T.C.
İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ
TÜRK MASALLARINDA KÖTÜLÜK OLGUSU
(Lisans Bitirme Tezi)
Rabia EKŞİ
İSTANBUL,2021
Türk Masallarında Kötülük Olgusu
Rabia Ekşi
Danışman: Prof. Dr. Mehmet Aça
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Lisans Bitirme Tezi Yönetmeliği Uyarınca Bölüm
LİSANS BİTİRME TEZİ Olarak Hazırlanmıştır
ii
BEYAN
Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak kullanılmadığını beyan ederim.
Rabia Ekşi 15.06.2021
iii
ÖZET
Bu çalışmada, Türk masallarındaki kötülük unsurlarının ve kötü karakterlerin incelenmesi hedeflenmiştir. Masal tanımı, tarihçesi ve özellikleri ortaya konmuştur. Türk masallarındaki kötülük olgusunu incelerken kötülüğün nasıl ortaya çıktığı, kötülük türleri, kötülüğün sonuçları, masallarda kötülüğü temsil edenler, kötülükle nasıl mücadele edildiği ve kötülüğün ortadan kalkmasının getirdiği sonuçlar incelenmiştir. Türk masallarında ön plana çıkan kötü karakterlerin bulunduğu metinler üzerinde durulmuştur.
Yapılan bu çalışma neticesinde, masalların genel özellikleri, kötülük olgusu ve masallardan örnekler, Türk masallarındaki kötülük olgusu hakkında bilgi sahibi olmamıza ve bundan sonraki çalışmalara da kolaylık sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kötülük, kötü karakterler, Türk masalları, halk edebiyatı
iv
ABSTRACT
In this study, it is aimed to examine the evil elements and bad characters in Turkish tales.
The definition, history and characteristics of the tale have tackled.While examining the phenomenon of evil in Turkish tales, how evil appears, the types of evil, the consequences of evil, those who represent evil in fairy tales, how to fight evil, and the consequences of the elimination of evil have examined.The texts with prominent bad characters in Turkish fairy tales were emphasized.
As a result of this study, the general characteristics of fairy tales, the phenomenon of evil and examples from fairy tales will provide us with information about the phenomenon of evil in Turkish fairy tales and will make it easier for future studies.
Keywords: Evil, evil characters, Turkish tales, folk literature
v
ÖNSÖZ
Bu çalışma, seçili masal metinleri ve karakterleri ile Türk masallarındaki kötülük olgusunu daha iyi ve doğru bir şekilde tespit edip açıklamak amacıyla hazırlanmıştır.
Çalışma üç bölüme ayrılmıştır ve ilk bölümde masallar hakkında genel bir bilgi verilmiştir. Masal türünün tanımı, tarihçesi ve özellikleri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde, kötülük olgusunu daha iyi anlayabilmek için, öncelikle kötülüğün nasıl ortaya çıktığı, nelere sebep olduğu, kötülükle nasıl mücadele edildiği ve kötülüğün ortadan kalkmasının getirdiği sonuçlar ele alınmıştır. ‘‘Kötülük’’ kavramı detaylı bir şekilde incelendikten sonra masallarda kötülüğü temsil edenler ve kötülükle mücadele durumları anlatılmıştır. Üçüncü bölümde ise yapılan kötülüklere ve kötü karakterlere göre sınıflandırılan masallardan örnekler verilmiştir.
Bu çalışmada incelenen her masal metni masallardaki kötülüğü temsil eden karakterlere göre seçilmiştir. İncelenen masal metinlerinde masalların kozmos> kaos>
kozmos sıralamasına göre oluştuğu gözlemlenmiştir. Masallar, bir düzen (kozmos) ile başlayıp ardından kaosa geçişi ve sonunda kötülükle mücadelede iyiliğin zaferi ile düzenin (kozmosun) yeniden kuruluşu ile son bulmaktadırlar.
Masallara farklı bir açıdan bakmamı sağlayarak tezimin hem hazırlık hem de yazma sürecinde samimiyetiyle, ilgisiyle ve sabrıyla bana yol gösteren ve zamanını ayıran değerli danışman hocam Prof. Dr. Mehmet Aça’ ya ve hayatım boyunca maddi manevi desteklerini esirgemeyen aileme teşekkür ederim.
Rabia Ekşi
vi
İÇİNDEKİLER
BEYAN ... ii
ÖZET ...iii
ABSTRACT ... iv
ÖNSÖZ ... v
İÇİNDEKİLER ... vi
1. BÖLÜM: MASALA GENEL BAKIŞ ... 1
1.1. Masalın Tanımı ... 1
1.2. Masal Araştırmalarının Tarihçesi ... 2
1.3. Masalın Genel Özellikleri... 6
1.3.1. Masal Başı ve Başlangıç Tekerlemeleri/Söz Kalıpları/Formeller ... 7
1.3.2. Masalda Olayın Anlatıldığı Kısım ve Tekerlemeler/Söz Kalıpları/Formeller... 8
1.3.3. Masalın Sonu Tekerlemeleri/Söz Kalıpları/Formeller ... 8
2. BÖLÜM: TÜRK MASALLARINDA KÖTÜLÜK OLGUSU... 10
2.1. Kötülük Nedir, Nasıl Ortaya Çıkıyor?... 10
2.1.1. Metafiziksel Kötülük ... 12
2.1.2. Fiziksel Kötülük ... 13
2.1.3. Ahlaki Kötülük ... 14
2.2. Masallarda Kötülüğü Kimler Temsil Ediyor? ... 14
2.3. Masallarda Kötülükle Nasıl Mücadele Ediliyor? ... 17
2.4. Kötülüğün Ortadan Kalkması Neyi, Neleri Getiriyor? ... 19
3. BÖLÜM: TÜRK MASALLARINDAN ÖRNEKLER ... 21
3.1. Saray ve İdare Adamlarının Kötülükleri ... 21
3.1.1. Helvacı Güzeli ... 21
3.1.2. Konuşan Bebek... 24
3.2. Gerçek Üstü Varlıkların Kötülükleri ... 25
3.2.1. Yüzük Kaçıran Kuş ... 25
3.2.2. Cinpulat ... 26
3.2.3. Muradına Ermeyen Dilber ... 27
3.3. Kardeş ve Akraba Kıskançlıkları... 27
3.3.1. Şehzade Hüdadad ile Kırk Dokuz Kardeşi ... 28
vii
3.4. Kıskanç İftiracı Kadınlar ... 29
3.4.1. Nartanesi... 29
3.5. Köse’nin Kötülükleri ... 30
3.5.1. Keloğlan ile Köse ... 30
3.6. Kötü Hayvanlar... 31
3.6.1. Tilkinin Şahitliği... 31
SONUÇ ... 33
KAYNAKÇA ... 35
1
1. BÖLÜM: MASALA GENEL BAKIŞ
1.1. Masalın Tanımı
Masal, anonim halk edebiyatının en yaygın ürünlerinden biridir. İnandırmak gibi bir amacı olmayan, kalıplaşmış ifadeler ile anlatılan hayal ürünü anlatılardır. Masallar, bir toplumun aynasıdır. Bu ayna sayesinde ait olduğu toplumun kültürü, inanışları ve davranışları yansıtılır. Masallar, “Bir varmış, bir yokmuş…” cümlesi ile başlayan, “Onlar erdi muradına…” cümlesiyle biten, iyilerin ödüllendirildiği, kötülerin cezalandırıldığı sözlü edebiyatın bir parçasıdır. Masallar, halkın ortak bilinciyle oluşturulmuş, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa aktarılan, mekân ve yer kavramı belirsiz, olağanüstü kahramanların, yaratıkların yer aldığı, hayale dayalı bir sözlü edebiyat ürünüdür.
Anonim halk edebiyatının en yaygın ürünü olan, Türkiye’de ‘‘masal’’ adı verilen anlatılar, diğer Türk topluluklarında “ertek”, “ertegi”, “çörçök”, “şörçek”, “nağıl” gibi adlarla anılmıştır. Türk diline ‘‘masal’’ kelimesi Arapçadan gelmiştir. Masal, başta lügatlar olmak üzere Türk ve yabancı pek çok araştırmacı tarafından da açıklanmıştır.
İslam Ansiklopedisi’nin masal maddesinde: “Mesel, masal (Arapça çoğulu âmsal) aslında iştikakına göre, Habeşçe mesl, messâle; Aramice masla ve İbranice mâsâl gibi mukayese ve karşılaştırma ifade eder; tabirler mutâd olarak bu şekli aldıkları için, bu kelime de sonra umumi olarak atalar sözü, darb-ı mesel mânâsını almıştır” denilmektedir (İA;8/120). Ahmed Vefik Paşa Lehçe-i Osmânî'de, masal maddesinde şöyle demektedir:
“Mesel, hâlâ hikâye, dâsıtân, menkabe mânâsına fıkra ve kaziyyeden gayri.” (Ahmed Vefik Paşa, 2/1103). Şemseddin Sami Kamûs-ı Türkî'de “Mesel” maddesinde şu tarifi vermektedir: “Âdâb ve ahlâk ve nasâyihe müteallik küçük hikâye. (Masal bundan galattır).” (Şemseddin Sami, 1989: 1288). Muallim Naci, Lügatinde “masal”a değil de
2
“mesel”e yer verir: “Dâsıtân, kıssa-i meşhûre. (Masal) bundan muharreftir” (Muallim Naci; 1322:950). Lügatlar dışında masalları tarif eden araştırmacılara gelecek olursak Saim Sakaoğlu, Gümüşhane Masalları Metin Toplama ve Tahlil adlı eserinde masal için,
"Kahramanlarından bazıları hayvanlar ve tabiatüstü varlıklar olan, olayları masal ülkesinde cereyan eden, hayâl mahsulü olduğu halde, dinleyicileri inandırabilen, bir sözlü anlatım türüdür" der. (Sakaoğlu, 1973:5). Pertev Naili Boratav ise masalı şu şekilde tarif etmektedir: “Nesirle söylenmiş, dinlik ve büyülük inanışlarından ve törelerden bağımsız, tamamıyla hayâl ürünü, gerçekle ilgisiz ve anlattıklarına inandırmak iddiası olmayan kısa bir anlatı.” (Boratav, 1982: 75).
