• Sonuç bulunamadı

FotomontajKarikatür:Serkan Demir. 1Temmuz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "FotomontajKarikatür:Serkan Demir. 1Temmuz"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1Temmuz 2020 - 155

FotomontajKarikatür:Serkan Demir

(2)

Aylık sanal ortamda yayınlanan e-dergidir 1 Temmuz 2020 / Sayı: 155

ESKİŞEHİR SANAT DERNEĞİ Adına Sahibi: Şehabeddin Tosuner Yazı İşleri Müdürü: GüngörKibaroğ-

lu

Genel Sanat ve Yayın Yönetmeni:

Şehabeddin Tosuner

Yayın Kurulu: Şehabeddin Tosuner, Ay- han Oskaylar, Nilüfer Sezer,

Yayın Hazırlama:Eskişehir Sanat Derneği Yönetim Yeri: İstiklal Mah. Şair Fuzuli Cad. No:28/2 Odunpazarı—/Eskişehir Tel: 0 222 2302557 GSM: 05353238363

e-posta:

esk.sanatdernegi@gmail.com www.eskisehirsanatdernegi.org

Eskişehir Sanat dergisi Basın-Yayın yasalarına uyar

Yayınlanan yazı ve eserlerden sahiple- ri sorumludur.

Kaynak gösterilerek yazılardan alıntı yapılabilinir.

ESKİŞEHİR’İN SANAT DERGİSİ

3

Eskişehir’in Ticaret ve Sanayi Müzesi

7

Felsefeci Şair Oruç Aruoba vefat etti Nurhan Kaya’nın Kapılar Sergisi

Edirne’den Fotoğraf sanatçımız:Uğur Kaygusuz Fotoğrafla mizah ve Serkan Demir

20 10 11

Fatma Kırdemir’in “Özlediğimiz Doğa” Sergisi

13

(3)

Fotoğrafla mizah yapmak ve Serkan Demir

Şehabeddin Tosuner

Mizah, güldürerek düşündürmek ya da kıssadan hisse göstermektir. Bu insanın çelişkileri, düşleri, yaptıkları, özlemleri kısaca bütün yönleri ile insanın hallerini gösterme sanatıdır. Kimisi Aziz Nesin gibi yazarak “Gülmece öyküsü” yazar. Kimisi Nedim gibi, Ümit Yaşar Oğuzcan gibi şiirle yapar,

“Taşlama ya da Hiciv “ deriz ona. Kimisi Turhan Seçuk, Semih Balcıoğlu gibi çizgileriyle resmeder,

“Karikatür” olur. Kimisi Mehmet Aslan gibi mizah ögeleri taşıyan heykel yapar “Satirik heykel” olur.

Engin Güler gibi yağlıboya tablolarında resim ola- rak yaparlarda var., Kimisi de Müjdat Gezer gibi tiyatroda “Güldürü Tiyatrosu” olarak, kimisi de Ke- mal Sunar gibi sinemada yapayor mizahı… Amaç insanın hallerini, toplumun alışkanlıklarını eleştir- mek, düşündürmek “Bak, gör ve gül haline” demek- tir.

Fotoğrafla mizah yapmak yani güldürücü fotoğ- raf çekmek de mizahtır. “Gülen fotoğraf” deniliyor Bulgaristan’ın Gabrova kentindeki<”Mizah ve Yer- gi Evi” müzesinde. Koleksiyonu bile var.

Gülen fotograf sadece çekilerek fotoğrafla mi- zah yapmak değil, fotomontaj ile de uygulaması vardır. Foto maniplasyon tekniği deniliyor. Yani fotomontaj, kes – yapıştır Bunu daha çok siyasilere, eğlence dünyasındakilere ve sporculara yapıldığını görüyoruz.

Esasında güldüren fotoğraf bulup onun üzerin- deki güldüren yanına abartma yapılması, insanı gül- düren hallerde gösterilmesini içeren uygulamadır.

Eskişehirli karikatür sanatçımız Serkan Demir epey zamandır çizgi ile yaptığı karikatürlerinin ya- nında fotomontaj fotograflarıyla da karikatür yani gülen fotoğraflar yapıyor. Daha önce öekilmiş, der- gi ve gazetelerdeki fotoğraflardaki kişilerin başları- nı değiştirerek yaptığı bu çalışmalarda farklı kişilik

gösteriyor. Bunda da kendi ve karikatür sanatçısı Sertaç Ürer’in başını kullanıyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman fotoğraf sa- natçılarının uyguladığı bir çalışma. En bilinen ör- neklerini Barış Kongreleri için yapılmış silahın süngüsündeki beyaz güvercin gibi afiş uygulamala- rında gördüğümüz bu çalışma gerçekten fotoğrafla

(4)

mizahda Serkan Demir’in iyi bir yeniden buluş ve uygulama alanını…

Serkan Demir 1975 yılında Eskişehir’de doğdu.

