• Sonuç bulunamadı

HAREZMİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2023

Share "HAREZMİ"

Copied!
32
0
0
Daha Fazlasını Göster ( sayfa)

Tam metin

(1)

HAREZMİ

(MS 770-840)

Tam adı Muhammed Bin Musa el-Harezmi olan bu büyük bilim adamı, Horasan’da (Özbekistan’ın Karizmi kentinde) doğmuştur.Hayatının büyük bir bölümüBağdat’da (Beytü’lHikme’de)

matematik, astronomi ve coğrafya konularında çalışarak geçmiştir.

Cebirin kurucusu olan Harezmi’nin iki önemli matematik kitabı vardır; “Cebir” ve “Hint Hesabı”.Harezm’de temel eğitimimini alan Harezmi gençlinin ilk yıllarında Bağdat’taki ileri bilim atmosferinin varlığınıöğrenir.

İlmi konulara doyumsuz denilebilecek seviyedeki bir aşkla bağlı olan Harezmi ilmi konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat’a gelir ve yerleşir.

Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan abbasi halifesi Mem’unHarezmidekiilmkabliyetten haberdar olunca onu kendisi tarafından Eski Mısır, Mezopotamya, Grek ve Eski hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesinin idaresinde görevlendirilir. Daha sonra da Bağdat Saray Kütüphanesindeki yabancı eserlerin tercümesini yapmak amacıyla kurulan bir tercüme akademisi olan Beyt’ülHikme ‘de görevlendirilir. Böylece Harezmi Bağdat’ta inceleme ve araştırma yapabilmek için gerekli bütün maddi ve manevi imkanlara kavuşur. Burada hayata ait bütün endişelerden uzak olarak matematik ve astronomi ile ilgili araştırmalarına başlar.

Bağdat bilim atmosferi içerisinde kısa zamanda üne kavuşan HarezmiŞam’da bulunan KasiyunRasathanesin’deçalışan bilim heyetinde ve yerkürenin bir derecelik meridyen yayı uzunluğunu ölçmek için Sincar Ovasına giden bilim heyetinde bulunduğu gibi Hint matematiğini incelemek için Afganistan üzerinden Hindistana giden bilim heyetine başkanlık da etmiştir.

Harezmi ‘ninlatinceyeçevrilen eserlerinden olan El-Kitab‘ul Muhtasar fi ‘l Hesab‘il cebri ve ‘l Mukabele adlı eserinde ikinci dereceden bir bilinmeyenli ve iki bilinmeyenli denklem sistemlerinin çözümlerini inceler.

El Harizmi matematiğin yanısıra astronomi ve coğrafya ilimlerinde de eserler vermiştir. Astronomik cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu eserler 12. y.y. da Latince’ ye çevrilmiştir. Bunu yanısıraPtolemy’nin coğrafya kitabını düzeltmelerle yeniden yazmış, 70 tane bilim adamıyla birlikte çalışarak 830 yılında bir dünya haritasıçizmiştir. Dünyanın çevresini ve hacmini hesaplama çalışmalarında yer almıştır. Güneş saatleri, usturlaplar ve saatler üzerine yazılmış eserleri de vardır.

(2)

CAHİT ARF

(1910-1997)

1910 yılında Selanik’te doğdu. Yüksek öğrenimini Fransa’da Ecole Normale Superieure’de tamamladı (1932). Bir süre Galatasaray Lisesi’nde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde doçent adayı olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya’ya gitti. 1938 yılında Göttingen Üniversitesi’nde doktorasını bitirdi. Yurda döndüğünde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde profesör ve ordinaryusprofersörlüğe yükseldi. Burada 1962 yılına kadar çalıştı. Daha sonra Robert Koleji’nde Matematik dersleri vermeye başladı.1964 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (Tübitak) bilim kolu başkanı oldu.

Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde araştırma ve incelemelerde bulundu; Kaliforniya Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1967 yılında yurda dönüşünde Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine getirildi. 1980 yılında emekli oldu.

Emekliye ayrıldıktan sonra TÜBİTAK’a bağlı Gebze Araştırma Merkezi’nde görev aldı. 1985 ve 1989 yılları arasında Türk Matematik Derneği başkanlığını yaptı.

Arfİnönü Armağanı’nı (1948) ve Tübitak Bilim Ödülü’nü kazandı (1974).

Cebir ve Sayılar Teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum 1990da 3 ve 7 Eylül tarihleri arasında Arf’in onuruna Silivri’de gerçekleştirilmiştir.

Halkalar ve Geometri üzerine ilk konferanslarda 1984te İstanbul’da yapılmıştır. Arf, matematikte geometri kavramıüzerine bir makale sunmuştur. Cahit Arf 1997 yılının Aralık ayında bir kalp rahatsızlığı nedeniyle aramızdan ayrıldı.

(3)

ALI KUŞÇU

(1474-1525)

Türk İslam Dünyası astronomi ve matematik alimleri arasında, ortaya koyduğu eserleriyle haklı bir şöhrete sahip Ali Kuşçu, OsmanlıTürkleri’nde, astronominin önde gelen bilgini sayılır. “Batı ve Doğu Bilim dünyası onu 15. yüzyılda yetişen müstesna bir alim olarak tanır.” Öyle ki; müsteşrik W .Barlhold, Ali Kuşcu’yu“On Beşinci Yüzyıl Batlamyos’u” olarak adlandırmıştır. Babası, Uluğ Bey’in kuşcubaşısı (doğancıbaşı) idi. Kuşçu soyadı babasından gelmektedir. Asıl adı Ali Bin Muhammet’tir.

Doğum yeri Maveraünnehir bölgesi olduğu ileri sürülmüşse de, adı geçen bölgenin hangi şehrinde ve hangi yılda doğduğu kesinlikle bilinmektedir.

Ancak doğum şehri Semerkant, doğum yılının ise 15. yüzyılın ilk dörtte biri içerisinde olduğu kabul edilmektedir. 16 Aralık 1474 (h. 7 Şaban 879) tarihinde İstanbul’da ölmüş olup, mezarı Eyüp Sultan Türbesi hareminde bulunmaktadır.

Ölüm tarihi; torunu meşhur astronom Mirim Çele-bi’nin (ölümü, Edirne 1525) Fransça yazdığı bir eserin incelenmesi sonucu anlaşılmıştır. Mezar yerinin 1819 yılına kadar belirli olduğu ve hüsn-ü muhafazasının yapıldığı; ancak 1819 yılından sonra, Ali Kuşcu’ya ait mezarın yerine, zamanının nüfuzlu bir devlet adamının mezar taşının konmuş olduğu anlaşılmaktadır. Uluğ Bey’in Horasan ve Maveraünnehir hükümdarlığı sırasında, Semerkant’ta ilk ve dini öğrenimini tamamlamıştır. Küçük yaşta iken astronomi ve matema-tiğe geniş ilgi duymuştur.

Devrinin en büyük bilginlerinden; UluğBey , Bursalı Kadızade Rumi, GıyaseddünCemşid ve Mu’in al-Din el-Kaşi’den astronomi ve matematik dersi almıştır. Önce,Uluğ Bey, tarafından 1421 yılında kurulan Semerkant Rasathanesi ilk müdürü, GıyaseddünCemşid’in, kısa süre sonra da Rasathanenin ikinci müdürü Kadızade Rumi’nin ölümüüzerine, Uluğ Bey Rasathaneye müdür olarak Ali Kuşcu’yu görevlendirmiştir. Uluğ Bey Ziyc’inin tamamlanmasında büyük emeği geçmiştir. NasirüddünTusi’ninTecrid-ül Kelam adlı eserine yazdığışerh, bu konuda da gayret ve başarısının en güzel delilini teşkil etmektedir. Ebu Said Han’a ithaf edilen bu şerh, Ali Kuşcu’nun ilk şöhretinin duyulmasına neden olmuştur.

