• Sonuç bulunamadı

Şarkışla Kadın Ağzı Türküler Hakkında Görüşmeler

BÖLÜM 3: BULGULAR

3.2. Şarkışla Kadın Ağzı Türküler Hakkında Görüşmeler

Bu bölümde “Şarkışla adetlerini yaşamış veya bilgisi olan kişilerin, kadınların yaşayış biçimleri ve kadın ağzı türküler hakkındaki görüşleri nelerdir?” şeklinde belirlenmiş olan ikinci alt probleme ilişkin bulgular yer almaktadır.

3.2.1. İhsan Öztürk İle Yapılan Görüşme

Türk Halk Müziği sanatçısı İhsan Öztürk, Şarkışla yöresinde ve civarında araştırmalar yapmış bir derlemeci aynı zamanda bir Şarkışla’lı olarak Şarkışla folkloru hakkında teknik bilgilere sahiptir. Kendisi ile görüşme yaparak bu bilgilerden toplamalar yapılmış, görüşme derlenip yazıya dökülmüştür.

30

Kutay Öztürk: Kadın Ağzı Türkü nedir?

İhsan Öztürk: “Kadın ağzı türkü; kadınların genellikle imece yaparken veya bir araya

geldikleri, örnek olarak “bulgur çekme”, “yün yıkama”, “ekin biçme”, “pancar çapalama”, “kına”, “düğün”, “ağıt yakma” sırasında söyledikleri ve kadınların ağızlarında şekillendirdikleri türkü biçimine denir.

K.Ö.: Türk Halk Müziğinde kadınların önemini açıklayabilir misiniz?

İ.Ö.: Kadınlar en önemli taşıyıcılardır. Bir araya gelip bireysel ve toplu türkü

söyledikleri ortam çok fazladır. Tandırda ekmek pişirme, bulgur çekme, kilim dokuma, yün yıkama, ekin biçme, pancar çapalama gibi işler imece usulü gerçekleştirilirdi. Bu imeceler türkü ve mani eşliğinde yapılırdı. Bu saydığımız imecelerde sadece kadınlar ve çocuklar bulunurdu. İlkokula gittiğim sıralarda ben de bu imecelerde bulundum. Burada söylenen türküler taze zihinleri ve öğrenmeye meyilli çocuk kulakları için ezberlemeye çok müsaittir. Böylelikle kadınlar sadece kendi aralarında değil, gelecek kuşağa da türkü birikimlerini aktarmışlardır. Şarkışla özelinde düşünürsek kadınların türkü aktarmakdaki rolü erkeklerden fazla olmuştur.

K.Ö.: Türkü derleme hakkında bilgiler verebilir misiniz? (Derleyiciler hangi özelliklere sahip olmalı ve nerelerde türkü derlemeleri gerekir)

İ.Ö.: Derleme 1925 yılında Asaf Kardeşler ile başlamış, sonra Rauf Yektazi, Yusuf

Ziya Bey, Darür Elhan'ın derlemeleri 1927'de başlamış, 1936'da Bela Bartok, 1937'de Necil Kazım Akses, Adnan Saygun, Arif Yetikkan, Muzaffer Sarısözen bu isimler hem halk kültürünü iyi bilen hem de müzik bilgisi olan insanlar ve bu yüzden çok güzel derlemeler yapmışlardır.

Derleyiciliğin bir okulu yok, ya da bir ehliyet aranmıyor, bu yüzden de kimlere "derleyici" denir kişilere göre tarif ve tanımlar farklılaşıyor. Ben kendi düşüncemi söyleyeyim; öncelikle derleyici türkü derleyeceği bölgeyi çok iyi tanımalıdır. Kültürel yapısı ve folklorik özelliklerini, o yörede hangi diziyi, hangi makamı, hangi usülü daha çok kullanıyorlar,

31

türkülerin melodik seyrinde ne tür değişkenlikler var bilmelidir. Derleyici bölgede bulunan kaynak kişileri tanımalıdır. Kimler sözleri daha iyi aklında tutar, melodiyi doğru aktarır ve yöresinden çok fazla ayrı kalmamış, dil ve kültür değişimine uğramamış kaynak kişileri seçmeleri gerekir. Örnek olarak benim türkü aldığım kadınları düşünürsek Şarkışla'dan ayrılmışlarsa en fazla Kayseri veya Sivas'a gidip gelmişlikleri vardır. Bu yüzden de doğal olarak türküyü söylerken yörenin şivesiyle, vurgularıyla ve melodiyi değiştirmeden söylerlerdi.

