• Sonuç bulunamadı

İzmir Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne bağlı olarak uluslararası taşımacılık yapan mükellef Rukiye Taşımacılık Ltd Şti; satın aldığı 4x4 Jeep’e ait 2003 Şubat

160

Mehmet Hanifi BAKİ; “Vergi Uyuşmazlıklarının Çözümünde Alternatif Yöntemlerin

Değerlendirilmesi: Örnek Olay Çalışması”, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

döneminde indirimi reddedilen Katma Değer Vergisinin iadesi ve bu indirimin reddi sonucu doğacak Katma Değer Vergisi için yapılacak haczin iptali istemiyle vergi mahkemesinde dava açmıştır. Rukiye Taşımacılık Ltd Şti satın aldığı 4x4 Jeep nedeniyle 2003/Şubat döneminde yapmak istediği Katma Değer Vergisi indiriminin reddedilmesinden dolayı, indirimi reddedilen Katma Değer Vergisinin iadesi istemiyle dava açmıştır. Ayrıca mükellef hakkında yapılacak haciz işleminin de iptalini istemiştir. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 30. maddesinde; “Faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli

şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullanıldıkları hariç olmak üzere

işletmelerine ait binek otomobillerinin alış vesikalarında gösterilen katma değer vergisinin indirim konusu yapılmasının mümkün olmadığı” ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun "Tarifeler" başlıklı 2. maddesinde de; “Arazi taşıtının, karayollarında yolcu veya yük taşıyabilecek evsafta olmakla beraber, bütün tekerlerleri muharrik olan veya olabilen motorlu taşıtlar olduğu” ve 12.9.2000 tarih ve 2000/1221 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla değişik 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’na bağlı 3 sayılı listede “Daha önce binek otomobili sınıfında yer alan arazi taşıtları ve jeeplerin esas itibariyle insan taşımak üzere imal edilmiş diğer motorlu taşıtlar olarak sınıflandırılarak binek otomobil kapsamından çıkarıldığı” hükümlerine istinaden, dava dosyasına ekli belgelerden mükellef Rukiye Taşımacılık Ltd Şti’ nin satın almış olduğu aracın motorlu araç tescil belgesinde "arazi taşıtı" olarak tescil edildiği, alış faturasında da "arazi taşıtı" olarak belirtildiğinin tartışmasız olduğu verileri de göz önünde tutularak, davacı mükellef Rukiye Taşımacılık Ltd Şti’ ne ait araçların binek otomobili kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olamayacağı, bu haliyle de yükümlünün 3065 sayılı Kanun hükümlerinden yararlandırılması gerektiğinden, aksi görüşle katma değer vergisi indirimlerinin reddi yolunda tesis edilen işlemde hukuka ve mevzuata uyarlık görülmediği ve söz konusu Katma Değer Vergisinin iadesi gerektiği, davacı mükellef Rukiye Taşımacılık Ltd Şti tarafından yargılama sonucuna kadar yapılacak haciz işleminin iptali istemine gelince, ortada davalı idarece alınmış ve uygulanmış bir haciz işlemi olmadığından buna ilişkin istemin de reddi gerektiği gerekçesiyle kısmen kabul eden vergi mahkemesinin kararının; arazi taşıtları ve jeeplere ilişkin Katma Değer Vergisinin indirilmesinin mümkün olmadığı ileri

sürülerek bozulması istenmektedir.

(Not: Bu olayda, inceleme sonrasında düzenlenen ihbarnamenin Ocak 2005 tarihinde mükellefe tebliğ edildiği, dava karar tarihinin Şubat 2006, pişmanlık zammının aylık %2, gecikme faizi oranının aylık %2,5 olduğu ve vergi ziyaı cezasının ziyaı uğratılan verginin 1 katı olarak hesaplanacağı varsayılarak açıklamalarda bulunulmuştur.)