Kaynakların değerlendirilmesi sonucu anlaşılmaktadır ki; Ali Kuşcu yalnız telih eseriyle değil, talim ve irşadıyle devrini aşan bir bilgin olarak tanınmaktadır. Öyle ki; telif eserlerinin dışında, torunu Mirim Çelebi, Hoca Sinan Paşa ve Molla Lütfi (Sarı Lütfi) gibi astronomların da yetişmesine sebep olmuştur. Bu bilginlerle beraber, Ali Kuşcu’yu eski astronominin en büyük bilginlerinden birisi olarak belirtebiliriz.

(4)

ÖMER HAYYAM

(1048-1131)

Asıl adı GiyaseddinEbu’lFeth Bin İbrahim El Hayyam’dır. 18 Mayıs 1048de İranınNişabur kentinde doğan Ömer Hayyam bir çadırcının oğluydu. Çadırcı anlamına gelen soyadını babasının mesleğinden almıştır. Fakat o soyisminin çok ötesinde işlere imza atmıştır.

Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan sonra Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Tıp, fizik, astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli çalışmaları olan Ömer Hayyam için zamanın bütün bilgilerini bildiği söylenirdi. O herkesten farklı olarak yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme almadı, oysa O ismini çokça duyduğumuz teoremlerin isimsiz kahramanıdır. Elde bulunan ender kayıtlara dayanılarak Ömer Hayyam’ın çalışmaları şöyle sıralanabilir.

Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında Cebir ve Geometri Üzerine, Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet, Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. En büyük eseri Cebir Risalesi’dir. On bölümden oluşan bu kitabın dört bölümünde kübik denklemleri incelemiş ve bu denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik tarihinde ilk kez bu sınıflandırmayı yapan kişidir. O cebiri, sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin belirlenmesini amaçlayan bilim olarak tanımlardı. Matematik bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar yapmıştır. Nitekim,Hayyam 13 farklı 3. dereceden denklem tanımlamıştır. Denklemleri çoğunlukla geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu çözümler zekice seçilmiş konikler üzerine dayandırılmıştır. Bu kitabında iki koniğin arakesitini kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için köklerin bir geometrik çizimi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık koşullarını tartışır.

Bunun yanısıraHayyam, binom açılımını da bulmuştur. Binomteoerimini ve bu açılımdaki kat sayıları bulan ilk kişi olduğu düşünülmektedir. (Pascal üçgeni diye bildiğimiz şey aslında bir Hayyam üçgenidir). Öğrenimi tamamlayan Ömer Hayyam kendisine bugünlere kadar uzanacak bir ün kazandıran Cebir Risaliyesi’ni veRubaiyat’ı Semerkant’ta kaleme almıştır.

Dönemin üç ünlü ismi Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir. Dönemin hakanı Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada yakışır yaşayan veziri Nizamül-mülk’e çok güvenirdi. Ömer Hayyam ile ilk kez Semerkant’ta tanışan Nizam onu İsfahan’a davet eder. Orada buluştuklarında O’na devlet hülyasından bahseder ve bu büyük hayaliningerçekleşmesi için Hayyam’dan yardım ister. Fakat Hayyam devlet işlerine karışmak istemez ve teklifini geri çevirir. 4 Aralık 1131de doğduğu yer olan Nişabur’

da fani dünyaya veda eder.

(5)

KERİM ERİM

(1894-1952)

İstanbul Yüksek Mühendis mektebi’ni bitirdikten (1914) sonra Berlin Üniversitesi’nde Albert Einstein’in yanında doktorasını yaptı (1919).

Türkiye’ye dönünce, bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Üniversite reformunu hazırlayan kurulda yer aldı. Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde analiz profesörü ve dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi’nde de ders vermeye devam etti. Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüştürülünce buradan ayrıldı ve yalnızca İstanbul Üniversitesi’nde çalışmaya devam etti. Daha sonra burada ordinaryüs profesör oldu. 1948 yılında Fen Fakültesi Dekanlığı’na getirildi.

1940-1952 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne bağlı Matematik Enstitüsü’nün başkanlığını yaptı. Türkiye’de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı. Mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına da öncülük etti.

Matematik ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üzerinde de çalışmalarda bulunan Erim’in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Nazari Hesap (1931), Mihanik (1934), Diferansiyel ve İntegral Hesap (1945), ÜberdieTraghe-its-formen einesmodulsystems (Bir modül sisteminin süredurum biçimleri üstüne – 1928)

(6)

MATRAKÇI NASUH

(Bilinmiyor-1553)

Türk, minyatürcü. Ayrıca

matematik ve tarih konularında kitaplar da

yazmış çok yönlü bir bilgindir. Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor. Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir.

Çeşitli kaynaklarda onun 1547den, 1551den, 1553ten sonra ölmüş olabileceği ileri sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır. Saraybosna yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardır.

Enderun’da okumuştur. Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobotu andıran sopalarla oynandığı ve eskrime benzeyen bir tür savaş oyunu olduğu bilinen “matrak” oyununda çok usta olmasından ve belki de bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir. Nasuh ayrıca çok usta bir silahşördü. Bu nedenle Silahî adıyla da anılırdı. Türlü silah ve mızrak oyunlarındaki ustalığı nedeniyle Osmanlı ülkesinde

“üstad” ve “reis” olarak tanınması için 1530da I. Süleyman (Kanuni) tarafından verilmiş bir beratı da vardı. Çeşitli silahların nasıl kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini anlatan Tuhfetü’l-Guzât adlı bir kılavuz kitap bile yazmıştı.

Nasuh, özellikle geometri ve matematik alanlarında önemli bir bilim adamıydı. Uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden sonra gelenlere önderlik etmiştir.

Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü’l-Küttâb ve Kemalü’l- Hisâb ile Umdetü’l-Hisâb’ı I. Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin elkitabı olarak kullanılmıştır.

(7)

Hüseyin Tevfik Paşa

(1832-1901)

Vidin’de doğmuş, genç yaşta İstanbul’a gelmiş ve Askerî Okul’da okumuştur.

Burada, matematik derslerindeki

yeteneğiyle Cambridge Üniversitesi’nden mezun olmuş olan matematik hocası Tahir Paşa’nın dikkatini çekmiş ve Tahir Paşa kendisine özel dersler vermiştir. Tahsilini bitirdikten sonra Harbiye’ye cebir hocası olarak atanmış, Tahir Paşa ölünce onun matematik dersleri de Hüseyin Tevfik Paşa’ya kalmıştır.Harbiye’deki hocalığı devam ederken, Tophâne Tecrübe ve Muayene Komisyonu’na da getirilmiştir.

1868de Paris’teki Mekteb-î Osmanî’ye müdür muavini olarak gönderilmiş ve aynı zamanda balistik ve tüfek imalatı

üzerine incelemelerde bulunmakla görevlendirilmiştir. Bu arada matematik bilgisini geliştirmek için üniversiteye de devam etmiş ve Paris’te kaldığı iki yıl boyunca bazı makaleler yayımlamış ve bilimsel toplantılara katılmıştır.

