• Sonuç bulunamadı

TÜRKLER VE ORMAN (Giresun ve Ordu da Orman Kültürü)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKLER VE ORMAN (Giresun ve Ordu da Orman Kültürü)"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

TÜRKLER VE ORMAN

(Giresun ve Ordu’da Orman Kültürü)

Genelde Türklerin hep bozkır kültüründen geldiği fikri hâkim olsa da Türklerin bir kısmı yaşamları için ormanlık alanları tercih etmişlerdir. Elbette bozkır yaşamından sonra yeni yurtları olan Anadolu’da ormanlık alanlarda yaşamayı tercih edenler de olmuştur.

Türkler tarih boyunca Altaylar’dan Sibirya’ya kadar çeşitli coğrafyalarda devlet kurmuşlardır. Türklere vatan olan coğrafyalarda orman, Türk Milletinin hem geçim kaynağı olduğu gibi avcı/göçebe olan Türk toplulukları arasında da beslenme ve tüketim ihtiyaçlarını karşıladıkları yer olmuştur. Türk tarihine bakıldığında “Ötüken Yış” da denilen ve “Kutlu Mekân” anlamına gelen Ötüken Ormanı, Göktürk Kitabeleri’nde de yer almakla birlikte ormana kutsal bir aidiyet yüklenmiştir.

Mekân insanı kuşatır, onu şekillendirir, insanın nasıl yaşayacağını belirler. İnsan mekânın gereklerine göre hareket eder. Eski Türkler de farklı mekânlarda yaşamışlar ve bulundukları mekâna göre diğer Türklerden farklı bir hayat sürmüşlerdir. Türklerin bir kısmı şehir ve bozkır dışında orman mekânında yaşamışlardır. Ormanda yaşayan Türkler tabiatıyla kendilerine has bir hayat tarzı geliştirmişlerdir. Bulundukları yerin birçok bakımdan sınırladığı insanlar ağaç ve ona bağlı bitki örtüsüyle çevrili bir ortamda doğmuş, yaşamış, ölmüşlerdir.

Eski Türkçede orman için yış, tayga, koru, bük gibi kelimeler kullanılmıştır. Devletin kutu ve bekası ile “kutlu dağ” ve “kutlu yış” arasında bağ kurulmuştur. Orhun Yazıtları’nda Ötüken Yış’tan ayrılan Türklerin yok olacağı anlatılmıştır. Türklerin diğer kutlu ormanları ise Köğmen Yış, Çokay Yış, Altun Yış idi. Kıpçakların adının karşılığının Reşidüddin ve Ebu’l-Gazi’de

“ağaç kabuğu” olarak verilmesi ise anlamlıdır.1 Memleketim olan Alucra’nın eski ismi Deşti Kıpçak olarak geçmektedir.2

Anıtlarda Ötüken yış “il tutsık yir Ötüken yış ermiş/İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş” Ötüken yış olursar benggü il tuta olurtaçı sen/Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın”, “Iduk Ötüken yış/Kutsal Ötüken ormanı”, “Türk kagan Ötüken yış olursar ilte bung yok/Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur.”, vb. sözleriyle

1https://www.academia.edu/27423592/_Eski_T%C3%BCrk_Tarihinin_Mek%C3%A2n%C4%B1_%C3%9Czeri ne_III_Orman_T%C3%BCrk_D%C3%BCnyas%C4%B1_Tarih_K%C3%BClt%C3%BCr_Dergisi_354_Haziran _2016_s_44_49

2 https://muratdursuntosun.wordpress.com/2016/10/24/alucra-ve-dest-i-kipcak/

(2)

2

dile getirilmekte ve “güvenli, kutlu bir mekân” olarak tavsif edilmektedir (sayılmaktadır).

Divân-ı Lugati’t-Türk’te “Ötüken Tatar çöllerinde bir yerin adı. Uygur iline yakındır.”

denilmektedir.3

İnsanlar bozkırda da yaşamış olsa bazı ihtiyaçlarını ormanlardan temin etmişlerdir. En basitinden çadırının direği ağaçtır. Okunun yayının ana maddesi ağaçtır. Bozkır soğuğunda ısındığı odununu ormandan getirmiştir. Avlanmak için ormana gitmiştir. Dolayısıyla bir ayağı hep ormanda olmuştur.

