BÜRO YÖNETİMİ VE YÖNETİCİ ASİSTANLIĞI
Hızlı Okuma ve Yazma
Öğretim Görevlisi, Kevser GİRGİN ÇATALKAYA
Hafta 2
Hızlı okuma ve Yazma
• Hızlı okumanın ilkeleri
• Hızlı okumanın tarihi
Trafik levhalarını düşünelim. "Sağa dönüş yasaktır." Bu uyarının işaretini görmemiz, algılamamız ve bu işarete göre hareket etmemiz saniyenin 10'da biri kadar bir sürede gerçekleşir. Bir de şöyle olduğunu düşünelim. Büyük bir levha ve içinde şöyle yazıyor: ”sağa dönüş yasaktır. Lütfen dönmeyiniz.
Dönerseniz kaza olur!" Belki biraz abartılı oldu ama yazı haline dönüştürdüğümüzde sürücü doğal olarak bunu okumaya çalışacak ve bununla da kalmayıp içten seslendirecektir. Dolayısıyla bu birkaç saniyede gerçekleşecektir. Daha anlaşılabilir olması için şöyle bir örnek verelim. 3- 4 yaşlarında bir çocukla alışverişe gittiniz mi hiç? Eğer gittiyseniz elinizde listeniz siz alacağınız ürünlerin standında dolaşırken yaramaz ufaklık size ne alacağınızı sorar. Siz de söylersiniz. O ürünü siz daha diğerleri
arasında bulmaya çalışırken ufaklık ürünü almış ve sepete koymuş olur. Bu nasıl mümkün olur? Çocuk
okumayı bilmiyor. Fakat ürünü görsel olarak tanıyor.
Tabiî ki reklâmlarda görüyor ya da evde onu bir kere görüp hafızasına alıyor. Siz o ürünü ararken diğerlerini tek tek okuyor seslendiriyor ve aradığınız ürün olmadığını tespit
ediyorsunuz. Hâlbuki çocuk bunlarla uğraşmıyor. Sadece resim olarak yazıları denetliyor ve kafasındaki ürünün resmini, yazısını gördüğünde alıyor. Dolayısıyla burada görsel hızla işitsel hızın arasındaki farkı anlayabiliriz. Bu durum ne zamana kadar devam dersiniz? Çocuk okula başlayıp okuma yazma öğreninceye kadar. Sonra alışverişe gelir ve hecelemeye başlar. Siz de 'yavrum okumayı söktü!” diye sevinirsiniz. Yıllar sonra da tekrar görsel olarak daha hızlı
algılamak için ya bir kitap alır ya da bir kursa katılırsınız.
7. Önemli olan kelimeler değil anlamdır
Günlük bir gazeteyi ya da bir dergiyi okurken yazılan her şeyi okumayız, öyle değil mi? İşimize gelenleri ya da hoşumuza giden şeyleri okuruz. Okuduğumuz materyal bittikten sonra da "ben bunu okudum”
deriz. Onunla ilgili bir şey sorsalar az çok cevap verebiliriz. Ama sonuçta kimse bizi okumadığımız yerlerden hesaba çekmez. Aynı şey kitaplar için de geçerlidir. Bir romanı okuduğunuzda bütün kelimelerini okumanıza rağmen sizden bütün kelimeleri söylemeniz istense söyleyemezsiniz. Ama okudunuz. Anlatmak istediğim şey okuyacağınız metini alttan üstten okumamız değil. Eğer siz
okuduğunuz bir metinin demek istediği şeyi ya da size lazım olan anlamı çıkardıysanız gerisini boş
vermenizdir. Onları okumasanız da olur. Neyin bizim için gerekli neyin bizim için gereksiz olduğunu
anlamak için de okunacak parçaya okuma öncesinde göz atmanız gerekmektedir. Neyin önemli ya da
önemsiz olduğunu bu göz atma sürecinde anlayacaksınız.