Hüseyin Tevfik Paşa, 1872de Amerika’daki bazı silah fabrikalarına ısmarlanan tüfeklerin imalatını ve şartnâmeye uyulup uyulmadığını kontrol etme göreviyle Amerika’ya gönderilmiştir. 1878 yılına kadar

Amerika’da kalmış ve bu süre içinde matematikle uğraşştır; Lineer Cebir adlı İngilizce kitabını bu sırada yazmış ve Argand’ınkompleks sayılarla ilgili teorisinde ileri sürdüğü çarpımı üç boyutlu uzaya uygulamanın bir yolunu bulmuştur.

Tevfik Paşa’nın başka pek çok görevleri olmuş, Fransa ve Amerika’da kaldığı sıralarda Fransızca ve İngilizce’yi, bu dillerde kitap yazabilecek kadar iyi öğrenmiştir. Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve Yusuf Ziya Paşa ile birlikte Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye’nin ve Dârüşşafaka’nın

kurucularındandır. Burada matematik dersleri vermiş, yine bu sıralarda arkadaşlarıyla çıkarttığı Mebâhis-i İlmiyye adlı aylık dergiye makaleler yazmıştır. Bu dergide yayımladığı makaleleri arasında “Mahsûsât ve Gayr-ı Mahsûsât” isimli felsefî bir yazısı, ayrıca türev ve fonksiyonlar üzerine yazıları bulunur.

Hüseyin Tevfik Paşa, daima devlet memuriyetiyle görevli olmasına rağmen, matematik bilimlerle ilgilenmeye zaman ayırabilmiş, zengin bir kütüphane oluşturmuş, çevresindeki SâlihZekî gibi yetenekli gençlere, vakit ayırmış, periyodik yayınlarla entellektüel bir ortamın oluşmasına gayret sarf etmiştir.

(8)

Gelenbevi İsmail Efendi

(1730-1790)

1730 yılında şimdiki Manisa’nın Gelenbe kasabasında doğan Gelenbeviİsmail Efendi, Osmanlı İmparatorluğu matematikçilerindendir. Asıl adı İsmail’dir. Gelenbe kasabasında doğduğu için ikinci adı onun bu doğduğu kasabadan gelir. Daha çok Gelenbevi adıyla ün kazanmıştır.

Önce, kendi çevresindeki bilginlerden ilk bilgilerini almıştır. Daha sonra, öğrenimini tamamlamak üzere İstanbul’a gitmiştir. Burada, çok değerli ve kültürlü öğretmenlerden yararlanıp matematik bilgisini oldukça ilerletmiştir. Müderrislik sınavına kazananarak 33 yaşında müderris olmuştur. Bundan sonra kendisini tümüyle ilme verip çalışmalarına devam etmiştir.

Gelenbevi, eski yöntemle problem çözen son Osmanlı matematikçisidir.

Sadrazam Halil Hamit Paşa ve Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın istekleri üzerine, Kasımpaşa’da açılan Bahriye Mühendislik Okulu’na altmış kuruşla matematik öğretmeni olarak atandı. Bu atama ona parasal yönden bir rahatlık getirdi. Hakkında şöyle bir öykü anlatılır: ‘Bazı silahların hedefi vurmaması, padişah III. Selim’i kızdırmış ve bunun üzerine Gelenbevi’yi huzuruna çağırarak ona uyarıda bulunmuştur. Gelenbevi bunun üzerine hedefe olan uzaklıkları tahmin ederek gerekli silahlardaki düzeltmeleri yapmış ve topların hedefi vurmalarını sağlamıştır. Gelenbevi’nin bu başarısı padişahın dikkatini çekmiş ve padişah tarafından ödüllendirilmiştir.

Gelenbevi, Türkçe ve Arapça olmak üzere tam otuz beş eser bırakmıştır. Türkiye’ye logaritmayı ilk sokan Gelenbeviİsmail Efendi’dir.

(9)

Salih Zeki Bey

(1864-1921)

1864 yılında İstanbul’da yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Boyabatlı Hasan Ağa, annesi Saniye Hanımdır. Anne ve babasının ölümü üzerine ninesi tarafından on yaşındayken Darüşşafaka’ya verildi. 1882 yılında Darüşşafaka’yı birincilikle bitirdi. Aynı yıl Posta ve Telgraf Nezareti Telgraf Kalemi (Fen Şubesi)’ne memur olarak atandı. 1884 yılında Nezaretin Avrupa’da uzman telgraf mühendisi ve fizikçi yetiştirme kararı üzerine birkaç arkadaşıyla birlikte Paris’e gönderildi ve burada Politeknik Yüksekokulu’nda elektrik mühendisliği öğrenimi gördü. 1887 yılında İstanbul’a döndü ve eski dairesinde elektrik mühendisi ve müfettiş olarak çalıştı. Ek görev olarak Mekteb-i Mülkiye’de (bugün Ankara Üniversitesi’ne bağlı Siyasal Bilgiler Fakültesi) fizik ve kimya dersleri verdi (1889-1900). Bu arada Rasathane-i Amire müdürlüğünde ve II. Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra Maarif Nezareti Meclis-i Maarif üyeliğinde bulundu. 1910’da Mekteb-i Sultani (bugün Galatasaray Lisesi) müdürlüğüne atandı. 1912’de Maarif Nezareti müsteşarı, 1913’te Darülfünün-ı Osmani (bugün İstanbul Üniversitesi) rektörü oldu.

1917’de rektörlükten ayrıldıysa da üniversitedeki görevini Fen Şubesi (Fakültesi) Müderrisi (Profesör) olarak sürdürdü. Ömrünün sonuna doğru aklî dengesini kaybetti ve tedavi altındayken 1921 yılında Şişli’deki Fransız Hastanesi’nde öldü. Fatih Camiinin bahçesine gömüldü.

3 kez evlenmiş olan Salih Zeki, bu evliliklerden birini Halide Edip’le (Adıvar) yapmış, ölümünden kısa bir süre önce ayrılmıştı. Salih Zeki, önde gelen son dönem Osmanlı matematik bilginlerindendi. İkdam, Darüşşafaka ve İktisadiyat gazeteleri ile Darülfünun dergisine sayısız katkıda bulundu.

Dönemin ünlü bilginleriyle matematik ve fen bilimleri konusunda yazılı tartışmalara girdi ve bu konularda bir kısmı ders kitabı olmak üzere çok sayıda yapıt verdi.

Yapıtları: Hendese (Geometri) [lise ders kitabı]; Hikmet-i Tabiiye (Fizik) [lise ders kitabı]; Mebhas-ı Savt (Fonetik); Mebhas-ı Elektrik-i Miknatisi (Elektro Magnetizma); Mebhas-ı Hararet-i Harekiye (Termodinamik); Mebhas-ı Cazibeyi Umumiye (Genel Çekim); Mebhas-ı Elektrikiyet ve Şariyet (Elektrik ve Kılcallık); Hesab-ı İhtimali (İhtimaller Hesabı); Mebhas-ı Hareket-i Seyalat (Akışkanların Hareketi); Hendese-i Tahliliye (Analitik Geometri);

Mebhas-ı Nazariye-i Temevvücat (Dalga Teorisi); Heyet-i Riyaziye (Matematik Astronomi); Kamus-u Riyaziyat (Matematik Ansiklopedisi)

(10)

Masato ş i Gündüz İ keda

(1926-2003)

Cebirsel sayılara katkılarıyla

tanınan Japon asıllı Türk matematik bilgini. 1948de Osaka Üniversitesi Matematik Bölümü’nü bitirdi.

1953te doktor, 1955te de doçent unvanlarını aldı. 1957-59 arasında Almanya’da Hamburg

Üniversitesi’nde HelmuthHasse’nin yanında araştırmalar yaptı.

