• Sonuç bulunamadı

Ġngiliz Manda Ġdaresinde Ġdari ve Toplumsal Yapı

Ġngilizler Filistin‟deki Askeri idare boyunca Arap ve Yahudi toplumlarının kolaylıkla bir araya gelip bir devlet oluĢturamayacaklarını görmüĢ oldular. Askeri idare döneminde iki toplum arasında Ģiddetli çatıĢmalar baĢlamıĢtı. Bu mirası devralan Ġngiliz Manda idaresi, Filistin'in geleceği konusundaki genel belirsizlik nedeniyle hala endiĢeliydi. 1922‟de Askeri idarenin, Filistin‟deki idare düzeninin kompozisyonu ve örgütlenmesini öngörmediği ortaya çıkmıĢtı. Yeni bir hükümet çerçevesi inĢa edilmeli; yeni yasa ve yönetmeliklerin oluĢturulması gerekiyordu. Bu bağlamda Ġngilizlerin idari görevlerdeki sayılarının azaltılması amaçlanmaktaydı.

Bu süreç, yeni yönetimin getirilmesiyle baĢladı. Ġngilizler bu sayede, Filistin‟de iki ırk arasında etkili bir iĢbirliğinin çıkacağını umdu. Ġdarede Ġngilizlerin sayısı azaltılıp Filistinliler arttırılınca çalıĢma hayatında kaynaĢmıĢ olacaklardı. Ancak bazı Ġngiliz yetkililer, iĢin baĢından bu politikanın baĢarısız olacağını açık bir Ģekilde kabul etmektelerdi. Çünkü devlet sisteminde, Arapların Yahudi, ya da Yahudilerin Arap üstleri altında çalıĢması çok zordu. (Palestine: Report Of The Royal Commission, 1937, s. 158)

35

Ġngiliz Yüksek Komiseri baĢkanlığında bir Yürütme Konseyi, on resmi üyeden oluĢan dört Ġngiliz, üç Hristiyan ve üç Yahudi danıĢman olmak üzere bir DanıĢma Konseyi ile istiĢarelerde bulunuldu. Konseyin amacı bir Yasama Meclis oluĢturmaktı. Bu bağlamda bir mevzuat oluĢturuldu. Buna göre, Konsey‟e sunulan tüm taslaklar Ġngilizce, Arapça ve Ġbranice idi. Arapça ve Ġbranice tercümanlar aracılığıyla tartıĢmalar yapıldı. Takip eden yıllarda, DanıĢma Kurulu'nun sekiz oturumunda yirmi altı talep ve altı değiĢiklik yasası kabul edildi. (Palestine: Report Of The Royal Commission, 1937, s. 159) Ancak söz konusu çabalar, baĢarısızlıkla sonuçlandı. Bu baĢarısızlıktan sonra, Yüksek Komiser 'in, DıĢiĢleri Bakanlığı‟nca onaylanabilecek bir danıĢma organı tayin etmesine izin vermek için Konsey'deki mevcut düzen değiĢtirildi. Doğal olarak sivil idareyi geliĢtirmek biraz zaman alacaktı. Bölge valilerinin yerini Komiserlikler aldı. Bu görev değiĢiklikleri, Araplar tarafından eleĢtiri konusu haline getirilmiĢ olsa da, askeri unsurun yerini yavaĢ yavaĢ Sömürgeci Kamu Hizmeti üyeleri almıĢtı. On ilçe 1920'de yediye, daha sonra dörde, son olarak da üçe (Kuzey, Güney Filistin ve Kudüs) indirildi. ġimdi üç Bölge Komiseri, on iki Komiser yardımcısı ve otuz yedi bölge Memuru vardı. Bölge memurlarının bir kısmı Filistinlilerdi. Ancak karar mekanizmasında Ġngilizler söz sahibiydi. Filistinliler normal zamanlarda gayet baĢarılılardı ancak çatıĢma dönmelerinde güvenilmezlerdi. Çünkü Ġngilizlere göre, hem Arap hem de Yahudi yetkililer arasında, kendi ırklarına olan sadakat, Ġngiliz Manda idaresinden önce gelmekteydi. Bu yüzden siyasi ve ırksal farklılıklardan kaynaklanan karĢılıklı güvensizlik nedeniyle, Filistin'de ne olup bittiğini anlamak ve yönlendirmek için yeterli sayıda Ġngiliz AsayiĢ Bölge Komiserinin olması Ģarttı. Ayrıca bir Arap veya bir Yahudi subayının, karıĢık bir nüfustan sorumlu tutulduğunda, nasıl bir davranıĢta bulunacağı belli değildi. (Palestine: Report Of The Royal Commission, 1937, s. 159) Bunun dıĢında Ġngiliz raporlarına göre, acil durumlarda Yahudiler ve Araplardan güvenilir bilgi elde etmek mümkün değildi. Filistinli yetkililer baĢarılı iĢler yapıyorlardı ancak milliyetçi duygular bunu gölgeliyordu. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen Ġngiliz yönetimi kendini baĢarılı buluyordu. Onlara göre, Filistin Türkler tarafından iyi yönetilememiĢti. Türk idaresi her sorunu görmemezlikten gelme yolunu seçmiĢ ve bu yüzden Filistin yüzyıllarca acı çekmiĢti.

