• Sonuç bulunamadı

2. OSMANLI SERAMĠK ÜRETĠM MERKEZLERĠ

2.4. Çanakkale Seramikleri

Çanakkale Boğazı kıyılarında kurulan yerleşim yerlerinin geçmişi çok eski zamanlara dayanmaktadır. Çanakkale şehrinin kuruluşu M.Ö. 20. yüzyıla tarihlendirilmektedir (Tuğlacı, 1985, s. 187). Şehrin adı kaynaklarda Aleksandreia

40

Troas, Antigoneia Troas, Colonia, Agusta Troadensium olarak geçmektedir (Ayda, 1997, s. 373).

Osmanlı dönemi sonlarına kadar şehrin adının “Kale-i Sultaniye” olarak geçtiği, bu dönemden sonra Kale-i Sultaniye‟de gelişen çanaklara dayanarak halk tarafından Çanakkale adının verildiği düşünülmektedir (Özdem, 2012, s. 11).

Bölgede Prehistorik yerleşmeler ile ilgili en erken tarihli çalışma 1949 yılında Biga, Lapseki, Bayramiç, Ezine ve kısmen Troya‟nın yakın çevresinde yapılmıştır (Kökten, 1952, s. 172). Sahile yakın ova yerleşim yerleri olan Arisbe ve Kumtepe Höyüğü‟nden daha iç kesimlerinde Zeytintarla ve Köserelik adında yeni yerleşim yerleri keşfedilmiştir (Yılmaz, 2018a, s. 9). Abydos Kalesi ve Kumtepe Höyüğü‟nde Prehistorik döneme ait seramikler bulunmuştur (Kökten, 1949, s. 818-827). Troya‟nın Erken Tunç dönemi kültürü ile çağdaş seramiklerin daha çok sahil bölgelerinde ve az miktarda da olsa iç kesimlerde bulunması bölgedeki Tunç dönemi yerleşim düzeninin sahilden iç kesimlere olduğu düşüncesini desteklemektedir (Yılmaz, 2018a, s. 11). Troya I ve III‟ü kapsayan evre “Denizsel Troya Kültürü” olarak adlandırılmıştır (Korfmann, 2001, s. 203). İç kesimlerde yer alan Köserelik‟te ele geçen seramikler, koyu yüzlü astarlı ve perdahlı el yapımı çanaklar, üçayaklı kaplar, siyah hamurlu ve astarlı kazımalı pyxis parçası Troya I‟in karakteristik özelliklerini taşımaktadır (Yılmaz, 2018a, s. 11).

Çanakkale bölgesinde M.Ö. 3000‟de Truva‟da seramik üretimi ile karşılaşılmaktadır (Sevim ve Karaman, 2002, s. 217). Yüzey araştırmaları sırasında bölgede Troya çağdaşı Tunç dönemi ve Erken Demir dönemi yerleşim yerlerine ait seramik buluntularına rastlanmaktadır (Ayda, 1997, s. 374). Orta ve Geç Tunç dönemlerine ait az sayıda seramik eser ele geçirilmiştir. Orta Tunç dönemine ait seramikler sahil kesimindeki Rhoiteion ve Işıldak Tepe‟de bulunmuştur (Akarca, 1978, s. 14, 15; Aslan vd., 2003, s. 168).

Trakya bölgesinde gerçekleşen göçler, bölgede yapılan kazı araştırmaları ile aydınlatılmıştır. Troya‟da Carl başkanlığında yapılan Amerikan kazıları, Priamos Troyası yıkıldıktan sonra bu bölgede kaba çanak çömlek kullanan, Orta Avrupa kökenli bir ulusun yaşadığı ortaya çıkarılmıştır. İlk kez M.Ö. 11. yüzyılın ortalarına tarihlenen Troya VIIb2 katında ortaya çıkarılan kaba, düzensiz biçimlere sahip çanak çömlekler ilkel görünümlüdür. Üzerine boynuza benzer çıkıntıları bulunan, baskı veya kazıma tekniği ile yapılan sarmal ve halka biçimli süslemelerin bulunduğu seramikler

41

ile köken açısından aynı olan Geç Tunç dönemi Macaristan‟ında karşılaşılmaktadır (Bülbül, 2009, s. 82).

