• Sonuç bulunamadı

Haftanın Ortası. Güncel konularla her hafta. 11 Mayıs Avrupa nın artık bir hikâyesi var

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Haftanın Ortası. Güncel konularla her hafta. 11 Mayıs Avrupa nın artık bir hikâyesi var"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Güncel konularla her hafta

AB’nin temel taşı ve son dönemlerde sansasyonel terör saldırılılarının hedefi olan Fransız halkının, Trump ve Brexit’le

bütünleşen “Euroskeptic” sağcı popülist ideolojiyi takip etmeme kararı; Fransız antitezi Macron’u tercih etmiş olmasının anlamı çok büyük.

Avrupa’nın artık bir hikâyesi var. Bu hikâye Brexit’in yarattığı çatlak yerine, AB için çok daha önemli bir ülke olan Fransa’nın AB’yi korumaktan yana olan tavrından doğmuş durumda. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda bu, euronun sevenlerinin fazlalaşması için başlı başına yeterli bir neden. AB’nin dağılmasını beklemek yerine bambaşka heyecan verici bir deri değiştirme hikâyesi yıllara yayılarak gerçekleşebilir. Ki zaten

“üretim zinciri” artık ülkelerin sınırlarını tanımadığı için de zaten çoktandır zayıf eurodan beklenen faydanın da

sağlanamayacağı; aksine eurodan kopuşun yüksek maliyetleri olacağı oldukça net.

Euro hakkında uzun lafın kısası, Almanya- Fransa ortaklığının tazelediği kan ile euronun en iyi günlerinin gelecekte olduğunu

düşünmek için çok fazla neden var. Sırf bu yüzden bile AB içindeki politik gelişmeleri, değişimleri izlemek çok önemli bir hale gelmiş durumda.

11 Mayıs 2017

Avrupa’nın artık bir hikâyesi var…

Brexit yanlılarının (www.leave.eu) yorumuna göre aşırı sağcı Le Pen’in Fransa başkanlık yarışında aldığı yenilgi, Fransa’nın II.

Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sına teslim oluşuna benziyor.

Hem de Almanlar tarafında bu sefer top ve tüfek masrafı olmadan.

Kim ne derse desin…

AB’nin temel taşı ve son dönemlerde sansasyonel terör saldırılılarının hedefi olan Fransız halkının, Trump ve Brexit’le bütünleşen “Euroskeptic” sağcı popülist

ideolojiyi takip etmeme kararı; hatta özgürlükçü, mülteci ve AB yanlısı, açıkça Putin karşıtı Fransız antitezi

Macron’u tercih etmiş olmasının anlamı büyük. Hem de çok büyük.

Macron’un sadece bir yıl önce merkezden başlattığı, Haziran’da sağ ve soldan katılımlarla büyütmeyi hedeflediği “En Marche” (Yürüyüş) Fransa’nın kadim merkez sağ (Cumhuriyetçiler) ve merkez sol

(Sosyalistler) partilerini de devirmeyi başardı. Uzun yıllardır Fransa’da biriken ekonomik ve sosyal problemlerin

Haftanın Ortası

(2)

sorumlusu sayılan “sistem

partileri” de sürpriz bir şekilde bir anda elendiler. Statüko yerle bir oldu Fransa’da. Bundan böyle Le Pen ve benzerlerinin Trump’ın ayak izlerinden giderek, ya da Putin’den maddi destek

sağlayarak ya da son dakika en güçlü rakibe “yapılan” bir siber atak sonucu zaferi

garantileyemeyeceği ortaya çıktı. Hem de Hollanda ve

Avusturya’nın ardından şimdi de AB’nin ağır topu Fransa’da

perçinlendiği şekliyle. Ve tabi, Fransa’daki seçim sonucunun AB’nin diğer ağır topu

Almanya’da sonbaharda

yapılacak seçimlerde Merkel’in elini ne kadar rahatlattığını söylemeye gerek bile yok. Eyalet seçimlerinde büyük darbe y,yen Euroskeptik AfD üzerinden bile yansımakta. Hatta bu etkinin İtalya’nın 2018 baharındaki seçimlerine kadar uzanacağını, İtalyan popülist sağ “Beş Yıldız Hareketini” de aşağıya çekeceğini eklemek mümkün. Çünkü Fransa’daki başkanlık seçimi Avrupa’da politika sahnesinde “yeni normal” sayılanı da tescillemiş oluyor; o da popülist-milliyetçi kanadın artık ana muhalefet konumuna yükseldiğini.

