• Sonuç bulunamadı

Firdevsî’nin aruzun “Fe’ûlün / Fe’ûlün / Fe’ûlün / Fe’ûl” kalıbıyla yazdığı 60.000 beyitlik Şeh-nâme’si, tarih yazılıcılığı başta olmak üzere birçok alanda derin etkiler yaratmıştır. Firdevsî’nin Şeh-nâme’si, yeni bir ekolün yani şeh-nâmeciliğin önünü açmıştır. Klasik Türk edebiyatı geleneği içerisinde Şeh-nâme, merak uyandıran bir eser olarak birçok kez tercüme edilmiş, birçok esere ilham kaynağı olmuş, klasik Türk edebiyatında, Şeh-nâme’nin derli toplu olarak ortaya koyduğu karakterler yer

28 bulmuş, hatta bazen bu kahraman karakterler Osmanlı sultanları için kaleme alınan şiirlerde, Osmanlı sultanlarının meziyetlerini ortaya koymada kıstas olmuşlardır. Terceme-i Şeh-nâme’nin müellifi olan Derviş Hasan Medhî, Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir. Klasik Türk edebiyatı ve Türk halk edebiyatında gerek mesleği, gerekse yazdığı eserlerle iz bırakan simalardandır. Medhî birçok türde eser üretebilen, meddâh, kıssa-hân, vassâf, tarih-hân ve divan sahibi bir şair vasıflarına sahip bir sanatkardır. Medhî tüm bu vasıflarını kaleme aldığı Terceme-i Şeh-nâme’de de ortaya koymuş, sanatının inceliklerini eserde göstermiştir. Medhî, edebiyata olan hakimiyetini eser içerisinde yer verdiği şiirlerle göstermiş, eser içerisinde kullandığı bu şiirlerde teknik olarak pek fazla hataya rastlanılmamıştır.

“[Fe’ûlün / Fe’ûlün / Fe’ûlün / Fe’ûl] Bu taĥrįre ķıldum çü destüm dırāz Be-emr-i şehenşāh-ı gerden-firāz Melālet müdām ola andan baǾįd Ħudā Ǿömrin ide anuñ ber-mezįd Beni çünki pįr itdi çarħ-ı kühen Yine nev-civān ķıldı işbu süħan Benüm aħter-i baħtum itdi bülend Nažar ķıldı baña şeh-i ercümend Dilüm oldı gūyā ki ħürrem bahār Dilümden n’ola gevher itsem niŝār Göñül maħzen-i genc-ı sırr ilāh Şehüñ emri başumda zerrįn külāh Anuñ nuŧķ-ı pāki baña ĥırz-ı cān Cihān cisme beñzer o cān-ı cihān Budur şimdi Yezdān-ı pāke dilek Ŝenā-ħˇān ola aña ins ü melek

29 Anı kim ki medĥ itdi meddāĥiyem

Anı kim ki ķadĥ itdi ķaddāĥiyem Aña kimle śıdķ ile eyler duǾā O lāyıķ duǾāya ŝenāya sezā Şu kim eyler aña duǾā Muśŧafā ŞefįǾ ola maĥşerde rūz-ı cezā Şehüñ Medĥiyā bende vaśśāfiyem Ben ol ķalbi śāfį olan śāfiyem Zamānında ben daħı Firdevsį’yem Ben ırmaġum ammā ki Firdevsį yemm Şehüñ emrine ben şitāb eylerüm Sözüñ her ĥurūfın kitāb eylerüm Tevārįħe māǿil olursañ şehā Gözüñ nūr u ķalbüñ ola pür żiyā Olur lāl ü gevher egerçi Ǿazįz Tevārįħ bulardan laŧįf ü leźįź ŦabįǾat ne-di kim ola imtilā Tevārįħ aña nūş-ı dārū ola Yine dāsitāna şürūǾ idelüm Bu bābı mufaśśalca naķl idelüm Olup bikr-i maǾnį yüzünden niķāb Sözüm vire dehre güneş gibi tāb Şehenşāh iderse bu eşǾārı gūş Dil-i Medhį andan olur pür ħurūş Umarum derūnı ola pür śafā

30 Medhî eserde bazı kısımlarda secili anlatımlara önem vermiş, bu seciler neticesinde nesirde akıcılığı ve ses uyumunu sağlamıştır. Eser meddâh Medhî’nin kaleminden çıktığı için, metin içerisinde özellikle övgü barındıran ve betimlemelerin yer aldığı bölümlerde bu tarz ifadeler daha fazladır. Genel olarak eserde bulunan secili ifadeler tek bir yükleme bağlanmaktadır.