8. Okumak sabit bir kurala, yönteme ve hıza sığmaz
Bazı otoriteler tarafından bu ilke yadırganabilir. Fakat bir örnekle açıklamak gerekirse bir öğrenciyi düşünün. Halıya uzanıp ödevini rahat rahat yapıyor. Fakat annesi görüyor ve masada çalışmasını istiyor, Çocuk çalışma masasına geçiyor fakat yaptığı dersten bir şey anlamıyor, Daha doğrusu verim alamıyor. Aynı durum okuma işlevi için de geçerlidir, Sayfaları atlayarak, kitaba tersten başlayarak ve hızı sabitlemeden bölümlere göre hızlanarak okuyabilirsiniz. Siz bu duruma alışmışken ve oldukça verimli okuyorken bunu frenlemeye çalışırsanız sadece tek tip okuma yaparsanız, emin olun, okuma veriminiz düşecektir. Ayrıca şu da bir gerçektir ki her kitabın ya da okunan materyalin içeriği, üslubu ve dili aynı değerde değildir. Hepsine aynı muameleyi yapmak hem kendimize hem de okuduğumuz
yazıya haksızlık olur. Okuma esnasındaki ruh haliniz ve psikolojik durumumuz da okuma verimine
bilinci dereceden etkendir.
9. Zihin, okumak için bir hazırlık ister
Her okuma öncesinde; bu ne olursa olsun, ister bir gazete okuyun, isterseniz bir dergi ya da kitap; bir alışkanlık söz konusu olacağı için mutlaka her okuma öncesinde zihinsel bir hazırlık yapın. Okurken dikkatin dağılmasının, can sıkıntısının temel sebebi budur. Beyin okuma işlemi için hazır hale gelmedikçe okumaktan verim alamazsınız.
Bu nedenle herokuma öncesinde ne okuyacağınızı, ne kadar süreceğini, okuyacağınız materyalin içeriği
hakkında bilginizin olup olmadığını kontrol etmeniz bir hazırlık sürecidir. Okunacak bölüme göz atmak da zihinsel bir hazırlıktır. Bunu yapmadan okumak, gece kıyafetlerinizi giymeden direk yatağa dalmakla eş değer bir
durumdur. Yatmak için hazırlığınızı nasıl yaparsınız? Pijamalarınızı giyersiniz, uyku getirici bir şeyler içersiniz,
dişlerinizi fırçalarsınız, gider hiçbir şey almasanız da dolabın kapağını bir kere açıp kapatırsınız. Sonra saate bakar ve gider yatarsınız. Okuma işlemini de aynen bu şekilde yapmalısınız. Okuma öncesinde arka kapağın yazısını okuyun, içindekilere bakın, sayfaları bölümleri karıştırın, koyu renkle yazılmış yazılara, başlıklara bakın, sloganlı bölümlere dikkat edin.
10. Yönlendiriciyle okumak hızı yavaşlatmaz
İlkokuldayken okumayı yeni öğrendiğimiz dönemlerde, parmağımızla okumaya çalıştığımızda öğretmenlerimiz bize kızardı. Hatta elimize bile vururlardı. Bunun nedeni okumamızı yavaşlatmasın parmakla okumak alışkanlık haline gelmesin diyeydi. Fakat hızlı okuma tekniklerine göre eğer yönlendirici okuma hızınızdan biraz daha hızlı hareket ediyorsa gözlerinizin takibini hızlandırıyorsa yönlendirici kullanmak okumayı hızlandırır. Sonuç olarak yönlendiricinin amacı hızı kesmekten ziyade hızı artırmak olursa yönlendirici mutlaka kullanılmalıdır. Bunu da bir yönteme göre yapmak gerekir. İlerleyen bölümlerde I + I kuralı olarak açıklayacağız. Hızı bir kenara bırakacak
olursak, daha dikkatli okumamızı sağlıyorsa kesinlikle parmakla takibe devam edin. Rehberde telefon numarası ararken, iş yerinde raporların içinde anlaşma metninin önemli bir maddesini bulman çalışırken ya da öğrenci arkadaşlar kitabın içinden cımbızla çekercesine bir bilgiyi arıyorken hep kullanırız. Neden? Çünkü dikkatimizi yoğunlaştırıyor.
