• Sonuç bulunamadı

(II) Önergenin verilmesiyle oylama arasında kırksekiz saat süre geçmiş olmalıdır”.

100 Kurucu güvensizlik oyunun siyasal sistem için anlamını ve bu kurumun çıkmazlarını

dengeleyici bir unsur olarak düşünülen parlamentonun feshi yetkisi için bkz. Alman Anayasası’nın 68. maddesi. Konunun teorik temelleri Tunçer Karamustafaoğlu’nun Ya- sama Meclislerini Fesih Hakkı, Ankara, AÜHF Yayınları, 1982, eserinde etraflı şekilde incelenmiştir. Sorunun güncellenmiş bir değerlendirmesi için bkz. Ece Göztepe, “Fede- ral Alman Anayasası’nda Güvensizlik Oyu Sonucu Yasama Meclisinin Feshi Kurumu,” Prof. Dr. Tunçer Karamustafaoğlu’na Armağan, Ankara, Adalet Yayınevi, 2010, s. 335-373. 101 Bkz. Quaritsch 1988: 17.

yona indirgenmektedir102. Görüldüğü üzere Schmitt, burada açıkça adını koy- masa da, 1949 Alman Anayasası’nın 67. maddesinde ifadesini bulan kurucu güvensizlik oyunun mantıksal alt yapısını hazırlamıştır.

Schmitt’in Weimar düzeni içinde cumhurbaşkanında gördüğü siyasal fonksiyon, kendisinin daha sonra yazacağı birçok eserin de habercisi niteliğin- dedir. “Anayasa Öğretisi”nin yayınlanmasından hemen sonra yaşanan anayasal krizler, Schmitt’in sistem içi siyasal lider arayışında cumhurbaşkanı üzerinde yoğunlaşmasına neden olmuştur. “Anayasanın Koruyucusu” (Der Hüter der

Verfassung) (1931) ve “Yasallık ve Meşruluk” (Legalität und Legitimität)

(1932)103 kitapları, “Anayasa Öğretisi”ndeki bazı tezlerin kısmi modifikasyo- nunu da beraberinde getirmiştir. Bu anlamda Schmitt’in, Hans Kelsen gibi kendi içinde tutarlı bir hukuk teorisi yaratmaya çalışan bir teorisyenden çok, aktüel siyasetin sorunlarına ve çıkmazlarına çözüm üretmeye çalışan, ama bunu son derece teorik bir perspektiften yapan dinamik bir düşünür olduğu söylenebilir104.

Schmitt’e göre anayasal demokrasilerde cumhurbaşkanı, yasama ile yü- rütme arasında bir denge işlevi görmesi düşünülen monarşik bir unsurdur. Ancak Weimar’ın başkanlık sistemini de içine alan düzeninde, cumhurbaşka- nına doğrudan demokratik bir nitelik de kazandırılarak, doğrudan halk tara- fından seçilmesi öngörülmüştür. Parlamentoyu fesih (madde 25) ya da parla- mentonun çıkardığı bir yasayı halkoylamasına sunma yetkisi (madde 73), par- lamentoya karşı doğrudan halkla bağlantı kurmasını sağlayan önemli araçlar- dır. Cumhurbaşkanı partilerüstü, halkın güvenini kazanmış bir bağlantı un- suru olarak tasarlanmıştır. Halkla doğrudan bağlantısı bu denli güçlü şekilde tesis edilmiş bir kurumun, siyasal liderlik yapamayacağını varsaymak, Schmitt’e göre olanaksızdır. Her ne kadar cumhurbaşkanı işlemlerinde yü- rütme organının karşı-imzasına tabi olsa da (orduya komuta etme, olağanüstü halde tedbirlere karar verme, af yetkisini kullanma vb. hallerde), siyasal liderlik yapma gücü, Weimar’in kurduğu siyasal düzende kaçınılmazdır. Tehlikeli olan husus, Weimar sisteminde hem başbakanın, hem de cumhurbaşkanının siya- sal lider olma vasfıyla donatılmış olmasıdır. Her ikisinin de lider olmayı arzu

102 Schmitt, Verfassungslehre, pp. 343-345. Ottmann da Schmitt’in özellikle yıkıcı olan, ama yeni bir hükümet kurulmasına da hizmet etmeyen güvenoyunu reddettiğini vur- gulamaktadır. Bkz. Ottmann, “Carl Schmitt (1888-1995) oder Politisches Denken für alle Fälle,” Geschichte des politischen Denkens. Das 20. Jahrhundert – Der Totalitarismus und seine Überwindung 2010, pp. 221.