1991 yılında karikatüre başladı. İlk çizgileri Çifteler Gazetesi’nde yayınlandı. 1995 yılına kadar Eskişe- hir’de yaşadı. Sırasıyla Sakarya Gazetesi, Son Ha- ber, Milli İrade, Eskişehir Adım Gazetesi ve Tüketi- ci Kılavuzu dergisinde karikatür ve yazıları yayın- landı. 1993 yılında “SonHaber ” gazetesinde arka- daşıyla 7 ay süren "Hay Allah" adlı mizah köşesini hazırladı. Daha sonra Sakarya Gazetesinde; Engin Bayrı’nın “Açık Perde” köşesine tek kare siyasi ka- rikatürler çizdi. Gazeteci-Şair-Yazar Rahmi Emeç yönetimindeki “Sanat Güncesi”ne uzun soluklu “İb -notizma” köşesini hazırladı. Belçika'da yayınla-nan

"Jeton" dergisinde Yaşar Arda ile karikatürler çizen Serkan Demir, Ulusal ve bölgesel gazete ve dergiler

de karikatürleri yayınlandı. 1995 yılında İzmir'e yerleşen Serkan Demir, Türkiye Gazetesi Bölge sayfasında haber karikatürleri ve vinyetler hazırla- dı. Sinek, Boyoz, Sivilce, Maydanoz, Bayraklı Be- lediye Mizah mizah dergilerinde karikatür köşeleri hazırladı. İzmir’de Çiftçilere yönelik aylık yayınla- nan Köy Kahvesi dergisine "Köyleşme Noktası"

adlı köşe hazırladı. Halen Foto maniplasyon tekniği ile Fotokatür adını verdiği montaj yöntemiyle mi- zah üretmeye devam etmektedir

(5)
(6)

Serenad

Yeşil pencerenden bir gül at bana, Işıklarla dolsun kalbimin içi.

Geldim işte mevsim gibi kapına Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak, Ben aşkımla bahar getirdim sana;

Tozlu yollarından geçtiğim uzak İklimden şarkılar getirdim sana.

Şeffaf damlalarla titreyen, ağır Koncanın altında bükülmüş her sak.

Seninçin dallardan süzülen ıtır,

Seninçin karanfil, yasemin zambak…

Bir kuş sesi gelir dudaklarından;

Gözlerin, gönlümde açan nergisler.

Düşen öpüşlerdir dudaklarından Mor akasyalarda ürperen seher.

Pencerenden bir gül attığın zaman Işıkla dolacak kalbimin içi.

Geçiyorum mevsim gibi kapından Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ…

Serenad

Ahmet Muhip Dıranas 27 Haziran 1980 günü vefat etmişti.

Saygıyla anıyoruz.

Ahmet Muhip Dıranas

1909-1980

(7)

Fatma Kırdemir’in “Özlediğimiz Doğa” Sergisi

Mevlana ne güzel söylemiş; “Gözler güzeli görmek içindir.” Gerçekten de gözlerimiz kötü ola- nı, pis çirkin olanı görmek istemez. Küçülür, başı- mızı çeviririz. Oysa bir çiçek gördüğümüzde renkle- ri, biçimleri bizi hayran ederken bir de güzel koku- larını duyarız. Her çiçek başka bir güzeldir. Dünya- mızda binbir çeşit, sayısız denilecek kadar çiçek çeşiti var. Bir çiçekler mi? Daha nice küçük canlı- lar, büyük canlılar, karada başka, havada başka, su- da başka. Daha dağlar, taşlar, bulutlar, gün batımla- rı… Bir küçücük canlı görürsünüz. Ona bakarken;

benim vücudumdaki ciğer, kalp, beyin gibi her şe- yin minicik olanı da bunda var diye düşünürsünüz.

İşte bunu dediğinizde çiçekler, kelebekler renkle- riyle, kuşlar ötüşleriyle, bir bulutun yumak yumak gökyüzünde duruşu size yaşama sevinçi verir, doğa- nın farkındasınızdır. Bu sizde sanatçı ruhu, yaratıcı- lık verir. Sanatçı için, “Doğanın yaratıcılığına kendi yaratıcılığını katan” denilmez mi? Sanatçının doğa ile iç içe oluşu da bundandır.

Corona virüsü salgını yaşıyoruz. Evler kapan- dık. Doğa evimizde, pencere önünmüzdeki saksıda, sabah penceremizi açtığımızda sokakdaki ağaçta öten kumrunun ötüşünde. Dışarı çıkma istediğimde daha çok özlediğimiz doğa var.

Eskişehir’in önemli ressamlarından Fatma Kır- demir işte bunu dillendiriyor ve Eskişehir Sanat Derneği’nin E-Galerisinde açtığı sanal sergisine

“Özlediğimiz Doğa” adını vermiş. Suluboya, yağlı- boya teknikleriyle yaptığı tablolarında hayranlık duyduğu çiçekler, manzaralar var. Evimizin kapısı- nın dibine diktiğimiz bir sarmasık niçin kapımızı süslesin isteriz onu sorduran resimler yapmış.