Bu açıklamalardan sonra Giresun ve Ordu özeline gelecek olursak karşımıza çıkan durum şudur. Türklerin Anadolu’daki vardığı 1040’lardan sonra aransa da aslında Türklerin Anadolu’daki varlığı milattan önce 12 bin4 ila 4 bin yıl öncesine kadar inmektedir. Geçtiğimiz yıllarda yapılan saha araştırmalarıyla Anadolu’nun pek çok yerinde Türklere ait kaya resimleri bulundu. Türk boylarına ait bu kaya resimlerinin kökeni milattan önce 4 binli yıllara kadar uzanmaktadır.5

Kaya resimlerinin arasında Kaşgarlı Mahmud'un Divan-ı Lügâti't-Türk'te tasvir ettiği Türk boyları damgalarına sık sık rastlanması bu kaya resimlerinin işaret ettiği Anadolu'daki Türk varlığının 1071 öncesinde siyasî bir devlet yapısından ziyade yalnızca kültürel ve sosyal bir özelliğe sahip olduğunu da bir anlamda göstermektedir. Türklerin yaşadığı muhtelif bölgeler olan Abakan, Altaylar, Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan'ın bir kısmı, Azerbaycan ve Anadolu olmak üzere pek çok mekânda bunun örnekleri görülmektedir.

Anadolu'nun büyük kesiminde bulunan Türklere ait kaya resimleri ve yazıtları milattan önceki çağlardan itibaren milattan sonraki devirlerde Anadolu'nun nasıl Türkleştiğine delil teşkil etmektedir.6 Ordu’nun Mesudiye7 ilçesinin Esatlı köyünde de Türklere ait kaya resimleri bulunmuştur.8 Bu durum da bize göstermektedir ki Karahisar-i Şarki’yi bölgenin merkezi olarak alacak olursak Reşadiye (İskefser), Milas (Hamidiye-Mesudiye), Ordu, Giresun, Suşehri, Mindaval (Çamoluk), Alucra ve Şiran bölgeleri Türklerin yerleşmek için tercih ettiği yerlerdendir.

Sert iklimine rağmen Türklerin buraları kendilerine mekân seçmelerindeki en önemli etken şüphesiz eşsiz güzellikteki yayla, orman ve akarsularının zenginliğidir. İbn-i Haldun coğrafya kaderdir demiştir. Bu cümleden olarak insanların yaşadıkları yerler onun yaşam tarzını da belirlemektedir. Örneğin sahil kesimi Alucralılara Ekinci derken, Alucralılar sahip kesimi halkına Çepni’den bozma Çetmi derler. Bunlar onların yaşam biçimlerini tarif etmek için yaygınlaşmış deyimlerdir.

3 https://www.altayli.net/otuken-yis.html

4 Ömer Özkaya, Güneş Gazetesi, 13 Temmuz 2017, s.8

5 http://www.tariheyolculuk.org/2013/04/milattan-once-anadoluda-turkler.html

6 http://www.orhunyazitlari.com/damgalarin-gocu.html https://www.youtube.com/watch?v=mSiZ8zYnULg

https://servetsomuncuoglu.wordpress.com/tag/damgalarin-gocu-kurgan/

7 https://alucradantarihebakis.files.wordpress.com/2020/07/mesudiye-1.baskc4b1-pdf.pdf

8 https://www.altayli.net/tastaki-turklerden-saymalitasa-turkolojiye-atilan-imza.html

(3)

3

Alucra’da Karabörk Köyü Arazisini Gösteren Bir Fotoğraf

Orman hayatın yaşam kaynağıdır. Yağmurun ve oksijenin oluşmasında, erezyonun (toprak kaymasının) önlenmesinde olmazsa olmazdır. Orman hiçbir zaman öneminden bir şey kaybetmemiş, insanın varlığından beri önemini korumuştur. Yazımızı Giresun ve Ordu ile sınırlamış olsak da özellikle doğu Karadeniz’in ve Hemşin bölgesinin de ilk Türk yerleşim yerlerinden olduğunu belirtmek gerekmektedir.9