Eserde Türkçe fiillere bağlanan kelimelerin oluşturduğu seciler de mevcuttur. “YaǾnį Merdās pįr ki ol bāġa Ǿazm eyledi hemān ki çāhuñ üzerine geldi ser-nigūn oldı. Tā ķaǾrına düşüp vücūdı pest ü şikest oldı.” (s.100) ifadesinde “pest” ve “şikest” kelimeleri Tütkçe “oldı” yüklemine bağlanmıştır.

“ǾĀķıbet ol şāh-ı felek-medār u kūh-ı vaķārı bu çārħ-ı nā-pāy-dār u nā-hem-vār rūzgārla dār-ı fenādan, diyār-ı beķāya intiķāl u irtiĥāl ķıldurdı.” (s.42) cümlesinde “medār” ile “vaķār”, “nā-pāy-dār” ile “nā-hem-vār”, “dār-ı fenā” ile “diyār-ı bekā” ve “intiķāl” ile “irtihāl” ifadeleri seciyi ve parelel yapıyı oluşturmuştur.

“İşte Sulŧān ǾOŝmān ol nažar-kerde-i Ħudā-yı raĥmān, mažhar-ı luŧf-ı Yezdān bu bende-i kemįneye terceme-i Şeh-nāme taǾyįn buyurduķlarında evāǿil-i Şeh-nāme’de vāķiǾ olan taķsįm-i eķālįm-i sebǾa-i şāhān-ı rūy-ı zemįn kim taĥrįr olınmışdur.” (s.50).

“Şeh-nāme’nüñ Ǿizzet ü iǾtibārı tecdįd ve raġbet ü iştihārı ķıyāsda baǾįd olup feyż-i āŝār himmet-i şehenşāhį ile rūĥ-ı Firdevsį ĥayāt-ı tāze vü nutķ-ı pākį revāc-ı bį- endāze bula. Belki ol şāh-ı maĥmūdü’l-ħıśāl ü keŝįrü’l-elŧāfuñ nažar-ı himmetleri bu faķįr-i ķalįlü’l-biżāǾa yaǾnį Medĥį-i vaśśāfį nažm-ı kelāmda Firdevŝį-i ŝānį eyleyüp āvāze-i güftār-ı muǾciz-āŝārı cihānı pür śįt u śadā ve āġāze-i eşǾār-ı dürer-bārı Ǿāleme velvele-ārā ola.” (s.74). Görüldüğü üzrere müellif, eserinde mütercimi olduğu alanlar dışında dahi seci ve benzetmelere yer vermiştir.

Anlattıklarıyla dinleyenleri etkilemeyi hedef edinen meddâh, kıssa-hân ve vassâf vasıflarına sahip olan Medhî, her ne kadar sözlerini yazıya dökmüş olsa da, metin içerisinde dahi tüm bu vasıflarının beraberinde getirdiklerini metne aktif olarak yansıtmıştır.

“İblįs Zenbūre’yi Dįv-i Siyāh’a eş eyledi. Gör anuñ ikisinden ne Ǿacāǿib žuhūra geldi” (s.82).

31 “İşte Medĥį-i duǾā-gūy u ŝenā-ħˇān Sulŧān ǾOŝmān Ħān’uñ medĥ ü ŝenāsından śoñra Firdevsį zebānından beyān idüp eydür ki” (s.87).

“Gör imdi Destān Sįmurġ’a ne didi, eyitdi” (s.208).

