• Sonuç bulunamadı

İŞ YARGILAMASINDA GÜNCEL USÛL SORUNLARI VE YARGITAY UYGULAMASI. Gökhan YILMAZ Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Tetkik Hâkimi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İŞ YARGILAMASINDA GÜNCEL USÛL SORUNLARI VE YARGITAY UYGULAMASI. Gökhan YILMAZ Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Tetkik Hâkimi"

Copied!
60
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İŞ YARGILAMASINDA GÜNCEL USÛL SORUNLARI VE

YARGITAY UYGULAMASI

Gökhan YILMAZ

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Tetkik Hâkimi

(2)

§1. DAVA ŞARTLARI

A. İş Mahkemesinin Görevi

(Öz: İşçinin rekabet yasağına aykırı davrandığı iddiasına dayalı tazminat davasında iş mahkemesi görevlidir)

Y9HD, 2021/10133-15959

Gerek mülga 6762 sayılı TTK’da, gerekse 6102 sayılı TTK’da, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, 6102 sayılı TTK’nın 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü, bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir.

İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu'nun 5.maddesinde yer alan

“aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır.

İşçi ile işveren arasında sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunu'ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermez. Bu nedenle, burada borcun kaynağı kanun değil, iş sözleşmesidir.

Türk Borçlar Kanunu'nun rekabet yasağının sona ermesini düzenleyen 447.maddesinde iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız olarak ya da işçi tarafından haklı nedenle feshedilmiş olması halinde rekabet yasağının sona ereceği düzenlenmiş olup, haklı fesih müessesesinin iş hukuku ilkeleri çerçevesinde ticaret mahkemesince değerlendirilmesinin güçlüğü ortadadır.

(3)

§1. DAVA ŞARTLARI

B. Dava Şartı Olarak Arabuluculuk

7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu

Madde 3 – Dava şartı olarak arabuluculuk

(1) Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.

(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.

(4)

B. Dava Şartı Olarak Arabuluculuk

1) Y9HD, 18/03/2021, 2021/2740-6513

(Öz:Menfi tespit davası, bir dava şartı olarak arabuluculuğa tabi değildir.)

“Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Bu dava sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır.

Menfi tespit davaları sonucunda verilen hükümler esasa yönelik olarak cebri icraya konu edilip infaz edilemeyeceğinden, işçilik alacaklarına ilişkin davalarda arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan Yasa Koyucu’nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabuluculuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır.

Somut olayda, davacı işçi tarafından davalı işverene işi bırakmaması amacıyla 95.000 TL bedelli teminat senedi verildiği iddia edilmiş olup, yukarıda yapılan açıklamalar da dikkate alındığında, işçi işveren arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanan menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı kabul edilmelidir.”

(5)

B. Dava Şartı Olarak Arabuluculuk

2) Y9HD, 13/10/2021, 2021/9540-14240

(Öz: Asıl işveren-alt işverenlik söz konusu ise, işe iade talebiyle arabuluculuk için iki işverene karşı birlikte başvuru yapılmalıdır.)

“İşçinin sadece alt işverene karşı arabuluculuğa başvurmasına rağmen hem alt işveren hem de asıl işveren aleyhine işe iade davası açması halinde, davanın “arabuluculuk şartının 7036 sayılı Kanunun 3. maddesinin on beşinci fıkrasındaki usule uygun olarak gerçekleşmemesi” sebebiyle usulden reddine karar verilmelidir. Bu halde, davacının 4857 sayılı Kanunun 7036 sayılı Kanunun 11. maddesi ile değişik 20. maddesine göre kesinleşen ret kararının tebliğinden itibaren iki hafta içinde arabulucuya başvurulabileceği hususu dikkate alındığında, kanunun açık hükmüne uygun hareket edilmesinin işçinin hak arama özgürlüğünü engelleyecek bir hukuki sonuç yaratmadığı da ifade edilmelidir.

Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığı hâlinde, işe iade talebiyle arabulucuya başvuru dava şartının yerine getirilmesi için asıl işveren ile alt işverene karşı birlikte arabulucuya başvurulmasının zorunlu olduğuna, sadece asıl işveren yahut sadece alt işverene karşı arabulucuya başvurulduktan sonra anlaşma olmadığı için işe iade davası açılması durumunda, arabuluculuk dava şartının yerine getirilmemesi sebebiyle davanın usulden reddi gerektiğine, ... 13.10.2021 günü oybirliği ile kesin olarak karar verildi.”

(6)

B. Dava Şartı Olarak Arabuluculuk

3) Y9HD, 02/11/2021, 2021/11105-15254

(Öz: Kısmi ıslah ile artırılan talep bakımından ayrıca arabulucuya başvurulması gerekmez.)

«…

Davacının gerek dava dilekçesi içeriğindeki gerekse ıslah dilekçesine konu

ettiği alacağı aynı olup, bu alacak ile ilgili olarak arabuluculuk şartı yerine

getirilmiştir. Dava açılmadan önce kıdem tazminatı ile ilgili olarak

arabuluculuğa başvuran davacının, ıslaha konu kısım için ayrıca bu yola

başvurması zorunlu değildir. Mahkemece uyuşmazlığa konu olan alacağın

kendisi yerine, davanın türüne yönelik değerlendirme yapılarak, ıslah edilen

kıdem tazminatı alacağının usulden reddine karar verilmesi açıklanan ilke ve

esaslara aykırıdır…»

(7)

B. Dava Şartı Olarak Arabuluculuk

4) Y9HD, 09/02/2022, 2022/821-1540

(Öz: Islah ile ilk defa talep edilen alacak bakımından arabuluculuğa başvurulmalıdır)

«…Somut uyuşmazlıkta, davacının 08/06/2017 tarihli dava dilekçesinde yıllık izin ücreti alacağı talep etmediği, yargılama sırasında bilirkişi raporu alınmasından sonra 12/06/2020 tarihli ıslah dilekçesinde harcını yatırarak yıllık izin ücreti alacağı talebinde bulunduğu, öncesinde ise söz konusu alacak ile ilgili olarak davalı işveren aleyhine arabulucuya başvurmadığı anlaşılmaktadır.