Macron’un çok kuvvetli bir sıçrama yaptığı ortada; ancak düzlüğe çıktığını söylemek mümkün değil. Tam bir zafer için önce vaatlerini gerçekleştirebilecek gücü 11 -18 Haziran’daki seçimlerde parlamentoda sağlaması lazım. Pazar öncesinde yapılan anketlere göre

Şekil 1: Fransa’da İkinci Tur Başkanlık Seçimi Sonuçları

Kaynak: Wikipedia , Egeli & Co.

SARI: Emmanuel Macron MAVİ: Marine Le Pen

(3)

Haziran seçiminde parlamentodaki 577 sandalyeden 249-286 arası sandalyeyi alabilmesi

bekleniyor. Beklenenden kuvvetli seçim sonucu ise Haziran’da kurulacak sandığa daha kuvvetle yansıyabilir.

Macron’un oyun planına göre seçeceği adayların çoğunluğu daha önce politikaya bulaşmamış ve sivil toplum örgütlerinde çalışmış kişilerden oluşacak; bu grubun yarısı da kadın aday olacak.

Sağdan sola kadar genişleyen bir yelpazeden “reform” yanlıları arasından seçilecek. Almanya’da yıllardır başarıyla çalışan “büyük koalisyon” benzeri. Macron’un asıl seçimi işte bu listesi ile

parlamento çoğunluğunu elde etmesine bağlı; yoksa sembolik bir başkan olarak tarihin sayfalarına gömülecek. Başarması durumunda ise, böylesi bir liste ile Fransa gibi köklü demokrasi geleneğine

Şekil 2: Popülizm devrini doldurdu mu yoksa daha yolu var mı?

Kaynak: www.project-syndicate.org , Egeli & Co.

(4)

Şekil 3: Fransa’da İlk Tur Başkanlık Seçimi Coğrafi Bölünmeyi Gösteriyor

Kaynak: AFP, Egeli & Co.

(5)

sahip bir ülkede politika tarihine geçecek.

Macron’un işi elbette kolay değil. Bir kere ister merkezde dursun ister çemberin dışında, aynı ABD ve Birleşik Krallık’ta olduğu gibi Fransız toplumu da açık toplumdan yana, özgürlükçü, AB yanlısı liberaller ile daha kapalı bir toplum arzulayarak AB’den nefret edenler arasında ortadan ikiye bölünmüş durumda. Mülteciler, terör, küreselleşme ve kronik işsizlik ana sorunlar.

Seçim matematiği zaten bunu gösteriyor. Macron 20,2 milyon, Le P en 10,6 milyon oy alırken, seçime katılmayan oyların sayısı 15,5 milyon. Şu durumda Macron’un aldığı oy aslında toplam seçmenin %44’ünü temsil edebiliyor. Fransız basınında çıkanlara göre de Macron’un oylarının yarısı Le Pen’in yolunu kesmek üzere gelmiş durumda. Fakat bu durum, küskün ya da yorgun seçmenin merkez sağ ve sol partilerden vazgeçtiği gerçeğini değiştirmiyor.

Benzer bir görüntü, oyların coğrafi dağılım tablosundan da yakalamak mümkün.

Ülkenin kuzeydoğusu tamamen Le Pen’e destek vermiş durumda ki burada nüfus eskiden refah sahibi ancak son yıllarda refah seviyesinde önemli aşınmalar olan mavi yakalılar ağırlıkla. Mülteci ve göçmen akını bu grubun sosyal problemler yaşamasına neden oluyor. Macron’un destekçileri ise daha çok Paris ve çevresindeki eğitimli, orta sınıf, şehirli nüfus. Sosyal demokratların 21yy da yaşadıkları temel sorun, yani imtiyaz sahibi olmayan sınıfın problemlerinin çözümü için sol yerine sağ partileri tercih ediyor oluşu Fransız seçimlerinde dev aynasına tutulmuşçasına belirgin. Fransa bu seçimlerde ırkçı söylemlere geçit vermediyse de, Macron ve temsil ettiklerinin başarısız

olmaları halinde Fransız seçmenin tavrında önemli kaymalar yaşanabilir.

Fakat yine de sadece Le Pen’den kurtulmak için Fransız halkının %66’lık önemli

desteğini Macron’a yönelttiğini söylemek de gerçekten uzak olur. Macron’u da gençliği ve yakışıklılığı ötesinde seçmen açısından cazip hale getiren nedenler var.