Troya I yerleşiminde İlk Tunç çağında bulunan kap kacaklar el ile şekillendirme yöntemiyle yapılan astarlı seramiklerdir. Aynı biçimdeki kaselerin, boyunlu çömleklerin, emzikli basık testilerin tüm evrelerde kullanıldığı, Troya II de ise el ile şekillendirme tekniğinin kullanıldığı kap kacakların dışında çarkta şekillendirme tekniğinin kullanıldığı günümüze ulaşan eserlerin incelenmesi sonucunda anlaşılmıştır. Çark kullanımının kara ya da deniz yolu ile Kuzeybatı Mezopotamya ya da Kuzey Suriye‟den geldiği düşünülmektedir. Troya III, IV, V evrelerinde değişiklik görülmemiş diğer katmanlarda bulunan çift kulplu maşrapalar ile bu katmanlarda da karşılaşılmıştır. İçleri kırmızı renkler ile süslenmiş çanaklar, bölgenin Konya- Karahöyük, Tarsus, Beycesultan, Kusura ile ticari ve kültürel ilişkilerinin olduğunu göstermektedir (Ayda, 1997a, s. 374).

Çanakkale şehrinin adı eski kaynaklarda Aleksandreia Troas, Antigoneia Troas, Colonia, Augusta Troadensium olarak geçmektedir (Ayda, 1997a s. 373). Bölgedeki ilk yerleşim merkezine Troas adı verilmiştir. Ünlü Fransız Haritacı William Nicholas Sanson‟un 1665‟de yayınladığı atlasta bölge ayrıntıları ile yer almaktadır. Harita

“Çanakkale ve Yöresinin Truva Krallığı” adı ile yayınlanmıştır (Sanay, 1989, s. 5).

Troas Bölgesi‟nde Demir döneminin başlangıcı Balkan göçleri ile birlikte karakteristik özellikler taşımaya başlamıştır. Troya VIIb‟de Balkan kökenli insanların yaşadığı tespit edilmiştir (Yılmaz, 2018a, s. 14).

Maydos Kilistepe‟de ortaya çıkarılan mimari ve seramik buluntular ile bölgede Troya VIIb çağdaşı Balkan göçmenlerinin kurduğu bir yerleşim yeri bulunmuştur (Sazcı, 2012, s. 393-4).

M.Ö. 1200 yıllarından sonra Anadolu‟ya Boğazlar yoluyla gelen Frigler, topluluklar halinde hareket eden Trak boylarından biridir (Hüryılmaz, 1990, s. 151).

“Muşkiler” adlı bir kavmin Frigler ile ilgili olabileceği düşünülmektedir.

Gordion kazılarında ele geçen tek renkli gri ve boyalı iki tür Frig dönemine ait seramikler bulunmaktadır. Gri seramiklerin Muşkiler‟e, boyalı seramiklerin ise Friglere ait olduğu düşünülmektedir (Akurgal, 1955, s. 113; Yakar, 2007, s. 66; Bülbül, 2009, s. 82).

42

Friglerin, Anadolu‟ya giriş yaptıktan sonra belirli bir süre Troia ve çevresinde yaşadıkları ve daha sonra da buradan Anadolu‟nun iç kısımlarına göç ettikleri düşünülmektedir (Erdan, 2016, s. 60). Dönemin seramik kültürüyle Balkanlar, Trakya, Troas ve İç Batı Anadolu üzerinden Orta Anadolu‟ya Gordion‟a kadar ki alanda karşılaşılmaktadır. M.Ö. 7. ve M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen seramikler; gri seramikler, kuşlu kaseler, Troya G2-3 seramikleri, rozetli kaseler, İonia kaseleri ve Orientalizan seramik parçaları karakteristik özellikler taşımaktadır. Bu seramiklerin benzerleri; Troya, Maydos Kilistepe, Daskyleion, Çoban Tepe, Rhoiteion, Tabaklar Mahallesi ve Çiğlitepe/Arisbe‟de bulunmuştur. Ayrıca Malyeri, Damyeri ve Dardanos yerleşim yerlerinde bulunan seramiklere göre bölgede Roma döneminde yerleşim devam etmiştir (Yılmaz, 2018a, s. 14).

Frig dönemi seramik örnekleri; yonca ve gaga ağızlı testiler, süzgeçli kaplar, küpler, ritonlar, maşrapalar, kaseler, kupalar, tabaklar, vazolar, çanaklar, çömlekler, akıtacaklı kaplar, arı kovanları, urnalar, çift kulplu kaplar ve kraterlerdir (Pekyaman, 2008, s. 29).

Seramik sanatı üretildiği dönemin incelenmesi, yerleşim yerlerinin belirlenmesi ve tarihlendirilmesi açısından oldukça önemlidir. Seramik malzeme, farklı malzeme ile yapılan eserler ile biçim, süsleme ve renk açısından benzerlikler göstermiştir. En fazla etkilendiği alan maden sanatı olmuştur (Oransay, 2002, s. 253). Maden kaplar ile etkileşim Tunç döneminde başlamıştır. Tunç döneminden itibaren biçimler incelmiş, seramik yüzeyi daha pürüzsüz parlak yapılmış ve daha keskin hatlar görülmeye başlanmıştır. Bunun en belirgin özellikleri; Erken Tunç döneminde Troya kapları arasında, Orta Tunç döneminin başlarında ise Kaniş-Kültepe kapları arasında, özellikle

“Gaga ağızlı seramik” olarak adlandırılan kapların gövde bölümlerinin yandan

görünüşlerinde ve ağız biçimlerinde karşılaşılmaktadır (Oransay, 2002, s. 254).

Frig dönemi seramik sanatının en belirgin özellikleri maden kapları taklit etmeleridir. Tunç döneminden beri kullanılan kırmızı ya da gri tek renkli seramiklerin yanında kazıma tekniği ile yapılan süslemeler de kullanılmıştır (Polat, 1993, s.9).

Midas, Gordion ve Ankara yöresinde maden kapların taklitleri oldukları düşünülen seramikler ile fazlaca karşılaşılmaktadır. Erken Frig döneminde sucuk, çimdikleme ve kalıp tekniği gibi basit elle şekillendirme yöntemleri kullanılmıştır (Pekyaman, 2008, s. 21).

43

Trakya ve Makedonya‟daki Tümülüsler ve içlerindeki eşyalarla Friglerin kullandıkları eşyalar arasında da benzerlikler bulunmaktadır (Bülbül, 2009, s. 83, 84).

Klasik Helen dönemi seramik eserlerinin değerinin altın, gümüş ve tunç gibi madenlerden düşük olması, seramik sanatçılarının maden sanatının biçimlerini taklit etmesine neden olmuştur. Seramik kap kacaklar, maden kapları alacak gücü olmayanların ihtiyacını karşılamaktadır. Maden kaplardan etkilenerek ortaya çıkan biçimlerden biri geniş gövdeli, uzun boyunlu ve yukarıya doğru genişleyen şarap ve suyun karıştırılmasında kullanılan volütlü kraterlerdir (Oransay, 2002, s. 256, 257).

Maden sanatında kullanılan dövme ve döküm teknikleri, bu sanattan etkilenen seramik eserlerin kaide, kulp ve boyunlarının biçimlendirilmesinde etkili olmuştur. Kabın üstündeki fazlalıkları düzeltmek için kullanılan torna yöntemi döküm tekniği ile birlikte İ.Ö. 6. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Yivleme ve kazıma gibi süsleme tekniklerinin uygulanması için de torna yöntemi kullanılmıştır. Maden kaplardan etkilenerek başlayan halka kaide ve yüksek kaide seramik kaplar İ.Ö. 6. yüzyılda görülmeye başlanmıştır (Oransay, 2002, s. 256). “Terra Sigillata” adı verilen maden sanatı taklit edilerek üretilen parlak kırmızı astarlı seramikler ise İ.Ö. 1-İ.S. 1. yüzyıllar arasında Akdeniz‟de yoğun olarak kullanılan kurşun sırlı seramiklerdir (Oransay, 2002, s. 259).