Dava dilekçesinde talep konusu yapılmayan bir işçilik alacağı, dava konusu alacaklarla aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğmak şartıyla, ayrıca bu alacağa ilişkin peşin harç yatırılmak kaydıyla kısmi ıslahla talep edilebilir ise de, dava şartı arabuluculuk hükümlerinin 01/01/2018 tarihinde yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, ıslaha konu edilen yıllık izin ücreti alacağı yönünden arabuluculuğa başvuru şartının yerine getirilmediği anlaşılmakla söz konusu alacağın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.»

(8)

B. Dava Şartı Olarak Arabuluculuk

5) Y9HD, 17/06/2021, 2021/5728-10477

«…7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” başlıklı 3.

maddesinin 17. bendine göre; “Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son

tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü

süre işlemez.” Bölge Adliye Mahkemesince bu husus gözetilmeden karar verilmesi de

ayrıca bozmayı gerektirmiştir.»

(9)

B. Dava Şartı Olarak Arabuluculuk

6) Y9HD, 07/12/2021, 2021/5860-16271

(Öz: Arabuluculuk tutanağının iptali talebi, engel ortadan kalktıktan bir yıl içinde ileri sürülmelidir.)

“Davacı pasaportuna el konulması nedeniyle arabuluculuk tutanağını imzaladığı ve arabuluculuk görüşmesinin kanunun emredici kurallarına, kamu düzenine, ahlaka ve müvekkilin kişilik haklarına aykırı olduğunu iddiasında bulunduğu, buna göre davacının Türk Borçlar Kanunu 37.

maddesi kapsamında korkutma sonucu arabuluculuk tutanağını imzaladığı anlaşılmaktadır.

Aynı Kanunun 39. maddesinde korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan itibaren bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez ise sözleşmeyi onamış sayılacağının düzenlendiği anlaşılmaktadır. Davacının kendi beyanına göre de pasaportunun arabuluculuk tutanağını imzalaması sonrası kendisine verildiği ve dosya kapsamında bulunan Türkiyeye giriş çıkış kayıtlarına göre davacının 02.11.2018 tarihinde Türkiyeye giriş yaptığı sabittir. Arabuluculuk tutanağının iptaline ilişkin iş bu dava 02.03.2020 tarihinde açılmış olup Kanunda öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca arabuluculuk tutanağının iptali talebinin reddine karar verilmesi gerekli iken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”

(10)

B. Dava Şartı Olarak Arabuluculuk

7) Y9HD, 24/02/2022, 2022/1625-2334

(Öz: Arabuluculuk son tutanak tarihinden sonraki alacakların hüküm altına alınması hatalıdır)

“Somut olayda; davacı vekili tarafından, ... 696 sayılı KHK’nın 127. maddesi ile ... 02.04.2018 tarihinde sürekli işçi kadrosuna geçirilmiş olan davacı işçinin geçiş esnasında tanzim edilen belirsiz süreli iş sözleşmesinin aylık ücretin düzenlendiği 7. maddesinde yazılı bulunan oran dikkate alınmaksızın temel ücretinin 01.01.2019 tarihinden itibaren hatalı belirlenmesinden kaynaklı olarak fark ücret, fark ikramiye ve fark ilave tediye alacaklarının eksik ödendiği iddiasıyla arabulucuya başvurulmuş, sürecin anlaşamama ile sonuçlanması üzerine 01.07.2020 tarihli son tutanak dava dilekçesine eklenerek dava açılmıştır.

Bununla birlikte mahkemece hükme esas alınan ve davacının ıslahına dayanak oluşturan bilirkişi raporundaki hesaplamalar 01.01.2019 ile 26.12.2020 tarihleri arası dönem esas alınarak yapılmıştır. Arabuluculuk faaliyeti ise, tarafların anlaşamadığına ilişkin düzenlenen son tutanak tarihinden önce muaccel olan alacaklar için gerçekleştirilmiştir.

Arabuluculuk son tutanak tarihinden sonra ihtilaf konusu olan, son tutanak tarihi ile 26.12.2020 tarihi arasında kalan talep dönemi için arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediği dikkate alındığında, bu dönem yönünden davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerekir iken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”

(11)

B. Dava Şartı Olarak Arabuluculuk

8) Y9HD, 17/02/2022, 2022/1058-1992

(Öz: Arabuluculuk sürecinde son tutanağın düzenlendiği tarih temerrüt tarihidir.)

“İlk Derece Mahkemesi tarafından hüküm altına alınan ücret zammı farkı alacağı bakımından takip eden ayın 15’inci günü itibariyle temerrüdün meydana geldiği kabulüne dayalı 12.07.2021 tarihli bilirkişi raporuna atıfta bulunularak faiz işletilmesine karar verilmiş ise de, davacı işçinin ücretinin düzenlendiği 02.04.2018 başlangıç tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesinin 7. maddesinde açıkça bir ödeme günü belirlenmiş değildir.

Daha önce temerrüde düşürüldüğü ispat olunamadığından, davalının dava konusu fark ücret zammına ilişkin alacak talebinden 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3/1 maddesi düzenlemesiyle işçi alacağına ilişkin davalarda dava şartı olarak getirilen arabuluculuk görüşmeleri esnasında haberdar olduğu, davacı ve davalı vekillerinin toplantıya katılarak 18.01.2021 tarihli arabuluculuk son tutanağını imza altına aldıkları anlaşılmakla, bu alacağa arabuluculuk son tutanağının düzenlendiği 18.01.2021 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekmekte iken, yazılı şekilde verilen karar isabetsizdir.”

(12)

C. Belirsiz Alacak Davası

6100 s. HMK (Belirsiz alacak ve tespit davası)

Madde 107

(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(2) (Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.

Gerekçe:

Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu

ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine

rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan

belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat

taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur.

(13)

C. Belirsiz Alacak Davası

Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez.

Belirsiz alacak davası açılması hâlinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.

Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında,

karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat

işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan

alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın

davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir.

(14)

C. Belirsiz Alacak Davası

1) YİBBGK, 15/12/2017, 2016/6-2017/5

“İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine

göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut

olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup

olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir

karar alınamayacağından sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı” yönünde

karar verilmiştir.

(15)

C. Belirsiz Alacak Davası

2) Y9HD, 08/04/2021, 2021/765-7864

“Davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.

