• Sonuç bulunamadı

Öğrencilerin kullanılmamış geniş kapasiteleri bulunmaktadır. Bu kapasite çoğu zaman kullanılmadan kayıp olmaktadır. İnsanlar genellikle tembelliğe eğilim göstermektedirler. Kapasitelerini tam olarak kullanmak için de onlara meydan okumak gerekmektedir. Öğrencileri aktif tutmak için sürekli olarak kapasitelerinin azcık üstünde problemlerle karşı karşıya getirmek gerekmektedir. İşte bu durum, tam öğrenme ile mümkün olacaktır. Bir tam öğrenme sistemi olan Keller Planı ile ilgili

yapılan araştırmalar da bunu desteklemektedir. Öğrenciler, diğer sistemlere göre bu sistemde daha fazla çalıştıklarını ifade etmişlerdir.

Öğrencilerde %80 ila %90 arasında başarı sağlar Öğrenci araştırmaya teşvik edilir

TAM ÖĞRENME

Öğrencinin derse katılımı sağlanır Öğrenci materyal kullanmayı öğrenir

Şekil 3: Tam öğrenme Yönteminin Yararları

1.7- Tam Öğrenme Modelinin Sınırlılıkları

Tam öğrenme ile ilgili çalışmalarda bu modelin pek çok olumlu yanları bulunmasına rağmen modele ilişkin yanıt verilemeyen bazı sorular ve eleştiriler de bulunmaktadır.

Tam öğrenmede zaman önemli bir sınırlayıcıdır. Tam öğrenme modeli tüm öğrencilerin aynı düzeyde öğrenmesini sağlamaya çalıştığından zaman alıcıdır. Öğretmenler ünitelerin öğretilmesine ve öğrencilerin eksikliklerinin tamamlanmasına yeterince vakit ayıramamakta ve yavaş öğrenen öğrenciler hızlı öğrenen öğrencileri engelleyebilmektedir.

Tam öğrenme modelinin sınırlılıkları arasında, ileride olan öğrenciler için uygulanacak zenginleştirilmiş etkinliklerin; bilişsel giriş davranışları ve izleme testlerinin hazırlanmasının, uygulanmasının zor olması ve uzmanlık gerektirmesi sayılabilir.

Düşünme becerileri ile ilgili, tam öğrenmede öğretmenlerin üst düzey zihinsel süreçlere (problem çözme, ilkelerin uygulanması, analitik beceriler ve yaratıcılık) odaklanmasının, düşünme becerileri ve öğrencilerin bilgisini artıracağı belirtilmektedir.

Elçin (2006)’e göre tam öğrenmenin uygulanması kolay değildir. Her bir öğrenci için öğretimi uyarlamak zorunda olan öğretmenin sorumlulukları artmaktadır. Öğretmen her bir öğrencinin çalışmasını düzenli olarak izlemesi, her bir öğrencinin tam öğrendiği beceri ve görevleri belirlemesi, anında geribildirim vermesi, 25 veya daha fazla öğrencinin olduğu bir sınıfta kolay bir öğretim görevi değildir. Tam öğrenme dikkatli planlamayı ve değerlendirme araçları takımlarının hazırlanmasını gerektirir. Bütün bunlar geleneksel öğretime göre öğretmenin daha fazla çaba ve zamanın harcanmasını gerektirmektedir.

Bloom tam öğrenmenin uygulandığı ortamda hızlı ve yavaş öğrenen öğrencilerin öğrenme hızlarını birbirine yaklaşacağını ileri sürmektedir. Sonuçta, birçok konuda olduğu gibi, tam öğrenme modelinde de madalyonun iki yüzü bulunmaktadır. Demir (2011)’e göre madalyonun bir yüzünde tam öğrenme, öğretim için harcanan fazla zamana, çabaya ve soruna değebilir, daha fazla sayıda öğrenci daha iyi öğrenebilir, okuldan daha fazla hoşlanabilir, öğrenmeye karşı olumlu tutum geliştirebilir, kendilerine güvenleri artabilir. Diğer taraftan ise bazı öğrenciler hayal kırıklığı yaşayabilir, sistemle mücadeleleri süresince öğretmenler sistemi daha adil, üretici ve duyarlı yapmak için ellerinden geleni yapmış olsalar bile bıkkınlık yaşayabilirler. Akademik Başarı