Dışlayıcı olmayan, Fransa’nın Müslüman halkını rahatlatan, AB’ye can suyu veren söylemleri bir yana; uzun süredir atıl şekilde duran Fransa ekonomisine çare olmak için Macron’un heyecan verici söylemleri var. AB’nin kadim sorunları Macron sonrasında Almanya seçimlerinin de tamamlanmasının ardından teker teker ve hızla masaya yatırılacak gibi görünüyor.

(6)

Kuzey Avrupa ülkelerine benzeyen bir yaklaşımla, emek piyasasına “güvenceli esneklik”

getirirken, emeklilik desteklerine devam etmekten yana. Kurumlar vergisini %33,5’ten %25’e indirmeyi, kamu çalışan sayısını 120,000 kadar azaltmayı, bütçe açığı GSMH oranını %3’ün altına çekmeyi planlıyor. Bu önemlerin hiçbiri kısa vadede %25’lere varan genç işsizliği aşağı

çekebilecek güçte ya da toplam talebi aniden yukarı çekecek boyutta değil. Burada da zaten Almanya ile yapılacak mali sistem üzerine pazarlıklar devreye giriyor.

Macron, hem AB projesinin başarıyla devam etmesi hem de yapısal sorunlar ve yüksek işsizlikle bunalan Avrupa ekonomisini canlandırmak için mali yönetim şeklinde esneklikten yana. Bu esnekliğin de AB ülkelerinin mali anlamda daha yakınlaşmasından geçtiğine inanıyor, söylüyor.

“Mali esneklik ve daha sıkı mali entegrasyon”, ekonomik açıdan problemli AB ülkelerinin kulağına çok hoş geliyor olsa gerek. Önümüzdeki dönemde AB içinde tartışılacak konuların başında maliye politikası var; bunun ilk adımı olarak da AB ekonomilerinin yavaş büyüme sorunlarına çözüm arayışı çerçevesinde kamu borçlanma limitleri tartışmaya açılacak.

Almanya’nın katı disiplininin yansıdığı mali hedefler hem aşılmakta, hem de aşılmasına rağmen birçok ülkede ekonomik canlanmaya destek verememekte.

Zaten mali birlik kurgulanmamışken parasal birliğe geçilmiş olması AB ölçeğinde 2008’den beri çeşitli görüşler eşliğinde çokça tartışılan bir konu. Macron’un önerisi, ortak bir Euro bölgesi bütçesi yapılması ve altyapı yatırımlarına hız vermek için Euro Bondlarla borçlanma yapılması. Ortak bir maliye bakanı, ortak bir hazine ve sadece mali yönetimi

denetlemekle yükümlü bir parlamento kurulmasından yana. Bu sayede ekonomisi güçlü

ülkelerden para birliğinin getirdiği dezavantajlar nedeniyle ekonomisi zayıflayan ülkelere kalıcı mali transferler yapılabilecek. Ortak hazine ülkelerin topladıkları vergilerin belli bir oranını

“kasaya” aktarması yoluyla gerçekleştirilecek.

Söz konusu esnek ve ortak maliye politikası Macron’un ekonoi tarafındaki başarısı, yani işsizliği düşürebilme açısından olmazsa olmazları arasında. Bu nedenle de aşırı sağın yükselmesini

istemeyen diğer AB ülkeleri açısından ciddiyetle değerlendirilmek durumunda. Bu önerinin masaya gelmesi Almanya seçimleri nedeniyle 2018 yılına sarkacak. Zaten Merkel’den gelen ilk

(7)

açıklamalar cesaret verici değil ancak Macron da bu pazarlığın peşini bırakacak gibi değil. Aşırı sağın yeniden güç kazanması korkusu ile ekonomide yapısal reformlar konusunda ilerleme zorunluluğu, AB ölçeğinde mali birliği önümüzdeki yıllarda en önemli konu haline getirecek.

Haziran seçimini de başarıyla atlatan bir Macron ve Merkel ortaklığı, AB’nin iyice hantallaşan yapısı içinde uzun zamandır belki de ilk defa bir değişim şansı doğurmuş oluyor. Çünkü Macron ve Merkel, AB’yi daha sağlıklı bir patikaya sokmakta başarısız olurlarsa arkadan radikal sağ söylemin gümbür gümbür iktidara gelebileceğini çok iyi biliyorlar. Dolayısıyla, AB’deki tartışmalar ve değişim 2017 sonlarından itibaren çok daha ilgi çekici bir hale bürüneceğe benziyor. Konuyu daha da ilginç hale getiren yanı da, merkezde bulunan Macron’un dönemi sonrasında Le Pen ve benzerlerinin yeniden güçlenmemesi için Fransız solunun da küllerinden doğması gereği.

Haziran seçimlerinden Fransa’da Le Pen’in ırkçı partisinin de, “düzen” sağ ve sol partilerin de güçlenerek çıkması için ortada bir neden yok. Bu açıdan Macron’un seçimi Fransa sınırlarının ötesinde değişim şansı anlamına geliyor. Macron’un söylemiyle sağ popülizmi bertaraf edişi, temsil ettiklerinin AB’nin devamı anlamına gelmesi gelecek dönemde AB içinde Almanya ile

Fransa’nın daha dengeli bir ortaklığa gideceğinin sinyalleri. Böylesi bir deri değişiminin ise, AB sınırlarından çok ötelerde etkisi olması kaçınılmaz görünüyor.

Fransa seçimlerinin ardından AB içinde “ortak değerlerini” yaşatmak için yeniden alevlenen bir arzu izleniyor. Bu arzuyu AB içinde her ülkede farklı farklı açılardan ihtiyaç duyulan emek, vergi ve yönetişim reformlarına dönüştürmek ise yeni dönemin heyecanla izlenecek çabası. Hem de konu daha borçların yeniden yapılandırılması aşamasına gelmeden. 2015’te 1 milyondan fazla mülteciyi topraklarına kabul ederek AB içinde çok farklı bir duruş sergileyen Almanya’nın şimdide mali birlik ve borç yapılandırması konularında benzer bir farklı duruşu, cesareti göstermesi gerekiyor. Uzlaşma, AB ülkelerinin farklı tempolarda birbirlerine yakınlaşmaları üzerinden değil, yeni dönemde tepede asılı duran sağcı popülist söylem kılıcının altında farklı ihtiyaçlarının karşılanması üzerinden denenecek gibi görünüyor.

(8)

Avrupa’nın artık bir hikâyesi var. Bu hikâye Brexit’in yarattığı çatlak yerine, AB için çok daha önemli bir ülke olan Fransa’nın AB’yi korumaktan yana olan tavrından doğmuş durumda. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda bu, euronun sevenlerinin fazlalaşması için başlı başına yeterli bir neden. Fransa’da AB yanlısı Macron, Almanya’da her zamanki kadar güçlü Merkel ve İtalya’da AB destekçileri göreve geldiklerinde, AB’nin dağılmasını beklemek yerine bambaşka heyecan verici bir deri değiştirme hikâyesi yıllara yayılarak gerçekleşebilir. Ki zaten

“üretim zinciri” artık ülkelerin sınırlarını tanımadığı için de zaten çoktandır zayıf eurodan beklenen faydanın da sağlanamayacağı; aksine eurodan kopuşun yüksek maliyetleri olacağı oldukça net bir şekilde anlaşıldı. Bu arada tabi, talebe karşı çok fazla yatırım yapmanın bedelini ödeyen

Fransa’da ekonomik anlamda dip dönemin 2008-2012’de yaşandığını ve şimdi AB ölçeğinde izlenen toparlanmadan Fransa’nın da pay almaya devam ettiğini vurgulamak gerek. AB bu hızla toparlanmaya devam ederse, Avrupa Merkez Bankası da zaten parasal sıkılaştırma adımlarında ilerleyecek. Fed faiz artışlarına rağmen, euronun zayıflamaması ya da güç kazanması için yeterli alt yapı oluşmakta. Bu durum da tabi Türkiye’nin de dış ticareti açısından olumlu bir

Şekil 4: Euronun en iyi günleri henüz gelmedi…

Kaynak: www.tradingeconomics.com , Egeli & Co.

(9)

İletişim:

Güldem Atabay Şanlı

Direktör, Araştırma ve Strateji +90 532 347 82 06

guldem.atabaysanli@egelico.com gelişme.

Euro hakkında uzun lafın kısası, Almanya-Fransa ortaklığının tazelediği kan ile euronun en iyi günlerinin gelecekte olduğunu düşünmek için çok fazla neden var. Sırf bu yüzden bile AB içindeki politik gelişmeleri, değişimleri izlemek çok önemli bir hale gelmiş durumda.

