• Sonuç bulunamadı

Türk mimarîsinde ağaç işleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk mimarîsinde ağaç işleri"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Divrik'de bir evin tavanı Foto: E. Emiroğlu

Türk

mimarîsinde

ağaç

işleri

Arkeolog: ERDEM YÜCEL Türk sanat tarihinde, ağaç işleri, ahşap oymacılık, kakmacılık gibi konular üzerin-de başlayan araştırma ve incelemeler çok yakın bir geçmişe sahiptir. Günümüzde bu örneklerin büyük bir kısmı çeşitli anıtların kapı, pencere, dolap ve tavanlarını süsle-mekte, bunlardan ayrı olarak da birçok mü-zelerde teşhir edilmektedir.

Buna rağmen, sayın Halûk Karamağa-ralı'nın da belirttiği gibi Türk sanatının en az tanınan konularından birisi şüphesiz ağaç işçiliğidir. Zira memleketimizde bulunan ah-şap eserlerin çoğu, hâlâ ilim âleminin meç-hulüdür. Bilinenler hakkındaki neşrivatta da,

ya asıl ağaç işçiliğinden ziyade eserin ihtiva ettiği kitâbelere ehemmiyet verilmiş; ya fo-toğraf neşri ile iktifa edilmiş, veya mesnet-siz birtakım hükümler tekrarlanıp dur-muştur (1).

Ağaç oymacılığının bir sanat haline gel-mesi, yapılarda kullanılan ahşap mimari ele-manların süslenebilmesi amacından doğmuş-tur. Bu sebeple Türk ve İslâm sanatı içeri-sinde ahşap sütunlar, başlıklar, kapı, pen-cere ve dolap kapakları ile tavanlar; mima-rîden ayrı olarak da minber, kürsü, rahle, Kur'an ve cüz mahfazaları meydana gel-miştir.

Ağaç işlerinde kullanılan teknikler:

I — Oyma tekniği:

Bu teknikte ucu keskin bir kalem, ağaç yüzeyini oymak suretiyle bezemeyi tama-men kabartma olarak ortaya çıkarır. Oyma tekniği ise, kalem çok derinlere inerse de-rin oyma, nisbeten meyilli olarak çalışılırsa

mail kesim adı verilen iki gruba ayrılmak-tadır. Buna rağmen çalışma ne şekilde olur-sa olsun, her ikisinde de kullanılan belli başlı motifler, rûmî, çiçek, geometrik şekil ve kitâbeliklerden ibarettir.

Oyma teknikleri içerisinde oldukça bü-yük bir grubu teşkil eden mail kesimin kay-nağı IX. yüzyıla Samarra'ya inmekte; Irak, İran, Suriye, Filistin, Mısır, Afganistan ve Kuzey Afrika'da sayısız örneklerine rastlan-maktadır (2).

Anadolu'da mail kesime örnek olarak Malatya Ulu Camii minberi

gösterilmekte-(1) Halûk Karamağaralı, Çorum Ulu Camiindeki minber, «Türk Sanat Tarihi Yıl-lığı», istanbul 1965, s. 120.

(2) Bakınız:

R. Ettinghausen, The Bcveled Style in the Post-Samarra period, «Archaeologica Oricntalia» Newyork 1952, s. 72 - 83.

(2)

Divrik'Ue ahşap evlerden birinde ve tavan detayı Foto : E. Emiroğlu

III — Geçme tekniği «Kündekâri» :

Selçuklular tarafından ağaç işlerinde kullanılan oyma tekniği, Osmanlılar

zama-Divrik'de 3 başka bir ahşap

tavan detayı dir. Mail kesim ile derin oyma Anadolu'nun bazı eserlerinde âdeta yeni bir teknik yara-tırcasına birleşmiştir. Meselâ Harput Sare Hatun Camii minberinin yan satıhları, Ma-latya Ulu Camii minberindeki gibi geniş şe-ritlerle çeşitli poligonal satıhlara ayrılmış-tır. Her ikisinde de konturlar derin kesilmiş olmakla beraber, bir zemin tabakasından bahsedilemez. Diğer taraftan Anadolu'da bu devirde Samarra mail kesim üslûbu kendine has bir tarzda geliştiren ve oldukça kapalı bir bütün teşkü eden ağaç oymacılığı ol-duğu tahmin edilmektedir (3).

