• Sonuç bulunamadı

MISIR DA MEHMET ALİ PAŞA DÖNEMİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "MISIR DA MEHMET ALİ PAŞA DÖNEMİ"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MISIR’DA MEHMET ALİ PAŞA DÖNEMİ

Fransa Mısır’ı işgal edince, Osmanlı Devleti ilk etapta Fransa’ya karşı dengeyi oluşturmak için Rusya ve İngiltere ile birer ittifak antlaşması yapmış ve sonrasında Mısır’a karayoluyla kuvvet sevk edilmiştir. Sevk edilen bu kuvvet arasında Mehmet Ali isminde lakabından da anlaşılacağı gibi Kavalalı bir şahsiyette vardır. Mehmet Ali’nin babasının Kavala’da kasaba bekçisidir ve 17 kardeşlerdir. 18 yaşında askeri hizmete girmiş ve Mısır’a gönderilen askeri kuvvet arasında yer almıştır. Kavala hakiminin komutasında Mısır’a gelen Mehmet Ali hakimin yardımcısı konumuna gelmiştir. Mısır’ın tahliyesi sonrasında ise valilik makamına yükselmiştir ve valiliği döneminde Mısır’da çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur. Her şeyden önce 1806 – 1812 Osmanlı – Rus – İngiliz savaşlarında İngilizler İstanbul’a askeri kuvvet göndermiştir. Ancak bu askeri kuvvet İstanbul’da başarılı olamayınca, İngiltere başarısızlığını örtmek adına İskenderiye’ye askeri kuvvet çıkarmıştır.

Ancak bu askeri kuvvete karşı Mısır’daki Türk kuvvetleri direnmiştir ve bu kuvveti organize eden de Mehmet Ali’dir. Bunun üzerine İngiliz kuvvetleri Mısır’ı terk etmek zorunda kalmıştır.

Mehmet Ali’nin bir diğer başarısı ise, Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı hakimiyetine giren Mısır, bağlı hükümet statüsünde idare edilen salyaneli yani vergi yoluyla bağlı bir vilayet konumunda dolayısıyla Anadolu veya Rumeli’deki vilayetler gibi burada merkezi otorite söz konusu değildi ve buranın feodal yapısını Osmanlı Devleti değiştirme yoluna gitmemiş dolayısıyla Mısır merkezde kölemen beyleri, Arabistan bölgesinde ise Vehabiler etkiliydi ve Mehmet Ali vehabi isyanını bastırmış ve buna karşılıkta vilayetinin başına vali olarak tayin edilmiştir. Mehmet Ali ülkede veya vilayet dahilinde bir modernizasyona gitmiş deyim yerinde ise bir ulus devlet kurma projesini devreye koymuştur. Osmanlı’dan önce modern bir ordu kurma yoluna gitmiştir ki bu ordu Mısır’da merkezi otoritenin temin edilmesinde de bir hayli etkili olmuştur. 1811’e kadar bu ordu vasıtasıyla Mısır’daki kölemen beylerini, Memluklu beylerini ve feodal tekfurları tasfiye etmeyi başarmış ve bu sayede Mısır’da merkezi bir idare oluşturabilmiştir. 1811 -1819 yılları arasında ise Mısır vilayeti dahilinde bulunan Arabistan yarımadasındaki Vehabilerle bir mücadeleye girmiş ve bunun sonucunda vehabileri de kendi kontrolü altına almıştır. Deyim yerinde ise Vehabiliği Hicaz bölgesinde sindirmeyi başarmıştır. 1820’lere gelindiğinde Osmanlı Devleti Balkanlar’da Rum isyanı ile karşı karşıya kalmıştır. Bu isyan türü Osmanlı için yeni bir isyan türü olarak ifade edilebilir. Hiç şüphesiz Osmanlı Devleti kuruluşundan 1820’ye kadar çeşitli isyanlarla karşı karşıya kalmıştır. Ama bu isyanlar ya çete - eşkıyaların ekonomik sebepli yaptıkları veya dini görüşlü isyanlar veyahut askeri kökenli olup merkezi otoriteye baş kaldıran kişisel isyanlardır. Ama 19. Yy’da 1804’te Sırbistan’da ortaya çıkan isyan ‘ulusal’ görünümlü bir isyandır. İkincisi de 1820’de Eflak-Boğdan’da Rumların başlattığı isyandır ki burada başarılı olunamayacağı Rumların çoğunlukta oldukları Mora’da bu isyan çıkmıştır. Bu isyanın temel amacı Osmanlı coğrafyasında bir ulus devlet kurma hareketidir. Bu isyanı Osmanlı Devleti merkezi kuvvetleriyle bastıramayınca Mehmet Ali’den buraya asker göndermesini istemiştir ve Mehmet Ali her ne kadar Osmanlı Devleti’nin bir varisi olmasına rağmen buraya şartlı asker göndermiştir. Şartta şudur; eğer bu isyanı Mehmet Ali kuvvetleri bastırırsa o zaman bu başarısına karşılık kendisine Girit valiliği verilecekti ve gerçekten Mehmet Ali oğlu bir kaynağa göre evlatlığı durumunda olan İbrahim Paşa’yı buraya vali, askeri kuvvet olarak göndermiş Mısır kuvvetleri Mora’daki isyanı oradaki mevcut Osmanlı kuvvetleriyle birlikte bastırmayı başaracaktır. 1826’ya kadar başarılmıştır ancak araya Avrupa Devletleri girmiştir. Fransa, İngiltere, ve Rusya Osmanlı’ya müdahale ederek buradaki Türk kuvvetlerinin geri çekilmesini ve Mora Rumlarına özerklik verilmesini istemişlerdir. Ancak takdir edileceği üzere

