• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE'DE KADASTRO FAALİYETLERİNİN TASARIMI ÜZERİNE(*)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE'DE KADASTRO FAALİYETLERİNİN TASARIMI ÜZERİNE(*)"

Copied!
34
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRKİYE'DE KADASTRO FAALİYETLERİNİN TASARIMI ÜZERİNE(*)

Doç Dr. Onur GÜRKAN

î"'"^ Karadeniz Üntversitesi

1. GİRİŞ

Kadastro uygulamalarının gerekçelerine şöyle yüzeyden bakılır- sa hernen göze çarpanı ve kuşkusuz en önemli olanı mülkiyet hak- kının korunması olarak görünür. Bakış birazcık genişletilip derinleş- tjriierek bîr incelemeye dönüştürülürse, başka pek çok gerekçenin c?ahcT varlığı alınır.

İnsanlığın kendi deneyimleriyle benimsemiş olduğu ve uygarlığı ' doğuranların ilki sayılabilecek ana ilke; insanların toplu halde birlik ve uyum içerisinde, birbirlerinin hak ve yetkilerine saygılı, işbirliği v-3 işbölümü kavramlarını özümseyip sorumluluklar yüklenerek ya- şamalarıdır. İşte geçmişteki ilk kadastro uygulamalarına, hem öz hem de tarihsel gelişim süreci bakımından bu ana ilkenin pratiğini bir yaşam biçimine dönüştürebilmiş toplumlarda rastlanmaktadır. An- cak, çağdaş kadastronun yorumu bu denli sade değildir.

İnsanlık tarihi boyunca uygarlık kavramı genişlemiş ve yukarı- dakine ek olarak iki ana ilk-3 daha benimsenmiştir. Bunlar, insanla- rın doğayı olabildiğince tanıması ve onu kendi açılarından değiştir- meleri, düzenlemeleridir. Kısacası günümüzde insanlık;

(*) KADASTRO'DA ÖĞRETİM, UYGULAMA ve ARAŞTIRMA İLİŞKİLERİ SEMİNERİ : 8 - IC/î-laziran/1983, Yıldız Üniversitesi, İstanbul'da sunulan bildirinin tam metni.

51

(2)

'** İnsanlar toplu halde birlik ve uyum içerisinde yaşamalıdır, '** İnsanlar doğayı olabildiğince tanımalıdır,

** İnsanlar doğayı kendi açılarından düzenlemelidir

biçiminde özetlenebilen üç ana ilkeyi tartışmasız benimsemiştir.

Çağdaş uygarlık bu ilkelerin bileşkesidir denebilir. Bir anlamda, ge- rek bireyler ve gerekse toplumlar için çağdaşlık ölçütü, bu üç ana ilkeyi, birisini ötekinin önüne nedensiz geçirmeden, dengeli bir bi- çimde günlük yaşama yansıtma, oranıdır. Dolayısıyla çağdaş kadast- ronun, bir toplumun bireylerinin, kurum ve kuruluşlarının hem kendi aralarındaki hem de toplumun bütünüyle olan ilişkilerini ilgilendir- mesi ve ayrıca belirli bir doğa kesiminin iç dinamiğiyle de ilintili ol- ması gerektiği sonucu çıkarılır. Bir başka deyişle, çağdaş kadastro en geneldeki bir uygarlık ürünüdür.

Toplumun yaşam biçimi deyimiyle, günlük yaşamda geçerli top- lum yasaları ve değer yargıları, bilim ve tekniğin günlük yaşamı yön- lendiren faaliyetlere uygulanma oranı, vb, pek çok kavram ve eylem kastedilmektedir. Buna göre bir ülkede uygulanmakta olan kadastro modeli ile ona ilişkin faaliyetler de o toplumun yaşam biçiminden bir kesittir.

Günümüzde yaptırım gücü olan en üst düzeydeki örgüt devlet olup, toplumun yaşam biçimini oluşturan tüm model ve faaliyetlerin tasarımı, organizasyonu ve koordinasyonuna ilişkin yetki ve sorum- luluklar ona bırakılmıştır. Gereksinimleri mevcut koşul ve olanaklarla olabildiğince karşılayan, sağlıklı ve dinami kbir kadastro modeli ile ona ilişkin faaliyetleri tasarlayıp, uygulamaya koymak toplum düzeyinde işbirliği ve işbölümünün bir parçasıdır. Bunun çok boyutlu bir model ve ona ilişkin planlı ve organize faaliyetler olarak ele alın- ması, düzenlenmesi, gözetim ve denetimi çağdaş devletin başta, ge- len bir ödevidir. Nitekim, ekonomik sistemlerine ve siyasal tercihle- rine bakılmaksızın, çağdaş olma iddiasındaki tüm ülkelerde kadast- ronun modellendirilmesi ve buna ilişkin faaliyetlerin düzenlenmesi, gözetim ve denetimi devletin yetki ve sorumluluğu altındadır.

Ancak, gerek modelin kendisi, gerekse buna ilişkin faaliyetlerin tasarımı ve uygulanış biçiminin ülkeden ülkeye farklılıklar gösterdiği gözlenmektedir. Bu gerçeğin olağan karşılanması gerekir. Çünkü, her ülkenin başta devlet olmak üzere örgütleniş biçimi, ekonomik sistemi, siyasal tersihleri, sosyal yapısı, öznel koşul ve olanaklar!, 52

(3)

bitim ve texnikten sanata değin tüm tarihsel ve kültürel birikimleri, ülkenin dünyadaki coğrafik konumu ve doğal yapısı, toplumun gün- cel sorunları ve gelecekten beklentileri, vb'leri farklıdır. Ötekilerde olduğu gibi, tüm bunlar kadastro modeli ile ona ilişkin faaliyetlerin tasarımında da belirleyici değişkenlerdir. Türkiye gerçeğinde de hem geçmişin önyargısız gerçekçi bir değerlendirmesi, hem de gelecek için yapılacakların rasyonel ve kalıcı olması bakımından, konuya yaklaşımın böylesi bir perspektiften başlatılması gerekmektedir.

Bir ülkede kadastroya ilişkin faaliyetlerin tasarımına girişebil- mek için elde mutlaka tasarımı bitirilip testleri yapılarak olgunlaşti- rılmış uygun bir kadastro modeli olmalıdır. Bu yoksa, ya da eldeki modelin yetersizliği ortaya çıkmışsa, işe yeterli bir bilimsel ve yö- netsel titizlikle model tasarımından başlamak gerekir. Uygulamaya konacak faaliyetlerin yaygın, gerçekçi ve kalıcı başarılara ulaşabil- mesi (istenen ve özlenen nitelik ve nicelikte ürünler verebilmesi ve hizmetler sunabilmesi) buna bağlıdır. Ne denli iyi niyetli olursa ol- sun, yeterince bilimsel araştırma, geliştirme ve tasarım yöntemleri- nin yol göstericiliğine başvurulmadan, bir kişi ya da grubun yalnız- ca sezgilerine dayanılarak tasarlanacak modeller ve faaliyetlerde geçici başarılar ve yetersiz sonuçlarla (ürünler ve hizmetlerle) yetin- mek zorunda kalınabilir. Özellikle bu girişim, model kavramını hiç akla getirmeden doğrudan faaliyetlerin tasarımı ve bunun uygula- maya konması biçiminde olursa, yarı yoldan dönülmesi ya da bir kı- sır döngü içinde kalınması kaçınılmaz olur.

Tasarım konusunda önyargılardan arınıp istenen ve özlenen ni- telik ve nicelikte sonuç alıcı olabilmek için gerekli olan bir koşul, ül- kedeki konuyla ilgili araştırıcıların, yönetici ve uygulayıcıların her- şeyden önce kendi aralarında, sonra da hep birlikte oluşturulacak bir forumda, dil, anlayış ve amaç birliğini sağlamalarıdır. Aslında bu uzlaşım, hemen her konuda olumluyu bulmada gerekli olan koşul- lardan birisidir, ama Türkiye'de en güncel ve anahtar niteliğinde ola- nıdır.

Aslında söylenenler, anılan bu koşula yürekten inanılmışlığı "di- le getirilişi ile öteki koşulların sergilenmesi olarak yorumlanmalıdır.

Bu amaçla ilkin genelde kadastro modeli ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımının bir araştırıcı olarak nasıl algılanılması gerektiğği üzerinde durulacak, sonra da Türkiye gerçeğine gelinecektir. Bir bakıma bun- lar, hem bilim ve bilimsel araştırmalar ve tasarımlarla uğraşan kesi-

(4)

min bir özeleştirisi, hem de bu kesimin kendi aralarındaki İÇ uzlaş- maya dönük öneriler olacaktır.

2. KADASTROYA İLİŞKİN FİZİKSEL VE MODEL ÇEVRELER Her ülkeye ve her güne uyan, hemen uygulamaya konabilecek evrensel bir kadastro modelinin henüz var olmadığına kısa da olsa yukarıda değinilmiştir. Eğer bunun aksi düşünülmüyorsa, yani her ülkeye ve her güne uyan evrensel bir kadastro modelinin mevcut olduğu ve ona ilişkin faaliyetlerin hemen başlatılabileceği gerekçe- leriyle savunulamıyorsa ve eğer bir dünya görüşü olarak bilim ve bi- limsel araştırma ve tasarım olgusu dışlanmıyorsa, belirli bir ülkede kadastro modeli ile ona ilişkin faaliyetlerin herşeyden önce çağdaş ve koşullara uygun bir tasarımının yapılması gerektiği kabul ediliyor demektir. Burada bu kabuldan hareket edilmiş ve böylesi karmaşık bir konuya ilişkin çalışmanın da bilimsel bir nitelik taşıması gerek- tiği düşünülmüştür. Bu yüzden önce bilim ve bilimsel araştırma plat- formunun özellikle tasarımla ilgili olan iki kavramından kısaca söz edilecektir Bunlar fiziksel çevre ve model çevre kavramlarıdjr.

Fiziksel çevre en geniş anlamıyla doğanın kendisidir. Ancak bu özlü tanımlama bir anlamda sınırsız ve hatta biraz da. belirsizdir.