II — Şebekeli oyma:

Bu teknik, zemini tamamıyle ortadan kaldırmakta, çevresi oyulan palmet, lotus ve kıvrık dallardan ibaret desenler, birer uç-ları ile birbirlerine tutturularak kompozis-yonu yaratmaktadır. Çalışmalardaki güçlük-ler sebebiyle nisbeten az tatbik edilen şebe-keli oyma tekniği ile daha ziyade rahle, minber ve kürsü parçaları ile korkuluk lev-haları yapılmıştır. Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesinde Env. 458, 460, 867 nu-maralı rûmîli, palmetli desenler ile IV. Va-kıf Hana ait geometrik şekilli korkuluk lev-haları örnek olarak gösterilebilir.

nında yerini geçme tekniğine «Kündekâri» bırakmıştır. Buna rağmen oyma tekniği, XV. yüzyıl içerisinde bir süre devam etmiş-se de geçme tekniği ağaç işlerine yavaş ya-vaş hâkim olmakta gecikmemiştir. Bu tek-nik küçük ölçüde çeşitli geometrik

parça-ların birbirine geçmesiyle temin edilmiş olup yapıldıkları tarihten günümüze kadar da (3) Semra Ögel, Anadolu ağaç oyma-cılığında mail kesim, «Sanat Tarihi Yıllığı» istanbul 1965, s. 110- 115.

(3)

zaman ve doğal etkilerden bozulmayarak ga-yet iyi şekilde gelebilmişlerdir.

Geçme tekniğindeki bu parçaların tah-ta suları, damarları, birbirine zıt vaziyette konuldukları, biri diğerinin nem ve ısıdan çarpılmasına mani olduğu için kapı kanat-ları yüzyıllarca düzlüğünü muhafaza etmiş-tir (4).

IV — Kakma tekniği:

Geçme tekniğinin yanı sıra, daha geç devirlerde ağaç işlerinde kakma tekniği kul-lanılmağa başlamıştır. Kendi aralarında tahta ve sedef kakma olmak üzere iki gruba ayrılan bu teknikte, desenler perdahlanmış ağaç yüzeyine ince bir kalemle çizildikten sonra, gereken yuvaları açılırdı. Genellikle ön planda yüzey düzlüğüne itina edilirse de pek nadir örneklerde taşkın parçalara da rastlanmıştır. Ağaç kakma işlerinde ilâve parçalar esas zeminden cins ve renk bakı-mından ayrılmakta; böylece birbirine zıt, dekoratif şekiller ortaya çıkmaktadır. Kak-ma tekniğindeki sedef ve fildişiler ekseri-yetle sarayların, kasırların kapı, pencere, dolap kapaklarında ve bazı mobilyalarda da kısmen bağa ile karışık olarak kullanılmış-lardır. Sedef ve fildişi kakmalar ağaç yü-zeyi üzerinde, yuvaları önceden hazırlanmış yerlere yerleştirilerek yapıştırılırdı. Ayrıca Şam işi diye adlandırılan bir grupta sedef parçalarının etrafı ince madenî telciklerle çevrilirdi. Diğer taraftan sedef mozaik, yü-zeyin tamamen birbirine intibak eden sedef parçaları ile kaplanmasıyle elde edilirdi ki, bununla da küçük eşyalar, çekmeceler ve Kıir'an mahfazaları v.s. yapılırdı.

XVI. ve XVII. yüzyıllarda Topkapı Sa-rayında bu sanat şubesini öğreten atölyeler vardı. Hayrettin, Sinan, Davut, Mehmet gibi ünlü mimarlar devrin bir nevi akademileri olan bu atölyelerde meslekî bilgileriyle

bir-likte sedefçiliği (5), marangozluğu, hende-seyi de öğrenirlerdi (6).