Alacağın miktarının belirlenebilmesinin hâkimin takdirine bağlı olduğu durumlarda hukuki imkânsızlık söz konusu olur. Bu durumda davacı alacaklı, hâkimin takdir yetkisini nasıl kullanacağını bilemeyeceği için davanın açıldığı tarihte alacağının miktarını belirleyebilecek durumda değildir.

Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez.

Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek

olmasıdır.

(16)

C. Belirsiz Alacak Davası

Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti ve ücret alacakları işçi tarafından bilinmekle kural olarak belirsiz alacak davasına konu edilmez. Ancak hesabın unsurları olan sosyal hakların (ayni olarak sağlanan yemek yardımı gibi) miktarının belirlenmesi işveren tarafından sunulacak belgelere göre belirlenecek ise, kıdem ve ihbar tazminatı belirsiz alacak davasına konu edilebilir.

Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değeri belirlenebilir durumda ise, dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmelidir. Burada hukuki yarar eksikliğinin tamamlanabilir dava şartı olmadığı sonucuna varılmıştır. 7251 sayılı Kanun ile 107. maddede yapılan değişiklikler şartları olmadığı halde açılan belirsiz alacak davasında davacıya süre verilerek hukuki yarar eksikliğini tamamlama imkânı tanımamaktadır.

Dairemizin belirsiz alacak davası ile ilgili yukarıda belirtilen yeni ilkelerinin hemen uygulamaya konulması, dairenin önceki görüşüne güvenerek dava açanlar yönünden hukuki güvenlik, hukuki belirlilik, hukuki öngörülebilirlik ve sürpriz karar yasağı ilkelerinin ihlaline yol açacaktır. Bu sebeple, benimsenen yeni görüşün Yargıtay Kararları Dergisi ya da başkaca yollarla duyurulmasından itibaren makul bir süre sonra uygulamaya konulması, dairenin görüşüne güvenilerek açılan davalarda ise, önceki uygulamaya devam edilmesi uygun görülmüştür.”

(17)

C. Belirsiz Alacak Davası

3) YHGK, 02/11/2021, 2021/735-1316

“İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirilip sonuca gidilmesi gerekir.

Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.

4857 sayılı İş Kanunu'nun (İş Kanunu/Kanun) 8. maddesinin 3. fıkrası ile işverene yazılı

sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını,

günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme

dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda

oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.

(18)

Açıklanan maddi ve hukukî olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı işyerinde sendikal örgütlenme olduğu, toplu iş sözleşmesi düzeni bulunduğu ve davacı işçinin sendika üyesi olarak toplu iş sözleşmesinden yararlandığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

Davacının talep ettiği fark işçilik alacaklarının hesaplanabilmesi için, kanunda öngörülen kayıt ve belgeleri tutma ve işçinin bilgisine sunmakla yükümlü olan işverenin sunacağı bordrolara ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü fark işçilik alacaklarının belirlenebilmesi muhasebe işlemini gerektirmekte olup işçiye ödenmesi gereken ile ödenen arasındaki fark tutar ancak bordroların tetkiki ile saptanabilir.

O hâlde, toplu iş sözleşmesi artışlarından kaynaklanan alacaklarını belirlemesi, davacı

işçinin eğitim ve sosyal durumu dikkate alındığında kendisinden beklenemeyeceği gibi

söz konusu alacakların belirlenebilmesi için işverende bulunan bilgi ve belgelerin

verilmesi ve tahkikata ihtiyaç duyulduğundan, mahkemece davanın belirsiz alacak

davası olarak görülmesi yerindedir.

(19)

C. Belirsiz Alacak Davası

4) Y9HD, 28/06/2021, 2021/6019-10945

(Öz: Belirsiz alacak davasının usulden reddi sonrasında, TBK.158’deki ek sürede dava açılabilir)

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, daha önce açılan davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı gerekçesi ile usulden reddi üzerine 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 158. maddesinde öngörülen sürede yeniden dava açılması halinde zamanaşımının ilk dava tarihine göre belirlenip belirlenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

6098 sayılı TBK’nın 158. maddesinde “Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir. ” hükmü yer almaktadır.

Düzeltilebilmesi mümkün bir hata sebebi ile dava usulden reddedildiğinde tanınan ek süre hakkı, hakkın doğası ve adil yargılanma hakkının doğal gereğidir. Bazı usul hataları sebebi ile davanın reddi halinde doğabilecek adaletsizliğin önüne geçmek amacı ile 6098 sayılı Kanun’un 158. maddesindeki düzenlemeye yer verilmiştir. Hukuki yarar yokluğu sebebi ile dava şartının eksik olması, yeni açılacak bir dava ile düzeltilebilir.

Davayı belirsiz alacak davası olarak açmakta hukuki yararı bulunmadığı halde belirsiz alacak davası olarak açılan davanın hukuki yarar yokluğu sebebi ile usulden reddedilmesi durumunda, bu hatanın “düzeltilebilir bir yanlışlık” olduğunun kabulü ile sonradan aynı taleplerle açılan davada davacının 6098 sayılı Kanun’un 158. maddesinde düzenlenen ek süreden faydalanması gerektiği kabul edilmelidir.

(20)

C. Belirsiz Alacak Davası

5) Y9HD, 15/12/2021, 2021/12403-16585

(Öz: Mahkemece, belirsiz alacak davasında, kesin talep sonucu için davacıya süre verilmelidir)

“7251 sayılı Kanunla HMK’da yapılan değişiklik sonrasında 107. maddenin 2. fıkrası “Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Belirsiz alacak davası açan davacı, talep artırım yahut ıslah suretiyle neticei talebini artırabilir. Ayrıca belirsiz alacak davası türünde dava açılması durumunda alacağın tamamı dava konusu edildiğinden aynı dava konusu ile ilgili ek dava açılması halinde derdestlik dava şartı söz konusu olur.

Somut uyuşmazlıkta dava belirsiz alacak davası türünde açılmış, 10.07.2018 tarihli celsede davacı vekili tarafından alacak miktarlarını belirlemek amacıyla süre talep edildiği halde mahkemece davacı tarafa geçici talep sonucunu kesin talep sonucuna dönüştürmesi için süre verilmediği anlaşılmış olup, belirsiz alacak davasında alacağın tamamı dava konusu yapıldığı ve belirsiz alacak davasına konu edilen alacaklar bakımından ek dava açılamayacağı düşünüldüğünde, mahkemece HMK. m. 107 uyarınca davacı vekiline kesin talep sonucunu belirtmesi için süre verilmemesi hukuki dinlenilme hakkının kısıtlanmasına yol açar.