Hasse’nin önerisi üzerine 1960ta Türkiye’ye gelerek Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde İstatistik dersleri vermeye başladı. 1961de aynı üniversitenin fen fakültesinde yabancı uzmanlığa atandı. 1964te Türk uyruğuna geçerek, 1965te doçent, 1966da profesör oldu. 1968de Ege Üniversitesi’nin izniyle bir yıl

süreyle çalışmak üzere Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne gitti. İzninin bitiminde Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin sürekli kadrosuna girdi.

Çeşitli tarihlerde Hamburg, ABD’deki California ve Ürdün’deki

Yermuk üniversitelerinde konuk öğretim üyesi,1976da Princeton’daki Yüksek Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olarak çalıştı. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nun (Tübitak) Temel Bilimler Araştırma Kurumunda yer aldı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Pür Matematik Araştırma Ünitesi başkanlığı yaptı. Cebir ve sayılar kuramına katkılarından dolayı 1979da Tübitak Bilim Ödülü’nü kazandı. Japonya’da bulunduğu dönemde halkalar kuramı ve grupların matrisle gösterimi üzerine araştırmalar yapan İkeda, 1970lerde cebirsel sayılar kuramına yönelerek, rasyonel sayılar cisminin salt Galois grubunun otomorfizimleri ve tümelliği

konularında önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Ünlü matematik dergisi Crelle’sJournal’da yayımlanan bir çalışmasında Galois grubunun çok özel bir yapıda olduğunu gösterdi.

(11)

ALİ NESİN

(1956- )

1956da İstanbul’da doğdu. İlkokuldan sonra ortaokulu İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde, liseyi de İsviçre’nin Lozan kentinde tamamlayan Nesin 1977-1981 yılları arasında Paris VII Üniversitesi’nde matematik öğrenimi gördü. Daha sonra ABD’de Yale Üniversitesi’nde matematiksel mantık ve cebir konularında doktora yapan Ali Nesin, 1985-1986 arasında Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kampusü’nde öğretim üyeliği yaptı. Türkiye’ye kısa dönem askerlik görevi için geldiği sırada “orduyu isyana teşvik” iddiasıyla tutuklanarak yargılandı. Yargılanma sonunda beraat ettiği halde pasaport verilmediği için işine dönemeyen Nesin, sonunda yeniden passaport alarak yurtdışına gitti. 1987-1989 arasında Notre Dame Üniversitesi’nde yardımcı doçent, ardından 1995e kadar Kaliforniya Üniversitesi IrvineKampusü’nde doçent ve daha sonra profesör olarak görev yaptı. 1993-1994 Öğretim Yılı’nı Bilkent Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi olarak geçirdi. 1995te, babası Aziz Nesin’in ölümü üzerine yurda kesin dönüş yaptı ve Nesin Vakfı yöneticiliğini üstlendi. Ayrıca Bilgi Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanı olan Ali Nesin iki çocuk sahibidir. Kasım 2004den beri de Nesin Yayınevi genel yönetmenliğini yapmaktadır.

Ali Nesin’in Matematik ve Korku, Matematik ve Doğa, Matematik ve Sonsuz, Develerle Eşekler, Önermeler Mantığı adlı kitaplarının yanısıra çeşitli dergilerde çıkmış bilimsel makaleleri ve İngilizce bir kitabı bulunmaktadır. Matematiksel araştırma alanı “Morley mertebesi sonlu gruplar”dır. Aynı zamanda, üç ayda bir yayımlanan, Matematik Dünyası adlı bir matematik dergisi çıkarmaktadır.

Matematik araştırmaları, bölüm başkanlığı ve Nesin Vakfı yöneticiliğinin yanı sıra yağlıboya resim, desen ve portre çalışmaları da yapmaktadır.

(12)

EL-BIRÛNI

Bîrûnî (4 Eylül 973 - 13 Aralık 1048 1061?) Fars kökenli İslam bilgini Türk kökenli olduğunu iddia edenler de olmuştur Tam adı Ebu Reyhan

Muhammed bin Ahmed el-Birûnî Batı dillerinde adı Alberuni veya Aliboron olarak geçer

Gökbilim matematik doğa bilimleri coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınır Bîrûnî Merkezî Asya'da tarihi bir bölge olan Harezm'de doğdu Küçük yaşta babasını kaybetti

Harizmşahlar tarafından korundu sarayda matematik ve astronomi eğitimi aldı Buradaki hocaları İbn-i Irak ve Abdussamed bin Hakîm'dir Bu dönemde daha 17 yaşındayken ilk kitabını yazdı Harizmşah Devleti Me'mûnîler tarafından alınınca Bîrûnî de İran'a giderek bir süre burada yaşadı Daha sonra ise Ziyârîler tarafından korunmaya başlandı El Âsâr'ul Bâkiye adlı kitabını Ziyârîlerin sarayında yazmıştır İki yıl da burada çalıştıktan sonra memleketine geri döndü ve Ebu'lVefâ ile gök bilimi üzerine çalışmaya başladı

1017'de Gazneli Mahmut Harezm Devleti'ni yıkınca Bîrûnî de Gaznişehrine gelerek burada Gazneliler'in himayesine girdi Sarayda büyük itibar gördü ve Gazneli Mahmut'un Hindistan seferine katıldı Burada Hintli bilim adamlarının dikkatini çekti ve Hind ülkesi alınınca da Nendeneşehrine yerleşerek bilimsel çalışmalarına burada devam etti Sanskritçeyi öğrenerek Hind toplumunun yaşamı ve kültürü üzerine çalış

Buradan tekrar Gaznişehrine döndü ve yaşamının geri kalan kısmını bu şehirde tamamladı Bu dönem Bîrûnî'nin en verimli zamanı sayılmaktadır Uzun zamandır hazırladığı

TahdîduNihâyet'ilEmâkin adlı eserini bu döneme denk gelen 1025 yılında yayınladı Astronomi üzerine yazdığı Kanûn-i Mes'ûdî adlı eserini GazneliMahmud'un oğlu Sultan Mesud'a ithaf etmiştir Sultan Mesut da bunun üzerine kendisine bir fil yükü gümüşü hediye edince "Bu armağan beni baştan çıkarır bilimden uzaklaştırır " diyerek bu hediyeyi geri çevirdi Aslında Birûni eczacılıkta uygulamalı eğitime kitaplardan çok daha fazla önem vermiştir Birûni elle tutarak ve gözlemleyerek veri toplamanın insana kitap okumaktan çok daha fazla yarar sağladığına inanmış ve bunu uygulamıştır Gerçek bir bilim anlayışına sahip olan Birûni ırk kavramına da önem vermezdi Başka bir halkın ileri kültüründen derin bir saygıyla söz ederdi Aynı şekilde dinler ve düşünceler konusundaki anlatımı sırasında o dinler hakkında itiraz veya eleştiride bulunmadığı gibi o dindeki deyimleri aynen kullanmasıyla da dikkat çekmektedir Sanskrit dilinden Arapça'ya çevirdiği Potancali adlı kitabının önsözünde "İnsanların düşünceleri türlü türlüdür dünyadaki gelişmişlik ve esenlik de bu farklılığa dayanır " şeklinde yazmıştır

Eserleri

Bîrûnî'nin onlarca yapıtı arasında en çok bilinenleri aşağıdaki gibidir:

1. El-Âsâr'il-Bâkiye an'il-Kurûni'i-Hâli-ye 2. El-Kanûn'ül-Mes'ûdî

3. Kitâb'üt-TahkîkMâli'l-Hind

4. Tahdîd'üNihâyeti'l-Emâkinli Tas-hîh-i Mesâfet'il-Mesâkin 5. Kitâbü'l-Cemâhir fî Mâ'rifet-i Cevâ-hir

6. Kitâbü't-Tefhîm fî EvâiliSıbaâti't-Tencîm 7. Kitâbü's-Saydele fî Tıp

(13)

ULUĞ BEY (1394 – 1449)

Timur'un oğlu Şahruh'un oğludur. 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur.