1.2. Masal Araştırmalarının Tarihçesi
Sözün uçup yazının kaldığı dünyada bilinen bir şey vardır ki söz yazıdan önce gelmiştir.
Durum böyle olunca yazılı edebiyattan önce sözlü edebiyat var olmuştur. Tanzimat dönemi ile edebiyatımıza kazandırılan, duygu ve düşüncelerin aktarıldığı roman, öykü ve şiirden önce tüm insanlar sözlü edebiyat ürünlerine başvurmuşlardır. Sözlü edebiyatın başında gelen masallar, efsaneler, türküler, destanlar, bilmeceler, ninniler, sözlü edebiyatın temel taşları olmuşlardır. Bunların içinde masallar, üslubu, içeriği, kahramanları, iyilik ve kötülüğün savaşı ile halk içerisinde ayrı bir öneme sahip olmuştur.
İnsanlar, yüzyıllar boyu yaşamını, yaşamlarının gerçeklerini, beklentilerini masallardaki olaylara ve kahramanlara yüklemişlerdir ve böylece gelecek kuşaklara ulaşmaya ve onları eğitmeye çalışmışlardır. Çünkü masal kahramanlarının karşılaştıkları zorluklar, yaşam koşulları toplumun birer aynası niteliğindedir ve masallar, toplumu eğiten temel öğelerin başında gelir.
3
Batıda masallar üzerine yapılan ilk çalışmalar 19.yüzyılda başlamıştır. Masalların ilk kökenini de araştıran, Wilhelm Grimm’dir. Masalların kökenleri, masal araştırmacılarını en çok ilgilendiren konulardan biridir. Birçok araştırmacı masalların tarihi ve kökeni hakkında pek çok araştırmada bulunmuştur. Bir görüşe göre masalların kaynağı mitolojidir. Mitolojik görüşü savunanlardan G. Huet, masalların kökenini Veda’larda yani Hint mitolojisinde aranması gerektiğini savunmuştur. Bir başka görüşe göre masalların kökeni Hindistan’dır. Pançantantra1, Vetalapencavincati2 ve Çokasaptati3 gibi Hint masalları masalların kaynağı olduğuna dair görüşler vardır. Bu görüşü savunanlar arasında, Sylvestre de Sacy ve Henry Gaidoz vardır. Bir diğer görüş de masalların mitoloji ve Hint masallarıyla ilgili olmamasıdır. Bu görüşü savunanlar, masalların doğrudan doğruya hayatın kendisinden aktarılanlar olduğunu söylemişlerdir.
Bu tür masallar geçmişe ait kültürleri barındırırlar. O sebeple masalların tek bir kaynağı da yoktur. Masalların kökenleri ülkelerde aranabileceği gibi ayinlerde ve törenlerde de aranmıştır.
1Sanskrit aslından İngilizcesiyle karşılaştırarak tercüme eden H. Derya Can, Pançatantra (Beş Kitap) kitabının Pançatantra Üzerine bölümünde kitap hakkında şu cümleleri dikkat çekmiştir: ‘‘Pañçatantra beş kitaptan oluşmuştur. Her bir kitap kendi içinde belli bir konuyu anlatmaktadır. Pañçatantra’ya “atha kathāmukham yani böylece hikâye başlar” cümlesiyle giriş yapılır. Giriş kısmında Mahilāropya ülkesinin Amaraşakti adındaki kralın, sağduyudan yoksun, küstah ve cahil üç oğlu vardır. Kral, kendinden sonra ülkesini emanet edeceği oğullarının bilgisizliğinden dolayı çok mutsuzdur. Bu duruma çare bulmaları için sarayındaki âlimleri görevlendirir. Ancak âlimler bu durumu düzeltebilecek tek kişinin Vishṇuşarman adındaki bir brāhmaṇ olduğunu söylerler. Bunun üzerine kral, Vishṇuşarman’ı çağırtır. Vishṇuşarman krala oğullarını altı ay içinde eğitimli hâle getireceği konusunda söz verir. Buna ço k sevinen kral, oğullarını ona emanet eder. Prensleri yanına alan Vishṇuşarman onlar için beş bölümden oluşan tantrayı oluşturur. Bunlar: Mitrabhedaḥ (Arkadaşlığın Bozulması), Mitrasamprāptiḥ (Arkadaşlığın Kazanılması), Kākolūkīyam (Kargalar ve Baykuşlar), Labdhapraṇāşam (Kazanılmış Şeylerin Kaybı) ve Aparīkşitakārakam’ayı (Düşüncesiz Davranış). Böylece Vishṇuşarman söz verdiği gibi altı ay içinde üç prensi mükemmel bir âlime dönüştürür. Bu şekilde Giriş bölümü sona erdikten sonra sıra ile kitaplar başlar. Her kitap çerçeve öyküyle başlar. Bu çerçeve öyküler, o kitapta anlatılan öykü ve hikâyelerin özeti gibidir. Pañçatantra düz yazı ve özdeyişlerden meydana gelmiştir. Hacim olarak en kapsamlı kitabı I.
Kitaptır.’’ (Can, 2019:18)
2 Vetela’nın 25 hikâyesi anlamına gelir ve eserde 25 masal vardır.
3 Bir papağanın ağzından anlatılan 70 hikâye olarak bilinir.
4
Batıda 18.yüzyılın sonuna doğru gelindiğinde de Türk masalları araştırmacıların ilgi odağı haline gelmiştir. 1781 yılında M. Diegon’a ait “Nouveaux Contes Turc et Arabes (Yeni Türk ve Arap Masalları)”, W. Radloff’un 10 ciltlik “Proben der Volkslieder Türkischen Stamme” (Türk Kavimlerinin Halk Edebiyatından Örnekler) ve Macar Türkolog İ. Kunos’un 5 cilt olarak yayınlanan kitabında da Anadolu ve Rumeli’den derlenmiş birçok masal bulunmaktadır.
Türk edebiyatında ise Türk masalları üzerine çalışmalar, incelemeler ve yayınlamalar Cumhuriyet döneminde başlamıştır. Türk masalları üzerine yaptıkları çalışmaları ile Pertev Naili Boratav, Saim Sakaoğlu, Mehmet Tuğrul, Bilge Seyidoğlu ve Umay Günay dikkat çekmiştir. Türk masallarının bilimsel olarak incelenmeye başlanmasında ilk adımı Ziya Gökalp atmıştır. Tam anlamıyla bir öncü olarak sayılmasa da yol gösterici olmuştur. Çalışmalar içerisinde, A. Aarne ve S.Thompson’ın dünya masalları ile ilgili çalışmalarını dikkate alan ve Türk masallarının bilim terminolojisi üzerine incelenmiş ilk örneği, Ebedhard-Boratav kataloğu olmuştur. Umay Günay bu katalog hakkında şunları söylemiştir: “Türkiye’nin bütün bölgelerinde anlatılan ortak masallar hazinesi ilmî derleme usulleriyle tespit edilmiştir. 1953 yılında Wolfram Eberhard-Pertev Naili Boratav, Typen Türkisher Volksmarchen Türk masalları Tıp Kataloğunu yayınlamışlardır. 378 Türk masal tipini ihtiva eden bu çalışma Türk masal motif ve tiplerini sınıflandırarak tanıtmak yanında diğer milletlerin masal motif ve tipleriyle karşılaştırılmasına imkân sağlamıştır.” (Günay, 1992a: 322). Pertev Naili Boratav’ın bu çalışmasının dışında Az Gittik Uz Gittik ve Zaman Zaman İçinde eserleri de masal araştırmaları için oldukça önemli eserlerdir. Halk edebiyatı çalışmalarının akademikleşme süresinde de Saim Sakaoğlu, Bilge Seyidoğlu, Mehmet Tuğrul ve Umay
5
Günay akademik çalışmaları ile günümüzdeki masal araştırmalarının temelini oluşturmuşlardır.
Saim Sakaoğlu, Gümüşhane Masalları- Metin Toplama ve Tahlil adlı çalışmasında 70 masal metni incelemiştir. Masal kavramından, masalın özelliklerinden bahsetmiştir. Masallar için önemli bir yeri olan başlangıç, geçiş ve bitiş motiflerini örneklendirmiştir. Bu çalışma, Saim Sakaoğlu’nun doktora tezi olarak hazırladığı bir çalışmadır. Üç bölümden oluşur. Gümüşhane şehrinde derlenmiş 70 masal metnini incelemesi ile meydana gelmiş bir çalışmadır.
Bilge Seyidoğlu, Erzurum Halk Masalları Üzerine Çalışmalar adlı doktora çalışmasında 72 masal metnini incelemiştir. Çalışmasında, halk masalları üzerine dünyada yapılan çalışmalarına, masalların genel özelliklerine ve 72 masalın motiflerine yer vermiştir. Erzurum şehrinde derlenmiş masal metinlerinin genel özelliklerinden, tiplerinden ve epizot özelliklerinden bahsetmiştir.
Umay Günay ise, Elâzığ Masalları: Metin-İnceleme doktora tez çalışmasında 70 masal metnini yapısalcı yönteme göre incelemiştir. Doktora tez çalışmasında, dünya üzerindeki ve Türkiye’deki masal derlemelerine yer vermiştir. Çalışmanın birinci bölümünde, masal sınıflandırmalarındaki teorilere; ikinci bölümde, Elazığ’dan derlenen 70 masal metnine; üçüncü bölümde ise incelemelerinin sonucuna göre Elâzığ masallarının dünya masalları ile aynı yapıya sahip olduklarından bahsetmiştir.