(2)

Osmanlı Devleti kabul etmemiştir. Osmanlı Devleti bu talebi kabul etmeyince bu sefer söz konusu devletlerin müşterek deniz kuvvetleri Navarin’de Osmanlı donanmasına müdahale etmiş ve Osmanlı’nın oradaki gemilerini tahrip etmişlerdir ki bu Osmanlı tarihine baktığımız zaman İnebahtı ve Çeşme’den sonra üçüncü deniz vakasıdır. Dördüncüsü de 1853’te Sinop’ta gerçekleşmiştir.

Ancak Navarin hadisesi Osmanlı donanmasının tamamen bertaraf edilmesini artık işe yaramaz hale gelmesine vesile olmuştur. Bu ortamı fırsat bilen Rusya 1828’de Osmanlı Devleti’ne karşı savaş açmıştır ve bu savaşın sonucunda 1829’da Edirne Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmanın maddelerinden birisi Mora Rumlarına bağımsızlık tanınması olmuştur. Osmanlı Devleti Yunanistan’ın bağımsızlığını tanımak durumunda kalmıştır. Mehmet Ali Paşa Mora’ya Girit valisi atanmak şartıyla askeri kuvvet göndermişti ve Mısır kuvvetlerinin desteğiyle askeri açıdan Rum isyanı bastırılmıştı. Ama Yunanistan bağımsız olunca Avrupa’daki gelişme ve müdahaleler sonucunda Mehmet Ali’ye Girit / Mora valiliği verilememiştir.