Erken İslâm yapılarındaki ağaç işçiliği:

Erken İslâm ağaç işlerinde Hellenistik ve Sasanî geleneklerinin devam ettiği, yavaş yavaş yeni bir üslûbun meydana gelerek ge-liştiğini, Can Kerametli belirtmektedir. Ay-rıca ağaç oyma sanatı, diğer sanat bölüm-leri, taş, ştuk, deri, çini, işleme v.s. ile sıkı bir bağ kurmuş ve onlardan epeyce etkilen-miştir (7).

Gerçekten Emevî ve Abbasî devri ağaç işleri önceleri antik sanatın tesiri altında kal-mışsa da sonradan yeni bir üslûba doğru yönelmiştir. Bu arada Suriye bölgesine has, akantus ve asma yapraklarından ibaret ga-yet zengin desenlere yer verilmiştir. Me-selâ Meşatta Sarayı'nın cephesindeki taş re-Iiefler, Emevî ve Abbasî eserlerinde pek az nüans farklarıyle tekrarlanmıştır. Diğer

ta-raftan Emevî devri eserlerinde sık sık kar-şımıza çıkan çam kozalağı motifi ise bu devrin çok sevilen ve tatbik edilen bir tez-yini elemanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada üzerinde önemle durulması gereken bir nokta ise aynı motifin V E . ve IX. yüz-yıl Samarra ştuk süslemelerinde görülmesi-dir. Ayrıca Takrit'deki ağaç oyma kapaklar, Samarra C grubu tezyinatı ile çok yakın benzerlikler göstermektedir (8).

Emevî devrine ait ağaç işlerinin en ta-nınmış örneği K. Afrika'daki Kayravan Ca-miinin çeşitli parçalardan meydana gelen on yedi basamaklı minberidir (9). Sanat

ta-(4) Celâl Esat Arseven, Türk Sanatı Tarihi, istanbul 1955, C. 2, s. 7 0 7 - 7 0 9 .

(5) Kakma tekniğinde kullanılan sedef-ler, düz beyaz veya ışığa göre renk değişti-ren arusek olmak üzere iki türlüdür.

(6) Can Kerametli, Osmanlı devri ağaç işleri, tahta oyma, sedef, bağa ve fil-dişi kakmalar, «Türk Etnografya Dergisi», Ankara 1962, S. IV, s. 10.

(7) Can Kerametli, aynı eser, s. 5. (8) D. Talbot Rice, İslamic Art, Lon-don 1965, s. 37, fig. 30.

(9) Kayravan Camii İbrahim II İbni Ağlab (874 - 894) tarafından genişletüdiği, mihrabın çinilerle yenilendiği düşünülürse minberin de bu devre ait olması ihtimal da-hilindedir.

Ankara'da Ahi Elvan Camii pencere kapaklarından iki detay.

Foto : E. Emiroğlu T. İ. S. E. Müzesi Env. 384

(4)

Ankara'da Ahi Elvan Camii

pencere kapaklan (T. İ. S. Eserleri Müzesi Env. 382 - 388 no. kayıtlı)

rihinde ağaç işçiliği ile yapılmış minberle-rin en ünlüsü olan bu eseminberle-rin üzeri kabartma olmak üzere üzüm salkımları, hurma

dal-Diğer taraftan X. ve XII. yüzyıl Su-riye, Mısır taş relieflerinin, kısmen Fatımî devri ağaç işlerini etkilemiş olması da ilgi çekicidir. Meselâ El Ezher Camii'nin XI. ları ile bezenmiştir.

yüzyıla ait ve halen Kahire müzesindeki ka-pısı ile El Hâkim Camii ağaç işleri, bu devre tarihlendirilen karakteristik eserler arasın-dadır.

Metrcpolitain Müzesindeki muhteşem bir kapı ile Kahire müzesinde bulunan baş-ka örnekler geç devir Fatımî tezyinatının hayvanı bir üslûba doğru yöneldiğini gös-termektedir. Yerli Kopt sanatı ile i'gili ol-duğu anlaşılan bu tezyinatta av sahneleri, simetrik tek kuş veya hayvan grupları bu-lunmaktadır. Bu hayvanî üslûp, daha geç Memlûk sanatına da tesir ederek süsleme bütün yüzeyi kaplayan zengin ve yüklü bir tabaka teşkil etmiştir. Bilhassa günlük ha-yat sahnelerine fazla yer verilmiştir. Yüklü bir deveyi güden adam, mızrakla arslana saldıran figürler veya içki sahneleri derin oyma tekniği ile yapılmıştır (10).