Pertev Naili Boratav’ın başlattığı masal çalışmaları Saim Sakaoğlu, Bilge Seyidoğlu ve Umay Günay’ın akademik çalışmaları ile masal çalışmaları daha da ileri boyutlara taşınmıştır. Saim Sakaoğlu, Bilge Seyidoğlu ve Umay Günay gibi yüksek lisans ve doktora tezi olarak olarak hazırlanan çalışmalara, Ali Berat Alptekin’in Taşeli Platosu
6
Masallarına Motif ve Tip Araştırması adlı doktora tezini, Ziya Abdülmecit Akkoyunlu’nun Binbir Gece Masallarının Türk Masallarına Tesiri adlı doktora tezini, Esma Şimşek’in Yukarı Çukurova Masallarında Motif ve Tip Araştırması adlı doktora tezini ve Mehmet Özçelik’in Afyonkarahisar Masalları Üzerine Bir Araştırma adlı eserini eklemek mümkündür (Aça, 2016:160).
“Elf Leyle ve’l-Leyle” ismiyle bilinen “Binbir Gece Masalları” edebiyat hayatı içerisinde bilinen en eski masaldır. Fars edebiyatından bize geçmiş, “Pançatantra” ve
“Tûtiname” şeklinde tercüme edilmiş “Çakasaptati” isimli Hint masalı ve bunlardan başka “Kelile ve Dimne” en meşhur masal derlemeleridir.
1.3. Masalın Genel Özellikleri
Masallar, destan veya halk hikâyeleri kadar olmasa da uzun metinlerdir. Genellikle nesir şeklindedirler ancak bazı masallarda nazım-nesir karışımı da görülür. Masal başlarında, ortasında ve sonunda “tekerleme” ya da “formel” adı verilen cümleler vardır. Bir masal içerisinde, efsane, fıkra, mâni, türkü, ağıt, bilmece gibi halk edebiyatının diğer ürünlerine rastlanılabilir.
Masallar anlatıldıkları toplumun, çağın ahlaki ve kültürel kodlarını taşırlar ve her masalın kendine göre bir mantığı vardır. Genel konusu iyiliğin ve kötülüğün mücadelesi olan masalın destandan ve hikâyeden ayrıldığı en temel özelliği, ‘‘hayal’’dir. İnandırma amacı yoktur çünkü gerçekle ilgisi yoktur. “İmkânsızlık” masallarda yoktur. Masalların kendine göre kabul edilmiş imkânları vardır. Anlatı kısa ve yoğundur. “-miş’li geçmiş zaman” ile anlatılırlar. Masallarda tekrar edilen söz kalıpları ve tekerlemeler vardır.
Masallar, “evvel zaman içinde”, “bir varmış, bir yokmuş” ve “evvel zaman iken” gibi cümlelerle başlarlar.
7
Masal kahramanları, insanlar (padişah, tüccar, keloğlan …); hayvanlar (kedi, köpek, aslan, tilki…); bitkiler (ağaç, çiçek…); yaratıklar (peri, cin, ejderha, dev…) gibi akla gelebilecek her şeydir. Hayvanlar konuşabilir, birden insan olabilir. Masallarda kötülük-iyilik, doğruluk-eğrilik iç içedir. Masallar, “örnek alınması gereken şeyleri ya da kişileri” ve “kaçınılması gereken şeyleri ya da kişileri” anlatırlar. Masallar iyimserdir.
Sonunda her zaman iyiler, doğrular kazanır. Her masalın bir eğiticiliği vardır. Masallar iyiliğe teşvik eder. Masallarda genellikle kahramanların duaları ve bedduaları kabul olur.
Masallarda bazı tipler bazı karakteristik özellikleri sembolize eder. Keloğlan, iyiliği, saflığı; Köse, iki yüzlülüğü; Yaşlı adam, yardımseverliği, iyiliği; Kocakarı, ara bozuculuğu, kötülüğü sembolize eder.
Masallar yapısal olarak incelendiğinde üç bölümden oluşur: Masal Başı ve Başlangıç Tekerlemeleri/Söz Kalıpları/Formelleri; Masalda Olayın Anlatıldığı Kısım ve Tekerlemeler/Söz Kalıpları/Formeller; Masalın Sonu Tekerlemeleri/Söz Kalıpları/Formeller (Aça, 2016: 155-156).
1.3.1. Masal Başı ve Başlangıç Tekerlemeleri/Söz Kalıpları/Formeller
Masalların başındaki söz kalıpları, tekerlemeler, birbiriyle ilgisi olmayan kelime oyunlarından meydana getirilmiştir. İfadeler, konudan çok işlevle ilgilidir. Masalların başındaki tekerlemelerin, söz kalıplarının amacı, ilgi çekmek, masalın başlayacağını bildirmek ve dinleyenleri uyarmaktır.
Başlangıç tekerlemelerine, söz kalıplarına, formellere bazı örnekler:
“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler bakkal iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken…”
8
“Bir varmış, bir yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş. Allah’ın deli dolu kulları çokmuş;
bizden delisi hiç yokmuş. Masalı dinleyen çok, anlatan hiç yokmuş.”
1.3.2. Masalda Olayın Anlatıldığı Kısım ve Tekerlemeler/Söz Kalıpları/Formeller Bu bölümde esas olaylara yer verilir. Bu bölüm üçüncü tekil şahıs tarafından anlatılır.
“miş’li geçmiş zaman”, “şimdiki zaman” ve “geniş zaman” kipleri kullanılır. Başlangıç bölümünde olduğu gibi bu bölümde de tekerlemeler ve söz kalıpları vardır. Bu bölümdeki tekerlemelerin ve söz kalıplarının amacı, masalı renklendirmek ve masalın ortasında aşılması gereken zaman ve yer aralıklarının bulunduğu yerlerde olayları birbirine bağlamaktır.
Masal ortası tekerlemelerine, söz kalıplarına, formellere bazı örnekler:
“Konarak, göçerek, lale sümbül biçerek…”
“Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, altı ay gibi bir güz gittik; bir de baktık ki bir çuvaldız boyu yol gitmişiz.”
“Manastır’dan Tire’den, ben söyleyeyim buradan, siz dinleyin oradan…”
1.3.3. Masalın Sonu Tekerlemeleri/Söz Kalıpları/Formeller
Masal anlatıcısı bu bölümü kendine has bir şekilde bitirmek ister. Masalda geçen olayların ve durumların gerçekten yaşanmış olduğunu hissettirmek için masalın sonu tekerlemeler ve söz kalıpları ile süslenir. Masal anlatıcısı masalı, sanki masaldaki olayları sanki kendisi görmüş, yaşamış gibi bitirir.
Masal sonu tekerlemelerine, söz kalıplarına, formellere bazı örnekler:
“Gökten üç elma düştü, biri söyleyenin, biri dinleyenin, biri de cemaatin.”
9
“Yiyip içip muratlarına ermişler. Biz de onlar gibi muratlarına erenler için bir
‘hu’ diyelim.”
“Ben de oradan geçiyordum, ‘Bana biraz pilav, zerde verin’ dedim de aşçı kepçe ile elime nasıl vurduysa, kendimi attım. Kendimi attım da burada buldum.”
10
2. BÖLÜM: TÜRK MASALLARINDA KÖTÜLÜK OLGUSU
2.1. Kötülük Nedir, Nasıl Ortaya Çıkıyor?
İnsanlar karşılaştıkları olumlu ve kendilerine yarar olarak gördükleri durumlara iyi, olumsuz ve kendilerine zarar olarak gördükleri durumlara da kötü demişlerdir. Doğal afetler, kıtlık ve savaş gibi bütün olumsuz ve acı olaylar sonucunda da ‘‘kötülük’’
kavramı doğmuştur. Kötülük, kötü olma durumudur. Kötü, Türkçe sözlüklerde, genellikle, aşağı özellikleri olan, işe yaramayan, değersiz, hoşa gitmeyen şey olarak tanımlanmıştır. Klasik kaynaklara bakıldığında ‘‘kötülük’’ sözcüğü yerine ‘‘şer’’
sözcüğünün kullanıldığı görülür. Kötülük, acının, mutsuzluğun, kargaşanın kaynağıdır ve insanlığın, var olduğu zamanlardan beri, savaşmak zorunda kaldığı bir sorundur. Kötülük bazı kişiler tarafından yararsız, hoşa gitmeyen ya da yapılmaması gereken davranış olarak tanımlanırken; bazı kişiler de bilgisizlik, acı, adaletsizlik olarak tanımlamıştır.
Birçok din, kültür ve felsefe akımı kötülük kavramını tanımlamış ve çeşitli görüşlerde bulunmuştur. Yapılan bütün tanımlamalarda acı, yoksulluk, kargaşa ve mutsuzluk ortak kavram olmuştur. İnsanlar kötülüğün ne olduğunu bulmaya çalışırken, tanımlarken ‘‘Dünyada neden kötülük vardır?’’ sorusunu da beraberinde getirmişlerdir.
‘‘Bir acı ve kederle karşılaşıldığında, bu olay, birçok farklı yönden 'acaba neden' diye sorgulanabilmektedir’’ (Yaran, 1997: s.9).
İnsanlar çektikleri acıların kaynağını kötülükte ve günahta aramışlardır.
Kötülükler, din adamları ve teistler tarafından da açıklanması gereken olgulardır. Teistler, dünyanın Tanrı tarafından yaratıldığını ve Tanrı’nın sonsuz iyiliğe, güce ve bilgiye sahip olduğunu savunurlar. Bunun sonucunda da ‘‘Tanrı’nın kötülüklere izin vermesi doğru mudur?’’ sorusuna cevap aramaya başlamışlardır. Bu sebeple kötülük olgusu tarihin her
11
döneminde incelenmiştir. Pozitif ateistlerin de Tanrı’yı reddetmelerindeki en büyük neden ‘‘kötülük’’ olmuştur ve teistleri eleştirmişlerdir. Pozitif ateistler için Tanrı varsa kötülük yaşanmaması gereken bir durumdur. Teistler, yaratıcının ve kötülük olgusunun beraber var olabileceğine inanırlar. Teistler için Tanrı bir kötülüğe izin veriyorsa bir amaç uğrunadır ya da yapılan kötülük sonucunda iyi bir sonuç elde edilecektir. Teistlerin kötülüğü bu derece haklı sebeplere dayandırmalarına, “Teodise” adı verilmiştir.