Hızlı Okuma Teknikleri'nin tarihi ve çıkış süreci oldukça traji komik bir durumdur. Çünkü tekniklerin ilk kullanılmaya başlandığı alan okuma üzerine değildir. 1900'lü yılların başında geliştirilen bu tekniklerin uygulanışı ilk olarak l. Dünya Savaşı'nda olmuştur. Bu da ancak bir zorunluluğun sonucunda
gerçekleşmiştir. Savaş döneminde İngiliz uçak savar birlikleri düşman uçakları yaklaştığında halka
haber veriyor, halk da sığınaklara saklanıyordu. Ayrıca uçak savar birlikleri düşman uçaklarını vurmaya çalışıyorlardı. Fakat kendi savaş uçaklarıyla Alman savaş uçaklarının amblemlerini ayırt etmekte
zorlanıyorlardı. Bu durum büyük kayıplara neden oluyordu. Askerler gelen düşman uçaklarını ayırd edemeyip yanlışlıkla kendi savaş uçaklarını vurabiliyordu. O dönemde Ohio üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Renshaw, taşitoskop (sabit ekran) denilen bir alet geliştirmişti. Bu alet belli aşamalarla
saniyenin 1/25'inden 1/100'üne kadar değişen bir hızla görüntüyü yansıtıp yok ediyordu. Bu aletle
Renshaw ' çevik görme” eğitimini geliştirdi. Askerlere düşman uçaklarıyla kendi uçaklarının resimlerini
belli aralıklarla gösteriyor ve görme hızlarını artırıyordu.
düşman uçaklarıyla kendi savaş uçaklarını zamanında ayırt edebiliyorlar ve büyük kayıpların
verilmesine engel oluyorlardı. İyi de bu askeri eğitimin hızlı okumayla ne ilgisi var? diye sorabilirsiniz.
Bu eğitim sırasında I saniyenin beş yüzde biri kadar zamanda gösterilen cisimlerin ayrımı
yapılabiliyordu. Bunu eğitim alanında uygulamaya başladılar. Eğitimlerde kelimeler belli bir hızla
yansıtılıyor, bakan denekler algılayabiliyorlardı. İşin ilginç yanı; belirtme süresi kısalsa bile, kelimelerin sayısı artmasına rağmen hatırlanabilmesiydi. Sonunda saniyenin beş yüzde biri kadar zamanda dört sözcük okunabiliyordu.
Taşitoskop (Sabit ekran) Eğitimleri zamanla yaygınlaşmaya başlayınca bu eğitime giren insanlar da
okuma hızlarını iki katına çıkardı. Yani ortalama I dakikada 400 kelime. Fakat zamanla bir olay daha
gerçekleşti. Kursa katılanlar kurstaki motivasyonlarını genele yayamadıkları için tekrar eski hızlarına
düşebiliyorlardı. Bunun nedeni sadece motivasyonsuzluk değildi tabii. Taşitoskop eğitiminin hızlı
okuma için genel değil sadece bir destekleyici unsur olduğunun farkına varıldı.
1960'lardan sonra ABD'li Evelyn Wood ve diğer araştırmacılar hızlı okuma tekniklerini, buldukları yeni yöntemlerle ve tekniklerle desteklediler. Bunun sonucunda ortalama bir
insanın iyi bir eğitimden geçmesi halinde 400 kelimenin birkaç katı kadar hızlı okuyabileceği ortaya çıktı. O yıllarda ABD başkanı John F. Kennedy gibi ünlüler de bunu öğrenip uygulayınca daha da yaygınlaşmaya başladı. 2000'li yıllara gelindiğindeyse okumanın artık beyinde
gerçekleştiği, fotografik okumanın ve algılamanın daha da geliştirilebileceği yapılan hafıza
yarışmalarıyla ortaya çıkarıldı.
