• Sonuç bulunamadı

Ülkü ve İstanbul Kültür: İki Dergi İki Anlayış

Halkevleri Genel Merkezi’nin yayın organı Ülkü ile İstanbul Eminönü Halkevi’nin çıkardığı İstanbul Kültür dergisinin birbiri ile karşılaştırılması, aralarındaki fark ve benzerliklerin ortaya konması da gerekir. Bu hususa çalışmamızda yeri geldikçe işaret edilmiş olsa bile, aynı meselenin topluca ele alınmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz. Dolayısıyla böyle bir yaklaşımla, aynı dönem içinde ortaya konan sanat, edebiyat ve düşünce tutumları arasındaki farklılıklar daha net algılanabilecektir.

74 Dizdaroğlu, Hikmet. “Halk Şiirleri Üzerine Bir Düşünce ve Gevherî’nin İki Koşması.” Ülkü

Temmuz 1947 Seri 3 1(7): 7 – 8.

75 Bayrı, Mehmet Halit. “İrfanî Hakkında.” Ülkü Ağustos 1947 Seri 3 1(8): 5 – 6.

76 Kürkçüoğlu, Kemal Edip. “Şeyhülislâm Yahya Efendi.” Ülkü Mayıs 1948 Seri 3 2(17): 8 – 9. 77 Olcay, Hamdi. “Pire İçin Yorgan.” Ülkü Şubat 1948 Seri 3 2(14): 36 – 38.

78 Bohça, Ahmet Şevket. “Can Sıkıntısı.” Ülkü Mayıs 1948 Seri 3 2(17): 35 – 36 ve 39. 79

Arda, Ramiz. “İlk Zafer ve Sonu.” Ülkü Haziran 1948 Seri 3 2(18): 32 – 33 ve 35.

80 Erman, Nüzhet. “Dört Başı Mamurluk.” Ülkü Şubat 1948 Seri 3 2(14): 22. 81 Erman, Nüzhet. “Bahar Akşamı.” Ülkü Nisan 1948 Seri 3 (2)16: 9. 82 Atilla, Osman. “Sabahleyin.” Ülkü Aralık 1948 Seri 3 2(24): 17. 83

22

Bu farklılık daha ilk başta, ilgili dergilerin dış görünümlerinde kendini göstermeye başlıyor. Nitekim Halkevleri Genel Merkezi’nin çıkardığı Ülkü ile İstanbul Kültür dergisinin kapak ve resim fotoğrafları birbirinden o kadar farklı bir görünüm arz ediyorlar. Bunlara dikkat edince, burada sadece bir zevk farklılaşmasının değil, aynı zamanda bir düşünce farklılığının da yattığı sonucuna ulaşmak zor olmuyor. Ülkü’nün 1940’larda çıkan kapakları gözden geçirilirse, orada farklı farklı ressamlar tarafından çizilmiş çeşitli Anadolu peyzajları ile karşılaşılır. Ya Anadolu’dan bir manzara,84

kaval çalan bir çoban,85 köylü kızı,86 flulaşmış tabiat manzaraları,87

ihtiyar bir çınar88 veya köy kahvesinde oturan ihtiyarlar89 vs. Yani 1940 başlarından itibaren Ülkü’yü köye, köylüye ve folklora odaklanmış bir dergi olarak görmek mümkün olmaktadır.

Dolayısıyla da bu kapak tasarımlarında her hangi bir tesadüfilik değil, tam tersine aşırı bir ısrarın söz konusu olduğu kolaylıkla anlaşılabiliyor. Kaldı ki Ülkü’nün bu tutumu, sırf derginin yöneticisi konumunda bulunan Ahmet Kutsi Tecer ile de sınırlı değildir. Bunlar dergide sık sık yayınlanan çeşitli haber ve makalelerle de takviye edilince bunun altında dönem hükümetinin köye yönelik politikalarının yattığı sonucuna rahatlıkla ulaşılabilmektedir.