Mehmet Ali Paşa buna karşılık Ortadoğu’da bir takım taleplerde bulunmuştur. Osmanlı Mehmet Ali’nin bu taleplerini kabul etmeyince Mehmet Ali Osmanlı Devleti’ne karşı askeri harekata girişmiştir. 1830’da Mehmet Ali’nin Osmanlı’ya karşı böyle bir askeri harekatta bulunması Osmanlı’nın devletler arası diplomaside zor durumda olmasından kaynaklanmıştır. Sebebi Osmanlı II. Mahmud döneminde ülke içerisinde birtakım düzenlemeler, reformlar yapmıştır. Bu düzenlemelerin en önemlilerinden birisi 1826 yılında yeniçeri ocağının ilga edilmesidir. Yeniçeri ocağının kaldırılması Osmanlı’da birçok sorunun çıkmasına sebep olmuştur. Bosna’da, Arnavutluk’ta, Anadolu’da bu değişikliğe tepkiler özellikle Bosna ve Arnavutluk’ta isyan boyutunda etkiler vardır. Merkezi bürokrasiden muhalefet oluşmuştur. Yani Mehmet Ali Osmanlı’ya karşı askeri harekata giriştiği anda Osmanlı’nın kendisini savunacak merkezi bir kuvveti yoktur ve merkezi kuvvet formunda olan yeniçeri tasfiye edilmiş durumdadır. Deyim yerinde ise Osmanlı bir yerde savunmasız bir konumdadır. Öte yandan Osmanlı’nın Mehmet Ali’ye denizden müdahale etme şansı yok özellikle 1770’de donanmanın bir kısmı tahrip edilmiştir ve 1827’de Navarin’de donanma tahrip edildi ve bunun neticesinde Osmanlı’nın Mısır’a denizden müdahale edecek imkanı da kalmamıştır. Osmanlı 1790’da bu zamana kadar uluslararası alandaki faaliyetlerini ikinci veya üçüncü bir devletle işbirliği yaparak korumaya çalışmıştır. Mısır bu şekilde Fransızlar’dan tahliye edilmişti. Ruslara karşı 1809’da Kale-i Sultani ittifak antlaşması yapılmıştır. Rusya’ya karşı 1787’de savaş esnasında Prusya ile 1790’da ittifak yapılmıştır. Burada da dengeyi tek başına sağlayamamış ama Mehmet Ali’ye karşı yardım talebinde bulunacağı bir devlet yoktu. Sebebi Rusya ile zaten yeni savaştan çıkmıştı (1828-1829). Fransa’dan yardım talep edemez zaten Fransa’da 1830’da Cezayir’i işgal etmiştir. Diğer Avrupa devletlerinden de yardım talep edemezdi çünkü 1830-1848’lerde Avrupa’nın genelini etkileyen 1830-1848 ihtilalleri vardı. Bu çerçevede Osmanlı yalnız konumda bundan istifade de Mehmet Ali Osmanlı’ya karşı harekete geçmiştir.

1830’da Suriye valiliğinin kendisine verilmesini istemiş bu istek kabul görmeyince 1831’de Suriye’ye karşı askeri harekata girişmiştir. Anadolu ile Mısır arasındaki doğal sınır aslında Toroslar’dır.

Mehmet Ali’nin Suriye’yi istemesinin temel amacı doğal sınırlara ulaşma arzusudur ve Mehmet Ali Osmanlı’dan taleplerde bulunurken taleplerini meşru kılacak birtakım taktiklerde bulunmuştur.

Mesela Sayda valisi Mısır’a olan borçlarını ödeyemedi ve Mısır’a yönelik ipekböceği tohumu ihracını yasakladı, Suriye’nin zenginlik kaynaklarından yararlandırmıyor gibi birtakım taleplerde bulunmuştur ki yaptığı harekatı meşrulaştırmak istemiştir. II. Mahmud bu dönemde bir yeni sorunla karşı kaşıya kalmamak için Abdullah Paşa (Sayda hakimi) ile Mehmet Ali Paşa’yı uzlaştırmaya çalışmıştır ama Mehmet Ali’nin asıl sorunu Toroslar’a kadar uzanmak olduğu için bu

(3)

uzlaşma teklifini kabul etmemiştir ve sonuçta İbrahim Paşa komutasındaki Mısır kuvvetleri kasım 1831’de Suriye’ye taarruz etmiştir. Bu taarruz neticesinde kısa bir süre içinde Suriye-Lübnan bölgesi Mısır kuvvetlerinin eline geçmiş ve sonrasında Anadolu’da Mehmet Ali harekata devam etmiştir.

Konya’da Osmanlı ordusu mağlup edildikten sonra Osmanlı sadrazamı Mehmet Ali kuvvetlerinin eline esir düşmüştür. Mehmet Ali bu işi yaparken başarılı olmak için halka şirin gözükmeye çalışmış ve 1826 yeniçerilerin ilgası ile beraber Anadolu’da kapatılan birçok tekke ve tarikatın tekrar açılacağını beyan etmiştir. Bu nedenledir ki halkta onu desteklemiştir. Özellikle iaşe ve mühimmat konusunda bu sayede bir destek almayı da sağlamıştır. II. Mahmud özellikle Anadolu’daki bazı ayan gruplarının Mehmet Ali ile işbirliği yapacağı endişesiyle birtakım ayanı Rumeli’ye sürmüştür. Böyle bir siyasi tedbir almaya çalışmış ve Mehmet Ali Konya’da Osmanlı ordusunu mağlup ettikten sonra Mehmet Ali kuvvetlerini İstanbul’a kadar durduracak herhangi bir güç kalmamıştır. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Mehmet Ali tehlikesini kaldırabilmek için tekrar Avrupa devletlerine müracaat etmiştir ve gözüne kestirdiği devlet İngiltere’dir. İngiltere’ye Namık Paşa elçi gönderilmiş ancak bu tarihler İngiltere Osmanlı Devleti’ne askeri ve maddi olarak yardımda bulunmak istememiştir. Bu ortamı fırsat bilen Rusya’nın Osmanlı’nın kendisine herhangi bir teklifi olmadan bizzat yardım teklifinde bulunmuştur. General Brawyer bu yardım teklifinde bulunan elçidir. Divan üyeleri Rus yardımını reddedip Mısırla doğrudan sulh görüşmelerinin yapılmasını padişahtan istemişlerdir.