Fatma Kırdemir Balıkesir’in Susurluk ilçesinde doğmuş. Bursa Öğretmen Okulu’nu bitirdikten son- ra İzmir Eğitim Enstitüsü’nden mezun olmuş. Uzun yıllar Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapmış.

Emekli olduktan sonra 2005 yılında resme başla- mış. Resim sevgisini ve ilk resim eğitimini, resim

öğretmeni Balâ Arı’dan almış. Daha sonra 2007- 2018 yıllarında Prof. Fikri Cantürk atölyesinde ça- lışmış. Grup 2005 resim grubu ressamlarından. Es- kişehir Sanat Derneği üyesi. 2007 yılından beri kar- ma sergilere katılıyor. 2019 yılında 3.Nusret Ural Sanat Ödülünü aldı.

KATILDIĞI SERGİLER

2007 Olgunlaşma Enstitüsü Resim Sergisi (Devlet

(8)

Güzel Sanatlar Galerisi)

2007 Eskişehir Sanat Derneği Karma Resim Sergisi 2008 Eskişehir Sanat Derneği Karma Resim Sergisi 2008 Dünya Kadınlar Günü Kadın Sanatçılar Sergi- si

2008 Fikri CANTÜRK ve Öğrencileri Resim Ser- gisi (Vestel Sanat Galerisi)

2009 Eskişehir Sanat Derneği Karma Resim Sergisi 2010 Grup 2005 Karma Resim Sergisi

2013 Karma Resim Sergisi (Tepebaşı Belediyesi Karikatürlü Evi)

2014 Karma Resim Sergisi (Devlet Güzel Sanatlar Galerisi)

2015 Karma Resim Sergisi (Devlet Güzel Sanatlar Galerisi)

2016 Atatürkçü Düşünce Derneği Güre Şubesi Kar- ma Resim Sergisi

2017 1. Nusret Vural Öğretmen Sanatçılar Resim Sergisi- Eskişehir Sanat Derneği-Turgut Özakman Sergi Salonu

2017 Eskişehir Sanat Derneği Naime Saltan Karma Sergisi- Yunus Emre Kültür Merkezi

2017 5. Uluslararası Resim-Heykel-Seramik Sergisi -Lions Kulüp- Turgut Özakman Sergi Salonu

2017 Cumhuriyet Coşkusu Sergisi-Eskişehir Sanat Derneği-Turgut Özakman Sergi Salonu

2017 Karma Resim Sergisi-Tepebaşı Belediyesi Ka- rikatür Evi

2017 Yurtta Barış Dünyada Barış Resim Sergisi- Turgut Özakman Sergi Salonu

2018 Eskişehir Sanat Derneği Dünya Sanat Günü Sergisi-Turgut Özakman Sergi Salonu

2018 Eskişehir Sanat Derneği 4. Yunus Emre Kar- ma Sergisi-Tugut Özakman Sergi Salonu

2018 Devlet Güzel Sanatlar Galerisi-Güler İşcan, Fatma Kırdemir, Sevim Şenkeser Ortak Sergi 2019 Devlet Güzel Sanatlar Galerisi-Nusret Ural adına düzenlenen Karma Resim Sergisi

2019 Eskişehir Sanat Derneği’nin Dünya Sanat Gü- nü Sergisi-Turgut Özakman Sergi

2019 “Yunus Emre” konulu Karma Resim Sergisi- Turgut Özakman Sergi Salonu

2019 7. Uluslararası Cumhuriyet Coşkusu Sergisi- Turgut Özakman Sergi Salonu

2019 Eskişehir Sanat Derneği-Karma Resim Sergisi -Ankara TESK Sanat Galerisi

2019 2. Naime Sultan Resim-Heykel Sergisi-Devlet Güzel Sanatlar Galerisi

2019 Eskişehir Sanat Derneği Sanat Dostları Sergisi -Turgut Özakman Sergi Salonu

2020 1. Namık Kemal Kaçın Resim-Heykel Sergisi- Eskişehir Büyükşehir Sanat Merkezi

2020 Dünya Kadınlar Günü Kadın Sanatçılar Ser- gisi

(9)
(10)

Eskişehir’in Ticaret ve Sanayi Müzesi Ali Ahmet Er

Eskişehir Ticaret Odası (ETO) Eskişehir’in tari- hi semti Odunpazarı’nda çok güzel, üç katlı bir Odunpazarı evini restore ederek 2017 yılında Eski- şehir’in ticaret ve sanayisinin dününü gösteren bir müze kazandırdı.

1893 yılında kurulan Eskişehir Ticaret Odası o gün bu gün her şeyi korumuş, belgelerle Eskişe- hir’de ticaret hayatını, sanayisinin nereden nereye geldiğini anlatırken Friglerden günümüze kadar Es- kişehir topraklarında yaşamış düne ait ne varsa an- latıyor bu müzede.

