• Sonuç bulunamadı

ĠÇ ANADOLU BÖLGESĠ AĞIZLARINDA HAYVANCILIK TERĠMLERĠ SÖZLÜĞÜ

A

aba: Çoban, deveci ve göçebelerin giydiği uzun, yakasız üstlük; kepenek. (Ky.,Sv.) abeĢ: 1. Kula renkte at. (Nğ., Sv., Yz.) 2. Alnı akıtmalı hayvan. ( Sv.) 3. Derisi alacalı hayvan, insan. (Ky.)

abık: TaĢak yumurtaları karnının içinde bulunan veya yaratılıĢta taĢak yumurtaları olmayan hayvan. (Kn.)

abraĢ: 1. Hayvanların kıç tarafındaki leke. (Ky.) 2. Alnındaki beyazlık alt dudağına kadar inen hayvan. (Sv.)

abraz: Kısır hayvan. ( NĢ.)

acarlaĢmak [acerleĢmek]: Hayvan kuvvetlenmek, geliĢmek, boy atmak. ( Ank., Es., Kn.) [acerleĢmek: Nğ.]

acıdamak: Atların ağzına vurulan gem, kantarma. (Kn.)

açık eĢkin: Atın sık ve çevik adımlarla yürüyüĢü. (Çkr., Ky.,Kn., Nğ., NĢ., Sv.) açma (I): Atın hızını arttırma, hızlandırma. (Sv.)

açma (II): Atın karnını üzengi ile kanatıp yara yapma. (Sv.) adıyaman: 1. Ayı. (Çkr.) 2. Domuz. (Ky., Nğ.)

afır [afur]: Ahırlardaki hayvan yemliği. (Sv.) [afur: Çkr.]

ağal [ağul]: Gece, kırda yatırılan koyun sürüsünü korumak için yapılan çitle çevrili yer, açık ağıl. (Ank.,Nğ., Yz.) [ağul: Sv.]

ağaran [ağran]: Koyun, keçi gibi süt veren hayvan. (Nğ.) [ağran: Kn.] ağdırmak: Sürüyü bir yamaca doğru salıvermek. (Es.)

ağıl: KüçükbaĢ hayvanların yattığı yer. (Ank.) ağılpa: Yıkılan ahırın harabesi. (Sv.)

ağısını almak: At ve eĢek yemek yemediği zaman üst dudağından kan alınması. (Sv.) ağıĢ: Davarlara ait büyük ağıl. (Sv.)

175

ağızlık: 1. Çift sürerken hayvanların bir Ģey yemelerine engel olmak için ağızlarına takılan tel, ip, kendir, sazdan örülen veya çuvaldan yapılan torba. (Nğ., Sv.) 2. Kuzu ve oğlakların süt emmeleri için ağırlarına takılan tel kafes. (Yz.) 3. Ġneklerin kendi kendilerini emmemeleri için ağızlarına takılan tel vefa kirpi dikeninden yapılmıĢ kafes. (Yz.)

ağnak: 1. At ve eĢek gibi hayvanların debelendikleri tozlu, topraklı yer. (Ank., Kn., Ky., Nğ., Sv., Yz.) 2. EĢinip debelenmekten çukurlaĢan tozlu yer. (Nğ.)

ağnamak [ağnanmak, anlanmak-añlanmak, añnanmak- annanmak]: Hayvanların toprakta yatıp yuvarlanması. ( Kn., Ky., KrĢ, Nğ., Sv.) [ağnanmak: Ank., Çkr., Es., Yz.], [anlanmak- añlanmak: Es., Kn.], [añnanmak- annanmak: Ank., Es.]

ağrek: Koyun, keçi ve sığırların yaylımda dinlendikleri yer. (Ky., Sv., Yz.)

ağrı [ağrıma]: Sığır ve koyunlarda sıcak ve yağlılıktan ileri gelen bir hastalık. (Sv., Yz.) [ağrıma: Es., Ky., Nğ., Sv., Yz.]

ağrıcaklı: Hastalıklı hayvan. (KrĢ., Ky., Nğ., NĢ.)

ağrık: 1. Sürüde yürüyemeyecek veya zor yürüyebilecek durumda olan keçi ve koyun. (Nğ.,) 2. Koyunun yünü. (Ky.)

ağrıl: Ahır. (Ank.)

ağrımak: Hayvanların sıcağın etkisiyle bir çeĢit hastalığa yakalanması. (Çkr., Es., Nğ., Yz.)

ağĢak: 1. Hayvan nallarını delmekte kullanılan çelik parça. (Ank.) 2. Koyunların kuyruk altı tüylerine yapıĢan pislik parçaları. (Nğ.)

ağzı göğe değmek: Hayvanın baharda ilk defa taze ot yemesi. (KrĢ.) ağzı kilitli: Alt ve üst dudağı beyazlı at. (Ank., Es., KrĢ., Ky., Nğ., Sv.) ağzı mühürlü: Damağında siyah leke bulunan at, kedi, köpek. (Ky., Sv.)

ah, aḫ: Çoban köpeklerini çağırmak için kullanılan bir çeĢit seslenme ünlemi. (Nğ.) ahar, aḫar (I) [ahır, ahur]: 1. Hayvanların su içtiği yalak. (Es.) [ahır: Sv.] 2. Hayvanların barındığı yer, tavla. (Es.) [ahur: Sv.] 3. Hayvan yemliği. (Es.)

ahırlamak: KıĢ boyu ahırda kalan hayvanın yabanileĢmesi, hırçınlaĢması. (Ank.) ahbun [ apgın, ahbın- aḫbın, ahmın, ahpun, akben, akbun, akmın, akmun, akpın, akpun, apgın]: Gübre, fıĢkı. (Sv.) [apgın: Sv.], [ahbın- aḫbın: Sv.], [ahmın: Ky., Sv.], [ahpun: Ky., Sv.], [akben: Sv.], [akbun: Sv.], [akmın: Sv.], [akpın: Ky.], [akpun: Sv.], [apkın: Yz.]