Davacıya geçici talep sonucunu kesin talep sonucuna dönüştürmesi için süre verilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik inceleme ile sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”

(21)

C. Belirsiz Alacak Davası

6) Y9HD, 23/02/2021, 2021/1056-4718

(Öz: Belirsiz alacak davasında ıslahtan sonra talep artırımı yapılabilir)

6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 107. maddesine göre yapılan talep artırım işlemi ıslah olmadığından, ikinci ıslah dilekçesi niteliğinde kabul edilmeyecektir. Açıklanan nedenle 10.01.2020 tarihli talep artırım dilekçesine değer verilerek fazla mesai alacağının hüküm altına alınması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”

6100 s. HMK

MADDE 176- (1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.

(2) Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir

(22)

C. Belirsiz Alacak Davası

7) Y9HD, 24/09/2020, 2016/22078-2020/9232

(Öz: Belirsiz alacak davasında, şartları var ise ikinci kez talep artırımı yapılabilir)

Somut olayda mahkemece dava kısmi dava olarak nitelendirilerek karar verilmiş ise de,

davacı vekilinin davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını beyan ettiği anlaşılmakla,

mahkemece davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı kabul edilerek yargılamaya

devam edilmelidir. Bu doğrultuda davacı tarafından verilen ikinci bedel arttırım

dilekçesi dikkate alınarak ve yine belirsiz alacak davasında dava dilekçesi ile alacağın

tamamı için zamanaşımının kesileceği hususu gözetilerek karar verilmesi gerekirken

yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

(23)

§2. UYGULANACAK HUKUKUN TESPİTİ

Y9HD, 26/01/2022, 2022/546-1124

MÖHUK m. 27 (1) uyarınca iş sözleşmesinin tarafları, sözleşme ile irtibatlı olsun olmasın diledikleri bir ülkenin hukukunu seçebilirler.

Yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde taraflar uygulanacak hukuku seçmemişlerse veya yapmış oldukları hukuk seçimi anlaşması herhangi bir sebepten geçerli değilse, işçinin işini mutad olarak yaptığı işyeri hukuku uygulanır.

Mutad işyeri, işin zaman ve içerik olarak ağırlıklı ifa edildiği işyeridir. Başka bir anlatımla, mutad işyeri, işçinin işini fiilen yaptığı yerdir.

İşin birden fazla ülkede ifa edilmesinde de, mutad işyerinin tespitine çalışılmalıdır. Bu hâlde mutad işyeri, Avrupa Birliği Adalet Divanı kararlarında ve doktrinde belirtildiği üzere, işçinin işini ifa faaliyetlerini veya ifa faaliyetlerinin çoğunluğunu gerçekleştirdiği yer, işçinin esas olarak işverene karşı yükümlülüklerini yerine getirdiği yer, işçinin işini ifa etmek üzere hangi ülkede daha çok zaman geçirdiği, işin organize edildiği yer, işin esas kısmının ve ağırlıklı bölümünün yapıldığı yer gibi kriterlerden hareket edilebilir.

Ancak işçinin işini belirli bir ülkede mutad olarak yapmayıp devamlı olarak birden fazla ülkede yapması hâlinde iş sözleşmesi, işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir. Esas işyeri ile kastedilen, işverenin işyeri merkezinin bulunduğu ülkedir.

(24)

§2. UYGULANACAK HUKUKUN TESPİTİ

Ancak hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşmeye mutad işyeri hukuku ve işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukuku yerine bu hukuk uygulanabilir.

İşçinin sosyal çevresinin Türkiye’de bulunması, Türkiye’nin sosyal güvence sistemi içinde yer alması, ücretinin Türkiye’de ve Türk Lirası üzerinden ödenmesi, işverenin Türk olması, iş sözleşmesinin Türk hukukuna özgü kurumlar gözetilerek düzenlenmesi, Türk hukukuna tâbi daha önceki bir iş sözleşmesine gönderme yapılması, iş sözleşmesinin Türkçe kaleme alınması gibi unsurların tamamının ya da önemli bir bölümünün varlığı hâlinde, iş sözleşmesinin Türk hukuku ile sıkı ilişki içinde olduğu sonucuna varılabilir.

MÖHUK’un 5. maddesine göre, yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz; gerekli görülen hâllerde, Türk hukuku uygulanır. Kamu düzeni müdahalesi sınırlı ve istisnaî niteliktedir. Her emredici hükmü ihlâl eden bir yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Keza uygulanması gereken yabancı hukukun işçiye Türk hukukundan daha az koruma getirmesi de tek başına kamu düzeni müdahalesi için yeterli bir sebep değildir.

(25)

§3. SOMUTLAŞTIRMA YÜKÜ

6100 s. HMK

Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi

MADDE 194- (1) Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar.

(2) Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur.

Gerekçe : Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir.

Uygulamada, tarafların iddia veya savunmada bulunurken yeterli araştırma yapmadan

vakıalar ileri sürdükleri veya bunların delillerini ortaya koymadan dilekçeler verdikleri

görülmektedir. Özellikle taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda,

mahkemenin yargılamayı doğru yürütebilmesi ve makul bir sürede karar verebilmesi

için, delillerin vakıalarla bağlantısı kurularak mahkeme önüne getirilmiş olması

gerekir.

(26)

Y9HD, 16/02/2021, 2020/5118-2021/4007 E.K.

(Öz : Somutlaştırma yükü)

Davacının dilekçesinde talebine dayanak yaptığı bazı iddialar (vakıalar) olmakla birlikte, bunlar somut ve açık değilse, o zaman somutlaştırma yükünün yerine getirilmemesinden söz edilmelidir.

Somutlaştırma yükü yerine getirilmeden ne karşı tarafın sağlıklı savunma yapması ne de sağlıklı bir hüküm verilmesi mümkündür. Çünkü, karşı tarafın hukukî dinlenilme hakkının gereği olarak açıklama ve ispat hakkını kullanabilmesi için, öncelikle kendisine yöneltilen iddialar hakkında tam olarak bilgilenmesi zorunludur.