Hitit dönemine ait ilk seramik örnekleri bir önceki dönemin özelliklerini devam ettirmektedir (Kürkman, 2005, s. 19).

Helenistik dönem seramiklerinde boyama tekniği yerine kabartma tekniği tercih edilmeye başlanmıştır. Kabartma tekniğinin kullanılmaya başlanması madeni kaplardan etkilenildiğini göstermektedir. Helenistik dönem madeni kapların etkisindeki kabartmalı seramiklere örnek olarak güney İtalya‟daki Kales çömlekleri gösterilebilir. Bunlar; yağdanlık, bardak ve çanaklardır (Kılıç, 2011, s. 32).

Roma döneminde seramik sanatı devamlı bir gelişim göstermiştir. Hellenistik dönemde Doğu sanatlarının etkisinde kalan sanat dallarının başında seramik sanatı gelmektedir. Seramik sanatçıları yeni gelişimlere ve dışarıdan gelen etkilere açık olmuşlardır. İ.Ö. 7. yüzyıl sonu-6. yüzyıl başında mutfak kültürünün zenginleşmesi ile birlikte Hellenistik dönem kap biçimleri kalıplaşmıştır. Kalıp biçim ve süslemelerin oluşmasında Doğu etkili yeniliklerden, maden ve taş gibi sanat alanlarına ait kap kacaklardan etkilendiği görülmektedir (Oransay, 2002, s. 256).

44

2016 ve 2017 yılı yüzey araştırmaları çalışmalarında Çanakkale bölgesinde bulunan 25 tane tümülüs çevresinde az sayıda Bizans ve Demir dönemlerine ait küp ve kiremit parçası ele geçirilmiştir (Yılmaz, 2018a, s. 21).

Bizans dönemi seramik örnekleri de kendinden önceki dönemin özelliklerini devam ettirmekte ve büyük bir çoğunluğu mutfak kaplarından oluşturmaktadır (Kürkman, 2005, s. 28).

Sırsız seramikler Menderes havzası kilinin kullanıldığı Troia Helenistik ve Roma dönemi çömlekçilerinin günlük kullanım amacı ile üretmiş oldukları kırmızı ve beyaz astarlı kap kacaklar ile Troas Bölgesi Bizans seramiğinde görülen sıraltı beyaz astarlı uygulamanın benzerleridir. Sırlı Çanakkale seramikleri ise Selçuklu ve Bizans seramikleri ile benzer özellikler göstermektedir. Bu durum bölgede devam eden kültürel etkileşimi göstermektedir (Tekkök Biçken, 2000, s. 95).

Çanakkale seramiklerinin temelini oluşturan, kökeni Roma ve Bizans dönemlerine kadar uzanan geleneksel Anadolu çömlekçiliğinin (Ayda, 1997, s.374) ülkemizde üretildiği diğer merkezler; Tokat, Avanos, Sivas, Kınık, Diyarbakır ve Gaziantep, ülkenin Avrupa yakasında ise Kırklareli ve Gelibolu bölgeleridir (Soustiel, 2000, s. 175). Çanakkale‟nin Anadolu toprakları, Antik dönemde Troas Bölgesi olarak adlandırılan Biga Yarımadası‟nı kapsamaktadır (Yılmaz, 2018a, s. 4).

Roma ve Bizans dönemlerinde yapılan çanak çömlekler geleneksel Anadolu çömlekçiliğinin devamı, Osmanlı dönemi Çanakkale Seramiklerinin ise temelini oluşturmaktadır (Ayda, 1997a, s.374).

Osmanlı dönemi Çanakkale seramik sanatının başlangıç tarihi ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır (Soustiel, 2000, s. 173). Beylikler döneminde Çanakkale‟de faaliyet gösteren seramik atölyeleri mavi-beyaz İznik seramikleri ile rekabet edemeyince çalışmalarına son vermişlerdir (Öney, 1971, s. 1; Yalçın, 1988, s. 5; Sevim ve Karaman, 2002, s. 217).