176

ahırlamak: 1. Hayvan uzun zaman ahırda kalarak hamlaĢmak. (Ank.) 2. Uzun zaman ahırda kalan hayvan zayıflamak. (Kn.) 3. Uzun zaman ahırda kalan hayvan yabanileĢmek, hırçınlaĢmak. ( Ank.)

ahıtma: Hayvanların alnından burnuna doğru uzanan beyazlık. ( Ky., Nğ., Sv., Yz.) aḫıtmalı: Alnından burnuna doğru beyaz leke olan hayvan. (Nğ.)

ahraç, aḫraç: Sığır ve davar sürülerini yazın açıkta yattıkları yer.(Ank., Ky.) ajbun: Gübre. (Sv.)

ak geçi: Tiftik keçisi. (Nğ.)

akger [akker]: Tüyleri alacalı kıl keçisi. (Kn., Ky.) [akker: KrĢ., Ky.] akır: Ahır. (Ank.)

akıtma[akıtmaç]: Hayvanların alnından burnuna uzanan beyaz leke. (Ank., Çkr., Es., Yz.) [akıtmaç: KrĢ]

akker: Tüyleri alacalı kıl keçisi. (KrĢ.)

ak kır: Bütünüyle beyaz olan at, süt kırı. (Ky.)

akrap [akrep]: Hayvanların yularlarında, yanak kısmına takılan ve hayvanın hızlı yürümesini sağlayan üç veya dört diĢli demir parçası. (Kn.) [akrep: Es]

akyavaĢ: Sinsice hareket eden hayvan veya insan. (Kn.) āl: Ağıl. (Ank., NĢ.)

ala bacak: Bacakları benekli, beyaz renkli hayvan. (Çkr., Es., KrĢ., Ky., Kn., Nğ., Sv.) alabaĢ: 1. BaĢı benekli hayvan. (Çkr., Kn., Ky., Nğ., Sv., Yz.) 2. Sürüyü idare eden erkek kıl keçisi. (Ank.) 3. Vücudunun yarısı beyaz, yarısı siyah olan kıl keçisi. (Çkr.) alacık [alacıḫ, alacuk, alaçak, alaçık, alaçık, alaçik, alaçuk, alavçuk, alaycık, alayçık, aleçik, alençik, aleyçik] : Üzeri dal veya hasırla örtülen çoban evi, tarla, bostan, bağ kulübesi, çardak. (Sv., Yz.) [alacıḫ: NĢ.], [alacuk: Çkr., Sv.], [alaçak: Nğ.], [alaçık: Ank., Çkr., Es., Kn., KrĢ., Ky., Nğ., Sv.], [alaçik: Ky., Yz.], [alaçuk: Sv.], [alavçuk: Sv.], [alaycık: Sv.], [alayçık: Sv.], [aleçik: Sv.], [alençik: Ky.], [aleyçik: Sv.] alaf: 1. Hayvanların kıĢlık yiyeceği, saman, ot, mısır sapı vb. (Es., Kn., Ky., Sv., Yz.) 2. Hayvanların su içtikleri yer, yalak. (Yz.)

alaflamak: Hayvana yem, kuru ot, saman vermek; yemlemek. ( Kn., Sv.) ala getirmek: YaĢlanan hayvanın kılları beyazlaĢmak. (Sv.)

alaman: Her kuzuya süt veren koyun. (Sv.)

alaĢa: 1. Semere alıĢmıĢ hayvan. (Ank.) 2. Her kuzuyu emziren koyun. (Nğ.)

alaĢık: Yaylalarda sütü korumak veya kaymak dondurmak için kamıĢtan yapılan çit, çadır. ( Kn., Nğ.)

177

alata [aluta]: Sürüye katılmayan zayıf, hasta hayvan. (Kn., Ky., NĢ.) [aluta: Sv.] alazlama: Yeni buzağılayan ineğin memeleri ĢiĢerek süt veremez hale gelmesi ve sığırlarda karın ĢiĢmesi. (Nğ.)

aleyçik: Ġçinde kaymak tutmak için ağaç dallarından veya tahtadan yapılan kulübe. (Ank.)

alığın: At üstüne konulan minder.(Çkr.)

alık: Eğer, semer, palan, hayvanın beline konulan eski çul. (Ank., Çkr., Es., Ky., Nğ., NĢ., Yz.)

alınlık: Hayvanlara vurulan baĢlığın alın kısmı. (Ank.) alınmak: DiĢi hayvan gebe kalmak, döl tutmak. (Nğ.) almagöz: Gözleri büyük ve parlak at. (Nğ.)

almazlık: 1. Kuzusunu emzirmeyen koyunu alıĢtırmak içini yavrusuyla birlikte konulduğu çukur. (Ank., Kn., Sv.) 2. Koyun ve keçiyi bağlamaya yarayan ve dikine çakılmıĢ çatal ağaç. (Es.)

altı ev: Bodrum, evin birinci katında hayvan bağlanan yer. (Yz.) altını çalmak: Ahır ve ağılı temizlemek. (KrĢ.)

aluca: Çok zayıf küçükbaĢ ve büyükbaĢ hayvan. (Sv.) aluh: Çamurda çok yatıp yürüyemez hale gelen öküz. (Sv.) aluk: Semer, hayvanın beline konulan eski çul.

al yonca: Hayvanların severek yedikleri kırmızı çiçekli bir ot. (Kn.) al tay: Bir at cinsi. (KrĢ.)

an, ān [angı, añı]: Hayvanlarda diĢlerin üst tarafında veya damakta çıkarak ot yemelerine engel olan ĢiĢlik, et parçası. (Kn.) [angı: KrĢ.], [añı: Kn., Nğ.]

anaç: AnalaĢmıĢ, çok yavru doğurmuĢ, yaĢlanmıĢ kümes hayvanı, kuĢ ve evcil memeli hayvan. (Ank., Es.,,Ky., Sv., Yz.)

ānam: KüçükbaĢ hayvanlardan alınan vergi. (Yz.)

ananmak [annanmak]: Hayvanların yerde sırtüstü yatıp debelenmesi. (Ank.) [annanmak: Ank.]

andaç: Damızlık koyun veya keçi. (Sv.) anga: Aksi, hırçın, huysuz hayvan. (Kn.)

anırgan, añırgan [anırkan]: Çok anıran eĢek, azgın erkek eĢek. (Es., Sv.) [anırkan: Es.]

