• Sonuç bulunamadı

ŞAHISLAR VE MEKÂN ÜZERİNE İNCELEME

2. HAYÂLÂT-I DİL’DE ŞEKİL ve MUHTEVA

2.10. ŞAHISLAR VE MEKÂN ÜZERİNE İNCELEME

Batı devletlerinde gerçekleşen modernleşme ve bu modernleşme karşısında Osmanlı Devleti’nin sürekli etkileşim halinde olduğu Avrupa’ya ayak uydurabilme; hatta bu yenilikler karşısında kendi içinde her alanda yaşadığı sorunlarla mücadele edebilme çabası devletin kendinde birtakım yenilikler yapmasını gerektirmiştir. Osmanlı Devleti; içeride askeri, idari ve eğitim alanındaki sorunlarla; dış ilişkilerinde devletin bekasını etkileyen ayaklanmalarla, diğer devletlere verdiği sınırsız imtiyazlarla ve kapitülasyonlarla ayakta kalmaya çalışırken Tanzimat Fermanı’nı ilan etmiştir. Tanzimat Fermanı ile birlikte Avrupa devletlerinde gerçekleşen modernleşme ve batılılaşma hareketlerini yakalama çabası hız kazanmıştır.

Bu yenileşme ve batılılaşma çabası, edebiyat alanında da kendini göstermiştir. Karabulut’un Şahin’den aktardığına göre: “Toplumdaki değişmelerden edebiyatın etkilenmemesi söz konusu değildir. Çünkü edebiyat çoğu zaman “hayatın içinde olan, bazen de bizzat hayatı idare eden bir sanat olma vasfına haizdir.”33 Osmanlı Devleti’nde de yaşanan bu değişmeler edebiyat alanındaki eser türlerinde de farklılaşmaya gidilmesine yol açmıştır. O döneme ait eserlerde gelenekselden modernleşmeye doğru bir geçiş söz konusudur. Eserlerde geçen karakter ve tip özelliklerinde de değişimler gözlemlenmektedir. Divan ve Halk edebiyatında kullanılan geleneksel, toplum tarafından her yönüyle takdir gören ideal karakter, modernleşme ve Batı’ya yönelmeyle birlikte klasik karakter özelliklerinden kısmen de olsa sıyrılıp toplumun beklentisini karşılamaktan çok, daha gerçek duyguları ve zayıf yönleri olan kişiler olabilirler. Hasan Tevfik’in Hayâlât-ı Dil eserine bu noktadan baktığımızda hikâyenin başkişisi olan Murg-ı Dil’in sahip olduğu karakteristik özellikler bakımından geleneksellikten kopmadan modern tiplemeye yönelmiş bir kahraman olduğunu görürüz. Divan ve Halk edebiyatındaki geleneksel kahramanlarda olduğu gibi Murg-ı Dil aşkı için türlü cefalara göğüs gerer, ancak diğer taraftan da ideal âşık modelinden uzaklaşıp zaafları olan, iç çatışmalar yaşayan, daha gerçek duygulara sahip bir âşık modelidir.

Edebî eserler genellikle toplumun yaşadığı sorunlardan, önemli değişmelerden ve olaylardan kopuk düşünülemez. Hasan Tevfik de eserinde o dönemde Osmanlı Devleti’nin yaşadığı iç ve dış sorunlara, karakterlere yüklediği rollerle alegorik olarak değinmiş ve

33 Mustafa Karabulut, Batılılaşma Açısından Tanzimat Dönemi Türk Romanı, Fırat Üniversitesi, Doktora

29

okuyucunun dikkatini çekmeyi amaçlamıştır. Örneğin; hikâyesinin başkahramanı Murg-ı Dil karakter özellikleri ve yaşadığı çatışmalar bakımından Osmanlı Devleti’ni temsil etmektedir. Şöyle ki; Osmanlı Devleti o dönemde Avrupa’nın, bilhassa teknoloji ve bilim alanı olmak üzere her alanda gerçekleştirdiği modernleşme hareketlerini takip etme gereği duymuş ve bu yenilik hareketlerini kendi yaşamında da uygulamak istemiştir. Ancak diğer taraftan yaklaşık altı yüz yıllık Osmanlı tarihi ve daha öncesinden gelen Türk gelenek ve görenekleri bu yenilikleri tamamıyla ve hızlı bir şekilde kabul etmesinin önünde engel oluşturmuş ve devleti kendi içinde çatışmalar yaşamaya itmiştir. Murg-ı Dil’i Osmanlı Devleti’ne bu bağlamda benzetebiliriz. Kahraman, hem geleneksel bir âşık olarak türlü sıkıntılarla boğuşur hem de modern tiplemelerdeki gibi zaaflarına yenik düşer ve o da kendi içinde çatışmalar yaşar.

