• Sonuç bulunamadı

I. TANZĠMAT DÖNEMĠ TĠYATRO EDEBĠYATIYLA ĠLGĠLĠ GENEL

I.1. Tiyatronun Tarihi GeliĢimi

I.1.1. Türk Tiyatrosu ve GeliĢimi

I.1.1.2. ÇağdaĢ Türk Tiyatrosu

Türk halkı Batı modelinde tiyatroyla azınlıkların sunduğu tiyatro gösterileri yoluyla tanıĢmıĢtır. Osmanlı sarayı ise yabancı toplulukların gösterilerine büyük önem vermiĢtir, Batı tiyatrosunu Türk halkından daha önce benimsemiĢtir.

Batı tiyatrosunun Türk kültürüne tam anlamıyla aktarılması Tanzimat'ta oluĢmuĢtur. Batı tiyatrosunun, 1839 Tanzimat Fermanı'nın öngördüğü ilkeler doğrultusunda Batıya yönelen Osmanlı toplumuna giriĢi, geleneksel Türk tiyatrosuna bir yandan birçok olumlu katkıda bulunurken, bir yandan da onun çağdaĢ doğrultuda geliĢmesini engellemiĢtir. Batı modeli tiyatronun benimsenmesiyle Türk tiyatrosu yeni bir yöneliĢ içine girmiĢtir. Her Ģeyden önce tiyatroda yazılı metne geçilmiĢ, yabancı yazarlardan yapılan çeviri ve uyarlamalar yanında Türk yazarları da oyun yazmaya baĢlamıĢlardır. Böylece Batıya oranla çok geç de olsa bir dram geleneği baĢlamıĢtır. Batı modelinde tiyatronun Türkiye‟ye gelmesi sonucunda çerçeve sahneli yeni tiyatro yapıları kurulmuĢ, topluluklar bu tiyatrolarda düzenli olarak oyun sergilemeye baĢlamıĢlardır. Böylece tiyatroyu kurumsallaĢtırma yönünde önemli bir adım atılmıĢtır. Batı tiyatrosu modelini benimseyen Türk tiyatrosunun geliĢimi çok genel bir yaklaĢımla

iki aĢamada incelenebilir. Bu aĢamalar Tanzimat Fermanı'nın ilanıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması arasında yer alan hazırlık aĢaması ve Cumhuriyetin kuruluĢundan günümüze uzanan geliĢme aĢamasıdır.

“Türk tiyatro seyircisi, Karagöz, Meddah ve ortaoyunu aracılığıyla temaĢa sanatına yabancı değildi. Yeni hayatı yeni tarz temaĢa tarzıyla canlandırma ihtiyacı, Batılı tiyatro tekniğine uygun tiyatro eserlerini davet ediyordu. Buna dayanarak, çeĢitli tiyatro grupları turneler düzenlediler, Osmanlı‟ya kendi tiyatrolarını seyretme alıĢkanlığını kazandılar. Bu hususta saray çevresinden, bazı aydınlardan ve özellikle azınlıklardan yardım, teĢvik ve destek gördüler.” (Yıldız, 2006: 109)

ÇağdaĢ Türk tiyatrosuna ilk önemli adım 1860'ta yapılan GedikpaĢa Tiyatrosu'yla atılmıĢtır. 1861'de bu tiyatroyu kiralayan Güllü Agop, 1868'de Osmanlı Tiyatrosu adlı bir topluluk kurarak Türk yazarlarına ve Türkçe oyunlara yönelmiĢtir. 1870'te Sadrazam Ali PaĢa'nın Ġstanbul'un çeĢitli bölgelerinde Türkçe oyunlar sergileyen tiyatrolar kurması koĢuluyla kendisine sağladığı destekle, Türkçe oyunlar oynama imtiyazını 10 yıl elinde tutan Güllü Agop'un topluluğunda Ermeni oyuncuların yanında Müslüman Türk oyuncular da yetiĢmiĢtir. Bu oyuncular içinde en ünlüsü Ahmed Fehim'dir. Osmanlı Tiyatrosu'nda Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmut Ekrem gibi ünlü Ģair ve yazarların yapıtları, Ahmed Vefik PaĢa'nın usta iĢi Moliere uyarlamaları, özellikle ünlü Fransız melodram, güldürü ve vodvillerinin çevirileri, kantolar, müzikli oyunlar ve operetler sahnelenmiĢtir. Güllü Agop'un Osmanlı Tiyatrosuna yön verdiği 15 yılın en önemli sonuçlarından biri de izleyicinin tiyatroya alıĢması olmuĢtur. Bu arada padiĢahlar da tiyatroya büyük ilgi göstermiĢlerdir. Abdülmecit 1858'de Dolmabahçe sarayının yakınında bir saray tiyatrosu, tiyatroya baskı ve sansür koymasıyla ünlü Abdülhamit de 1889'da Yıldız Sarayı'nın bahçesinde yabancı tiyatro ve opera oyunlarının sahnelendiği bir tiyatro salonu yaptırmıĢtır. (Akı, 1989: 23–25)