178

anlak, añlak [annak, añnak]: At, eĢek, tavuk gibi hayvanların yatıp yuvarlandıkları tozlu yer. (Kn.) [annak, añnak: Nğ.]

annı akıtmalı: Alnı beyaz olan hayvan. (Yz.) apçalamak: Devenin ısırması. (Krm.)

apras: Hiç yorulmayan hayvan. (Yz.)

arak: Hayvanların toplu bulunduğu yer. (Ky.)

araki: Hayvanların vaktinden önce büyümesi, irileĢmesi durumu. (Ank.) arantı: Ahırlarda iki hayvan arasına konulan kalın ve uzun ağaç. (Es.) arcak: Koyunları tipiden korumak için götürülen kuytu yer, koyak. (Kn.) arak, ārek: Sığırların toplu halde dinlendiği yer. (Ky., Yz.)

argaç [arhaç, arḫaç, arkaç]: Davarların açıkta toplu olarak yattıkları yer, düz dağ sırtları. ( Ank., Ky., Nğ., Yz.) [arhaç, arḫaç: (Ky., NĢ., Sv., Yz.], [ arkaç: (Ank., Kn., Ky., NĢ., Yz.]

arı: Yağlı, semiz, kalın. (Ank.)

arık [aruk]: Zayıf, cılız, sıska hayvan. (Ank., Es., KrĢ., Ky., Nğ., NĢ., Sv., Yz.) [aruk: Ank.]

arınık: ĠğdiĢ edilmiĢ, burulmuĢ hayvan. (Kn.)

arkaç (I): 1. Ağıl. (Ky.) 2. Ağılın ön tarafında, davarların iyi havalarda yattığı üstü açık, etrafı çitle çevrili yer. (Es.)

arkaç (II): Koyun sürüsünün arka arkaya sıralanıĢı. (Nğ.) arka kurdu: Sığır ve davarın sırtında üreyen kurtçuk. (Kn.)

arpalama: Çok arpa yemekten ileri gelen bir hayvan hastalığı. (Ank., Es., Kn., Ky., Nğ., Sv., Yz.)

artık diĢ: Atlarda çıkan ve yem yemelerine engel olan fazla diĢ. (Kn.) aruk: GeliĢmemiĢ, cılız hayvan. (Ank.)

arvan: Deveci, develeri götüren adam. (Ank.) arvana: DiĢi deve. (Nğ.)

ası: Sürüye katılan kuzulamıĢ koyun. (Kn.) aslım: Otlak. (Kn.)

asülemen: Ġneklerin cinsel organlarının kaĢınması Ģeklinde görülen bir hayvan hastalığı. (KrĢ.)

aĢ: Çift sürerken öküzlere sesleniĢ Ģekli. (Kn.)

aĢak: Kuzulayacak koyunun memesinin büyümüĢ durumu. (Nğ.) aĢı: Hayvana sürülen alımsı boya. (KrĢ.)

179

aĢık baĢı: Atların arka ayak dirseklerinde baĢlayan bir hastalık. (Ky.)

aĢırtma [aĢırdmaç, aĢırtmaç] : Semer paldımının aĢağıya düĢmemesi için sağrı üzerinden ve iki yandan paldıma bağlanan yün kayıĢ veya kemer. (Sv.) [aĢırdmaç: Ank.], [aĢırtmaç: (Kn., Nğ.]

aĢkar: Hayvanların baĢındaki beyazlık. (Nğ.)

aĢma: Erkek hayvanın diĢi hayvanla cinsi münasebette bulunması. (Ank., Kn., Sv., Yz.)

aĢmak: Hayvanların çiftleĢmesi. (Kn.,Nğ., Sv.)

at ağrısı: Sancı yapan ve göğsü dağlayarak geçirilen bir çeĢit at hastalığı. (Kn.)

atkın: 1. Kırklanmak üzere olan koyunların yünlerinin altından fıĢkırmıĢ yeni yün. (Sv.) 2. Yavrusunu yeni doğuran, yavru atan hayvan. (Nğ.)

atlık [atlıḫ]: 1. Köy odalarının yanında konuk atların bağlandığı ahır, tarla. (Ank.) [atlıḫ: Sv.] 2. Boyundurukta öküzün boynunun altına gelen ağaç. (Kn.)

atmak: 1. Heybe gibi hayvana yükletilmek için iki tarafı denk olarak hazırlanan yük. (KrĢ., Nğ.) 2. Yüklemek. (Nğ.)

atsak: Aygır isteyen kısrak. (Sv.) avalak: Oğlak, keçi yavrusu. (Kn.)

avındırmak [avundurmak]: Hayvanların çiftleĢtirip döl almak, gebe bırakmak. (Nğ.) [avundurmak: Nğ.]

avınmak [avunmak]: DiĢi hayvan döl tutmak. (Kn., Ky., Nğ. Sv., Yz.) [avunmak: KrĢ., Ky., Nğ., Sv., Yz.]

avla [avlağ, avlağa, avlağı, avlavuç, avloç,]: Ağıl. (Ank., Sv.) [avlağ: Sv.], [avlağa: Ank., Çkr., Sv.], [avlağı: Ky.], [avlavuç: Sv.], [avloç: Sv.], [avul: Sv]

avlağa [avlağan, avlağı, avsın]: Kuzu ağılı. (Kn., Ky., Nğ., NĢ., Yz.) [avlağan: Kn.], [avlağı: Kn., Nğ.], [avsın: Kn.]

avrana: DiĢi deve. (Kn., Ky., Nğ., Yz.) avruk: Yaylaya götürülen eĢya. (Ank.)

avsın: Hayvan sokmalarının zehir ve ağrısını tesirsiz kılmak için yapılan iĢlem. (KrĢ, Ky., Nğ., NĢ.)

avsun: TavĢan, kuĢ gibi hayvanları vurmak için kurulan pusu. (Sv.) ayağa gelmek: Ġnek çiftleĢme arzusu duymak. (Ank.)

ayak: Koyun sürüsü satıĢlarında hesap dıĢı bırakılıp çabadan verilen zayıf hayvan. (Ky., Sv.)

180 ayar (I): At eyeri. (Ank.)

ayar (II): HaĢarılaĢmıĢ hayvan. (Ank.) aydın: Alnı beyaz sığır. (Sv.)

aygırsak: Erkek isteyen hayvan veya kadın. (Nğ., Sv.)

aygırsamak: DiĢi hayvanın -çoğuncası kısrak- erkek hayvan, aygır istemesi. (Ky., Nğ.)

aygur: Aygır, erkek at. (Ank.)

aylan: Derin kuyulardan su çeken hayvanın döndüğü ve gidip geldiği yol, yer. (Kn.) aynalamak [aynası açılmak]: Tek tırnaklı hayvanın -çoğunlukla at- tökezleyip dizini yaralaması. (Çkr., KrĢ.) [aynası açılmak: Nğ.]

az, āz: Ağız, memeliler doğurduktan sonra ilk sağılan koyu süt. (Ank., NĢ.) azılı: Kart erkek yaban domuzu. (Kn.)

azıntı: AzıtılmıĢ hayvan. (Nğ., Sv.)

azman: 1. ĠğdiĢ edildiği halde erkekliğini kaybetmeyen keçi, koç, boğa. (Sv.) 2. EnenmiĢ, iğdiĢ edilmiĢ koç ve keçi. (Kn., Sv.) 3. Damızlık olarak ayrılmıĢ erkek keçi, davar. (Kn., Ky.) 4. 3-4 yaĢında diĢi davar, keçi. (Kn.)