Belirsizliği gidermek için doğanın ayrıntılarına girmek gerekir. Oysa doğa deyimi, insanlar arasında bir genel kavrama çağrışım yapar ve insanoğlunun en genel algılama yeteneklerinin uzanabildiği me- kan ve zamanın ötesine kadar uzanır, dolayısıyla insanoğluna göre doğğa sonsuzdur. Öte yandan burada sözü edilen fiziksel çevrenin özel ve öznel (subjectiye) sınırları bulunmaktadır. Fiziksel çevre kav- ramı ancak üzerinde uğraşılan ya da üzerinde düşünülen özel bir konu, bunu ilgilendiren özel bir mekan (ilgili içeriğiyle) ve zaman ke- siti için geçerlidir. Özel sıfatı buradan gelmektedir. Ayrıca onunla uğraşan ya da üzerinde düşünen farklı bireylerin ya da grupların mesleki ve genel kültür bakımından farklı birikimleri, farklı anlama ve algılama güçleri, farklı dünya görüşleri, vb.'leri olacaktır. Dolayı- sıyla bunların her birinin yaklaşımında belirli oranda öznellik (sub- jectivity) bulunacaktır. Öznel sıfatının kaynağı da budur. Tüm bu sı- nırlayıcı sıfatlarına karşın, fiziksel çevre bütün bileşenleriyle bir doğa gerçeğidir. Kısacası, belirli bir konudaki belirli bir probleme dönük olarak, belirli bir zaman kesiti için, belirli bk mekan kesiminin (içe- riğiyle birlkte) kapsamının sınırlarının Igilj ve yetkililerce çizilmesiy- 54

(5)

le fiziksel çevre oluşur. Daha sonraki biçimsel (formal) ve işlemsel (operational) tanımlar hep bu sınırların içinde kalır.

Model çevre ise ilkin insan düşüncesinde soyut bir biçimde olu- şur ve daha sonra grafikler, harita ve planlar, maketler, matematik fonksiyonlar, sözel tanımlamalar, kayıtlar, kütükler, vb. gibi somut bir görünüme bürünür. Bir başka deyişle, fiziksel çevrenin bir doğa gerçeği olmasına karşılık, model çevre insanlarca tasarımlanır ve yapaydır.

Fiziksel ve model çevreler arasındaki işlevsel (functional) ba- ğmtı kısaca şöyle açıklanabilir. Bir model çevre; (1) ya önceden kap- samı çizilmiş bir fiziksel çevrenin belirli özelliklerini temsil etmek, açıklamak üzere, (2) ya da önceden kapsamı çizilmiş bir fiziksel çev- reye uygulanmak (doğaya aplike edilmek) üzere tasarımlanır. Bun- ların ilkinde model çevrenin görevi anılan fiziksel çevreyi (doğayı) tasvir etmek, açıklamak (dolayısıyla tanımak), ikincisinde ise fiziksel çevreyi (doğayı) insanlar açısından düzenlemek, değiştirmektir. İkin- cideki görevin birincidekini de içermesi gerektiği açıktır. Çünkü, hem insanların doğada yapabileceği düzenleme ve değişiklikler kısıtlıdır, hem de herhangi bir şeyin üzerinde düzenleme ve değişiklik yapa,- bMmek için önce onu yeterince tanımış olmak gerekir. Yani öylesine bir model tasarlanır ki bu, önce fiziksel çevreyi istenen özellikleriyle tasvir eder ya da açıklar, sonra da bunun üzerinde ihtiyaçlara ve is- teğe bağlı düzenleme ve değişiklikler yapılarak tasvir ettiği fiziksel çevreye uygulanır.

Bilimsel araştırma ve geliştirme (scientific research and deve- lopment) ve tasarım (design) yöntemleri (methods) işte bu iki çevre arasındaki geçişleri sistemleştirmektedir. Şekil-1 bu geçişler konu- sunda genel bir fikir vermek üzere çizilmiştir. Bu şeklin üzerinde gö- rülen oklar araştırmanın (geliştirmenin, tasarımın) ya, da araştırma- nın (geliştirmenin, tasarımın) ya da araştırmanın (geliştirmenin, ta- sarımın) bir adımının yönünü göstermektedir. Bunların üzerinde gö- rülen kuram (theory) ve kural (rule ilgili geçişte neyin önem önceliği olduğunu göstermek için yazılmıştır. Fiziksel çevreden çıkıp model çevreye giden ok, temsil ya da açıklama görevi yüklenmiş bir model çevre tasarımını simgelemektedir. Böylesine bir tasarımda teorilerin önem önceliği açıktır. Buna karşılık model çevreden çıkıp fiziksel çevreye giden ok, değiştirme, düzenleme görevi yüklenmiş bir mo- del çevre tasarımını simgelemektedir. Bu tasarım sürecinde ise ku-

(6)

ralların (getirilecek, değiştirilecek, kaldırılacak, vb.) önemi ön plana çıkar. Bununla beraber konunun bu kadar basit olmadığını da bura- da vurgulamakta yarar vardır. Çünkü, doğal olarak her iki geçişte

&e hem kurama, hem kurala ve hem de genelde başka pek çok kav- rama ve araca ihtiyaç vardır. Bu yüzden fiziksel çevre ile mo.del çevre arasındaki ilişkileri daha anlamlı bir biçimde tasvir eden şekil-2 çizilmiştir.

Şekil : 2 Fiziksel ve Model Çevreler Arasındaki İlişki. '■

Kuram ile kural arasında burada yapılan ayrımdan söz etmek gerekmektedir.

"• ■■ Kuram, herhangi bir nesne ya da olayın oluşumunda .geçerli' o- ian doğa gerçeklerinin ve ycsalarinrn bilim yoluyla o gün içiro yerîeş-

r56

(7)

miş ofan tasviri ya da açıklamasıdır. Bunlar aksiyomlar, postulatlar, önermeler, teoremler, vb.'nden oluşur. Kuramın özünde doğa iradesi bulunmalıdır. Bilim tarihi boyunca bazı teorilerin değişmiş olduğu- nun gözlenmesi, aslında insanoğlunun kavraması ve algılamasındaki değişim olarak yorumlanmalidir. Çünkü, bilgi ve deneyim birikimi in- sanoğlunun kavrama ve algılama gücünü etkilemektedir. Nitekim, bir öncekini çürüten ya da geliştiren hemen her yeni teoride eskisi- nin bir oranda katkısı bulunmaktadır. Aslında bir anlamda kuramın kendisi tasvir edici, açıklayıcı işlevi olan bir model çevredir. Bir araş- tırmada konu. kuram tasarımı ise, yukarıdaki şekillerde görülen mo- del çevre, tasarımı yapılacak kuramın kendisi, ok üzerindeki kuram ise bilimde o gün için geçerli olan ve varsayımların ortaya konma- sında (dolayısıyla tasarımda) esin kaynağı olan teorilerdir. İşte fi- ziksel çevreyi tasvir edecek, açıklayacak her model çevrenin tasa- rımında bu birikimler (teoriler) esas rolü oynarlar. Açıkça görüleceği gibi herhangi özel bir konuda yalnız tasvir edici, açıklayıcı bir görev yüklenecek model çevre tasarımı yapabilmek için önce fiziksel çev- renin kapsamının sınırlarının en küçük bir kuşkuya yer vermeyecek bir açıklıkla çizilmiş olması ve buradan modele geçişi sağlayacak yeterli pratik ve teorik bilgi ve deneyim birikiminin sağlanmış olması gerekmektedir. Ayrıca tasarımın tamamlanmış olduğunun savunula- bilmesi, gerekli testlerin yapılarak olumlu yanıt alınmış olmasına bağlıdır. Bir başka deyişle geribeslerne (feedback) söz konusudur.

Kurallara gelince, bunlar insan iradesinin ürünleridir ve özlerinde insanoğlunun tutkuları, içgüdüleri, aklı, mantığı, sezgileri, umuttan, Özlemleri, beklentileri, vb. yatar. Bunlar, çelişkisiz, doğayla ve öteki bireylerle ve giderek toplumla bütünleşebilen bir bireysel" yaşam ile düzenli bir toplum yaşamında olumlu sonuca ulaşmak"için izlenecek yoltandir. Bunların bir kısmı yazılı belgelerdedir (yasalar, tüzükler, yönetmelikler, genelgeler, yönergeler, ilkeler, vb.). Kuralların bir kısmı da, yazılı belgelere girmeden ya kuşaktan kuşağa geçerler (görenek ve gelenekler, ahlak sistemleri, alışkanlıklar, vb. gibi) ya da otoritelerce sözlü olarak ortaya konur (emirler, vb. gibi). Kuşaktan kuşağa geçenlerin ortaya çıkışı, mevcutlarının değişmesi ya da ortalıktan yok olması zamanla kendiliğinden bir evrim sureci içerisinde oluşur. Dolayısıyla bunlar fiziksel çevrenin kapsamında düşünülmelidir ve tasarımları da ancak tasvir edici, açıklayıcı işlevi olan bir model ç'svreninki gibi olmalıdır. Buna karşılık, yazılı belge- lerde olan kurallar gerekirse genel istekler doğrultusunda, otorite-

(8)

lerce sözlü olarak ortaya konan kurallar da bu otoritelerin kendile- rince, bugünden yarına yürürlüğe sokulur, yürürlüktskiler değiştiri- lir ya da kajdırılır. Ancak, konacak yeni kuralların ve yürürlüktekiler- den değiştirileceklerin yeni biçimlerinin doğayla (teoriyle) ve yürür- lükteki öteki kurallarla çelişmemesi, yürürlükten kaldırılacakların da bir boşluk yaratmaması gerektiği açıktır. Nitekim yeni bir kural kon- madan (fiziksel çevreye uygulanmadan) ya da yürürlükteki birisi de- ğiştirilmeden önce bunun değiştirme, düzenleme işlevi olan bir mo- del çevre olarak tasarımının yapılması gerekir ve bu da bir araştır- ma konusu olarak ele alınmalıdır. Eğer bir araştırmada, konu böylesi bir kural tasarımı ise, yukarıdaki şekillerde görülen model çevre, işlevi fiziksel çevreyi düzenleme olan bir model çevredir ve tasarımı yapılacak olan da, bir kural ya da bir kurallar bütünüdür. Şekildeki ok üzerinde görülen kural ise fiziksel çevrede (toplumda) yürürlükte olan kuralları simgelemektedir. İstenen kuralın tasarımı tamamlan- dıktan sonra (modelin testleri de yapılıp olgunlaştırıldıktan sonra) fiziksel çevreye uygulanmasıyla (yürürlüğe konmasıyla) bu artık fi- ziksel çevrenin içeriğinde düşünülmelidir. İşte fiziksel çevreyi dü- zenleyecek, değiştirecek başka her model çevrenin tasarımında bu ve yürürlükteki öteki kurallar esas rolü oynarlar. Açıkça görüleceği gibi, fiziksel çevreyi düzenleme, değiştirme görevi olan bir model çevrenin tasarımı daha karmaşıktır ve daha çok bilgi ve deneyim bi- rikimini ve yöntemli yaklaşımı gerektirir. Çünkü burada tasvir ya da açıklama görevi üstlenen bir model çevrenin tasarımının tüm gerek- leri yapıldıktan sonra ancak bu model çevre ihtiyaçlar, istekler, mev- cut koşul ve olanaklar, vb.'leri dikkate alınarak fiziksel çevreye uy- gulanacak bir biçime getirilir. Böylesine bir faaliyette bireylerin ve toplumun gelecekteki günlük yaşamını doğrucan etkileyici değiştir- me ve ^düzenleme karerlannıin sorumluluğu da vardır. Şekil-3 bunu tanımlamak amacıyla çizilmiştir.