Timur'un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkand'da bulunuyordu.

Maveraünnehir'inHalil Sultan'ın saldırısı ve işgali üzerine, babasının yanına gitmek zorunda kalmıştır. Babası buraları yeniden yönetimine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey'e yönetimini bırakmıştır. Uluğ Bey, bu tarihten sonra, hem hükümdarlık yapmış ve hem de öğrenimine devam etmiştir.

Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir hükümdardı. Boş zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri

yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı sözcüğü sözcüğüne hatırında tutacak kadar belleği vardı. Matematik ve astronomi bilgileri oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey'in küçük oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da

şiddetlenmiş ve sonunda Uluğ Bey'in korktuğu başına gelmiştir.

Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadı Zade bu medreseye başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semerkant'a çağırmıştır. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiçbir harcamadan kaçınmamıştır. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki yılda bitirilebilmiştir. Gözlemevinin yönetimini Bursalı Kadızade Rumi ile Cemşid'e vermiştir. Cemşid, gözlemlere başlandığı sırada ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden ölmüştür. Gözlemevinin tüm işleri o zaman genç olan Ali Kuşçu'ya kalmıştır. Bu gözlem üzerine Uluğ Bey, ünlü Zeycini düzenlemiş ve bitirmiştir. ZeyçKürkani veya Zeyç Cedit Sultani adı verilen bu eser, birkaç yüzyıl doğuda ve batıda faydalanılacak bir eser olmuştur. ZeyçKürkani, bazı kimseler tarafından açıklanmış ve Zeyç'in iki makalesi 1650 yılında Londra'da ilk olarak basılmıştır. Avrupa dillerinin birçoğuna, çevrilmiştir. 1839 yılında cetvelleri Fransızca

tercümeleriyle birlikte, asıl eser de 1846 yılında aynen basılmıştır.

ZeyçKürkani'nin asıl kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye'ye getirilmiş ve halen Ayasofya kütüphanesindedir.Uluğ Bey'in yönetimi zamanında fetihlerden çok babası zamanında olduğu gibi yönetim güçlendirilmiş ve önemli bilimsel gelişmeler yaşanmıştır.

1449 yılında bir hile ile oğlu Abdüllatif tarafından öldürüldü.

(14)

PISAGOR

Pisagor insanlık tarihinde önemli yere sahip olup insanlara yol

göstermi ş tir. Yunan dü ş ünür olarak tanındı filozof sınıfından olmaktadır.

Dünya tarihinde bilinip insanlı ğ a yol göstermiştir.

Pisagor M.Ö 570 ve 495 yılları arasında ya ş amını sürdürmü ş tür.

Dilek Yarımadası’nın kar ş ısında olan Sisam Adası’nda dünyaya geldi. Babası yüzük taşı

yapımcısıdır. Babası ticaret ile u ğ ra ş ğ ından dolayıçe ş itli ş ehirleri gezip bilgi sahibi olmu ş tur. Mısır onun hayalindeki ülke oldu ğ undan dolayı ortaya gitmek istiyordu. Mısır dilini ö ğ rendi Mısır’a gelerek

buradan kendi ülkesine doğru yolculuğa çıkmıştır. Yunan kentlerinden Kroton’a gitmiştir. Gizli bir topluluk kurdu bunlara matematikçiler adı verilmişti.

Yunanistanlı matematikçi ve filozof olarak pisagorculuk akımını ortaya

çıkarmı ş tır. Matematik alanında yaptıkları ile sayıların babası lakabını almı ş tır.

Ö ğ rencilerini yeti ş tirerek matematik alanında büyük tarihi adımlar sa ğ ladı.

Bilgeliğe önem verip insanın en yakın dostu olduğunu kabul etmiştir.

ş üncelerini asla yazılara dökemedi onu tanıyanlar ile birlikte bilgiler ifade edildi. Pisagor’a ait olan eserlerin bir ço ğ ğ rencilerine ait oldu ğ u dahi

ş ünülmü ş tür.

Pisagorculuk Okulu

Ö ğ rencilerine pisagorcular olarak sesleniliyordu. Yüzyıllar boyunca yaptı ğ ı geometri ve matematik alanında çalı ş maların bir kısmıö ğ rencilere ait oldu ğ u ş ünülmü ş tür.

Matematik, fizik, felsefe, astronomi ve müzik gibi alanlarda çalışmalar yaptı.

Hızlı bir ş ekilde ilerleyen pisagorculuk akımı siyasetçiler için tehdit oldu ğ u

ş ünülerek Pisagor ve ö ğ rencilerini okulunun içine yakılıp öldürülmü ş lerdir.

(15)

THALES (MÖ 624-MÖ 546)

Thales’in tam adı Miletli Thales’dir ve MÖ 624 yılında doğmuş MÖ 546 yılında

ölmüştür.Bir Anadolu filozofu olan Thales, Sokrates öncesi dönemde

yaşamıştır.Felsefenin ve bilimin öncüsü olarak kabul edilen Thales aynı zamanda ilk filozoflardan biridir.

Eski Yunan’ın Yedi Bilgelerinin ilkidir.

Ticaretle uğraşş ve bu nedenle Mısır’da bulunmuştur. Elimize ulaşş hiçbir metni yoktur. Yaşadığı döneme ait kaynaklarda da adına rastlanamaz ancak hakkındaki

bilgiler Herodot veDiogenesLaertios gibi antik yazarlardan edinilir. BertrandRussell’e göre Felsefe Thales’le başlamıştır.

Thales Neler Yapmıştır?

Milas’lıThales, Mısır matematik okulunun ilk öğrencisidir. Büyük bir matematik bilgini ve filozofudur. Hz. İsa’dan önce yaşayan yedi büyük bilginden en eskisi ve en ünlülerinden biridir.

Hayatı hakkında kesin ve derin bilgiler yoktur.

Bir daire içine üçgen çizilmesi problemini çözümlemiştir. Ters açıların eşitliğini doğruladığı söylenir. Üçgenlerin özellikleri ve Thales bağıntıları, Mısır’daki piramitlerin yüksekliğinin bulunmasında kullanılmıştır.

Eski Yunan matematiği, öğretim yöntemlerine pek bağlı değildi. Belli okulları da yoktu.

Thales, Pisagor ve Öklit, bu öğretim yöntemini ve kurallarını Yunan matematiğine getirmişlerdir.

Thales Matematik-Geometri Buluşları

Matematik alanında çığırlar açmış birisidir. Eski Yunan bilginlerinden Kallimakhos’un aktardığı bir düşünceye göre denizcilere kuzey takım yıldızlarındanBüyükayı yerine

Küçükayı’ya bakarak yön bulmalarınıöğütlemiştir. Aynı zamanda Mısırlılardan geometriyi öğrenip Yunanlılara tanıtmıştır. Bulduğu bazı geometri teoremleri şunlardır:

Klasik thales teoremi

Çap çemberi iki eşit parçaya böler.

Bir ikizkenar üçgenin taban açıları birbirine eşittir.

Birbirini kesen iki doğrunun oluşturduğu ters açılar birbirine eşittir.

şesi çember üzerinde olan ve çapı gören açı, dik açıdır.

Tabanı ve buna komşu iki açısı verilen üçgen çizilebilir.