Bir başka bölgede ise Selçuk istilâsın-dan önceki İran ağaç işlerine ait pek az ör-nek zamanımıza kadar gelebilmiş olup kûfi kitâbeli bazı eserler Taşkent ve Semerkant müzeleri ile özel kolleksiyonlarda bulunmak-tadır. Ayrıca bu bölgedeki XIII - XTV. yüz-yıllara ait Moğol ağaç işleri de oldukça na-dirdir, kûfi kitâbeli bazı kapılar devrin mimarîsinde rastlanan taş tezyinat ile çok yakın benzerlikler göstermektedir. Bu devre ait Metropolitain Müzesi'ndeki bir rahle ile Hoca Abad Yasevî Camii kapılarından ikisi üzerindeki zengin arabesk desenleri bakı-mından yekdiğerini hatırlatmaktadır. Bun-dan başka Hermitage Müzesi'ndeki Timur türbesinin kapıları ile Semerkant Şah Zinde Camii kapısı da Moğol ağaç işlerinden gü-nümüze kadar gelebilen örneklerdir.

Selçuklu devri ağaç işleri :

Selçuklu sanatının yarattığı çeşitli eser-ler arasında bilhassa ağaç işçiliğinin önemli bir yeri vardır. Kendinden önceki eski İs-lâm medeniyetinin izlerini taşıyan bu ağaç eserler kapı, pencere, dolap kapakları, min-berler, kürsüler ve rahlelerden ibarettir. Sel-çuklu ağaç iş'eri oyma ve şebekeli oyma teknikleri ile yapılmış olup; bunlar esas iti-bariyle dinî yapılar için hazırlanmış oldu-ğundan bezemede geometrik ve nebatî

elemanlara ön planda yer verilmiştir. Beze-me arka planda kalan zeminin üzerine ka-bartma olarak yapılmış ve bilhassa rûmili sular esas kompozisyonu meydana

getirmiş-tir. Tamamen tezyinî mahiyette olan rû-mili sular, iç içe girift bir manzara arzet-mekle beraber pek nadir olarak bazıları içe-risine insan ve hayvan figürleri yerleştiril-miştir.

Selçuklular devri ağaç işlerinde bu ör-neklerin yanında tavus kuşu, mührü Süley-man ve servi gibi motiflere de zaSüley-man za-man rastlanılmaktadır. Ayrıca ağaç oyma isçiliklerinde, stilize edilmiş servi şeküleri de sık sık karşımışa çıkmaktadır. Bu arada Si-nop Ars'an Camii kapısını bir misal olarak sırası gelmişken gösterebiliriz.

Selçuklu ağaç işçiliğinin en önemli ve cn eski eseri Kcnva Alâaddin Camii'nin H. 550 (1155) tarihli minberidir. Türk ve İslâm sanatının en muhteşem ağaç eser-lerinden olan bu minberin kanısı üzerinde Kılıç Arslan'ııı oğlu Sultan Mesud adına yazılmış kûfî bir kitabe bulunmaktadır. Ay-rıca minber şerefesinin sol köşe direği üze-rinde de Ahlatlı Hacı Mengim Berti ismin-deki ustanın eseri olduğu yazılıdır (11). Di-ğer taraftan Can Kerametli bu minberin Or-ta Asya Uygur Türklerinin VIII. yüzyıldaki ağaç oymalarında aranıp bulunabilecek dai-revî yapraklar ve palmet motifleri, rûmili arabesklerle süslendiğini belirtmektedir (12). Bu devre ait eserler arasında Manisa Ulu Camii minberi de gayet kıymetli, üze-rinde ince ince çalışılmış bir Selçuklu ese-ridir. Hacı Murad bin Abdülâziz tarafından H. 778 tarihinde yapılan bu eserin en dik-kat çeken tarafı üzerinde tabiî şekillerde cin şakayiklerinin bulunmasıdır (13).

