• Sonuç bulunamadı

1.3. Türkiye’de Kadın Hareketlerinin İvme Kazanması ve Feminist

1.1.2. Özel Olanın Politikleşmesi

Siyasetin sadece formel kurumlar ve yönetim mekanizmaları ile siyasi partilere ve seçimlere indirgendiği dar tanımların eleştirilmesinde ve bu bağlamda toplumdaki farklı iktidar ilişkilerinin ve eşitsizliklerin de siyasetin bir parçası olarak görülmesinde kadınların hak mücadelelerinin, özellik de feminist hareketin dikkate değer bir katkısı olmuştur. Siyaset genel olarak hükümet kurumlarının, siyasi partilerin, baskı gruplarının ve kamusal tartışmanın kamusal alanında yürütülen faaliyetleri bütünü olarak kabul görürken, aile yaşamı ve bireysel ilişkiler genellikle özel alanın bir parçası ve bu sebep de siyasi-olmayan olarak kodlanmaktadır. Toplumsal cinsiyet rolleri ile hemen hemen bire bir örtüşen kamusal alan-özel alan ayrımının en gelişmiş ifadesini oluşturan Rousseau, kadın ve anne temasını birbirinin içinde eriterek kadınların bağımlılıklarını ve toplumsal görünmezliklerini inşa eder ve ailenin, genel iradenin kurulması için ihtiyaç duyulan tarafsızlığa ulaşamayacağını ifade ederek toplumsal sözleşmeye katılmayacağını söyler.118

On sekizinci ve on dokuzuncu Yüzyıl düşünürleri Rousseau’nun izinden giderek “ayrı alanlar” düşüncesini geliştirmişlerdir. Bu ayrılığın en önemli belirleyicileri kadınların siyaset dünyasına katılmasının önüne geçilmesi ve öteki kamusal alan olan iş piyasasına cinsiyetli bir çifte standardı sokmaktır. Bu bağlamda feministler, cinsiyet eşitsizliğinin korunmasının sebebinin toplumda mevcut olan cinsiyete dayalı iş bölümünün siyasal değil doğal bir sorun olarak görülmesinden kaynakladığını öne sürerler. Bu düşünceye göre, geleneksel olarak, siyaset, iş, sanat, edebiyat tarafından kuşatılan yaşamın kamusal alanı erkekler tasarrufundayken, kadının varlığı, aile ve

117 Ömer Çaha, Aşkın Devletten Sivil Topluma, Gendaş Kültür,İstanbul, 2003, s.268.

118 Yasemin Özgün, “Feminizm”, Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları, Der: Feryal Saygılıgil, Dipnot Yayınları, Ankara, 2016, s.354.

eve ait sorumluluklarından oluşan özel alan ile sınırlandırılmıştır.119

Feministler kamusal ve özel hayatın bu şekilde bölünmüşlüğüne karşı çıkmakla birlikte mücadelelerinin yönünü kamusal alandaki bir eşitliğin ötesine, özel alanda, ailede, cinsellikte kadınların özgürleşmesine çevirmişlerdir. Bu minvalde, feminist kadınlar tarafından kişisel olanın toplumsal ve siyasal yapılar ve eşitsizlikler ile ilişkisi vurgulanmıştır.

Feminist hareketin, siyaseti nasıl anlamak gerekir sorusuna getirdiği en önemli yaklaşım “kişisel olan politiktir” önermesidir. “Kişisel olan politiktir” önermesi, Batı’da 1960’larda ortaya çıkan ve İkinci Dalga Feminizm olarak adlandırılan feminist hareket tarafından öne sürülüp yaygınlaştırılan bir düşüncedir.120

Birinci Dalga Feminizm kadınların eşitlik talebinden yola çıkarken, İkinci Dalga Feminizm her alanda bir özgürlük talebini içermektedir.121

Kişisel olan politiktir önermesi, aile ilişkileri ve kadının ev içi emeği gibi kişisel ve özel alana ait olarak görülen alanların da güç mücadelesinden ve hiyerarşik ilişkilerden bağımsız olmadığını vurgular. Bu bağlamda, eğer evde, ailede, aşk ilişkilerinde, evlilikte, iktidar ve hiyerarşik ilişkiler ile eşitsiz bölüşüm varsa, bu alanlarda da siyaset vardır; aile politiktir, evlilik politiktir, aşk politiktir. Bu noktadan hareketle feministler, kişisel ya da mahrem olarak kabul edilmiş, politikanın dışında bırakılmış, özel alana ait olduğu düşünülen alanların ve ilişkilerin de siyasetin ve kamusal tartışmanın bir parçası olduğunu savunmuşlardır.122

1980’ler Türkiye’sini ele aldığımız zamanda, hem Batı’dan en az 10 yıl gecikmeli olarak gelen ikinci dalga feminizmin etkileri hem de dönemin kültürel ve politik özellikleri temeline dayanan bir özel hayatın kamusallaşması durumu karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de 1980’ler öncesine kadar mahrem olarak kabul edilmiş, adı konmamış pek çok alan ilk kez bu dönemde kamuoyunun gündemine gelmiş ve konuşulmuştur. 1980’lerde Türkiye’de yaşanan, özel hayatın, daha çok bir özgürleşme ve bireyselleşme söylemi içinde, bilmek isteyen bir otoriteden bağımsız olarak söze dökülmesidir. Bu süreçte dikkate değer bir durum, 1980 darbesiyle