Okul, eğitim amacıyla kurulmuş özel bir ortamdır. Kontrollü bir ortam olan okulda, öğrenciye kazandırılacak bilgi, beceri ve tutumlar önceden belirlenmiştir. Bunlar, bu konuların uzmanı olan öğretmenler tarafından planlı bir biçimde düzenlenen öğretim etkinlikleri ile öğrencilere kazandırılır (Erden, 1998: 50). Öğrencilerin bu davranışları kazanma düzeyleri, akademik başarı ile ölçülmektedir. Altınkurt, Silah’ın deyimiyle “Akademik başarı, öğrencilerin okul yaşamında amaçlanan davranışlara ulaşma düzeyi olarak tanımlanmaktadır. Öğrencilerin

sergilemiş oldukları akademik başarı, istendik düzeyde davranışların oluşup oluşmadığının belirlenmesinde bir ölçüt olarak kullanıldığı gibi, üniversiteye giriş, iş başvurusu gibi alanlarda da dikkate alınmaktadır. Okulda öğrencilerin akademik başarılarını ölçmek, bu performans sonuçlarına dayanarak öğrenci hakkında karar vermek, öğrenciyi ilgi ve yeteneklerine göre başarılı olacakları alanlara yöneltmek, genel olarak eğitim sisteminin görevidir “(Silah, 2003: 103, Altınkurt, 2008: 130’daki alıntı).

1.8- Araştırmanın Amacı ve Önemi

1.8.1- Araştırmanın Amacı

Okulda öğrenme kuramı olarak da adlandırılan tam öğrenme modeli, okulda öğrenmeyi en çok etkileyen az sayıdaki faktörü belirlemek ve bu faktörleri kontrol altına alarak, hatadan arınık bir öğretim düzeni oluşturmak üzere geliştirilmiştir. Bu model okul gibi toplu öğrenmelerde gözlenen bireysel faklılıkların nedenlerini incelemekte ve bu tür bireysel farklılıkları öğrenci, okul ve toplum yararına olacak şekilde en aza indirilmesi için alınması gerekli önlemleri açıklamaya çalışmaktadır (Senemoğlu, 2005, s: 446-448).

Demirbaş ve Yağbasan, Tekin’in deyimiyle “Duyuşsal öğrenmeler, kendi başlarına bir öğretim hedefi oluşturmalarının, özellikle bilişsel alandaki öğrenmelerin gerçekleşmesinde bir araç olarak kullanılmaktadır. Bir kişinin ilgileri, tutumları ve değerleri, onu tanıtan güçlü belirleyicilerdir. Bu yüzden belirtilen özelliklerin bilinmesi, kişinin hem mevcut durumunun anlaşılmasına, hem de gelecekteki çalışmalarının ve davranışlarının tahmin edilmesine yardım edecektir (Tekin,1996, Demirbaş ve Yağbasan, 2005: 366).

Selçuk (2006)’un deyimiyle “Öğrencilerin dersle ilgili ön öğrenmeleri, ilgisi, tutumu, başarılı olabileceğine olan inancı, öğretim hizmetinin niteliği gibi değişkenler okullardaki öğrenme-öğretme süreci yoluyla değiştirilebilir. Günümüzde, okullarda verilen eğitim öğretim faaliyetlerine baktığımızda bu yapının merkezini bilişsel

öğrenme faaliyetlerinin oluşturduğunu, duyuşsal alanla ilgili davranışların etkililiğinin ise gözardı edildiğini görmekteyiz. Halbuki duyuşsal alanda kazandırılabilen davranışlar, diğer öğrenme alanlarının geliştirilmesine pozitif yönde etki edebilir.

