• Sonuç bulunamadı

Çalışmamızda en yüksek çocukluk çağı travma maruziyeti BBB grubunda bildirilmiştir. MDB grubu bunu takip etmiş; en düşük çocukluk dönemi travma maruziyeti sağlıklı kontrol grubunda bulunmuştur. BBB grubu fiziksel istismar dışındaki bütün alt tiplerde; MDB grubu da emosyonel istismar ve ihmal tiplerinde sağlıklı kontrol grubuna göre yüksek puanlar almıştır. Gruplar arasında cinsel

66

istismar alt puanlarında farklılık olduğu belirlenmiş, bu farklılığın BBB grubundan kaynaklandığı tespit edilmiştir. Bulgularımız, BBB grubunda çocukluk çağı travma maruziyetinin hem depresyon hastalarından hem de sağlıklı kontrol grubundan yüksek olduğunu göstermektedir. Mevcut literatür sonuçlarımızla uyumlu olup, yapılan bir çok çalışmada hem bedensel belirti bozukluğu ve bedenselleştirmenin (11,12,103), hem de depresyonun (13-15) çocukluk çağı travmalarıyla ilişkili olduğu gösterilmiştir.

BBB ve travma ilişkisini gösteren yayınlara bakıldığında; bir çalışmada somatizasyon bozukluğu olan 40 kadın hastanın kontrollere göre çocuklukta daha fazla travmatik deneyim yaşadığı bulgulanmıştır. Travma türüne bakıldığında gruplar arasında emosyonel ihmal ve istismar ile fiziksel istismar açısından farklılık bulunurken, fiziksel ihmal ile cinsel istismar açısından fark saptanmamıştır (12). Waldinger ve arkadaşlarının çalışmasında çocukluk çağında fiziksel, cinsel ve emosyonel istismara maruz kalma ile erişkinlikte bedenselleştirme arasında ilişki olduğu gösterilmiştir (11). Brown ve arkadaşlarının yaptığı çalışma da somatizasyon bozukluğu olan hastaların çocukluk çağında kontrollere göre daha yüksek düzeyde ciddi emosyonel istismar ve fiziksel şiddete uğradığını göstermiştir. Aynı çalışmada cinsel istismar açısından farklılık bulunmamıştır (10). Samelius ve arkadaşlarının çalışmasında ise çocukluk ve erişkinlikte şiddete maruziyet ile bedenselleştirme arasında bağlantı olduğu gösterilirken, yalnızca çocuklukta şiddete maruz kalma ile bağlantı bulunamamıştır (109).

Çocukluk çağı travmalarının bedenselleştirmeye yol açmasında aleksitiminin rolü olduğu düşünülmektedir. Çocukluk çağında maruz kalınan ruhsal travmaların özellikle duygu düzenleme kapasitesini etkilediği; güvensiz bağlanmaya, imajinasyon ve sembolleştirmede bozulmaya neden olarak aleksitimiye yatkınlığı artırabileceği düşünülmektedir (14). Güvensiz bağlanma paterninin de, travmaların bedenselleştirmeye yol açmasında aracı rolü olduğu gösterilmiştir (11). Aleksitimi kavramını tanımlayan Sifneos da, oluş nedeni olarak özellikle dil öncesi dönemde ortaya çıkan travmatik psikososyal yaşantılara işaret etmiştir (303).

Çalışmamızda çocukluk çağı travmalarının fiziksel istismar dışındaki alt ölçekleri ve toplam puanı ile aleksitimi düzeyi arasında pozitif korelasyon saptanmıştır. Ayrıca BBB grubundaki aleksitimik bireylerin, olmayanlara göre

67

emosyonel istismar ve toplam travma puanı anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Joukamaa ve arkadaşlarının yaptığı prospektif çalışmada; istenmeyen, kalabalık ailede büyüyen ve ebeveynleri boşanmış olan çocukların aleksitimi düzeyleri anlamlı olarak daha yüksek saptanmıştır (122). Wolff, çocuğun kendisini duygusal bağlamda ifade etmesini ve oyun arayışını reddeden ebeveynler olduğunda, duygusal paylaşım ve fantezilerini pekiştiremeyen çocukta duygudan arınmış şekilde iletişim kuran sahte bir kendilik geliştiğini; bu durumun aleksitimi gelişimine zemin hazırladığını belirtmiştir (304). Bu şekilde ortamlarda büyüyen çocukların, özellikle emosyonel açıdan ihmal ve istismara daha açık olmaları da kaçınılmazdır. Bu durumun süreğenleşmesi de aleksitimi ve dolayısıyla bedenselleştirme açısından risk taşımaktadır. Aleksitimi ile çocukluk çağı travmaları arasında ilişki olduğunu gösteren araştırmalara alt ölçekler açısından bakıldığında; farklı çalışmalarda emosyonel ihmal (17), fiziksel ve cinsel istismar (18), fiziksel istismar ve emosyonel ihmal (14) ile arasında ilişki olduğu gösterilmiştir.