Diğer taraftan Osmanlı Devleti o dönemde dış sorunlarla da uğraşmaktadır. Danişmend bu konuda: “Bu devrin haricî siyasetle alâkadar en mühim işlerlerinden biri Girid meselesi, biri Avrupa devletlerinin bilhassa kapitülâsyonlara istinaden ıslahat talebleriyle Türk işlerine müdahalelerini artırıp “Question d'Orient” dedikleri Şark meselesini daimî bir buhran haline getirmeleri ve biri de Türkiye’deki ecnebilerin «Tasarruf-ı emlâk» gailesidir. Dahilî memleket meseleleri içinde de ahlâk bozukluğu, idare bozukluğu, Maarif işleri, vergi meselesi ve askerî tensikat işleri ön safta gelir.” 34 demiştir.

Buradan yola çıkarak Osmanlı Devleti’nin bir taraftan ikiyüzlü davranan Avrupa devletleriyle ilişkilerini koparamazken diğer taraftan da kendi iç işlerine karışmalarının verdiği sıkıntılarla uğraştığını ve dış çatışmalar yaşadığını anlayabiliriz. Murg-ı Dil’in ise eserde yaşadığı dış çatışma vahşilere karşı verdiği mücadeledir. Vahşiler ona yol refakati teklif ettiklerinde Murg-ı Dil, onlara güvenmese de tekliflerini mecburen kabul eder ve hayatî bir tehlike atlatır. Hasan Tevfik’in de eserdeki beyanına göre;

“…serd ü beyÀn eyledikleri desìse-yi telbìselerini derk ü iõèÀn eyledim ise de deñize düşen yılana ãarılur meåelince nÀçÀr refÀúatlerini úabÿl ve göñlümü bu bÀbda àÀyetle maózÿn u melÿm eyledim…”35(…açıkça beyân ettikleri gizli hilelerini idrak edip anladım ise de

denize düşen yılana sarılır sözünce çaresizce refakatlerini kabul ve gönlümü bu mevzuda gayet mahzun ve kederli eyledim…)

34 İsmail Hami Danişmend, “Tanzimat’ın İlk Romanı III”, Cumhuriyet (9 Birincikânun 1942), 2. 35 A.g.e., 23.

30

Bu bağlamda tıpkı Osmanlı Devleti’nin Avrupa ile -güvenmeyerek de olsa- devlet ilişkilerini devam ettirmek zorunda kalması gibi Murg-ı Dil de vahşilere karşı bu tutumu sergilemek zorunda kalmıştır. Sonuç olarak, yaşadıkları iç ve dış çatışmalar bakımından yazar Murg-ı Dil’i Osmanlı Devleti’ni temsilen sembol olarak seçmiştir.