Fakat İstanbul Kültür’ün bu hususta daha farklı bir yol izlediği görülmektedir. Onun kapaklarını ise hemen hemen her sayıda, İstanbul manzara ve görüntüleri işgal etmektedir. İstanbul müzeleri,90

Rumelihisarı,91 çeşitli İstanbul camileri,92 Boğaziçi,93 Yerebatan Sarayı,94 Topkapı Sarayı,95 savaş yıllarında yapılan Beşiktaş Barbaros heykeli96

vs. İlk on iki sayıdan verdiğimiz bu tür görüntüleri, ayrıca diğer sayı ve ciltlerden seçilmiş örneklerle desteklemek de mümkündür.

84 Üren, Eşref. “Köse Dağı (Ağrı).” Ülkü 1 İkinciteşrin 1943 Yeni Seri 5(49): Dış Kapak. 85

Akdik, Şeref. “Kaval.” Ülkü 1 Nisan 1943 Yeni Seri 4(37): Dış Kapak.

86 Akdik, Şeref. “Yörük Kızı.” Ülkü 1 Temmuz 1943 Yeni Seri 4(43): Dış Kapak.

87 Akdik, Şeref. “Gümüşhane – Kuşakkaya.” Ülkü 1 Birincikânun 1943 Yeni Seri 5(54): Dış Kapak. 88

Kalmık, Ercüment. “Yakacık’ın İhtiyar Çınarı.” Ülkü 16 Eylül 1944 Yeni Seri 6(72): Dış Kapak.

89 Akdik, Şeref. “İhtiyarlar.” Ülkü 1 Mayıs 1944 Yeni Seri 6(63): Dış Kapak.

90 İstanbul. “İstanbul Arkeoloji Müzesi.” İstanbul 15 Birincikânun 1943 1(2): Dış Kapak. 91 İstanbul. “Rumeli Hisarı.” İstanbul 1 İkincikânun 1944 1(3): Dış Kapak.

92 İstanbul. “Cami ve Minare.” İstanbul 15 İkincikânun 1944 1(4): Dış Kapak. 93

İstanbul. “İstanbul Balıkçılığı.” İstanbul 15 Şubat 1944 1(6): Dış Kapak.

94 İstanbul. “Yerebatan Sarayı.” İstanbul 15 Mart 1944 1(8): Dış Kapak. 95 İstanbul. “Topkapı Sarayı Müzesi.” İstanbul 1 Nisan 1944 1(9): Dış Kapak.

96 İstanbul. “Mimar Sinan İçin Yapılmış Bir Heykel Projesi.” İstanbul 15 Nisan 1944 1(10): Dış

23

Dolayısıyla İstanbul Kültür’ün diğer yıllarda yayınlanmış kapak sayfalarında da aynı anlayışın sürdürüldüğünü görmek, onun hakkında fikir yürütmeyi ve buradan bazı sonuçlara ulaşmayı kolaylaştırmaktadır. Bu sonuç da ister istemez İstanbul Kültür’ün şehri merkez alan bir yayın anlayışına sahip olduğu şeklindedir. Şehri değere dönüştüren, onu kültür ve medeniyet üreten bir merkez seviyesine yükselten, bizim de şehri böyle düşünmemizi amaçlayan daha farklı ve yeni bir yaklaşım tarzıdır bu. Dolayısıyla Ülkü ile İstanbul Kültür’ün kullandığı görsellerden ulaşılan ilk sonuç bu olmaktadır. Bu bakımdan Ülkü’nün köyü ve folkloru öne çıkaran yanı ağır basarken, diğerinin şehri ve entelektüelizmi esas aldığını söylemek mümkün olabilmektedir.

Dergi kapaklarından ulaşılan bu kanaatlerin doğru olup olmadığının, dergi içerikleri ile de kuşkusuz desteklenmesi icap eder. Dergilerde yer verilen makale ve yorumlar, şiir ve hikâye gibi edebi metinler, tercümeler bize bu hususta yardımcı olabilir diye düşünülmektedir.

