• Sonuç bulunamadı

Özel Mülkiyeti Kamu Malına Çevirmek İsteyen Zâhidler/Sûfîler: Ayyârlar

İKİNCİ BÖLÜM: İLK DÖNEM TASAVVUF KLASİKLERİNE GÖRE SÛFÎLERİN “ÖZEL MÜLKİYET” ANLAYIŞ

2.3. İLK DÖNEM TASAVVUF KLASİKLERİNDE ÖZEL MÜLKİYET 1 Özel Mülkiyetin Konusu Olan Şeyler, Tanımı ve Sınırları

2.3.2. Özel Mülkiyeti Kamu Malına Çevirmek İsteyen Zâhidler/Sûfîler: Ayyârlar

Arapça bir kelime olan “ayyâr”( رايعلا) sözlükte çok gezip dolaşan, zeki, kurnaz, gözü pek ve atılgan kimse anlamlarına gelmektedir. Ayyârlar özellikle Horasan Melâmetiyyesi’ne bağlı zümrelerle olan münâsebetleri sebebiyle, mürüvvet ve fütüvvet ehli için kullanılan fıtyân tabiri ile de anılmışlardır. Müsbet manada, daha çok safevi öncesi meddah hikâyelerinde halk kahramanı olarak geçen ayyâr fanatik bir kişiliğe bürünmüştür. Bazı İran kaynaklarında civanmerd, doğru sözlü,

214 Muhâsibi, a.g.e. s.458. 215 a.g.e. s.459.

64

yiğit iyiliksever, maharetli, sûfîyâne hayat süren bir topluluk gibi belirtilmelerine, emirlere bağlı ve diğer mezheplere karşı Sünnîliğin yanında gösterilmelerine rağmen ayyârlar menfi icraatları yüzünden tarihe daha ziyade yağmacı ve soyguncu bir sınıf olarak geçmişlerdir. Bir merkeze bağlı olarak yönetilen ayyârların reislerine “ser ayyâr”, “reîsü’l-ayyârîn” veya “reîsü’l-fityân” denirdi. 217

Kuşeyrî’nin er-Risâle’sinin fütüvvet bahsinde III.-IV/IX-X. y.y. kullanılan ayyâr kavramının tasavvuf literâtüründe; fütüvvete ilgili olan civanmerd, tarikat ayyârı kavramını ise; yol eri ve tasavvufun yiğit, fedâkâr, gözü pek yolcusu anlamında olduğunu ifâde etmektedir. Şâtır ve şuttâr olarak tanınan kişiler de bunlardandır. Ayyârlık vasıflarına sahip olma pekçok sûfînin isteği ve arzusu olmuştur.218

Attâr, Tezkiret’ül-Evliyâ’sında Fudayl b. İyâz’ı (v. 187/803) anlatırken onun ayyârlardan olduğu hakkında şunlardan bahseder: “Onun ilk hâli şöyle idi: Merv ve Ebiverd arasındaki sahranın ortasına çadır kurmuş, sırtına bir aba giymiş, başına yünden bir külah geçirmiş ve boynuna da bir tesbih asmıştı. Birçok yâranı olup hepside eşkıya ve harâmi idi. Zîrâ vurguncuların reisi o idi, dilediği şeyi kendi payı olmak üzere ayırırdı. Asla cemaatten el çekmez, cemaatle namaz kılmayan hizmetkârları kovardı. Fudayl b. İyâz’ın öyle yüce bir himmeti ve alicenaplığı vardı ki vasfa sığmazdı. Fıtraten temiz ve iyi mayalı idi. Vurduğu kafiledeki kadınlara katiyyen ilişmez, borçlu veya sermayesi az olanların mal ve davarlarını almazdı.”219

Fudayl b. İyâz, bir zamanlar güzel bir kadına âşık olmuştu. Eşkıyalıktan ne elde ederse ona gönderiyordu. Onun yanında bulunduğu sırada oradan geçmekte olan bir kervanda bulunan bir kişinin şu âyetleri okuduğunu işitti; “Hak aşkına ve Allah’ın zikri için iman edenlerin gönüllerinin huşû duymaları zamanı gelmedi mi? (Uyuyan kalbinizi uyandırma vakti gelmedi mi?)”220 Okunan bu âyet Fudayl b. İyâz’ın

yüreğine ok gibi dokundu. Onu içinden yaraladı. “Geldi, geldi, hatta geçti bile!” diye söylendi. Şaşkın ve mahcuptu, yerinde duramıyordu. Bundan sonra ağlaya ağlaya

217Abdülkādir Özcan, “Ayyâr” mad. DİA. c.4, İstanbul, 1991, s.296.

218 Kuşeyrî, Risâle (Kahire), s. 390, bkz. Kuşeyrî, Risâle (İstanbul), ss. 273-8. 219 Attâr, a.g.e. ss. 145-7, Hûcvirî, a.g.e. s.164.