Davanın dayanağı olan vakıaların soyut olarak gösterilmesi yetmez, bu vakıaların ispata elverişli şekilde zaman, mekan ve içerik olarak somutlaştırılması zorunludur.

Hâkimin ön incelemede mutlaka somutlaştırmayı sağlaması gerekir. Bu sebeple, sadece tarafların dilekçelerini tekrar ettikleri yönündeki beyanların tutanağa geçirilmesi veya soyut ifadelerle tespit yapılması yeterli değildir. Bu, mahkemenin yargılamayı yürütmesi bakımından sağlıklı olmayacağı ve Kanuna aykırı olacağı gibi, Yargıtay denetimine elverişli bir durum da oluşturmayacaktır.

Somutlaştırma yükünün yerine getirmemenin yaptırımı, ispat yükünü yerine getirmemektir. Böyle bir durumda, somutlaştırma yükü ve dolayısıyla ispat yükü yerine getirmediğinden, ispat edilemeyen davanın reddi sonucu doğacaktır ki, bu da davanın esastan reddi olup işin esası bakımından kesin hüküm oluşturacaktır.

(27)

(28)

§4. YARGILAMAYA HAKİM OLAN İLKELER A. Taraflarca Getirilme İlkesi

6100 s. HMK

Madde 25 - (1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

(2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.

Taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin uygulandığı davalarda, deliller kural olarak

taraflarca gösterilir. Hâkim delillere kendiliğinden başvuramaz. Dava malzemesinin

taraflarca getirilme ilkesi, dava malzemelerinin mahkemeye kimin tarafından

getirileceğiyle ilgili bir ilkedir. Buna göre, hâkim kendiliğinden taraflarca ileri sürülmemiş

vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme, sadece tarafların getirdiği

vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir.

(29)

A. Taraflarca Getirilme İlkesi

YHGK, 12/10/2021, 2018/938-2021/1200

“...bozma kararında belirtilen ve davalı tarafça ibraz edilmeyen belge ve kayıtların mahkemece re’sen getirtilmesi, uyuşmazlık konusu alacaklar tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği nitelikte olması nedeniyle HMK'nın 25. maddesinde ifade edilen "taraflarca hazırlama ilkesine" aykırılık teşkil etmektedir.

YHGK, 30/05/2018, 2015/3171-2018/1143

“Her ne kadar Özel Daire bozma kararında fesih sebebi yapılan cinsel taciz eylemi ile ilgili olarak davalı işveren yetkilileri tarafından düzenlenen 12.04.2012 tarihli tutanak altında imzaları bulunan çalışanların HMK'nın 31'inci maddesi kapsamında resen tanık olarak dinlenmesi gerektiği gerekçesi ile Mahkeme kararı bozulmuş ise de, davanın "taraflarca getirilme" ilkesine tabi bir dava olduğu, üstelik tutanağı düzenleyen çalışanların tanık olarak bildirilmediği dikkate alındığında bu yöne ilişkin bozma kararının yerinde olmadığı açıktır.”

Y9HD, 14/09/2021, 2021/7293-11705

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. maddesinde düzenlenen “taraflarca getirilme” ilkesi olup, hâkim, iki tarafın söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz, Kanunda belirtilen durumlar dışında kendiliğinden delil toplamayamaz. Somut uyuşmazlığın esası yönünden de bu usul ilkesi uygulanmalı, tarafların ileri sürdüğü vakıalar ve deliller çerçevesinde değerlendirme yapılmalı; taraflarca ileri sürülmeyen yahut delil olarak dayanılmayan konuların resen dikkate alınamayacağı göz önünde bulundurulmalıdır.

(30)

B. Taleple Bağlılık İlkesi

6100 s. HMK

Madde 26 - (1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.

Y9HD, 08/02/2022, 2022/61-1435

“Somut olayda; dava dilekçesinde davacının işe giriş tarihinin 12.06.1993 olarak belirtilmesine rağmen mahkemece davacının işe giriş tarihinin 05.03.1984 tarihi olarak kabul edilerek hesaplama yapılan bilirkişi raporuna itibarla hüküm kurulması talep aşımı mahiyetinde olduğundan kararın bozulması gerekmiştir.”

Y9HD, 16/02/2022, 2022/755-1806

“Somut olayda; dava dilekçesinde fazla çalışma alacağı için yasal faiz uygulanması talep edilmiştir.

Mahkemece taleple bağlılık ilkesi gereği fazla çalışma ücret alacağı yönünden yasal faiz oranını aşmamak üzere bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faize hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faize hükmedilmesi hatalı olmuştur.”

Y9HD, 08/11/2021, 2021/11165-15645

“...davacının kıdem tazminatı dışındaki talepleri “net” tutar üzerindendir. Bu husus gözetilmeden fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının “brüt” tutar üzerinden hesaplanıp hüküm altına alınması da taleple bağlılık ilkesine aykırıdır...”

(31)

C. Hukuki Dinlenilme Hakkı

6100 s. HMK

Madde 27- (1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.

Y9HD, 07/10/2021, 2021/8992-13918

Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak taraflar duruşmaya çağrılmadan, eş anlatımla; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasanın 36 ncı maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur.

Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.

Yargıtay’ın müstekar kararları kural olarak ön incelemenin duruşmalı yapılması gerektiği yönündedir.

İlk Derece Mahkemesi tarafından tarafların hukuki dinlenilme hakkını ihlal eder şekilde, ön inceleme duruşması icra edilmeksizin dosya üzerinden yetkisizlik kararı verilmesi isabetsizdir. Yapılacak iş dava dilekçesinin davalılara tebliği, daha sonra ön inceleme oturumu için tarih belirlenmesi ve taraflara usulüne uygun şekilde davetiye tebliği ile ön inceleme duruşmasında gereken kararları almaktan ibarettir.

(32)

D. Hakimin Davayı Aydınlatma Ödevi

6100 s. HMK

Madde 31- Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.

Y9HD, 15/04/2021, 2021/3805-8266

“Somut uyuşmazlıkta; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının hizmet süresine göre hak kazandığı yıllık ücretli izin süresinin 188 gün olduğu ve çalışma süresi boyunca izin kullanmadığının kabulüne göre yıllık ücretli izin alacağı hesaplanıp hüküm altına alınmıştır.