Platon anlayışına göre, Tanrı’nın yarattığı, yaratacağı dünya kusursuzdur fakat Tanrı’yı engelleyen, engellemeye çalışan bir madde vardır. Bu sebeple de Tanrı’nın yaratmayı amaçladığı kusursuz dünyanın meydana gelemediğine inanırlar. Platon’a göre kötülük, insanın duygularının (korkular, tutkular) sonucunda ortaya çıkmıştır.
‘‘Yüzyıllardır kötülük devam ediyorsa ve edecekse kötülüğün olma sebebini “Tanrı’nın bir bildiği vardır” diyerek izah etmek isteyenler de olmuştur. Alvin Plantinga da bunlardan biridir. Ona göre, Tanrı’nın kötülüğü yaratmak için iyi bir nedeni vardır, ancak bu durum bizim anlayamayacağımız kadar komplikedir’’ (Ersoy, 2018:11).
“Kötülük” olgusu birbirinden farklı birçok alanın ilgisini çekmiştir ve araştırma konusu olmuştur. Fakat kötülükle, kötülüğünün nasıl ortaya çıktığı konusuyla en çok felsefeciler ve din adamları ilgilenmişlerdir. İbn Sina kötülük olgusuna ve nasıl meydana geldiğine yaratıcının tarafından bakmıştır. İbn Sina’ya göre her şey belirli bir düzen içinde yaratılmıştır ve bu sebeple de Tanrı kusursuzdur. İbn Sina kötülüğün meydana gelme durumlarını üç nedene bağlamıştır: Birincisi, bilgisizlik ve yaratılıştan gelen kötürümlük. İkincisi, eden ve elem. Üçüncüsü de yokluk sonucu meydana geldiğini söylemiştir (Türkben, 2012:68).
12
Kötülük olgusu ilk defa, bir ahlakçı olarak bilinen, Epikuros tarafından mantıksal bir açıda formülleştirilmiştir ve Epikuros bu konu hakkında bazı sorular sormuştur: Tanrı kötülüğü önlemeye çalışıyor ancak önleyemiyor mu? Böyle ise Tanrı güçsüzdür.
Önleyebiliyor ama önlemek istemiyor mu? O zaman niyeti iyi değildir. Tanrı hem önlemek istiyor hem de önleyebiliyor ise nasıl ve neden kötülük var oldu ve olabiliyor?
Kötülük olgusuna, problemine dini açıdan bakıldığında ise Lütfullah Cebeci,
‘‘Kur’an’da Şer Problemi’’ adlı eserinde, bu konu için, Kur’an’da ‘‘ceza’’ ve ‘‘imtihan’’
fikirlerinin yer aldığını söylemiştir. Lütfullah Cebeci’ye göre, yaşanılan kötülüklerin, başa gelen kötü durumların iki açıklaması vardır: Birincisi, kötü davranışlar sonucunda çekilecek cezalar. İkincisi de kötülük karşısındaki imtihandır. ‘‘Enbiya süresi 35. ayette denildiği gibi ‘‘Her nefs ölümü tadıcıdır. Sizi sınav olarak, iyilik ve kötülükle sınarız. Ve siz, yalnız bize döndürüleceksiniz”. Öyleyse kullar dünyada yaptıkları kötülüklerin cezasını henüz dünyada yaşarken çekerler. Başımıza gelen bir felaketin neden bizim başımıza geldiğini, hangi günah sebebiyle kötü duruma düştüğümüzü sorgulamamız, işte bu düşünce sebebiyledir’’(Ersoy, 2018:15).
Kötülüğü kökenleri, nedenleri, kaynakları bakımından kategorilere ayırmaya çalışan insanlar, üç temel kötülükten bahsetmişlerdir: “Metafiziksel Kötülük”, “Fiziksel Kötülük”, “Ahlaki Kötülük”.
2.1.1. Metafiziksel Kötülük
Metafiziksel kötülük, yaratılan evrenin sonluluğunu işaret eder. ‘‘Metafiziksel kötülük, yaratılmışlardaki asli kusurluluğa vurgu yapmaktadır’’ (Yaran,1997:26-27). Metafiziksel
13
kötülük, fiziksel ve ahlaki kötülüğün kaynağı olarak da gösterilmiştir. Metafiziksel kötülük insanlık için kaçınılmazdır. Tanrı’dan başka yaratılan her şeyin bir sonu vardır ve her şey noksandır. Mükemmellik azaldıkça metafiziksel kötülük ortaya çıkar ve bu da fiziksel ve ahlaki kötülüğü meydana getirir.
Alman filozof Leibniz, ‘‘metafizik kötülük’’ ifadesini kullanan ilk isim olarak kabul edilmiştir. Leibniz’e göre metafiziksel kötülük yaratılanlardaki asli kusurdur.
Kötülüğü, metafizik kötülük, doğal kötülük ve ahlaki kötülük olarak üçe ayıran Leibniz için asıl kötülük metafiziksel kötülüktür ve diğer kötülük türleri ondan doğmuştur.
Metafiziksel kötülük, fiziksel ve ahlaki kötülükten sadece tür olarak değil, cins ve ilke olarak da ayrılır.
2.1.2. Fiziksel Kötülük
Fiziksel kötülük, genellikle insanlardan bağımsız olarak gerçekleşen, ölüme sebep olabilecek sel, fırtına, deprem gibi doğal afet adı verilebilecek olayların neden olduğu kötülük türüdür. Fiziksel kötülük insan iradesinden uzaktır. İbn Sina’ya göre, her şey belirli bir kurala ve düzene göre var olmuştur ve bunun da bazı sonuçları vardır. İbn Sina için fiziksel kötülük bu durumla ilişkilidir. Yani fiziksel kötülük, ilahi gücün gereği meydana gelen nedensellik ile ilgilidir. Fiziksel kötülük için, insan davranışlarının dışında var olduğu düşüncesinin dışında, Tanrı’nın gücü ve insanların katkıları az da olsa etkili olduğu düşünülmektedir. (Türkben, 2012: 81).
Batı’da fiziksel kötülük için bir örnek gösterilmek istendiğinde, genellikle, 1 Kasım 1977 tarihinde, Lizbon’da gerçekleşen depremden bahsedilmektedir. Lizbon şehrini şiddetli bir şekilde etkileyen deprem, tarihte bilinen en kötü deprem olarak bahsedilmiştir. Fiziksel kötülüğe bir başka örnek de yine bir deprem gösterilmiştir. 13
14
Mart 1992 tarihinde Türkiye’nin Erzincan şehrinde gerçekleşen depremde de birçok kişi hayatını kaybetmiştir.
2.1.3. Ahlaki Kötülük
Ahlaki kötülük, insanın iradesiyle yakından ilişkilidir ve insanın iradesini kötü şekilde kullanması sonucunda ortaya çıkan bir kötülük türüdür. Hırsızlık, acımasızlık, iftira atmak, bir canlıyı öldürmek yani başka birine ya da birilerine zarar verilebilecek eylemler, ahlaki kötülüktür. Ahlaki kötülük, bazen bilinçli bazen de bilinçsiz olarak meydana gelir ancak mutlaka fark edilir bir kötülüktür. Ahlaki kötülük dini açıdan incelenirken
‘‘günah’’ kavramı ile ele alınmıştır. Bunun sebebi, kutsal kitaplar ve kötülük ile günah arasında bir ilişki olduğu düşüncesidir. İyi veya kötü olmak insana aittir. İnsanlar iradesini olumsuz yönde kullanarak yaptığı kasıtlı seçimler sonucu ahlaki kötülüğü meydana getirmiştir.
2.2. Masallarda Kötülüğü Kimler Temsil Ediyor?
Masallar, halk anlatıları içerisinde olağanüstülükler ile en çok karşılaşılan türlerden biridir. Bu olağanüstülüklerin önemli bir kısmını masallardaki kötüler oluşturmaktadır.
İyilerin ve kötülerin savaşının anlatıldığı masallarda, bazen insan bazen hayvan bazen de fantastik bir karakter olarak birçok kötü yer alır:
Devler, Türk masallarında en çok sözü edilen masal karakteridirler. Devlerin olmadığı masal sayısı oldukça azdır. Masal kahramanları karşılarına engel olarak çıkan devleri ya öldürür ya da onun dostluğunu kazanarak hedefine öyle ulaşır. Devler oldukça iridirler. Bazen kırk başlı, kırk kulaklı ya da yedi başlı şekilde tasvir edilirler. Devler insanlar gibi yaşarlar. Şekil değiştirme güçleri vardır. Eğer devler için ya da yakınları için
15
bir tehlike ya da bir saldırı olduğunu hissederlerse değişik şekillere girebilirler. Devler çok güçlü olmalarına karşın zeki değillerdir. Devler, kocaman bedenlerine rağmen küçücük insanlara karşı yenilebilirler. Kaf Dağı’nda yaşayan devler bir hamlede öldürülmesi gereken kötülerdir. Genellikle padişahların kızlarını kaçırarak mağaralarına hapsederler.
Cadılar (İhtiyar kadın, nene, kocakarı, üvey anne), koca burunlu, çirkin suratlı, kazma dişli, süpürgeye ya da küpe binen, arabozucu olarak tanımlanan kötülerdir.