Ancak o dönem donanmanın başında bulunan Ahmet Fevzi Paşa Rus yardımı taraftarıdır. Böyle bir durumda II. Mahmud bu yardımı kabul etmiştir. 20 Şubat 1833 tarihinde Rus donanması Beykoz çayırına gelip demirlemiştir. Dolayısıyla Rus donanmasının boğazları aşarak Marmara Denizi’ne ikinci gelişidir ve Rusya Osmanlı üzerinde bir nüfuz oluşturmuştur. Bu nüfuz batılı devletlerin kabul etmeyeceği bir durumdur ve Rus nüfuzunun Osmanlı üzerindeki etkisinin artmasına engel olmak amacıyla Fransız elçisi ile 21 Şubat 1833’te bir antlaşma yapılmıştır. Bu antlaşmayla Osmanlı ile Mehmet Ali Paşa bir uzlaşma yapacaktır ki bu Kütahya Antlaşması olarak geçmektedir. Diplomatik olarak bir devletin valisiyle antlaşma yapması söz konusu değildir, antlaşma iki müstakil devlet arasında yapılır. Bu daha çok bir uzlaşma olarak kabul edilebilir. Buradaki uzlaşma sonucu kabul edilen maddeler bir imtiyaz şeklinde fermanla verilmiştir. Neticede Osmanlı diplomatikası açısından II.Mahmud’un Mehmet Ali’ye vermiş olduğu birtakım imtiyazları belirten bir fermandır.

Bu uzlaşmaya göre Akka, Trablus, Şam, Kudüs ve Nablus Mehmet Ali’nin idaresine terkedilmiş eğer Mehmet Ali bunları kabul etmeyecek olursa o zaman bu bölge zorla Mehmet Ali’den alınacaktır. İlk etapta Mehmet Ali bu talepleri kabul etmemiştir ve Osmanlı Mısır arasında tekrar bir harp çıkmıştır. Sonuçta Rusya’nın da müdahaleleri ile Osmanlı bu mücadelede galip gelmiş ve Kütahya uzlaşmasını Mehmet Ali kabul etmek durumunda kalmıştır. Ancak varılan uzlaşmayı her iki tarafta benimsememiştir ve daha sonra her iki taraf arasında tekrar bir savaş çıkmıştır.1839 Nizip Savaşı’nı Osmanlı Devleti kaybetmiş ve II. Mahmud’da vefat etmiştir. Bu olaylar neticesinde iki önemli olay söz konusudur; bunlardan birisi Hünkar İskelesi Muahidesi. Osmanlı tarihi açısından ve boğazlar sorunu açısında önemli bir dönüm noktasını oluşturmaktadır. Nisan 1833’te Rus donanması Marmara’ya gelerek demirleyecektir. Buna tepki olarak İngiltere ve Fransa’nın İzmir Körfezi’ni abluka altına almış ve İngiltere en başarılı diplomatlarından birini elçi olarak İstanbul’a göndermiştir. Böyle bir ortamda Osmanlı ile Rusya arasında 8 Temmuz 1833 tarihinde bir antlaşma yapılmıştır. Bu antlaşma Hünkar İskelesi Antlaşması’dır. Bu antlaşmaya göre her iki devlette birbirine askeri açıdan yardım edecektir ve daha önce iki devlet arasında yapılan tüm antlaşmalarda geçerli sayılacaktır. Bu antlaşma 8 yıl geçerli olacaktır. Yine bu antlaşmaya göre Çanakkale Boğazı devletlerarası trafiğe kapalı olacaktır. Boğazlar statüsünde artık Osmanlı’nın boğazları kendi iradesi ile açma kapama imkanı kalkmıştır özellikle diğer devletlerin savaş