Bölgemizin tarihine ve coğrafi durumuna tekrar baktığımızda denize paralel uzanan dağların iç kesimlerle olan ulaşım bağını zora soktuğunu ve iklimsel olarak da farklılık oluşturduğunu görmekteyiz. Örneğin Giresun’un kazalarından Yağlıdere’nin Alucra sınırına kadar fındık yetişirken, Alucra’nın Çakrak köyüne gelince iklim değişmekte ve fındık yetişmemektedir. Bu mevkiden sonra ise irtifa yükselmekte çam ve köknar ormanları başlamaktadır. İç kesimlere doğru rakım düştükçe farklı orman bitkilerinin varlığı göze çarpmaktadır. Bu genelde kuşburnu, alıç, ahlat, meşe, pelit, yabani erik, elma, ıhlamur, vişne, ceviz, dut, ayva vb. ağaç türlerinin yetiştiği görülmektedir. Dere kenarlarında ise kızılağaç olarak bilinen huş ağacı ve söğüt yetişirken bazı orman bölgelerinde yabani kavak da sıklıkla yetişmektedir. Köylü her türlü ihtiyacını yetişen bu ağaçlardan karşılamaktadır. Geçmişte nüfus genelde köylerde olduğundan ve ısınma ve ev yapımı için ağaç kullanımı yoğun olduğundan ormanların tahribatı da bu oranda çok olmaktaydı. Nüfusun gurbetle tanışmasından sonra azalan nüfusla birlikte ormanlarımızın tahribatı azaldı. Özellikle keçi beslenilen yerlerde bu hayvanların ormanlara verdiği tahribat hiç de az değildi.

9 https://alucradantarihebakis.files.wordpress.com/2019/10/pdf-arc59fiv-belgelerinde-hemc59fin.pdf

(4)

4

Hâsıl-ı kelam ecdad yerleşecek yer ararken aradığı özelliklerden en önemlisi istifade edeceği ormanın olması, hayvanlarını otlatacağı mera ve yaylaların bulunması ve tabi ki içme ve sulama suyunun varlığı idi. Bu üç unsur yerleşilecek yerin olmazsa olmazı olmakla birlikte güvenlik de göz ardı edilmezdi hiç şüphesiz.

Ukrayna Kazaklarının Karahisar-i Şarki’ye kadar gelip baskınlar verdiği dikkate alınıldığında buradaki kalenin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Bu nedenle bölgede muhtelif yerlerde çok sayıda kaleler yapılmıştır. Giresun kalesi, Reşadiye kalesi, Koyulhisar kalesi, Sis kalesi (Koyulhisar), Avarak kalesi (Çamoluk), Kaledibi kalesi (Alucra) bunlara örnektir.10

Bölgemizde yerleşen medeniyetlere baktığımızda eski Türk kavimlerinden sonra 1071 Malazgirt savaşından sonra Danişment Oğulları, Hacı Emiroğulları, Mengücek Oğulları, Selçuklular, Moğollar, Eretnalılar, Kadı Burhaneddin Ahmed, Osmanlılar, Timurlular, yeniden Osmanlıların yaşadığı bilinmektedir.11 Bu halkların hepsi de ormana rağbet etmişlerdir.

Yakın zamanlara kadar Karahisar-i Şarki’de evler ahşaptan yapılmaktaydı ve bu nedenle çok yangınlar yaşanmaktaydı. Bu nedenle birkaç kez şehrin tamamen yandığı bilinmektedir.12 Bu nedenle çam ağacından yapılarak çatı kaplama malzemesi olarak kullanılan hartamaların kullanımından 1911’de vaz geçilerek çinko levha kullanımına başlanılmıştır.13 Zira reçineli olan bu malzemeler tutuştuğunda bir daha söndürmek mümkün olmamaktaydı.