Okulda verilecek eğitimde bilişsel öğrenmelerle, duyuşsal öğrenmeler arasında yüksek düzeyde bir ilişki vardır. Duyuşsal giriş özelliklerinin, öğrenme ürünlerindeki değişikliğin % 25’ini açıklama gücünde olduğu belirtilirken, bilişsel giriş davranışlarının ve duyuşsal giriş özelliklerinin birlikte başarı dağılımını açıklama oranı ise % 65 olarak ifade edilmektedir. Buna göre, öğrencilerin duyuşsal giriş özelliklerini olumlu hale getirerek, onların başarıları arasındaki fark % 25 oranında azaltılabilecektir (Demirbaş veYağbasan, 2006, s: 273).

Bu araştırmada ilköğretim öğrencilerinin okulun yapısı, öğrencinin cinsiyeti, yardım alma durumu, anne ve babanın aylık gelir durumu ve öğrenim düzeyi ile Fen ve Teknoloji dersindeki akademik başarısı değişkenlerine göre, Fen ve Teknoloji ders kazanımları ile ilgili bilişsel, duyuşsal, öğrenme stratejilerine ilişkin görüşleri ve başarı test puanları arasında nasıl bir ilişkinin olduğunu ortaya çıkartmak amaçlanmıştır.

1.8.2- Araştırmanın Önemi

Eğitim öğretim sürecinin üç temel öğesi öğretmen, öğrenci ve programdır. Bu üç temel öğeden birinin yetersiz olması ya da olmaması durumunda, eğitim öğretim sürecinin aksayacağı bilinen bir gerçektir. Bir toplumun kalkınmasında en etkin yolun eğitim olduğu düşünüldüğünde, topluma yararlı ve düşünen bireyler yetiştirmek gerekmektedir. Bu da ancak iyi hazırlanmış bir öğretim programı ve alanında uzman öğretmenler sayesinde olmaktadır.

Bir eğitim sisteminin verimliliği öğrencide amaçlar yönünde meydana gelen değişikliklerle belirlenir. Amaçlara ulaşma dereceleri öğrencilerin öğrenme düzeylerinin gelişmesine veya zihindeki şemaların artmasına yol açmaktadır ve bu da öğrenme-öğretme sürecinin etkili kılınmasıyla gerçekleşmektedir. Bu da ancak iyi hazırlanmış bir eğitim program ile gerçekleşebilir. Fen ve teknoloji eğitiminin,

toplumların geleceği açısından bir anahtar rolü oynadığını göz önünde bulunduracak olduğumuzda fen eğitiminin kalitesini artırmak için; eğitim programlarının, öğrencilerin algı ve beklenti düzeylerine yönelik düzenlenmesi gerekliliği yadsınamaz bir gerçekliktir.

Öğretmen tarafından yürütülen öğretim programındaki kazanımların ne düzeyde gerçekleşip gerçekleşemediğinin göstergesi öğrenci tarafından belirlenmektedir. Bu nedenle ilköğretim öğrencilerinin bilişsel ve duyuşsal alana ilişkin görüşleri ile öğrencilerin öğrenme stratejileri ve ders başarısı arasında önemli bir ilişki vardır. Türkçe, Matematik, Fizik gibi branşlarda, tam öğrenme modeli ile ilgili çeşitli araştırmalar bulunmasına karşın; Fen ve Teknoloji öğretim programlarının ve ders konularının öğretimi ile ilgili yapılan literatür taramasında az sayıda araştırmaya rastlanmıştır. Bu nedenle tüm bunlar göz önüne alındığında, araştırmadan elde edilecek sonucun, öğrenme ve öğretim süreçlerinin, öğrencilerin beklentilerine ve algılama düzeylerine uygun olarak yeniden yapılandırılmasına ve öğretmenin öğretim programını yeniden gözden geçirmesine katkıda bulunacağı düşünülmektedir.

1.8.3- Problem Cümlesi

İlköğretim öğrencilerinin fen ve teknoloji dersine ilişkin görüşlerinin tam öğrenme modeline uygunluğu nasıldır?

1.8.4- Alt Problemler

Bu temel problemi çözebilmek için şu alt problemlere cevap aranmıştır: