• Sonuç bulunamadı

Đkinci Dünya Savaşı Sonrası Ortaya Çıkan Gelişmeler

20. yüzyılın kaderini belirleyen Birinci ve Đkinci dünya savaşları, Avrupa merkezli güçlerin, askeri güç kulanarak uluslar arası siyasal konjoktürü değiştirme girişimlerinin acı bilançosunu gözler önüne sermiştir.32

Özellikle Đkinci Dünya Savaşı sonrası uluslar arası sistem yeni arayışlara girmiştir.Almanya’nın, SSCB tarafından işgal edilmiş bölümünün bu devlet tarafından bir üs niteliğinde görülmesi, Batı Avrupa ülkelerinin Sovyet baskısı duymalarına neden olmuştur. Bunun yanı sıra, SSCB’nin Türkiye’yle ilgili topraksal ya da diplomatik nitelikte istekleri, Đran’dan çekilmesi ile ilgili sorunlar, Yunanistan iç savaşında komünistleri desteklemesi, Batı’nın Rusların geleneksel siyaseti olan “açık denizlere inme” stratejisinin de etkisiyle, kendi güvenlikleri açısından endişe duymalarına yol açmıştır.

Savaş sonrasında, Fransa Almanya’ya karşı çok daha sert bir tutum içerisine girmiştir. Almanya’nın şu ya da bu biçimde parçalanması ve böylece Birinci Dünya Savaşı’nda yapılan hatanın tekrarlanmaması, en önemli müttefik amaçlarından biri haline

32 Caşın, Özgöker, Çolak, s.403.

20

gelmiştir.33 Ancak, kısa süre içinde Batı Avrupa ülkelerinin güvenlik endişelerinin artık Almanya’dan değil, Sovyet Rusya’dan kaynaklandığı da anlaşılmıştır. Bu bakış açısıyla, Avrupa’da tüm Sovyet nüfuz bölgelerinde ya başarılı olmuş direnme hareketlerinin koruyuculuğunda (Tito Yugoslavyası, Enver Hoca’nın Arnavutluğu), yada Moskova’nın doğrudan baskısında (Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Romanya, Çekoslovakya) komünist dostu rejimler kurulması bu tehlikeyi daha doğrudan ve önemli duruma getirmiştir.34Burada ifade etmemiz gereken bir nokta da, Avrupa’ya yönelik bir komünist yayılmacılığın fazla abartı olduğu ve ABD’nin de komünizm tehdidi üzerinde çok oynadığı gerçeğidir. Örneğin, 1946’nın başında Washington’un coşkuyla benimsediği çevreleme siyasetini formüllendiren Amerikalı diplomat G. Kennan, Rusya’nın haçlı seferine çıktığına inanmadığını ve bu ülkenin ideoloji uğruna savaşmaktan çok uzak olduğunu belirtmiştir.35 Avrupa ve özellikle ABD’nin, anti-komünist tavır takınmasında en önemli argümanları olan Sovyet yayılmacılığının, Doğu Avrupa ilerisini kapsayamayacağı da, en başından bilinen gerçeklerden biri olmuştur.

ABD ve Avrupa’nın savaş sonrası en büyük endişesi Sovyetlerin askeri varlığı olmuştur. Ancak bilinenin aksine, Sovyetler Birliği de, birliklerini neredeyse ABD kadar hızlı biçimde terhis ederek, 1945’te Kızıl Ordu’nun en yüksek düzeye ulaşan yaklaşık 12 milyon askerini 1948’in sonunda üç milyona indirmiştir.

Gerçekte, savaştan sonra Sovyetler Birliği’nin de temel kaygısı güvenlik olmuştur. Đkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği’ne karşı bir saldırı olmuş ve bu yüzden de diğer savaşan Avrupalı ülkeler gibi ciddi sıkıntılara ve kayıplara uğramıştır.36 Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyet güvenliği, Doğu Avrupa ülkelerinde uydu hükümetlerin kurulmasını gerektirmiştir. Amaç çıkacak bir savaşta, savaş alanını Sovyet sınırından

33

Oral Sander, Siyasi Tarih 1918 - 1994, Ankara:Đmge Kitabevi, 1998, s.186.

34 Pacteau, S.- Mougel, F.C., “Uluslararası Đlişkiler Tarihi”, Galip Üstün (Çev.), Đstanbul: Đletişim

Yayınları, 1995, s.106.

35

Eric Hobsbawm, Kısa 20. Yüzyıl: 1914 – 1991 Aşırılıklar Çağı, Yavuz Alogan (Çev.), Đstanbul: Sarmal Yayıncılık, s.286.