Nitekim ilgili dergilerin yayınladığı şiirler, bu bakımdan ayrı bir önem arz ederler. Ayrıca Ülkü’nün yönetmeni Ahmet Kutsi Tecer’in kendisi de bir şair olup, zaman zaman yazdığı şiirleri Ülkü’de yayınlayabilmektedir. Tecer’in meşhur şiiri “Orada Bir Köy Var Uzakta, O köy bizim köyümüzdür” şiiri, onun bu yıllardaki şiir anlayışı hakkında az çok bir fikir verebilir. Tecer ilgili şiirinde bize uzakta, unutulmuş bir köyü adres gösteriyor. Bu onun doğduğu, uzun yıllar ayrı kaldığı bir köy de olabilir. Dolayısıyla Tecer’in kendisi için geçerli olan bu kişisel hasreti, sanatçılara ve bütün aydın sınıflara yönelik olarak da okunabilmektedir.

Nitekim onun bu tarzının, dönem boyunca Ülkü’de şiir yayınlayanların çoğu üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Zaten şair Osman Atilla, Ülkü’de Tecer’in yardımcılığını da yapar, o da aynı doğrultuda şiirler yazardı. Dolayısıyla Ülkü’de yayınlanan şiirlerinin çoğunu böyle hava verdiğini söylemek zor olmamaktadır.

Mütareke ve Millî Mücadele’den itibaren görmeye başladığımız Memleket Edebiyatı’na sanki bu yıllarda yeni baştan bir dönüş gerçekleşmiş gibidir. İlk başlarda Orhan Seyfi ve Faruk Nafiz’de gördüğümüz bu şiir tarzı, 1940 başlarından itibaren tekrar canlanmış ve neredeyse kuvvetli bir akım tesiri yapmaya başlamıştır. Ömer Bedrettin, Kemalettin Kamu, Behçet Kemal ve Osman Atilla gibi şairler, Kutsi Tecer de kuşkusuz bunlara dâhil olmak üzere, yeni bir Anadolu romantizminin

24

öncülüğünü üstlenirler. Köyden, kırsal hayat yaşamaların bütününe, oradan şehirlere doğru açılan bu tematik genişlemeyi her bakımdan önemsemek ve bunun Garip şiirinin dışında varlığını sürdüren ayrı bir kanal olduğunu hatırlamak gerekmektedir.

Bu yüzden olmalı ki Ülkü’de halk edebiyatı ve halk şairleri üzerine sayısız yazı yayınlandığı görülmektedir. Suut Kemal’in “Karacaoğlan’ı Okurken” başlıklı yazısı, İlhan Başgöz tarafından kaleme alınan “Ağıtlar Üzerine,” “Halk Bilgisi ve Halk Edebiyatı” ve İbrahim Gökbakar’a ait “Halk Hikâyeleri ve Karagöz Oyunu” başlıklı yazılar bu alandaki çalışmalara sadece birkaç örnek teşkil ederler.97

Ayrıca buradan bir netice çıkarılacak olursa o da şudur: İstanbul’un şiir konusundaki tavrı daha farklıdır. Orada yayınlanan şiirlerde ve şiir üzerine yazılmış deneme, eleştiri ve tahlillerde bu tür bir şiirin takdir edilmekte ve böyle bir yönlendirme ile de hemen hemen hiç karşılaşılmamaktadır. Kuşkusuz orada da Mehmet Kaplan tarafından yazılmış metinlerde bir takım önermelerle karşılaşılmaktadır. Bunların daha ziyade genç şair adaylarına dönük olduğu ortadadır. Bu tür yönlendirmelerle daha ziyade “Gençlerle Başbaşa” gibi köşelerde karşılaşılmaktadır. Gençlerin dergiye gönderdikleri şiirler üzerinden yapılan bu tür tavsiyeler genelde onları özgün düşünmeye, şahsi kalmaya ve anonim duyarlıklardan uzak durmaya çağırmaktadır. Bu tavsiyeler arasında gençleri halk şiirine, halk şiirinden yola çıkan daha yeni şiir denemelere sevk eden en ufak bir işaretle karşılaşılmamaktadır. Kaplan onlara ıstırap ve melankoliden uzak, yaşama zevkini öne çıkaran, kaderden şikâyete teslim olmayan yeni bir duyarlığa salık vermektedir.