Bu doküman Egeli & Co. Aile Ofisi Yönetim Danışmanlık ve Destek Hizmetleri A.Ş. (“Egeli & Co. Aile Ofisi“ Mersis No: 0325054296800015) tarafından hazırlanmıştır.

Egeli & Co. Aile Ofisi ailelere, varlıklarının sürdürülebilirliği için aile üyeleri ile koordineli oluşturduğu yatırım felsefesi ve hedefler doğrultusunda farklı alanlardaki uzmanların koordinasyonunu sağlayan; objektif ve profesyonel yaklaşımla tek bir merkezden servet yönetimi, ilişki yönetimi ve varlık optimizasyonu hizmetleri veren ve aile içindeki tüm nesiller ve paydaşlar için yol gösterici olan bağımsız ve butik bir danışmanlık şirketidir.

YASAL UYARI:

Bu rapor ve yorumlardaki yazılar, bilgiler ve grafikler, ulaşılabilen kaynaklardan iyi niyetle ve doğruluğu, geçerliliği, etkinliği velhasıl her ne şekil, suret ve nam altında olursa olsun herhangi bir karara dayanak oluşturması hususunda herhangi bir teminat, garanti oluşturmadan, yalnızca bilgi edinilmesi amacıyla derlenmiştir. Bu belgedeki bilgilerin doğruluğu, güvenirliliği ve güncelliği hakkında gerekli özeni göstermekle birlikte bu bilgilerin güvenirliliği, doğruluğu, güncelliği ve eksiksizliği hakkında hiçbir garanti vermemektedir. (Varsa) Yürürlükteki herhangi bir yasa veya düzenleme ile sorumluluğun sınırlandırması ölçüde tasarruf olarak, Egeli & Co., yöneticileri, çalışanları, temsilcileri ve ajansları bu belgenin içeriği, hatası veya eksiklerinden ya da bu bilgilere dayanılarak yapılan işlemlerden doğacak her türlü maddi/manevi zararlardan (ihmal olup olmadığı ya da başka bir şekilde olursa da) ve her ne şekilde olursa olsun üçüncü kişilerin uğrayabileceği her türlü zararlardan dolayı sorumlu tutulamaz. Herhangi bir şirket, sektör, hisse veya yatırım için detaylı ve tam bir analiz değildir. Egeli & Co. her an, hiçbir şekil ve surette ön ihbara ve/veya ihtara gerek kalmaksızın söz konusu bilgileri, tavsiyeleri değiştirebilir ve/veya ortadan kaldırabilir. İşbu araştırma raporu, ticari iletişim ve ticari elektronik ileti olmayıp sadece ekonomik konjonktür ile ilgili bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. Bu rapor hangi amaçla olursa olsun çoğaltılamaz, dağıtılamaz ve yayınlanamaz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu hafta Cuma açıklanacak istihdam rakamlarına şöyle bir göz atılacak olsa da, Fed Başkanı Yellen’ın geçen hafta Şikago’da sözlü olarak ilan ettiği üzere 15

Türkiye’nin geleceği açısından en önemli belirleyici faktör ve tabi esas izlenmesi gereken aslında, referandum sonucuna- referandum sonrası olası bir erken seçim

daha sonra Irak Ordusu’na resmen bağlanan ve Türkiye’nin Musul’u “kurtarmasını-girmesini” istemediğini Erdoğan’ın bizzat kendi ağzıyla çok net ifade ettiği Haşd

Sadece özel sektörün yüksek dış borç yükünün yarattığı borç çevirme baskısı nedeniyle bile yabancı finans kurumlarının 15 Temmuz sonrası Türkiye ekonomisine

Hâlbuki yükselen enflasyonla beraber artan kamu harcamaları paralelinde genişleyen bütçe açığı faizleri çift hanelerde yukarılara taşımaya devam etikçe, ister

Henüz sağlığı tartışılan yeni GSMH serilerine göre ise 2016 büyümesi yaklaşık bir puan daha yukarda; %2,9 olarak geldiğine göre; 2017 büyümesinin de bu sene

Yeni dönemde Almanya’da merkez sağ ile merkez sol (CDU-SPD) ortaklığı ile yürütülen sekiz yıllık “büyük koalisyon” hükümeti artık olmayacak.. Diğer yandan,

2014’e kadar adını pek kimsenin duymadığı, geçen sene kurduğu siyasi partiyle 60 yıllık sağ ve sol merkez partileri deviren Macron, şimdi Fransa için aşırı sağcı Le