Araştırmalardaki (geliştirmelerdeki, tasarımlardaki) yaklaşımla- rın kalıcı yöntemlere dönüşmesine ikinci dünya savaşının büyük et- kisi olmuştur. Eskilerde yaygın olarak uygulanan ve başarısı olası sınama sayısının küçüklüğü ve araştırıcının (geliştiricinin, tasarımcı- nın) sezgi gücüyle orantılı olan gelenekçi deneme-yanılms yolu da aslında bir yöntemdir. Ancak, savaşın yanılmayı asla hoşgörü ile karşılamaması bilimsel yöntemlerin kurumsallaşmasını adeta zorla- mıştır. Bu konuyu sistematik olarak işleyen yapıtların ilki olarak 58

(9)

(Ackoff, 1962) gösterilebilir. Tasarım yöntemleri'nin öncüleri olarak ise mühendisler ve özellikle mimarlar gösterilebilir ve hem yaygın hem de bilinçli olarak üzerinde durulmaya başlanması 196O'lı yılla- rın başlarında İngiltere'de olmuştur. Bireysel olarak yazılanlar, ya- pılan her simpozyum ve konferans tasarım yöntemlerine yeni boyut- lar katmaktadır. Bunlardan ilk olma özelliği ile tanımlanabilecek ba- zıları kaynaklarda verilmiştir. —Ayrıca, (Aksoy, 1975)'un kaynakça- sına bakınız.— Çağdaş bir araştırıcının ya tla tasarımcının kadastro- ya yöntemi i bir yaklaşanı için gerekli yol göstertöilerl bunlarda ve de- vamlarında aramak gerekir.

Şekil : 3 Mevcut fiziksel çevreden düzenlenmiş fiziksel çevreye varış.

Kadastro İçin Fiziksel Çevre

Problemi daha baştan daraltan ve konunun boyutlarını aza in- dirgeyen herhangi bir sınırlayıcı, kısıtlayıcı ya da tercih yoksa, ka- dastro için genel anlamdaki bir fiziksel çevre kapsamının sınırları

(10)

şöyle çizilebilir. Aynı. yönetim'Gİtınrîa (bir devletin şemsiyesinde) be- lirti kuraüıora (yürürlükteki mevcut yasalar, tüzükler, yönetmelikler, görenek ve gelenekler, vb.) gör eyaşaycen bireyler ile bunfarrn oluş- turduğu toplumun sosyal, ekonomik ve kültüre! yapısı (bireylerin kendi aralarındaki ve kamu ile olan ilişkilerindeki haklar, yetkiler, ö-

■ devler, sorumluluklar, vb.) ve üzerinde yaşanılan yeryüzü parçası (yeraltı ve üstü doğal kaynaklan, endüstriyel ve tarımsal, vb. tüm özellikleriyle) fiziksel çevre olarak algılanmalıdır. Bu çevre için bir zaman sınırlaması getirilmemeJi, tam tersine geçmişte sonsuzdan gelip gelecekte sonsuza gidiyor olduğu kabul edilmelidir..Özet ola- rak, konu kadastro olunca fiziksel çevre olarak, en genel anlamda bir ulus ve onu ulus yapan tüm. sosyal, ekonomik ve kültürel kurum- lar ile o ulusun yurdu anlaşılmalıdır. Herhangi bir ülkede kadastro için tanımlanacak model çevreye yüklenecek somut görevlerin açık seçik ortaya konmasıyla, o ülkeye özgü fiziksel çevrenin kapsamının sınırları da daha belirgin olarak çizilebilir.

Kadastroya İlişkin Model Çevre

Kadastroya ilişkin model çöı/re biçimsel anlamda bir bilgi yığı- nıdır. Bu yığın önceden kapsamının sınırları çizilmiş olan fiziksel çev- renin tasvir edilmesi istenen özelliklerine ilişkin bilgilerin tümünden cluşur. İçeriğin nitel ve nicel özelliklerinin ön belirleyicileri ise mo- delden beklenenler ile mevcut koşul ve olanaklardır. Nitekim bunlar, yukarıda değinildiği gibi fiziksel çevrenin de ön belirleyicileridir.

İçeriği oluşturacak bilgilerin statik ve dinamik tüm iç (modelin içi) ve dış (tasarımı gerçekleştirilmiş ya da öngörülmüş, hatta muhtemelen öngörülecek ilgili öteki modeller) bağlantılarının bu belirleyicilere göre dikkate alınması zorunludur. İç bağlantıların tasarım! yalın bir veri yönetimi sorunudur ve tasarım sürecinde genelde dış bağlantı- ların belirginleşmesinden sonra gündeme gelir. Çünkü bundan bek- lenen somut sonuçlar ve bunun kısıtlayıcılarıyla sınırlayıcılarının be- lirleyicileri dış bağlantılardan çıkarılır. Ayrıca günümüzde bilgisayar kavramına gelen değişiklik (bunların günlük yaşamda artık yalnızca bir hesaplama aracı olarak değil, aynı zamanda etken bir iletişim aracı olarak kullanılması) yetkin bir veri yönetimine (da.ta manage- ment) olanak sağlamaktadır. Bileşim çevrelerinin son yıllardaki en güncel ;konuiarırıdan veri tabanı (datg base) bunun somut bir gös- tergesidir, (Gürkan, 1982). Çözümü çok açık-seçik bir tekniğin (tek-.nolojinin) uygulaması olduğundan iç bağlantılar sorunu üzerinde bu-

-60

(11)

rada daha fazla durulmayacaktır. Buna karşılık dış bağlantılar daha başlangıçta üzerinde titizlikle durulması gereken bir "husustur. Çün- kü bu bağlantılardaki bir noksanlık ya da bir yanlışlık ya da çelişki muhtemelen uygulamalara geçildikten sonra kendini gösterecek ve tasarımın başına dönmeyi, bir başka deyişle, "sil baştan" yapmayı gerektirecektir. Şekil-4 ve şekil-5 dış bağlantıları temsil etmek üzere çizilmiştir.

Her iki şekilde görülen kesik ya da nokta nokta çizgilerden olu- şan kapalı şekiller çeşitli konulardaki fiziksel çevreleri, bunların or- tasındaki dolu çizgilerden oluşanlar da ait oldukları konulara ilişkin model çevreleri temsil etmektedir. A,B,C,D,E,... harfleri ise kadastro ile ilişkisi olabilecek tarım, ormancılık, vergi, yargı, kent ve kır plan- laması, ulaşım, savunma, turizm, vb. konulan simgelemektedir. Bu- rada temsili olarak 5 adet alınmıştır. Doğal olarak böylesi bir sayı dondurması yapmak söz konusu değildir. Bunlar daha az ya da da- ha çok olabilir. Her iki şekilden de görüleceği gibi, ilgili her konuyla kadastronun fiziksel çevrelerinin ortak alanları olabileceği gibi öte- kilerin kendi aralarında da ortak alanlar bulunabilecektir. Şekil-4 üzerinde görülen ve tasvir görevi yüklenmiş model çevrelere (ka- dastroya, ilişkin olan dahil) yönelmiş olan ince küçük okların bazıları işte bu ortak alanlardan çıkmaktadır. Şekil-5 üzerinde görülen ve dü- zenleme görevi yüklenmiş model çevrelerden (kadastro hariç) çıkan

Şekil : 4 Mevcut fiziksel çevreler ve tavsir görevi yüklenmiş • model çevreler,

(12)

ince küçük okların bazılarının da aynı ortak alanlarla olan ilintisi açıktır. Ayrıca şekil-5 üzerinde görülen ve model çevreleri birbirine bağlayan kalın büyük oklar da dolaysız bilgi ve karar akışlarını sim- gelemektedir. Tüm bu ilişkiler şu gerçeği vurgulamaktadır. Kadastro- va ilişkin model çevre, tasvir görevini doğrudan, düzenleme görevini

Şekil : S A, B, C, D, E konularında düzenlenmiş fiziksel çevreler ve düzenleme görevi yüklenmiş model çevreler ile, KADASTRO için mevcut fiziksel çevre ve tasvir görevi yüklenmiş model çevre.

dolaylı olarak üstlenmiştir. Kadastroya ilişkin model çevre, en yalın bir tanımlamayla, kendi fiziksel çevresinden derlenip işlenerek be- Ijrli bir kayıt ortamında depolanan ve belirli yollarla sergilenen ya da gereken yerlere ulaştırılan bilgilerdir. Bunlar bir yandan ait oldukla- rı fiziksel çevreyi dolaysız bir biçimde tasvir ederken (kendisine dö- nük ince küçük oklar), öte yandan ilgili olduğu fiziksel çevreleri, on- ları değiştirme, düzenleme görevi yüklenmiş model çevreler (A, B, C, D, E) üzerinden dolaylı olarak etkileyip (kadastrodan çıkan kalın büyük oklar ile öteki model çevrelerden çıkan ince küçük oklardan ortak alanları ilgilendirenleri) değişikliğe uğratır, düzenler. Fiziksel çevrelerdeki ortak alanlar nedeniyle bu değişim ve düzenlemeler giderek kadastroya ilişkin fiziksel çevreyi de değiştirip, düzenleyip kadastronun model çevresine (şekil-5'te görülen ve kendisine dönük olan ince küçük oklar) yansırlar. Kısaca yinelemek gerekirse, ka- dastroya ilişkin mocfel çevreyi yalnızca tasvir görevi yüklenmiş olan bir model çevre olarak yorumlamamak gerekir; bunun bir de değiş- 62

(13)

îlrme, c'üzenleme görevi, dolaylı bile olsa, vardır. Toplumsal dinamik içerisinde bu dolaylı görev, başka pek çok fiziksel çevrenin düzen- lenmesinde en '-etken rollerden birisini oynar. Bu gerçek, çağdaş an- layışta kadastroya, ilişkin model çevreyi tıpkı doğadaki canlılar gibi kendi kendisini üreten, yenileyen organik bir varlık gibi yorumlama- ya götürür. Günümüzde kadastroya ilişkin model çevre tasarımında bu yorumun özellikle ve özenle dikkate alınması, dolayısıyla dış bağ- lantıların önemi ısrarla vurgulanır. Böylesi bütüncül yaklaşımlar, sa- nayileşmiş ülkelerde zaten var olan toplumsal dinamik ve bunun ge- reği olan çağdaş örgütlenme nedeniyle kaçınılmaz olurken, Türkiye gibi kalkınma atılımlarını başlatıp büyüme yolunda belirli bir yol al- mış ve daha iyisine dönük sürekli arayışlar içindeki ülkelerde, yeni kaynakların yaratılması ve bunların rasyonel kullanımında kadastro- ya ayrıcalıklı bir yer açmaktadır. Çünkü dinamik kadastro, özellik- leri sayesinde bir ülkede kaynak tüketen eteği I kayrrak üreten, koşul- ları v eolanoklan daraltan değil aça nbir olgudur. Bu gerçek, ka- dastroya ilişkin modelin tasarımında dış bağlantılardan başlamanın en güçlü bir gerçekçisidir.