İstanbul Kültür’ün şiir anlayışı şüphesiz Mehmet Kaplan’ın tavsiyeleri ile sınırlı değildir. O da edebiyatımızın iki büyük şairi olan Yahya Kemal ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirleri daha ziyade öne çıkarlar. Dolayısıyla şiir açısından dergiye rengini veren sanatçıların Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi Tanpınar olduğunu ifade etmek mümkündür. Yani İstanbul Kültür, Tanzimat’tan itibaren Abdülhak Hâmid, Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin ve Ahmet Haşim yoluyla gelen şiirin devamından yana bir intiba vermektedir. Dolayısıyla da Ülkü’ye hâkim olan şiir anlayışının bir yere mensubiyete, toprağa bağlılığa, Batılılaşma süreci boyunca

97 Yetkin, Suut Kemal. “Karacaoğlan’ı Okurken.” Ülkü 16 Temmuz 1943 4(44): 2 – 3.; Başgöz, İlhan.

“Ağıtlar Üzerine.” Ülkü 16 Birinciteşrin 1943 5(50): 13.; Başgöz, İlhan. “Halk Bilgisi ve Halk Edebiyatı” Ülkü 1 İkinciteşrin 1943 5(51): 23 – 24.; Gökbakar, İbrahim. “Halk Hikâyeleri ve Karagöz Oyunu.” Ülkü 1 Ağustos 1945 8(93): 17 – 18.

25

kendinden kopar gibi olduğumuz eski tarımsal yaşama dönemlerimizi kutsamaya, onu arayıp bulmaya dayalı yeni bir romantizm dalgası olarak algılamak uygun düşecektir. Bu hali ile ilgili şiirin kuşkusuz toplumsallığa açılan bir yanı da bulunmaktadır. Fakat bu şiirin sınıf temeline dayalı fikirler ihtiva etmediğinin de belirtilmesi gerekir.

Her iki dergi arasındaki farklardan bir diğeri de onların tercüme metinler karşısındaki tutumundan kaynaklanmaktadır. Ülkü’de Fuat Köprülü döneminde Batılı Şarkiyatçıların ilmi araştırmalarına geniş yer verilirken, Ahmet Kutsi Tecer döneminde bu tercümelerin sayıca azaldığı söylenebilir. Bu da Ülkü’yü daha içe dönük, yerli bir sanata ve yayın anlayışına sevk etmiştir denebilir.

Buna karşılık İstanbul Kültür’ün böyle yapmadığını, alabildiğince Batıya açık bir tavır sergilediğini kabul etmek gerekmektedir. Bunda İstanbul Kültür’ün çıkmaya başladığı konjonktür kadar, derginin edebiyat, sanat, fikir bölümlerinden sorumlu olan Mehmet Kaplan’ın da büyük bir payı bulunmaktadır. Onun için İstanbul Kültür’ün yüzünün Batıya daha ziyade dönük bir dergi olduğunu söylemek bile mümkün olmaktadır.

Derginin bu niteliğinde, Mehmet Kaplan’ın rolünün büyük olduğuna işaret edilmişti. Çünkü Mehmet Kaplan dergide en çok metin yayınlayan yazar olduğu gibi, en çok tercüme yapan kişi de olmaktadır. Hemen her sayı çıkan Alain tercümeleri bunun bir göstergesidir. Nitekim Kaplan’ın K. Domaniç müstearıyla yayınlanan Alain tercümeleri o gün olduğu gibi bugün de önemlidirler.

Bir de İstanbul Kültür’ün savaş şartlarında ortaya çıkan yeni düşünce ve sanat akımlarını dikkatle takip ettiği, ayrıca buna önem de verdiği görülebilmektedir. Dergide kendine yer verilen eksistensializmle ilgili yazılar bunun bir örneğini teşkil etmektedirler.