1.Ek Vergi ve Ziyaı Cezası

Mükellef Rukiye Taşımacılık Ltd Şti tereddüte düştüğü bu olayla ilgili olarak öncelikle; ihtiraz-i kayıtla beyanname verme yolunu seçmiş olsaydı; adına vergi tahakkuk edeceği için, beyanına karşı dava açma hakkına sahip olacağından dolayı vergi incelemesi ile karşı karşıya kalmayacaktı. Dolayısıyla vergi zamanında tahakkuk ettiğinden vergi ziyaına sebebiyet verilmemiş olacaktı ve inceleme sonucunda yargı kararı uyarınca kesinleşen (Danıştay) 17,720 TL tutarındaki vergi zıyaı cezası ile karşı karşıya kalmayacaktı. Yine tahakkuk zamanında yapıldığından ikmalen tarhiyat da söz konusu olamayacağından Şubat 2003-Şubat 2006 arası için vergi aslı üzerinden hesaplanan (36x%2.5x17,720=) 15,948 TL tutarındaki gecikme faizi ile de karşı karşıya kalmayacaktı. Kısaca mükellefin bu işlemi vergi incelemesi sonucunda ortaya çıkarıldığından ve mükellef inceleme sonucunu yargıya taşıdığından ve işlemi tesis ettiği anda yaptığı işlemin doğru olduğunu kabul ederek ihtiraz-i kayıt yoluyla beyanda bulunmadığından toplamda (17,720+15,948) 33,668

TL ilave bir yük ile karşı karşıya kalacaktır.

Mükelleflerin tereddüte düştükleri durumlarda tercih edebilecekleri yolardan birisi de; konuya ilişkin olarak mukteza talep ederek en azından işlem tesis edilmeden evvel konuya ilişkin vergi idaresinin görüşünü öğrenme imkânına kavuşmalarıdır. Bunun sonucunda vergi idaresinin görüşü mükellefin görüşü ile aynı olduğu durumlarda dolayısıyla mükellef kendi görüşüne göre işlem tesis ettikten sonra vergi incelemesi sonucunda aksi iddia edildiğinde; VUK’ un 413. maddesi uyarınca ceza kesilmeyecektir. Bu durum sonrasında mükellef konuyu yargı da kaybetmiş de olsa sadece ilave olarak 15,948 TL tutarında gecikme faizini ödemek zorunda kalacaktır. Yine bu durum sonrasında mükellef uzlaşma

istediğinde mükellef vergi tarhiyatı ile idarenin vermiş olduğu olumlu görüş sonrasında karşı karşıya kaldığından uzlaşmada vergi aslının indiriminde de pazarlık söz konusu olabilecektir.

Yine mükellef olumlu yönde aldığı muktezaya rağmen tarhiyatla karşılaştığında, konuyu yargıya taşıdığında da yargı aşamasında idareye göre avantajlı olabilmektedir.

Muktezada yapılan açıklama; mukteza talep eden mükellefin görüşünün tersini içeriyorsa; kısaca mukteza vergi inceleme elemanın görüşü ile aynı yöndeyse ve mükellef bunun aksine işlem tesis ettiyse; mükellef vergi aslı, vergi zıyaı cezası ve gecikme faizi ile (17,720+17,720+15,948) 51,388 TL ilave bir yük ile karşılaşacaktır.

2.Pişmanlık ve Islah Yolu İle Çözüm

Mükellef bu işlemi tesis ettikten sonra konuya ilişkin araştırmalarını yaptığında ve söz konusu KDV’nin indirim konusu yapılmamasına karar verdiğinde ise farz edelim ki; konuyu Şubat 2006 yılında pişmanlık yoluyla çözümlemek istemiş olsaydı; (bu süre zarfında inceleme olmamış dolayısıyla tarhiyat olmamış ve yargı aşaması söz konusu olmadığı varsayılırsa) yargı sonucuna göre ödeyeceği vergi zıyaı cezası ve gecikme faizi ile karşılaşmayacaktı. Sadece yargı sonucunda ödeyeceği vergi aslına ilave olarak ödemenin geciktiği her ay ve kesri için (Mart 2003-Şubat 2006 arası 35 ay) (%2x35x17,720) 12,404 TL tutarındaki pişmanlık zammını ödemek zorunda olacaktı. Toplamda ((17,720+17,720+15,948)-(17,720+12,404)) 21,264 TL avantaj sağlamış olacaktı. Bu durumda toplamda (17,720+12,404)