Çanakkale seramik fırınları ve ürünlerin tarihlendirilmesine ilişkin kesin bir bilgi bulunmamaktadır (Öney, 1982, s. 12; Öney ve Çobanlı, 2007, s. 365). Konu ile ilgili seyahatnamelerden, müze kayıtlarından, Osmanlı arşiv belgelerinden, şer‟iyye sicillerinden, temettuat defterlerinden, seyahatnamelerden ve araştırmalardan yararlanılmaktadır. Osmanlı arşiv belgelerinin transkripsiyon çalışmaları konu ile ilgili bilgi edinilmesine yardımcı olmuştur.

45

Danişmendli Türkleri tarafından kurulan Akköy 14. yüzyılın başlarında kurulmuştur. Orta Anadolu‟dan bölgeye göçen Türkmenler arasında usta Ahilerin bulunduğu bilinmektedir. Araştırmalar Akköylülerin bu bölgeye yerleştiklerinde sırlı seramik bilgisine sahip olduklarını göstermektedir (Uysal, 2008, s. 3). Akköy çömlekçiliğinin Çanakkale seramik üretimini etkilediği düşünülmektedir (Akarca, 1979, s. 501, 506).

I. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescillenmiş olan Akköy Osmanlı dönemi seramik fırınlarında3

ortaya çıkarılan seramik buluntular bölgenin Beylikler ve Erken Osmanlı dönemlerinde önemli bir seramik üretim merkezi olduğunu ortaya koymaktadır. Bölgenin kuzey yamacından dere kenarına kadar uzanan kısmında fazla sayıda sırlı ve sırsız seramik parçalarına, üçayak ve cüruf kalıntılarına rastlanmaktadır. Yüzeyde bulunan seramikler genellikle testi, ibrik, çömlek ve küp gibi kap kacaklara aittir. Sırlı seramikler ise genellikle kâse ve tabak gibi kap kacaklardan meydana gelmektedir. Seramik fırınları günümüze gelememiştir.4

Akköy‟de seramik sanatının başlangıcını 14. yüzyılın ilk yarısına kadar indirmek mümkündür. Akköy üretimi Çanakkale Seramikleri ile Tokat seramikleri arasında kullanılan çamur, sır, biçim, renk ve uygulama açısından benzerlikler bulunmaktadır (Okumuş, 2012, s. 315).

Çanakkale‟de 17. yüzyıl sonu 18. yüzyıl başında kurşun sırlı seramikler üretilmiştir (Ayda, 1997a, s. 374). Çanakkale Seramiklerinde fazlaca görülen kurşun sırlı seramiklerde yoğun olarak şeffaf ve mat renkli sırlar tercih edilmiştir (Sanay, 1989, s. 23).

Erken dönem Çanakkale örneklerinin kırmızı hamurlu ve beyaz astarlı, şeffaf sır altı desenli seramikler ile başladığı düşünülmektedir (Sanay, 1989, s. 19; Altun, 1999, s. 267; Okumuş, 2000, s. 319). Desen astar üstüne kazıma tekniği ile yapıldıktan sonra serbest fırça tekniği ile sıratlı boyama tekniği kullanılmıştır (Ayda, 1997a, s. 374). Beyaz ya da krem rengi astar üstüne işlenen desen yeşilimsi renksiz ya da tek renkli bej, turuncu, kirli sarı, kahverengi şeffaf sır kullanılmıştır. Desenler genellikle kalın, morumsu kahverengi, turuncu, sarı, lacivert ya da beyaz “slipli” boya ile sır altına işlenmektedir. Bu renklerden biri, ikisi ya da üçü birlikte kullanılmaktadır (Soyhan, 1997, s. 30). 17. yüzyılın sonu 18. yüzyıl başlangıcına ait bu seramik

3

Akköy Osmanlı dönemi seramik fırınları Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu‟nun 21.06.2017 tarih ve 3896 sayılı karar ile tescillenmiştir.