Masallarda cadılar zaman zaman ihtiyar bir kadın olarak ya da masal kahramanının üvey annesi olarak karşımıza çıkarlar. Cadılar büyü yaparlar ve masal kahramanını aldatır, kandırırlar. Kahramanın yapmaması gereken şeyleri yaptırırlar. Cadılar, doğrudan doğruya masal kahramanının düşmanı değillerdir ancak masal kahramanına kötülük yapmak isteyenlerin menfaat için kullandığı kötülerdir.
Ejderhalar genellikle masallarda hazine bekçileri olarak bulunurlar. Ülkeyi kurtarmak için ejderhalar ile mücadele edilir. Gücü simgeleyen olağanüstü varlıklardır.
Gökte ve yerde bulunan iki tür ejderhadan bahsedilir. Gökteki ejderha iyiliği, yerdeki ejderha ise kötülüğü temsil eder. Genellikle üç başlı, iri, uzun kuyruklu ve ağzından alevler çıkan bir yaratık olarak tasvir edilirler. Masal kahramanına doğrudan doğruya kötülük etmek veya kahramanı öldürmek amacındadırlar.
Köse, Keloğlan’ın baş düşmanı olarak bilinir. Kurnaz, kötü kalpli, hilebaz ve acımasız biridir. Menfaatlerini her şeyin üstünde tutar. Başkalarına kötülük yapmaktan zevk alır. Aşılması gereken bir engeldir. Hiçbir zaman Keloğlan’ı yenemez ve sonunda cezalandırılır.
16
Yahudi, Köse gibi kurnazlığı ile meşhur bir tiptir. Her şeyi kolay yoldan elde etmek ister. İftira atmaktan korkmaz, hainlik yapar.
Üvey anneler masal kahramanını kıskanırlar. Kendilerini ve kendi çocuklarını daha üstün tutarlar. Masal kahramanları için her zaman tehlike arz ederler. Planlar kurarlar, büyü yaparlar bazen de büyü yaptırırlar. Öldürmek amacıyla çeşitli entrikalarda bulunurlar.
Krallar ve vezirler, masallarda kötü kral ve vezir oldukça sık görülen karakterlerdir. Ahlaksızlık yaparlar. En belirgin özellikleri verdikleri sözleri tutmamaktır.
Kimseye acımazlar ve en güçlü kendilerini görürler. Halkını ve bazen de ailelerini bile gözden çıkarırlar. Başkalarının eşlerine ve kızlarına musallat olurlar ve bin bir kötülükte bulunurlar.
Büyük kardeşler masallarda genellikle küçük kardeşlerini kıskanırlar ve bu kıskançlıkları sonucunda kötülükler yaparlar.
Tilki, hayvan masalları içinde kötülük denildiği zaman akla gelen ilk hayvandır.
Kurnazlığı ile bilinir. En zorlu durumlardan bile kurnazlığı ile kurtulur. Yalancı, kindar ve açgözlü bir hayvandır.
Türk masallarındaki bu kötü insanlar, hayvanlar ve fantastik karakterler ve bunların dışındaki birçok kötüler, masal kahramanının karşısına bilerek, isteyerek bazen de birilerinin isteği ile çıkan, tek amacı, masal kahramanına zarar vermek ve zor duruma düşürmek olan karakterlerdir.
17
2.3. Masallarda Kötülükle Nasıl Mücadele Ediliyor?
Masal, geçmişin bilinmeyen zamanlarından bu günlere uzanmış bir kaynaktır. Her dönemim izlerini, birikimini, tecrübesini taşıyarak, derinleşerek bu günlere kadar ulaşmıştır. Kültürümüzde ne varsa onu olduğu gibi yansıtır. Kavramların içinde saklı zihin haritalarıyla, olaylara yapışmış değer yargılarıyla bütünleşmişlerdir. Bu sebeple masallar pek çok ilim erbabının faydalanması için derin birer hazinedir. Toplumun kültürünü araştıran sosyologlar, dil ile ilgili mevzuları araştıran dil bilimciler hatta tarihî verilere ulaşmak isteyenler dahi masalların içinden sayısız ipucu bulurlar (Tezel;1990:17). Masallar, güzel bir vakit geçirme, eğlendirme amacının yanında, iyinin ve kötünün savaşında, sonunda her zaman iyileri kazandırarak doğruluğu, dürüstlüğü, iyiliği ve güzelliği öğretmek için kötülükle mücadeleyi gösterir. Masallarda, yalan, kurnazlık, şantaj, hile, namussuzluk, kıskançlık, korku, adaletsizlik, gıybet, kibir, hırs, şiddet, hırsızlık ve bunlar gibi birçok eylem kötülüğün unsurudur. Masallarda anlatılan iyiliğin ve kötülüğün savaşında iyiliğin galip gelmesi için, doğruluk, dürüstlük, namus, sabır, şans, umut, zekâ, sağduyu, bağışlama, dostluk, özveri, hukuk, adalet, yardımlaşma, arkadaşlık en büyük savunma araçlarıdır. Masallarda, bütün kötü eylemler ve sözler her zaman çok kısa sürer ve iyilik her zaman galip gelir. Bütün bu savunma araçlarının dışında masal kahramanına yardım eden Dervişler, Hızır, periler ve bazı hayvanlar da vardır. Hepsinin ortak noktaları da iyiliktir ve iyilik ile kötülükle mücadeleleridir.
Derviş ve Hızır, her zaman masal kahramanlarına yardım eden, dini karakterler olarak masallarda yer alırlar. Kahramanları en zor durumlardan kurtarırlar ve onları hedeflerine ulaştıracak doğru yolu gösterirler. Hızır ve Derviş bazen birdenbire ortaya çıkabildikleri gibi bazen de rüyalarda kahramanın karşısına çıkabilirler. Derviş ve Hızır
18
gibi yardımcılar ümidin ve güvenin simgesi olurlar. ‘‘Türk masallarında masal kahramanlarının mutluluğa ve başarıya ulaşmalarında iyi bir Müslüman olmaları önemli bir yer tutar’’ (Günay, 1975: 48-50). Masal kahramanının iyi niyeti ve dini inancı kötülükle mücadelesinde Derviş ve Hızır’ı en büyük yardımcılarından biri yapar.
Periler, masallarda güzel olmaları ve olağanüstü güçleri ile dikkat çeken yardımcılardır. Periler her kılığa ve şekle girebilme özelliğine sahiptirler. Masallarda en çok güvercin olarak yer alırlar. Bazen de meyve ağaçlarından çıkarlar. Masal kahramanlarına her daim yardım ederler ve kötüleri cezalandırırlar.
Atlar, masal kahramanlarının mücadelelerinde en büyük yardımcılardan bir diğeridir. Atlar, ulaşım aracı olmaktan çok kahramanın dostu olarak var olurlar. Güçleri ve zekâları ile kötülüğü alt etmeğe yardım ederler.
Zümrüdü Anka, gerçek hayatta var olmayan ancak masallarda bir ulaşım aracı görevini üstlenen, kahramana yardımlarda bulunan bir kuştur. Konuşabilme yeteneğine sahip olan Zümrüdü Anka kuşu oldukça da kuvvetlidir ve masal kahramanının gitmesi gereken her yere götürebilir. ‘‘Zümrütü Anka, yılda bir kere yumurtlarmış, yumurtadan çıkan yavrularını her yıl, bir yılan veya bir ejderha yermiş. Masal kahramanı tesadüfen Zümrütü Anka kuşunun yuvasının bulunduğu ağacın altında uyur. Yılan veya ejderha, yavruları yemek üzere geldiğinde yavruların bağrışmalarından uyanır, yılanı veya ejderhayı öldürür, yavruları kurtarır. Müteşekkir olan Zümrütü Anka Kuşu, şükran borcunu ödemek üzere kahramanı yer altı dünyasından yerüstü dünyasına veya kahramanın ulaşması çok güç olan uzak ülkesine ulaştırır. Bu yolculuk için kırk batman et ve kırk batman su ister. Seyahat süresince masal kahramanı, Zümrütü Anka Kuşuna hak dedikçe et, huk dedikçe su verir. Bazı masallarda varmak istedikleri yere çok az bir
19
mesafe kaldığı sırada kırk batman et biter, kuş et isteyince masal kahramanı hemen baldırından bir parça et keser ve kuşun ağzına verir. Masal kahramanı memleketine ulaşınca Zümrütü Anka Kuşu onun bacağından kopararak verdiği eti geri yerine koyar, masal kahramanı eskisinden iyi olur.” (Günay, 2009: 90).
Kötülerin karşısında her zaman iyinin kazandığını gösteren, doğruyu, güzeli ve iyiliği öğreten bir eğitim aracı olarak masallar, yalan ve kurnazlığın getireceği mutluluğun kısa süreceğini, yalan söyleyenin, namussuzluk, hırsızlık yapmanın insanın başına büyük dertlerin açacağını, kimseye kötü niyet beslenmemesi gerektiğini, kıskançlığın, hırsın ve şantajın insanın kendine döneceğini, haksızlık yapanın yalnız kalacağını, iyiliğin ve iyi insanların, hayvanların, varlıkların yardımı ile masal sonlarında bütün kötülerin cezalandırılması ile anlatırlar.
2.4. Kötülüğün Ortadan Kalkması Neyi, Neleri Getiriyor?
Masallarda başta her şey bir düzen içerisindeyken bir kötülük ile kargaşa ve düzensizlik meydana gelir. Kötülüğün sebep olduğu kargaşa ve düzensizlik iyilik ile ortadan kaldırılarak tekrar düzen sağlanır. Düzenden kargaşaya ve tekrar düzene dönüşü, kozmos> kaos> kozmos şeklinde göstermek mümkündür.
Kozmos, Yunanca bir kelime olarak düzen anlamına gelmektedir. Evrende canlı ve cansız bütün varlıkların, şeylerin uyum içinde bulunmasıdır. Düzensizlik, kargaşa anlamına gelen kaos kelimesinin de zıddıdır. Kozmos ve kaos zıtlığı eski zamanlardan beri süre gelen araştırmaların konusu olmuştur. ‘‘Kaos ve kozmos, mitik düşüncenin ortaya koyduğu değerler dizgesinde var olmakla birlikte daha sonraki süreçte bu iki zıtlık ya da birbirini bütünleyen kavram dizgesi insanoğlunun hayatında sürekli olarak yerini almıştır’’(Köse,2020:73). Bu iki zıtlık masallarda da açıkça gösterilmektedir.