1980'li yıllarda Türkiye'ye Reha Oğuz Türkan, Mustafa Ruşen, Muhsin Kadıoğlu gibi isimler bu eğitimleri ilk defa vermeye başladılar. O tarihlerde Türkiye siyasi açıdan oldukça zor dönemler yaşıyordu. Okumak ve daha hızlı okumak insanların genel ihtiyaçlarının çok gerisinde
kalıyordu. Fakat Adnan Kahveci, Süleyman Demirel gibi isimler bu eğitimi alıp isimlerini dakikada 1.000 kelime okuyor diye duyurunca bizim insanımız da merak etmeye başladı.
Daha sonra okullarda seçmeli ders olarak verilmeye başlandı. Fakat öğretmenlerin bu
konudaki bilgi yetersizlikleri ve uygulamalardaki eksiklikleri konunun iyi kavranmasına engel oldu. Hızlı Okuma Teknikleri genel olarak vakıf ve derneklerde, eğitim danışmanlık
firmalarında bu işin uzmanlarınca verilmeye başlandı. 2000'li yıllarda artık CD, kitap ve
konferanslarla konu daha da anlaşılır bir hale getirildi.
Yapılan hızlı okuma yarışmaları genelde roman okumaya dayalı test usulü sınavla sorgulanan bir çalışmadır. Yarışmacı verilen romanı olabildiğince hızlı okuyup bitirir. Ardından romanın karakterleri, kurgusu, sembolleri, dil düzeyi, edebi üslubu ve tarihsel verileri hakkında o
romanı incelemiş uzmanlara sunum yapar. Son yıllarda bu yarışmalar başta Tony Buzan olmak
üzere organize edilerek yaygınlaştırılmaktadır.
Hızlı okuyucu Kelime Ülke
Sean Adams 3,850 ABD
Kjetil Gunnarson 3.050 Norveç
Vanda North 3,000 İngiltere
Cris Van Aken 2.520 Hollanda
Mithymna Corke 2,100 Hollanda
Luc Van Hof 1,950 Hollanda
Michael J. Gelb 1.850 Hollanda
Cinnamon Adam 1,782 ABD
James Longworth 1.750 İngiltere
Frank Van der Poll 1,560 Hollanda
PSİKOLOJİK FRENLER
1. TembellikBu durumu göz tembelliği ve kişilik tembelliği olmak üzere iki şekilde inceleyebiliriz. Göz tembelliği, okuma alışkanlığının olmaması nedeniyle gözlerin okumaya elverişsiz hale gelecek kadar
miskinleşmesidir. Okuma esnasında gözler alışkın olmadığı için bir müddet satırlar üzerinde
oyalandıktan sonra isteksizliğinde katkısıyla satırlarda çok yavaş ilerler. Kaslar çabuk yorulmaya başlar.
Bir müddet sonra ağrı da hissedildiği için canım okumak istemiyor aşamasına geçilir ve okuma işlemi
bırakılır. Bu durum süreklilik gösterirse bir süre sonra alışkanlık halini alır. Kişilik tembelliği ise kitap
okuma alışkanlığı olmayan biriysiyseniz bu durum kişiliğinize de yansır. Dolayısıyla okumanın yanı sıra
hayatınızın birçok aşmasında miskin, tembel kendinden bezmiş bir performans sergilersiniz.
2. Sabırsızlık
Okumaya alışkın olmayanlarda ağırlıklı yaşanan bir durumdur. Kişi okuduğunu bir an önce anlamak ister. Okumaya başladığında sanki okuduğu satırlar gözünde büyür sayfalar hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. Bu nedenle okuma yarım bırakılır. Bu durumu birçok kişi yaşar. Yapılan seminerlerden birinde, bir kursiyerin hızlı okuma kursuna okuma alışkanlığı kazanmak için katıldığını belirtti. Derinlemesine bir konuşmadan sonra okuma alışkanlığı olamayışının temel nedeninin sabırsızlık olduğunu anlaşıldı.
Önce her gün belli alıştırmalar yapıldı. Daha sonra ona okuma saatleri belirlendi. Her gün aynı saatte okuyarak bir alışkanlık kazanmasını sağladı. Kursun sonunda okuma hızının artmasının yanı sıra
kursiyerin iyi bir kitap kurdu olması da sağlanmış.