Divriği Ulu Camii minberi de Selçuk-luların Anadolu'da yarattığı nefis sanat eser-lerinden bir başka örnektir. Kitâbesinden Ahmet Şah tarafından Tiflisli İbrahim oğlu Ahmed'e yaptırıldığı anlaşılan abanoz ağa-cından bu eser devrinin pek başarılı örnek-leri arasında sayılmaktadır. Diğer taraftan bu cami hakkında bir makale yayınlayan A. Saim Ülgen aynı yapıda nefis işçiliğe, özel şekillere sahip birkaç pencere kapağının kaldığını belirtmekte ve bunların iyi muha-faza edilemeyerek kısmen çürümüş olma-sından yakınmaktadır (14).

(10) Can Kerametli, aynı eser, s. 8. (11) Oktay Aslanapa, Anadolu'da Türk minberleri maddesi «İslâm Ansiklopedisi», C. 8, s. 337 -338.

(12) Can Kerametli, aynı eser, s. 7. (13) Bu hususta bakınız:

R. M. Riefstall, Cenubu Garbî Anado-lu'da Türk Mimarîsi, istanbul 1941, Res.

13, 13a, 13b, 13c, 13d.

(14) A. Saim Ülgen, Divriği Ulu Ca-mii ve Darüşşifası, «Vakıflar Dergisi», An-kara 1962, S. V, s. 96.

(5)

Birgi Ulu Camii'nin H. 722 tarihli min-beri de Selçuklu ağaç işçiliğinin güzel bir •örneği olun Mıızafferüitin bin Abdülvahit bin Süleymanül Garbî'nin eseridir. Fakat ne yazık ki, R. M. Riefstall bunun da kıy-met bilmeyen eller tarafından cilalanarak üzerinin yaldızlandığını yazmaktadır (15). Ayrıca cami içerisindeki sekiz pencere ka-nadı da gene aynı sanatkârın eseri olmakla beraber üzerinde görülen gelişim incelen-meğe değer ölçüdedir.

Ankara camilerindeki Selçuklu özelliği-ni tışıyan ağaç işleri de önemli örnekler-dendir. Ahi Şerafeddin_ Camii'nin (Arslan-lıane) ceviz ağacından, ince bir tekniğe sa-hip H. 689 (1290) tarihli minberi Selçuklu Sultanı Giyas el Din Keyhusrev adına Abu Bakr al Nacar tarafından yapılmıştır. Gene Ahi Şerafeddin H. 731 (1330) tarihli türbe-sindeki halen Ankara Etnoğrafya Müzesinde bulunan ceviz sandukası da Selçuklu tarzında yapılmış bir eserdir. Mahmut oğlu Nakkaş Abdullah'ın eseri olan bu ahşap sanduka üzerinde kitâbeler, ayet'el-kürsî, Kur'andan seçilmiş ayetler yer almaktadır. Ankara Ahi Elvan Camii'nin pencere kapaklarından (16) başka Selçuklu oyma tekniğinde yapılmış ceviz minberi, bu konudaki şaheserlerden bir başkasıdır. Harputlu Bayezit oğlu Meh-met adındaki sanatkârın eseri olan minber-deki esas kompozisyonu beş köşeli yıldızlar meydana getirmektedir. Üzerindeki kitâbe-ler ise bazı şüpheli noktaları aydınlatması bakımından önemlidir. Bunların yanı sıra Anadolu Camilerinin ahşap minberleri, Sel-çuklu, Beylikler ve Osmanlı devirlerine ait değişik ve orijinal örnekleri göstermekte-dir (17).

Selçuklu sanatının yaratıcılığı mezar yapılarındaki ahşap sandukalar üzerinde de kendini göstermektedir. Bunlar arasında hiç şüphesiz Selçuklu ağaç işçiliğinin en güzel-lerinden olanı Konya Mevlâna türbesindeki Sultan'ül - Ulema'nın kabri üzerinde bulu-nan yüksek sandukadır. Sayın Mehmet Ön-der aslında bu sandukanın Mevlâna'nın ve-fatından sonra Selçuklu sanatkârlarından Abdülvahit ve Konyalı Genek oğlu Hüsa-meddin Mehmet tarafından yapıldığını; bilâ-Tıare XVI. yüzyılda, bu muhteşem sanduka-nın Mevlâna'sanduka-nın üzerinden alınıp babasısanduka-nın mezarına konduğunu belirtmektedir (18). Diğer taraftan Halûk Karamağaralı da bu sanatkârlardan Selim oğlu Abdülvahid'in sandukanın projesini hazırladığını, kompo-zisyonları çizdiğini; Konyalı Genak oğlu Hü-sameddin Muhammet'in ise, imza kitabesine

«amel-i» kelimesi ile başladığına göre, ese-rin işçiliğini üzeese-rine aldığını yazmakta-dır (19).