İstanbul Kültür’de Mehmet Kaplan’ın Fransızcadan yaptığı tercümelerin dışında, Avni Mogol’un ve Fuat Gökbudak’ın (1892 – 1958) Fransızcadan, Burhanettin Batıman (1910 – 1960) ve Zeyyat Selimoğlu’nun Almancadan, Enver Esenkova’nın Romenceden yaptığı tercümeler dergiye ayrı bir hava katmaktadır. Dolayısıyla İstanbul Kültür dergisinin sayfaları çevrildikçe, hemen her sayıda bir veya birkaç tercüme yazı ile karşılaşıldığı görülür. Bunlar Kaplan’ın Alain’den

26

yaptığı tercümelerinden başlayarak dünya edebiyatlarından yapılan tercümelere doğru uzanır gider. Bunlara bir de çeşitli düşünce yazıları, İkinci Dünya Savaşından sonraki politik gelişmelerin ve demokrasi fikri etrafında dönüp dolaşan metinlerin tercümelerinin de eklenmesi gerekir.

İstanbul Kültür’ün tercümeye verdiği bu ağırlık, zamanla, onun gibi bir Halkevi dergisi olan Ülkü’de bazı rahatsızlıklar doğurmaya başlar. Nitekim kendisi de bir şair olan Mehmet Necati Öngay, Ülkü’de yazdığı bir yazıda İstanbul’u eleştirmeye kalkar. Ülkü’nün 1 Ekim 1946 tarihli yüz yirmi birinci sayısında yayınlanan yazısında Öngay,98

İstanbul Kültür’ün hemen her sayısının neredeyse üçte birlik bölümünün tercümelerden oluştuğuna işaret etmekte ve bunu yanlış bularak eleştirmektedir. Aynı yazısında Öngay, dergide her sayı yayınlanan “Gençlerle Başbaşa” köşesini de eleştirmektedir (Öngay 1946, 19). Bilindiği gibi ilgili bölümde Kaplan, gençlerden gelen şiirler üzerine değerlendirmeler yaparak onları beslemeye çalışmaktadır. Nitekim zamanla genç şairler arasında yoğun bir ilgi uyandıran “Gençlerle Başbaşa” sayfasından, yeni yeni bazı şairlerin yetişmeye başladığı görülmektedir. Bir süre sonra bunların sayısı daha da artmış, ilgili köşenin tesiri böylece daha bir fark edilir hale gelmiştir. Bu vesile ile de çerçevesi Kaplan tarafından çizilen yeni bir şiir anlayışının zemini oluşmaya başlamıştır denilebilir. Dolayısıyla ortaya çıkan bu yeni şiir anlayışından, ya da şiire kabiliyetli gençlerin yönünü İstanbul Kültür’e doğru çevirmelerinden, Ülkü çevrelerinin zamanla rahatsızlık duymaya başladıkları sonucuna ulaşılmaktadır.

İki Halkevi dergisinden, birinin diğerini eleştirmesi bu bakımdan dikkat çekicidir. Bunu sadece Mehmet Necati Öngay’ın kişisel görüşü olarak değil, doğrudan Ülkü’nün İstanbul Kültür’e yönelik bir tutumu, yargılaması olarak da okumak da gerekebilir. Nitekim bunun farkında olan İstanbul Kültür, iki Halkevi dergisi arasında her hangi bir çatışmaya meydan vermemek için daha ağır başlı bir tutum takınır ve ona göre cevap verir. Ülkü’de çıkan “Dergiler Arasında: İstanbul” eleştirisine, İstanbul Kültür bir sayı sonra, “Bir Tenkit Hakkında” başlıklı yazısı ile cevap verir.99 Verilen cevap metninin altında da gene her hangi bir isim görülmez. Fakat tek yıldız işareti ile yayınlanan metnin, Mehmet Kaplan tarafından yazıldığını

98 Öngay, Mehmet Necati. “Dergiler Arasında: İstanbul.” Ülkü 1 Ekim 1946 Yeni Seri 11(121): 19. 99 Öngay, Mehmet Necati. “Dergiler Arasında: İstanbul.” Ülkü 1 Ekim 1946 Yeni Seri 11(121): 19; *.

27

tahmin etmek zor değildir. Orda Kaplan, İstanbul Kültür’de ne tür yazılar yayınlandığını ve bunlarda nelere dikkat edildiğini izah ettikten sonra, kendi yayın anlayışlarının toplu bir izahına çalışarak bununla iktifa ettiği görülmektedir (* 1946, 23).

29

Benzer Belgeler