65

diyar diyar geziyor ve haksızlık yaptığı kişilerden af ve helallik diliyordu.221Fudayl

b. İyâz’ın dünya, dünya malı, özel mülkiyet hakkındaki sözlerinden bazıları şunlardır: “Cennette ağlamak acayiptir ama ondan daha acayip olan ise dünyada gülmektir.” “Helâldir, hesabı yoktur, demek şartıyla dünyayı bana verseler, yine de sizler murdar bir leşi pis saydığınız gibi, onu pis sayardım.” “Bugün yumuşak elbiselere, lezzetli ve nefis yemeklere bakmayınız. Zîrâ yarın ne giysileri ne de bu yemekleri bulacaksınız.” “Allah’a andolsun ki, şâyet ahiret bâki kerpiçten, dünya ise fâni altından olsaydı, halka yaraşan bâki olan kerpice rağbet etmek olurdu. Kaldı ki dünya fâni olan kerpiçten, ahiret ise bâki olan altındandır.”222

Hucvîrî, Keşfu’l-Mahcub’da Zünnun Mısrî’yi (v. 245/859) anlatırken: “Mutasavvıfların ayyârlarından bulunuyordu. Bela yolunu tutmuş ve melamet meşreb olmayı tecih ederek bu yolda yürümüştü” der. Burada anlatıldığı kadarıyla Mısır halkı Zünnun hayattayken onu red ve inkâr etmişlerdir. Vefat edene kadar hiçbir Mısırlı onun değerini anlayamamıştı. 223

Bunların yanında Horasan sûfîlerinden, Hâce Ahmed b. Hammâdi Serahsî (v. 483/1090), Mutasavvıfların civanmerd ve fütüvvet ehli olanlardan idi. Ayrıca Şeyh Venderî (v. ? trs.), Tasavvuf yolunun ulularından olup ondan kalan birçok hayrat vardır. Hakk’ın yolunda ayyâr bir er ve tevbekâr bir padişah idi. İlk dönemde ortaya çıkmış olan Kassâriler de (Hamdûn Kassâr (v. 271/884)) civanmerd, fütüvvet ehli ayyârlardan oluşmaktaydı. 224

Kuşeyrî er-Risâlesinde “Fütüvvet özelliklerine sahip olan ‘Şâtır Ayyâr’dan bahsetmektedir. Ayrıca ayyâr olabilmenin bir nevi fütüvvet ehli olmaktan geçtiğini vurgulamaktadır. Fütüvvete sahip olanlar, azık biriktirmezler, özür dilemezler. Fütüvvet, vefakârlıktır ve sözünde durmaktır. Kendini başkasından üstün görmemektir. Onun yanında veli bir kulun veya kâfirin yemek yemesi arasında hiçbir fark olmamasıdır. Başkasının hakkı için merhametli olup, onun hakkını tahsil etmek

221 Attâr, a.g.e. s. 147. 222 Attâr, a.g.e. ss. 147-62. 223 Hûcvirî, a.g.e. s.167. 224 a.g.e. ss.246-7.

66

için çalışıp, kendisi için böyle bir çabaya girmemektir.”225 Sûfîyâne bir niyetle

ortaya çıkıp hertürlü dünya malını elinin tersiyle itip kardeşinin nefsini kendisine tercih eden ayyârlar, diğer insanların ne düşündüğünü önemsemez. Elde edilen malın mülkiyetin, sahibinden izinsiz kullanılmasını faziletli davranışlar arasında sayarlar, bunu malın sahibine yapılmış bir iyilik olarak kabul ederlerdi. “Hırsızlık yapan insana daha çok mal verirlerdi ki bir daha hırsızlık yapmasın. Îsâr sahibi, oldukça cömert, dünyaya karşı pervasız ve mert idiler.”226

İslâm ülkelerinde başlangıçta fütüvvet ehli olarak ortaya çıkan ve teşkilatlı gruplar olarak şehirlerde önemli roller üştlenen ayyâr, rind, runûd gibi çeşitli isimlerle anılan bu gruplar gazalarda önemli roller oynamışlardır. Zamanla amacı dışına çıkıp şehirlerde çapulculuk ve talan faaliyetlerinde bulunmuşlar, taht kavgalarına karışmışlar ve Abbâsilerden itibaren isyan hareketlerinde bulunarak kötü intibâ bırakmışlardır. İslâm âleminin büyük bir alanında özellikle, Irak, İran, Maverâünnehir coğrafyasındaki Merv, Nişâbur ve Herat şehirlerinde etkili olmuşlardır. Özellikle devletin veya şehir yöneticilerinin zayıf oldukları dönemde bundan faydalanmışlar ve bozgunculuk çıkarmışlar, şehirleri talan etmişler, halk üzerine korku salarak onları sindirmişlerdir. Onların bu olumsuzlukları başlangıçta iyi anlamlar yüklenen ayyâr kelimesinin kısa süre sonra kötü işler yapan insanları anmak için kullanılır olmuştur.227

2.3.3. Özel Mülkiyet ile İlişkili Kavramlar