• Sonuç bulunamadı

Âşığın Dine Bakışı

3.3 Fuzûlî Divanında Âşık Tipi

3.3.6 Âşığın Dine Bakışı

Âşığın Dine Bakışı ile ilgili olarak 6 beyit tespit edilmiştir. Bunlar: Âşıklar hidayet yolunun yolcularıdır, âşık mihrap karşısında namaza durmaz, âşık cehenneme girmez, âşığın mihrabı kabe kavseyn’dir şeklinde 4 başlıkta incelenmiştir.

3.3.6.1 Âşıklar hidayet yolunun yolcularıdır. Kad enâre’l ışku li’l uşşâki minhâce’l-hüdâ Sâlik-i râh-ı hakîkat ışka eyler iktidâ G.1-1/15

(Aşk, âşıklara hidayet yolunu aydınlatınca, hakikat yolunun yolcusu aşka uyar. “Onun gösterdiği yola gider.)

Fuzûlî, ilk gazelinin birinci mısrasını Arapça yazmıştır. Bu İran ve Türk edebiyatlarında bir an’ane halindedir. Nitekim Fuzûlî’nin çok iyi ta¬nıdığı Nevayî de böyle yapmıştır.

İnsanda fitrî olan din duygusu, onun maddî ve manevî hayatına hâkimdir. Bir san’atkarı tanımak için onun hayatının dokusuna girmek şarttır. Dîvân edebiyatında hâkim olan unsur dinî unsurdur. Bu itibarla Fuzûlî’yi şerh ve izah için onun Müslüman olarak hüviyetini tespit zaru¬reti vardır. Bunu ise ancak eserleri bize verebilir.

Müslümanlıkta dinî unsuru iki cepheye ayırırız: Şeri’at ve tarîkat. Şeri’atta hâkim olan zühd ve takvadır. Zühd ve takvayı bir vasıta değil, bir gaye telâkki eden ve muayyen ibadetleri yerine getirmekle her şeyi yaptığını zanneden basit dimağlar ile tefekküre ve sevgiye en büyük değeri veren mutasavvıflar arasında daimî bir mücadele vardır. Halbuki Kur’an-ı Azimü’ş-şan’da şeri’at ile tarikat el eledir. Tarikata şeri’at kapısından girilir.

Fuzûlî, ilk gazelinin ilk beytinde aşktan bahsettiğine göre onun bir mutasavvıf olduğu açıkça görülüyor. Çünkü şeri’atta asıl olan akıldır. Tarikatta

aşktır. Akıl, masiva yani kesret âleminde yaşamanın yollarını gösterir. Aşk ise “mavera” yani vahdet âleminin idraki içindir. Akıl, mahduttur, aşk; sonsuzdur.

Şimdi Fuzûlî’nin birinci beytini izah edelim. Fuzûlî diyor ki:

Aşk, hakikat yolunu aydınlatınca o yolun yolcusu, onun gösterdiği yola gider. Demek ki insan, hakikate ancak aşk ile erişir. Şâir bu beytinde aşkı şu vasıflarla gösteriyor:

Yolcunun yolunu aydınlatan. Demek ki yol karanlıktır. Yol hakikat yolu olunca elbette karanlıktır. Çünkü sonsuz müşkilâta maruz kalınır. Bu kâinat muammasıdır. Beşer asırlarca bunun peşinde koşmaktadır.

Karanlık bir gecede yolcunun yolunu aydınlatan, ona ne tarafa gide¬ceğini gösteren tek şey vardır. Yıldızlar. Bu beyitte aşk bir yıldıza benze¬tiliyor. Aynı zamanda Arapça mısrada iki kelime vardır ki, bunların altın¬da bir hadis-i şerif gizlidir. Hûda ve iktida. Bu iki kelime Hadise telmih olarak kullanılmıştır. Hadis şudur:

“Ashabı kennücûm bi eyyihim iktedeytum ihdeteytum. Benim asha¬bım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz”.

Bu hadis ile aşkın bir yıldıza benzetildiğini görüyoruz. Nasıl insan, kendi iradesi ile bir yıldız vücuda getiremez ve onu ancak Hakk’ın iradesi var ederse aşk da insanlara Allah’ın bir lûtfudur. İstediğini bu lûtfa mazhar eder, istediğini mahrum bırakır. Onun için aşk yıldıza benzetiliyor. Ruhta o yıldız doğunca hakikat yolcusu onun yolunda gitmek mecburiye¬tindedir.

3.3.6.2 Âşık mihrap karşısında namaza durmaz Sende dün gördüm Fuzûlî meyl-i mihrâb-ı namâz. Terk-i ışk etmek mi istersen nedür niyyet sana. G. 18-7/75

(Ey Fuzûlî, dün sende mihrap karşısında namaza durma arzusu gördüm. Yoksa askı terk etmek mi istersin. Niyetin nedir?)