30,124 TL ödemiş olacaktı. Ayrıca işlemin tesisinden sonra kısa zaman içinde

pişmanlıktan yararlanılması halinde, pişmanlık zammı tutarının da düşebileceği unutulmamalıdır. Buna göre pişmanlık talebinin Şubat 2005 yılında yapıldığını varsayarsak; Mart 2003- Şubat 2005 arası 25 ay için (%2x25x17,720) 8,860 TL pişmanlık zammı hesaplanacağından mükellef (8,860+17,720 =) 26,580 TL ödemiş olacaktı.

3.Cezalarda İndirim Yolu İle Çözüm

Mükellef vergi incelemesi sonucunda karşılaştığı 17,720 TL vergi aslı ve 17,720 TL tutarındaki vergi zıyaı cezasına ilişkin olarak yasal süresi içinde VUK’un 376. maddesine göre; Şubat 2005 tarihinde cezalarda indirimden yararlanmış olsaydı; vergi ziyaı cezasının 1/3 indirilecekti ve (11,813.33) yaklaşık

11,813 TL vergi ziyaı cezası ve Şubat 2003–Şubat 2005 arası için

(%2,5x24x17,720) 10,632 TL tutarındaki gecikme faiziyle karşılaşacaktı. Toplamda ((17,720-11,813)+(15,948-10,632) )11,223 TL tutarında avantaj sağlamış olacaktır. Bu durumda mükellef toplam da (17,720+11,813+10,632) vergi aslı dahil

40,165 TL ödemiş olacaktı.

4.Uzlaşma Yolu İle Çözüm

Mükellef vergi incelemesi sonucunda karşılaştığı vergi aslı ve cezaları Şubat 2005 yılında uzlaşmaya konu ettiğinde ise; uzlaşmalarda genelde vergi asılları tutarında indirim yapılmadığı ancak cezaların %90’ı kaldırıldığı göz önünde tutulduğunda; 17,720 TL vergi aslı, 1,772 TL vergi zıyaı cezası ve Şubat 2003-

Şubat 2005 arası için hesaplanan 10,632 TL gecikme faizini ödemek zorunda olacaktı. Bu işlem sonucunda mükellef Rukiye Taşımacılık Ltd Şti toplamda ((17,720-1,772)+(15,948-10,632)) 21,264 TL tutarında avantaj, yargılama masraflarından ve zamandan da tasarruf sağlamış olacaktı. Bunun yanında yargı aşamasının uzun olduğu durumlarda, hesaplanacak gecikme faizinin tutarının da artacak olacağı unutulmamalıdır.

5.Temyiz İstemi

İstem, işletmeye kayıtlı aracın alımından doğan ve indirimi reddedilen Katma Değer Vergisinin iadesi ve dava süresinde yapılabilecek haciz işleminin iptali istemiyle açılan davayı kısmen kabul ederek, Katma Değer Vergisinin iadesine, ortada alınmış bir haciz kararı olmadığından buna ilişkin kısmın reddine