Ġngiliz Ġdaresi, ülkeyi refah seviyesine getirme görevini üstlenmiĢti. Bu, her halükarda, azami çaba göstermesi gereken bir görevdi. Söz konusu görev, yerli halkın çıkarlara zarar vermeden Yahudiler için bir yurt kurulmasını ve geliĢmesini sağlamaktı. Yahudiler, yurtlarının daha sağlam temeller üzerinde geliĢmesi için Ġngilizlere baskı yapıyorlardı. Balfour Bildirgesinde de söz verdikleri gibi bu amaç doğrultusunda Ġngilizlere her türlü desteği vermeye hazırlardı. Bu, birçok mevzuatın deneyimler ıĢığında değiĢtirilmesi gereken bir yasama hamlesini gerektirmiĢtir.

Bunlar içinde Yahudi göçünün kontrollü teĢviki, arazi kayıtları ve yeni sanayi kollarının geliĢtirilmesi gibi konular ön plandaydı. Ayrıca iç güvenlik için polis kuvvetlerinin büyütülmesi gerekiyordu. Bu süre zarfında, Arap -Yahudi çatıĢmaları ülkenin kalkınmasını engelleme amaçlı yoğunlaĢmıĢtı. Bu durum idarenin iĢini zorlaĢtırmaktaydı. Ġngiliz raporlarına göre, idare en baĢından beri yoğun bir baskı

36

altında çalıĢmak zorunda bırakılıyordu ve sakin bir çalıĢma ortamı sağlanamıyordu.

(Palestine: Report Of The Royal Commission, 1937, s. 160)

Manda idaresinin idari ve toplumsal kalkınmasında Kudüs merkez konumdaydı. Kudüs‟te, Tarım, Eski Eserler, Eğitim, Gümrük ve Vergi, Sağlık, Arazi ve Yüzey AraĢtırmaları, ĠĢbirliği Dernekleri, Göç ve Ġstatistik gibi çok sayıda birim bulunmaktaydı. Bunlara bağlı taĢra teĢkilatları da mevcuttu. Ancak bu taĢra birimleri ile Manda idaresi arasındaki bağlantının yeterince güçlü olmadığı düĢünülmekteydi. Örneğin, göçmen ve iĢsiz sayısı, arazi sulamaları ve benzeri alanlara iliĢkin olarak bölge yöneticilerinden ya da bölge memurlarından sağlıklı bir bilgi akıĢı yoktu. Bölge yetkilileri, idareye baĢvurmaksızın kendi inisiyatifleriyle hareket etme eğilimindelerdi. Bunun dıĢında Tarım, Arazi GeliĢtirme ve ĠĢbirliği Dernekleri gibi bazı birimler, Siyonist Komisyon‟dan Sir John Hope Simpson' ın tavsiyesi üzerine tarımsal kalkınma için arazilere yakın bölgelere istihdam yapılması kararlaĢtırıldı. Tarımsal verimi arttırmayı amaçlayan bu adım, gelecekte arazilerini Yahudilere satmak zorunda kalan Araplar için sorun teĢkil edecekti. Tarım arazileri çevresinde Yahudi yerleĢim yoğunluğunu arttıracaktı.