3. KADASTRO FAALİYETLERİ

Buraya değin model üzerinde durulmuş ve modele ilişkin faali- yetlerin yalnızca sözü edilmiş, kendilerine hiç girilmemiştir. Yukan- dakilerden çıkarılabilecek en yalın bir tanımlamayla kadastro modeli, sürekli bir değişim içerisinde olan bir fiziksel çevreyi istenen özel- likleriyle her an temsil eden dinamik bir bilgi yığınıdır. Öyleyse ona ilişkin faaliyetler de sürekli bilgi tcpleırnıok (derlemek), toplananları (derleneni) belirli işlemlerden geçirip anmak (rafine etmek) ve arı- tilmsşkm belirli bir kayıt ortamında saklamak, bunları gereken yer ve zamanlarda sergilemek (kendiliğinden ve isteklere bağlı olarak) ola- caktır. Görüleceği üzere model, faaJiyetleri belirlemektedir. Ancak faaliyetlerin tasarımına girildiğinde bir oranda bunların da modeli etkileyeceği anlaşılır. Buradan, modelin iç bağlantılarının îasanmıy- ks faaliyetlerin tasarımının birlikte yapılmasının yaran görülebilir.

Böylesine bir yaklaşımda ise aşağıda sıralanan Sadet bileşan tasa- rımcıyı faaliyetlerin ayrıntısına götürür.

a) ORGANİZASYON :

— Faaliyetlerin yürütüleceği kurum ya da kuruluşun bir teşkilat (merkez ve taşra örgütleriyle) şeması olur. Burada ana ve

(14)

ara kar arorganları, üretici (bilgi ve belge derleyip işleyen), "

serğileyfci (dışa açılan pencere) ve yardımcı birimler arasın- daki yatay ve düşey düzen, yetki ve sorumluluklarla birlikte görünür.

— Faaliyetteki iş ckiş şemaları olur.

•— Faaliyetin yürütüleceği mekanlar (binalar, vb. gibi) bulunur.

—Faaliyeti finanse eden mali kaynaklar olur.

—Faaliyetler için kısa, orta ve uzun vadeli hedefler ve prog ramlar olur.

b) KURAMSAL TEMELLER :

Model çevrenin dış ve iç bağlantılarında hangi bilgilerin, nere- lerden, ne zaman derleneceği, nerelerde ve ne zaman işleneceği ve işlenmişlerin nerelerde, ne süreyle saklanacağı ve bunların nerelerde, ne zaman ve kimlere sergileneceği bellidir. İşte bun- ların mevcut koşul ve olanaklarla nasıl en hızlı, en doğru, en güvenilir ve en ekonomik bir biçimde derlenip, işlenip sergilene- ceğini niçin'leri ve neden'leri ile birlikte söyleyen denenmiş ve oturmuş bilimsel ve teknolojik bilgiler ve yöntemler faaliyetin kuramsal temellerini oluşturur. Bunlar genellikle kitap, makale, bilimsel rapor, vb. gibi kaynaklarda yazılıdır, yolunu ve yorda- mını bilenlerce istenirse aranıp bulunabilir. Gerekli olupta tüm uğraşlara rağmen doyurucu bir düzeyde bulunamayanları olur- sa, onlar da araştırma, geliştirme, inceleme, sınama, tasarlama, vb. yollarla üretilir. Günümüzdeki bir model çevreyle ona, ilişkin faaliyetlerin yeterince etken olabilmesi, kısası başarılı olabilmesi bu bileşene verilen önemin oranına bağlıdır.

c) KURALLAR':

İster faaliyetin yürütülmesinde görevli olsun, isterse faaliyetin yalnızca ürünü ile ilgili olsun herkesin neden'ini ve niçin'ini sor- madan uyması gereken hususlar kuralları oluşturur. Bunları üç grupta toplamak mümkündür :

— Yasalar, tüzükler, yönetmelikler, genelgeler, emirnameler, vb. gibi yazılı olanlar.

64

(15)

—Görenek ve gelenekler, ahlak sistemi, değer yargılan, vb. gi bi yazılı olmayan, ancak kuşokîcn kuşağa geçenler.

—Faaliyetin yürütülmesinde görevli olan yöneticilerin, müdür lerin, arnirförin, şeflerin, denetçilerin, vb.'lerinin sözlü emir leri.

Bunlar, faaliyette görev alanlajın görevlerini ve faaliyetin ürün- leriyle ilgili olanların ilişkilerini, niçin'e ve denen'e inmeksizin nasıl, nerede, ne zaman, hangi araç-gereç ve yöntemle yapa- caklarını ve düzenleyeceklerini olabildiğince duraksamaya ve ve kişisel yorumlara yer bırakmayacak bir biçimde açıklarlar.

Görüleceği gfoi bu bileşen, faaliyette çalışma ve iş disiplini için vazgeçilemeyecek bir şarttır. Bunlardaki en küçük bir boşluk, belirsizlik, kuşkulu durum ya da çelişkili fazlalık ve yineleme karmaşaların doğmasına ve faaliyetin aksamasına neden olur.

Bu yüzden bunlar bir bütün olarak tamamlanmadıkça tasarımın tamamlandığı savunulamaz. Dahası hem model çevrenin hem de ona ilişkin faaliyetlerin biçimsel (formol) ve işlemsel (opera- tionalj tanımlarını bunların lafzında ve ruhunda (süzünde ve ö- zünde) bulmak mümkün olmalıdır.

ç) ÎNSANGÜCÜ :

Herhangi bir organize faaliyetin içinde görev alacak kişiler in- san-gücü bileşenini oluşturur. İşlevleri bakımından bunları şöyle sıralamak mümkündür.

— Yöneticiler, danışmanlar, araştırıcılar : Yöneticiler model çevrenin ve ona ilişkin faaliyetlerin geneline ilişkin yetki ve sorumlulukları üstlenmiş olanlardır. Bunlar ana kararları, duruma göre ya kendileri alırlar ya da ana kararların ilgili organ ya da birimde oluşturulmasını sağlarlar. Danışmanlar ve araştırıcılar ise karar alternatifleri üreterek yöneticilere yardımcı olurlar. Bunlar günlük işlerle uğraşmaz, zaman za man fiziksel ve model çevreler ile faaliyetlere ilişkin periyo dik (süreli) ya da rastgele süreli raporlar da hazırlarlar ve gerekirse önerilerde bulunurlar. Kısacası danışmanlar ve araştırıcılar, model çevrenin sağlıklı olarak sürdürülmesinde, gerekirse güncelleştirilmesinde, faaliyetlerin rasyonel olarak yürütülmesinde niçin'ler ve neden'ler ile nasıllar, nerede'Ier,

(16)

ne zaman'lar, ne ile'ler arasındaki organik bağı kuranlar, bunların sorumluluğunu taşıyanlardır. Çağdaş yönetim anla- yışı, kurmaysız (danışmansız, araştırıcısız) yöneticiyi red- deder.

—Müdürler, şefler, denetçiler : Bunlar ise bir yandan ara ka rarların oluşturulmasında bizzat yetki ve sorumluluk yükle nirken, öte yandan istenen nitelik ve nicelikte üretimin yapıl ması ve hizmetin sunulmasının teşkilat içi sorumluluğunu ka demeli olarak taşırlar. Bunlar da bir oranda ve belirli ayrın tılarda niçin'ler ve neden'ler ile nasıl'lar, neredeler, ne za man'lar, ne ile'ler arasındaki ilişkiyi kurabilmelidirler.

—Teknisyenler, işçiler : Bunlar, kendilerine verilen araç-ge- reçle, kendilerine gösterilen yer ve zamanda, yürürlükteki kurallar, verilen emirler ve benimsenmiş yöntemlerle görev yapıp üretimi bizzat gerçekleştiren, hizmetleri bizzat sunan lardır.

d) ARAÇ VE GEREÇLER :

Hemen hemen her faaliyette gerekli olan genel amaçlı ulaşım, haberleşme, vb. gibi araçlarla büro gereçlerinin yanı sıra kadast- roya ilişkin faaliyetlerin yürütülmesinde kullanılan öze! amaç a- raç ve gereçlerin varlığı herkesçe bilinmektedir. Bunlar, alım ve aplikasyon, bilgi işlemi, çizim çoğaltma, vb. gibi belirli işlerde kullanılanlarından birkaç işin bir arada yapıldığı bütüncül sis- temlere kadar geniş bir liste oluştururlar. Marka ve modeli de düşünülünce bu liste uzar gider. Burada verilmek istenen böyle bir liste değildir. Tersine böylesine listelerin, faaliyetlerin tasa- rımında nasıl değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaya çalışıla- caktır. İster genel, isterse özel amaçlı olsun tüm araç ve gereç- ler, özde, istenen bir hızda, istenen bir doğruluk ve güvenilirlikte ve istenen bir maliyetle işlerin becerilebilmesi için insangücü bileşenine yardımcı olmak, organizasyon bileşenine esneklik o- lanağı sağlamak, en yararlı kuramsal temellerin uygulamaya ak- tarılabilmesini kolaylaştırmak, olabildiğince basit ve kolay anla- şılıp uyulan kurallar koyabilmek üzere tasarımlanır, üretilir ve kolay anlaşılıp uyulan kurallar koyabilmek üzere tasarımlanır, üretilir ve pazarlanırlar. Son zamanlarda güncelleşen modern (ya da gelişmiş) teknoloji deyimini bu anlamda algılamak gere- 66

(17)

kîr. Bu deyimi yalnızca araç ve gereçlerden oluşan bir donanım olarak algılayıp bir cankurtaran simidine sarılır gibi buna sarıl- mak, ya da bir başka deyişle, yalnızca donanımı bir faaliyette öteki bileşenlerin rollerini sıfıra indirecek bir sihirli sopa gibi yorumlamak, tasarım yöntemlerinin bilimsel temelleri ile asla bağdaşmayacağı gibi modern (ya da gelişmiş) teknoloji kavra- mıyla da çelişkiye düşmek olur (Cross, 1881). Kısacası ister en ilkel, isters-3 en modern teknolojiyi yansıtsınlar, ancak ve ancak uygun seçilecek araç ve gereçler, bir faaliyetin yürütülmesinde koşullan yumuşatan ve olanakları genişleten bir bileşen olarak düşünülmelidir.