Orman konusunu içeren belgelere baktığımızda 1865 tarihinde Erzincan’da kurulmasına karar verilen askeri karargâhın inşası için gerekli olan ağaçların kesilerek, işlenip nakledilmesi yükümlülüğü Suşehri, Mindaval ve Alucra halkına verilmiştir. Tamamen angarya olan bu iş yükünün altında ormanı diğer yerlere göre fazla olan Alucra halkı ezilmiştir.14

1880 tarihinde Sultan Abdulhamid Hân’ın talimatıyla hazırlanan bir inceleme raporunda Alucra halkı için anlatılanlardan konuyla ilgili olan kısmı şöyledir: “Alucra ahalisinin birinci idareleri de dağlardan kestikleri ağaçları kereste hükmüne koyarak araba ve araba hayvanatıyla şehrimiz olan Karahisar kasabasına nakil ve furuht (satım, satış) etmeleri olup bu babda gerek kendilerinin ve gerek hayvanatın çeke geldiği tab (güç, kuvvet) ve meşakkat tarifi her mümtaz bir halde olduğunu ve ahalisi de bu meşakkatden kurtulmak tesviye-i tarik ameliyesine muhtaç bulunduğunu itiraf etmekle beraber o arzuda iseler de anifü’l-arz (çok yakında hemen akabinde) fakir halleri buna da hail (engel) olup zaruri meşakkat etmektedirler.”15 Görüldüğü gibi ormanın sunduğu imkânlar halkın en önemli geçim kaynağı olmuştur.

Yine 1880’de Karahisar-i Şarki için hazırlanan raporun 14. Maddesinde şöyle belirtilmiştir:

“Karahisar-i Şarki kasabası ahalisinin muhtaç oldukları hatab (odun) ve kereste şimdiye kadar beş altı saatlik mesafesi olan ormanlardan getirilmekde ise de bu havali ormanları henüz taht-ı

10 https://alucradantarihebakis.files.wordpress.com/2019/10/pdf-c4b0sbnli-trabzon-vilayetinde-kaleler.pdf

11 https://muratdursuntosun.files.wordpress.com/2015/04/alucra4.pdf

12https://muratdursuntosun.wordpress.com/2013/05/20/tarihte-karahisar-i-sarki-yanginlari-ve- sonrasindayasananlar/

https://muratdursuntosun.wordpress.com/2012/03/16/sebinkarahisar-sancagini-tahrip-eden-yanginlar-nedenleri- sonuclari/

13 https://alucradantarihebakis.files.wordpress.com/2020/11/mutasarrif-i-karahisar-1.pdf

14 https://muratdursuntosun.wordpress.com/2016/01/08/susehri-mindaval-ve-alucra-halki-bu-gorevin-altinda- ezilmis/?fbclid=IwAR1dnG0BjVS91PKUlwJiG6zJrRT1svwRg2GbRansaF3S1V73wDbq3mhC-WE

15 https://muratdursuntosun.wordpress.com/2013/03/25/19-yuzyilin-sonunda-alucranin-ekonomik-ve-sosyal- durumu/?fbclid=IwAR1smB7_qZGFIlVpOixZGzSRZnAH4nuE2wRyDf8_CkpMz7LRkdq-JQ_kp2k

(5)

5

inzibata alınmayarak herkes bildiği gibi ihtiyaçlarından fazla ağaç kat’ ve hark (kesip yakmak) ile itlaf edilmekde ve bu halde devamı ise ilerüde hatabsızlıkdan (odunsuzluktan) ahali müşkilat-ı azimeye düçar olacaklarından ve gerçi ormanların taht-ı inzibata ve muhafazaya alınması evamir-i ta’limat-ı mahsusa iktizasından bulunduğundan memnu’iyet-i merkûmenin fiilen mevki’i icraya vaz’ına emr-i kat’i i’tası.”16

Ormana verilen önemi göstermesi açısından en önemli belge Karahisar-i Şarki’nin Kırık ormanlarıdır. Kırık nahiyesi günümüzde Giresun’un Dereli ilçesine bağlı Yavuzkemal beldesidir. Vaktiyle Giresun kazasının bir köyü idi ve tanzimat dönemine kadar Trabzon’a bağlı kaldı. Tanzimattan sonra Karahisar-i Şarki (Şebinkarahisar) sancağına, sonra yine Trabzon’a bağlandı. Gürcistan’ın Ruslar tarafından işgal edilmesiyle Müslüman Gürcüler göç ederek 1892 yılında ilçeye bağlı bazı köylere yerleştirildi. Cumhuriyet döneminde 1926 yılında Dereli, Giresun’a bağlı bir nahiye yapıldı. 1 Nisan l958 yılında 7033 sayılı Kanunla Dereli ilçesi kuruldu. Yavuzkemal’de belde olarak Dereli ilçesi sınırlarında kaldı.