20
Kozmos ya da düzeni bozan saldırılar, kaynağı nereden olursa olsun, ilk olarak toplumda düzensizliğe ve karmaşaya yol açar. Kaosa neden olan durum ya da kimse ortadan kaldırılmadan toplum huzurlu ve mutlu günlerine dönemeyecektir (Aça, 2016: 1- 9). Masallar iyinin ve kötünün mücadelesinde, kozmostan kaosa ve sonunda tekrar kozmosa dönüşümü anlatır. Başta her şey bir düzen içerisinde iken kötü bir düşünce, söz, davranış kaosun ilk eylemi olarak ortaya çıkar ve düzen ortamı bozulmaya başlar.
Masallarda kaosun oluşmasına sebep olan, ‘‘kötü’’ olarak nitelendirilen, devler, cadılar, ejderhalar, üvey anneler ve diğer kötülerdir. İyinin, doğruluğun, güzelliğin anlatıldığı masallarda her zaman kötülüğe karşı iyilik galip gelir. Kötülüğe karşı mücadelede, doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma, adalet ve bütün iyi kahramanlar kozmosun koruyucu olarak masallarda yer alırlar.
Masallarda kötülüğü temsil eden karakterler, adaletsizlik, yalan, hırsızlık, namussuzluk, kıskançlık, şiddet, iftira ve bunlar gibi birçok kötü davranış ile masal kahramanlarına, doğaya, insanlara zarar vererek kozmostan kaosa geçişe neden oluyorlar ancak iyilik ve iyiliğin savunucuları ve masal kahramanının yardımcıları akılları, inançları, doğrulukları, dürüstlükleri, güvenilirlikleri ve yardımlaşmaları ile beraber mücadele vererek kaostan kozmosa dönüşü sağlıyorlar. Böylece kötülük ortadan kalkıyor, masalın başındaki düzen ortamı sağlanıyor ve kötülüğe neden olan, kötülük yapan her şey ve herkes cezalandırılıyor. Kötülüğün ortadan kalkması ile huzur, mutluluk, dostluk, yardımlaşma, doğruluk ile dolu bir düzen ortamı sağlanıyor.
21
3. BÖLÜM: TÜRK MASALLARINDAN ÖRNEKLER
‘‘Masallarda çoğunlukla iyilik, dürüstlük, adalet ve çalışkanlık gibi erdemler üstün gelmekte ve yine çoğunlukla masallar mutlu sonla bitip, iyiler hak ettikleri yere ulaşırken, kötüler de cezalarını çekmektedirler” (Helimoğlu Yavuz,2009:32-33). Masallarda iyilerle kötülerin mücadelesi anlatılırken genellikle kötülere genellikle cezalar verilmektedir. Bu cezalar ölüm cezalarıdır. ‘‘Masallarda da Kur’an kıssalarında olduğu gibi iyilikle kötülüğün savaşı vardır. Neticede hep iyiler kazanır, kötüler ise hazin âkıbete uğrar.
Okuyucuya ya da dinleyiciye iyiler için örneklik oluşturur. Masallar da Kur’an kıssalarında olduğu gibi soyut olan değerleri somutlaştırarak, hatta bir kişinin şahsında resmederek insanlara anlatır. Böylece zihinlerde yer etmesi gereken değerler, masalların canlı işleyişiyle zihinlere kazınır’’ (Ünlüer, 2013: 21).
3.1. Saray ve İdare Adamlarının Kötülükleri
Masallarda kötü padişahlara ve vezirlere oldukça sık görülür. Ahlaksızlık, olmayacak şeyler isteme, sözünde durmama ya da başkasının eşine, kızına musallat olma gibi birçok kötü özellikleri vardır.
3.1.1. Helvacı Güzeli
Bir adamın dünyada yalnızca bir oğlu ile bir de kızı varmış. Kızının çok güzelmiş. Kızı o kadar güzelmiş ki sokağa bile çıkarmazmış. Günlerden bir gün kızın babası ve erkek kardeşi Hicaz’a gitmeye karar verir. Babası kızını karşısına alır, eski düzende yaşamasını, sokağa çıkmamasını söyler ve yola çıkmadan önce kızın bütün ev alışverişini yapar. Kızı da mahallenin müezzinine emanet eder. Bir gün müezzin kendisine emanet edilen komşunun kızını camdan görür. Ne yapıp etsem de bu kız ile görüşsem düşüncesi ile
22
planlar kurar ancak hiçbirini beğenmez. Aklına bohçacı kadın gelir. Bohçacı kadını kızı dışarı çıkarması için ikna eder. Bohçacı kadın kızın yanına gider. Kıza filanca yerde bir hamam açılacağını, usta çalgıcıların geleceğini, güzel kızların da orada dans edeceğini söyler. Onu da çağırır. ‘‘Gel de şu hamama kendi yaştaşların arasında biraz eğelenirsin, gönlün açılır. Akşam olmadan alır yine geri getiririm." deyince kızcağız:
‘‘Aman hanım teyze bugüne kadar bir yere çıkmış, kimseye gitmiş değilim.
Babamın huyunu ise bütün dünya bilir. Hicaz'a gideli ancak iki gün oluyor. Sonra mahalle halkı ne der? Aradan iki gün geçti sokaklara düştü, diye ayıplamazlar mı?" dediğinde cadı karı:
‘’Aman benim eteği temiz, iffeti kavi genç kızım seni yazıya yabana değil, yalnızca kadınlar hamamıma götürüyorum. Uygunsuz bir yer değil ki ayıplasınlar. Bu kadar konu komşu kızları giderlerken, sen bundan niye mahrum kalasın? Gel, sen beni dinle, beyhude nefsine eziyet edersin. Bunu hiç kimse ayıplamaz, hoş görür’’ diye önünde ardında yuvarlanıp kızcağızı kandırır.’’(Alangu, 2008: 34). Genç kız bohçacı ile hamama gider ancak bir bakar ki hamamda kimse yok. Bohçacı kadın inanır diğer kızların geleceğini de düşünerek üstünü soyar. Bohçacı kadın tarağını unutma bahanesi ile kızı orada tek başına bırakır. Kız sıcak yere girince bir bakar ki mahallenin müezzini sırıtır halde karşısında duruyor. Kız hemen içine düştüğü oyunu anlar ve yardım çağırsa bile kimsenin onu duymayacağını düşünerek bir oyun kurar."Aman Müezzin Efendi, işittik ki bu hamamda sazlar çalacak, çengiler oynayacakmış. Ballandıra ballandıra bunca övdükleri hamam bu mudur? Ortalıkta sizden; benden başka kimseyi göremiyorum.
‘‘Aman sultanım! Ne gam edersin? Kimse gelmezse biz, ikimiz yer içer; yıkanır keyfimize bakarız, öyle değil mi, benim gencecik sultanım?" ‘’Aaa! Pekâlâ olur Müezzin
23
Efendi. Şu kumanın başına oturalım; önce ben senin başını üç su yıkayayım, sonra da sen benim yıkarsın; arkasından da yiyip içip güzel keyfimize bakarız." der; geçer bir kurnanın başına oturur, müezzini de önüne oturtur. Kaynar sularla bolca sabun süre süre başını öyle bir köpürtür ki, müezzinin başı üstüne kar yağmış hamam kubbesine döner. Adam keyfinden mest olmuş sırıtırken, kız da köpükleri onun yüzüne gözüne iyi kat kat yayar, bulaştırır. Müezzin orada oturadursun, kız hemen yerinden fırlar’’(Alangu,2008:36-37).
Kız eline ne geçerse müezzine vurmaya başlar ve oradan kaçar. Müezzin haftalar sonra suçunu örtmek için ve de öcünü almak için kızın Hicaz’daki babasına mektup yazar.
Babası kızının kötü davranışlarda bulunduğu yazılı mektubu alınca oğlunu kardeşinin başını kesmesi için eve gönderir. Kızın erkek kardeşi mektuptaki yazılanlara inanmaz.
Mahalleye döndüğünde de kardeşini sorup soruşturur, kardeşinden gerçekleri öğrenir ve onun kaçıp gitmesini söyler. Kız kendini dağlara vurur. Kız geceyi bir ağaç tepesinde geçirir sabah olduğu sırada da ava çıkan bir şehzade ile karşılaşır. Birbirlerini beğenen iki genç kırk gün kırk gece düğün yaparlar. Aradan yıllar geçer üç tane çocukları olur. Sultan artık babasının ve kardeşinin özlemine dayanamaz ağlamaya başlar bunu gören şehzade karısının üzülmesine dayanamaz ve onu babasının ve kardeşinin yanına gitmesi için yanına yardımcılarını da vererek yola çıkarır. Sultan üç çocuğu ve vezir ile yola çıkar.
Saraydan iyice uzaklaştıkları sırada vezirin kötü niyeti ortaya çıkar. Vezir sultanı çocukları ile tehdit eder. Başka çaresi kalmayan sultan başını çevirir ve çocuğunun ölmesine razı olur. Yolda ilerledikçe vezir kötü niyetinden geri dönmez Sultan da vezire teslim olmaz ve günün sonunda üç çocuğunu da kaybeder. Sultan bu durumdan kurtulmak için bir plan kurar ve ondan kurtulur.Vezir saraya döner ve zavallı şehzadeye karısının kaçtığını söyler. Şehzade üzüntüsünden saraylara sığamaz ve karısını aramak için yollara düşer. Zavallı kız, ise son takılarıyla erkek kıyafetleri satın alır ve bir helvacıdan iş ister.
24
Adam, para veremeyeceğini söylesene de kız karın tokluğuna da olsa çalışacağını söyler.