“Tįġ ü ħiştek tāb u şuǾlesinden sen dirsin ki dükeli zemįn lāle-zār oldı” (s.386) Eser, içerik bakımından tercüme olması hasebiyle, eser içerisinde hikayelere başlanırken, veya herhangi bir konu izah edilecekken, Şeh-nâme hikayelerinden evvel genel olarak “rivâyetdür ki” ifadesi kullanılmaktadır. Şeh-nâme hikayelerinin başlıkları altında ise, genellikle “Firdevsî-i dânâ eydür, Firdevsî-i üstâd böyle rivâyet ider ki, Firdevsî-i sühân-ârâ eydür, üstâd eydür” gibi ifadelere yer verilmiştir. Eserde bazen mensur metinlerde sıklıkla görülen “râvî kavlince” ifadesi de yer almaktadır. “Bu kısımlarda amaç anlatılmak istenen olay ya da durumun okuyucuya aktarılmasıdır” (Bülbül 2011: 42). “Rāvį ķavlince bir ĥikāyet-i Ǿacįb ve dāsitān-ı ġarįb beyān olınur.” (s.204). “Firdevsį-i dānā ķavlince” (s.346).

Birçok vasfının yanında divan sahibi bir şair de olan Medhî’nin, bazen alıntıladığı şiir kesitlerini şerh etme yoluna gitmesi esere farklı bir üslûb kazandırmaktadır.

“ǾArūs-ı dıraħşende çün āfitāb Nihān lįk der-çādır-i müşk-nāb Çü rūĥü’l-ķuds peykereş enverį Ne įn Ǿālem-i Ǿunśur u ǾUnśurį Dıraħşān zi-zįr-i niķāb-ı medād Çü āb-ı Ĥıżır der-miyān-ı sevād

Mażmūn-ı kelām belāġat-ı encām bu vechle iǾlām olınur ki: Firdevsį-i rūşen-güftār buyururlar ki, benüm niķāb altında bir Ǿarūs-ı dıraħşendem vardur ki güneş gibi ammā cemāli çādır-ı müşk-nāb içinde gizlüdür. Anuñ cemāli Cebrāǿįl cemāli gibi enverįdür. Anuñ Ǿunśurı bir Ǿunśur-ı laŧįfdür bu dünyā Ǿunśurı gibi degildür. Firdevsį’nüñ çādır-ı müşk-nāb didügi ħaŧŧ-ı siyāhınuñ mürekkebidür. Ol ǾArūs kim zįr-i niķābdadur diyü buyurdılar. Ol Ǿarūs-ı zįbādan murād güftār-ı ġarrāsıdur ki mürekkeb-i niķābınuñ altında cemāli dıraħşāndur. Žulmet içinde āb-ı ĥayāt-ı Ĥıżr gibi.” (s.60).

32 Eserde kelime uzunlukları değişkendir. Çok uzun kelimeler tercih edildiği gibi, çok kısa kelimelere de yer verilmiştir: “Ammā bir gün İblįs gördi kim Ādem Ǿaleyhi’s- selām’uñ evlādı çoġaldı ve pādişāh taǾyįn oldı cān kelle-i bį-devletine śıçradı. Śalā idüp evlādını bir yire cemǾ eyledi.” (s.83). “Ammā Kiyūmerŝ ile leşker insān içinde bebr ü peleng ü şįr ve yırtıcı ve ķurd ve perrįler ve murġān ve ser-dār ise bahādırlıķ geyümleri ile leşkerüñ ardınca Kiyūmerŝ Şāh, Hūşeng leşkerüñ öñince sipāh-ı ceng- āverānla āħir gelüp bir gün dįv ü şeyāŧįne muķābil oldılar.” (s.85).

Eserde kelime başlarında “pes, nite ki, çün, çünkim” gibi ifadelere sıkça rastlanılmaktadır. “Pes ol vaķt ol tācir-i nįk-rāy vezįr-i müşkil-güşānuñ yanına irdi ol ħˇāce Firdevsį-i pür-hünerüñ hikāyetini Ǿale’l-infirād anuñ öñünde başdan başa beyān eyledi” (s.65). “Nitekim Ǿāķillerden kār žuhūr ider senüñ daħı kāruñ ejderi gördükde öyle śudūr itdi”. (s.159). “Çünkim gelüp ķarındāşlarınuñ yüzin gördiler mihribānlıķ gösterdiler” (s.170). “Çün Tūr’uñ ĥālini öyle gördi Selm cānibine göz ķulaķ ŧutup ķarār ķıldı” (s.193).