Ne var ki 01.04.2002-01.03.2013 tarihleri arasında hizmet süresi bulunan davacının on bir yılı aşan süreçte hiç izin kullanmaması hayatın olağan akışına aykırı bulunduğundan; Hakimin 6100 Sayılı HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde;

mahkemece, davacı asilin çalışma süresi boyunca yıllık ücretli izin kullanıp kullanmadığı, kullanmış ise kaç gün kullandığı konusunda beyanı alınmalı bundan sonra sonucuna ve tüm dosya kapsamına göre bir karar verilmelidir.”

(33)

§5. DELİLLERİN İBRAZI

A. Genel Esaslar

6100 s. HMK

Madde 318- (1)Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır.

Madde 319- (1) İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar.

Ön inceleme duruşmasına davet

MADDE 139- (1) Mahkeme, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden ve yukarıdaki maddelerde belirtilen incelemeyi tamamladıktan sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildirir. (Değişik cümle:22/7/2020-7251/13 md.) Çıkarılacak davetiyede aşağıdaki hususlar ihtar edilir:

ç) Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği.

(34)

§5. DELİLLERİN İBRAZI

A. Genel Esaslar

Ön inceleme duruşması

MADDE 140 - (5) Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir.

(Maddenin Eski Hali)

(5) (Değişik:22/7/2020-7251/14 md.) 139 uncu madde uyarınca yapılan ihtara rağmen

dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli

açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar

verilir. (Maddenin Güncel Hali)

(35)

§5. DELİLLERİN İBRAZI

B. Güncel İçtihatlar

1) YİBHGK, 03/03/2017, 2015/2-2017/1

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra açılmış olan

davalarda tarafların dava ve cevap dilekçeleri ile delil listelerinde “sair deliller, her türlü

delil, ve sair deliller” gibi ibarelerin bulunması halinde tarafların yemin deliline

başvurmuş sayılamayacakları ve bu kapsamda hâkimin ispat yükü kendisine düşen

tarafa “yemin teklifinde bulunma hakkı”nı hatırlatamayacağına 03.03.2017 günlü

oturumda üçte ikiyi aşan oyçokluğu ile karar verilmiştir.

(36)

§5. DELİLLERİN İBRAZI

2) YHGK, 20/04/2016, 2014/695-2016/522

(Öz:Süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalı, sonradan delil bildiremez)

HMK’nın 119/1-(f) hükmü uyarınca, gerek yazılı gerekse basit yargılama usulünde, iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin, dava dilekçesinde belirtilmesi gerekir.

Maddenin gerekçesinde bu gerekliliğin, 6100 sayılı HMK’nda bir yenilik olarak düzenlendiği ifade edilmiştir. Böylece, özellikle ispat konusunda davaların usul ekonomisi ilkesine uygun bir biçimde, makul bir sürede sonuçlanması hedeflenmiştir. Delillerin bildirilmesi hakkındaki bu düzenleme, Kanunumuzda kabul edilen somutlaştırma yükünün de bir gereğidir.

Cevap süresi, Kanun tarafından düzenlenmiş kesin bir süre hâline getirilmiştir. Bu hakkını kullanmayan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacaktır.

Hem dava dilekçesinde hem de cevap dilekçesinde gösterilen ve tarafın elinde bulunan belgelerin dilekçeye eklenerek mahkemeye sunulması, başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur.

6100 sayılı HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır.

(37)

§5. DELİLLERİN İBRAZI

Somut olay incelendiğinde; davalının cevap dilekçesi vermediği hususunda bir tartışma bulunmamaktadır. Dava dilekçesinin usule uygun ihtar içerir şekilde tebliğinden sonra iki haftalık süre içerisinde delillerini bildirmeyen davalının sonradan delil gösterebilmesi için HMK’nın 145.

maddesinde belirtilen istisnai hallerin mevcudiyeti de somut olayda ileri sürülmüş değildir. İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesini düzenleyen 141. madde koşulları da oluşmamıştır. Kaldı ki somut olayda davalı, cevap ve delil bildirmek için mehil talebini 18.09.2012 tarihli ön inceleme duruşmasından sonra tahkikat aşamasında 02.11.2012 tarihli duruşmada ileri sürmüştür.

Bu durumda; dava dilekçesinin davalıya usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesinden sonra süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmediğinden savunmanın dayanağı olarak süresinde ileri sürülen bir delil (HMK. m. 129/1-e) bulunmadığından yerel mahkemenin davalıya delil göstermesi için süre vermesine yasal olarak imkân bulunmadığının kabulü gerekir.

(38)

§5. DELİLLERİN İBRAZI

3) YHGK, 11/11/2021, 2019/637-2021/1387

(Öz: Temyiz aşamasında sunulan belge)

“Özel Daire tarafından “davalı tarafından temyiz dilekçesi ekinde sunulan yıllık izni kaydı ve fazla mesai, genel tatil tahakkuklarını içeren imzalı bordroların da dava konusunu etkilediği nazara alındığında değerlendirilmesi gerekmektedir.” gerekçesiyle bozma kararı verilmiş, mahkemece bozmaya karşı direnilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalı tarafından yargılama aşamasında savunma konusu yapılmayan ve sunulmayan, ancak ilk kararın temyizi aşamasında ibraz edilen; 1) bir kısım imzalı ücret bordroları ile, 2) “yıllık ücretli izin kaydı”

belgelerinin, delil olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği (bu belgelere değer verilip verilmeyeceği) noktasında toplanmaktadır.

(39)

§5. DELİLLERİN İBRAZI

...uyuşmazlık hakkında, bu işlemin dayandığı veya onu ortadan kaldıran kalıba uygun belge ya baştan beri vardır ya da yoktur. Böyle bir belge varsa, belgeyi bilen davalının buna rağmen bu belgeden söz etmemesi ya da sunmaması, ona etkin hak arama imkânı tanınmamasından değil, kendi ihmalinden kaynaklanmaktadır. Böyle olunca da, bu belgenin sonradan sunulması davayı uzatacak ve bu suretle davanın kısa sürede çözümlenmesini engelleyecektir.