Tiyatroda Batı modelinin benimsendiği hazırlık aĢaması döneminde oyun yazarlığında önemli bir atılım görülmemektedir. Yazarlar, daha önce hiç denemedikleri bir türde kalem oynatırken ister istemez Batılı ustalara öykünmüĢlerdir. Türk yazarları en çok etkileyen yabancı kaynaklar Victor Hugo'nun, Shakespeare'in, Moliere'in oyunlarıyla yabancı melodramlar olmuĢtur. Bu bakımdan Türk dram sanatının Ġbrahim ġinasi'nin yazdığı ve ilk özgün Türk oyunu olan ġair Evlenmesi'yle baĢladığı kabul edilir. Bu oyunu, özellikle romantik yurtsever duygularıyla yüklü oyunlar izlemiĢtir. Bu

yapıtlar içinde en göze çarpanlardan biri de Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistresi olmuĢtur. MeĢrutiyet'ten sonra da özgürlük konusunu iĢleyen romantik tarihsel oyunlar ağırlık kazanmıĢtır. 1839 – 1923 dönemi içinde yazılan oyunlar genel olarak komediler, tarihsel dramlar, romantik dramlar, orta sınıf trajedileri ve melodramlardır. Bu dönemde yazılmıĢ yüzlerce oyundan günümüzde de oynanabilir olanların sayısı çok azdır. Bu tür oyunların baĢında Ahmed Vefik PaĢa'nın Moliere'den yaptığı uyarlamalarla oyun yazarlığını Cumhuriyet döneminde de sürdüren Musaphizade Celal'in Batı'nın töre komedisi geleneği içinde Osmanlı toplumunu eleĢtirdiği oyunlar gelir. (And, 2009: 155-157)

Cumhuriyet Dönemi tiyatrosunda Batı modelini benimseyen Türkiye, gerek tiyatronun kurumsallaĢması, gerekse oyun yazarlığının geliĢmesi bakımından önemli atılımlara sahne olmuĢtur.

Tiyatroyu Türkiye'de çağdaĢ bir sanat alanına dönüĢtürme yolunda ilk büyük katkı ünlü tiyatro ve sinema adamı Muhsin Ertuğrul'dan gelmiĢtir. 1927'de, Darülbedayi'nin baĢına geçen Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmesiyle, izleyiciye sunduğu çağdaĢ çeviri oyunlarla, sahneleme, oyunculuk ve dekor kullanımında güncel anlayıĢı yerleĢtirmesiyle, yetiĢmelerine katkıda bulunduğu kadın ve erkek oyuncularla bugünkü Türk tiyatrosunun temellerini atmıĢtır. Eğitim görmüĢ tiyatrocuların yetiĢmesinde büyük hizmet vermiĢ olan Ankara Devlet Konservatuarı ise, Musiki ve Temsil Akademisi'nin bir bölümü olarak açılmıĢtır. Burada, ilk mezunların çıktığı 1941'de Tatbikat sahnesi oluĢturulmuĢtur. Bu hazırlık aĢamalarından sonra da 1949'da Devlet Tiyatroları resmen kurulmuĢtur. 1950'den sonra tiyatro kuramlarının geliĢmesi bakımından önemli atılımlar gerçekleĢtirilmeye baĢlanmıĢtır. Tiyatronun yaygınlaĢtırılması yolunda devlet eliyle sürdürülen çabalar sonucunda Devlet Tiyatroları, Ankara, Ġstanbul, Ġzmir, Bursa, Adana, Trabzon ve Diyarbakır gibi kentlerde perdelerini açarak ve turneler düzenleyerek Türkiye'nin her yanında izleyiciye ulaĢır hale gelmiĢtir. Türk oyun yazarlığında Cumhuriyetin ilk 30 yılında ağırlık kazanan eleĢtirel gerçekçi yaklaĢım etkisini günümüze değin sürdürmüĢtür. 1950'lerden çok partili döneme geçildiğinde devlet yönetimine iliĢkin siyasal sorunlar da tiyatro sahnesinde gündeme getirilmiĢtir. Aynı zamanda, toplumsal sorunları yansıtma aĢamasından, bu sorunların kaynak ve nedenlerini irdeleme aĢamasına geçildi. Bu dönemde Türk tiyatrosu yeni yazarlar kazanmıĢtır. (And, 2009: 162–168)