Eserde eski Anadolu Türkçesi dil özellikleri görülmektedir. Eserde yer alan yardımcı fiiller dönem özelliklerine uygun olarak kullanılmıştır. “Ol cānibden Tūr daħı yüz biñ leşker alup geldi kim Įrāniyān’a şebįħūn idegördi ki kendünüñ gelecegi yire Įrān sipāhı müsellaĥ u āgāh ŧurmışlar.” (s.191). “Andan Zāl-ı zer Rüstem’üñ cürǿet ü ĥarekātına taĥsįn idüp bunuñ dilāverāne sözlerine müteĥayyir ķaldı. Śafāsından cānın įŝār ideyazdı” (s.319). “Hemān ki iki Ǿaskerüñ miyānına geldi, bir naǾre öyle ĥayķırdı ki deryā vü kūh ol naǾreden ikişer pāre olayazdılar” (s.360). “Rüstem daħı aña yapışdı ve cüz’į teveccüh ile ĥarįfüñ eli ħurd olayazdı” (s.369),

Eserde genel olarak Farsça başlıklar tercih edilmiştir. Çalışmaya dahil edilen kısım içerisinde yalnızca bir tane Türkçe başlık mevcuttur: “Bu Dāsitān İblįs’üñ Kāvus Şāhı Gümrāh İtdügidür ve Kāvus’uñ Āsmāna Çıķduġıdur.” (s.380). Bu başlık aynı zamanda çalışmaya dahil edilen kısmın son başlığıdır.

Mütercim eser içerisinde “yani” bağlacını oldukça sık kullanmıştır. Bu bağlaçtan sonra mütercim bazen üstü kapalı anlatılan bir olayı detaylandırmış, bazen bağlaç öncesi kelimeyi sadeleştirmiş, bazen de şiirleri açıklama yoluna gitmiştir. “Sipāh-ı Įrān ziyāde zebūn olurlar bu üç gün üç gice vāķiǾ olan rezmde dāmād-ı Rüstem yaǾnį Gįv-i Destān elinden nįze-i cān-sitānın bıraķmayup sipāh-ı Türkān’a nįze urdı” (s.58). “Āfitāb-ı tābende rāz ķapusını açdı yaǾnį seĥer irişdi” (s.245). “Ulu köylerden

33 ve şehrilerden devābb ü sütūr yaǾnį çār-pā ķısmı ve insān ķaçan yirlerin ve yurdların ķoyup gitdiler” (s.250).

“Ne-dįdem zi-ehl-i cihān hįç yār Dirįġā ki žāyiǾ bi-şüd rūzgār

Neŝr: YaǾnį dimek olur ki cihān ehlinden hiç kendüme yār görmedüm dirįġā ki rūzgārum żāyiǾ oldı.” (s.59).

Eski Anadolu Türkçesinde yer alan birinci çokluk eki “-vuz, -vüz” ve bu ekin “y” li şekli “-yuz, -yüz” metin içerisinde çok sık olmasa da yer almaktadır. “Bu ne işdür biz yaşda andan ulu olavuz ħalķuñ raġbeti bize olmıya aña ola.” (s.132). “İmdi bize lāzım geldi ki anı helāk idüp bu devlete biz vāśıl olavuz diyüp anuñ helāk olmasına bir bahāne isterler idi.” (s.132). “Đaĥĥāk-ı ejdehāyı esįr itdüm, imdi demidür ki varup ol ejdehādan rūy-ı zemįni pāk idevüz didi.” (s.142). “İmdi bu ħuśūś içün gerekdür ki biribirimüz görevüz ve bir yire gelüp müşāvere eyleye ve her nice mümkün ise aña göre iş idevüz.” (s.162).