119 İbid., s.355. 120

Sevgi Adak, “Siyaset ve Toplumsal Cinsiyet”, Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları, Der: Feryal Saygılıgil, Dipnot Yayınları, Ankara, 2016, s.28

121 Jane Pilcher and Imelda Whelehan, 50 Key Consepts in Gender Studies, Sage Publications, Londra, 2004, p.144.

122

birlikte kendilerine yeni haber alanları yaratmak isteyen basının sorularına, büyük bir iştah ile cevap veren, iç dökmek isteyen, bunda bir özgürleşmenin, bireyselleşmenin olanağını gören kesimler, gönüllü anlatıcıların ortaya çıkmasıdır. 123

Yaşanan bu gelişmeler ve değişimler doğrultunda, kamusal ve özel alan arasındaki farklılıkları ilk sorgulayan hareket feminizm olmuştur. Daha önce siyaset dışı olarak tanımlanmış pek çok alan siyasetin konusu olmuş, feminist kadınlar devlete karşın siyasal özerklerini oluşturmaya, hiyerarşinin yer almadığı doğrudan katılımı sağlayacak mekanizmaları ortaya çıkarmaya, teoriyi gündelik sorunlarla eklemlemeye çalışarak yeni bir siyasi dil oluşturmuşlardır.124

Nurdan Gürbilek, 80’lerde hakim olanın, uzun sürmüş resmi bir söylemin ardından özel hayatı yeni keşfetmiş, bunu kamusallaştırmak isteyen bir ses olduğunu; çok uzun süredir görmezden gelinmiş, hakkı yenmiş bir bölgenin su yüzüne çıkmak istediğini, bu öznelleşme, bireyselleşme, içe dönme söylemi içinde özel hayatın sokağa dönük yüzüyle gündeme geldiğini söylemektedir.125

Kadınların bunu politik bir dil ile, kendilerini 70’lerin sol hareketinden ayırarak, misyoner bir tavır ile yapıyor olması da söylediklerine işaret etmektedir. 1980’li yıllardan önce politik projeler, her çeşit farklılığın geride bırakıldığı ve sadece ortak bir geleceği içeren kurtuluşun tartışıldığı, politika üretildiği bir kamusal alana taşınmış ortak çıkarlar doğrultusunda örgütlenmekteydi. Farklılıklar ve özel çıkarlar, özel hayatın içine hapsedilmiş durumdaydı. 1980’lerle birlikte ise özellikle kadın hareketi kamusal ve özel arasındaki keskin ayrımın sorgulanmasını bir politik mücadele eksenine oturtmakla işe başlamıştır.126

Feminist kadınlar “Özel olan politiktir” sloganı ekseninde ilk olarak ev toplantıları ile başlangıç yapmış, bu toplantılarda kendi deneyimleri üzerinden konuşarak, yaşadıkları sorunları sadece kendilerinin yaşamadığı, bunların ortak sorunlar olduğu bilincine varmışlardır. Filiz Kerestecioğlu özel olanın politikleşmesi ve mevcut kolaycı ve dışlayıcı politikaya baş kaldırmak için harekete geçmenin gerekliliğini vurgulayarak şunları söylemiştir:

“Kuşkusuz özel olarak yaşadıklarımız, kendiliğinden, gizli köşelerde kalarak politikleşemez. Özel olan konuların politik nitelik taşıyabilmesi, yani değiştirilebilirlikleri, sorunlar ancak ortaya atılıp konuşulmaya, tartışılmaya ve eyleme dönüşmeye başlarsa mümkün olur. Özellikle aile, cinsellik gibi alanlarda yaşanan en büyük baskının muhatabı olan kadınlar, yaşadıklarını ancak yüksek sesle söylemeye

123

loc. cit.

124 İnci Özkan Kerestecioğlu, “Kadınlara Yönelik Aile İçi Şiddet: Mücadele, Kazanımlar ve Sorunlar”,

Birikim, Sayı:184-185, Ağustos- Eylül 2004, s.123.

125 Gürbilek, 2016, op. cit., s.121 126

başladıkları an diğer kadınlarla yaşadıkları ortak durumların varlığı ortaya çıkar ve birlikte değiştirme yoluna gidebilirler. En önemlisi de, dünyada büyük şeyler olur ve bunların politikası yapılırken bizlerin yaşadıklarımızı ciddiye almamak ve politik saymamak gibi bir yanılgıya düşmemizdir. Gündelik hayatın içinde her gün yeniden ve yeniden yaşadığımız sorunlarla boğuşmadan değiştirici ve dönüştürücü bir politika yapılamaz.”127

Bu noktadan hareketle, bu kadınlar 80’li yıllarda “Özel olan politiktir” sloganı ile kendilerini gerçekleştirebilmeleri konusunda en önemli engellerden birini teşkil eden “aile içi şiddet” kavramını kamuoyuna taşıyarak dile getirmişler, dayağa, cinsel tacize karşı kampanyalar düzenleyerek seslerini duyurmuşlardır.

Özel olanın politikliğine yapılan vurgu, siyasal tartışmaların sınırını genişleterek, demokratik talepleri de özel alanı da kapsayacak şekilde çoğaltır. “Özel olan politiktir” sloganı çerçevesinde ilerleyen kadın hareketi 80’li yıllarda darbe sonrası ortaya çıkmaya başlayan demokratik muhalefetin ilk hareketi olmuş ve demokrasiyi besleyen önemli kanallardan biri olmuştur. Bu önerme, sonraki yıllarda da siyasetin çok daha geniş ve katmanlı olarak anlaşılmasına yol açmıştır.

Benzer Belgeler