1960'lar Türk tiyatro edebiyatı içinde parlak bir dönem olmuĢtur. Siyasal, ekonomik, kültürel açılardan önemli bir bilinçlenme aĢamasının yaĢandığı bu dönemde tiyatro, çeĢitli kesimlerin sorunlarına eğilmiĢtir. Bir yandan, orta sınıftan ailelerin yaĢadığı toplumsal ve ekonomik sorunları irdeleyen gerçekçi oyunlar yazılırken, köy ve gecekondu ortamı da folklorik özellikleriyle sahneye getirilmiĢtir. Bu dönemin en yaygın türlerinden biri de konularını Osmanlı tarihinden, halk kahramanlarının yaĢamlarından ve mitolojiden alan, Ģiir diliyle yazılmıĢ oyunlardır. Güngör Dilmen, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı bu doğrultuda yapıtlar vermiĢlerdir. 1960'ların sonlarına doğru siyasal içerikli belgesel oyunlarda yazılmaya baĢlanmıĢtır. Sermet Çağan'ın, Brecht'in epik tiyatro yöntemini doğrudan uyguladığı Ayak Bacak

Fabrikası (1964), bu dönemde toplumcu gerçekçi yaklaĢımın bir örneği olmuĢtur. Türk

oyun yazarlığına öz ve biçim açısından kiĢiliğini kazandırma yolunda önemli bir katkı 1960'larda Haldun Taner'den gelmiĢtir. Ahmet Kutsi Tecer'in 1940'larda geleneksel Türk tiyatrosunun oyun yapısını ve göstermeci anlatımını kullanarak yazdığı KöĢebaĢı oyununun ardından, 1950'lerde ve 1960'ların baĢlarında göstermeci anlatımı kullanma ve tiyatroda açık biçim anlayıĢını benimseme yolunda oyun denemeleri yazmıĢ olan Taner, 1964'te Gülriz Sururi Engin Cezzar Tiyatrosu tarafından sahnelenen KeĢanlı Ali

Destanı'yla Geleneksel Türk tiyatrosunun belirleyici özelliklerini çağdaĢ anlamda

toplumsal siyasal bir içerikle birleĢtiren yeni bir yerli türün, yerli epik müzikalin yaratıcısı olmuĢtur. (And, 2009: 168–181)

1970'lerde pek çok topluluk ağırlıkla politik tiyatro üstünde durmuĢtur. Bu dönemde sık sık yerli ve yabancı siyasal-belgesel oyunlar sahnelendi; bir yandan da gerçekçi köy oyunları, tarihsel oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerine dayalı müzikli oyunlar, kabare oyunları, epik oyunlar yazılmıĢtır. Ülkede yaĢanan toplumsal siyasal çalkantılardan tiyatronun da olumsuz bir pay aldığı bu dönemin en baĢarılı oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun anlatım biçimlerini kullanmayı sürdüren Turgut Özakman'ın aynı biçemi benimseyen Oktay Arayıcı'nın ve Asiye Nasıl

Kurtulur? Oyunuyla yine, gene epik türde yazdığı toplumcu gerçekçi oyunlarla

pekiĢtiren Vasıf Öngören'in ürünleridir. (And, 2009: 181–185)

1980'lerde ise oyun yazarlığı nicelik ve nitelik açısından bir durgunluk yaĢamıĢtır. Bu dönemde Refik Erduran, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday, Turgut Özakman, Sabahattin Kudret Aksal, Recep Bilginer, Güngör Dilmen, BaĢar Sabuncu, Dinçer Sümer gibi 1950'lerden ya da 1960'lardan bu

yana oyun yazmayı sürdüren yazarlar dıĢında, 1970'lerde yazmaya baĢlayan Bilgesu Erenus ve Tuncer Cücenoğlu'nun, yapıtlarıyla 1980'lerde gündeme gelen Murathan Mungan, Ülkü Ayvaz, Ferhan ġensoy ve Mehmet Baydur gibi yeni yazarların oyunları sergilenmiĢtir. (And, 2009: 194–206)

Benzer Belgeler