Tek bir anlatım içinde ekin her iki şeklinin de kullanıldığı görülmektedir. “Çünki ol dıraħt-ı tāze bu gökden bitdi. Bize daħı lāzım oldı ki göz yaşıyla perverde idevüz ve māl u mülk ve tāc u genci aña vireyüz diyüp sözi tamām ķıldılar.” (s.180). “İmdi lāyıķ olan oldur ki selefüñ yolına gidüp anlaruñ āyįnini gözedeyüz āb-ı Ceyĥūn mābeynimüzde miyāncı olsun ne siz beri cānibe ķadem baśasız ve ne biz ol cānibe ayaķ ķoyavuz.” (s.336).

Aynı zamanda bu ekin, “-zuz, züz” şekli de metin içerisinde nadiren de olsa geçmektedir. “YaǾnį bunlar bir kerre didiler ki Peşen ķandadur ve ne nesnedür biz Peşen’i bilmezüz anı bize ħaber vir didiler” (s.57). “Biz cümlemüz senüñ emr ü fermānuñdayuz her ķanda olursaķ senüñ peymānuñdan ŧaşra olmazuz didiler.” (s.203).

Eski Anadolu Türkçesinde çok sık karşılaşılan “-layın, -leyin” eki metinde sıklıkla kullanılmaktadır: “İblįs didi kim işte ol peymān kim benümle muķaddeman itmiş idüñ yine ancılayın bir Ǿahd idesin.” (s.103). “Yanında olanlar eyitdi: Şol kim bir tįze ħāk üzre buncılayın ulu cāyį bir açıķ çuķur yirden āsmāna berāber ide.” (s.135) “Bir pādişāh sencileyin tāc-ı şāhį geymedi Ǿaķl u fehm ile ve Ǿadl u inśāfla ve mihr ü şefķatle bu mertebe kim Ǿālem senden şenlik buldı.” (s.210). “Ben merdlige kemer

34 baġladum ise zamānede niceleyin bir şehsüvār ħāne-i zįne ķadem baśmamışdur ve bir kimse benüm gürz ü tįġümi ķaldurmamışdur…” (s.317).

Eski Anadolu Türkçesinde gelecek zaman eki olarak kullanılan “-ısar, -iser” eki metinde yalnızca birkaç yerde geçmektedir: “Hele şimdi mihmān yaraġın gör tā kim pehlevān-zāde bu gice mihmānuñ olısardur didiler.” (s.220). “Lākin bu baġlu ķapunuñ güşādı nite olısardur.” (s.230). “Pederüm daħı dedemden öyle ħūy ŧutmış pederüñ ki nişānı oġulda olmıya źātında gevheri alçaķ olısardur.” (s.242).

Eserde kullanılan bir başka ek, “-ınca, -ince” ekidir. “Rivāyetdür ki ǾIrāķ ve Ħorāśān ve Iśfahān ve ser-ĥadd-i Zābilistān’a varınca ol şehriyāruñ zįr-i destinde idi ve üstād eydür: Sulŧān Maĥmūd Sebüktigįn anuñ ġulāmı idi.” (s.51) “Bu maĥalde śaĥrā cānibinden bir ejderhā peydā oldı ki pįl-i demān bile aña ħaśm olmıya ve tüvānālıgı ĥadden efzūn idi ve uzunluġı ol mertebe idi ki aġzından ķuyruġına varınca seksen arış idi” (s.353)

Eski Anadolu Türkçesinde üstünlük bildiren ek olarak bilinen “-rek, rak” eki metin içerisinde yalnızca bir defa geçmektedir: “Meger Kiyūmerŝ’üñ yanında Siyāmek’üñ bir oġlı var idi. Ammā ġāyetde kiçirek idi.” (s.83)

Terceme-i Şeh-nâme’de Eski Anadolu Türkçesinde sıklıkla rastlanan “işbu, şol, ol” gibi işaret, sıfat, zarf ve zamirlerine metin içerisinde sıklıkla yer verilmiştir. “Şol hünerler kim şāhānedür ve şāhlara lāyıķdur” (s.178). “Ol bed-kārlar Ferįdūn’uñ ķapusında olan ululara daħı başķa başķa pįşkeşler gönderdiler kim hįç vechle Ferįdūn’dan kendülere ziyān irmeye” (s.179).“Pes baña Sām’uñ ħaberin ve Zāl’uñ armaġānın işbu dögüp ĥabs itdügin Ǿavrat getürdi didi” (s.240).