Müzeye girdiğinizde bir köşede her tuttuğu altın olan Kral Midas, bir köşede “Parayı veren düdüğü çalar” diyen Nasreddin Hoca eşeğinin üzerinde size bakıyor. Bir başka köşede Eskişehir’in sembolü ol- muş, Atatürk’ün dediği gibi; “Tabiat ananın sadece Eskişehir’e verdiği” lületaşımızı,ilk ustalarından lületaşı sanatçılarımızın “pirimiz” dediği Ali Osman Denizköpüğü dizinin üstünde lületaşımızı işliyor.

Bir başka köşede Eskişehir’de üretilen ilk otomobi- limiz “Devrim” yanında yine Eskişehir’de ilk üreti- len lokomatifimiz “Karakurt”u görüyorsunuz. Sa- dece bunlar değil. Cumhuriyet öncesinden gelen tahıl ağırlıklı tarımdan Cumhuriyetle beraber şehir olmuş Eskişehir’in Demiryolları, Şeker Fabrıkaları, Uçak Bakım’ından toprağa dayalı kiremit fabrıkala- rıyla sanayiye yönelmiş Eskişehir’i gözler önüne seriyor.

Müzeyi gezerken öğrendiklerinizin arasında eski uygarlıkların ünlü tarihçisi Strabon Eskişehirin tari- hi Frig yerleşkesi Pessinus için döneminde dünya- nın en büyük ticaret merkezi olduğunu öğrenmek de var.

ETO Ticaret ve Sanayi Müzesi Eskişehir’de me- rak edilen, en çok ilgi gören ve gezilen müzelerin- den biri…

ETO Başkanı Metin Güler

(11)

Edirne’den Fotoğraf sanatçımız:Uğur Kaygusuz

Edirne'de doğdum. İlk, orta ve Lise Eğitimimi Edirne'de tamamla- dıktan sonra Eskişehir Anadolu Üni- versitesi İİBF'den 1996 yılında me- zun oldum. Eskişehir'e ikinci şeh- rimde diyebilirim . Öğretmenliğe başladım. Şuan Edirne Emel Özgür Subaşıay Mesleki ve Teknik Anado- lu Lisesi'nde Muhasebe ve Finans- man Öğretmeni olarak görev yap- maktayım. Oldum olası spor, tekno- loji, bilim, doğa, coğrafya, tarih ilgi alanım olmuştur. Meraklıyımdır. Ye- ni bilgiler öğrenmek hoşuma gider.

Araştırırım. 2000'li yılların ortalarında kameralı cep telefonlarının çıkması sonucunda ilk fotoğraf çekme merakım başladı diyebilirim. Bu arada 2014 yılında

“Edirne’miz ve Biz” adında tarih, coğrafya vb ko- nularda bilgi veren, eski ve yeni fotoğraflardan olu- şan sadece Edirne ile alakalı olan grubu kurdum (Devam ediyor). 2015 yılında ise İlk fotoğraf maki- nemi EFOD'a(Edirne Fotoğraf Sanatı Derneği)kursa başladım(Şuan EFOD üyesiyim). Kursu bitirdikten sonra daha bilinçli olarak fotoğraf çekmeye başla- dım. Kendi okulum olan Edirne Emel Özgür Suba-

şıay Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nin merdiven duvarlarında Edirne ile alakalı fotoğraflarım asılı olup, sergilenmektedir. Ge- çen yıl Erciyes Üniversitesi tara- fından düzenlenen 1.Şanlı Türk Bayrağı fotoğraf yarışmasında 2.oldum. Aslında dereceden çok beni bu durum bayağı bir motivas- yonumu arttırdı. Biraz daha çalış- malarımı hızlandırdım. Bilginin sonu olmadığı bilinci ile öğrenme merakım her zaman artarak devam ediyor. Amacım yeni yerler görmek, özellikle doğa, tarih, kültür, coğrafya gibi konularda o çevreyi fotoğralamaktır.

Bu bağlamda kendimi en çok doğa, tarih ve mimari yapı, kültür, insan yaşamı fotoğraf severi olarak ta- nımlayabilirim. Bana bu röportaj fırsatı verdiğiniz için Eskişehir Sanat Derneği Fotoğraf Grubu ESFOG'a teşekkür ederim. Ayrıca Eskişehir'de ve diğer şehirlerimizde yaşayan Fotoğraf Dostlarına sevgi ve saygılarım sunarım. Işığımız bol olsun .

(12)
(13)

Nurhan Kaya’nın “Kapılar” Sergisi

Çiğdem Küçük

Yaşadığı şehirden hiç dışarı çıkmamış kişi için

“Avlu kapısından hiç dışarı görmemiş” denilirdi. Bu sadece başka şehirleri görmemiş anlamından çok, başka insanlardan, yaşamdan yani başka kültürler- den de habersiz anlamına geliyordu. Hatta; görücü usulu ile evlenen çok sessiz, başkalarıyla ilgilenme- yen kadın için kocası da “Bunu avlularının kapısın- dan ben çıkardım da insan arasına kattım “ diyenler- de olurdu.

Onun için kapının bir yanı buydu. Bir yanı da;

hanenin korunağı, mahremi, yani sosyal yanı.