Belgelerde burada vaktiyle bulunan Şeyh Mustafa Zaviyesinden bahsediliyor olması da başka bir kapıyı aralamıştır. Zira Şeyh Mustafa’nın aslen Selçuklulardan olduğu ve kardeşler arasında ortaya çıkan hâkimiyet mücadelesi sonrasında diğer bir kardeşi ile Giresun taraflarına geldiği.

Kardeşinin de sonradan Tokat civarında öldürüldüğü, kendisinin ise tekrar Giresun taraflarına geri döndüğü ve tekke kurduğu bazı kâynaklarda belirtilmektedir. İlaveten Şeyh Mustafa’nın Hacı Emirli Beyliği zamanında yaşlı iken tahminen 1397 tarihinde buralara geldiği, keza Şebinkarahisar hâkimi Akkoyunlu Melik Ahmet Bey’in de vakıflaşma çalışmalarında katkısı olduğu bilgisi de verilmektedir. Aynı kaynakta burada Fatih Sultan Mehmed Han’ın vakfının bulunduğunun tahrir defterlerine göre tesbiti yapılmış olmakla birlikte Şeyh Mustafa’nın 1455’den önce vefat etmiş olabileceği değerlendirmesi yapılmıştır.17

Ancak bu durum ilaveten açıklanmaya muhtaçtır. Zira Fatih Sultan Mehmed Han bölgeye ilk olarak Uzun Hasan için 1461’de gelmiş ancak sulhun sağlanmasıyla Trabzon üzerine yönelmiş ve Trabzon’u fethetmiştir. Akabinde 1473’de Otlukbeli Savaşından sonra gölge tamamen hâkimiyet altına alınmıştır. Gerçi 1461 öncesinde sahilde birçok yer fethedilmiş ve karakol komutanlarınca Trabzon üzerine muhtelif baskınlar da yapılmıştır. Bu esnada Kırık bölgesinin (Yavuzkemal’in) Osmanlı hâkimiyetine geçmiş olması da mümkündür. Bu tarih ise 1453-1461 arasında olmalıdır. Fatih Sultan Mehmed’in 1473’deki Otlukbeli zaferinden sonra Şebinkarahisar’da bir hafta kaldığı ve birçok vakıflar kurduğu ve muhtelif yerlere camiler inşa edilmesi emrini verdiği değerlendirildiğinde Fatih Sultan Mehmed Han vakfiyelerinden sayılan Şeyh Mustafa Zaviyesinin de bu açıdan yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.18

1908 ve 1914 tarihlerinde vakıf ormanlarına orman memurlarınca müdahale edilmek istendiği ve bu durumun vakıf mütevellilerince şikâyet konusu edildiği anlaşılmaktadır. Müdahaledeki gerekçe bütün ormanların devlete ait olduğundan hareketle orman gelirlerine ortak olma isteğidir. Orman İşletmeleri Genel Müdürlüğünün bu görüşüne karşın Şûrâ-yı Devlet yani Danıştay buna karşı çıkmış ve vakıflara tabi olan mazbut vakıf statüsündeki söz konusu vakfın şartnamesinde vakıf malına el uzatanlar için beddua bulunduğunu ayrıca bunların cezalandırılması gerektiğinin belirtildiğini belirterek böyle bir müdahalenin caiz olmayacağı yönünde karar almıştır. Buna rağmen aradan geçen zaman içinde bazı işgüzar orman

16 https://muratdursuntosun.wordpress.com/2015/12/07/1880-tarihli-belgelerde-sebinkarahisar-tarihinin- bilinmeyenleri/?fbclid=IwAR1kRlhBZj7LMSaB927VbyscIRLwJx9mO2dMWHgbV5SmytseGj-Mzpt8h5o

17 http://www.tasavvufdergisi.net/Makaleler/505639149_18.14.pdf

18 https://alucradantarihebakis.files.wordpress.com/2018/01/vakc4b1f-

ormanc4b1.pdf?fbclid=IwAR3gyjKGxa7dswhRd_9jtXRWJRhG8HdVdM-oCIAKm7PJn7xV269j08uzZVw

(6)

6

memurlarının yine aynı yola tevessül etmesi söz konusu olduğundan yapılan yazışmalarda böyle bir durumun asla uygun olmadığı ve vakıf malı olan ormanın gelirlerinin de vakfa ait olduğu kesin olarak belirtilmiştir.