Sanduka, Selçukluların çok sevdiği oy-ma tekniği ile yapılmışsa da bazı parçalar tamamen geçme olarak ilâve edilmiştir. Devrinin karakteristik bezemesi ile süslenen

sandukanın üzerini, ayet'el-kürsî, Mevlâna-nın eserlerinden ölüme dair gazeller ve Mes-nevi'den alınmış beyitler bos bir yer bırak-mamacasına kaplamıştır.

Mimarî yapıları süsleyen yukarıda kıs-men bahsetmeğe çalıştığımız ağaç işlerinin yanı sıra Selçuklular küçük sanatlara ait birçok eseri daha meydana getirmişlerdir ki, bunların büyük bir kısmını rahleler teşkil etmektedir. Sırası gelmişken Berlin İslâm Eserleri Müzesinde XIII. yüzyıla ait Selçuk-lu ağaç işlerinden meydana gelen mühim bir koHeksiycn bulunduğunu belirtmek de ye-rinde olacaktır. Bunlar arasında 1907 yılın-da hediye edilmek suretiyle Berlin Müzesi-ne (20) giden Selçuklu Kur'an rahlesi o de-vir ağaç işçiliğinin nefis bir örneğidir.

Aynı zamanda bu Kur'an rahlesinin Ab-dülvahid bin Süleyman Neccar'ın eseri ol-duğu ileri sürülmektedir (21). Yalnız bura-da bu sanatkârın Selim oğlu Abdülvahid ol-duğunu kabul etmek lâzım geldiğini ve

ki-(15) R. M. Riefstall, aynı eser, S. 22, Res. 37, 216.

(16) E. Yücel, Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesinde Ankara Ahi Elvan Ca-mii pencere kapakları, «Türk Yurdu», is-tanbul 1967, S. 6 (340), s. 1 9 - 2 5 .

(17) Burada tek tek incelenmesine im-kân olmayan bu eserler için bakınız: Zeki Oral, Anadolu'da sanat değeri olan ahşap minberler, kitâbeleri ve tarihçeleri, «Vakıf-lar Dergisi», Ankara 1962, S. V, s. 23 - 7 8 .

(18) Mehmet Önder, Mevlâna ve tür-besi, istanbul 1957, s. 4 0 - 4 2 .

(19) Halûk Karamağaralı, Mevlâna-nın türbesi, «Türk Etnoğrafya Dergisi», is-tanbul 1966, S. V I I - V I I I , s. 40.

(20) Kur'an rahlesi, Berlin Müzesinde İslâm sanatları kısmında Env. J. 584 numa-rada kayıtlı bulunmaktadır.

(21) Cevdet Çulpan, Selçuk devri bir Kur'an rahlesi, istanbul 1962.

(6)

tâbenin okunuşu sırasında Selim ile Süley-man isimlerinin birbirine karışmış olduğu kanısındayım.

Osmanlı devri ağaç işçiliği:

Selçuklu devri ağaç işçiliği XV. yüzyıla kadar Erken Osmanlı Devrine hâkim olmuş-sa da bundan sonraki yıllarda bazı yeni tek-nik ve bezemelerle daha başka karakterde eserler meydana getirilmiştir. Selçukluların kullandığı oyma ve şebekeli oymadan baş-ka geçme (kündekâri). geniş ölçüde tatbik edilmiş; sedef, bağa, fildişi ve hatta altın, gümüş gibi yardımcı maddelerin ilâvesiyle daha zengin, daha değişik bir şekilde ağaç işleri yaratılmıştır.