Hep düşünmüşümdür. İnsan üzerine oturduğu kilimi, yemek yediği tabağı, çanağı niçin renklerle, süslemelerle süsler. Evinin kapısını, penceresini, sa- çağı odasınıun tavanını ahşap işçiliği ile süsler? Ya- nıtı güzellikler içersinde yaşamak yani sanatla yaşa- mak. Bir bizde mi? Tarihin her çağında, her coğraf- yada insan evini, tapınağını, yönetim yerlerini, kül- tü,r sanat yapılarını süslemiş değer katmış. Bir yere gittiğimizde ilk dikkatimizi çeken de bunlardır. Bir başka yeri görme isteğimizde bundandır.

Kapılar bir birine benzemez, o kadar çeşitlilik gösterirki, bir de onlara üzerlerindeki kapı tokmakla- rı, kapıdaki cam,pencere şekilleri daha da çok çeşit- lendirir.

Eskişehir Sanat Derneği üyesi, fotoğraf sanatçısı Nurhan Noylan Kaya ülkemizde şehir şehir gezerken kapıların bu çeşitliliği ve güzelliklerinin büyüsü ile fotoğraflamaya başlamış sonra bu tutku yuırt dışı gezilerine kadar uzamış ve inanılmaz güzellikte ka- pılar görmüş. Şimdi bu kapı fotoğraflarını Eskişehir Sanat Derneği’nin E-Galerisinde sanal sergi olarak paylaşıyor.

Nurhan Noylan Kaya, Şiir, öykü yazan, gezmeyi, doğayı seven, daha doğrusu yaşayan fotoğraf tutku- nu bir öğretmen. Şiirlerinde ödülleri var bir de

“Uçurtma Havayi Fişekler ve Pamuk Helva” adın- da yayınlamış şiir kitabı var. Kapılar için de :

“Kapılar aralamak yaşama. Bir kapı açılır dışarı.

Sonsuzluk, beklentiler, umutlar. Bazen hazan yap- raklarının çıtırtısı, bazen yağmur damlalarının tı- pırtısı. Belki kavuşmalar belki ayrılışlar. Doğanın mis gibi kokusu içine sinen.

Bir kapı açılır içeri. Mutluluk, sıcaklık, bera- berlik, sevinç. Belki hüzün belki hüsran. Geçmişe götüren ahşap kokusu. Bir dokunuş, içten bir gü- lümseme, güven. Ne tarafa açılırsa açılsın sevgiyle dolsun evren.” diyor

(14)

Nurhan Noylan Kaya’nın Kapıları

(15)

KIRK

Ruhun dalgalanmasıdır O müzik

İstanbul

Çocuk hıçkırıkları Tanrım ne demeli Kahvaltısını yapmamış Bir hiçlik gibi

Zengini fakire salan Hep aranan balonlarda Kapanma hisleri Çözülen düğümlenen Huşu

Pusu

Pek pahalı parfümlerin fışkı ekleri Dokunsan ağlayacak coğrafyaların Senin

Tanrım ne demeli Omzumuzdaki kol gibi adın

Ağır

anlamaklı

Yalın Tunalı

(16)

Huzur

Günler vardı işler güçler dolu İçinde tasa olmayan

Günler vardı zaman yoktu üzülmeye üzüldüğünü anlamaya bile Günlerim oldu şefkati bir reçel gibi kaşıkla yediğim

İçinde ben vardım sen vardın Günlerim oldu huzuru

Huzurla karşıladığım

Çayımı demleyip yaşamın demini beklediğim İzlediğim anların her saniyesinde

Bir yudum içtiğim huzuru Sevgiyle

Günlerim oldu yalnız

Yalnızlığı huzurla karşıladığım Yüreğimde bir umut gibi Aldığım anlarım oldu

Serap Pınar

(17)

Murat Güzel

(18)

Hiç kimse kalmadı senden sonra Bir bir yıkıldı bahçelerim

Bulutlarla bezediğim evlerim şimdi yok Yollarım eski yol değil sessiz

Kapılar çalıyorum açılmaz

Tarlalarımda eskisi gibi çocuklar oynamaz Oyunlar sahipsiz dolaşır sokaklarımda Hazinelerim gasp edildi

Bir bir

Bir kapının önündeyim, yapa yalnızım Şimdi elimden tutman vaktidir

Tez davran sesiz

Buralardan alıp götürme beni Yerimde kalayım iki gözüm

Annem nerelerde Oyunlarım

Sokaklarım nerede kaldı Beni arkadaşlarıma götürün Hatıralarımda kalsın

En sonunda Buralardan ben Çıkarken

İKİ GÖZÜM

Feridun Eren

(19)

içimdeki yabancı kuş seslerine karışıyor

kulaklarımdan silinmeyen sesin nadasa bıraktım beklentileri

insan en çok beklenmediği anda çıkıp gelmeli..

hayallerimi uçurtma iplerine bağla ki düşmesin gözlerinin maviliğinde içinin gelgit lerine..