(16)

ÖKLID (İÖ 4. yüzyıl-3. yüzyıl)

MÖ 330 - 275 tarihleri arasında yaşamış olan egeli matematikçi Öklid’in kişisel hayatı hakkında hemen hiçbir şey bilinmemektedir.Bilinenİskenderiye Kraliyet Enstitüsü’nde döneminin en saygın

öğretmeni,geometri alanında yüzyıllar boyu eşsiz kalan bir ders kitabının yazarı olmasıdır.

Öklid M.Ö.300lü yıllarda yazdığı 13 ciltlik yapıtıyla ünlüdür. 19.yüzyıl sonlarına gelinceye değin geometri alanında tek ders kitabı olarak akademik çevrelerde okunan ve okutulan Elementler’in kimi yetersizliklerine karşın değerini bugünde sürdürmektedir. Geometri onunla başlamamış fakat

bıraktığıçalışmalar ve yaptığıçalışmaları ispatlayarak mantıksal bir dizgeye oturtmuştur.Öklid“geometrinin babası”olarak bilinir. Kaleme

aldığıElementler,kendindenönceki Thales,Pythagoras,Eudoxus gibi bilgin

matematikçiklerin çalışmalarıüstüne kurulmuştu.18.yüzyıldan başlayan eleştirel çalışmalar “Öklid dışı”adı verilen çalışmaları meydana getirmiştir.

Öklid geometrisini değil, Riemann geometrisini kullanan Einstein'ın, Elementler'e ilişkin yargısı son derece çarpıcıdır: "Gençliğinde bu kitabın büyüsüne kapılmamış bir kimse,

kuramsal bilimde önemli bir atılım yapabileceği hayaline boşuna kapılmasın!"

Öklid'in bilimsel kişiliği, unutulmayan iki sözünde yansımaktadır: Dönemin kralı I.

Ptolemy, okumada güçlük çektiği Elementler'in yazarına,

"Geometriyi kestirmeden öğrenmenin yolu yok mu?" diye sorduğunda, Öklid;

"Özür dilerim, ama geometriye giden bir kral yolu yoktur" der.

Bir gün dersini bitirdiğinde öğrencilerinden biri yaklaşır, "Hocam, verdiğiniz ispatlar çok güzel; ama pratikte bunlar neye yarar?" diye sorduğunda, Öklid kapıda bekleyen kölesini çağırır, "Bu delikanlıya 5-10 kuruş ver, vaktinin boşa gitmediğini görsün!"

demekle yetinir.

(17)

CARL FRIEDRICH GAUSS

(30 Nisan 1777 – 23 Şubat 1855)

Alman kökenli matematikçi ve bilim adamı.

Katkıda bulunduğu alanlardan bazıları;

sayılar kuramı, analiz, diferansiyel geometri, jeodezi, elektrik, manyetizma, astronomi ve optiktir. "Matematikçilerin prensi" ve "antik çağlardan beri yaşamış en büyük matematikçi"

olarak da bilinen Gauss, matematiğin ve bilimin pek çok alanına etkisini bırakmıştır ve tarihin en nüfuzlu matematikçilerinden biri olarak kabul edilir.

Gauss'un çocukluk yıllarından beri dahi olduğunu gösteren pek çok hikâye vardır, nitekim pek çok matematiksel keşfini henüz 20 yaşına gelmeden yapmıştır. Sayılar kuramının önemli sonuçlarını derleyip kendi katkılarını da ekleyerek yazdığı büyük eseri DisquisitionesArithmeticae'yi 21 yaşında (1798) bitirmişse de, eser ilk olarak 1801'de basılmıştır.

Gauss tam bir mükemmeliyetçi ve bir işkolikti. Bir hikâyeye göre, bir problem üzerinde çalışırken karısının ölmek üzere olduğu haberini alınca "biraz beklesin, bitirmek üzereyim" demişti.Kafasındaki fikirler tam olgunluğa erişmeden onları yayımlamak istemezdi. Bu konudaki ilkesini paucasedmatura (az ama olgun) sözüyle özetliyordu.

Ölümünden sonra incelenen günlükleri ortaya çıkardı ki, meslekdaşları tarafından yayımlanmış olan pek çok önemli matematiksel keşfi o daha önceden yapmış, ama yayımlamamayı tercih etmişti. Matematik tarihçisi EricTempleBell'e göre, Gauss günlüklerine yazdığı tüm matematiksel fikirleri hayattayken yayımlamış olsaydı matematik 50 yıl ileri atlamış olurdu.

Gauss, kendisini örnek alan genç matematikçileri desteklemediği için çok eleştirildi.

Pek çok meslekdaşı onu mesafeli ve katı buluyordu.

Gauss, yazdığı zeki kanıtları nasıl akıl ettiğini asla açıklamazdı. Kanıtı bir kere bulduktan sonra sanki vahiyle gelmiş gibi yazar, sonuca nasıl ulaşğı konusunda özellikle ipucu vermezdi.

Gauss 23 Şubat 1855'te, 78 yaşındayken, yıllardır yaşadığı Göttingen'de hayata gözlerini yumdu ve bu şehirdeki Albanifriedhof 'a gömüldü. Cenazesinde damadı HeinrichEwald ve yakın arkadaşı (aynı zamanda biyografisinin yazarı) Wolfgang SartoriusvonWaltershausen birer konuşma yaptılar. Beyni araştırma için muhafaza edildi, ve bugün hala Göttingen Üniversitesi'nin tıp fakültesinde formaliniçinde korunmaktadır.

(18)

BLAISE PASCAL

(19 Haziran 1623 – 19 A ğ ustos 1662)

Fransız matematikçi, fizikçi ve dü ş ünürdür. En bilinen eseri "Dü ş ünceler"dir.

Pascal (1623-1662) küçük ya ş ta kendini gösteren bir deha örne ğ idir. Henüz 12 ya ş ında iken hiç geometri bilgisine sahip olmadı ğ ı halde daireler ve e ş kenar üçgenler çizmeye ba ş layarak, bir üçgenin iç açılarının toplamının iki dik açıya eşit olduğunu kendi kendisine bulmu ş tur. Çünkü avukat olan ve matematik ile çok ilgilenen babası, onun Latince ve Yunancayı iyice ö ğ renmeden matematiğe yönelmesini istemediğinden, bütün matematik kitaplarını saklayarak Pascal'ın bu konu ile ilgilenmesini yasaklamı ş tı.

Pascal çocuklu ğ unda "geometri neyi inceler?" sorusunu babasına sormu ş , o da

"do ğ ru biçimde ş ekiller çizmeyi ve ş ekillerin kısımları arasındaki ili ş kileri inceler."

demi ş tir. Pascal, i ş te bu cevaba dayanarak gizli gizli geometri teoremleri kurmaya ve kanıtlamaya ba ş lamı ş tır. Sonunda babası onun yetene ğ ini anlamı ş ve ona Euclides'inElementler'ini ve Apollonius'unKonikler'ini vermi ş tir.

Dil derslerinden arta kalan bo ş zamanını bu kitapları okuyarak de ğ erlendiren Pascal, 16 yaşında konikler üzerine bir eser yazmıştır. Bu eserin mükemmelliği kar ş ısında, Descartes bunun Pascal kadar genç bir kimsenin eseri oldu ğ una inanmakta çok güçlük çekmi ş tir. Pascal 19 ya ş ındayken, aritmetik i ş lemlerini mekanik olarak yapan bir hesap makinesi icat etmiştir.