hükmeden vergi mahkemesi kararının Katma Değer Vergisi indiriminin reddine ilişkin kısmının davalı idare tarafından bozulmasına ilişkindir. Uyuşmazlık, davacı mükellef Rukiye Taşımacılık Ltd Şti’ ne kayıtlı 4x4 tipli Jeep'in arazi taşıtı mı, binek otomobil mi sayılacağı hususundan yola çıkarak bu aracın alımından doğan Katma Değer Vergisinin indirilip indirilemeyeceğine ilişkindir. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 3297 sayılı Kanunla değişik 30. maddesinin 1. fıkrasının b) bendinde “Faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları hariç olmak üzere işletmelere ait binek otomobillerinin alım vesikalarında gösterilen Katma Değer Vergisinin indirilemeyeceği” hükme bağlanmıştır. 197 Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun 2. maddesinde motorlu taşıt çeşitlerinin tanımı yapılmış, 1. fıkrasının 3418 sayılı Kanunun 11. maddesiyle değişik 7. bendinde; “Maliye Bakanlığı’ nca uluslararası otomobil kataloglarındaki bilgiler de dikkate alınmak suretiyle lüks sayılan, otomobil ve arazi taşıtları lüks otomobil olarak tanımlanmış, bunların hangi derecelerde lüks otomobil sayılacağının Maliye Bakanlığ’ınca tespit olunacağı” ifade edilmiştir. 27.12.1996 tarih ve 22860 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 11 seri nolu Motorlu Taşıtlar Vergisi Genel Tebliği’nin taşıtların lüks dereceler başlıklı 1. bölümünün a) alt bölümünde ise “motor silindir hacmi 1601 cm3 ten büyük olan otomobil ve arazi araçlarının lüks otomobil sayılacağı”, b) alt bölümünde de “arazi taşıtlarından münhasıran yük taşımaya mahsus olanların lüks otomobil kabul edilmeyeceği”, “yük ve yolcu taşıyabilen iki ve daha fazla sıralı oturma yeri bulunan açık kasalı olanların ağırlık ve yaşlarına göre lüks otomobil sayılacağı” hükme bağlanmıştır. Bu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, yasa koyucunun binek otomobillerin Katma Değer Vergisi indiriminden yararlanmamasını öngördüğü ve lüks otomobil vasfındaki arazi taşıtlarını da yük taşımacılığında kullanılmayan ve insan taşıyan araçlar olmaları itibariyle binek otomobil sınıfında değerlendirdiği böylece, daha pahalı ve otomobil tarzında kullanılan arazi taşıtları ve jeeplere sahip olanlar lehine, binek otomobil sahibi olanlara nazaran haksız avantaj sağlanmasına engel olma amacı taşıdığı anlaşılmaktadır. Olayda davacı mükellef Rukiye Taşımacılık Ltd Şti’ nin satın aldığı ve Katma Değer Vergisi indirimi reddedilen aracın motorlu araç tescil belgesinde arazi taşıtı olduğu belirtilmekteyse de anılan hükümler uyarınca binek

otomobil sayılacağı anlaşıldığından buna ilişkin Katma Değer Vergisi indiriminin reddinde isabetsizlik bulunmamakta olup, aksi yönde verilen kararda yasal isabet bulunmamıştır. Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüne oyçokluğu ile karar verilmiştir161.

6.Örnek Olay 2’nin Mükellef Açısından Sonucu

Verdiğimiz örnekten yola çıkarak şunu söylemek mümkündür: Mükelleflerin vergi uygulamaları bakımından tereddüt ettikleri olaylarla ilgili olarak öncelikle; mukteza talep etmesi ve idarenin konuya ilişkin görüşünü öğrenmeleri gerekmektedir. İdarenin görüşü ile kendi görüşleri uyuşmadığında da ihtiraz-i kayıt yoluyla beyannamelerini vererek konuyu yargıya taşımaları ilk yapmaları gereken işlem olması gerektiğini göstermektedir.

Bu yol tercih edilmeden işlem yapmışlarsa konuyu zaman geçirmeden etraflıca araştırmalı, sonrasında yanlış yaptıklarına karar verirlerse de pişmanlıkla idari yoldan çözmelidirler.