Kaynak kişinin adı, soyadı, mesleği, müzikle yakınlığı, kayıt için söylediği eseri, öyküsü varsa öykü notları alınmalı. Kaynak kişiyi biraz belleğini harekete geçirerek türkü ile ilgili daha çok bilgi verecek kıvama getirmeli. Söylenen sözlerde anlam olarak bilmediği yerel sözcükler varsa veya eseri seslendirecek kimselerin bilemeyeceğini varsayarak açıklamasını yazmalı. Kaynak kişi bir türkünün sadece bir bölümünü biliyorsa diğer kaynak kişiler ile desteklenmeli ve türküyü sağlıklı bir biçimde sözlerinin tümünü ortaya çıkarmaya çalışmalı. En önemli aşamalarından biri de; türkünün notasını doğru bir şekilde, duyulduğu gibi yazmalıdır. Derleyicilerin "dikte" özellikleri ve nota bilgileri çok iyi olmalıdır.

K.Ö.: Türkü hikayelerinin önemi nedir?

İ.Ö.: Türkülerin hepsinin öyküsü yok böyle bir yanlışa düşmemek lazım. İnternet

ortamında türkülere gerçek olmayan öyküler uygulanmaya çalışılıyor ve içeriğine baktığımız zaman yanlışlar bulabiliyoruz. Burada da derleyiciye, alma imkanı varsa kaynak kişiden doğru hikayeyi almak ve hikayeyi farklı kişilerden de sağlama yaparak desteklemek düşüyor. Seslendiren kişi türküyü yorumlarken gözünün önüne hikaye içerisinde geçenleri getireceğinden dolayı hikayeler önem arz etmektedir. Öyküyü bilmek türkünün yakıldığı bölgeyi, o yerin şivesini ve olayı çok yalın bir biçimde nakletmiş olur. Türküler Türküler yakıldığı dönemin gazetesidir.

32

3.2.2. Medine Köseoğlu İle Yapılan Görüşme

Medine Köseoğlu Şarkışla’da doğup büyüyen, yöre kültürünü iyi bilen, TRT repertuarında bulunan birçok Şarkışla türküsüne kaynak kişi olmuş bir yöre sakinidir. Kendisi ile ses ve görüntü kaydı altında görüşme yapılmış ve söyleşiler çalışmaya aktarılmıştır.

Kutay ÖZTÜRK: Kadınlar geçmişte hangi durumlarda türkü yakmışlardır?

Medine KÖSEOĞLU: Kız birine sevdalanır, öyle hemen evliliğe de izin vermezlerdi,

sevdadan yakarlardı. Kavuşamazlardı, ya birinin ya da ötekinin evi (ailesi) izin vermezdi hasretten yakarlardı. Sevdalarına mahallede veya köyde bulunan kadınlar da şahit olduysa, onlar da çiftlere duydukları üzüntüyle türkü yakar söylerlerdi. Bulgur, yün, kilim gibi imecelere oturup eğlence amaçlı türküler yakarlardı. Atışma yaparlardı, iğnelemek istedikleri kişilere mani yazar, türkü yakar söylerlerdi. Bir oturmada (toplanma) kalkıp oyun (halay) oynarken türkü söylerlerdi. Cenaze olunca yaşlı kadınlar ağıt yakarlardı. Biz bunları belleyip (ezberlerleyip) söylerdik.

K.Ö. : Bütün imecelerde bulundunuz mu, imeceler nasıl geçiyordu?