21

uzaklaştırmak ve Almanya ile arasına bir “tampon bölge” oluşturmaktı.37 Çünkü son otuz yıl içinde Almanya iki kez Doğu Avrupa yolunu kullanarak Rusya’ya saldırmıştı. ABD ise, Sovyetler Birliği’nin güvenliğinin Doğu Almanya’da kendisine dost ülkelerin varlığını gerektirdiğini kabul etmesine rağmen bu bölgenin Rus nüfuzuna girmesini istememiştir.38

2.1.2.1Soğuk Savaşa Geçiş Dönemi (1945 – 1949)

Tarihsel dönemleri kronolojik bölümlere ayırmak çoğu zaman hatalı olsa da, II. Dünya Savaşı sonrası yaşanan ilk dört yıl, birçok özelliği bakımından soğuk savaşın etkilerinin yavaş yavaş görülmeye başladığı bir geçiş dönemi olarak kabul edilmektedir. Berlin ablukası sırasında yaşananlar, ABD’nin Truman ve Marshall Doktrinini uygulamaya koyması ve belki de en önemlisi tehdit olarak algılanan karşı taraftan korunmak amacıyla NATO’nun kurulması, dünyada soğuk savaşın başladığının en temel örnekleri olmuştur.ABD gerçekleştirdiği bu politikalarla alışılagelmiş dış politikası olan izalasyondan bir dönüş yapmıştır ve ABD’nin o dönemde yeni emperyalizm olarak yorumlandı.39

2.1.2.2. Soğuk Savaş’ta Denge ve Çatışmalar Dönemi (1950-1962)

Soğuk Savaş’ın hâkim olduğu 45 yıl boyunca, dönem hiçbir zaman homojen bir yapı göstermemiştir. Bu nedenle, yılları birbirinden kesin hatlarıyla ayırmak mümkün değildir. Ancak, soğuk savaşın yavaş yavaş kendini göstermesinin ertesinde ve yumuşamanın başladığı Küba Bunalımına kadar ki dönem, yaşananlar açısından farklı özellikler taşımaktadır. Bu nedenle inceleme kolaylığı açısında yaptığımız ayrımda, bu devreyi “soğuk savaşta denge ve çatışmalar dönemi” adı altında incelemek yerinde olacaktır.

37 Sander, s.212.

38 Gürkaynak, s.32. 39

Robers Jakson, “International Engagement in War-Torn Countries” , Global Governance,2004, Vol 10. Issue 1, Aktaran: Mesut Hakkı Caşın,Uğur Özgöker,Halil Çolak, “Küreselleşmenin AB Ortak Güvenlik ve

22

50’lerin başında Kore’de ve Çinhindi’nde sorunların çözülmesi, 1956’da Japonya’nın BM’e kabulü ya da Almanya sorununun genel bir çözüme kavuşturulması, dönemin başında yumuşama yönünde olumlu belirtiler olmasına rağmen, tüm dünyayı bir şekilde etkileyen Kore ve Küba sorunları, Berlin ayaklanması yada Çin- Sovyet gerginliği, dönemin yapısının başlangıç yıllarından ve yumuşama sürecinden çok farklı olduğunu göstermektedir.

2.1.2.3. Yumuşama Dönemi (1963–1989)

Soğuk savaş sürecinde, Küba bunalımının sonucunda yaşanmaya başlanan ve nispeten gerginliklerin azaldığı dönem, NATO tarafından “yumuşama ( detant )”, Varşova Paktı tarafından da “ barış içinde bir arada yaşama (coexistence) olarak isimlendirilmiştir. Bu 26 yılı kapsayan dönem her ne kadar dünyanın çeşitli yerlerinde çatışmaları barındırsa da, döneme en uygun ifade olarak yumuşama ismi verilmiştir. Bu dönemde Vietnam, Kıbrıs, Arap- Đsrail bölgesi, Hindistan ve Doğu Avrupa’da çatışmalar yaşansa da, taraflar soğuk savaşın tamimiyle sona erdiği 90’lara kadar olası bir nükleer savaş yaşanmaması için temkinli hareket etmişlerdir.40

Bu dönemde dikkati çeken bir diğer gelişme de blokların içinde ortaya çıkan sorunlardır. Türkiye’nin garantörlük haklarını kullanarak Kıbrıs’a müdahalesi sonrasında Yunanistan’ın NATO’dan ayrılması ve 1980’de geri dönmesi, Çekoslovakya’ya SSCB müdahalesi, bu durumun en önemli örnekleridir. Ayrıca dönem içinde Helsinki Nihai Senedi’nin kabul edilmesi de yumuşamanın doruk noktasını oluşturmuştur.

Yumuşamanın ortaya çıkmasının en önemli sebebi, nükleer anlamda oluşan dehşet dengesi nedeniyle, taraflar arasında yaşanabilecek çatışmanın büyük yıkımlara yol açma olasılığıdır. Bunun yanı sıra, her iki blok içerisinde de görülen, Fransa’nın Batı, Çin Halk Cumhuriyeti’nin de Doğu bloğunda karşı tarafla ilişkilerde yeni açılımlar getirmesi, sıkı iki kutuplu sistemden gevşek iki kutuplu sisteme geçilmesini kolaylaştırmıştır.

40 Sander, s.293.

23

Benzer Belgeler