Bu yollar tercih edilmeden yaptıkları işlemin doğruluğuna inanıyorlarsa ve vergi incelemesi sonucunda aksi durum ortaya çıkmış ve vergi tarhiyatı ile karşı karşıya kalmışlarsa uzlaşmalarda genellikle vergi cezalarının %90’ının kaldırıldığı göz önünde tutularak uzlaşma yoluyla konuyu çözmelidirler.

Sonuç olarak; mükellefler tereddüt ettikleri konularda ihtiraz-i kayıtla beyanname vererek yargı yoluna başvurmalı ya da inceleme sonucunda yargı yoluna başvurmadan önce konunun idari çözüm yollarından olan uzlaşma yoluna başvurmaları daha avantajlı olacaktır. Uzlaşma aşamasında da istedikleri miktarda anlaşamadıkları takdirde kısaca uzlaşma görüşmeleri sonuçlanamadığında yargı aşamasına başvurmalıdırlar.

SONUÇ

Devletin kendisinden beklenen geleneksel fonksiyonlarını yerine getirmek amacıyla ekonomik birimlerden topladığı en sağlam kamu finansman aracı vergilerdir. Devlet olgusu var olduğu ve kendisinden beklenen fonksiyonları kendi eliyle devam ettirdiği müddetçe; ekonomik birimler açısından vergi ödevi bir zorunluluk ve aynı zamanda anayasal bir şarttır. Bu bakımdan mükellefler vergilendirme ile ilgili sorunlarla hayatlarının her safhasında karşılaşabilmektedir. Özellikle de son zamanlarda kayıt dışı ekonomiyi azaltmak amacıyla devlet, denetim faaliyetlerini sıklaştırmıştır. Yapılan ticaretlerde belli bir tutarın üzerindeki alışverişlerde ya da özel kurumların maaş ödemelerinde bankaları kullanma zorunluluğu bunun en güzel örneklerindendir. Aynı zamanda son yıllarda Maliye Bakanlığı’nın denetim ve inceleme elemanı alımına yönelik faaliyetleri de hız kazanmıştır. Böylelikle denetimlerin artması neticesinde; mükellef ile vergi idaresi arasında ortaya çıkan vergi uyuşmazlıklarında da artış görülecektir.

Vergilendirmeyle ilgili düzenlemelerin eksik veya yanlış uygulanması sonucunda ortaya çıkan vergi uyuşmazlıklarının çözümlenmesi konusu, vergi sisteminin düzenli işlemesi ve toplanmak istenen verginin zamanında ve istenilen düzeyde toplanması bakımından büyük önem taşımaktadır. Ortaya çıkan uyuşmazlıklar neticesinde mükelleflerin başvurabileceği iki çözüm yolu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi; idare ile vergi borçlusu arasındaki uyuşmazlığın karşılıklı diyalog ile çözümünü öngören barışçıl çözüm yolları olarak ta kabul edilen idari çözüm yollarıdır. Diğeri de nihai çözüm yolu olarak da adlandırılabilen çekişmeli bir yol olan yargısal çözüm yoludur.

Çalışmamızda daha önce bahsedildiği üzere; Danıştay’da temyiz edilen vergi uyuşmazlıklarında temyiz başvurusunda bulunanların %80’inin vergi idaresi, %20’sinin mükellefler olduğu ve Danıştay’da temyiz edilen vergi uyuşmazlıklarının toplam sonuçları incelendiğinde ise; %77’sinin mükellefler %23’ünün vergi idaresi lehine sonuçlandığı görülmüştür. Yargı kararlarının genelde idare aleyhine sonuçlanmasında;

• Vergi mevzuatında yapılan sık değişiklikler karşısında tarafların bu değişikliklere yeterince ön hazırlıklı olmaması (mevzuatın sık sık değişmesi yargı kararlarında istikrar sağlanmasını önlediği gibi, idare ile mükellef arasındaki ihtilafların sayısının artmasına da neden olmaktadır.),