3. Zamanlama
Bir anket yapılsa ve insanlara bu ankette neden okuma alışkanlıklarının olmadığı sorulsa ortalama olarak herkes zamanım yok” diyecektir. Okumaya zaman ayırmak kadar kolay bir durum yok aslında. İnsanlar günlük rutin işlerini yaptıktan sonra evlerinde birkaç saat dinleniyorlar. Bu dinlenme esnasında TV seyretmek reddedilecek bir durum değildir elbette.
TV seyretmek yerine 30 dakika kitap okunabilir. Akşamları çok yorgun oluyorsunuz
okuyamayabilirsiniz. Peki gün içinde öğlen molalarında, işiniz gereği bir yerlere giderken
seyahat halinde otobüs, tramvay, metro yolculuklarında camdan dışarıya bakmak yerine kitap
okuyamaz mısınız? Tabiî ki okunur. Okumaya zaman ayrılmaz ama zaman bulunabilir.
4. Özgüven Eksikliği
Aldığınız bir kitap günlerce hatta haftalarca masanızda ya da kitaplığınızda kaldığı oldu mu hiç? İlk aldığınızda hevesle okuduktan sonra kaldığınız yere ayracı koydunuz ve öylece bıraktınız. Sonra başka bir kitaba geçtiniz ve ikisini bir bitiririm derken her ikisini de bitiremediniz. Sonra ilginizi çeken başka bir kitaba geçtiniz. Onu da
bitiremediniz. Bu durum hep böyle sürüp gider. Daha sonra ne zaman bahis konusu olsa bir kitaba başladığımda onu bir türlü bitiremiyorum, sıkılıp bırakıyorum dersiniz. Bu sorunun çözümü İçin Öncelikle sizin kitap bitirmeyle ilgili bir referans edinmeniz gerekiyor. En Son ne zaman bir kitabi bitirmiştiniz? Nasıl bitirdiniz? Aynı
düşüncelerle diğer varım bıraktığınız kitaplara başlarsanız mutlaka bitecektir. Bir de başta belirtiğimiz üzere, az da olsa kendinize mutlaka okuma süresi ve hedefi koyun. Bunu sürekli yaparsanız daha önce başladığınız kitabın bölümleri bitecektir, ardından kitabın kendisi. işin ilginç yanı bir kitabı bitirdiğinizde özgüveniniz gelişecektir.
Biraz tuhaf ama "ben bu kitabi bitirdim" deyişiniz diğer kitapları bitirebileceğinizin teminatı olacaktır.
5. Olumsuz Düşünce – Olumsuz Davranış
Bu durumu ağırlıklı olarak öğrenciler yaşar. Kitap okunduğu sırada ya da bir öğrencinin anlamadığını düşündüğü bir dersi çalıştığı anda eğer okuduğundan bir şey anlamıyorsa ( verimsiz bir okumaysa bu kaçınılmaz bir durumdur) bir anda aklına okumanın haricinde bir eylem planı gelir ve okumayı keser. Kitabi kapatır, okumayı erteler. Bu duruma neden olan Şey ilk başta olumsuz düşüncelerdir. "Okuyorum ama anlamıyorum, uykum geliyor, canını sıkılıyor” gibi etkenler sizi provake etmeye yeter de artar bile.
Buna engel olmak için öncelikle sağlam bir neden gerekiyor. Bu okuduğum şeyi neden okumalıyım? Okursam ne olur? Okumayı bırakırsam ne gibi sorunlarla karşılaşacağım? Biraz daha sabredersem okumaya devam edersem neler elde edeceğim? Bu sorular biraz saçma gibi gözükmekle birlikte içinde bulunduğunuz durumda, olumlu anlamda motive edecek cevaplar bulmanıza vesile olacaktır. Eğer kendinize olumlu sorular sorarsanız olumlu cevaplar alırsınız. "Lanet olsun neden okuduğumdan bir şey anlamıyorum?” diye isyan eden bir soru sorduğunuzda emin olun beyniniz içeriden bir yerlerden cevabi yapıştıracaktır: Aptalsın da ondan!" Ardından da bu cevaba uygun hareket etmenize yardımcı olacak ve siz okumanıza rağmen anlamamaya devam edeceksiniz.