2018’de yapılan bir çalışmada emosyonel ihmal, emosyonel istismar ve toplam travma skorları depresyon hastalarında sağlıklı kontrollere göre –çalışmamızdaki bulgulara benzer şekilde- anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Bu çalışmada bizim bulgularımızdan farklı olarak fiziksel ihmal de anlamlı farklılık göstermiştir (15). Erken dönemde karşılaşılan travmaların bağlanma biçimlerini olumsuz etkileyerek ve düşük benlik değerine yol açarak depresyona yatkınlığı arttırdığı belirtilmektedir (175,176). Ayrıca travmalar; öğrenilmiş çaresizlik şemalarının gelişmesine, kişinin çevreyi ve kendisini olumsuz algılamasına da yol açmaktadır (181,182). Erken dönem travmalarının MDB için de aleksitimi aracılığıyla yatkınlık oluşturan bir faktör olabileceği ifade edilmektedir (19). Ancak bu yatkınlığın özellikle depresyondaki bedensel belirtilerin gelişimiyle ilgili olduğu, depresyonun şiddetiyle ilişkili olmadığı da öne sürülmüştür (14). Çocukluk çağı travmalarının, başta HPA ekseninde olmak üzere, kalıcı nörobiyolojik değişikliklere yol açarak erişkinlikte depresyona yatkınlık oluşturduğu bilinmektedir (147). Bu etkiler ileride daha detaylı olarak tartışılmıştır.

Çalışmamızda BBB ile MDB grubu karşılaştırıldığında emosyonel ihmal, fiziksel ihmal ve toplam travma puanı açısından anlamlı farklılık saptanmıştır. BBB olan bireylerin MDB grubuna göre daha fazla emosyonel ve fiziksel ihmale maruz

68

kaldıkları anlaşılmaktadır. Bir çalışmada somatizasyon bozukluğu olan hastaların fiziksel istismar, fiziksel ihmal, cinsel istismar ve toplam travma skoru açısından major depresyon bozukluğu olan gruba göre daha yüksek puanlar aldığı belirlenmiştir (16). Bizim çalışmamız ve yukarıda sözü edilen çalışmalarda bedenselleştirme ile ilişkisi en sık gösterilen alt ölçeğin emosyonel istismar olduğu dikkat çekmektedir (10-12,14,68). İlişkili bulunan bir diğer alt ölçek olan fiziksel istismar açısından literatürdeki verilerin aksine bizim çalışmamızda gruplar arasında farklılık olmadığı görülmüştür. BBB grubunda MDB’ye göre daha yüksek travma öyküsü olması, literatür tarafından desteklenen bir bulgu olarak görünmektedir. Ancak elimizdeki bulgular iki bozukluk arasında çocukluk çağı travma şiddeti ve/veya türü açısından ayrım yapmamızı sağlayacak veriler sağlamaktan uzaktır. Bu alanda yapılacak daha fazla karşılaştırmalı çalışmaya ihtiyaç vardır.

Çocukluk döneminde karşılaşılan travmaların sadece bedensel belirti bozukluğu ya da depresyon değil birçok psikiyatrik tablo ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır (108). 2018’de yayınlanan bir çalışmada Viyana’da, yetiştirme yurdunda büyümüş olan bireyler ile toplum örnekleminde çocukluk çağı travmaları ve erişkin psikiyatrik tanılar karşılaştırılmış; yurtta büyüyen bireylerde bütün çocukluk çağı travmaları alt tipleri, major depresyon başta olmak üzere birçok mental bozuklukta anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (180). Erişkinlikte gelişen psikiyatrik bozukluklarda çocukluk çağında maruz kalınan travmaların rolü ile ilgili yapılan bir derlemede 2001 ve 2011 yılları arasında yayınlanan 44 çalışma değerlendirilmiştir. Bu çalışmaya göre çocukluk çağında maruz kalınan fiziksel ve cinsel istismar ile ihmallerin erişkinlik dönemindeki çoğu psikiyatrik bozukluk için riski arttırdığı bildirilmiştir (178). Çalışmamızda BBB grubu ve kontrollerde belirti tarama listesinden elde edilen genel belirti indeksi (GSI) ile çocukluk çağı travmaları arasında pozitif korelasyon saptanmıştır. Dovran ve arkadaşlarının 551 erişkinde erken dönem travmalarının erişkin dönemdeki ruh sağlığına etkisini araştırdıkları çalışmasında da bulgularımıza benzer sonuçlar gösterilmiştir (305). Yani erken dönemdeki yaşanan travmalar erişkin yaşamdaki psikopatolojilere yatkınlığı arttırdığı gibi kişinin kendisinde tanımladığı belirti şiddetini de arttırmaktadır.

69

ALEKSİTİMİ, DUYGU TANIMA VE ZİHİN KURAMI İŞLEVLERİ