46

desenleri büyük ustalık gerektiren Uzak Doğunun fırça desenlerini hatırlatmaktadır (Altun, 1999, s. 273).

Çanakkale seramiklerinin geç dönemine tarihlenen seramikler, kaba, abartılı (Küçükbiçmen, 2007, s. 1) ve düşük kaliteli örnekler olarak tanımlanmaktadır (Altun, 1999, s. 274). Bu geç dönem seramikler alışılmamış farklı biçimleri ile modern sanatın Pop Art örneklerini hatırlatmaktadır (Öney, 1976, s. 129). 19. ve 20. yüzyıla tarihlenen geç dönem Çanakkale seramikleri; kapaklı kâseler, şekerlikler, testiler, vazolar, saksılar, zarf ve fincanlar, mangallar, şamdanlar, mataralar, hayvan ve insan biçimli kaplar (Öney, 1971, s. 10-39) baharatlıklar, yağ kandilleri, gaz lambaları, meyvelikler, sepetler, şekerlikler, fıçılar, çaydanlık, tepsi, tabla, kalemlik ve yazı takımlarıdır (Altun, 1996, s. 122-149).

Çanakkale bölgesinde “Milet İşi” olarak adlandırılan İznik seramiklerine benzer seramiklerin, (Altun, 1996, s. 5) 14. yüzyıl erken dönem örnekleri olması olasıdır (Tekkök Karaöz, 2018, s. 25). Bölgedeki sırlı üretim örneği olan üç ayaklardan damgalı olanlar İznik Tiyatro kazısında ortaya çıkarılan Osmanlı seramikleri ile benzerlik gösterirken üç kollu olan örneklerin ise Beylikler dönemine ait olabileceği belirtilmektedir (Özkul Fındık, 2001, s. 290, 291).

İlk örneklerinin 17. yüzyılın sonlarına tarihlendirilmesi bu seramiklerin İznik‟in eksikliğini kapatmak amacıyla üretildiğini düşündürmektedir (Altun, 1996, s. 6).

30/12/2003 tarihinde Kemalpaşa Mahallesi Aynalı Çarşı arkasında yapılan araştırma sırasında Çarşı arka cephesinde hafriyat arasında; kırmızı kil üzerine astarlı ve bezemeli, beyaz astar üzerine koyu kahverengi, yeşil sır altı bitkisel açık yeşil kazıma desenli tabak parçaları, kulplu küp ağzı ve yeşil sırlı şişe ağzı parçaları bulunmuştur. Araştırmada bulunan yeşil ve açık yeşil desenli parçaların, 2002 yılı yüzey araştırmasında bulunan Beylikler dönemi ve erken dönem Osmanlı seramikleri olan Akköy ve Ilgardere Köyü buluntularıyla sır ve desen açısından benzerlikler tespit edilmiştir. Bölgede yapılan araştırmada toplam 33 adet etütlük ve amorf seramik malzeme elde edilmiştir (Güler, 2008, s. 84).

Avrupalılarca Dardanellos adını alan ve eski adı Kale-i Sultaniye olan Çanakkale 17. yüzyılın sonlarında ipek, yelken bezi ve çanak çömlek üretimi ile ünlenmiştir. Çanakkale şehri; adını çanak çömlek üretiminde en ünlü olduğu 18. yüzyılda almış, bu tarihten itibaren “Çanak Kalesi” adıyla anılmaya başlanmış ve ünlü

47

bir üretim merkezi haline gelmiştir (Öney, 1976, s. 129; Bakla, 1993, s. 54-56; Ayda, 1997a, s.373; Soustiel, 2000, s. 173; Okumuş, 2012, s. 315).