içimdeki yabancı

insan hem çok yakın hem çok uzak olur mu ufka karışıyor silüetin

her gidişinde gözden kaybolana kadar

gölgeni izleyen gözlerimdeki umutsuzluklarla boğuluyorum gözlerinin maviliğinde

biliyorum gözlerimin içine baka baka izleyeceksin gözden kaybolmamı aklımdan çıkmayan gözlerinle..

bekliyorum bile beklentileri bu mutsuzluk mutlu kılan seni korkaksın

yok sayarak kaçtığını sanıyorsun

yok sayılmayı artık kabullenmiyor benliğim Denedim ama sığamıyorum

Sığamam ben o içinde büyüttüğün boşluğa Tüm mutsuzluklarınla mutsuz mutluluklar sana..

Öznur Albuz

(20)

Felsefeci, Şair Oruç Aruoba vefat etti

asemin Dağalp

“Türkiye'nin Nietzsche'si"

diye anılan felsefeci, şair Oruç Aruoba 31 Mayıs 2020 günü vefat etti.Oruç Aruoba 1948 yılında 14 Temmuz 1948. Ko- caeli’nde (Karamürsel) doğ- du.TED Ankara Kolleji, Ha- cettepe Universitesi Psikoloji Bölümünde lisans, yüksek lisans eğitimini tamamladı, Üniversitesinde kalıp çalışma- larına devam etti ve felsefe bilim uzmanı oldu. İyi bir şiir okuruydu" ona göre insanın temel sözü şiirdir."Onun için

Felsefe, Siir yakın olgulardı ."Yakın' değil, nere- deyse özdeş buluyorum."Şiir, Felsefe için tek ayrı- calıklı sanattır. Şöyle: Her bir sanat dalı kendine özgü ' malzemesiyle kağıt, çizim, renk, taş, ses,vb._anlam kurar. Oysa Şiir,anlamla anlam ku- rar; malzemeside, ürününde anlamdır” diyordu.

Felsefe ile hocası İonna Kucuradi ve Nietzsche sayesinde tanıştı.Ardından yazdıkları da akademik bir nitelik kazandı. Nietzsche,Hume Kant, Rainer M.Rilke, Paul Clean gibi pek çok yazar, düşünür ve saiirlerin eserleriniTürkçe'ye kazandırdı.1986 .da yazarlığa başladı ve sonra yazdıklarının nasıl ki- taplara, kendisinin nasıl bir yazara, şaire , filozofa dönüştüğünü anlatıyordu."Bir şeyleri anlamaya ça- lışmak; eğri okuduğunu gördüğüm birşeylerin doğ- rusunu bulmaya çalışmak; bir şeyi tam olarak dile getirmeye çalısmak_yazma çabam buna benzer şeyi oldu .. ..yani,ben kitap yazmadım: kitaplarım ken- dilerini yazdılar." Diyordu…

Eserleri : Deki iste, Yürüme, Hani,Uzak,Yakın, İle,Benlik, Meşe Fısıltıları,

gibi çok sayıda felsefe kategorisinde kitaplar ya-

Şiir Kitapları:_Kesik Esintiler, Agitler, Sayıklamalar, Doğan- çayır’ın Çınarları.

Pek çok basın organında yayın yönetmenliğini yaptı.

Dergiler için çeviriler hazırla- dı.Aruoba, Felsefe Sanat Bilim Derneğinin her yıl düzenledi- ği'Asos’ da Felsefe etkinlikle- rine katılarak,sunumlar yapı- yordu.Fikirlerine değer verilen Aruoba'nin şiirlerinde ki üslu- bu ve noktalama işaretleri, dil- bilgisi kurallarının dışında ka- lıyordu; ancak bu durum aka- demik çevrede sanatçının şahsına münhasır üslubu olarak değerlendiriliyor. Şair ,Felsefe Üstadı, Oruç Aruoba 72 yaşında hayata veda etti,geride düşünce- leri, cümlelerini,şiirlerini bıraktı gitti..

İlk kez 1995 'te yayımlanan "Uzak"adlı eserinde bir cümlede şöyle diyordu:"iki yol vardır,sizi acıdan kurtarabilecek; Hızlı Ölüm ve Uzun Sevgi:"

Kendi olarak, sana gelen

sana gereksinimi olmadan, seni isteyen

sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen kendi olmasını, senin ile olmaya bağlayan O, işte…

(21)

DALDA

Buradayım:

Uyurum belki bir gün.

Belki bitiririm bir gün delik deşik kozamı

dökülüp gitmeden bütün dut yaprakları bir gün

bir güç bulur içimde son bir gayretle

son salgılarımı gezdirir deliklerimde tırtılım tıkar gediklerimi.

O zaman

büzülür, dalarım uykuya- eski beni yok edecek yeni beni var edecek:

Bomboş, dopdolu

seslerden, esintilerden uzak içine gittiğim

olustuğum O Uyku Bembeyaz.

Benden önce de uyunmus.