Yaptığı helvaların ünü ve bu helvacının güzelliği bütün şehri sarar. Şehzade, karısını aramak için buralara kadar gelmiştir ve ününü duydukları helvacıya uğrarlar. Bu sırada, kızın eski mahallesinde bir eğlenceleri olduğu için helva yapması için kızı davet ederler.
Genç kız ve misafirleri ile birlikte, helva yapmak için kızın eski mahallesine giderler.
Genç kız bir de bakar ki hayatındaki herkes bu odada toplanmış olduğunu görür. Herkes bir yandan helva yerken bir yandan hikâyelerini anlatırlar. En sonunda helvacı güzeline hikâyesini sorarlar. O da en baştan hikâyesini anlatır ve kendisinin de hikâyedeki kız olduğunu söyler. Babası ve abisi kızı sevgiyle kucaklarken; müezzin ve vezir mahalle meydanında sallandırılır. Şehzade biricik karısını alır ve yeniden kırk gün kırk gece düğün yaparlar (Alangu, 2008:31-53).
3.1.2. Konuşan Bebek4
Bir padişahın bir oğlu varmış. Bu oğlan hiç dışarı çıkmazmış. Bir gün arkadaşları gelip şehzadeyi göle götürürler. Göl kenarında otururlarken şehzade bir kurbağa görür. Şehzade kurbağanın sesinden etkilenir ve onu yakalar onu sarayda rafa saklar. Bir gün bakar ki kurbağanın yerinde bir kız var. Şehzade güzel kızı alır. Bunu gören annesi babasına kızın ona yakıştığını onun alması gerektiğini söyler. Padişah da oğlanı öldürmeye karar verir.
Ancak ondan önce annesi ölür. Padişah da bir cadı kadın bulur ondan yardım ister.
Şehzadeyi uzak tutmak için ondan türlü türlü şeyler ister. Önce ölen annesinden bir anahtar getirmesini ister. Şehzade karısının da yardımıyla annesinden anahtarın yerini öğrenir. Padişah oğlunun sağ bir şekilde saraya dönmesine çok üzülür bu sefer de
4 Halise Yeğin, Kelkit. Gelinine göz koyan ahlaksız bir padişahın neticede taş olup cezalandırılması (Sakaoğlu, 2002:94).
25
oğlundan bir halı ister. İstediği halı öyle bir halı olacak ki bütün askerler üzerinde yemek yiyebilecek ama yarısı da boş kalacak. Karısı şehzadeye bu konuda da yardım eder.
Şehzade halıyı da kolaylıkla bulur babasına getirir. Padişah cadıyı tekrar çağırır yine akıl alır. Bu sefer oğlundan körpe bir çocuğu konuşturmasını ister. Şehzade körpe çocuğu konuşturur onu da babasına getirir. Körpe çocuk oğlanın babasına der ki: ‘‘Padişahım sağ olsun, konuştururlar da mı sorarlar, konuşturmadan mı sorarlar?" "Konuş bakalım." "Bir oğlan öteki dünyaya gider de anahtarları getirir mi?" "Haklısın." "Öyleyse dizlerine kadar taş kesilesin. Oğlan gidip kocaman bir halı getirebilir mi? Dizlerinden göbeğine kadar taş kesilesin. Hiç körpe çocuk konuşur mu? Öyleyse her tarafın taş kesilsin." Der ve padişahı taş kestirir (Sakaoğlu, 2002:303-304).
3.2. Gerçek Üstü Varlıkların Kötülükleri
Doğrudan doğruya masal kahramanına kötülük etmek, onu öldürmek, zarar vermek ve işlerine, amacına engel olmak için var olan kötülerdir. Devler, cadılar, ejderhalar genellikle bu grup içinde yer alırlar.
3.2.1. Yüzük Kaçıran Kuş
Bir gün padişahın kızı güvercinlere yem verirken bir kuş gelip parmağındaki yüzüğü alır.
Kız güvercini bulmak için her yedi yol ayrımına bir kahve yaptırır ve gelenlerin hikâyelerini dinler. Kahvelerden birine gelen bir yaşlıdan kuşun bulunduğu mağaranın yerini öğrenir. Kız kuşu bulur ancak kuş, devin esiri olan bir şehzadedir. Devin korkusu ile bir süre orada beraber yaşamaya başlarlar. Birkaç gün sonra mağaradan çıkarlar ve şehzadenin evine giderler. Kız o gece bir oğlan doğurur. Şehzade kuş olup her gün karısını görmeye gelir. Ev halkı bu durumdan şüphelenir ve devin şehzadeye yaptığı büyüyü öğrenir. Padişah gidip devi öldürür ve büyü bozulur (Seyidoğlu, 1975:180).
26 3.2.2. Cinpulat5
Bir zamanlar bir padişahın kırk oğlu varmış. Kırkı da bekârmış. Bir gün evlenmek için kırkı da yola çıkar. Yolda giderlerken kapısız, bacasız bir saraya rastlarlar. Sarayın duvarını yıkıp karşılarına çıkan kapıdan içeri girerler. İçeride kırk tane cezve kaynamış, fincanları da hazır. Kahvelerini içerler yatma vakti gelince de yatarlar. Kardeşler yattıkları vakit sarayın sahibi bir dev gelir ancak en küçük kardeş uyumamıştır. Dev otuz dokuz kardeşin kulağına uyku boncuğu koyar. Bu sırada küçük kardeş kılıcını çekip devi öldürür ve kardeşlerinin kulağından boncukları alır. Ertesi gün bir saray daha görürler.
Bu sarayda da aynı şeyleri yaşarlar. Küçük kardeş bu sarayda da karşısına çıkan devi öldürür. Sabah tekrar yola çıkarlar ve bir bağa girerler. O sırada gökten aşağı bir adam iner. Adam kardeşlere seslenir, içlerinden cesur olanı arar. Küçük kardeş ortaya atılır.
Filanca yerdeki devi kimi kestiğini anlatır ve devlerin kulaklarını, dudaklarını gösterir.
Adam otuz dokuz kardeşi ilk yattıkları saraya gönderir. Onları oradaki kızları evlenmek için alabileceklerini söyler. Küçük kardeş adam ile kalır. Cinpulat küçük kardeşten filanca denizin ortasındaki bir adada yaşayan bir kızı ona getirmesini ister. Bu şartı yerine getirirse onu özgür bırakacağını söyler. Küçük kardeş Cinpulat’ın verdiği ata biner. At havada uçarken bir köprü başında adam görürler. Adam küçük kardeşi durdurur.
Cinpulat’a güvenmemesi gerektiğini söyler. Küçük kardeş adaya varır, kızı alır ve onu gerçekten Cinpulat’a vermeyeceğini söyler. Küçük kardeş kızı da alıp hocanın yanına gelir ve beraberce bir plan kurarlar. Cinpulat’ın sakladığı canını bulmalarını söyler. Kız babam öldü kırk gün yasım var yasımı tutacağım yalanını söyler ve Cinpulat’ı yanına yaklaştırmaz. Cinpulat kızı bir odaya kapatır. Cinpulat’ın ava gideceği bir gün kız
5 İsmail Çobanoğlu, Babakonağı-Kelkit. Küçük şehzadenin olağanüstü güce sahip birini yenmesi ve onun için getirdiği kızla evlenmesi (Sakaoğlu, 2002:82).
27
Cinpulat’a canının nerede olduğunu sorar Cinpulat canının bir süpürgede olduğunu söyler. Cinpulat gider. Kız bütün gün süpürgeye gözü gibi bakar. Cinpulat kızın süpürgeye iyi baktığını öğrenince gerçek canının bir tepedeki geyiğin karnında bulunan tavşanın karnındaki üç yumurtadan birinde olduğunu söyler. Küçük kardeş tepeye gider yumurtaları alır. Cinpulat hastalanır ve ölür. Küçük kardeş de kız ile evlenir (Sakaoğlu, 2002:418-421).
3.2.3. Muradına Ermeyen Dilber
Bir gün bir padişah üç kızına kendisini ne kadar sevdiklerini sorar. Küçük kızı tuz kadar sevdiğini söyleyince babası kızı sokağa atar. Küçük kız sokaklardayken bir hamalın yardımı ile kurtulur ve onunla evlenir. Kız hamamda doğum yaparken periler gelip ona yardım eder ve doğan bebeğine hediyeler verirler: Gülünce yüzünde güller açar, yıkanınca sular altın olur, ağlayınca inciler saçılır ve parmağından yüzüğü çıkınca baygın olur. Teyzeleri çocuğu kıskanmaya başlar. Ve günler geçip kız büyüyünce padişahın oğlu ile evlenir. Saraya giderken peşine cadı kadını takarlar. Cadı kızın gözlerini çıkarır ve onu ormana atar. Cadı kendi kızını saraya götürür. Süpürgeci kız ormandaki kızı bulur ve evine getirir. Kızın güldüğünde yüzünde açan gülleri görünce saraya gidip kızın gözlerini getirir. Bunu haber alan cadı bu sefer kızın yüzünü alır ve kız ölü gibi olur. Süpürgeci kıza ‘‘Muradına ermeyen dilber’’ diye ses çıkaran bir mezar yaptırır. Padişahın oğlu kızı ziyarete gelir ve bir çocukları olur. Çocuk saraya geldiğinde annesinin yüzüğünü çıkarır.
Kız yüzüğü tekrar takınca dirilir ve kötüler cezalarını çeker (Seyidoğlu, 1975:278-280).
3.3. Kardeş ve Akraba Kıskançlıkları
Masallarda, akıllı, başarılı çocukların diğer dışlanan ve ön plana çıkamayan kardeşler tarafından kıskanıldığı sık görülür. Akıllı, başarılı ve iyi kalpli çocuklar zekâlarını ve
28
yeteneklerini kullanarak bütün zorlukların ve kıskançlıkların üstesinden gelirler. Mutlu sona ulaştıklarında da genellikle kardeşlerini affederler (Helimoğlu Yavuz, 2009: 101).