(4)

gemilerine kapatılmıştır. Daha sonra 18 Eylül 1833 tarihinde Osmanlı’ya karşı Avusturya ve Rusya arasında bir antlaşma imzalanmış ve Prusya’da ilerleyen zamanlarda bu işbirliğine katılmıştır. Bu antlaşmaya göre Osmanlı Mehmet Ali tehlikesi ile parçalanmaya başladığında kendi menfaatleri doğrultusunda bir işbirliği planlamışlardır. Antlaşmaya göre ilk etapta Osmanlı’yı koruyup kollayacaklar Mehmet Ali’nin Balkanlar’ ele geçirmesini önleyeceklerdi. Eğer Osmanlı yıkılmak durumunda kalırsa o zaman Balkanlarda küçük prenslikler kuracaklardı. Osmanlı Devleti’nin Nizip’te mücadeleyi kaybetmesiyle kaptan-ı derya Ahmet Fevzi Paşa Mehmet Ali’ye sığınmıştır. Bu ortamda yeni padişah Abdülmecit Mehmet Ali ile uzlaşmak istemiş ve ona Mısır valiliğini babadan oğula geçecek şekilde vermeyi, Suriye ile Lübnan kaydıhayat şartıyla Mehmet Ali’ye bırakılmıştır.

Ancak Mehmet Ali Suriye’de hakimiyet kurmak istediğini ısrar etmiş bunun üzerine Avrupalı devletler araya girmiştir. 15 Temmuz 1840’ta İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya Londra’da bir araya gelerek bu bölgenin statükosu ile ilgili bir karar almışlardır. Bu karar göre Mısır babadan oğula geçecek şekilde, Suriye ve Akka kaydıhayat şartıyla Mehmet Ali’ye bırakılmıştır. Kabul etmezse Suriye ve Akka bölgesi zorla elinden alınacaktır. İlk başta bu teklifi kabul etmese de Avrupalı devletlerin baskısıyla kabul etmek durumunda kalmıştır. Böylece 1841’de Mısır sorunu sona ermiştir.

Olayın sonuçları ise; bu isyan neticesinde Mısır Osmanlı hakimiyetinden çıkmıştır ve ne kadar Osmanlı’ya bağımlı gözükse de bir hanedanlık olmuştur. Mehmet Ali hanedanlığı olarak ifade edilebilecek bir idari yapı ortaya çıkmıştır. Bunu müstakil ayrı bir devlet olarakta tanımlayabiliriz.

Mehmet Ali olayının diğer bir sonucu Rusya’nın Osmanlı üzerinde kazanmış olduğu nüfuzdur. Rusya özellikle 1760’larda takip etmiş olduğu Osmanlı politikası sonucunda Tuna Nehri’ne kadar olan topraklarını işgal etmiş, kendi kontrolü altına almıştır. İngiltere ise Doğu Akdeniz ve Hindistan’da ki kendi güvenliğini sağlamıştır diğer devletlerin eline geçmemesi için. Fransa bu olaydan doğrudan bir menfaat elde etmemiş edememiştir. Bu olayın en önemli sonuçlarından birisi boğazlar sorununun ortaya çıkmasıdır.

1840-1841-1860 yıllarında Mısır valiliği yarı müstakil bir konumdadır. Çünkü kendine ait bir ordusu ve donanması vardır. Ancak kanun yapma yetkisi yoktur Osmanlı kanunları geçerlidir. Osmanlı’ya verilen imtiyazlara karşılık vergi vermek zorundadır. Mehmet Ali Fransa’nın yardımıyla beraber Osmanlı’dan ayrılıp müstakil bir hale gelmek istese de tam müstakiliyeti elde edememiştir. Bu nedenle Osmanlı ile ilişkileri iyileştirmeye çalışmıştır. Bu amaçla Mehmet Ali 1845’te İstanbul’a gelmiş böylece Osmanlı- Mısır ilişkileri yükselmiştir.