Artık kolaylıkla görülebileceği gibi faaliyetlerin tasarımında bu bileşenleri birbirinden, model çevrenin iç bağlantılarından ve bir o- randa dış bağlantılarından bağımsız olarak ele almak çok güç, hatta imkansızdır. Her bir bileşenin ayrıntısına ilişkin seçenekler belirlenir- ken (örneğin yukarıda sözü edilen gibi bir araç-gereç listesinden a- yıklamalar yapılırken), öteki bileşenlerden, model çevrenin iç (bir oranda dış) bağlantılarından kaynaklanan belirleyiciler, kısıtlamalar, vb.'nin bulunacağı ve bu seçeneklerin öteki bileşenleri, model çev- renin iç (bir oranda dış) bağlantılarını etkileyici belirleyiciler, kısıtla- malar, vb.'ni doğurabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Kısacası faaliyetlerin ister mod-el çevreyle birlikte, isterse belirli bir model çevreye göre tasarımlanması sırasında tüm bileşenlerin birbirleriyle ve model çevre ile uyumlu olabilmesi için bir kuyumcu titizliğiyle ça- lışmak gerektiği açıktır.

Tam bu noktada bir hususun açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır. Çağdaş kadastronun sürekli ve dinamik olma özelliğinden (yukarıda vurgulanmıştır) ötürü ona ait model çevre ve ilişkin faali- yetlerin tasarımı proje yaklaşımıyla bağdaşmaz. Çünkü proje yakla- şımı, ancak belirli bir zaman aralığında başlayıp biten faaliyetlerin tasarımı için geliştirilmiştir. Dolayısıyla proje yaklaşımıyla tasarım- lanacak bir faaliyetin bir sonu olmalıdır. Oysa ne kadastronun mo- del çevresi statik bir yapıdadır ne de ona ilişkin faaliyetler biter. Yu- karıda fiziksel çevre için söylenen «geçmişte sonsuzdan gelip gele- cekte sonsuza gidiyor» kabulü doğal olarak model çevre ve faaliyet- ler için de geçerlidir. Kadastronun model çevresi ve ona ilişkin faali- yetlerin tasarımına girişeceklerin bu gerçeği yeterince algılamış ol- maları gerektiği açıktır.

(18)

4. TASARIM SÜRESİ Tüm tasarımlar,

—olurluk etüdü aşaması,

—geçici (çerçeve) tasarım aşaması ve

—ayrıntılı tasarım aşaması

olarak birisi bitirilomeden sonrakine geçilemeyecek üç aşamada an- cak olgunlaşır. Her aşama bir sonrakine hazırlık niteliğindedir. Uy- gulamaya da anca.k ayrıntılı tasarım aşamasından sonra geçilir. Bu üç aşamanın her birisi, çeşitli kesimlerden kişi ve kuruluşlar arasın- da etkili bir işbirliği ve işbölümüyle gerçekleşecek ayrı bir tasarım süreci oluşturur (Aksoy, 1975). Özellikle kadastro konusunda* anılan işbirliği ve işbölümünün önemi daha da artar. Ancak, yukarıda deği- nilen iki çevre kavramı (fiziksel ve model çevrelerinin bilim ve bi- limsel araştırma platformunun kavramları olduğu söylenmiştir. Bu sözler gerekçe olarak alınıp, «Eğer bunlar böylesi bir platformun kavramları ise işbirliği ve işbölümünün de bu platformda kalması ge- rekir» mantığı yürütülebilir. Oysa bu mantığa uyan bir işbirliği ve iş- bölümünün toplumun günlük yaşamından ve uygulamalardan soyut- lanmış, yalnızca araştırıcıları doyuran bir düzeyde tıkanıp kalması söz konusudur. İyi niyetlerle yapılacak iyimser bir değerlendirmeyle bile bu durumda, bilimsel araştırmalardan ürün olarak ancak bazı eleştiriler şık ama uygulanabilirliği kuşkulu öneriler, bazı bilimsel spekülasyonlar, vb.'leri çıkar. Öte yandan bu iki çevre kavramı (fi- ziksel ve model çevreler) ve ilişkin faaliyetler, aşağıdakilere benzer adımlardan oluşan bir tasarım süreci içinde ele alınırsa ancak, işbir- liği ve işbölümü anlayışını yatay ve düşey doğrultularda yayarak hem gerçek yaşamla bütünleşmiş hem de yaratıcı pratik (teoriğin yanı sı- ra,) bir kimlik kazanmış olur. Bu nitelikteki bir sürecin adımları şun- lardan oluşabilir.

a) Beklentilerin belirlenmesi (Problemi belirlemek için veri ve bilgi toplama) : Bu adımda toplum açısından kadastroya nerelerde ve niçin gereksinim duyulduğu, kadastroyla ilgili olabilecek öte- ki model çevreler ve onlara ilişkin faaliyetlerin sorunlarının çö- zümlerinde ve darboğazlarının giderilmesinde kadastronun na- sıl ve ne düzeyde katkısı olabileceği, toplumu oluşturan özel ve tüzel kişilerin özlem ve isteklerinin (beklentilerinin) neler ol- duğu, vb. konularda somut bilgiler (istatistiksel, vb. gibi) toplanır.

68

(19)

b)Koşul ve olanakların ve eğilimlerinin saptanması (Problemi çö<

züme yöneltmek için veri ¥e bilgi toplama) : Bu adımda mevcut parasal (mali kaynaklar), hukuksal (yasalar, tüzükler, yönetme likler, vb.), yönetsel (devlet örgütü-merkezi ve yerel), eğitsel (in- sangücü ve eğitimi), kültürel (topluma hakim dünya görüşü, ö- zellikle mülkiyete ve üretim ilişkileriyle ilintili), vb. konularda koşul ve olanaklar, özellikle kısıtlayıcıları ve sınırlayıcıları ile birlikte saptanır. Ayrıca, bilim ve teknolojinin ve sosyal kurum ların güncel konjunktürü ve evrensel eğilimlerinin saptanması da bu adımda olmajidır. Çünkü bunlar geleceğin yaşam biçimi nin temel belirleyicileridir ve çözüm alanının da geleceğin yaşam biçiminde olması bir zorunluktur.

c)Sentez ve analizlerin yapılması (Problemi belirleme we çözüme yöneltme) : Yukarıdaki iki adım özde veri ve bilgi toplama işle rinden oluşmaktadır. Bu adımda ise: derlenmiş olan bu bilgiler, birbirleriyle ilişkilendirilerek, ayıklanarak, birleştirilerek, sınıflan dırılarak, vb. işlemlerden geçirilerek sistematikleştirîlir. Bir baş ka deyişle, ilk iki adımda çok çeşitli kaynaktan, çok çeşitli yol larla, çok kişi taralından toplanan çok çeşitli (h'eterojen) bilgi ve belgeler, tasarıma katılacak herkesin anlayıp kullanabileceği bir biçime bu adımda dönüştürülür. Sistematikleştirme sırasın da, derlenmiş olan bilgi ve belgelerde boşluklar, belirsizlikler, vb.'lerinin kaldığı gözlenebilir. Bu durumlarda yer yer ve zaman zaman önceki adımlara dönülmesi doğaldır.

ç) Fiziksel çevre kapsamının sınırlarının çizilmesi (Problem ve çö- züm: alanının daraltılması) : Bu adım genelde bir karar verme işlemidir ve bu yüzden politik ve ekonomik tercihleri de içerir.

Dolayısıyla bu adımda asıl yetki ve sorumluluk daha çok politik ve ekonomik platîormdakilere aittir. Öteki kesimlerin bu adım- daki katkıları kadastro için fiziksel çevre alternatifler) üretmek biçimindedir ve sorumlulukları ürettikleri alternatiflerin yeterlik- leriyle oranlı olur. Bunlar, yetkilerinin de bu sınırlar içinde kal- dığının bilincinde olmalıdırlar. Ancak, bu bilinç onları politik ve ekonomik platformdakiler adına karar almaya götürmemelidir.

Çünkü, bazen bu kesimlerce tercihin ya da tercihlerin ne olabi- leceği daha sürecin başında sezgilerle tahmin edilerek bundan önceki üç adımda ona göre davranılmakta ve sonuçta asıl yetki ve sorumluluk sahiplerinin farkına varamayacakları fiktif bir

(20)

zorunlu tercihle (alternatifsizlikle) karşı karşıya kalmalarına ne- den olunabilmektedir. Oysa baştan herhangi bir tercihe saplan- maksızın önceki adımların tüm gerekleri yapılarak bu adıma ka- dar gelinir ve alternatifler üretilmiş olunursa asıl yetki ve so- rumluluk sahiplerinin en uygun kararı almaları sağlanmış olur.

d)Model gevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımı (Problem çözü mü) : Bu adım için gerekli olan malzeme (bilgi ve belgeler) za ten ilk iki adımda derlenmiş üçüncü adımda sistematikleştiril- miştir. Kadastro için kapsamının sınırları çizilmiş bir fiziksel çevre de bir önceki adımda karara bağlandığına göre, bu adım, yöntem bilimin denenmiş ve oturmuş yolları yardımıyla aşılır.