Dolayısıyla yenik düşen yine siz olacaksınız. Bu nedenle sorduğunuz sorular her zaman olumlu, cevabı sizi motive eden cinsten olsun.
6. Öğrenme Yoksunluğu
Bu durum genel itibariyle bizim kültürümüzden kaynaklanır. Hani bir deyim vardır ''Unumu eledim, eleğimi astım." diye. Öğrenmenin yaşının olmamasına rağmen okumanın hâlâ daha alaya alındığı, dalga geçildiği yerler vardır. Toplumumuzda belli bir yaştan sonra kitap gazete okumak sanki ayıp sayılır. "Okuyup da alim mi olacaksın bu yaştan sonra” diye az duymamışızdır bu lafı. Adı yüzyıllardan beri bilinen ve tezleri üniversitelerde okutulan ünlü filozof Socrates baldıran zehiri içmeye götürüleceğini bilmesine rağmen idamından 5 dakika önce fülüt çalmayı öğreniyormuş. Öğrenmenin yaşının da vaktinin de olmadığını kabul edersek hızlı okumadan ziyade okuma sorunu olan bu engeli büyük oranda ortadan kaldırmış oluruz. Çünkü öğrenme isteği bir kararın
sonucunda elde edilecek bir durumdur. Günümüz çağı bilgi çağıdır. Dikkat ederseniz para eden tek şey bilgidir.
Seminerlerde insanlara bilgi aktarılır. Şirketler daha kaliteli hizmet vermek için çalışanlarını bilgilendirir. Binlerce dolar harcayarak onlara seminerler aldırırlar. Öğrenmenin en ekonomik yolu tabiki okuyarak yapılanıdır. Bu
nedenle öğrenme isteksizliğini yenerseniz kazanacağınız şey sadece birkaç sayfa kitap olmayacaktır.
1. Geriye dönüşler
Bir yazıyı okuyorsunuz. Okurken göz kelimeler üzerinde yürür ve kelimeleri arşınlar. Tabii ki bu durum istikrarlı bir şekilde olmuyor. Bazen paragrafın ya da satırın sonuna geldiğinizde birden başındaki anlamı unuttuğunuzun farkına varırsınız. Ya da bir kelimeye takılıp anlamını bilmediğiniz için anlayamayacağınızı düşünürsünüz.
Okumakta olduğunuzu bırakıp tekrar başa dönersiniz. Bu durumu sıkça yaşıyorsanız alışkanlık haline getirmişsiniz demektir. Yabancı dil kursuna gidenler bilirler. Öğretmen, eğer bir metinde anlamını bilmediğiniz kelime varsa hemen sözlüğü açıp bakmak yerine kelimenin anlamını parçaya devam ederek parçanın bütününden çıkarmaya çalışın der. Günlük okuma işleminde de bu yapılabilir. Geriye dönmenize neden olan kelimenin anlamını bilmiyorsanız bunu tekrar okumanıza gerek yok. Ya da paragrafın başını unuttuysanız başa dönmenize gerek yok. Yazar kesinlikle sizi yazdığım şeyleri nasıl unutursun?” diye yargılamayacaktır. Eğer bu durumu sıkça yaşıyorsanız bu istem dışı bir şekilde gerçekleşir. Zaman kaybına neden olan en büyük durumlardan birisidir. Bunu engellemek için kendinizi dönüş yaparken yakalamaya çalışın. Bu şekilde durumu kontrol altına alacaksınız. Zamanla geri dönüşler ortadan kalkacaktır.
2. Kelime kelime okuma
Yıllardan beri süregelen alışkanlığınız olduğu için bazı durumlarda hecelemek ve daha da yavaşlamak sanki daha anlamamızı sağlıyor izlenimi verebilir. Aslında bu durum aldatmacadan başka bir şey değildir. Daha yavaş
okumayı meşrulaştırmak ve haklı çıkarabilmek için kendimizi kandırdığımız oldukça sağlam bir bahanedir.