M.K.: İmecelere gittim, orada bana türkü söyletirlerdi. Örneğin bulgur çekiliyorsa

akşama kadar sürerdi bulgur imecesi. Bir ev bitti mi diğerine gidilir, herkesin bulguru çekilip bitirilirdi. Kadınlar şaka yaparlardı birbirlerine. Kapılarını kitlerlerdi anahtarı saklarlardı, pencerelerden meyve atarlardı, türkü söyleyip laf atardık penceredekilere. Hem çalışılırdı hem de türkü, mani söyleyip eğlenilirdi.

K.Ö.: İmecelere, yerlerine ve imecelerde bulunan kişilere örnekler verebilir misiniz? M.K.: Şarkışla’nın köylerinde, mahallelerinde, evlerin bahçelerinde, yıkamalık ve

kurutmalık işler olduğunda ırmak, çay olan yerlerde imeceler yapılırdı. Bulgur Şarkışla’da çok olurdu, bulguru çekmek için toplanılır, yün dokuması yapmaya koyulmak için yünü toplar, yıkar sonra da kurutmaya götürürdük. Yünü dokuma zamanı da yardımlaşılırdı, genç kızlara hem nasıl yapılacağı öğretilir hem de daha çok çalıştıkları için iş verilirdi. Evlenme çağına

33

gelince genç kızların düğününe hazırlıklar da beraber yapılırdı. İmeceye eş, dost, akraba, komşu hep birlikte bütün kadınlarla girişilirdi. Bugün bir evde imece varsa diğer gün başka eve yardıma gidilirdi.

K.Ö.: Şarkışla’nın türkülerini tanımamızda katkılarınız hakkında söylemek istediklerinizi öğrenebilir miyim?

M.K.: Ben aklım yettiğinden beri burada (Şarkışla’da) büyüdüm, türküleri de

elektronik beyin gibi alırdım. Çocukluğumdan beri türkü dinlemeyi, söylemeyi severdim. Sesimi de beğenmiş olacaklar ki bana da mani söyletirlerdi, türkü söyletirlerdi, biri türkü, ağıt yakarsa bana belletirlerdi (ezberletirlerdi). Söylendiği anda unutmamak üzere ezberleyip söylemeye başlardım. Gençken türkünün hikâyesini, manisini, makamını (melodisini) unutmazdım, şimdi unutuyorum. Bazen beni küstürürlerdi ezberlemedim diye bana kızarlardı. Bir öğlen sakız toplamaya gitmiştim, 9-10 yaşlarındayım o sıralar, beni çağırdılar tonuslar geldi, dinlesin de bellesin (ezberlesin) diye. Hemen o dakikada bellerdim. Elin tonusundan banane dedim gitmedim. Nuri geldi seni çağırıyor deyince koştum geldim. Geldim ki “hani Nuri” dedim, “yok” dediler, ben de kızdım “beni niye çağırdınız da buraya getirdiniz” diye. Kızlar giyinip kuşanmış halay çekiyorlar, türkü söylüyorlardı. “Kız Medine gözün kör olmasın belle türküleri” dediler ama ben de kızdım, küstüm bellemem demiştim güya. O gün kızdılar bellemedi kör olası diyorlardı. Bir vakit orada söyledikleri ağıtı söylemiştim de “kız Medine bellemiş türküyü de bize oyun yapıyor” diye şaşmışlardı. Söyledikleri bir ağıdı ezberledim o gün. Cenazelerde ağıt ederlerdi (yakarlardı) onları da ezberletip söyletirlerdi. Benden sonra mahallede söylenirdi yakılan türküler.

İhsan (İhsan Öztürk) ses kaydı yapmaya gelirdi, bacımla (Döne Arı) beraber türküleri, oyun havalarını söylerdik. Halayların nasıl oynandığını, adımlarını gösterirdik. İhsan sanatçı arkadaşlarıyla da gelir, onlara dinletip öğretirdi Şarkışla türkülerini. Şimdiye kadar da vermediğim türküler sana nasipmiş (Medine Köseoğlu, 2018).

34

Benzer Belgeler