Eserde mesafe belirtmede farklı anlatımlara yer verilmiştir. “Çünkim şeh-zādeler bir oķ atımı yir ilerü yürümişler idi hemān ki ol maĥale geldiler” (s.152).

Eserde anlamı pekiştirme ve söylemi güçlendirme açısından özellikle betimlelerde sıkça ikilemelere yer verilmiştir. “Ķalbleri perįşān, ġam ile güft ü gū ve elem ile ālūde ekŝerinüñ silāĥları ve kemerleri şikeste vü güsiste ve rįze rįze olmış ne ŧablları ve ne kūsları śaġ ķalmış ve’l-ĥāśıl cenge lāzım olan ālāt u esbābdan birisi ķalmamış” (s.334). “Cūş u ħurūşdan śoñra naǾlı ile ħāki göge śavurdı ve yiri çāk çāk itdi” (s.354).

35

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. METİN

3.1. Nüshaların Tavsifi

Uppsala University Library, Celsing, nr. 1 Baş:

Be-nām-ı Ħudāvend-i cān u ħıred K’ez-įn ber-ter endįşe ber ne-güźerd

Son: Taĥrįren fį evāsıŧ-ı şehr-i RebįǾü’l-āħir min şuhūri seneti tiseǾ ve Ǿaşrįn ve elf mine’l-ĥicre en-nebeviyye ĥurrirrahu el-faķru’l-ĥaķr Cevrį15 ġafira źenbihu.

1620 yılında, Nisan ayının 10-20 arasındaki günlerinde Cevrî tarafından yazılmıştır. Nüsha 23 satırda 300 varaktır. Ölçü: 39,3x25 cm. Bu 300 varağa nüshanın başında bulunan minyatürler de dahildir. Başlıklar kırmızıdır. Nüshada “nazım” ve “nesir” geçişleri belirtilmiş ve bu geçişler kırmızı mürekkep ile yazılmıştır. Eserde biri tam varak olmak üzere, 28 adet minyatür vardır. Bunların 27 tanesi yarım varak üzerindedir. Şemseli, zencirekli, köşebentli, bordo meşin ciltlidir. Yazı: Talik. Paris Bibliothhque Nationale, Suppl. Turc. 326

Baş:

Be-nām-ı Ħudāvend-i dünyā vü dįn U z’ān sū bi-yāmed kitāb-ı mübįn

15 İbrâhîm Çelebi, mahlası: Cevrî, 17. Yüzyıl divan şairi, hattat. Hattatlığını üstlendiği Terceme-i Şeh-

36 Son: Įrāniyān ile gelüp ĥiśāruñ ķapusını yıķdılar içerü girdiler ve ġāret niyyetine miyānların.

Nüsha 23 satırda 308 varaktır. Ölçü: 33x22 cm. Nüsha içerisinde 15 adet minyatür bulunmaktadır. Bordo-kahverengi, miklebli, damgalı, meşin ciltlidir. Yazı: Talik. St. Petersburg State University Library, 1378

Baş: ?

Son: Taĥrįren fį evāsıŧ-ı şehr-i RebįǾü’l-evvel min şuhūri seneti ŝelasūn ve elf ve mine’l-ĥicre en-nebeviyye ileyhi efđal el-teĥiyye ĥurrirrahu el-faķru’l-ĥaķįr İbrāhįm eş-şehįr be-Cevrį ġafira źenbihu.

373 varak. Ölçü: ? Yazı: Talik. Nüsha içerisinde minyatürler bulunmaktadır.

Nüshaya ulaşma imkanımız olmadı. Abdullaeva’nın paylaştığı bilgiler neticesinde nüshanın Uppsala nüshasının devamı ve eserin 2. cildi olduğu kesindir16.

Benzer Belgeler