3.3.1. Şehzade Hüdadad ile Kırk Dokuz Kardeşi6
Bir zamanlar Harran’da yaşayan bir padişahın elli tane karısı varmış ancak hiç erkek evladı yokmuş. Her gün Allah’a yalvarmış. Bir gün rüyasında sakallı bir adam görür.
Adam padişaha kırk dokuz tane erkek evladı olacağını ancak en genç karısı Firuze’nin çocuğu olmayacağını söylemesi üzerine padişah Firuze’yi saraydan gönderir. Firuze kardeşinin yanına Suriye’ye gider ve bir oğlu olur. Bu durumu padişahtan gizlerler.
Dayısı yeğenine Hüdadad adını verir ve onu çok başarılı bir şehzade olarak yetiştirir.
Hüdadad büyüyünce artık babasını görmek ve tanımak ister. Hüdadad savaşlarda büyük başarılar kazanır ve padişahın gözdesi olur. Bunu gören diğer oğlanlar Hüdadad’ı öldürmek isterler. Oğlanlar planlarına göre ava çıkacaklar ve uzun süre dönmeyecekler bunu öğrenen padişah da endişelenecek ve Hüdadad’ı öldürecekmiş. Oğlanların planı gerçekleşir. Oğullarının dönmediğini öğrenen padişah Hüdadad’dan onları bulmasını ister. Hüdadad kardeşlerini ararken Deryabar adında bir kız bulur ve ondan yardımlar alır.
Hüdadad kardeşlerini bulur ve onlara gerçeği anlatır. Kırk dokuz oğlan babalarının Hüdadad’ın gerçek oğlu olduğunu öğrenirse tahta geçer korkusu ile gece Hüdadad’ın çadırına girip ona saldırırlar. Bunları gören Deryabar bir büyücüden yardım ister. Büyücü olanları padişaha anlatır ve padişah oğullarını zindana attırır. Ancak aniden şehirleri bir saldırıya uğrar ve savaşmaya başlarlar. Şehri kurtaran Hüdadad padişahı çok mutlu eder.
Hüdadad kardeşlerini bağışlar ve padişah olur (Helimoğlu Yavuz, 2009: 279-281).
6 Diyarbakır-Çermik İsmail Can. Çiftçi. Masal babasından (Helimoğlu Yavuz, 2009:279-281).
29 3.4. Kıskanç İftiracı Kadınlar
‘‘Bu gruptaki masallarda; güzel ve yetenekli genç kızları, kadınları kıskanan hemcinslerinin, ablaları ve gelinleri gibi yakın akrabalarının, onlara verdikleri ölümcül zararları görüyoruz. Bu masalların hepsinde de kıskanıldıkları için iftiraya uğramış, zarar görmüş, acı çekmiş bu kadınlar, sonunda kurtulup hak ettikleri mutluluğa kavuşurlarken, kıskanç ve iftiracı kadınların bu kötülükleri, bumerang gibi, geri dönüp yine kendilerini vuruyor ve sonunda onlar zararlı çıkıyor’’(Helimoğlu Yavuz,2009:80).
3.4.1. Nartanesi7
Bir zamanlar bir yetim kız varmış Kız amcası ile beraber yaşarmış ancak yengesi kocasından gizli kıza çok kötü davranırmış. Bir gün kendi kızını ve Nartanesi’ni odun toplamaya gönderir. Kızlar dönmeden önce bir temiz testi bir de pis bir testi hazırlar.
Temiz testinin içine yılanlı su koyar pis testinin içine de berrak su koyar. Kızlar odun toplamaktan döndüğünde pis testiyi kızına temiz testiyi de Nartanesi’ne verir. Nartanesi içinde yılan olan suyu içtikten haftalarca sonra karnı büyümeye başlar. Bunu gören yenge kızın kardeşlerine haber verir. Kıza iftiralar atar. Kızın kardeşlerinden biri kızı uzaklara götürüp bırakır. Kız bir dere kenarındayken karnının içindeki yılan sudaki bir yılanla konuşur ve kızın karnındaki yılan dışarı çıkar. O sırada kızı bir beyoğlu görür ve çok beğenir onunla evlenmek ister anca düğünlü, şarkılı, danslı evlenmezlerse laf olacağını düşündüğü için Beyoğlu kızı orda bırakır ve geri döneceğini söyler. Kızı tek başına gören bir cadı kadın kızdan bütün gerçekleri öğrenir ve kızı suya atar kız suda bir gül olur.
beyoğlu geri döndüğünde güzel kız yerine karşısında bir cadı kadın görür. Türlü türlü yalanlar ile beyoğlunu kandırır. Dönüş yolunda sudaki gülü alan birine cadı sakın onu
7 Mardin-Mazıdağı Emine Üre. Masal annesinden (Helimoğlu Yavuz, 2009:411-416).
30
alma yere at der. Gül yere düşer ve bir tay olur. Beyoğlu bütün olup biteni gece rüyasında görür ve vezirlerinden iki tane at bulup getirmelerini ister. Atlardan ikisinden birini üç gün susuz diğerini de üç gün aç bırakır. Cadı kadının bir ayağını bir ata diğerini de diğer ata bağlarlar. Çingene kadın ortadan ikiye bölünür. Taya dönüşen Nartanesi ise eski köyüne geri döner. Köyde akrabalarından kimseyi bulamaz. Kardeşlerinden her biri kılık değiştirmiştir. Kardeşleri Nartanesini bir sınava tabii tutarlar. Kız her bir kardeşine gelir akrabalarını tanıyıp tanımadıklarını sorar. Kardeşlerinin de hepsi bir öpücük karşılığında söyleyeceklerini belirtir. Ancak Nartanesi bu durumu asla kabul etmez ve kendini kuyuya atar. Üzüntü içinde kardeşlerinin cesedini kuyudan çıkarırlar ve kardeşlerini bir doktora muayene ettirirler, gerçeği öğrenirler. Her şeyi amcalarına anlatırlar. Amcaları da karısını paramparça eder (Helimoğlu Yavuz, 2009: 411-416).
3.5. Köse’nin Kötülükleri
Türk masallarında Köse kurnazlıkları ile bilinen karakterdir. Keloğlan’ın en büyük düşmanıdır. Kolay kazanç peşindedir.
3.5.1. Keloğlan ile Köse8
Bir adamın üç tane oğlu varmış. Adamın ölme vakti geldiği zaman üç oğlunu da başına toplamış ve onlara Köse’nin hizmetkârı olmamalarını tembihlemiş. Babaları günün birinde ölmüş. Büyük oğlan eve para getirmesi gerektiği düşüncesi ile evden çıkar Köse ile karşılaşır onun hizmetlisi olur ancak Köse onu işe almadan önce bir şart koşar.
Darılırsa onu öldürecektir. Büyük kardeş şartı kabul eder ancak Köse’nin verdiği zorlu işlere dayanamaz ve ölür. İkinci kardeş de çalışmak için evden çıktığında Köse ile
8 Arslan Tan, Rüştü-Bayburt. Keloğlan'ın hileyle düşmanından intikam alır (Sakaoğlu,2002:155-156).
31
karşılaşır onun da başına aynı şeyler gelir. Çalışma sırası küçük kardeşe Keloğlana gelir.
Keloğlan da Köse ile karşılaşır ancak kardeşlerine yaptıklarını anlar ve ondan intikam almak ister. Keloğlan Köse’nin şartını kabul eder çalışır. Köse’nin verdiği işleri yapar hatta yanlış işler de yapar ancak Köse verdiği şart yüzünden Keloğlana bir şey diyemez.
Köse Keloğlanla baş edemez ve ondan kurtulmak için planlar kurar. Kurduğu planlar suya düşer önce kızını sonra karısını en son da annesini kaybeder. Keloğlan’ın oyunlarına daha fazla dayanamayan Köse bir köyde kendine mezar kazar. Keloğlan gelirse öldüğümü söyleyin der ve mezara girer. Keloğlan onu mezarda da bulur ve sorar: ‘‘Ne o Köse yoksa darıldın mı?’’ Köse cevap verir: ‘‘Ne darılması canım bile çıktı’’ der ve Keloğlan Köse’yi öldürür onun bütün parasını alıp anasının yanına gider sefa içinde yaşarlar (Sakaoğlu, 2002:527-531).
3.6. Kötü Hayvanlar
Masallarda hayvanlar arasında kötülük yapacak bir hayvan olarak akla ilk olarak tilki gelir. Tilki kurnazlığı ile ön plana çıkan bir hayvandır. Türlü oyunlarla, kurnazlıklarla masal kahramanlarını kandırmaya çalışırlar. Masallarda tilkiler yalancı ve açgözlülerdir.
3.6.1. Tilkinin Şahitliği9
Bir ağa yayla mevsiminde koyununu ve kuzusunu alıp yola çıkar ancak yaşlı eşeğini, koyununu ve uyuz köpeğini ardında bırakır. Yaşlı ve hasta hayvanlar etraflarındaki hayvanlardan duydukları ile Ağlık Yayla’da çok güzel otlar olduğunu öğrenirler ve yakınındaki Kanlıdüz’e giderler. Bir gün otladıkları sırada eşeğin şarkı söyleyeceği tutar ve anırmaya başlar. Bunu duyan bir kurt yanlarına gelir ve yaylayı sahiplenir. Koyun
9 Harun Yılmaz. Gümüşhane-Çamlıköy (Sakaoğlu, 2002: 82).
32
kurttan yaylanın ona ait olduğuna dair bir şahit ister. Olanları köpeğe anlatırlar ve köpek kurnaz bir plan kurar. Kurt ertesi gün yanında getirdiği yalancı şahidi tilki ile köpeğin kurnaz planı karşısında yenik düşer. Kurt ölür, tilki kaçar (Sakaoğlu,2002:271-272).