1685, Dardanelli (Ψαροπούλοσ, 2006, s. 24)

48

1770, Dardanelli (Ψαροπούλοσ, 2006, s. 31)

17. yüzyılda ipek, yelken bezi ve çanak çömlek üretimi ile ünlenen şehir ile ilgili tarihçi Robert Mantran (1988, s. 695) Türk, Venedik ve Fransız arşivlerinden edindiği bilgilere göre, 17. yüzyıl sonlarında Çanakkale‟den İstanbul‟a gelen ürünler arasında çanak çömleklerin bulunduğunu belirtmektedir. Piri Reis‟in 16. yüzyılda hazırladığı Kitab-ı Bahriye‟de ve Evliya Çelebi (2001, s. 157) Seyahatname‟sinde Kale-i Sultaniye ismi ile geçmektedir (Ayda, 1997a, s. 373; Soyhan 1997, s. 31).

Önemli bir üretim merkezi olan Çanakkale‟de üretilen ürünler renk, kalite, desen ve biçimleri ile birbirinden ayrılabilen çukur tabak, kâse, küp, sürahi, testi, vazo, nargile, biblo gibi farklı kullanım alanlarına hitap eden zengin örnekler sunmaktadır.

17. yüzyılın sonlarından 20. yüzyıl başlarına kadar üretilen Çanakkale seramikleri, Anadolu, Ege ve tüm Doğu Akdeniz‟e kadar uzanan ticaret pazarları ile Osmanlı kültürünü dünya kültürü ile paylaşmıştır. İslam seramikleri üzerine yayınlar yapan sanat tarihçisi Arthur Lane Çanakkale işi seramik ürünlerin Doğu Akdeniz‟de geniş bir dağıtım alanına sahip olduğunu ancak piyasaya girişleri hakkında çok az kaynak bulunduğunu yazmaktadır (Lane, 1957, s. 65).

Çanakkale‟ye gelen bazı gezginlerin belgelerinden, bölgede çanak çömlek üretimi ve ticareti ilgili bilgiler bulunmaktadır (Tekkök Karaöz, 2018, s. 27).

Evliya Çelebi‟nin Seyahatnamesi 17. yüzyılın ikinci yarısında Çanakkale ile ilgili yapılan en erken tarihli çalışmadır. “Ve cümle sekiz yüz adad dükkanları var. Her

49

Ebü’l-feth evkafıdır.” “Çarşıda sekiz yüz adet dükkanları vardır. Her çeşit sanatkar mevcut olup, süslü Pazar ve çarşıdır ki çoğu Fatih’in eseridir” sözleri ile Türkçe‟ye

çevrilmiştir (Çelebi, 2010, s. 425).

1698 ile 1702 arasında Anadolu gezisinde bölgeyi 03.04.1699 tarihinde bölgeyi ziyaret eden Edmund Chishull, “iki ünlü hisarı ve bitişiklerindeki kasabaları görmek

beni ziyadesiyle memnun etti. Kaptanın filikasıyla kıyıya çıkarak Asya tarafındaki kasabanın (Abydos) civarına kadar büyük bir zevkle yürüdüm. Kent büyük fakat basit olduğu gibi, arkeolojik hiçbir ize de rastlanmıyor. Kasabada Doğuya mahsus güzel sırlı testiler yapılarak satılıyorlardı.” sözlerini dile getirmektedir (Sanay, 1989, s. 15;

Chishull, 1993, s. 55, 56).

1740 tarihinde bölgeyi ziyaret eden İngiliz Antropolog Richard Pococke

“Kalenin kuzey tarafındaki kasabanın çevresi bir buçuk mil; içindeki toplam bin iki yüzü Rum, yüzü Ermeni ve ellisi Yahudi’dir. Burada büyük miktarda pamuklu ve yelken kumaşı imalatı yapılıyor; bir de Delf’inkine benzer seramik üretiliyor ki, yıllık ihracatı on beş bin doları bulmakta; ayrıca balmumu, yağ, yün, pamuk ve pamuk ipliği de ihraç ediliyor ve de küçük tekneler inşa ediliyor” şeklinde kentin ekonomik

durumundan bahsetmektedir (Pococke, 1745, s. 102, 104).

1764‟de İngiliz edebiyatçı ve entelektüel Richard Chandler bölgede çok sayıda çömlek ustasının bulunduğu geniş çaplı bir çömlekçiliğin varlığından bahsetmektedir (Chandler, 1776, s. 15, 16, 20, 21).