B

baba: Erkek hindi. (Nğ.)

babaç: Kümes hayvanlarının erkeği, erkek kuĢ. (Es.)

bacak: KüçükbaĢ hayvanların hakkında sayı bildiren söz. (Ky., Nğ.) bacaklanmak: Uzamak, boylanmak (hayvanlarda). (Nğ.)

bacaklı: Yüksek boylu iri kemikli hayvan. (Nğ.)

bacak parası [bac parası- bacı parası]: Hayvan alım satımında alıcıdan alınan para. (Kn.) [bac parası- bacı parası: Kn.]

baç: Hayvan vergisi. (Kn., Krm., Nğ.)

badak [baduk, bodak, bodi, bodik, boduk, botlak, budik, buduk] : 1. Tek husyeli hayvan, iyi burulmamıĢ, diĢisine yanaĢamayan hayvan. (Ank., Kn., Sv.) 2. Orta büyüklükte manda yavrusu, yeni doğmuĢ manda yavrusu. [baduk: KrĢ., Yz.], [bodak: Kn.], [bodi: Kn.], [bodik: Ky., Sv.], [boduk: Kn., Nğ., Sv.], [botlak: NĢ.], [budik: Ky.], [buduk: Kn.]

181

badi [babuĢ, batbat, bayta, bilü, bodi, bodu, bödü, babıĢ, badı, badik, bıcı]: 1. Ördek. (Ank., Çkr., KrĢ.) [babuĢ: Kn.], [batbat: Kn.], [bayta: Kn.], [bilü: Kn.], [bodi: Nğ.], [bodu: Ank., Yz.], [bödü: KrĢ.] 2. Kaz ve ördek yavrusu. (Es., Kn.) [babıĢ: Çkr.], [badı: Ank., Es.], [badik: Ky.], [bıcı: Kn.]

baduk: Domuz yavrusu. (Ky.)

bagarcak atmak: Çobanın uyurken koyunların kaçmaması için ipin bir ucunu kendine bir ucunu koyunlardan birine bağlaması. (Ank.)

bağa [bağı]: Hayvanların ayağının altında zorlamadan ileri gelen ĢiĢ, ur. (Es.) [bağı: NĢ.]

bağana: Dört beĢ günlük keçi yavrusu. (Kn.)

bağcak [bağacak, bağarcak, bağıcak, bağılcak, bağırcık]: Koyunların kaçmasını önlemek için çobanın uyumadan önce bir ucunu kendine, bir ucunu da koyunlardan birine bağladığı ip. (Ank., KrĢ., Ky., Sv., Yz.) [bağacak: Ank., Es., Kn., Ky.], [bağarcak: Ank., Kn., Ky.], [bağıcak: Es.], [bağılcak: Kn.], [bağırcık: Ank.]

bağıl bağıl: Hayvanların sütlerinin sağılmadan akması. (Es.) bağır: Bayır, yamaç. (Ank., Es., Yz.)

bahana [bahna]: Ahırda tahta veya taĢtan yapılmıĢ oluk Ģeklinde hayvan yemliği. (Kn.) [ bahna: Kn.

baharını almak: Taze ota konmak, çok yeĢillik yemek. (Nğ.) bahor: Ġki hörgüçlü erkek deve. (Yz.)

bakamak: Hayvanın mahmuz tırnağı. (Ank.)

bakanak [baḫanaḫ, baḫanak]: 1. GeviĢ getiren hayvanların körelmiĢ tırnakları. (Ank., Kn., KrĢ., Ky., Sv.) [baḫanaḫ: Sv.], [baḫanak: Ky.] 2. GeviĢ getiren hayvanların tırnaklarının arası. (Es., Kn., Ky.) [baḫanak: Ky.] 3. GeviĢ getiren hayvanların tırnakları. (Ank., Kn., KrĢ.) [baḫanaḫ: Sv.] 4. Atın ve geviĢ getiren hayvanların bileği. (Ky.) [baḫanah: Sv.] 5. Hayvanların arka bacağı karnının birleĢtiği yerdeki tersine dönen tüyler. (Ky.)

balak [balaḫ]: 1. Manda yavrusu, malak. (Çkr., Kn., KrĢ., Ky., Nğ., Sv., Yz.) [balaḫ: Sv., Yz.] 2. TavĢan yavrusu. (Kn., KrĢ., Yz.]

balarmak: ġiĢmek, kabarmak, doğurması yaklaĢan hayvanın ferci açılıp geniĢlemek. (Çkr., Es., Kn., Nğ.)

balban: Bir ördek cinsi. (Nğ.)

balta [balta öveç]: 1. Dört yaĢından yukarı diĢi koyun. (Es.) 2. Dört yaĢından yukarı erkek koyun. (Es.) [balta öveç: Es.]

182 bardo: Katır. (Sv.)

barın: Öküzleri otlatma, doyurma. (Kn.)

barsak: Koyunlara dadanan zehirli bir böcek. (Yz.)

basılmak [basıkmak]: Hayvanların -daha çok sığır, kısrak- çiftleĢmesi. (Ky., Nğ.) [basıkmak: Ky., Nğ.]

basmak: Kümes hayvanlarının, kuĢların çiftleĢmesi (Nğ.) basmaḫ: Gübre biriktirilen yer. (Sv.)

bastırma: KıĢın hayvanlara yedirmek için biriktirilmiĢ yapraklı dallar. (Es., Kn.) bastırmak (I): Kümes hayvanlarını kuluçkaya yatırmak. (Kn.)

bastırmak (II): DiĢi hayvanı erkekle çiftleĢtirmek. (Nğ.) baĢağı: Hayvanın baĢına takılan ip, yular. (Kn.)

baĢbağı: Sığırların boynuna bağlanan kısa ip. (Yz.) baĢböğrek: Yürek (hayvanlar hakkında). (Ky.)

baĢlık: 1. Gem. (Ank., Çkr., Kn., Nğ.) 2. Yular. (Ank.) baĢlık halkası: Gemin bir parçası. (Ank.)

baĢ parası: Hayvan satıĢında belediyenin veya muhtarın aldığı yüzde. (Kn.) batma: 1. Yemlik, ahır yemliği. (Kn., Krm.) 2. Ahır. (Kn.)

baymak (I): Tırnak uzamak (hayvanlarda). (Ank., Kn., KrĢ., Ky., Sv.) baymak (II): Oğlakların yan yan basması. (Ank.)

baytal: 1. Kısrak. (Kn.) 2. Üç yaĢını geçmeyen kısrak. (Kn.) bearmak: Hayvanın bağırması, acı acı ses çıkarması. (Ank.) beçal: Sakat insan veya hayvan. (Es.)