Mihrap karşısında durup namaza niyyet etmek, Hak sevgisinin zahirî bir işaretidir. Âşık mihraba değil, gönül Kâbesine karşı eğilir. Gönül, tecelligâh-ı İlâhîdir.

Sen mihraba meylediyorsun. Mihrap karşısında rükû ve sücûd vardır ki bu, eğilmektir. Yoksa zahire dönüp bâtını, yani aşkı terk mi ediyorsun.

Mihrap, namaz zühd ve takvanın bir timsâlidir. Niyyet namazın erkânındandır. Niyyetsiz namaz olmaz

3.3.6.3 Âşık cehenneme girmez Düzaha girmez sitemünden yanan. Kâbil-i cennet degül ehl-i azâb

G.27-6/97

(Senin zulmünden yanan cehenneme girmez, Çünkü onlar esasen cehennem azabını çekmiş ve bunu hak etmiş insanlardır. Cennete giremezler.)

Âşıklar aşk ateşi içinde yanarlar. Sevgili onlara azap verecektir. Çünkü bu ateş içinde eriyip saf altın “kal” hâline geleceklerdir, visale ereceklerdir. Onların kaderi budur. Onların yandığı ateş yanında cehennem cennet gibi kalır. Onun için âşıkların cehenneme girmez.

Cennete sadece masivaya ait zevkler vardır. Âşıklar masivadan feragat etmişlerdir.

Hûr-ı ayn ü ravza-i rıdvan hevâ-yı nefsdür Nefsden geçmişdür ol senden rızâ ister hemîn 17. asır İran şâirlerinden Fasihî şöyle der: İlâhî rûzî-i in hod-perestansâz-ı cennetrâ Ki dûzâh cennet est âteş-perestân-ı muhabbetrâ

“Yâ Rabbi cenneti bu kendine tapanlara nasib et. Zîra muhabbet âteşine tapanlar için cehennem cennettir”.

Yanan ışk âteşine âteş-i duzahdan eymindür.

Ne kim bir kez yanar yandurmak anı gayrı-ı mümkindür. G.67-1/189

(Aşk ateşme yanan cehenneme ateşinden kurtulmuştur. Bir kere yananı bir daha yakmak imkânsızdır.)

Aşk ateşine yanan öyle yanmıştır ki daha fazlası tasavvur edilemez. Bir de aşk ateşine yanan Hak âşıkıdır, böyle bir insanı Cenab-ı Hak cehennem ateşinde yakmaz.

Haddizatında madde âleminde bir kere yananı bir daha yakmak imkânsızdır. Çünkü yanıp kül olmuştur.

3.3.6.4 Âşığın mihrabı kabe kavseyn’dir Zâhidâ sen kıl teveccüh güşe-i mihrâba kim Kıble-i ta’at ham-ı ebrû-yi dilberdür mana

G.21-6/82

(Ey zahir ehli, sen mihraba karşı durup nama kıl, Benim dönüp ibadet edeceğim kıble sevgilinin kaşının bükülüşü kavs halini alışıdır.)

Görülüyor ki tasavvuf umdesi devam ediyor. zâhid zahirde olan mihraba teveccüh ediyor. Halbuki o mihrabın arkasında “kabe kavseyn” Hakk’a yaklaşmak ma’nâsı vardır. Ben O’na karşı ibadet ediyorum demek istiyor.

Ol büt ebrûsun koyub mihrâba döndürmem yüzüm Koy meni zâhid mana çok verme Tanrı’y çün azâb

G.29-6/102

(O put gibi güzelim kaşını bırakıp da yüzümü mihrâba döndürmem. “Tasavvufda put, mâ’na güzelinin tecellisidir.” Ey zâhid bırak beni Allah için bana çok âzap verme.)

Zâhid kelimesi beyti, tasavvuf sahasına çekiyor. Zâhid, kuru sofu mihraba secde et diyor. Şâir, âşık ve mutasavvıftır. O, Hakk’a kurbiyetin ifadesi olan kaşa “kabe kavseyn” yüz döndürecektir. Burada yüz döndürmenin iki ma’nâsı vardır:

1. Teveccüh, yüzünü o tarafa döndürmek

2. Yüz döndürmek, o tarafla alâkayı kesmek, “i’raz”

Mihraba yüzümü döndürmem demek, mihrabdan yüz çevirmem ma’nâsına da gelebilir. O zaman mihrabdan yüz döndürmem demek icap eder. Fakat şâir burada hususî bir gramer tasarrufu yapmıştır.

Benzer Belgeler