Benden sonra da uyunacak, Simsiyah....

Oruç Aruoba

(22)

Geldiğinde her şeyi anlatacağım ona. Daha fazla taşımak istemiyorum içimde. Zaten şimdiye kadar ne varsa anlattım. Hiç yalan söylemedim. İçimin keşmekeşi, aklımı kurcalayan o duygu kalbimi sı- kıştıran o meşum his bitecek artık. Üzerimdeki ağır yük kalkacak. Kalkmalı da. Böyle yaşayamam.

Kimse böyle yaşayamaz. Aslında ona en sevdiği yemekleri hazırlayıp o kokulu taşlar satan yerden aldığım tütsülerden yakıp çok sevdiği şarkılardan birini açıp söylemek isterdim bunu. Elini karnıma götürüp hissediyor musun demeyi. Onca yoğunlu- ğun içinde neyi diye soracağını adım gibi biliyorum oysa. Bebeğimizi dediğimde beni kucağına alıp çe- vireceğini de adım gibi biliyorum. Öyle olmayacak ama. Geldiğinde bütün yorgunluğuyla gelecek. Yal- nız kendi değil aklındaki sorular, müşteriler, patro- nu, şirketteki diğer çalışanlar, dosyalar ve sayfalarca evrak da onunla gelecek.

Kapıdan girer girmez önce beni yanaklarımdan öpe- cek. Belki dudağıma da ufak bir buse bırakacak.

Sonra doğru banyoya gidecek. Duşunu alacak. “Her zaman söz veriyorum bu akşam yemeği ben yapaca- ğım diye ama bir türlü yapamıyorum yetişemiyorum özür dilerim hayatım.” diyerek uzun uzun af dileye- cek. “Bitmiyor ki işler. Tam çıkacakken yeni bir müşteri geliyor. Tam işim bitti diyorum. Hop başka bir iş çıkıveriyor. Seninle de ilgilenemiyorum bili- yorum ama söz en kısa zamanda şöyle baş başa bir tatile çıkacağız. Hem de şöyle uzun bir tatil.”

Tanıştığımızda ikimiz de üniversitedeydik. Bir arka- daş ortamında tanıştık. Bir yılbaşı gecesiydi. Şiir okudu. Ben de âşık oldum. Sonradan itiraf etti. Ben o şiiri senin için ezberledim. Her şey planlıydı yani.

O geceyi ayarlamamız benim o eve gelmem o şiiri okumam. Servet’le birlikte yaptı her şeyi. Sırf senin için. Seni seviyorum ben. O itiraftan sonra uzun uzun öptü beni dudaklarımdan. Sonra birbirimizin .

ÖYKÜ:

Çığlıksız

Ahmet Fenar

olduk ter ve sigara kokan battaniyesinin altında.

Daracık odasının aydınlatmaya bakan penceresin- den başka ışığı yoktu. Ama seviyorduk birbirimizi.

Seviyorduk, gerçekten.

Zil çalıyor işte. Kapıyı anahtarla açmaz Cemil. Be- nim açmamı ister. Babam da annemden böyle ister- di der. Bu gece belki de bu kapıyı son kez açacağım ona. Belki değil son kez. Benden nefret edecek bili- yorum. Etsin de zaten. Etmeli.

O daracık oda hiç gitmedi ki aklımdan. Ter ve siga- ra kokan kahverengi battaniye de. Ne kadar yıka- sam da çıkmıyordu kokusu. Tuhaf. Yenisi de almı- yorduk. Paramız bir battaniye almaya yeterdi sanı- rım. İki gün şarap içmesek alabilirdik herhalde.

Ama almıyorduk. Bedenimizin birbirine karıştığı anlarda aydınlatmaya bakan küçücük pencerenin perdesini de çeker iyiden iyiye bir hücreye döndü- rürdük odayı. Ve çığlıklar. Hücredeki mahkumların acı dolu çığlıkları değil ama aşıkların zevk dolu çığ- lıkları. Çok para kazanacağım derdi her defasında çığlıkların arasında kulağıma eğilip. Sen çok daha güzel yaşamalısın. Daha güzel evlerde.

Şimdi o çok güzel evlerden birinde yaşıyorum işte.

Belki de çoğunuzun yalnızca şu aptal zengin oğlan fakir kız dizilerinde görebileceğiniz kadar güzel.

Işıltılı avizeler, gösterişli mobilyalar, pahalı halılar.

Her şey var gibi görünüyor. Ama bir şey eksik. Bel- ki de çok şey eksik. O aşk yok artık. O tek kişilik hücreye sığan aşkın çığlıkları yok. Kahverengi bat- taniye yok. Geç kalınan dersler, fakülte bahçesinde kuytularda öpüşmeler, cebinde bir otobüs parası olmadığı için saatlerce yürünen yollar yok. Ali yok artık. Babası öldüğünde gitti memleketine. “Birkaç hafta kalmam lazım sonra dönerim.” dedi. Son sı- nıftaydık. Ben bekledim, o dönmedi. Birkaç hafta aylara dönüştü. Aylar dünyanın güneşin etrafında dönüşüne sonra.

