhabbet edip, (Aferin...) demesi için hizmet etmedin ki, senden razı olunca sevinesin... Yahut gönlünce olmaz ve beğenmezse sana düşmanlık beslerse, bundan da üzülme. Eğer, senin o hizmetinden Hak razı olmuşsa, insanın beğenmemesinden sana ne zarar?

Hizmet ettiğin beğendi sevdi de Hak razı olmadıysa, halkın rızasından sana ne fayda? Çünkü, İndallah hizmetin kabul olunmamıştır. İşte, niyetini buna göre uydur ve hizmetini Hakka et ki, cezasıda, mükâfatı da Haktan olsun. Böyle yaparsan, başka kimseden ceza veya mükâfat beklemezsin.

Eğer, hizmetini böyle niyetle Hakka hasreylemez, halkın gönlünce ve kimseyi gücendirmemek kaygusu ile yaparsan, hatır için insana hizmet ve iyilik etmiş olursun ki, ileride mücazat veya mükâfat olarak:

İyilik ettiğin kimsenin, şerrinden korun.

Hazır olur. Çünkü, hizmetin mutlak değil, bağlantılıdır. Ondan dolayı, sana yağmur gibi taşlar yağdırır, ki sana hizmetin ve dostluğun ancak kendisine mahsus olduğunu bildirmek ve bir daha halka hizmet etmeğe nasuh tövbesiyle tövbe ettirmek için...

KONU FİHRİSTİNE GİT diğer kitaplarımız için http://www.tasavvufekitap.com

Bu sebeple, hizmet edecek misin? Yalnız, Allahu teâlâ’ya hizmet et…

Sevecek misin? Yalnız, Allahu teâlâ’yı sev...

Korkacak mısın? Yalnız, Allahu teâlâ’dan kork...

Utanacak mısın? Yalnız, Allahu teâlâ’dan utan…

İsteyecek misin? Yalnız, Allahu teâlâ’dan iste…

Dost, Allah ve bir de Resûlüllah... Bir de Allah ve Resûlüllah yolunda, içi ve dışı insan bir arkadaş bulabildinse, o da dosttur. Yoksa, henüz kendi nefsine zulmü olan, sana nasıl dost olur?

Ve yine buyurdular ki, dua ettiğiniz zaman doğudan batıya kadar bütün Ümmet-i-Muhammed’e birden dua ediniz. Duayı, yalnız kendi nefsinize hasretmeyiniz. Ümmet-i-Muhammed deyince, dâvet ve ümmet-i-icâbet hepsine birden ÜMMET-İ-MUHAMMED denir.

LÂTİFE

Nasreddin efendi rahmetullahu aleyhe isnat ederler:

Hoca efendiye:

— Buyurun, yağmur duasına gidelim, demişler. Hoca efendi merhum, kendi tarlasının yanından geçerlerken:

— İşte Yâ Rab! Benim tarlam burasıdır, diyerek parmağı ile işaret etmiş.

Meğer, hocanın tarlası dağın eteğinde çukur bir yerde bulunduğundan, fazla yağmurdan biriken seller, yükseklerde bulunan taşları ve kumları hocanın tarlasına doldurmuş, dümdüz etmiş ve tarla kaybolmuş.

Yağmur dindikten sonra, hoca efendi aramış, taramış, tarlasını bulamamış. Ellerini açarak:

— Yâ Rab! demiş. Kabahat sende değil, bende... Tarlanın yerini ben gösterdim.

Bir beldeye yağmur yağdığı zaman, o beldede bulunan bağlar, bahçeler, tarlaların hepsini suladığı gibi, bir dua Allahu teâlâ indinde makbul olursa, o dua sebebiyle Cenabı-Hak bütün halkı İlâhî ihsanlarına mazhar eder. Onun için, duayı herkes için etmelidir. Olur ki, o dua Allahu teâlâ indinde makbul olur ve bütün halkın ihyasına sebep olursun. Bundan büyük devlet mi olur?

Cenabı-Hak, cümlemizi duası makbul ve razı olduğu kullarından eyleye, âmin..

KONU FİHRİSTİNE GİT diğer kitaplarımız için http://www.tasavvufekitap.com

Benzer Belgeler