Mehmet Ali’nin başardığı işler; 1800-1840 arası feodal beyleri, kölemen beyleri ve vehabileri tasfiye etmiş ve Hicaz’ın tek hakimi olmuştur. Zirai alanda pamuk ziraatini başlatmıştır. İpek kumaş, şeker ve alkol gibi sanayi teşekküllerini oluşturmuş ve bu alanlarda üretim yapmıştır. Ülkede yollar, kanallar açmak suretiyle ülkeyi bayındır hale getirmiştir. Modern okulların açılmasına ön ayak olmuştur. Avrupa’ya öğrenci göndermiş ve Bulak’ta bir matbaanın kurulmasını temin etmiş ve bir modern ordu oluşturmuştur. Buradan Mehmet Ali’nin batılılaşma hareketine başlamıştır. Bu hareket Osmanlı Devleti’ne de bir örnek teşkil etmiştir.

1848-1879 yılları arasında Mısır’ın başında Abbas, Said ve İsmail Paşalar vardır. Bu dönemde Mısır batılılara çeşitli imtiyazlar vermiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti Mısır imtiyazlarını da genişletmiştir. Bu dönemde Süveyş Kanalı’nın inşaatına başlanmıştır ve Mısır dışarıdan fazla miktarda borç alınmıştır.

Süveyş Kanalı Akdeniz ve Kızıldeniz’i bağlamak için çok önceden planlanmıştır. Ancak Mehmet Ali

(5)

bu duruma sıcak bakmamıştı bu kanalın ikinci bir boğalar sorunu olacağını Mısır’ın yararına olmadığını düşünmekteydi. Neticede Said Paşa döneminde açılması için harekete geçilmiş ve 1869’da kanal açılmıştır. İsmail Paşa döneminde 1863’te Sultan Abdüaziz’in Mısır seyahati söz konusudur. Bu seyahat sırasında yeni bir imtiyaz için ferman yayınlanmıştır. Bu imtiyaz sonrasında İsmail Paşa Hicaz bölgesinde Osmanlı’ya karşı isyanı bastırmak için kuvvet yollamış ve isyanı bastırmıştır. Eflak- Boğdan’da çıkan isyanı da bastırmak için askeri kuvvet yollamıştır. Bu yardımların amacı Mısır valisinin hidiv unvanını almaktır. Bu amaçla 1866’da Girit’e askeri kuvvet yollamış 1867’de hidiv unvanı almıştır. Böylece yerel, mali, iktisadi açıdan çeşitli imtiyazlar kazanmıştır. Kurallar koyma, kanun yapma imkanına kavuşmuştur. Ayrıca ecnebi devletlerle ulaşım, haberleşme, asayişle ilgili sözleşme imzalayabileceklerdir. 1867 yılında Osmanlı- Mısır ilişkileri bozulmuştur. Sebebi ise Girit bölgesindeki askerleri Osmanlı’nın izni olmadan geri çekmesidir. Aynı zamanda Yunanistan’a maddi açıdan yardım etmesidir. Avrupa’ya Osmanlı’nın izni olmadan seyahat düzenlemesidir. Bu seyahatta ki temel amaç Avrupa devletlerinin desteğini almaktı. Fakat yeterli ilgiyi göremeyince tekrar Osmanlı’ya yakınlaşacaktır. 1873’de yeni bir imtiyaz kazanmış ekberiyet sistemi kabul edilmiştir. Reşit yaşı 18 olmuş, gümrük ve ticarette diğer devletlerle mukabele yapma imkanı kazanmış, siyasetin dışında Avrupa devletleriyle antlaşma yapma imkanı kazanmıştır. Ancak yine de Mısır’da para Osmanlı Devleti adına kesilmiş ayrıca yıllık 150 bin akçe vergi vermektedir. İsmail Paşa 1864-1873 arasında 6 kez borçlanmıştır bu borcu ödeyemeyince Avrupa kendisinden siyasi bir takım taleplerde bulunmuştur. Bu da Mısır’da iktidar çatışmasına sebep olmuş ve İbrahim ve Tevfik Paşa arasında Vatani hükümeti kurulmuş sonuçta Mısır’daki milli duyguların gelişmesi üzerine İngiltere ve Fransa buna tepki koymuştur ve 23 Haziran 1882’de İstanbul Konferansı tertip edilmiş bu konferans neticesinde Mısır’ın idaresine Avrupa devletleri doğrudan müdahale etmeye başlamıştır. 13 Temmuz 1882’de İngiltere İskenderiye’ye asker çıkarmıştır. Ancak mevcut iktidar iç kamuoyuna şirin gözükebilmek için birtakım düzenlemelere gitmiştir. Neticede 1885 yılında Mısır konusunda Osmanlı Devleti ile İngiltere bir mutakabata varmıştır. Burada Mısır valisinin yanında bir Osmanlı ve İngiliz komiseri bulunmuş ve hidive danışmanlık yapmıştır ve gerektiğinde hidive müdahale etmiştir. Mısır ıslahatlar yapmış ve artık 1895’lerden sonra İngiltere’nin Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü takip etme, isteme politikasını terk etmiş doğrudan doğruya Osmanlı topraklarını işgal etme projesini devreye koymuştur. Netice itibariyle 1885’lerden sonra Mısır’da bir İngiliz müdahalesi, idaresi söz konusudur ve 1922’de I. Dünya Savaşı sonucunda Avrupa’nın planlaması neticesinde burada bir Mısır krallığı kurulacaktır. 1952’de bu kral Cemal Nasır, 1971’de Enver Sedat daha sonra Hüsnü Mübarek iktidara gelmiştir ve son yıllarda bir irfan idaresi ve irfana karşı idare söz konusudur.