Bu devirde bezeme olarak, rûmili kom-pozisyonların yanına çiçek motifleri ilâve edilmişse de, Fatih devri pencere ve kapı kanatlan Selçuklu ekolünden derhal ayrıl-makta, daha sadeliğe doğru gitmektedir. XV. yüzyıl eserlerinde nebatî elemanların ince ve o nisbette temiz olarak, sadece ki-tabeler ile esas yüzeyin ortasındaki pek az bir yeri süslediğini görüyoruz. Meselâ Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesinde teşhir edilen cami kapılarında bu husus kendini açıkça belli etmektedir. Örnekler oldukça geniş parçaların birbirine geçmesiyle temin edilmiş olup esas bezemeyi dikdörtgenler, zikzaklar veya küçük kitâbelikler meydana getirmektedir.

Osmanlı ağaç işçiliğinin en büyük hu-susiyeti şüphesiz oyma tekniği yanında geç-menin kullanılmış oluşudur. Bu devirde ka-pılar, pencere ve dolap kapakları geçme; rahle, çekmece, Kur'an mahfazalan ise kak-ma olarak yapılkak-maya başlanmıştır. Üzerinde durulması icap eden bir diğer husus ise Er-ken Osmanlı Devri ağaç işlerinde pek fazla dikkati çekmeyen çiçek dekorasyonunun XVI. yüzyıl başlarından itibaren sık sık kar-şımıza çıkmasıdır. Böylece Osmanlı ağaç işlerinde rûmili bezeme, çeşitli çiçeklerle

karışarak daha komplike bir şekil almıştır. Fakat bu süslemede, hiç bir zaman Selçuklu devrinde görülen yüzeyin tamamen kaplan-ma eğilimini düşünmek yersizdir. Bazı saray, kasır ve türbe kapılarında sedef ve bağa kakmalar kullanılmış, bezemede daima geo-metrik ölçüler hâkim olmuştur.

Bilhassa bu devir binalarının kapı ve pencere kanatlarında bu nizam kullanılmış-tır. Topkapı Sarayı Müzesi harem kısmında III. Murad yatak odasında, Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman türbele-riyle Bağdat köşkünde olduğu gibi, XV. yüzyılda gördüğümüz güneş şualı ve dairevî çokgen kompozisyonlar sonsuzluk hissini ve-recek şekilde köşelerde tekrarlanmıştır (22).

Daha sonraları XVII. yüzyıl ağaç işle-rinde, XVI. yüzyılda görülen şekiller aynen devam etmişse de bezemede ortaya bazı yeni örnekler çıkmıştır. Bunların başında orijinal durumlarından ayrılarak, stilize edil-meye doğru ilerleyen bitki motifleri gelmek-tedir. Ana konuda gene sonsuzluk her şeye hâkim oluyorsa da, sadelikten kısmen uzak-laşılmış, hareketli, göz doldurucu bezemeye doğru adım atılmıştır. Bu devirde en çok üzerinde durulması gereken bir başka nokta, o zamana kadar çinilerde görülen çintemani motiflerinin bu defa ağaç işlerinde karşı-mıza çıkmasıdır. Meselâ Topkapı Sarayın-da BağSarayın-dat ve Revan köşklerinin sedef, bağa, kakmalı kapılarında yer yer çintemaniler görülmektedir. Bu devrin bir başka özelliği de rûmili, palmetli bezemenin birbirin-den ayrılarak kartuşlar içerisine alınma-sıdır.

XVII. yüzyıl Türk ağaç işçiliğini Can Kerametli şu şekilde açıklamaktadır: «Bu devirde çinicilikte olduğu gibi ağaç işçiliğin-de işçiliğin-de bazı yenilikler kayişçiliğin-dedilmiştir. Ağaca uygulanan sedef, bağa ve fildişi gibi yeni maddeler ağaç işçiliğini renklendirmiştir. Çiçekli üslûp ve palmet motifleri teknik bir zaruretten gelen geometrik bir nizam için-de için-devrin ağaç işçiliğinin özelliklerini

belir-tir. Fildişi kaplamalı eserlerde palmet mo-tiflerinin yanında yazı da önemli süsleyici bir unsur olarak kullanılmıştır. Bu terkibin en iyi örnekleri Kur'an mahfazaları ve rah-lelerdir, işçilikte dekoratif terkip çeşitli geo-metrik biçimlerle elde edilmiştir (23).