Bazı yetkililer Filistin‟deki sivil idarenin aĢırı merkeziyetçi bir tutum içinde olduğunu belirterek, bunun yerine daha bölgesel bir idarenin daha uygun olacağını belirtmiĢlerdi. Böyle bir idare, hem daha az maliyetli hem de yerel yetkililerin söz sahibi olmasını sağlayacaktı. Ancak Ġngiliz yönetimi bu durumun iki toplum arasındaki çatıĢmaları artıran bir tetikleyici olabileceğini düĢünmekteydi. Yüksek Komiser Sir Herbert Samuel „in idareyle ilgili yoğun çalıĢmalarına, Siyonist liderler, Parlamento Üyeleri, Daimi Görevler Komisyonu üyeleri de, aktif olarak katılmaktalardı. (Palestine: Report Of The Royal Commission, 1937, s. 162) Bu dönemde Yüksek Komiser ve çevresindeki sorunlardan biri de sivil idare ile köylüler arasındaki iletiĢimi sağlayan Türk egemenliği altında seçilmiĢ ve sivil idareye değil de daha çok köy halkına sadık olan “Muhtar” lardı. Muhtarlar ücretleri arttırılsa da vergi toplama ve köylüler hakkında istihbarat konularında yetersiz bulunuyorlardı. Çoğu okur-yazar değildi. Bunun yanı sıra olası bir siyasi gerilimde iĢi gücü bırakıp aktif bir isyancı olma potansiyeline sahiplerdi. Bu bağlamda 1921‟de yaĢanan isyanlarda bu iddiaları doğrular ifadeler vardı: Buna göre, Muhtarlardan birkaçını isyancıların içinde ön saflarda gören tanıklar vardı. Sivil idare, bunları ifadeye çağırmıĢ ancak muhtarlar söz konusu suçlamaları reddetmiĢlerdi. Muhtarlar dıĢında Yahudilerden gelen yoğun Ģikâyetlerin diğer bir konusu da Yahudi karĢıtı Hristiyan Ġngiliz subaylarıydı. Yahudiler, bazı Ġngiliz subaylarının anti-Semitizm ile Arap yandaĢlığı yaptıklarını düĢünüyorlardı.

Raporlarda söz konusu Ģikâyetlere yönelik Ģu ifadeler yer aldı:

“Arap yetkililerin neredeyse tamamı, Ġngilizlerin ise birçoğu Yahudi karĢıtı duygulara sahiplerdi. Bu yüzden Yahudilerin lehine bir durum ya da olay yaratacağını düĢündükleri bilgi ve tespitleri sivil idareden saklamaktaydılar. Bunun dıĢında sivil idaredeki Arap yetkililer 1921 isyanlarını desteklemiĢlerdi.” ((Palestine:

Report Of The Royal Commission, 1937, s. 162)

37

Yahudi iddialarına göre, Arap yetkililerin isyanları desteklemesine Yahudi karĢıtı Ġngiliz subaylar da göz yummaktalardı. Yahudilere göre, bu subaylar içinde bulundukları yönetime açıkça düĢmanlık ediyorlardı. (Palestine: Report Of The Royal Commission, 1937, s.163) Bu tartıĢmalar sırasında Manda idaresi arada kalmıĢtı. Yönetim, taraflarca sürekli olarak Arap ya da Yahudi yanlısı olmakla suçlanıyordu. Yahudiler, Filistin‟de görev yapacak olan Ġngiliz subaylarının sömürge topraklarında tecrübe kazanmıĢ olanlardan seçilmesi gerektiğini düĢünüyorlardı. Bu subaylar, Hindistan‟da olduğu gibi sömürge topraklarının tarihini ve dini yapısını iyi bilmelilerdi. Bu bağlamda Filistin‟deki Ġngiliz subayları, Yahudi ve Arap halklarının tarihlerini sosyal ve dini geleneklerini kapsayan bir ön eğitimden geçmelilerdi. Diğer Ġngiliz sömürgelerinden nakledilen subaylar, bu eğitim sürecine katkı sağlayabilirlerdi. Ayrıca bu subayların terfi hakkı kazanmaları için Arapça ve Ġbranice sınavları geçmesi istenmeliydi. Mevcut durumda Filistin'de Sivil Hizmet birimine mensup 270 Ġngiliz memurunun sadece yüzde 20‟si Arapça ve Ġbranice biliyordu. Bunların çoğunluğu Ġbranice‟ den fazla Arapça biliyorlardı. Son olarak, taĢrada görev yapan memurlarda halkın dilini bilenleri tercih edilecekti.

(Palestine: Report Of The Royal Commission, 1937, s. 164) 9. Manda idaresi‟nde Hukuk Sistemi

Ġngiliz hâkimler Filistinlilere göre daha büyük yetkilere sahiplerdi. Yüksek mahkeme ve yetkileri ile sınırlı olan bazı idari memurlar dıĢında, büyük Ģehirler için yirmi dokuz Filistinli Sulh Ceza Mahkemesi ve dört Ġngiliz hâkim bulunmaktaydı.