Model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımının ancak test lerden sonra tamamlanmış olacağı unutulmamalıdır. Özellikle kadastro konusunda ve ayrıntılı tasarım aşamasında başvurula cak pilot bölgeler kavramı işte burada sözü edilen bu testler an lamında algılanmalıdır. Yoksa pilot bölgelerle model çevre ara yışına girişmek burada söylenenlerle çelişkiye düşmek demek tir. Çünkü burada, kadastro için model çevre ve ona ilişkin faa liyetlerin tasarımı neden-sonuç ilişkilerine dayanan gerekirci bir döşünüş biçimiyle tümden gelim olarak ele aJınmıştır, tüme va rım olarak değil.

e)Karar ve sergileme (Çözümü bağlama) -. Testleri de yapılıp ol- gunlaştırılmış bir model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarı mı süreci, ancak ilgili karar organlarının onayı ve bunların ilgili yer ve zamanda sergilenmesi ile sona erer, daha doğrusu bir sonraki tasarım aşamasına ya da uygulamaya geçişe hazır ha le gelmiş olur. Sergilemeden kasıt ilgili aşamanın amacına uy gun olarak düzenlenecek raporlar ve bunların ekleridir. Örneğin uygulama plan ve programlarının hazırlanmasında son aşama (ayrıntılı tasarım) raparu ve ekleri kullanılır.

Bu süreç (1) olurluk etüdü, (2) geçici (çerçeve) tasarım, (3) ay- rıntılı tasarım aşarmstannin her birinde baston başlatılır. Tasarımın bu üç aşamasının amaçları arasında farklılıklar bulunduğundan, sü- recin her adımının da her bir aşamada farklı ağırlıklarla ele alınacağı açıktır. Örneğin sürecin ilk üç adımındaki işlemler ayrıntılı tasarım aşamasına gelinene kadar iyiden iyiye olgunlaşmış olabilir ve bazı küçük belirleme, saptama ve düzenlemelerle yeterli bir düzeye he- 70

(21)

men ulaşabilir. Buna karşılık model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımı adımı ise ayrıntılı tasarım aşamasına kadar çok genelde iş- lenmiş ve tüm ağırlık bu aşamaya bırakılmış olabilir.

Böylesine bir ele alışın gerçekçi olabilmesi, sağlıklı ürünler ve- rip değişen koşul ve olanaklarda bile nitelikli bir düzeyi tutturan ka- lıcı başarılara ulaşabilmesi, ancak ve ancak yeri ve zamanı geldikçe

ürünlerin kullanıcısı oion ve hizmetlerden yararlanan tüm özel ve tüzel kişilerin,

—ilgili mesleklerden ve uzmanlık alanlarından uygulayıcıların,

—ilgili bilim dallarından araştırıcıların ve

— politik \?e ekonomik platformdan yetkili ve sorumluların tasarımın gerekli aşamalarının ilgili adımlarında yetki ve sorumlu luklara çok boyuttu ve çağdaş bîr işbirliği ve işbölümü anlayışıyla katılımlar! sağlanabilirse mümkündür. Bu düzeyde bir katılımın sağ lanabilmesi ise şu iki ön koşula bağlıdır :

** özdeki koşul : Anılan grupların her birinde, kadastro konu- sunda kendilerini ilgilendirdiği kadarıyla yeterli bir düzeyde bilgi, beceri ve deneyim birikimi ve bunlara ek olarak bir de amaç bilinci olmalıdır.

** Biçimsel koşul : Bu koşul, özdeki birikim ve bilincin yapıcı ve yaratıcı olabilmesi için gereklidir ve birbirini tamamlayan iki başlıktan oluşur. (1) Anılan gruplar arasında bir dîl, anla- yış ve amtıç birliği olmalıdır (gruplar arasındaki iletişimi sağ- lamak açısından). (2) Anılan gruplar arasındaki koordinasyon kurumsallaşmış olmalıdır (eylemlerdeki birlikteliği sağlamak açısından).

Özdeki koşul gerçekleşmemişse biçimsel koşulun zaten bir an- lamı olmayacaktır. Çünkü, böylesi bir durumda, iyi niyetli de olsa ya hoş ama içi boş sözler ortada dolaşır durur, ya da el yordamıyla birşeyler yapılmaya çalışılıp, bugün yapılan yarın bozulur, bugün övülen yarın yerilir, vb. kısır döngüler sürer gider.

Buna karşılık biçimsel koşulun gerçekleşmemiş olduğu bir or- tamda, özdeki birikim ve bilinç bulunsa bile bunların toplum yararı- na yapıcı ve yaratıcı olmaları güçleşir, dahası bunlar giderek yalnız- ca olumsuz eleştiriler, yararsız yakınmalar, asıl yetkili ve sorumluları

(22)

yanıltıp zaman, emek ve para israfına neden olan fantaziler üreten bir dinamo konumuna düşerler. Var olan özdeki birikim ve bilincin yıkıcı ve yıldırıcı olmaktan kurtarılıp yapıcı ve yaratıcı bir kimliğe bü- ründürülebilmesi ancak biçimsel koşulun da varlığına bağlıdır. Bir başka deyişle, özdeki birikim ve bilinç olumluya kanalize edilmez ise birleştirici değil dağıtıcı, yararlı değil zararlı bir kimliğe bile bürü- nebilir.

Bir ülkede yukarıda sözü edilen koşulların tümü varsa, olumlu- nun yaratılması için zaten sorun yok demektir. Eğer söz konusu ko- nusu koşullardan birisi ya da birkaçı yoksa,, ya da bunlar yeterince olgunlaşmamışsa (örneğin öteki koşulların hepsi var iken tasarıma katılanların amaçlan farklı ise), ilk girişimin bunları sağlamak olması gerektiği açıktır. Bu ilk girişimi başlatmanın hem yetkisi hem de so- rumlusu yine devlettir (daha somut bir anlatımla, devlet örgütündeki ilgili yöneticilerdir). Kadastro ile dolaylı ya da dolaysız ilgilenen bi- reylerin, kurum ve kuruluşların ödevi de böylesi bir girişimin başanlı sonuçlanmasına yardımcı olmaktır.

Yukarıda özet olarak sıralanan aşamaların hangisinin hangi adı- mında, hangi işlerin yapılması gerektiğine ilişkin ayrıntılar ve her- hangi bir aşamanın herhangi bir adımında herhangi bir grubun ne oranda katılımına gereksinim olabileceği, grupların oluşumları, vb.

konularda somut önerilere girmek, alternatifler sıralamak, vb.'leri bura.da öngörülen sınırı aşacaktır. İleride konuyu bu perspektifle ele alan daha özel bir forum gerçekleştirilebilirse, bunlar oraya getirile- bilir.

5. TÜRKİYE GERÇEĞİ

Tarih boyunca her devlet yönetim için gerekli olan başka pek çok kuralın yanısıra toprak-insan ilişkilerini düzenleyen bir kurallar bütününü de getirmiştir. Tüm bunlar yürürlükte kaldıkları süre içe- risinde yukarıda değinilen fiziksel çevrenin kapsamında düşünülme- lidir. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmadan önce Türk toplumunun içinde yer aldığı Osmanlı Devleti'nde de toprak-insan ilişkilerini düzenleyen benzeri oturmuş kurallar bulunmaktaydı. İşte bu fiziksel çevreyi açıklamak, tasvir etmek üzere yukarıda açıklanan anlamda ve çağına göre oldukça ileri bir düzeyde olduğu savunula- bilecek bir bilgi yığını (defterler halinde) modeli daha 16. yüzyılın başlarında tasarlanıp uygulamaya konmuştur. Dahası, bu model çev- 72

(23)

re ve ona ilişkin faaliyetler, savaşlar, vb. gibi büyük engellere rağ- men, bazı aksamalarla bile olsa, 400 yıl gibi uzun bir süre devam et- tirilebilmiştir. Bu da tasarımın gerçekçiliğine ve kendi içindeki tutar- lılığına ait güçlü bir kanıttır. Ancak, 19. yüzyılın sonlan ile 20. yüz- yılın başlarında, bir yandan bu model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin dünyanın başka toplumlarında kadastro için geliştirilmiş olanlarla eş anlamlı olmadığının teşhis edilmesi, öîe yandan yeni bir toplum yaratmak ya da Türk toplumunun yaşam biçiminde radikal değişik- likler yapmak üzere fiziksel çevreyi (ulusu ve yurdu) yeniden düzen- leme istek ve azmi, kadastroya daha çağdaş bir anlam getirerek bu- na ait model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımını o günlerin gündemine sokmuştur. Bu teşhis ile bu istek ve azim, Atatürk'ün ön- derliğinde Türk toplumunun ulus olma bilincini su yüzüne çıkaran ve hemen hemen her konuda çağdaşlaşma sürecine ilk ivmelerin verildiği (Cumhuriyetin resmen ilan edildiği) 1923 yılından! hemen sonra bir kararlılığa dönüşmüştür. Ancak, o gün için devlet örgütün- de yetki almış ve sorumluluk yüklenmiş kadroların (Atatürk ve arka- daşlarının) bu kararlılıklarının eyleme dönüşmesini bir süre erteleten bazı nedenler bulunmaktadır. Bunlardan -en önemli ikisi şunlardır :

a)Düşünülen anlamdaki kadastro konusunda o günlerde ülke dü zeyinde yeterli teorik ve pratik bir bilgi ve deneyim birikimi bu lunmamaktadır.

b)O günlerdeki mevcut fiziksel çevre, tasvir edilmek istenen de ğildir. Çünkü bir devrim mantığı içinde, toplumu oluşturan tüm sosyal kurumlarda radikal değişiklikler ve düzenlemeler öngö rülmekte, ülkenin en kısa zamanda bayındırlık hizmetleriyle do natılması düşünülmektedir. Gerek toplum, gerekse mekanda yapılacak bu değişiklik ve düzenlemelerin mevcudu temsil eden bir model çevre tasarımı yardımıyla gerçekleştirilmesi devrim mantığıyla uyuşmamaktadır, çünkü beklemeye tahammül yok tur. Bu yüzden, düşünülen anlamda bir kadastro için tasarımı ya pılacak model çevre ve ona ilişkin faaliyetler yeni oluşturulacak fiziksel çevreye (yeni bir ulus, yeni bir yurt) ait. olacaktır. Yani ilgili fiziksel çevre henüz ortada yoktur.

Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde çağdaş bir kadastro için model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımıyla ilintili olarak ilk yapılanlar bu erteleme nedenleriyle ilgilidir :

(24)

a)1925 yılında çıkarılan 3 maddelik 658 sayılı yasa ile Tapu Genel Müdürlüğü bünyesinde bîr kacksstro teşkilatı oluşturulmuştur.

