• Sonuç bulunamadı

2.1. ĠġLETME DEĞERĠ ĠLE ĠLGĠLĠ TEMEL KAVRAMLAR

2.1.1. ĠĢletme Kârlılığı

ĠĢletmenin finansal amaçlarından biri, kârlılığın arttırılmasıdır. Özellikle iĢletme sahipleri baĢarı ölçütü olarak genellikle kârı esas almaktadır. Ancak sadece kâra odaklanılması baĢta akılcı gibi görülse de bu yaklaĢım, çok zaman iĢletmenin geliĢimini engellemekte, gelecek yıllarda elde edeceği gelirlerin ise ihmal edilmesine yol açmaktadır. Bu nedenle iĢletmenin pazar değerini en yüksek düzeye çıkartma amacı, kısa sürede yüksek kâr elde etme amacına göre daha rasyonel olarak kabul edilmektedir. Finans yöneticisinden beklenen, iĢletmenin pazar değerini en yüksek düzeye çıkaracak biçimde risk ve kârlılık arasında bir denge kurması; kârla risk arasında optimal bir değiĢim sağlamasıdır (Akgüç, 1998: ss. 1-3).

53

Pay senedi değeri iĢletmenin beklenen kâr paylarından türetilmiĢ olsa bile, bu ille de iĢletmelerin kâr payı ödemelerini artırmak yoluyla pay senedi fiyatını artırabilecekleri anlamına gelmemektedir. PaydaĢlar hem bugünkü hem de gelecekteki kâr paylarını dikkate almaktadır. Dahası bugünkü ve gelecekteki kâr payları arasında bir tür değiĢ-tokuĢ bulunmaktadır. Yüksek kâr payı ödeyen iĢletmeler daha az yeniden yatırım yapmakta ve bu nedenle gelecekte elde edecekleri kazanç ve kâr paylarını azaltmaktadır (Brigham ve Houston, 2004: s. 426).

ĠĢletmenin bilançosu ve gelir tablosundan elde edilen bilgiler birleĢtirilerek, özkaynak karlılığı (ROE) ve yatırılan sermayenin getirisi (ROIC) özellikle iĢletmenin finansal performansının değerlemesinde kullanılmaktadır. Vergi sonrası kâr (EAT), iĢletmenin dönemde elde ettiği kârın paydaĢlara kalan kısmını temsil etmektedir. Özkaynak yatırımın kârlılığı ise vergi sonrası kârın paydaĢların yatırdığı özkaynaklara bölünmesi ile hesaplanır (Hawawini ve Viallet, 2011: s. 21).

Vergi Sonrası Kar (EAT) Özkaynak Karlılığı (ROE) =

Özkaynaklar (6)

Bunun yanı sıra, yatırılan sermayenin vergi sonrası kârlılığı hesaplanırken yatırımdan elde edilen vergi sonrası kârın kullanılması gerekir. ĠĢletmenin vergi sonrası faaliyet kârı, FVÖK x (1 - Vergi Oranı) Ģeklinde hesaplanır. Faiz giderlerinden önce vergi oranının kârdan indirilmesi ile hem paydaĢların hem de borç verenlerin sağladığı iĢletmenin toplam sermayesinin kârlılığı ölçülmektedir. Böylece vergi sonrasında borç verenlerin ve paydaĢların ödemeleri yapılmadan önceki kazanç ölçülmektedir. Hesaplanan bu tutar, vergi sonrası faaliyet kârıdır. Vergi sonrası faaliyet kârının, kârın üretilmesinde kullanılan sermaye tutarına bölünmesi ile yatırılan sermayenin getirisi hesaplanır (Hawawini ve Viallet, 2011: s.22).

FVÖK 1-Vergi Oranı)

Yatırılan Sermayenin Getirisi (ROIC) =

Yatırılan Sermaye

54

PaydaĢlar için önem taĢıyan kâr paylarındaki büyüme aĢağıda belirtilen faktörlere bağlı olarak hisse baĢına kârdaki büyümenin sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu faktörler;

1) Enflasyon,

2) ĠĢletmenin dağıtmayarak iĢletmeye yeniden yatırdığı kârının miktarı, 3) ĠĢletmenin özkaynak kârlılığı Ģeklindedir.

Üretim hacminin sabit kalması durumunda, iĢletmenin hisse baĢı kârı sadece enflasyon kadar artacaktır. Enflasyonun olmaması halinde ise elde edilecek kazanç, yeniden yatırımın bir sonucu olacaktır. ĠĢletme kârının tamamının kâr payı olarak dağıtılmaması (yani kârın bir kısmının iĢletmede bırakılması) halinde; her bir pay için yeniden yatırılan para miktarı giderek artarak, gelecekte elde edilecek iĢletme kârını ve dağıtılacak kâr paylarının sürekli büyümesini sağlayacaktır (Brigham ve Houston, 2004: s. 426).