Mısır’ın tarihi sürecine baktığımızda Mısır sürekli dışarıdan gelen idare ile yönetilmiştir. 1922’de de her ne kadar Mısır krallığı kurulmuş ise de bu krallık Avrupa devletleri tarafından şekillenmiş, oluşturulmuştur. Bir Ortadoğu projesi çerçevesinde Arap baharı denilen süreçte buradaki iktidara yine müdahale edilmiştir.

Sonuç olarak 1800’lerin başında Mısır’a gelen Mehmet Ali burada ilk önce valiliği eline geçirmiş, batılı tarzda bir takım politikalar uygulamak suretiyle batılı tarz bir devlet oluşturma sürecini başlatmıştır. Yapmış olduğu siyasi atılımlar neticesinde Mısır’da Mehmet Ali Paşa hanedanı olarak tanımlayabileceğimiz bir hanedanlık idaresi kurmayı başarmıştır. Her ne kadar Osmanlı Devleti’ne bağlı olunsa da 1840’larda 1885’lere kadar bu hanedana mensup olan kişiler Mısır’ı yönetmiş Mısır’ı idare etmiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Belirtilen kanunla getirilen değişiklik ve Katma Değer Vergisi Kanunu’nun sosyal amaç taşıyan istisnalar başlıklı 17/2-b bendine göre, yasal düzenleme gereği olarak

Klâsik üslûb arzeden binaların Kanu- nî devrinde, Maktül İbrahim Paşa tarafın- dan yaptırıldığı, barok üslûbunda olanların ise II Mahmut devrinde, Kavalalı Mehmet

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Bedri Rahm i atölyesin­ den mezun olduktan sonra A m eri­ ka Wisconsin Üniversitesi’nde mas­ ter yapan ve Amerika, Tahran,

Benzer ölçek geçerliliği çalışması için 120 öğrenci (60 kız, 60 erkek) üzerinde yapılan analizlerde, Çocuklar İçin Baş Etme Yöntemleri Ölçeğinin (Kidcope’s

Mehmet Ali Kaya’nın tanıtmaya çalıştığımız “Türkiye’nin Eski Çağ Tarihi ve Uygarlıkları” isimli iki ciltlik bu kitabı, üniversitelerde ders kitabı olarak

1911 de İtalyanlar Trablusgarba as­ ker çıkarttıkları zaman memleketini seven bir çok genç Türk zabitleri gibi Enver bey de oraya gitti ve onu hürriyet

Ayrıca vergilendirme ile turizm talebi arasında bir sebep sonuç ilişkisi olduğuna göre, turizm sektörü üzerindeki vergi yükünün turizm talebine etkisi, turizm

 USG anomalisi olan fetüslerin tanısında anomalili fetüslerde tanı oranını %5-10 artırmıştır.?. American College of Medical Genetics