Osmanlı Devleti’nin o dönemde dış ilişkilerinde yaşadığı bir başka sorun da Girit Adası meselesidir. Danişmend, Girit meselesinin 1282/1865 yılında ortaya çıkmış olduğunu ve hatta bu tarihten çok daha önce fikrî ve siyasî hazırlıklarının olup meselenin o tarihte resmen tezahür ettiğini söyler. Ayrıca, Avrupa devletlerinin görünürde milletçiliği desteklerken arka planda Yunanistan’ı Girit konusunda gizli gizli teşvik ettiğini, Yunanistan’a mühimmat gönderdiğini, aslen İngiliz himayesinde olan “Cezâir-i seba’nın Yunanistan’a verilip bütün bu ön hazırlıkların 1866’da Avrupa devletlerinin de ikiyüzlülüğüyle resmi bir isyana ve ihtilâle dönüştüğünü vurgular. Girit sularında harp gemileri dolaşır vaziyetteyken bu gergin durumun Türkiye-Yunanistan arasındaki siyasî münasebetleri iyice bozduğunu belirten Danişmend, 1869 Paris konferansıyla Türk-Yunan ilişkilerinin düzeltildiğini söyler. Ayrıca Danişmend, yazısında bu vaziyete göre 1866- 1869 tarihine kadar geçen üç senenin Girit meselesinin en buhranlı devresi olduğunu vurgular ve Hasan Tevfik’in de Hayâlât-ı Dil eserinin bu dönemde neşredildiğini belirtir. 36 Yazar, bu eserinde Girit meselesine değinirken Yunanistan’ı temsilen Cezîre-yi Bahr-i Ücâc‘ı, Girit’i temsilen Cezîre-yi Nehr-i Hoş-güvâr’ı seçmiştir. Hasan Tevfik, Murg-ı Dil’in Cezîre-yi Nehr-i Hoş-güvar’ı savunması meselesi üzerinden, Girit meselesinde yapılması gerekenleri hatta Girit’in tıpkı kahramanın yaptığı gibi savaşılarak savunulması gerektiğini devlet yöneticilerine mesaj yoluyla bildirir.

Eserde Hasan Tevfik, sorunlara eleştirel bir yaklaşımda bulunmuştur ve okuyucunun dikkatini bu sorunlara yöneltmek istemiştir. Gökalp’in de ifadesiyle: “…anlatı aracılığıyla halkın sosyal ve siyasal olaylar karşısındaki tavrı sanat eserine yansıtılmakta ve aydın kesim sayesinde toplumun ülke gerçeklerine karşı tepkisiz olmadığı gösterilmekte, hem de bir siyasetnamede olduğu gibi devrin yöneticilerine ders verilmektedir.”37 Yazar, Avrupa’yı temsilen Nâyâb’ın gittiği Erguvan şehrini kullanmış ve Osmanlı Devleti’nden oraya öğrenim için giden öğrenciler hakkında Nâyâb’ın söyledikleri ile eleştirel bir tavır ortaya koymuştur. Avrupa’ya (eserde Erguvan’a) giden öğrencilerin oraya gittiklerinde

36 İsmail Hami Danişmend, “Tanzimat’ın İlk Romanı III”, Cumhuriyet (9 Birincikânun 1942), 2. 37Gökalp, s. 193.

31

kılık kıyafet, yeme içme alışkanlıkları ve yaşama biçimlerinde Avrupalı insanları taklit etmeleri, dinden uzaklaşmaları, hatta oraya gittiklerinde vatanları hakkında kötü şeyler söyleyip geçici gittikleri o yerleri övmeleri yazarın eleştiri oklarına hedef olmuştur. Hasan Tevfik, eserinde bu eleştirel yaklaşımlarla devlet yöneticilerinden okuyucu kitlesine kadar her kesime hitap etmeyi amaçlamıştır. Bir aşk macerası hikâyesi formunda, devletin geleceğini ve varlığını etkileyen iç ve dış sorunlara değinmiştir ve devletin yöneticilerinin bu sorunlar karşısındaki yanlış uygulamalarını ve alınması gereken tedbirleri bir mesaj olarak sunmuştur. Yazar yaptığı ironik eleştirilerde eserde geçen karakterlerin ve yerlerin ülke üzerinde etkili olan sorunlara ilişkin bazı meseleleri temsil etmesini istemiştir. Gökalp’in Danişmend’den ilhamla belirttiği “…anlatıda "Murg-ı Dil" yani âşık, Osmanlı İmparatorluğu'nun kendisini, Canan geleceğini, uzaktan dost görünen vahşiler Avrupa milletlerini, Şehr-i Şekib İstanbul'u, Cezire-i Bahr-i Ücac Yunanistan'ı, Cezire-i Nehr-i Hoş-güvari Girit Adası'nı, çıkan savaşlar Osmanlı'nın girdiği savaşları ve âşığın karşılaştığı öğrenci imparatorluktaki eğitim sorunlarını temsil eder.”38 ifadeleri bu

alegorik anlatımları çözümler niteliktedir.

32

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Benzer Belgeler