beçi: Keçi yavrusu. (Kn.)

beçi beçi: Keçileri veya köpekleri çağırma ünlemi. (Ank., Kn.)

beğirmek [begirmek, beğermek, boğormok, bögürmek]: Hayvanın bağırması, melemesi, acı acı ses çıkarması. (Ank., Kn., Nğ.) [begirmek: Kn.], [beğermek: Ank., Ky., Nğ.], [boğormok: NĢ.], [bögürmek: Kn.]

belçeki: Semerin kaymaması için bağlanan ip veya kendir. (Ank.)

belen: Hayvanın arka ayaklarını hareket ettiremedeği bir çeĢit davar hastalığı. (Çkr.) beleni: Daha çok sığırlarda görülen bir hayvan hastalığı. (Kn.)

beli salık: Bel kemiği kırılmıĢ, aĢağı çökmüĢ hayvan. (Ank., Çkr., Kn., Nğ.)

belleā, bellea: Mutfak, avlu ve ahırda pis suları dıĢarı akıtmak için yapılan ark. (Ank.) belçeki: Semerin kaymaması için bağlanan ip. (Ank.)

183

belleme: Binek hayvanını soğuktan korumak için beline sarılan veya eyerin altına konulan keçe, meĢinlenmiĢ keçe. (Ank., Es., Kn., KrĢ., Ky., Sv.)

bendek: Hayvanlara yüklenecek yükü sarmak için semere takılmıĢ olan ip. (Sv.) beniĢ [behiĢ]: Üç dört yaĢındaki diĢi domuz, yabani domuz. (Sv.) [behiĢ: Çkr.] benzi boz: Bir cins at. (Kn.)

ber, bér [beri, berlik]: Davar sağılan yer, ağıl. (Sv.) [beri: Es., Sv.], [berlik: Sv.] berci: Davarı sağan kimse, süt sağıcı. (Sv.)

bérç: Davarı ağıla sürme. (Sv.)

berlemek: Davarı sığdırmak için sıraya koymak. (Sv.)

beserek [beselek, besirek, biserek]: Tüylü ve besili bir erkek deve, diĢi boz deve ile erkek buhur devenin çiftleĢmesinden doğan erkek deve, damızlık deve. (Ank., Kn., Ky., Nğ.) [beselek: Kn.], [besirek: Es.], [biserek: Kn.]

besi: 1. Beslenen, besiye çekimleĢ hayvan. (Kn.) 2. Tavuk. (Ank.) besilik: Eti için beslenen hayvan. (Ank.)

besleme: Hindi. (Ank.)

bestel: Üzerinde beyaz veya siyah leke, benek bulunan hayvan. (Kn., Yz.) betni: Ahırlarda hayvan yemi konulan oluk Ģeklindeki yer, yemlik. (Çkr.)

bezenek: Koyunun tırnaklarının biraz yukarısında ve arkada bulunan küçük tırnak. (Ky.)

bıçı bıçı: Hayvanları çağırma ve kovalama ünlemi (Ank.)

bıçılgan [bıcılgan, bıcırgan, bıcırgı, bıçık, bıçırkan, biçilgen]: Hayvanların ayak parmaklarıyla bileklerinde ter, pislik, çamur vs. sebeplerden ileri gelen sulu yara. ( Es., Kn., Nğ., Sv.) [bıcılgan: Nğ.], [bıcırgan: KrĢ., Ky., Nğ.], [bıcırgı: KrĢ.], [bıçık: Kn., Nğ., Sv.], [bıçırkan: Ank.], [biçilgen: Kn.]

bıkağı [buḫağı, bukai, bukavu]: Hayvanların ayağına takılan demir zincir, demir köstek. (Sv.) [buḫağı: Ky.], [bukai: Kn.], [bukavu: Kn.]

bıllık: 1. Dana. (Nğ.) 2. Buzağı. (Nğ.)

bırakmak: Yavrusunu vakitsiz doğurmak, düĢürmek (hayvanlar hakkında). ( Ank., Kn.)

bızağ [biza, bozağı, buzavu, buzov]: Buzağı. (Yz.) [biza: Yz.], [bozağı: Kn.], [buzavu: Kn.], [buzov: Kn.]

bızlamak [bızağlamak, bızalamak, buzalamak, buzlamak]: Doğurmak (inek hakkında). (Es.) [bızağlamak: Yz.], [bızalamak: Yz.], [buzalamak: Kn.], [buzlamak: Ank.]

184 bici (I): Hayvan karnı iĢkembesi. (Nğ.)

bici [bidik] (II): 1. Keçi yavrusu, oğlak. (Es.) [bidik: Kn.] 2. Sığır yavrusu, buzağı. (Ank.)

bici bici [biçi biçi, biçik biçik, bücük bücük, büĢ büĢ]: Hayvanları çağırma ve kovalama ünlemi. (Ank., Kn., KrĢ., Ky., Nğ., Sv., Yz.) [biçi biçi: Çkr.], [biçik biçik: Sv., Yz.], [bücük bücük: Kn., KrĢ., Ky., Nğ.], [büĢ büĢ: Kn.]

bicik: 1. Dana. (Ky.) 2. Buzağı. (Ank.)

bidi: Deve yavrusu, bir aylık deve yavrusu. (Kn.)

bidi bidi: Deveyi, deve yavrusunu çağırma ünlemi. (Kn.) bilek boĢandırma: Yürürken tökezleme (at hakkında). (Nğ.)

bilek boĢanması: Hayvanın ön ve arka ayaklarının çökmesi. (Es., Nğ.)

bili bili [bi bi, bil bil, bilü bili, bülü, bülü bülü]: Kümes hayvanlarını çağırma. (Ank.) [bi bi: Kn.], [bil bil: Sv.], [bilü bili: Nğ.], [bülü: Kn.], [bülü bülü: Kn., Nğ.] bilik: Civciv. (NĢ.)

binit: Binmeye mahsus hayvan. (Ank.)

biĢ: Atları durdurmak için kullanılan ünlem. (Kn.)

bizlemek [büzlemek]: Ucu sivri bir değnekle insanı, hayvanı dürtmek. (Kn., NĢ.) [büzlemek: Ky., Nğ.]

boçca: 1. Koyunlarda görülen bir çeĢit hastalık. (Ank.) 2. Davar ve sığırlarda görülen bir çeĢit hastalık. (Ank.)

boçca çöpü: Boçca hastalığına yakalanan koyun ve kuzuların kulaklarına, deri altına sokulan baharlı çöp. (Ank.)