...davacının sunulan bu delillere gerek imza, gerek içerik olarak karşı çıkması sunulduğu tarih itibariyle mümkün olmayıp, aksi yorumla HMK’nın temel ilkelerinden uzaklaşan bir yola girilmemelidir. Şöyle ki; bu belgedeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmesi hâlinde yeni baştan tahkikat işlemlerinin yapılması gerekeceğinden, bu durum yargılamayı uzatacak ve HMK’nın aşamalar sistemini bertaraf edecektir. Ne var ki, yeniden yargılama temyizde söz konusu olamaz ve temyiz incelemesinde tahkikat yapılamaz. Dolayısıyla, bu deliller davanın en başından beri var olduğu hâlde yargılama aşamasında ileri sürmeyen davalının, kararın temyizi aşamasında yeni deliller dosyaya sunarak bu deliller doğrultusunda değerlendirme yapılmasını talep etmesi mümkün değildir. Aksinin kabulü hukuk yargılamasının temel ilke ve esasları ile bağdaşmaz.

Hâl böyle olunca, direnme kararı yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle yerindedir.”

(40)

§5. DELİLLERİN İBRAZI

4) Y9HD, 12/01/2021, 2016/33334- 2021/415

(Öz: Temyiz aşamasında sunulan belge)

“Ödeme belgeleri hakkı ortadan kaldıran belge olma özelliği ile yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gereken belgedir. İbraname veya yıllık izin belgesi gibi borcu sona erdirebilecek belgeler de temyiz aşamasında dahi ileri sürülebilir.

Temyiz dilekçesi ekinde davalı işverence davacının 2005, 2006 ve 2008 yıllarında yıllık izinlerini kullandığına ilişkin davacı imzasını içerir yıllık izin talep formları sunulmuştur. Mahkemece hükme esas alınan raporda davacının 2009 yılı ve sonrasına ait 88 gün yıllık izin kullandığı bakiye 62 gün yıllık izin hakkının bulunduğu değerlendirilerek yapılan hesaplama gözetilerek alacak hüküm altına alınmıştır.

Tüm sunulan yıllık izin belgeleri de davacıya gösterilerek, ayrıca davacı tanıklarının beyanlarında da davacının yıllık izin kullandığı (10 iş günü olarak kullandıkları) belirtildiğinden, davacı asilin sunulan yıllık izin belgeleri konusunda mahkemece beyanının alınması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”

(41)

§6. ISLAH

6100 sayılı HMK.176 vd.

Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.

Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir. Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.

Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.

Davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde

yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve

ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.

(42)

1) YİBBGK, 24/05/2019, 2017/8-2019/3

(Öz: Kısmi ıslahta ayrıca faiz isteminde bulunulmasına gerek yoktur)

Bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmî

davada, dava konusu miktarın kısmî ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması

halinde, arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize

hükmedileceğine, 24.05.2019 tarihinde yapılan üçüncü görüşmede üçte ikiyi aşan

çoğunlukla karar verildi.

(43)

2) YHGK, 03/03/2020, 2017/2782-2020/87

(Öz: Süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalı ıslah yolu ile zamanaşımı defini ileri süremez)

“Bilindiği üzere davalı, davaya cevap vermek zorunda değildir. Davanın cevapsız bırakılması ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemesi hâlinde davalının, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı HMK'nın 128. maddesinde düzenlenmiştir.

Ancak süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkârı, davacının dayandığı vakıaların inkârı niteliğinde olup, bu inkârın zamanaşımı def'ini de kapsadığı söylenemez.

Ayrıca, davalının süresinden sonra verdiği cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı definde bulunabileceğini kabul etmek ıslah ile kaçırılmış olan sürenin geri getirilmesi, daha doğrusu ıslah ile davaya cevap verilmesi sonucunu doğuracaktır. Oysaki kanun ile belirlenen süreler kesin olup, ıslah kaçırılmış olan süreleri geri getiren bir müessese değildir.

Hâl böyle olunca, kanuni süre içinde verilmeyen cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı definin ileri sürülemeyeceği kabul edilmiştir.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2017 tarihli ve 2017/17-1093 E., 2017/1090 K. sayılı kararında da aynı ilkelere yer verilmiştir.”.

(44)

3) Y9HD, 16/03/2021, 2021/695-6288

(Öz: Islah yapmak üzere verilen sürenin bir hafta ile sınırlı ve kesin olup olmadığı)

“....Kısmen ıslah hükümlerinin düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 181. maddesinde öngörülen kesin sürenin, duruşmada tutanağa geçirilmek suretiyle yapılan ıslah işlemine ilişkin usul işlemlerinin yapılması harç bakımından tamamlanması için verilmesi gereken bir süre olduğu, bunun dışında ıslah işlemi için verilen sürelerin Kanunun 181. maddesinde öngörülen kesin süreye tabi olmadığı ve tahkikat sona erinceye dek ıslah işlemi yapılabileceği kabul edilmiş olup, buna göre ise davacının ıslah işleminin süresinde olduğu anlaşılmıştır.”

6100 sayılı HMK

Kısmen ıslah

MADDE 181- (1) Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir.

Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.

(45)

4) Y9HD, 31/03/2021, 2021/3167-7312

(Öz: Islahta yeni bir alacak talebinin mümkün olup olmadığı)

“Dava dilekçesinde talep konusu yapılmayan bir işçilik alacağı, dava konusu alacaklarla aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğmak şartıyla, ayrıca bu alacağa ilişkin peşin harç yatırılmak kaydıyla kısmi ıslahla talep edilebilir. Davalının bu alacakla ilgili delil sunma, itirazda bulunma ve zamanaşımı def'ini ileri sürme hakkı vardır.

Bu durum usul ekonomisine daha uygundur. Ancak delillerin toplandığı ve karar aşamasına gelindiği bir aşamada salt davayı uzatmak veya karşı tarafı rahatsız etmek gibi kötüniyetli düşüncelerle ıslah yoluyla ek talepte bulunulması halinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 182. maddesine göre hâkim ıslahı dikkate almadan karar verebilir.”

6100 s. HMK

Kötüniyetli ıslah

MADDE 182- (1) Islahın davayı uzatmak veya karşı tarafı rahatsız etmek gibi kötüniyetli düşüncelerle yapıldığı deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ıslahı dikkate almadan karar verir. Ayrıca hâkim, kötüniyetle ıslaha başvuranı, karşı tarafın bu yüzden uğradığı bütün zararlarını ödemeye ve beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına mahkûm eder.