(Palestine: Report Of The Royal Commission, 1937, s. 164) Bölge Mahkemeleri, Sulh Mahkemeleri ve Arazi Mahkemeleri mevcuttu. Bunların üzerinde, hukuk davalarında temyiz baĢvuruları için dört Bölge Mahkemesi bulunmaktaydı. Hukuk davalarında temyiz baĢvurusunda Mahkemenin üyeleri Ġngiliz ve Filistinli hâkimlerden oluĢuyordu. (Palestine: Report Of The Royal Commission, 1937, s.

165) Filistinli Arapların yeni hukuk sistemi ile ilgili Ģikâyet ve endiĢeleri vardı.

Araplar, Osmanlı hukuku ilkelerinden ayrılmaktan yakınıyorlardı. Arap hâkimlerin sayısının azaltılması yönünde atılan adımlara tepki gösterdiler. Bunun yanı sıra mahkeme dili olarak Ġngilizce yaygınlaĢmaya baĢlamıĢtı. Ġngilizcenin yavaĢ yavaĢ Arapça' nın yerini alması ve Yahudi avukat sayısının artması Arapların tepkisini çekmiĢti. Zaman içinde Yahudi avukat sayısı Arapları geçmiĢti. Ġngilizlere bu durumu Ġngiliz Hukuku‟nun bir gereği olarak açıklamıĢlardı. Yahudi avukat sayısındaki artıĢ öyle çok olmuĢtu ki ihtiyaç sayısını da aĢmıĢtı.

Yahudiler ise, mahkeme heyeti atamalarında hâkim sayısının daha da arttırılmasını istiyorlardı. Hâkim yerine mahkeme heyeti için kâtip ve tercüman atamalarının artmasından Ģikâyetçiydiler. Ayrıca avukatlık ücretlerini de az buluyorlardı. Buna göre, mevcut ücret 300 ila 550 sterlindi. Ücretin artırılması talebinin yanı sıra hizmet beklentilerinin iyileĢmesini de umuyorlardı. Arapça tutulan bazı mahkeme kayıtlarına itiraz ettiler. Ġbranice‟ nin arka planda kaldığını düĢünüyorlardı. Mahkemelerin kayıtları ile ilgili olarak, daha önce Türkçe olarak tutulan kayıtların Arapça olarak tutulması gerektiğine karar verilmiĢti. Çünkü Arapça baskın dildi. Bu yüzden Ġngilizler, tüm kayıtların mümkün olan yerlerde

38

Ġngilizce olarak saklanmasını uygun buldular. (Palestine: Report Of The Royal Commission, 1937, s. 166) Ġngilizler, genel olarak mahkemelere baktıklarında, tüm idari yapının içine yayılan Arap-Yahudi düĢmanlığını yansıtan bu tabloyu uzlaĢtırmanın imkânsız olduğunu düĢünmüĢlerdi. Filistin'de iki toplumlu bir halkın ihtiyaçlarına uygun bir hukuk sistemi oluĢturmak zordu. Mahkeme heyetlerinde Ġlk atamaların Araplara yönelmesi kaçınılmazdı çünkü onlar çoğunluktaydı. Yahudilerin engellenemeyen büyük göçü, bu durumu etkileyemezdi. Ancak daha sonraki atamalarda, büyük göçler sonucu Yahudi hâkimlere ağırlık verilmiĢti. Mahkemelerin yürütülmesi ile ilgili olarak Arapların Yahudi Ģüphesi özellikle dikkat çekmekteydi.

Yahudiler ise, kendilerine yönelik saldırı suçlarında mahkeme heyeti içinde Arap hâkimlerin görev yapmasını istemiyorlardı. Sivil Yönetim, iki toplum arasındaki düĢmanlığın, kovuĢturmaların yürütülmesine olumsuz etkilediği sonucuna vardı.

Ġngiliz yönetimi bu durumu engellemek için kıdemli bir hükümet savcısının atanmasını istedi.

Sivil Manda idaresi idaresinde, vergi sistemi de hukuki sorunların bir baĢka konusuydu. Sivil yönetim, gün geçtikçe Yahudiler lehine yürüttüğü idarenin zorluklarını eski Türk idaresine yüklemeye çalıĢmaktaydı. Ġngilizlerin “Türk idaresinden kalma sorunlu ve adaletsiz olarak” nitelendirdiği arazi vergilendirmesi yeniden düzenlendi. Türk idaresinden kalma “AĢar” vergisi kaldırıldı. Bunun yerine Kentsel ve Kırsal Mülkiyet Vergileri getirildi. (Palestine: Report Of The Royal Commission, 1937, s. 167)

Benzer Belgeler