bocça deliği: Bocça hastalığına yakalanmıĢ hayvanı iyileĢtirmek için kulağına açılan delik. (Ank.)

bodu bodu: Mandaları çağırma ünlemi. (Kn., Nğ.)

boduk [bodan, bodanak, bodi, bortlak, bota, botlak, bödük]: Deve yavrusu. (Ank., Kn., KrĢ., Ky., Nğ., NĢ.) [bodan: Kn.], [bodanak: Ank.], [bodi: Kn.], [bortlak: Aks., Ky., Nğ., NĢ.], [bota: Kn.], [botlak: Nğ.], [bödük: Kn.]

boğasak [bogarsak, boğarsak, buasah, buğarsak, buğasak]: Boğaya gelmiĢ, boğa isteyen inek, dana. (Çkr., KrĢ., Ky.) [bogarsak: Yz.], [boğarsak: Ank., Çkr., Kn.,Nğ., Sv., Yz.], [buasah: Sv.], [buğarsak: Ank., Kn.], [buğasak: KrĢ., Ky., Sv.],

boğasamak [boğarsamak, boğasımak, boğassamak, boğazsamak, bugasamak- buğasamak, buğarsak olmak, buğarsamak, buğasamak]: Boğaya gelmek, inekler (çiftleĢmek için) boğa istemek. (Es., Kn., Ky., Nğ.) [boğarsamak: Nğ.], [boğasımak:

185

Es.], [boğassamak: Sv..], [boğazsamak: Sv.], [bugasamak-buğasamak: Nğ.], [buğarsak olmak: KrĢ.], [buğarsamak: KrĢ.], [buğasamak: Ky., Nğ.]

boğazı kara: Boğazı koyu renkli bir çeĢit tarla faresi. (Ank.) boḫluḫ: Hayvan dıĢkılarının atıldığı yer, gübrelik. (Yz.) bohur: KıĢın adeta kudurmuĢ gibi olan azgın deve. (KrĢ.)

bok böcüsü: Hayvan pisliklerine üĢüĢen sert ve kabuklu böcekler. (Kn.) boncuk tüy: Ġnce tüylü tiftik keçisi. (Yz.)

bortlacı [botlacı, botlayıcı]: Gebe deve. (Kn.) [botlacı: Kn.], [botlayıcı: Nğ.] bosça [bozça]: Hayvanlarda görülen bir çeĢit hastalık. (Sv.) [bozça: Es.] boĢandırmak: Atı, eĢeği dörtnal ile rahvan arasında koĢturmak. (Kn.) botça: Koyun ve keçilerin memelerinde olan hastalık. (Ky., Nğ.) botça otu: Koyunların tedavi edilmesinde kullanılan bir ot çeĢidi. botlamak: Doğurmak (manda, deve). (Kn.)

boy: Yem olarak kullanılan, çemen yapılan burçağa benzer bir tahıl çeĢidi. (Ank., Ky., Sv.)

boyunsalık: Hayvanın boynu altından geçen, geme ve yulara takılı ip. (Kn.) bozantı: Otlak, sulak yer. (Kn.)

bozca: Hayvanların memelerinde olan bir hastalık. (Sv.) bozkırağı: Koç katımı zamanı. (Sv.)

bozulamak [bozlamak]: Devenin acı acı bağırması. (Es., Kn., Nğ., Yz.) [bozlamak: Nğ.]

bögen: Koyun pisliği. (Kn.)

böğelek tutmak [büğelek tutmak, bünelek tutmak, büneleklemek]: Sığırın böğelek tarafından rahatsız edilmesi. (Kn.) [büğelek tutmak: Nğ.], [bünelek tutmak: Nğ.], [büneleklemek: Nğ.]

böğelek [bögelek, bölek, bövelek, bunelek, bügelek, büğelek, büğürtlek, bükelek, bükülek, bünelek, büvelek, büven] Sığırları rahatsız eden bir çeĢit sinek, gübre sineği. (Ank., Çkr., Kn., KrĢ., Ky., Nğ., Sv.) [bögelek: Sv.], [bölek: Ank.], [bövelek: Ank., Kn., Ky., Nğ.], [bunelek: Sv., Yz.], [bügelek: Sv.], [büğelek: Es., Kn., Nğ., Sv.], [büğürtlek: Ky.], [bükelek: Es., Yz.], [bükülek: Es.], [bünelek: Nğ.], [büvelek: Kn., KrĢ., Ky.], [büven: KrĢ.]

böğen [böven]: 1. Koyun, keçinin bol ot yediği gün bıraktığı iri yumuĢak pislik, koyunlarda görülen ishal. (Kn., KrĢ., Ky., Nğ.) [böven: Nğ.] 2. Çocuğun ve hayvan yavrusunun ilk pisliği. (Nğ.)

186

böğennemek: Hayvan yavrusu çiĢini ilk yapmak. (Nğ.) börtlek: Mayıs ayında hayvanları sokan bir böcek. (Sv.) bugarsak: Boğarsak ineklerin arkasına düĢen boğa. (Yz.)

buğur [buhar]: 1. Damızlık deve. (Kn.) 2. Erkek deve. [buhar: Ank.] bulgurcuk: Küçük kuzu diĢi. (Kn.)

burç: KıĢın hayvanlara yem olarak verilen söğüt, kavak gibi ağaçların yeĢil kabuğu, filizi. (Sv.)

burgaç [burguç, burkuç, burmuk]: Yumurtası burularak erkekliği giderilmiĢ koç, teke vb. hayvan. (Nğ.) [burguç: Nğ.], [burkuç: Nğ., NĢ.], [burmuk: Ky.]

burunağzı: Ġneklerin ilk üç günlük sütü. (Ank.)

buruncalık: Yularda baĢlığın burun üstüne gelen parçası. (KrĢ.) burun çalma: At ve eĢeğin hızlı soluması. (Kn.)

burunduruk: Hayvanların burunları üstüne takılan kıskaç. (Kn.)

burunsak: 1. Anasını emmemesi için buzağıların burnuna geçirilen baĢlık. (Sv.) 2. Hayvanların burunlarına takılan ip. (Ky., Sv.)

buvey: Manda çağırma ünlemi. (Ank.)

buzağı: Bir yaĢından küçük inek yavrusu. (Ank.)

buzalacı: Gebe inek, manda, gebe hayvan. (Ank., Çkr., Kn., Ky., Nğ., Sv., Yz.) bücü: Hayvanları çağırma ve kovalama ünlemi. (KrĢ.)

bücü bücü: Bir yaĢında dana. (Kn.)

bücük [bıcık, bici, bicik, bicük, biçik, bocik]: Buzağı. (Kn., Ky., Nğ.) [bıcık: Ank., Es., KrĢ.], [bici: Kn.], [bicik: Ank., Ky., Sv.], [bicük: Çkr.], [biçik: Çkr.], [bocik: Kn.] büğek [büğenk, büvek]: Buzağıların analarını emmelerini önlemek için ağızlarına takılan sivri uçlu bir aygıt. (Ank.) [büğenk: Çkr.], [büvek: Ank.]

bükmek: Sığırların erkeklerini kısırlaĢtırmak. (Çkr., Yz.) bülü bülü: Tavuk. (Kn.)

bülüç [bula, bülle, büllü]: Civciv. (Kn.) [bula: Kn.], [bülle: Kn.], [büllü: Kn.] bünelek tutma: Sığırların sıcaktan sağa sola kaçıĢması. (NĢ.)

bürük: Üstü açık, çevresi çalılarla çevrilmiĢ ağıl. (Sv.) büvet: Mandaların yattığı bataklık. (Es.)