• Vergi mevzuatının genel itibariyle karışık olması,

• Vergi idarelerinde yasal düzenlemeler yerine genelge ve iç genelgelerle yasa hükümlerine uyumlu olmayan düzenlemelere göre işlem yapılması,

• Vergi idaresi ile vergi yargısı arasındaki iletişim kopukluğu nedeniyle yasaların farklı yorumlanması,

• İdarenin bir konudaki yargı kararını sadece o işlem için uygulaması benzer konulardaki işlemlerde bu kararı göz önünde bulundurmaması,

• Bazı vergi yasalarının yürürlüğe girmesinde hakkaniyet ilkesinin göz ardı edilerek uygulanması (bu işleme karşı yargıya başvurulması ile yargı sayesinde hakkaniyet ilkesine aykırı olduğu kararının verilerek idari işlemin uygulanmasına son verilmesi) vb. etkili olmaktadır.

Vergi uyuşmazlıklarının hem ortaya çıkışının önlenmesi hem de yargıya taşınan vergi davalarının sayısının azaltılması veya vergi davalarının idare lehine sonuçlanması bakımından vergi idaresince alınması gereken bazı önlemler söz konusudur. Bunlar;

• Hangi tür uyuşmazlıkların yargı aşamasına götürülebileceği konusunda daha dikkatli olunması,

• Mevzuata açıkça aykırı nitelikte idari işlemlerin yapılmaması, • Davaların tüm kanun yolları tükeninceye kadar sürdürülmemesi,

• Yeni yasal düzenlemelere yönelik açıklama gerektiren konularda idarenin gerekli düzenleyici işlemleri zamanında yapması,

• Vergi uyuşmazlıklarının özellikle idari aşamada çözümünde (uzlaşma müessesesindeki başarı gibi) diğer idari yolların da etkinleştirilmesine

yönelik mükelleflerin bilgilendirilmesi veya ikna edilmesine ilişkin etkin önlemler alınması ve bu konudaki gerekli düzenlemelere gidilmesi,

• Vergi idaresi personelinin hizmet içi eğitim ile güncel gelişmeleri izlemelerinin sağlanması, maaşlarda iyileştirme yapılması ve personel kalitesinin artırılmasına yönelik çalışılması vb. dir.

Gelişmekte olan ülkelerde vergi uyuşmazlıklarının çözümü için; vergi borçluları idari çözüm yollarına başvurmadan yargısal çözüm yoluna başvuramamaktadır. Ülkemizde ise; vergi uyuşmazlıklarının çözümünde; vergi borçlularının öncelikle idari çözüm yollarını kullanması zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu da vergi mahkemelerinin iş yükünü artırmakta ve gerekli konularda ihtisaslaşmasına mani olmaktadır. Türk Vergi Yargısı’nın daha etkin olabilmesi ve vergi mahkemelerinin daha işler çalışabilmesi için şu şekilde önlemlerin alınması doğru olacaktır.

• İdare mahkemeleri ile vergi mahkemelerinin görev alanları açık olarak belirlenmediğinden uygulamada sık sık tereddütlerle karşılaşılmaktadır.

İlgili mahkemelerin görev alanları açık ve net belirlenmelidir.

• Farklı kanunlarda farklı dava açma süreleri belirlenmiş ve bazı dava açma süreleri yeterli hazırlık yapmaya imkan vermeyecek kadar kısa tutulmuştur. Dava açma süreleri yeterli hazırlık yapmaya elverişli olacak şekilde belirlenmelidir.

• Mücbir sebeplerin yargılama usulüne ilişkin sürelere etkisi açık olarak düzenlenmemiştir. Bu husus açıklığa kavuşturulmalıdır.

• Vergi mahkemelerinde tek hakimle çözümlenen uyuşmazlıklar için kabul edilen had günün şartlarına göre çok düşük kalmıştır. Bu had günün

şartlarına göre belirlenmelidir. Böylelikle aslında itiraza konu olması gereken davalar, temyize konu olarak gereksiz yere Danıştay’ın iş yükünü artırmayacaktır.