Bununla ilgili örnek vermek gerekirse;
Örnek 1
Hız lı o ku ma tek nik le ri gör sel al gı la ma ya da yan lış bi li nen o ku ma tek nik le rin den ol duk ça fark lı bir o ku ma bi çi mi dir.
Örnek 2
Hızlıokumateknikleri görselalgılamayadayalı bilinenokumayöntemlerinden sonderecefarklı birokumayöntemidir.
3. Seslendirme
Okurken seslendirme dediğimiz durum iki şekilde yaşanır. Biri içten seslendirme diğeri dıştan seslendirme (dudak kıpırdatma) dediğimiz bu iki engel okuma veriminizi büyük oranda zayıflatır.
İçten seslendirme
Sanki içinizde sürekli olarak konuşan birisi varmış gibi gelir. Televizyonlarda filmlerde dikkat
etmişsinizdir. Zaman zaman kahramanımız içinden konuşur ve bu seyirciye duyrulur. Aynı durum okurken de geçerlidir. Beynin kapanma düğmesi olmadığı için sürekli olarak görüntülerle ve seslerle düşündüğünü biliyorsunuz. Okurken algıladığı bilgileri yorumlamak ve seslendirmek ihtiyacı hisseder.
Çünkü beyin algılama işlemini çok hızlı gerçekleştirir. Şayet siz bu satırları beynin algılama hızından
daha düşük bir hızda okumaya kalkarsanız ister istemez beyin kendine meşguliyetler bulacaktır.
Bunlardan biri de içten seslendirmedir. Siz ne kadar rahatsız olsanız ve bu sesi bastırmaya çalışsanız da kesinlikle durduramazsınız. Şayet içinizdeki sesin yetişemeyeceği hızda okumayı başarırsanız o da sizi takip etmekten vazgeçecektir. Çünkü içinizdeki sesin dakikada
konuşabildiği azami hız 150-200 kelime arasındadır. Fakat siz bunun birkaç katı hızda okumayı başarırsanız (yani görsel olarak algılayıp hızlı okuma teknikleriyle okursanız) bu sorunun
üstesinden gelebilirsiniz.
İçimizdeki ses yetmiyormuş gibi bir de dışarıdaki sesler vardır. Bunları bastırmak için olabildiğince sesli ve mırıldanarak okumaya çalışırsınız. Bunu sürekli yapınca da bir alışkanlık edinmiş olursunuz. Dudak kıpırdatma alışkanlığı. Dışarıdaki sesler artıkça siz de sesinizi artırırsınız. Azaldıkça ses azalır. En son seviye dudaklar kıpırdar ve okuma işlemi hafif mırıldanmaya dönüşür. Bu, okumayı fevkalade yavaşlatan ve verimsiz hale getiren bir
durumdur. Kendiniz rahatsız olduğunuz gibi etrafınızdakileri de rahatsız etmiş olursunuz. Kesinlikle okurken
içinizden ve gözlerinizle okumalısınız. Eğer dudaklarınızın kıpırdamasına ve mırıldanmaya engel olamıyorsanız bu durumu ortadan kaldırıncaya kadar okurken dişleriniz arasında tutabileceğiniz hijyenik bir nesne (kalem, çay
kaşığı, çubuk, vs.) edinin. Bu mümkün değilse okurken sakız çiğneyin. Sakız dikkatinizi dağıtıyorsa şekeri deneyin.
Ağzınızın dolu kalması mırıldanmayı kesecektir. Fakat bunu mırıldanma alışkanlığınızdan vazgeçinceye kadar yapmanızda yarar var. Çünkü okuma işlemini ağzınızdaki bir nesneye, sakız çiğnemeye ya da şekere bağlarsanız bu kez de şartlanma sorunu ortaya çıkacaktır. Böyle bir sorunla uğraşmamak için dudak kıpırdatma alışkanlığını yendikten sonra artık bırakın.