187 C

camız [camuz]: Manda. (Ank.) [camuz: Sv.]

caraz yapmak: Bir çift öküze bir çift de yardımcı öküz koĢmak. (Çkr.) carbık [carbak]: Tarla faresi. (Kn., KrĢ.) [carbah: Kn.]

caydaḫ: BaĢıboĢ hayvan. (Sv.) caydak: Bir yaĢındaki hayvan. (Sv.) cayıĢ: EĢek. (Ky.)

cayla: Yayla. (Kn.)

celep: 1. Uzun boylu hayvan. (Kn.) 2. DiĢi deve. (Çkr., Kn., Nğ., Sv.) 3. Bir yaĢını aĢmıĢ diĢi tay. (Ank.) 4. Sabana koĢulan öküz. (KrĢ.)

celepçi [celebci]: Hayvan ticareti yapan kimse. (Nğ.) [celebci: Yz.]

celfin [çelfin]: 1. Henüz yumurtlamayan küçük tavuk, piliç. (Sv.) [çelfin: Nğ.] 2. Tavuk. (Ky.)

cendek: Ġnsan veya hayvan ölüsü. (Kn., Sv.)

ceran [ceren, ceyran]: Ceylan. (Es., Kn., Ky., Nğ.) [ceren: Ky.] 2. Geyik. (Sv.) [ceyran: Kn., Sv.]

cere: DiĢi hayvanların döl yatağından gelen sarı renkli akıntı. (Sv.)

cerelemek: Yavrulayacak hayvanın diĢilik organından beyaz sıvı akmak. (Nğ.) cerk: Hayvanları bağlamak için yapılmıĢ ip. (Sv.)

cıba [ciba]: Tüyü kırkılmıĢ keçi ve koyun. (Ank., Çkr., Es., Kn., Ky.) [ciba: Ank., Krm., Yz.]

cığa: Kümes hayvanları ve kuĢların baĢ, kanat ve kuyruklarındaki ince ve uzun tüyler. (Es., Kn., Nğ.)

cığıĢtak [çığıĢtağı]: Hayvan sürmek için kullanılan 25- 30 cm boyunda, ucunda sivri bir cisim bulunan zincirli bizlengiç. (Ank., Sv.) [çığıĢtağı: Sv.)

cılbır: Manda ve öküzleri yürütmek için çenelerinin altına gelecek Ģekilde konulan sivri demir. (Çkr.)

cılbır parası: Satılan hayvanların yularına verilen para. (Ank.) cılkı: 1. At sürüsü. (Kn.) 2. EĢek. (Ank.)

cılkıcı: At çobanı. (Kn.)

cımbız: Hayvan sürmeye yarayan ucu sivri demir veya ağaç. (Ank., Kn.)

cıngıraḫ [cıngırdak, cıngnik]: Hayvanların boynuna takılan küçük çan. (Sv.) [cıngırdak: Ank., Ky., Sv.], [cıngnik: Sv.]

188

cırbası tütmek: DiĢi hayvanın çiftleĢme isteği kabarmak. (Nğ.) cırt: Kümes hayvanları ve kuĢ gübresi. (Sv.)

cırtlamak: KuĢ ve kümes hayvanları pislemek. (Nğ.) cıscıs: Koyun, keçi kovalama ünlemi (Ank.)

cıvramak: Öküz hamlayarak tüy dökmek. (Kn.) cibillik: Gübreli ve karanlık yer. (Sv.)

cidav [cidago, cidavı, cidov]: Hayvanlarda omuzbaĢı ve kürek kemiğinin üstü. (Kn., Nğ.) [cidago: Sv.], [cidağı: Ky.], [cidavı: Es.], [cidov: Sv.]

cikcik: Civcivleri çağırma eylemi. (Sv.) cilbir: Keçi yolu, patika. (Ank.)

cilte: Semerlerin iki tarafına yük bağlamak için takılan urgan. (Ank.) cinbaĢ: Çabuk yürüyen at. (Sv.)

ciñgen: Hindi altına konan tavuk yumurtalarından çıkarak hindi ile gezen tavuk civcivi. (KrĢ.)

citen: Küçük ahır. (Ank.)

cobalamak: Hayvanları koĢum veya yüke yavaĢ yavaĢ alıĢtırmak. (Kn.)

cobuk: 1. Kısa boylu, zayıf at. (Yz.) 2. Kuyruğunun ucundaki uzun kıllar kesilmiĢ at, eĢek ve katır. (Kn.)

comba [cömbek]: 1. Ġki ile dört yaĢ arasındaki erkek manda. (Sv., Yz.) [cömbek: Kn.] 2. YaĢça büyük vücutça küçük, biçimsiz manda. (NĢ., Sv.)

corcor: Hindi. (Ank.)

corkadak [combe, coruk]: Manda yavrusu. (Ank.) [combe: Yz.], [coruk: Çkr., Yz.] cork tavuk: Kuluçkaya gelmiĢ tavuk. [Es.]

coĢ: Hayvanları durdurma ünlemi. (Ank.) cöfü: Ġyi yürüyen eĢek. (Çkr.)

cubuĢ: Kulakları küçük koyun. (Yz.) cukga: Hayvan memesi. (Kn.)

culuk [colcol, coluk, culluḫ, culluk, culuḫ, çoluk, çulluk]: Hindi. (Ank. KrĢ., Ky., Sv., Yz.) [colcol: Es.], [coluk: Ank., Çkr.], [culluḫ: KrĢ.], [culluk: Ank., Ky., Nğ., NĢ., Sv.], [culuḫ: Sv., Yz.], [çoluk: Ank.], [çulluk: Nğ.]