• Heyet halinde yapılan vergi yargısı duruşmalarında, heyet üyeleri arasında meslekten hukukçu ve meslekten vergici bulunma şartı aranmalıdır.

• Vergi yargısında bilirkişilik müessesesinden yararlanmada, konunun uzmanı olan kişiler bilirkişi olarak atanmalıdır.

• Yargı organı vergi davaları ile ilgili karar verirken; Vergi Hukukuna göre karar vermeye çaba göstermelidir.

• Vergi uyuşmazlıklarının idari aşamada değil de yargı yoluyla çözümü; genellikle mükellefler lehine sonuçlar doğurması, mükelleflerin idareden fazla yargıya güvenmelerine sebep olmaktadır. Uyuşmazlıkların çözümünde idarenin etkinliği arttırılır ve mükellefe sağladığı yararlar hakkında mükellefler bilinçlendirilirse idareye olan güvenin artması sonucu yargı yoluna gidilmeden uyuşmazlıklar çözümlenebilmektedir. Ya da yargıya intikal eden uyuşmazlıkların idare aleyhine sonuçlanmasının sebepleri irdelenerek, bu faktörlerin ortadan kaldırılması sonucu idare aleyhine sonuçlanan davalar azalacağı için; mükellefler daha önce kazanılmış başka bir davayı emsal göstererek dava açmayacağı için; idari çözüm yollarına nazaran daha uzun ve masraflı olan yargısal çözüm yolu mükellefler tarafından tercih edilmeyecektir. Sonuç olarak idari çözüm yollarının etkinliği arttırılmalı ya da yargıya intikal eden vergi uyuşmazlıklarının idare aleyhine sonuçlanmasının sebepleri ortadan kaldırılmalıdır.

Vergi uyuşmazlıklarının çözümünde vergi mahkemelerinin rolü; günümüz

şartlarında idare mahkemelerindeki iş yükü, gerekli gereksiz her davanın itiraza, temyize konu olması, yargı organlarının vergi hukuku ile ilgili konularda gerekli uzmanlaşmış kadro ile çalışmayışı, uyuşmazlıklarının çözümü ile ilgili idari çözüm yolları tüketilmeden direkt yargı yoluna başvuru yapılmasının ülkemizde serbest olması vb nedenlerle yeterince etkin değildir. Vergi uyuşmazlıklarının çözümünde vergi mahkemelerinin rolünün büyük olmasına karşın; vergi mahkemeleri kanun tarafından kendinden bekleneni verememektedir. Örneğin; Danıştay’a intikal eden temyiz dosyalarının çokluğu sebebiyle Danıştay içtihat yaratma fonksiyonunu yeterince yerine getirememektedir. Bu nedenle; etkin bir vergi yargısı için; öncelikle vergi uyuşmazlıklarının çözümünde idari çözüm yolları zorunlu hale getirilmeli ve idari çözüm yollarında çözümlenemeyen uyuşmazlıklar dava konusu yapılmalıdır.

KAYNAKLAR

AKALP Nizamettin. “ Vergi Uyuşmazlıklarının İdari Yolla Çözümü”, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 1993.

AKSOY Şerafettin. Vergi Yargısı ve Türk Vergi Yargısı Sistemi, Filiz Yayınevi,

İstanbul, 1999.

AKYAVAŞ Oktay. “Vergi Usul Kanunu’na Göre Düzeltme”, Maliye Bakanlığı

Hesap Uzmanları Bilim Raporu, Sayı:XLIII-12/87.

ALİEFENDİOĞLU Yılmaz. “İngiliz Vergi Sistemine Genel Bakış”; Danıştay

Dergisi, Sayı:6-7, Ankara, 1973.

ARICA M. Nadir. “Vergi Hataları ve Düzeltilmesi-8”, Maliye ve Sigorta

Benzer Belgeler