• Sonuç bulunamadı

2.2. AVRUPA BÖLGESEL VE AZINLIK DĠLLERĠ ġARTI‟NIN KABULÜ VE

2.2.1. ġart‟a YaklaĢım

Konunun bir diğer ve önemli boyutu ise üye ülkelerin Kongre anlaĢmalarına yaklaĢımı ve özellikle bölgesel ve azınlık dilleri ile ilgili geliĢmeler karĢısındaki tavır ve politikalarıdır. 20. yüzyılın baĢındaki bağımsızlık hareketleri ve devamındaki yıkıcı iki savaĢ ve sonrasındaki soğuk savaĢ dönemi, toplumlarda olduğu gibi devlet politikalarında da milliyetçi bir yaklaĢımla kapalılaĢmaya yol açmıĢ, „diğerine karĢı mesafe‟ anlayıĢını doğurmuĢtur. Bu durum, baĢta Avrupa‟nın en önemli ülkelerinden Fransa‟da, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği‟nin vesayetindeki doğu bloku ülkelerinde ve kültürel değerlerin korunması ile kültürler arası birlikte yaĢama entegrasyonuna hazır olmayan bir çok ülkede problemlere neden olmuĢ, konu ile ilgili birçok anlaĢmaya uzak durulmasına neden olmuĢtur.

Ancak, soğuk savaĢ sonrası doğu bloğunun dağılması, Berlin duvarının yıkılması, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği‟nin dağılması neticesinde ve dünyada geliĢmekte olan insan haklarına dayalı özgürlük ve ĢeffaflaĢma hareketleri bahsedilen ülkeler ile birlikte özelde Avrupa‟yı, genelde ise tüm dünyayı etkisi altına almıĢtır.

34

37 Yukarıda değinilen bu insan haklarına dayalı özgürlük ve ĢeffaflaĢma hareketleri ile ilgili Avrupa‟ya hakim olmaya baĢlayan bu yaklaĢımdan önce özellikle 1990‟lı yıllarda Avrupa‟da gerçekleĢen bir tartıĢmadan söz edilmeden geçilmemesi gerekir. Bu aynı zamanda azınlık hakları konusunda Avrupa ülkelerinin yaklaĢımları açısından bir referans da vermektedir. Devletlerin bu konudaki etnik yapıları ve siyasi rejimlerinin azınlık haklarını belirlemede ne kadar etkidi olduğunun da bir göstergesidir.

Buna göre; Avrupa‟da standartlar oluĢturulmaya çalıĢılırken iki karĢıt görüĢün ortaya çıktığı görülmektedir. Almanya, Ġtalya, Hollanda, Avusturya ve Macaristan gibi sınırları dıĢındaki azınlıklarla ırksal ve kültürel iliĢkileri bulunan akraba devletler (kin-states) tarafından ortaya konulan ilk yaklaĢıma göre ulusal azınlık taleplerine tek uygun ve aynı zamanda zorunlu yanıt onların kültürel, eğitimsel ve dinsel iliĢkilerinde otonomi ve çoğunlukta oldukları bölgelerde kendilerini yönetebilme imkanı sağlayan kolektif azınlık haklarını uluslar arası alanda tanımaktır. Bu yaklaĢımın tam karĢısında yer alan ve Fransa, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya gibi birçok devletçe de savunulan yaklaĢıma göre ise asıl sorun ulusal azınlıkların korunmasından çok, önemli sayıda azınlık topluluklarına sahip olan devletlerin ülkesel bütünlüğünün ve siyasi istikrarının devam ettirilmesidir. Yine bu görüĢe göre, ulusal azınlık hakları egemen devlet haklarının yanındaki ikincil konumlarını sürdürmeli ve sorun devletlerin iç siyasetleri içinde tutulmaya devam edilmelidir. 35