cump: 70 cm derinliğinde 2 m çapında ağılların önüne kuzular için yapılan yer. (Yz.) cü cü: Tavukları çağırma ünlemi. (Kn., Sv., Yz.)

cücük [cibi, civce, civci, cucuk, cuga, cüce, cücek, cücü, cülle, cüllü, cülük, cipçe, çüçük]: 1. Kümes hayvanları yavrusu, civciv. (Ank., Kn., KrĢ., Ky., Sv., Yz.) [cibi:

189

Yz.], [civce: KrĢ.], [civci: Es.], [cucuk: Ank.], [cuga: Kn.], [cüce: Sv.], [cücek: Kn.], [cücü: Yz.], [cülle: Kn., Sv.], [cüllü: Kn.], [cülük: Kn., Nğ.], [cipçe: Kn.], [çüçük: Ky.] cündinmek: ĠyileĢmeye baĢlayan hayvanların yavaĢ yavaĢ otlamaya baĢlaması. (Kn.) cüngülü: Hindinin gagasından sarkan kırmızı deri, ibik. (KrĢ.)

cüp: Kuzu bağlanan yer. (Ank.)

Ç

ça [ca]: Öküz manda, keçi vb. hayvanları kovalama ve yürütme ünlemi. (Ky.) [ca: Ky.]

çağ: KüçükbaĢ hayvanların döllenme zamanı. (Ank.)

çağıldak [cağĢak, çaḫıldaḫ]: Koyunların kuyruklarının altına yapıĢıp kuruyan pislik. (Ky., Sv.) [cağĢak: Çkr., Nğ.], [çaḫıldaḫ: KrĢ., Yz.]

çağırgan: Ġyi enenmemiĢ hayvan. (Ank.)

çağlamak: Koyun koca, keçinin tekeye gelmesi. (Ank.)

çağnamak [cağnamak] (I): Hayvanların yerde keyifle yuvarlanması. (Sv.) [cağnamak: Sv.]

çağnamak (II): Hayvanların yattığı yerde birdenbire ölmesi. (Kn.)

çağĢır [cağĢır, çağĢı, çarĢır]: Kümes hayvanları ve kuĢların ayağındaki tüyler, telekler. (Nğ., Yz.) [cağĢır: Nğ.], [çağĢı: Yz.], [çarĢır: KrĢ.]

çağĢırlı tavuk: Paçaları tüylü tavuk. (Nğ.)

çahal: Sığır ve atların alnında bulunan beyaz leke. (KrĢ.)

çakı: Atların, bol çayırlı bir yerde, ayaklarına bağlı ipin ucundaki demir kazığı yere çakarak otlatılması. (Nğ.)

çalınmak: Hayvanın az otlaması. (Kn.) çalkatura: Sayım, hayvan sayımı. (Ank.) çalmaç: Yaylalarda hayvan sığınağı. (Yz.) çalman: Koyunların sağıldığı yer. (Sv.) çalmar: Çitlerle çevrili hayvan barınağı. (Sv.)

çamıĢ [çamuĢ]: Huysuz hayvan, katır. (Kn., Nğ.) [çamuĢ: Kn.] çamuk: Küçük kulaklı keçi ve koyun. (Ky.)

190

çangal [çankal]: 1. Ġnce kemikleri çıkmıĢ hayvan veya insan. (Ank., Sv., Yz.) [çankal: Ky.] 2. Çift sürmekten bezmiĢ öküz. (Ky.)

çapar [çıpır, çaparkır]: 1. Kula renkli hayvan. (Ank., Kn.) [çıpır: Sv.] 2. Benekli, alacalı hayvan. (Es., Kn., Ky., Yz.) 3. Beyazı çok kır renkli hayvan. (Kn.) [çaparkır: KrĢ.]

çara [cere]: Memeli hayvanların kızgınlık zamanlarında ve doğumları yaklaĢınca diĢilik organlarından akan sıvı. (Ank., Çkr., Es., Kn., Sv., Yz.) [cere: Nğ.]

çardak: Davarcıların hayvan ağıllarının yanına yaptıkları iptidai bina. (KrĢ.) çarĢır: Kümes hayvanlarının ayağındaki tüyler. (KrĢ.)

çatalaksak [çatalansa]: Tek tırnaklı hayvanlarda, sığır ve davarlarda tırnak arasında olan yara. (Ank.) [çatalansa: Ank.]

çav [cav, çavgın, çavın, çavır, çavun]: Hayvanların erkeklil organı. (Ank., Kn., KrĢ., Ky., Sv.) [cav: Kn.], [çavgın: KrĢ.], [çavın: Kn.], [çavır: Nğ.], [çavun: Kn.]

çavdırma: Eğere bağlı kolanın çok sıkılmasından hayvanın karnında meydana gelen ĢiĢlik. (Ky.)

çebeĢ: Hayvan geminin damaklı ve demirden ibaret kısmı. (Kn.)

çebiç [cebiĢ, çeliç, çemiĢ, çepiç, çepiĢ, cebis, çebiĢ, çepiĢ, çemiç]: 1. Bir yaĢındaki keçi yavrusu. (Ank., Kn., Krm., KrĢ., Ky., Nğ., Sv.) [çebiĢ: Ank., Kn., KrĢ., Ky., Nğ., NĢ., Sv., Yz.] [çeliç: Kn.], [çemiĢ: Sv.], [çepiç: Es., Kn., Nğ., Sv., Yz.], [çepiĢ: Ank., Es.] 2. Bir yaĢındaki diĢi keçi yavrusu. (Ank., Kn.) [cebis: Sv.], [çebiĢ: Kn., Krm., Sv.], [çepiĢ: Ank., Çkr., Es.] 3. Bir yaĢındaki erkek keçi (Kn.) [çemiç: Kn.] 4. Ġki yaĢında olan keçi. (Kn., Ky., Nğ.) 5. Tiftik keçisi. (Nğ.)

çeğeç: BüyükbaĢ ve küçükbaĢ hayvanların konulduğu yer. (Sv.) çeğmel: Baston Ģeklinde yapılmıĢ çoban değneği. (Kn., Bğ.) çekbeni: Yularlı bir hayvanı dizgisinden asılarak getirmek. (Kn.) çekme (I): BurulmuĢ hayvan. (Nğ.)

çekme (II): Çıkrıkçı tezgahında tornadan geçirilerek alt tarafı kalınca yapılan çoban değneği. (Çkr., Es.)

çektirmek: DiĢi hayvanı damızlık ile çiftleĢtirmek. (KrĢ.) çelek: Bir boynuzu kırık hayvan. (Ank.)

çelermek [çerlemek, cerlemek, çellemek, çerlemek: 1. Hayvanın zehirli ot yiyerek

Benzer Belgeler