Giresun ile Şebinkarahisar arasında birkaç kez oraya bağlıydı, buraya bağlıydı sorununun yaşandığı Kırık’ın, Fatih Sultan Mehmed Han zamanında Karahisar-i Şarki’ye yani Şebinkarahisar’a ait olduğu da anlaşılmaktadır. Son okunan 26 Mart 1914 tarihli belgede de bu konuda Şûrâ-yı Devlet yani Danıştay kararı var iken siz hangi yetki ile hala Kırık vakıf ormanından vergi almaya kalkıyorsunuz diye ağır eleştiri yapılmakta ve memurların sert bir şekilde uyarılmaları istenilmektedir.19

Sonuç olarak devletin ve milletin ormana bakışı, ona verilen önemi göstermektedir. Orman sunduğu imkânlarla dünyanın varoluşundan beri insanlığa hizmet etmiştir. Bize düşen görev ise ormana gereken, hatta hak ettiği önemi vererek korumamız, geliştirmemizdir. Ecdad ormanları kutsal bilmiş, ondan istifade ettiği kadar korumasını da bilmiş, en azından korumak için gereken tedbirleri almaya gayret etmiştir.

Tarih boyunca bin bir canlıyı içinde barındıran ormanlar, sanayileşme ile birlikte enerji ve hammadde kaynağı olarak kullanılmıştır. Ormanlarımızın doğaya ve ekonomimize katkısı yadsınamaz. Ancak unutulmaması gereken hususlar da bulunmaktadır.

Ormansız yurt vatan değildir.

Ormanlar milli servettir.

Orman, orman içinde büyür.

Yol rehbersiz; dağ ormansız olmaz.

Orman tarımın sigortasıdır.

Ormanların bilinir bilinmez binlerce değeri vardır.

Sağlık ve bol oksijen kaynağı olan ormanlarımız nefes almamız için en önemli unsurdur.

Ormanı bekçi değil, sevgi korur, sözü her insanın yüreğine dokunmalıdır.20

19http://www.gebzegazetesi.com/gundem/tarihi-kirik-nahiyesinden-yavuz-kemal-beldesine-h20499.html

20 https://www.ozturkkontrplak.com/turk-ormanciligi-haber_11072

Referanslar

Benzer Belgeler

Gölardı Serisi: Yamaç arazilerde Andezit-Bazalt- Prokilastik kaya üzerinde oluşmuş, % 10-15 eğime sahip, sığ derinlikte olan bu topraklar 1507 m’de mera

In this study, capital is measured through the capital adequacy ratio (CAR), asset quality through earning asset quality, earnings through return on assets (ROA), and

Bu rapor, Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından desteklenen ‘Hazır Giyim Sektöründe Kadınlara Yönelik Eğitim ve Girişimcilik Hareketi

Karadeniz dağlarında yayılış gösteren doğu kayını, Anadolu kestanesi, adi gürgen, ıhlamur, göknar gibi nem isteği yüksek ağaç türlerinden oluşan nemli ormanlar,

İlgili işletme veznesine %3 geçici teminatın yatırıldığına dair belge Müracaat: Orman Bölge Müdürlüğü veya Orman İşletme Müdürlüğü..

Giresun ili elektrik enerjisini enterkonnekte sistemden (ulusal enerji ağı) temin etmektedir. İlde enerji üretiminde faaliyet gösteren sadece Doğankent Hidroelektrik

Taş Ocakları Nizamnamesine Tabi Olan Doğal Malzemeler Mülga Çevre Bakanlığının yaptırdığı bir proje çalışması sonucunda; Giresun ilinde kum ocağı olarak 11 adet

İğdir Kireçtaşı Üyesi'nin alt dokanağının Zinav Kireçtaşı ile uyumsuzluk gösterdiği, Mesudiye Formasyonu (ayrılamamış) ile Bereketli dolayında uyumluluk gösterdiği,