(23)

Açtım kapıyı. Önce beni yanaklarımdan öptü Cemil.

Dudağıma da ufak bir buse kondurdu. Aklındakileri görebiliyorum Cemil’in. Müşterileri, şirketi, patro- nu, dosyaları. Banyoya gitti. Yıkandı. Çıktığında pijamalarını giyip geldi yanıma. “Her zaman söz veriyorum bu akşam yemeği ben yapacağım ama bir türlü yapamıyorum yetişemiyorum özür dilerim ha- yatım.” dedi. “Affet beni. Bitmiyor ki işler. Tam çıkacakken yeni bir müşteri geliyor. Tam işim bitti diyorum. Hop başka bir iş çıkıveriyor. Seninle de ilgilenemiyorum biliyorum ama söz en kısa zaman- da şöyle baş başa bir tatile çıkacağız. Hem de şöyle uzun bir tatil. Yemekte ne var bu akşam?”

Birkaç ay evvel gördüm Ali’yi. Tesadüfen değil.

Bulmuş beni. Tanıştığımızda olduğu gibi ayarlamış her şeyi. Çıkıverdi karşıma. Her zaman gittiğim ki- tapçıda.Elindeki kitabı uzattı. Baktım. Ağlamamak

için zor tuttum kendimi. Ağlamamak için zor tuttu kendini. Uzun saçlarını kesmiş. Önleri açılmaya başlamış yavaştan. Simsiyah sakallarına beyazlar eşlik etmeye başlamış. Seversin bu kitabı dedi. Baş- ka bir şey demedi. Ben hiçbir şey demedim. Hücreye benzeyen odasına benzer bir eve götürdü beni. Ko- kusu buraya da sinmişti. Bu kez çığlıksız seviştik.

Cemil yemek masasına doğru geçti. Masanın üzeri- ni boş görünce yüzüme baktı. Ben hamileyim Cemil dedim dünyanın en soğuk ses tonuyla. Şaşırdı önce.

İnsanın yüzüne yerleşen sayısız ifadeler bir bir gelip yerleşti yüzüne. Sonra gülümsedi. Bana doğru yü- rümeye başladı. Yaklaştı. Dur, gelme dedim. Gü- lümsemesi yeniden şaşkınlığa döndü. Bu kez ikiye katlanarak. Ben hamileyim Cemil. Ama senden de- ğil. Ali’den.

Eskişehir Sanat Derneği Eskişehir'de şiir yazan şair dostları- mızın daha üretken, daha iyi şiirler yazmaları ve paylaşma- larına ortam sunmak amacıyla oluşturduğu facebook’daki

“Eskişehir Sanat Derneği Şiir Grubu”nda, derneğin daha ön- ceki şiir etkinliklerinden biri olan AYIN ŞİİRİ ni her ayın son gününe kadar paylaştığı şiirler arasında seçilecek üç şiir

"Eskişehir Sanat" dergimizde "Ayın Şiiri" olarak yayınlana-

cak. Ayrıca kendilerine şiir etkinliklerimizde "Ayın Şiiri

Belgesi" verilecektir. Ayın Şiiri her ay değişen seçicileri ta-

rafından seçilecektir.

(24)

Corona19 Salgını nedeni ile kapalı olan

müzelerimiz 1 Temmuz günü açılıyor

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırılan parametreler: Epidemiyolojik özellikler (Olguların cinsiyeti, tanı yaşı, tanı konulma tarihi, aile öyküsü, akrabalık öyküsü) , fizik muayene bulguları, ilk

Evde sadece çok kederlendiğim zaman şarkı söylüyorum.. Çünkü, müzik benim duygularımı çok

İki yıl önce, 1809'da İstanbul’a gelen bir İngiliz aileden aldığı üç katlı köşkünde yaptığımız söyleşi­ de, buranın yıllanmış âşığı Barış

: Bunlar da, İstanbul’un İtilâf Kuvvetleri tarafından iş- î gali üzerine Büyük Millet Meclisi’nfn Ankara'da toptan- i dığım, hâlen ve istlkbâleıı

(38) 129 meme materyali üzerinde yaptık- ları çalışmada yaş, tümör çapı, histolojik derece ve lenf nodu metastazı ile VEGF ekspresyonu arasında anlamlı ilişki

Bu akşam TRT 2’de, Simurg belgeselinin dördüncü bölümünde, yalnızca şiirleriyle değil, oyunları ve denemeleriyle de edebiyatımızda önemli bir yer tutan Melih

Tabloları kendisi için aldığını belirten Akpınar, ayrıca şamdan tespih hat levhayı da bir milyar liranın üzerinde para ödeyerek satın aldı. Conrad Otel’de, 315 parça

Kutis marmorata telenjektatika konjenita, telenjektazi, flebektazi, deride atrofi ve ülserasyon görülebilen nadir konjenital bir hastalıktır.. Etiyolojisi tam olarak