Pascal yalnızca teorik bilimlerde değil, pratik ve deneysel bilimlerde de yetenekli bir filozoftu. 23 ya ş ında, Torriçelli'nin(1608-1647) atmosfer basıncı ile ilgili çalı ş masını incelemi ş ve bir da ğ a çıkartılan barometredeki cıva sütununun ş ğ ünü, yani yükseklerde hava basıncının azaldı ğ ını, cıva sütununu hava basıncının tuttu ğ unu, yoksa Aristotelesçilerin söyledi ğ i gibi, tabiatın bo ş luktan nefret etmesinin rolü olmadı ğ ını göstermi ş tir. Di ş a ğ rısından uyuyamadı ğ ı bir gece de rulet oyunu ve sikloid ile ilgili dü ş ünceler üzerinde durmu ş ve sikloid e ğ risinin özelliklerini keşfetmiştir. Pascal, Fermat ile yazışarak olasılık teorisini kurmuş ve bir binom açılımında katsayıları vermi ş tir. "Pascal Üçgeni"nin ke ş fi de ona aittir.

25 ya ş ında iken kendisini felsefi ve dini dü ş üncelere adamı ş tır. Sa ğ ğ ıçok bozuk

olan Pascal, 39 ya ş ında iken Paris'te ölmü ş tür.

(19)

LEONHARD EULER

Euler, Leonhard (1707 - 1783), İsviçreli

matematikçi ve fizikçi. Basel ( İ sviçre)de do ğ mu ş , Petersburg (Leningrad - Rusya) da ölmü ş tür.

Matematik, astronomi ve fizik alanlarında geni ş çalı ş malar yapmı ş tır.

Euler, ilk matematik derslerini babasından almı ş , Basel Üniversitesi'nde okumu ş , matematik dı ş ında ilahiyat, tıp ve do ğ u dilleri de çalı ş ş tır.

Üniversitede profesör olan Johann Bernoulli ile o ğ ullarının Petersburg akademisinin kurulu ş unda I. Ekaterina tarafından görevlendirilmesi üzerine Euler de Petersburg'a gitmi ş (1727) ve orada 1730'da fizik profesörlü ğ üne tayin edilmiştir. 1733'te yüksek matematik profesörlüğüne geçen Euler, 1714'te Büyük Friedrich'inçağrısıüzerine Berlin Bilimler Akademisi'ne girmiş ve 1744'de bu akademinin matematik bölümü müdürlü ğ üne getirilmi ş tir.

1735'de sa ğ gözünü kaybeden Euler 1766 yılında görme yetene ğ ini hemen tamamen kaybetmi ş tir. Bununla birlikte, görme kaybınıfotografik hafızası ile dengelemi ş ; bilimsel çalı ş maları rahatsızlı ğ ından etkilenmemi ş tir.

Logaritmayı bulan matematikçi. 800'den fazla makalesi bulunmaktadır. Sayı teorisi, grafik teorisi, uygulamalı matematik, fonksiyonlar ve günümüzde kullanılan di ğ er bir çok konunun ka ş ifidir.

Matematikçiler ve fizikçiler bir ke ş if yapan ya da teorem geli ş tiren meslekta ş ları ile "Euler' den sonra onu ke ş feden ilk ki ş i" ş eklinde ş akala ş ırlar. Euler temel analiz, grafik teorisi ve ş u anda in ş aat, makine, elektrik ve havacılık

mühendislerine temel te ş kil eden matemati ğ in fiziksel uygulamalarının birço ğ unun kurucusu olmuştur.

Matematikte kullanılan ve yaklaşık 2.71828 değerindeki e (Euler sabiti) onun adını taşımaktadır. Ayrıca PI sayısının da isim babasıdır.

18 Eylül 1783'te yeni ke ş fedilen Uranüs'ün yörüngesi üzerinde fikir alı ş veri ş inde

bulunurken beyin kanaması geçirmi ş ve saatler içinde ya ş amını kaybetmi ş tir.

(20)

ISAAC NEWTON (1642 - 1727) 1642 yılında İ ngiltere'nin Woolsthrope

kasabasında dünyaya gelen Newton'un en önemli bulu ş u, diferansiyel ve

integral hesabı ke ş fetmesidir. Zaten Newton'u dünyada gelip geçmi ş üç büyük matematikçiden biri yapan buluşu budur.. Newton, bir ara teolojiye de ilgi duydu. Bu konuda bazı yorumları ve ş ünceleri de vardır. Newton, 1661 yılının haziran ayında Cambridge'deki TrinityCollege'e girdi. Giderlerinin bazılarını kar ş ılamak için okulda bazı i ş lerde çalı ş ıyordu. İ ç harp İ ngiltere'de tüm ş iddetiyle sürüyordu. Önceleri yava ş , fakat sonralarıçabuk olarak kendini toparladı ve çalı ş malarına daldı. Newton'un matematik ö ğ retmeni Isaac Barrow (1630 - 1677), hem ilahiyatçı ve hem de matematikçi biriydi.

Matematikte parlak fikirli olan Barrow, öğrencisinin kendisinden çok ileride oldu ğ unu kabul ediyor ve 1669 yılında matematik kürsüsünü bırakıp sırası gelince, yerini o e ş siz büyük deha Newton'a bırakıyordu. Barrow, geometri derslerinde kendine özgü yöntemlerle, alanları hesaplamak, e ğ rilere

üzerindeki noktalardan te ğ et çizmek için yollar gösteriyordu. İş te bu dersler Newton'u diferansiyel ve integral hesabı bulmaya ve bu sahada çalışmaya yönelten ilk adımlardır. Diferansiyel ve integral hesabın bulunmasında, de ğ i ş ken, fonksiyon ve limit kavramı kullanılmı ş tır. Fonksiyon kelimesini ilk kez Leibniz kullanmı ş tır. Bugüne kadar da bu sözcük de ğ i ş tirilmemi ş tir.

Limit fikrini ve kavramını Newton ve Leibniz kullanmı ş tır. Özellikle Newton bu sahada ba ş arılı olmu ş tur. Her ikisi de çok yönlü olan bu dahiler, aynı zamanda birbirlerinden habersiz az çok farklılık gösteren yöntemleriyle diferansiyel ve integral hesabı bulmuşlardır.

Isaac Newton, 1727 yılında böbreklerindeki rahatsızlık yüzünden ya ş amını

yitirdi.

(21)

Pierre De Fermat (1601-1665)

Pierre de Fermat ( Türkçe okunuşu piyerdö ferma dır) 1601 yılında doğmuş ve 1665 yılında ölmüştür. Kendisi aslen Fransızdır ve ünlü bir hukukçu ve matematikçidir.

Hukuk ile ilgili çalışmalarını Fransa’nın Toulouseşehrinde yapmıştır. Kısaca Fermat olarak bilinir, mesleği

memurluktur. Mesleğindeki işlerinden geriye kalan

zamanlarında matematikle uğraşştır. Arşimet’in eğildiği diferansiyel hesaba geometrik görünümle yaklaşştır.

Sayılar teorisi üzerinde çalışş ve önemli sonuçlara ulaşştır. Olasılık ve analitik geometri konularında da önemli katkılarda bulunmuştur.