Bu yasanın ana amacının Türkiye'de kadastro konusunda teorik ve pratik anlamda bir bilgi ve deneyim birikimini sağlayacak bir birim kurmak olduğu açıktır. Yoksa, bu birimi ülke düzeyinde ka dastro faaliyetlerini hemen başlatacak bir organizasyon olarak görmek yanıltıcı olur. Ayrıca, o günün üst düzeydeki devlet yet kililerinin olayı olabildiğince iyi kavrayıp algıladıklarını ve ger çekçi bir yaklaşımı yeğlediklerini gösteren bir kanıt da aynı yıl da yürürlüğe konan ve numarası 657 olan Harita Genel Müdür- Süğü'nün kuruluş ve görevlerine ilişkin yasadır. Yakından ince lenirlerse bu iki yasa bilgi ve deneyim birikimi bakımından hem mevcudu etkin kullanıma sunacak, hem de yenilerini kazandıra.- cak birbiriyle çok yakından ilgili iki teşkilatın temellerini atmak tadır. Bunlardan 658 doğrudan, 657 ise dolaylı olarak kadastro ile ilişkilidir. Kadastro için bir model çevrede harita ve planla rın oynayacağı rol düşünülünce 657'nin 658'i ne denli bütünle- diği kolayca anlaşılır.

b)Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşundan hemen sonra top lumu pek çok bakımdan değiştiren, yeniden düzenleyen ardarda bir dizi devrim yasaları getirilmiştir. Bunların içlerinde içerik yö nünden ve amaç bakımından toplumun yaşam biçimini en derin lerden etkileyenlerden birisi 1926 yılında yürürlüğe giren 743 sa yılı Türk Medeni Kanunu'dur. Bu yasa yukarıda söylenenlere gö re irdelenirse, kadastro için fiziksel çevrenin belkemiğini oluş turduğu görülür. Çünkü bu yasa, toplumsal kurumlarda öngörü len değişiklik ve düzenlemelerin (yeni bir ulusun toplumsal ku rumlarının) ana çizgilerini bizzat getirmektedir. Bir başka deyiş le, tasviri istenen fiziksel çevreye ilişkin pek çok somut gerçek bu yasa ile getirilmiştir.

1925 yılında 657 ve 658, 1926 yılında 743 sayılı yasaların yürür- iüze girmesi ile kadastro için model çevre ve ona ilişkin faaliyetle- rin tasarımı çalışmaları başlatılmıştır denebilir. 1930 yılında yürür- lüğe giren Tapu Sicili Nizamnamesi aslında bu çalışmaların bir ürü- nüdür ve çağdaş Türk toplumunun geleceğine dönük çağdaş bir ka- dastro için bir model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımında bir öncü belgedir. Nitekim aradan dört yıl geçtikten sonra 1934 yılın- da bir hafta arayla yürürlüğe giren 2613 sayılı Kadastro ve Tapu 74

(25)

Tahrirî Konunu ve 2644 sayılı Tapu Kanunu ile tasarımlanmış mode!

çevre ve ona ilişkin faaliyetler iyiden iyiye somutlaşmaya başlamış- tır. Daha sonra 1935 yılında yürürlüğe giren Kadastro ve Tapu Tah- riri Nizamnamesi ve 1936 yılında çıkarılan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri hakkındaki kanun iîe tcsarım ken- dince olgunlaşmıştır. Tasarımlanmış olan bu model çevre ve ona iliş- kin faaliyetler, herhangi bir değişikliğe uğratılmaksızın 15 yıla yakın bîr süre uygulanmış ve yürütülmüştür. Bu uygulama ve yürütmeler sırasında gözlenen bir boşluk 1950 yılında çıkarılan 5602 sayılı Ta- pulama Kanunu ile doldurulmaya çalışılmıştır. Daha sonra, ilk tasa- rımlanan model çevrenin özüne dokunmayan ama ona ilişkin faali- yetlerin tasarımlarında düzetme, tamamlama, vb. amaçlarla 1961 yı- lında 203, 1866 yılında 766, vb. yasalar çıkarılmıştır.

Tüm bunlar ve ilgili öteki belgeler ile uygulamalar geçmişin gfc- bal bîr değerlendirilmesi amacıyla incelenirse şu gerçekleri yakala- mak mümkündür.

a)Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşundan hemen sonra, bi linçli bir amaca dönük olarak, deneme-yanılma ve bir oranda hazır birisinin (İsviçre'ninki) uyarlanması yoluyla bile olsa çağ daş kadastro için sabırla, tasarımlanmış bîr model çevre ve ona ilişkin faaliyetler ve bunların uygulama ve yürütülmeleri, toplu mun mevcut sosyo ekonomik yapısı, bireylerinin, kurum ve ku ruluşlarının birikimleri, devletin olanakları, vb.'lerine ilişkin ger çekler göz önünde bulundurulunca, genelde olumlu karşılanmalı ve hatta takdir edilmelidir. Em azından bunların, kadastroyu top lum düzeyinde kurumsal kıstırdıkları, çeşitli çevrelerde azımsa- namayacak 'bilgi ve deneyim birikimi sağladıkları teslim edilme lidir.

b)Bununla beraber, yalnızca taşınmaz rrcıts! mülkiyetinin, güvence altına alınmasını amaçlayan bir tercih yapılmıştır. Bu tercihin sınırları içinde tasarımlanmış olan model ççevrenin, vergi refor mu, tarımsal ve endüstriyel kalkınma, arazi kullanımı, kentleş me, turizm, madencilik, ormancılık, vb. gibi ağdaş Türk toplu munun öteki güncel sorunlarının çözümünde ve mevcut toplum sal dinamizminin gereksinimlerini karşılamakta yetersiz kaldığı ortaya çıkmıştır. Orman kadastrosu, halihazır harita, yapımı, vb.

gibi dinamik bir kadastronun kapsamı içinde olması gereken

(26)

ama bugün için kadastrodan bağımsız olarak yürütülmekte olan pek çok faaliyet, bu gerçeği olanca çıplaklığıyla sergilemektedir.

c) Ayrıca, görünen bu yetersizliğe rağmen mevcut model çevre, bir tercih sorunu olarak ele alınıp onun sınırları içinde kalınsa bile, ona ilişkin faaliyetlerin ayrıntılı tasarımintiia ve şimdiye ka- darki uygulama ve yürütmelerde yaygın ve kalıcı bir başarının sağlandığını savunabilmek güçtür. Çünkü, ortaya konmuş olan ürün ve hizmetlerin nitel ve nicel durumu hep yakınma konusu olmaktadır. Nitekim, çok çeşitli kaynaktan gelen aralıksız yakın- malar, Türkiye'de kadastroyu kamuoyu önünde bir sorun olarak hep gündemde tutmaktarır. Sağlanan üretimi ve sunulan hizmeti yoğunlaştırmak ve kaliteyi yükseltmek için alman iyi niyetli ön- lemlerin de her defasında arzulanan sonucu verememesine iki ana neden gösterilebilir. Bunların ilki ve asıl kökende olanı, il- gili fiziksel çevrenin zamana göre değişkenliğinden kaynakla- nan kadastronun dinamikliği ve sürekliliği ilkesinin, sınırları içinde kalınan mevcut model çevrenin ilk tasarımı sırasında ye- terince algılanamamış olması ve bu yüzden model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin dış müdahale olmaksızın kendi kendisini ye- nileme özelliğiyle donatılmamış olmasıdır. İkincisi ve daha yü- zeyde olanı ise, anılan bu boşluğun doldurulması amacıyla za- man zaman dış müdahalelerle alınan önlemlerin her defasında, bir faaliyeti oluşturan beş bileşen arasında yukarıda ısrarla vur- gulanmış olan sıkı ilişkinin yeterince dikkate alınmamasıdır. Ör- neğin kimi zaman bir tek yöntemin, kimi zaman yeni pazarlanan bir alet türünün, kimi zaman sezgilerle tasarlanan bir kuralın tüm sorunları çözeceği ve kadastroyu bilmem kaç yılda tamam- layacağına yürekten inanılmaktadır. Oysa verilmiş olan bu sü- relerin ilkinin üzerinden birkaç katı kadar zaman geçmiş olma- sına rağmen sorunlar artıp çeşitlenmektedir. Ayrıca kadastro- nun «tamamlanması» ya da «bitmesi» gibi bir kavram olamaz, ancak «ülkenin her yöresinde kadastro faaliyetlerinin başlatıl- masından söz edilebilir.

Önceki bölümlerde açıklanmaya çalışılan yaklaşımın ışığında geçmişe dönük bu değerlendirmelerden sonra ayrıntılarda geleceğe dönük tahminler yapmak ve öneriler sıralamanın anlamsızlığı orta- 76

(27)

dadir. Geleceğe dönük tek tahmin yapılabilir. O dabugüne değin yeğ- lenmiş olan yaklaşık 'biçiminde ısrar edilmesi durumunda kısır dön- günün sürüp gideceği ve Türkiye'de yıllar sonra kadastronun yine bir sorun olarak gündemleri dolduracağıdır. Eğer Türkiye'de bugün için kadastro konusunda gerçekçi bir model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımının da bir tasarım sorunu olduğunun bilincine varılır ve yaklaşımda buna göre davranılmak istenirse geleceğe dö- nük bir öneride bulunabilir (Jaeques, R.-J.A. Pavvel, 1981). Bu öneri, ürünlerin kullanıcısı ve hizmetlerden yararlanan, uygulayıcı, araştı- rıcı kesimlerden kadastro konusunda olabildiğince bilgi ve deneyim birikimi sağlamış olan kişi ve kuruluşların katılımıyla Türkiye'de ka- ctastro için model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımının tasar- lanmasının (Rzevski, 1981) gerçekleştirilmesi biçimindedir. Buradan uzun, orta ve kısa vadeli hedefleri olan birkaç seçenek üretilebilirse, bunlardan politik ve ekonomik platformda tercih edilecekler üzerin- de asıl tasarıma başlanabilir. Türkiye'de bu konularda oldukça çok bilgi ve deneyim birikiminin oluşmuş olduğuna ve anılan netlikte bir tasarımı gerekli olan en kısa süre içinde gerçekleştirebilecek potan- siyelin hem uygulayıcı hem de araştırıcı kurum ve kuruluşlarda ar- tık var olduğuna inanılmalıdır. Yeterki aralarında uzlaşmacı bir dil, anlayış ve toplum yararına dönük amaç birliği sağlanıp, eylemlerde koordinasyon kurumsallaştınlarak bu potansiyel harekete geçi- rilebilsin.

6. SONUÇ

Kadastro herşeyden önce bir uygarlık ürünüdür ve bir toplum- da kadastro için uygulanmakta ve yürütülmekte olan model çevre ve ona ilişkin faaliyetler o toplumun yaşam biçiminden bir kesittir.