1794‟te bölgeyi ziyaret eden James Dallaway, çömlekçiliğin artışı nedeniyle şehrin ekonomisinin arttığını ve eskiden Kale-i Sultaniye olarak adlandırılan bölgenin Çanak Kalesi olarak adlandırıldığını belirtmektedir. İngiliz seyyah, buradaki üretimin

“zevksizce boyanan ve yaldızlanan kaba çanak-çömlek” olduğundan bahsetmektedir

(Dallaway, 1797, s. 333).

1794‟de bölgede çalışan İngiliz botanikçi John Sbibthorp “bazı çömlekçilerde

zarif sayılabilecek üretim yapıldığını, ustaların bunları büyük bir beceri ile boyadıklarını ama boyaların fırınlanmadığını” belirtmektedir. Bu yöntem, geç dönem

Çanakkale seramiklerinin tipik sır üstü boyama tekniğidir (Doğer, 2000, s. 6; Okumuş, 2000, s. 8; Tekkök Karaöz, 2018, s. 28).

Özellikle Osmanlı devletinin 18. yüzyıl sonunda ekonomik ve siyasi alanda gerilemesi, devlete ait atölyelerin de bozulmasına neden olmuştur. İznik atölyelerinin ihtiyacı karşılamaması sonucunda ise taşra atölyeleri ortaya çıkmıştır. Bu yerel

50

atölyelerde “geleneksel” denilen, basit görünüşlü “popüler” ya da “folklorik” olarak tanımlanan seramikler üretilmektedir. Bu atölyeler Osmanlı devletinde faaliyet gösteren Bizans atölyelerinin devamı olarak kabul edilmektedir (Soustiel, 2000, s. 32, 33).

1833 yılında Joseph François Michoud, Çanakkale‟de büyük seramik fabrikalarının bulunduğundan ve bölgedeki seramik toprağının Fas ve İstanbul‟a ihraç edildiğinden söz etmektedir. Bölgede günlük ihtiyaçların karşılanmasında seramiklerin yoğun olarak kullanıldığı ve çanak çömlek parçaları ile tenha alanlarda bile karşılaşıldığı belirtilmektedir (Michoud, 1835, s. 83-84; Kılıçoğlu, 2019, s. 22).

1836‟da Mareşal Helmut Van Motke, “Boğaz Hisar”ı da denilmiş olan “Kale-i

Sultaniye” yerine çanak çömlek sanayinin gelişmesinden ve kalesinden dolayı “Çanakkale” denilmiştir” demektedir (Moltke, 1872, s. 55; Sanay, 1989, s. 6; Ayda,

1997a, s. 373; Doğer, 2000, s.6; Soustiel, 2000, s. 175).

1849‟da İngiliz araştırmacı Albert Smith, “Eski kalenin yanındaki küçük kentin

Türkler tarafından Çanak Kalesi olarak adlandırıldığından söz eder ve gemilere sandallarla gelen insanların beraberlerinde satmak üzere burada bol miktarda üretilen kaba seramikleri taşıdıklarını, malların çoğunlukla büyük ve altın yaldızlarla süslü çirkin sayılamayacak sürahiler olduğunu, bir arkadaşı için hediye olarak geyik şeklinde yapılmış sürahi satın aldığını ve bunun hayatında gördüğü en çirkin şey olduğunu” söylemektedir ve bir sürahi ile bir at biblosunun çizimini de yapmıştır

(Smith, 1850, s. 412).

James F. Blacker,

(Blacker, 1919, s. 43) Albert Smith, (Smith, 1850, s. 412)

1855‟de Fransız gezgin Jean Henri Abdolonyme Ubicini, “Buraya Çanakkale

51

Halen de yapılmakta ve İstanbul’a gönderilmektedir. Ancak bunlar büyük değer taşımazlar.” ifadesinde bulunmaktadır (Ubicini, 1855, s. 13).

1876‟da bölgeyi ziyaret eden Amerikalı yazar Charles Dudley Warner, “Keyifli

Benzer Belgeler