Bu kadar meşhur olmasının ve halen hatırlanmasının en önemli sebebi Fermat’nın Son

Teoremi’dir. Modern sayılar kuramının kurucusu olarak kabul edilen 17. yüzyıl matematikçisi Pierre de Fermat’nın adını taşır bu teorem. Teorem ise aşağıdaki gibidir:

Herhangi x, y, ve z pozitif tam sayıları için

xn+yn=zn ifadesini sağlayan ve 2'den büyük bir doğal sayı n yoktur. Fermat, bu problemi çözmüş, kanıtı da Eski Yunanlı matematikçi Diaphontos'unArithmetika adlı kitabının kendindeki kopyasının sayfalarından birinin kenarına 1637'de şöyle yazmıştı:

“x, y, z ve n pozitif tamsayılar ve n>2 olmak koşuluyla, xn+yn=zn denkleminin çözümü yoktur. Ben bunun kanıtını buldum, ama kanıtı bu kenar boşluğuna sığdırmak

olanaksız.”Ancak bu kanıt bulunamamıştır. Fermat'tan sonra matematikçiler bu önermenin bir türlü içinden çıkamamışlardır. Fermat'ın bıraktığı defterler arasında teoremin kanıtına

rastlayamadıkları gibi, kendileri de ne doğruluğunu ne yanlışğını kanıtlayabilmişlerdir.

Yıllar boyunca (300 yıl sonrasına kadar) bu konuda yapılan çalışmalar sonucu bu teoremin Shimura-TaniyamaKonjektürü'nün bir özel durumu olduğu anlaşılmış, ardından da 1993'te İngiliz matematikçi Andrew Wiles, eski öğrencilerinden Richard Taylor'ın da yardımıyla ve cebirsel geometrinin çok karmaşık araçlarını kullanarak teoremi kanıtlamanın bir yolunu bulmuş ve bu kanıtı 1995'te Annals of Mathematics adlı dergide yayımlamıştır. Shimura- TaniyamaKonjektürü'nün böylelikle ispatlanması sonucu Fermat'nın Son Teoremi de 1995'te ispatlanmış oldu.

BlaisePascal'la yazışarak olasılık kuramını kurdu.Fermat; buluşlarını yayınlamayı savsaklayan, düzenli not tutmayan, kitapların kenarına acele notlar alan, buluşlarını

arkadaşlarına alelade mektuplarla bildiren savruk bir kişiydi. Bu yüzden, analitik geometrinin kurucusu olarak Descartes'i, diferansiyel hesabın başlatıcısı olarak da Newton'u biliyoruz bugün.Ama fark etmez. O, bütün bunları zevki için yapmıştı. O, bir amatördü.

Günümüzde; "Amatörlerin Prensi" olarak bilinir.

(22)

Paris yakınlarındaki küçük bir kasabanın belediye başkanının oğlu olan Galois, matematiğe okul yaşamı sırasında ilgi duymaya başlamış ve 14 yaşındayken Lagrange ve Abel'in eserlerini okumuştur.

Sınıfta, büyük matematikçilerin kuramlarıüzerine düşünmesi, ödevlerini unutması ve dikkatsizliği nedeniyle öğretmenlerini kızdırdığı bilinmektedir. Galois'in matematiğe karşı duyduğu sevgi o kadar büyüktü ki

birgünöğretmenlerinden birisi, "Anne-babasının Galois'e sadece matematik dersi aldırmalarının iyi olacağını düşünüyorum." demiştir.

Daha 16 yaşında iken pek çok matematik klasiğini okumuş olmasına rağmen üniversiteye kabul edilmedi. Kendisini kanıtlayabilmek için 17 yaşında zamanın tanınmış matematikçilerinden Cauchy'ye verdiği makalesini Cauchy kaybetti. 18 yaşındayken bir yarışmaya soktuğu bir diğer makalesi de, yarışmanın hakemi Fourierölünce kayboldu. Zorla girebildiği öğretmen okulundan, okul yönetimini eleştirdiği için kovuldu. Bir dergiye sunduğu bir başka makalesi, hakem

ispatların içinden çıkamadığı için reddedildi. Bir taraftan matematik dersleri vererek hayatını kazanmaya çalışan Galois bir taraftan da siyasete bulaşştır. 1830 Devrimi'ne Cumhuriyetçi olarak katıldı. Siyasi nedenlerle de iki kez hapse girip çıktı.

Galois henüz 21 yaşındayken, tüm hayatı siyasi fikirler ve matematik teorileriyle geçmiş bir genç olarak insan öldürme üzerine bilgisizdir ve yapacağı bir düello sonucu, öldürüleceğini anlayarak, son gece arkadaşıChavelier'e bir mektup yazar. Bu mektupta Gauss'un kullandığı bazı teknikleri genelleştirerek, derecesi dörtten büyük olan her polinom için çalışacak bir 'kök bulma yöntemi' bulmanın neden imkânsız olduğunu anlatır. İçinde kökleri aradığımız sayı sistemleri "cisimler" ile kökleri kendi arasında döndüren permütasyon "grupları" arasında daha önce gözlenmemiş ilişkiler bulur. Bu ilişkiler yumağına bugün genel olarak "Galois teorisi" denir."

Galois'nın mektubu ölümsüzlüğe doğru fırlatılmış bir çığlıkla biter: "Bütün bu karmaşık hesapları açmakta kendisine yarar görecek birilerinin çıkacağını umarım." Ertesi gün düelloda vurulur. Hastanede bir gün can çekiştikten sonra ölür. Arkadaşı bu mektubu üç ay sonra yayınlarsa da mektup ilgi görmez. Makalelerinin çoğu 1846'da yayımlanıncaya kadar gün ışığına çıkmamıştır. Bu tarihte Cauchy, grup kuramı hakkında yayınlar yapmaya başlayınca, Galois'inçalışmaları da matematikçilerin ilgisini çekmiştir."

Galois'in öneminin tam olarak anlaşılması, Camille Jordan'ın 1870 yılındaki yayımlarıyla gerçekleşmiştir. Eğer Galois, Newton ya da Gauss gibi uzun yıllar yaşamış olsaydı,

matematiğe yapacağı katkıların çok daha fazla olacağı kesindir. Eserleri hakkında kesin bir bilgi yoktur.

Referanslar

Benzer Belgeler

Yazarlar, Söz Başı (s.3) nda Özbekistan Bilimler Akademisi, Ebu Reyhan Birûnî adındaki Şarkşünaslik (Şarkiyat) Enstitüsü’nün el yazmaları bölümünde Emir Timur

The reflection graphs show decreasing reflectivity of structured area, especially in the region of 800 nm and longer, which clearly demonstrates photonic effects on the

Duran Düşünür (2018) tarafından ‘İlkokullarda Kaynaştırma Eğitiminde Karşılaşılan Sorunlara İlişkin Öğretmen Görüşleri’ ne yönelik yaptığı araştırmada

28 Muhammed Yusuf Beyânî, Harezm Tarihi, Özbekistan Bilimler Akademisi Ebu Reyhan Birunî İsimli Şarkşinaslık Enstitüsü El Yazmalar Bölümü, Envanter No: 7421. 29 Mevlana

Daha çok portre ve Nü üzerinde çalışan Celile Hanım, genç kızlığında, babası Polonya kökenli Enver Paşa’- nın adı ile Celile Enver olarak

fakat çok makamiı Türk müziğinin ise daha yumuşak ve ruhu etkileyici olduğunu savunuyor, iddia edildiği gibi Türk müziğinin Arap veya Bizans kökenli

Türk dillerinde böyle bir kökün bulunmaması zorunlu olarak bilmece gibi olan bor kelimesinin yabancı kökenli veya ödünç kelime olup olmaması düşüncesine yol açmaktadır..

2 Romanda geçen Batı kökenli sözcüklerin anlamı verilirken Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan 2015 tarihli Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü

Düzlük adları kökenlerine göre incelendiğinde 55 mevki adının 18’i tanımlayıcı ad kökenli, 14’ü kişi adı kökenli, 2’si yükselti adı kökenli, 6’sı bitki adı