• Sonuç bulunamadı

B. PARADĐGMA DEĞĐŞĐMLERĐNE NEDEN OLAN TALEP

1. Küreselleşme ve Yeni Liberal Politikaların Etkisi: Kamusal Zihniyet

çalıştığını (aşırı-eğitim), öte yanda %24’ü vasıflarının daha üstünde bir işte çalıştığını (eksik- eğitim) belirtmektedir (Borghans & Smith 1997).

Đngiltere’de yapılan bir araştırmada yer alan subjektif görüşlerin sonuçlarına göre ise, 1986 yılında çalışanların %31’i aşırı eğitimli, %17’si eksik eğitimli olarak belirlenmiştir.

Fransa’da, 1986–1995 yılları arasında 18–29 yaş arası mezunların aşırı-eğitimli kesimin oranı

%15’ten %21’e yükselmiştir. Almanya’da ise, mesleki eğitimini tamamlayanlar arasındaki aşırı-eğitimden etkilenen grubun oranının (%18) üniversite mezunlarından (%14) daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır (Tessaring 1998: 87). Görüldüğü gibi, özellikle gelişmiş ülkelerde, mesleki eğitim gören bireylerin eksik istihdam sorunu ile karşı karşıya kaldıkları görülmektedir.

B. PARADĐGMA DEĞĐŞĐMLERĐNE NEDEN OLAN TALEP

standart getirmek gibi çeşitli ilke ve eylemler etrafında politikaların uygulayıcısı olan “Refah Devleti”nin (Blau 2003: 21; Koray 2005: 73), 1970’li yıllardan itibaren değişen piyasa taleplerine ve artan ekonomik krizlere cevap veremez hale gelmesi sonucu ekonomik büyüme ve kalkınma hedefleri adına ekonomi alanında reform girişimleri hızlanmıştır. Bu doğrultuda, küreselleşme sürecinin önünü açan en önemli faktör, 1980 yılında ABD ve 1981 yılında Đngiltere’de “Yeni Sağ”23 hükümetler tarafından benimsenen yeni liberal politikalardır.24 Bu açıdan bakıldığında, küreselleşmenin temelinde yatan nedenin politik tercih sorunu olduğunu ve büyük ölçüde hükümetlerin bilinçli politikaları ile mümkün kılındığını söylemek yanlış olmayacaktır (Castells 2005: 170; Munck 2008).25

Yeni liberal ekonomi politikalarının uygulamadaki dinamiklerini, refah devletinin artan kamu açıklarını kapatma politikası olarak ortaya çıkan ve ekonomide kamu sektörünün ağırlığını azaltmaya çalışan özelleştirme; sermayenin önündeki yasal sınırlamaların ortadan kaldırılmasını hedefleyen ve uluslararası finans ve mali kuruluşların rol oynadığı kuralsızlaştırma (deregülasyon); sermayenin hareketliliği karşısında emek piyasalarının ve üretim yapısının bu hareketliliğe uyum gösterme sürecine dönük işgücü piyasalarında yaşanan esnekleşme oluşturmaktadır. Yeni liberal politikaların dinamiklerine paralel olarak bir yandan sermayenin, mal ve hizmetlerin küreselleşmesi gibi olumlu etkiler sağlanırken diğer yandan özellikle emek piyasasını üzerinde istihdamın eğreti hale gelmesi ve işsizlik riskinin artması, ücretlerin düşmesi ve çalışan yoksulların ortaya çıkması, gelirin eşitsiz dağılımı, sosyal hak ve hizmetlerin gerilemesi gibi olumsuz sonuçlar da ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, Beacon (2006: 149)

23 “Yeni Sağ” olarak adlandırılan politik ve ekonomik görüş klasik liberal düşüncenin çağdaş bir yorumu olmaktadır. 19. yüzyılda birbirine rakip olan liberalizm ile muhafazakârlığın, 20. yüzyıl sonlarında yeni bir şekle girerek ortak bir zeminde buluşmasını ifade etmektedir. Her iki düşünce akımı da, temel ilke olarak piyasa ekonomisini benimsemekte, refah devletine ve onun ideolojik temellerine karşı tavır almaktadır (Burden 1998’den akt.

Özdemir 2004: 190). Diğer yandan, yeni Yeni Sağ görüşün eğitim alanına yansıyan düşüncelerinin ilerlemeci (progressive) görüşten beslendiği görülmektedir. Đngiltere, ABD ve Kanada’da Yeni Sağ hükümetler tarafından şekillenen eğitim sistemine ilişkin bilgi için bkz. Elliott & Maclennan 1994.

24 Đngiltere’de yaşanan ekonomik gelişmelere yanıt olarak Thatcher hükümeti “ilk aşamada gerçek faizlerin artırılmasını sağlarken, ikinci aşamada vergilerin azaltılması, sendikaların yetkilerinin sınırlandırılması, emek piyasalarının esnekleştirilmesi ve finans piyasalarının serbestleştirilmesi yer alıyordu. Üçüncü ve son aşamada ise, sosyal yardım sisteminin daha fazla koşullu hale getirilmesi vardı. Bu üç aşama boyunca özelleştirmeler istikrarlı bir biçimde sürdürüldü” (Đnsel 2004: 178–179). Diğer taraftan, yeni liberal politikalar, küreselleşmenin sadece politik ve ekonomik boyutunu kapsamakla birlikte küreselleşme yeni liberalizm görüşüne sığdırılamayacak kadar geniş bir alanı içermektedir (Olssen ve Peters 2005).