Konuya iliĢkin dönemin de özelliklerini taĢımakla birlikte Haziran 1990 tarihinde kabul edilen ve AGĠT azınlıklar rejiminin temel ilkelerini belirleyen üç belgeden (diğer ikisi Paris ġartı ve Cenevre Raporu‟dur) biri olan Kopenhag belgesiyle, önceki belgelerde azınlıklara iliĢkin belirtilenlere ek olarak, ulusal azınlığa mensubiyetin kiĢisel bir tercih olduğu ve bunun hiçbir dezavantaj oluĢturmayacağı; azınlıklara mensup bireylerin etnik, dinsel, kültürel ya da dinsel

35

Murat Saraçlı, Avrupa Birliği ve Türkiye‟de Azınlıklar, Birinci Baskı, Lotus Yayınları, Ankara- ġubat 2007, ss.50-51

38 kimliklerini tam bir özgürlük içinde ifade etme, koruma, geliĢtirme isteklerine karĢı asimilasyona uğramadan, kültürlerini bütün yönleri ile korumak ve geliĢtirmek hakkına sahip oldukları belirtilmiĢtir. 36

Gelinen noktada Avrupa‟da toplumsal farklılıklara veya azınlıklıklara karĢı devlet politikalarında münhasır bir yaklaĢım bulunmamakla birlikte, çok kültürlü siyasal ve sosyal haklar önemli oranda devletlerin kabulüne, anayasal ve yasal sistemlerine girmiĢtir. Bu anlamda 19.yüzyıl uluslaĢma hareketlerinin sonucu katı merkeziyetçi ve tekçi anlayıĢların terk edilmeye baĢlandığı 1990‟lı yıllardan itibaren devletlerin siyasal sistemlerinde çoğulculuğa daha fazla toleranslı davranıldığı görülmektedir.

Ancak, bu toleranslı yaklaĢımlara rağmen Avrupa ülkelerinde çeĢitli kaygılardan da bahsetmek mümkündür. Bu olması gereken demokratik özgürlükçü yaklaĢım ile bu yaklaĢıma duyulan kaygıyı Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve SözleĢme ve Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri ġartı'nın Yürürlüğe GiriĢinin 10. yıldönümü hakkındaki Avrupa Konseyi Konferansı'nda Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserliği Direktörü Brendan F. MORAN‟nın 11 Mart 2008 tarihli konuĢmasında Ģöyle dile getirilmiĢtir; „Dile ilişkin sorunlar, bilhassa da

azınlık gruplarına mensup kişilerin kendi dillerini kullanabilme kapsamı, pek çok AGİT ülkesindeki etnisiteler-arası ilişkileri etkileyen gerilimin ortak kaynağıdır. Bir yandan, resmi dilin, bilhassa da yönetim alanında, kullanılması, entegrasyonun geliştirilmesi konusunda önemli bir araçtır. Azınlıkların devletin dilini bilmeleri, kamu yaşantısına katılmaları adına çok önemlidir. Fakat diğer yandan, azınlıklar için, genellikle kimliklerinin mühim bir parçası olarak gördükleri kendi dillerini muhafaza etme arzusu da büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, Devletin kendi dillerini kullanmalarına ilişkin politikasını, Devletlerin azınlıklara ve çeşitliliğin kabulüne karşı genel bakış açısının bir göstergesi olarak görebilmektedirler.‟

Konu ile bağlantılı olarak hem Avrupa Birliği hem de Avrupa Konseyi üyesi devletler içerinde Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri ġart‟ını imzalayan tüm ülkeler

36

39 ile Ģartı imzalamayan Fransa ve Yunanistan incelenmiĢtir. Konuya Türkiye bağlamında yaklaĢıldığında karĢılaĢtırma yapabilmek açısından Fransa ve Ġspanya önemli örnekler teĢkil etmekte, özellikle Türkiye açısından Ġspanya ve Fransa‟nın benzerlikleri veya farklılıkları karĢılaĢtırma yapılmasına olanak vermektedir.

Benzer Belgeler