103 “Yasallık ve Meşruluk” kitabı, “Anayasa Öğretisi”nin ana eksenini oluşturan, Ana- yasa’nın tali kurucu iktidar tarafından değiştirilemeyecek tercihleri olduğu ve anayasa değişikliği çerçevesinde bunlara dokunulamayacağı tezinin Hitler’in yaklaşan iktidarı karşısında, “yasal devrim”e karşı uyarı olarak da okunabilir.

104 Ottmann’a göre de Schmitt’in “Anayasa Öğretisi”nin Kelsen’in normativizminin tam karşısında yer alır. Kelsen anayasayı kapalı devre bir norm sistemi olarak ele alırken, Schmitt anayasanın arkasında duran halk iradesini/kararını öne çıkarır ve Kelsen’in aksine siyasetle hukuku birbirinden ayırmaz; aksine Rousseaucu bir demokrasi anla- yışıyla siyasetin hukukun ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir. Schmitt’in “Anayasa Öğretisi”nde anayasanın siyasal boyutu, hukuk devletini önceleyen bir ilke olarak, hu- kuk devletine göre daha hayati anlam taşıyan bir nitelik kazanır. Bkz. Ottmann, a.g.m., pp. 240.

etmesi ve siyasal görüşlerinin birbirinden farklı olması halinde, sistemin krize sürüklenmesi kaçınılmazdır105.

Weimar Anayasası’nın 25. maddesinde cumhurbaşkanının parlamentoyu fesih yetkisi düzenlenmiştir. Buna göre cumhurbaşkanı, Schmitt’in deyişiyle “gerçek bir anayasal çatışmanın varlığı halinde”, aynı nedenden dolayı ancak bir kez kullanabileceği fesih yetkisiyle donatılmıştır106. Bu yetkinin amacı, doğrudan halka başvurarak anayasal çatışmada hükümetin mi, parlamento- nun mu görüşünun halk tarafından benimsendiğinin ortaya çıkarılmasıdır107. Fesih yetkisinin, cumhurbaşkanına hem yeni seçimler öncesinde arabuluculuk yapma olanağı tanıması, hem de halkın oyuna sunulan meselede tarafını belir- lemesine olanak tanınması dolayısıyla, cumhurbaşkanını güçlendiren bir araç olduğu açıktır.

Schmitt bütün eleştirilerine rağmen parlamentarizmin olgusal ve hukuki varlığını kabul etmekte ve öncelikle bu yönetim biçiminin mantıksal sonuçlarını kategorize ederek işe başlamaktadır. Buna göre parlamento ulusun temsilcisi- dir; bu işlevini kamuya açık tartışma, rasyonel, genel ve adil yasalar aracılığıyla yerine getirir. Tartışmaların açık olması, bütün sistemin özüdür. Milletvekille- rinin dokunulmazlığı da parlamentonun kamusal işlevinin bir uzantısıdır ve milletvekillerinin değil, parlamentonun kamuya açık niteliğinin korunmasına yöneliktir. Schmitt’e göre parlamentonun temsili niteliğinden dolayı yasama yetkisinin bir alt kurula ya da hükümete devredilmesi de mümkün değildir. Çünkü bu yolla temsilin kamuya açık niteliği ortadan kaldırılmaktadır. Millet- vekilleri, seçmenler de dahil olmak üzere, her türlü etki ve emirden uzak bi- çimde görevlerini yerine getirirler. Bu nedenle de özünde bir bağlılık ilişkisi olan memurluk ya da din adamlığı görevinde olanların aynı zamanda milletvekili olmaları mümkün değildir. Milletvekillerine yerine getirdikleri temsil görevinden dolayı maaş bağlanması da söz konusu olamaz, ancak verdikleri emeğin ika-

mesi mümkündür. Schmitt’in maaş ile ikame arasında yaptığı bu ayrım, bazı

dillerde, milletvekillerine ödenen maddi karşılığın maaştan farklı bir kavramla ifade edilmesinde somutlaşmaktadır108.

Bu ideal sonuçların modern demokrasilerde aşınmaya başladığını, hatta tamamen ortadan kalktığını Schmitt yine örneklerle ortaya koymaktadır. Ya- sama meclislerindeki tartışmalar yerini artık, parti meclis gruplarının kamuya kapalı yapılan pazarlıklarına bırakmıştır. Meclis gruplarının kararları parti üyesi milletvekillerini bağladığından, milletvekillerinin şahsi fikirlerinin bir önemi yoktur ve birkaç karşı fikrin ifade edilmesi, partilerin kesinleştirilmiş görüşlerini etkilemede ya da değiştirmede başarılı değildir. Yasama meclisin- deki kamuya açıklık, artık tartışmanın, argümanların açıklığını değil, sadece

Benzer Belgeler