25 “Dolayısıyla küresel ekonomi siyasi kararlarla oluşturuldu. Şirketlerin yeniden yapılanması, yeni enformasyon teknolojileri, küreselleşme eğilimlerinin ana kaynağı olsa da, yasal düzenlemelerin gevşetilmesi, özelleştirme, ticaret ve yatırımların serbestleştirilmesi gibi politikalar izlenmeseydi eğer kendi başlarına ağlar halinde örgütlenmiş, küresel bir ekonomiye doğru evrilmezdi.”

küreselleşme sürecinin, 20. yüzyıl boyunca ülkelerin içindeki sosyal adaleti koruyan “sosyal bağı çözmekte” olduğunu iddia etmektedir.

Küreselleşme süreci ve bu sürecin bir boyutu olan yeni liberal politikalar beraberinde yeni bir kamusal zihniyet biçimini ortaya çıkarmaktadır. Küresel rekabetin yol açtığı teknolojik yenileşme ve yatırımların artışı, maliyetlerin asgariye indirilmesi, kamu harcamalarının kısılması gibi baskılar sonucu ortaya çıkan söz konusu kamusal zihniyet biçimi, öncelikli olarak, devletin rolünü yeniden tanımlayarak arza dayalı (supply-driven) kamusal hizmet anlayışından talebe dayalı (demand-driven) kamusal hizmet ve sosyal politika anlayışına geçilmesine neden olmuştur. Bu perspektifte refah devleti uygulamalarından farklı olarak, devlet tarafından bir “vatandaşlık hakkı” olarak kamu hizmetinin sağlanması yerini “gönüllülük” düşüncesinin esas olduğu sivil toplum kuruluşları ve işletmeler gibi yeni sosyal ortakların da yer aldığı ve merkeziyetçi yapılanmaların yerine adem-i merkeziyetçi yapılanmaların öne çıkarıldığı ve yerel düzeyde yönetişim aktivitelerinin hakim olduğu bir hizmet anlayışına bırakmıştır (Ketle 2000’den akt. Robertson & Dale 2002: 467; Buğra, 2008).

Refah devletinden piyasa devletine geçiş ve uyum sürecinde oluşan (Ainley 2007) yeni kamusallık biçiminin diğer bir karakteristik özelliği ise piyasa ekonomisi hedefiyle ortaya çıkan yeni değerler olmaktadır. Söz konusu çalışma dünyasının yeni değerleri arasında, girişimciliğin teşvik edilmesi, bireysel rekabet ve özerklik, esneklik, piyasanın ihtiyaç duyduğu temel becerilere sahip olma gibi değerler yer almaktadır. Stevenson (1999)’a göre söz konusu yeni değerler, bireyin piyasa gereklilikleri tarafından çevrelendiği bir piyasa disiplininin yaratılmasına neden olmaktadır. Giroux (2007)’a göre eğitimin amacı öğrencileri piyasa eksenli bir ekonominin gereklerine hazırlamak haline gelmiştir. Bu doğrultuda Ercan (1999:

29), “eğitimin, öncelikle vatandaş üreten bir mekanizmadan, piyasa için donanımlı vatandaş yetiştirmeye ve dahası kendisinin piyasa içinde yer alan bir mekanizmaya dönüştüğü”

tespitinde bulunmaktadır.

Yeni liberal politikaların şekillendirdiği talep odaklı kamusal anlayış ve getirdiği yeni değerlerin bireylere kazandırılması, eğitim alanında reform süreçlerinin başlamasına neden

olarak gerek yüksek öğretim gerekse ortaöğretim alanında etkisini göstermiştir.26 Yeni liberal görüşün eğitime bakışı, eğitim kurumlarının özelleştirilmesinin27, eğitimin ekonomi ile daha yakın bağlar kurmasının ve eğitim sistemi ve müfredatının piyasanın ihtiyaçları tarafından şekillendirilmesinin gerekliliği üzerine inşa edilmektedir. Torres (2002: 374), özellikle “Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların özelleştirme ve kamu harcamalarının azaltılması gibi politikalar aracılığıyla ulusal eğitim politikaları üstündeki hâkimiyetine” dikkat çekmektedir.

Küreselleşme süreci içerisinde ulusal eğitim politikaları, homojen bir özellik göstermemekle beraber eğitim politikalarının ulaştırılması, uyumlaştırılması, yayılması, standartlaştırılması, çeşitli kurumlarla dayanışmanın inşa edilmesi ve öğrenim süreci gibi mekanizmaları doğrudan etkileyerek yapılanmaktadır (Dale 1999). Özel olarak MTE alanına bakıldığında ise, yeni liberal yaklaşımı benimseyen hükümetler, piyasa talepleri tarafından belirlenen meslekçi eğitim görüşünü yeniden keşfederek28 bu görüşün uzantıları olan yeni paradigmaların ortaya çıkmasına neden olmuşlardır.

2. Teknolojik Gelişmelerin Etkisi: Örgütsel ve Mesleki Yapıdaki