• Sonuç bulunamadı

Çoğunluğun veya Şirketin Davacının Paylarını Satın Alma

E. DAVACI PAY SAHİPLERİNE ÖDENECEK PAYLARININ

5. Çoğunluğun veya Şirketin Davacının Paylarını Satın Alma

Haklı sebebe dayalı fesih davası sonucunda davacının şirketten ayrılması kararının uygulamasında söz konusu olan bir başka husus da şirket veya diğer pay sahiplerinin davacının paylarını satın alma talebinde bulunup bulunamayacağı mevzusudur. Şirket ya da şirketteki diğer pay sahipleri, şirketin feshini engellemek için yargılama esnasında bu talebi ileri sürerek davayı sona erdirme amacı taşıyabileceklerdir. Burada gündeme gelen husus mahkemenin taraflar

213 Şahin, s. 423.

214 Çamoğlu, Ersin, Kollektif Ortaklıkta Haklı Sebep Kavramı ve Ortağın Haklı Sebeple Çıkarılması, İstanbul 1976 s. 74; Tekinalp, Ünal, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2013, s. 292, parag. 14-12b; Kılıç, Fatoş, “Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davasında Alternatif Bir Çözüm Olarak Bölünme”, Prof. Dr. Hamdi Yasaman’a Armağan, 1. Baskı, İstanbul 2017, s. 425.

215 Bu husus anonim şirketin haklı sebeple feshi davasının tali niteliğine ilişkin olup, konuyla ilgili detaylı açıklama için bkz. I. Bölüm A 3.

50

arasında bir anlaşma olmaksızın gündeme gelen bu satın alma talepleri ile bağlı olup olmadığı, bu talebe rağmen şirketin feshine karar verip veremeyeceğidir. Eğer davanın tarafları yani şirket ile davacı pay sahipleri arasında yargılama dışında söz konusu payların şirkete ya da diğer pay sahiplerine satılmasına ilişkin bir iradi bir anlaşma olması halinde, tartışılması gereken herhangi bir husus da söz konusu olmayacaktır. Veya tarafların anlaşması ile mahkemeye sulh beyanında bulunmaları halinde, söz konusu ihtilaf mahkeme kararı ile değil, sulh yoluyla sonlanmış olacaktır216. Mahkemenin ihtilafın sulh ile çözüldüğünü tespiti ve bu tespitin karar tutanağına kaydı neticesinde yenilik doğuran sonuçlar oluşacaktır217. Ya da eğer çoğunluk pay sahipleri feri müdahil olarak payları satın alma teklifinde bulunursa, azınlık ile diğer pay sahipleri arasında anlaşma sağlanıp sağlanamayacağı hususu akla gelecektir. Yargılama esnasında tarafların kendi iradeleriyle payların gerçek değeri ile satın alınması hususunda anlaşmalarının tek borç ilkesine aykırılık olmayacağı kabul edilmektedir. Ancak bu durum belirtmiş olduğumuz üzere usul hukuku çerçevesinde kabul görmeyecektir. Feri müdahil davanın tarafı olmadığı için çoğunluk pay sahibi de olsa, şirket dışı 3. kişi de olsa bunların feri müdahil olmaları kullanılarak payları satın almaları sağlanamayacaktır218.

Burada davanın tarafları arasında azınlığın teklifi reddetmesi gibi sebepler nedeniyle anlaşma sağlanamazsa ve yargılama esnasında bu talep şirket veya diğer paydaşlar tarafından ileri sürülürse mahkemenin ne şekilde karar vereceği hususu önemlidir. Mahkemenin talep doğrultusunda, azınlığın paylarının davalı tarafından satın alınmasına karar verip vermeyeceği doktrinde yoruma açık bir konu olmuştur. Doktrindeki bir yoruma göre eğer davalı taraf olarak şirket ya da müdahil olarak şirketteki pay sahibi diğer kişiler, davacının paylarını bilirkişinin belirleyeceği gerçek değer üzerinden alma talebinde bulunursa, mahkeme bu halde taleple bağlı kalmak durumunda olacaktır ve mahkemenin bu kararı vermesi halinde, bedel ödenene dek fesih davası duracaktır. Mahkeme bu şekilde bir talep

216 Şahin, s. 426.

217 Önen Ergun, İnşai Dava, Ankara 1981, s. 171. 218 Şahin, s. 421.

51

olması halinde, talepten bağımsız olarak şirketin feshine ya da diğer bir alternatif çözüme karar veremeyecektir219. Ancak kanaatimce mahkemenin sadece davanın tarafları arasında hüküm kurabilmesinden bahisle, bu teklifin davanın tarafı olmayan diğer pay sahipleri tarafından gelmesi bu sonuca ulaşmamıza engel olacaktır. Dahası bu teklifin davalı taraf şirketten gelmesi halinde de mahkeme her durumda bu talep doğrultusunda karar almaya zorlanamayacaktır. Yani hâkim, bilhassa davacının bu hususta anlaşmayı ve sulh anlaşması yapmayı reddetmesi halinde, davalı tarafın bu yöndeki teklifi talebi ile bağlı olmayacaktır220. Çünkü belirttiğimiz üzere anonim şirketlerde azınlık ile çoğunluk arasındaki çıkar çatışmasında, bu dava ile korunması hedeflenen azınlığın çoğunluk karşısındaki konumudur. Dolayısıyla da azınlığın paylarının satın alınması teklifinin hakkın kötüye kullanımı olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği her somut olay bazında farklılık gösterecektir. Şöyle ki eğer davacının şirketten ayrılması duruma uygun değilse ve mesela dağıtılmamış kârların dağıtımı gibi duruma daha uygun düşen bir çözüm olabiliyorsa, davacının teklifi reddetmesi hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilemeyecektir221. Nitekim burada hâkimin davacının şirketten ayrılması dışında duruma daha uygun ve kabul edilebilir başka bir çözüme karar verme yetkisi bulunmaktadır.

Bu doğrultuda azınlığın paylarının satın alınması teklifinin gelmesi hâkimi, davacının şirketten ayrılmasına ilişkin kararının somut olay çerçevesinde ne kadar uygun olduğuna dair düşünmeye sevk edecektir. Söz konusu durumda hâkime tanınmış olan takdir hakkı kullanılırken somut olayın şartları, davaya konu haklı sebebin niteliği, verilen hükmün azınlığın menfaatine ne derece hizmet edeceği ve haklı sebep teşkil eden sorunu ne derece çözeceği gibi hususlar göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla da hâkim bu takdir yetkisini kullanırken, bu kararın çoğunluğun gücünü kötüye kullanmasına hizmet etmediğinden ve kararın azınlığın menfaati aleyhine olarak şirketten atılma gibi bir sonuç doğurmadığına

219 Yıldız, Tasarı, s. 1199. 220 Şahin, s. 427.

52

emin olmalıdır222. Özetle söz konusu durumda hâkim ancak değerlendirme sonrasında davacının şirketten ayrılmasının duruma uygun düştüğüne, bilhassa davacının menfaatine hizmet ettiğine ve kabul edilebilir olduğuna kanaat getirirse pay bedellerinin şirket tarafından ödenmesine ve davacının şirketten çıkarılmasına karar verebilir.