Kârın artırılması yararlı bir durum olmakla beraber bir iĢletmenin temel baĢarısı, satıĢlarını artırma ya da kâr üretme kapasitesiyle ölçülmemektedir. Önemli olan iĢletme faaliyetlerinin iĢletmeyi daha değerli hale getirip getirmediğidir. ĠĢletmenin değer üretip üretmediği nereden anlaĢılacaktır? Belirli bir yılda iĢletmenin yatırılan sermayenin getirisi (ROIC), iĢletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyetinden yüksekse, iĢletmenin o yıl değer yarattığı sonucuna ulaĢılmaktadır. Çünkü sermaye getirisi kendi maliyetini aĢmıĢtır. (Hawawini ve Viallet, 2011: s. 25).

Bu yaklaĢımla sadece kaynak sağlayanlar ve özellikle paydaĢlar dikkate alınmıĢ gibi gözükebilir. Ancak paydaĢlar için değer yaratabilen iĢletmelerin genelde diğer unsurları da verimlidir. ĠĢletmenin entelektüel sermaye bağlamında değer yaratabilmesi için aynı zamanda sadık müĢterilere, motivasyonu yüksek çalıĢanlara ve güvenilir tedarikçilere ihtiyacı bulunmaktadır. ABD’de yapılan araĢtırmalarda S&P endeksindeki ortalama 500 iĢletmeden son on yılda paydaĢlarına negatif getiri sağlayan iĢletmelerin; müĢterilerine, çalıĢanlarına ve çevrelerine karĢı davranıĢları da düĢük puanlanmıĢtır. Sonuçlar iĢletmenin paydaĢları için değer yaratma yeteneklerinin; aynı zamanda müĢterilerine, çalıĢanlarına ve çevrelerine davranıĢ biçimleriyle ilgili olduğunu göstermektedir (Hawawini ve Viallet, 2011: ss. 1-3).

55

Bununla beraber, iĢletmenin değer yaratması için, çevresindeki diğer unsurların verimli olması da tek baĢına yeterli değildir. 1980’lerin baĢlarında dünyanın en büyük taĢıt üreticisi General Motors (GM); küçük, verimli, emniyetli ve pahalı olmayan otomobiller üreten yabancı üreticilerin güçlü rekabetiyle karĢılaĢmıĢtır. GM de bu rekabete karĢılık vermek üzere Satürn adında tamamen yeni bir otomobil üretmek üzere 1985 yılında ayrı bir Ģirket kurmuĢtur. O dönemde üretilen otomobil, zamanının en iyi yöntemleri ile tasarlanarak üretilmiĢtir. ÇalıĢanlar iyi güdülenmiĢ, pazarlamacılar talebi yakalamıĢ, müĢteriler araçtan tamamıyla memnun kalmıĢtır. 1994 yılında ABD’nin en çok satılan üçüncü otomobili olmuĢtur. Bu kıstaslara göre “Satürn” reddedilemez bir baĢarı öyküsüdür. Ancak proje beklenenin aksine GM pay senetlerinin değerinde hiçbir artıĢ sağlayamamıĢtır. Aracın tasarım ve üretim sürecinde 6 milyar $ gibi çok yüksek bir harcama yapılmıĢtır. Bu nedenle paydaĢlara kabul edilebilir bir getiri sağlayacak yüksek kâr marjına ulaĢılamamıĢtır. Sonuç olarak GM, bu projede toplam 20 milyar $ kaybetmiĢtir. Yeni üretim teknikleri ve örgüt kültürüne de ayak uydurmayan GM üst yönetimi, 2010 yılında üretimi durduracağını açıklamıĢtır (Forbes, 2010).

1980’li yıllardan baĢlayıp 1990’lı yılların sonuna kadar geçen süreçte, firma baĢarısına bakıĢ açısı değiĢmiĢ, firma felsefesinin merkezine hissedarlara değer yaratmayı koyan; bu amaca göre iĢletmenin stratejilerini, yapısını ve yöntemlerini belirleyen, performansın izlenmesinde hangi ölçütlerin kullanılacağını ve yöneticilerin ne Ģekilde ödüllendirileceğini belirten değere dayalı yönetim anlayıĢı ortaya çıkmıĢtır (Ercan ve Ban, 2012: s.333.) Değere dayalı yönetim anlayıĢına göre; bir yatırım için karar verirken odaklanılması gereken nokta, verilen kararların iĢletme değerine etkisi olup olmayacağıdır. Bu sayede iĢletme hem paydaĢlarına hem de bütünüyle çevresine değer katacaktır (Hawawini ve Viallet, 2011: s. 4).

Benzer Belgeler