Diğer taraftan bu devirlerde oldukça çok sayıda yapılmış Kur'an ve cüz mahfa-zaları ile rahleler de değişik şekiller göste-rirler. Bunların ağaç kısımları üzerine kak-ma veya yapıştırkak-ma suretiyle ilâve edilen bağa, sedef ve fildişilerin de yardımıyle ol-dukça zengin örnekler elde edilmiştir. Nis-beten mobilya yapımında da kullanılan bu işçilik özellikle mücevherlerin de yardımıyle tahtlar üzerinde gözleri kamaştıracak dere-ceye ulaşmışlardır.

XVIII. yüzyılda, Türk mimarîsinin her dalında kendini gösteren Avrupanın barok ve rokoko etkileri, ağaç işlerinde de âzamî derecede hissedilmiştir. Bundan sonradır ki ağaç işçiliği Türk karakterini kaybederek tamamen Avrupalılaşmış; artık eserleri he-men hehe-men İtalyan barok, Fransız rokoko-sundan ayırmak imkânı kendiliğinden orta-dan kalkmıştır.

XIX. yüzyılda gene aynı cereyanın etkisiyle Türk mimarîsinde, taş eserlerde kullanılan istiridye kabuğu motifleri, ağaç işlerinde de ortaya çıkmış, sivil ve dinî mimarîde ço-ğunlukla kullanılır hale gelmiştir. Meselâ Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesinde de böyle altın yaldızlı Hünkâr mahfili alın-lıkları görülmekle beraber, kompozit başlık-lar ve akantusbaşlık-lar bu devirde Avrupanın ne kadar etkisi altında kaldığımızı gösterecek niteliktedir.

(22) Can Kerametli, aynı eser, s. 12. (23) Can Kerametli, Türk sanatında Türk düşüncesinin yeri ve etkileri, «Türk Yurdu» istanbul 1966, S. 4 (322), C. 5, s. 13.

A R K İ T E K T ' i n

Kolleksiyonlan

Firmamız Üstün evsaf, bol ışık ve en son mo-dern tipleri ile aydınlat-ma mevzuunda daiaydınlat-ma emrin izdedir.

N U R İ A K D E M İ R

Necatibey Cad. 66 Galata tel£pon . 44 11 14 . 4» 44 44 Fabrika: Bakırköy Haznedar Tel: 71 52 87 Telgraf ; Nojakdemir - l ı U a b u l

Referanslar

Benzer Belgeler

Mahşer’de bürokrasi-ticaret ilişkisi; Almanya’nın Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki nüfuzu; paranın gölgesinde kalan ahlâk, fazilet, inanç kavramlarının

Ürün kirası sözleşmesi, kira- ya vereni tescil zorunluluğu altında bulunmaktan çıkarmasına rağmen tescil edilebilir (tescile muktedir) bir kişi olmaktan çıkarmamışsa,

Buraya da yazın, ikindi sonraları civarlılar birikir, cumaları gene aile­ ce gelirler, merdivenlerden kale be­ denlerine çıkarlar, Marmaraya, Ada­ lara karşı,

Bu bağlamda, Rus jeopolitik ekolün temsilcisi Savitskii’nin Avrasya coğrafyasına bakış açısı, Rusya’nın Avrasyacı akım çerçevesinde bu coğrafyada tarihi

Çeliker’i omuzlarda salona getiren grup, daha sonra kürsünün sağ tara­ fında yerlerini aldılar. Özai konuşur­ ken sözlerim “ Milliyetçi Özal” slo­ ganları ile

yapabiliriz. Ama bu sağlıklı bir yaklaşım olmaz. Öyle sanıyoruz ki, hiç kimse de böyle bir insafsızlığa düşmek istemez. Ömer Seyfettin’i kendi çağı

Bu araştırmanın amacı; ilkokulda ve ortaokullarda görev yapan öğretmenlerin sınıfta karşılaştıkları istenmeyen öğrenci davranışlarının neler olduğunu belirlemek

In order to develop professional tennis players in the long run, there has to be an Asian Tennis Training Center and a standardized tennis center (Suphit, Samahito, et al,