Çağdaş bilimsel yaklaşımlar bunların tasarımında ne oranda etkili olmuşsa buradan çıkacak ürünler ve hizmetler de toplumun gereksi- nim ve beklentilerini o oranda karşılayacaktır. Daha önceki ile kar- şılaştırıldığında, genelde Türkiye'de kadastro konusunda böylesi bîr yaklaşımın Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda benimsenmiş olduğu gözlenir. Toplum ve Devlet ile ilgili o günlerin koşul ve olanaklarıy- la mevcut bilgi ve deneyim birikimine ilişkin gerçekler göz önünde

(28)

bulundurulunca benimsenmiş olan tasarımın genelde olumlu karşı- lanması gerekir. En azından bunun Türk toplumunda, kadastro olgu- sunu kurumsallaştırdığı ve kendisiyle ilgili 60 yıllık bir bilgi vs dene- yim birikimi sağladığı görülüp açık yüreklilikle takdir edilmelidir. An- cak, bu takdir duygusunun, anılan birikimin gerçekçi bir analizinin yapılarak bilimsel bir süzgeçten geçirilmesinden, içinde yaşanılan günlerin çağdaş bilimsel yaklaşımlarına hala uyup uymadığının öl- çülmesinden, bir başka deyişle toplumun kendi kendisiyle hesaplaş- masından alıkoymamalıdır.

Türk toplumunun geleceğini biçimlendirmekte küçümsenemeye- cek bir rolü olacak çağdaş bir kadastro için gerçekçi bir model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımında, anılan bu 60 yıllık birikim olumlu ve olumsuz yönleriyle mutlaka reğerlendirilmesi gereken bir hazinedir. Kadastroda öğretim, uygulama ve araştırma ilişkilerinin geçmişi ve geleceği buradan kendiliğinden bütün çıplaklığıyla çıka- caktır. Bu nedenle öğretim ve araştırma kurumlarıyla uygulama ku- rumlarının herhangi bir çağrı beklemeden çok sıkı bir işbirliğine girip gerçekçi analizler yapmaJarı gerekmeden çok sıkı bir işbirliğine girip gerçekçi analizler yapmaları gerekmektedir. Bu analizler, kadastro için bir model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin çağdaş vs rasyonel bi ratsarımında, gereken seçici, birleştirici, ayırıcı, vb. malzemeler hazırlayacaktır. Bir başka deyişle, şu anda öğretim ve araştırma kurumlarında tek boyutlu bir itibar gören gelişmiş ülke toplumlarında üretilmiş teorik ve pratik bilgiler, yöntemler, ara,ç ve gereçler, ancak bu malzeme ile birlikte bilimsel bir senteze ulaştırılabi-lirse Türk toplumu için en yararlı bir biçimde kullanılabilir. Sanayi tasarımı gibi bir kcvromın sözünün edildiği ve hatta, sistematik bir eğitiminin verildiği şu günlerde, dünün değil bugünün çağdaş anlayışında, tek boyutlu değil çok boyutlu bilimsel yollar apaçık ortadadır. Bu yüzden kadastroya ilişkin tasarımlarda bugüne değin duraksamadan başvurulmuş olan gelenekçi deneme-yanılma yolu çok zorunlu kalınmadıkça artık tarihsel gelişimlerin yazıldığı sayfalara bı- rakılmalıdır. Bununla beraber, kadastro konusunun özelliği nedeniyle ona ilişkin tasarımlarda deneme-yanılma yolunun zorunlu tek seçenek olduğuna inanılmış olunabilir. Ancak, bu inançla hemen eyleme geçmeden önce, deneme-yanılma yolunun çok boyutlu çağdaş bilimsel temellere oturtulması çabalarını da, gözden geçirmek gerekir (Popper, 1866, 1977, 1874; Magee, 1873; Rzevski, 1981).

78

(29)

KAYNAKLAR

A.koff, R.L. (1962) : The Scientific Method, New York, VViley.

Aksoy, E. (1975) : Mimarlıkta Tasarım, letim ve Denetim, Trabzon.

Churchmann, C.-R. Ackoff - E.L. Arnoff (1968) : Introduction to Operations Re- search, New York, VViley.

Cross, N. (1981) : Desing Method and Scientific Method, -Design : Science ; Method, Proceedings of the 1980 Design Research Society Confersnce (Edi- törleri : R. Jacgues ve J.A, Powel), VVestbury House.

Degerstedt, K. (1981) : Handling of Geodetic and Cartographic Data at the Na- tional Land Survey of Sweden, -Proceedings of the International Sympo- sium Management of Geodetic Data (Editör : C.C. Tscherning), Koben- havn, 24-26 Ağust 1981.

Gregory, S.A. (1966) (Editör) : The Design Method, London, Buttervvrths. ^ Gürkan, O. (1982) : Jeodezide Veri Yönetimi, -Prof. Dr. Ekrem Ulsoy Jeodezi Simpozyumu, 9-10 Eylül 1982, Trabzon.

Jacques, R.-J.A. Powel 1981) (Editörler) : Design : S.ience : Method, - Procee- dings of the 1980 Design Research Society Conference, VVestbury House.

Jones, J.C. - D.G. Thornley (1963) (Editörler) : Conference on Design Methods,- Papers presented at the Conference on Systematic and Intuitive Methods in Engineering, Industrial Design, Architecture and Communications, Lon- don, September 1962, Pergamon Press.

Koçak, E. (1983) : Kadastral Haritaların Güncelliği ve Modern Teknoloji Olanak- ları, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Bölge Müdürleri Semineri, 21-23 Şubat 1983, Ankara.

Magee, B. (1973) : Popper, Fontana/Collins.

Olgaç, S. (1965) : Medeni Hukuk Mevzuatı, Hak Kitabevi, istanbul.

Özen, H. (1971) : Kadastro Bilgisi, KTÜ - Jeodezi Bölümü, Trabzon.

Özen, H. (1980) : Türkiye Koşullarında Koordinat Kadastrosu, KTÜ - İnşaat Mi- marlık Fakültesi, Yayın No. 118/31, Trabzon.

Popper, K.R. (1965) : The Öpen Society and its Enemies, Routledge and Kegan Paul.

Popper, K.R. (1972) : The Logic of Scientific Discovery, Hutchinson.

Popper, K.R. (1974) : Objective Knowledge : An Evolutionary Approach.

Rzevski, G. (1981) : On the Design of a Design Methodology, - Design : Scîen.e : Method, Proceedings of the 1S80 Design Research Society Conference, VVestbury House.

Tansuğ, B. - T. Uzel (1976) : Kadastro Tekniği, istanbul.

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası (1962) : Türkiye Kadastrosu Hakkında Rapor, Ankara.

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası (1963 a) : Harita, Tapu ve Ka- dastro Sektörü, Ankara.

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisten Odası (1963 b) : TBMM Üyeleri Gözü ile Kadastro Davamız, Ankara.

(30)

BÜYÜK ÖLÇEKLİ HARİTALAR İÇİN BİR BÖLÜMLEME ÖMERİSİ

Doç. Dr. Ergun UĞUR GEO Mühendislik

Bir sistem içinde çoğalan tüm teknik ürünlerin, saptanan sı- ralama ıkuralları uyarınca 'biriktirîlmeleri gerekir. Bu biriktirmenin gerçekleştiği yere klasik anlamda «arşiv», çağdaş anlamda «veri bankası» denmektedir. Arşiv statik ve durağan, veri bankası dina- mik ve devingendir.

Harita paftalarının ya da onları oluşturan değer dizilerinin de saptanan standartlar uyarınca 'biriktirilmesi; bu birikimin, gerek duyulduğunda sunuya hazır biçimde, sıralanması zorunludur.

Ülkemizde üretilen haritalar, 1/5 000 ölçeğe kadar, 1/100 000 ölçekten başlıyan bir coğrafya koordinatlı çerçeveler dizisi oluştu- racak biçimde bölümlenmektedir. Bu diziler içinde üretilip çoğal- tılan 1/100 000, 1/50 000 ve 1/25 000 ölçekli topografik haritalar, öncelikle savunma amacıyla kullanılmakta; ancak özellikle 1/25 000 ölçekli dizi, önprojelerin geliştirilmesinde, birçok savunma dışı sektöre de güvenli bir altlık oluşturmaktadır.

1/5 000 ölçekli haritalar, 203 sayılı yasa ve ona bağlı yönetme- liklerle, her ne kadar standart bir yapıya kavuşmuş gibi görünseler de, çerçeveleri ve içeriklerinin belirlenmesinde çeşitli kurumlarda farklı uygulamalara hâlâ raslanabilmektedir.

Harita sektörü elemanlarının asıl büyük kesimince uğraş edi- nilmiş olan 1/2 500 ve daha büyük ölçekli haritaların hangi stan- dartlara göre bölümleneceği ise bir «Teknik Yönetmelik» içinde kurallaştırılmış gibi görünmektedir. Bu kurallara ne ölçüde uyul- duğu ve bu kuralların «bölümleme» kavramına uyumu ise tartış- maya açıktır.

80

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu yazıda, sektörün kalkınma puanlarının muh- tevasıyla olan fonksiyonel ilişkileri belirtilmekte, Birinci Beş Yıllık Pilan uygulamasının sonuçları

492 sayılı Harçlar Yasasına göre plân örneği harcı kadastro müdürlüğü tarafından tahakkuk fiĢi düzenlenerek ilgilisi tarafından bankaya veya maliye

- Talebe Bağlı İşlemler (2010/4 Sayılı Genelgeye göre) - Tescile Konu Harita ve Planların Kontrolü (2010/22 Sayılı Genelgeye göre).. TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ.

Evvelce kadastro müdürlükleri tarafından gerçekleştirilen talebe bağlı değişiklik işlemlerinin -ki bu işlemler lisanslı büroların tabi olduğu düzenlemelerde kadastro

Aile yurdu kurulduğu tapu kütüğünün şerhler sütununa yazılır (MK.386). AKİTLİ İŞLEMLER: Tapu sicil müdürlüğünde resmi senet düzenlenerek yapılan işlemlerdir.

p) Sendika yetkili organları, Genel Başkan ve Genel Yönetim Kurulunca görev alanına ilişkin.. olarak verilecek diğer görevleri yürütmektir. Genel Denetleme Kurulunun

denilen tek noktadan çözümde DATUM alarak yapılmıştır. Ama burada esas önemli olan tek noktadan alınarak yapılan DATUM’un yarattığı, bir sonuç değildir.

4.2 Karlalan Sorunlar TAKBS projesi kapsamnda yürütülen saysallatrma yani Tapu ve Kadastro bilgilerinin cora bilgi sistemi TAKBS standardnda bir arada sunulabilmesi için