(46)

5) Y9HD, 16/09/2020, 2016/20701-2020/8136

(Öz: Islah suretiyle dava türü değiştirilemez)

“Davacı dava dilekçesinde 5.500,00 TL Kıdem Tazminatı, 2.400,00TL İhbar Tazminatı ve 100,00 TL Fazla mesai ücreti talep etmiş davasını kısmi dava olarak açmıştır. Davacı yargılama sırasında mahkemeye verdiği “talep artırım talebi hakkında” konulu ıslah dilekçesi ile taleplerini arttırmıştır.

Mahkemece fazla mesai alacağı yönünden davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığı kabulü ile karar verilmiştir.

Öncelikle ıslah ile dava türü değiştirilemez ve Mahkemece ıslaha ancak arttırım yapılan alacak kalemleri açısından değer verilebilir.

Mahkemece kısmi dava olarak açılan davanın türünün bu şekilde değiştirilmesi

hatalıdır.”

(47)

6) Y9HD, 11/10/2021, 2021/9897-14096

(Öz: Kümülatif dava yığılması şeklinde açılan davada, birden fazla kez ıslah mümkündür)

“Davaya konu tazminatlar ve alacakların ayrı ayrı açılabilecek davalarda talebi mümkün iken aynı dava dilekçesinde talep edilmesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 110.

maddesi kapsamında "davaların yığılması" olarak adlandırılmaktadır. Bu nedenle her bir alacak kalemi için ayrı ayrı ıslah veya talep artışı işleminin uygulanmasına engel bir durum yoktur.

Davaların yığılması ilkesine göre esasen birden fazla dava ve talep söz konusu olup, diğer taleplerle ilgili talep artışı ikinci ıslah olarak değerlendirilemez.

Somut uyuşmazlıkta; davacı iki kez ıslah dilekçesi sunmuş ise de, her iki dilekçesinde

de ayrı ayrı alacaklarını ıslah etmiştir. Başka bir anlatımla bir alacağın iki kez artırılması

söz konusu değildir. Dairemiz uygulamasına göre farklı alacak kalemleri için ayrı ayrı

ıslah dilekçesi verilmesi mümkündür. Açıklanan nedenlerle davacının her iki ıslah

dilekçesine de değer verilerek sonuca gidilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.”

(48)

7) Y22HD, 28/11/2018, 2016/611-2018/25633

(Öz: Miktar artırımının bulunmadığı ıslah işlemi harca tabi değildir)

“Somut olayda, dava dilekçesi davalıya 20.08.2014 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı tarafından 26.08.2014 tarihinde cevap dilekçesi ibraz edilmiştir. Davalı taraf cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmamıştır.

Ancak, davalı vekili, 15.07.2015 havale tarihli bilirkişi raporuna itiraz ve zamanaşımı defi yönünden ıslahı konulu dilekçesi ile cevap dilekçesini zamanaşımı itirazı yönünden ıslah ettiklerini bildirmiştir. Öte yandan, ıslahın hükme bağlandığı 6100 sayılı Kanun'un 176.

vd. maddelerinde ıslahın harca tabi olduğuna ilişkin bir düzenleme de

bulunmamaktadır. Ayrıca, dava konusu alacak miktarlarının arttırılması da söz konusu

değildir. Bu durumda, mahkemece, cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle ileri sürülen

zamanaşımı defi hiç tartışılmadan karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.”

(49)

§7. MUHTELİF USÛLİ KONULAR

1) Y9HD, 25/02/2021, 2021/426-4928

(Öz: Bilirkişi raporuna itiraz edilmemesi, karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak teşkil eder)

“Dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesiyle yapılan inceleme sonucunda,

uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre ve özellikle; davacının ana

davada ilk bilirkişi raporuna itiraz etmediği gibi bilirkişinin hesapladığı miktar üzerinden

davasını ıslah ettiği, bu durumda davacı açısından toplam alacağın 18.316,60 TL

olduğunun kabul edildiği, davalı açısından da bu miktarın usuli kazanılmış hak

oluşturduğu, davalının yapmış olduğu itiraz üzerine aldırılan bilirkişi raporunda alacak

miktarı daha fazla olarak tespit edilmişse de izah edildiği üzere davalı lehine oluşan

usuli kazanılmış hak nedeni ile miktar bakımından daha fazla miktara

hükmedilemeyeceği, eldeki ek davanın ise ıslah edilen miktar ile davalının itirazı üzerine

bilirkişinin yaptığı hesaplamada oluşan farka ilişkin olduğu ve bu farkın talep edilmesinin

mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın esastan reddi gerekirken...”

Referanslar

Benzer Belgeler

O halde, mahkemece, anılan hususlardaki eksikliğin giderilmesi için, rapor düzenlemeye ehil ve donanımlı bir Üniversiteden, konusunda uzman içerisinde Çocuk Nöroloji

Müvekkilin bu sözleşmenin akdedilmesinden sonra vekâlet vermemesi, dosyasını geri alması, avukatı yazılı iznini almadan başka avukatları teşrik etmesi veya bir

Somut olayda, davalı Seyhan Belediye Başkan- lığı’nın, temizlik işlerini ihale ile değişik firmala- ra verdiği, davalı dışı bir firma ile bu kapsamda sözleşme

Mahkemece davalı şirket zamanaşımı savunması yapmadığı halde diğer davalı Belediyenin zamanaşımı savunmasından yararlandırılmış ise de zamanaşımı def’i,

• ÖZETİ 5953 sayılı Basın İş Kanunu’nun 29. maddesine göre; “Gazeteciye bu Kanun'un 21'inci maddesinde yazılı yıllık izni vermeyen veya izni vermiş olup

(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir."Hükümet tasarısında yer

“… Davacının davalı işverene göndermiş olduğu İnegöl 3.Noterliğine ait fesih ihtarnamesinin 18/10/2016 tarihli olduğu, bu ihtarnamenin davalı işverene

Sorunu”, s.11 (Kripto Paraların Eşya Niteliği).. herkese karşı ileri sürülebilir 78. Kripto paralardaysa, kripto paraların ileri sürülebileceği kimse yoktur. Kripto