AYRILMA ANKSİYETESİ BOZUKLUĞU
Rifat Karlıdağ*, Süheyla Ünal**, Ayşe Avcı***, Birsen Sipahi****
ÖZET
B u olgu s u n u m u n d a , ik i k u ş a ğ ın b e n ze r g ö rü n g ü le ri d ik k a te alınarak, a yrılık a n k s iy e te - sin in a ilesel özelliği ta rtışılm ıştır. Veriler ulaşılabilen aile ü yele rin in k lin ik ve p s ik o m e tr ik d eğerlendirm eleri ile elde edilm iştir. O k u l k o r k u s u y a k ın m a s ı ile b a şv u r a n 7 y a ş ın d a bir e r k e k ç o c u ğ u n babası, ik i am c a sı ve b u a m c a la rd a n b irisin in ik i ço c u ğ u n d a da b e n z e r öy
k ü b u lu n m a k ta y d ı. İk i h a la sı a yrılık a n k s iy e te s in e iliş k in bazı özellikler ta şım a k ta y d ı. A y rılık a n k s iy e te s in in a ilesel özelliğini a n la m a k için o lg u n u n p s ik o p a to lo jik fo r m u la sy o n u b a ğ la n m a k u r a m ın a göre ya p ıld ı.
A n a h ta r s ö z c ü k le r : O k u l k o r k u s u , a yrılık a n k siy e te s i, ba ğ la n m a k u r a m ı, aile siste m i, bi- y o d a v ra n ışsa l aile m o d eli
SUMMARY: A CASE STUDY: FAMILIALITY IN SEPARATION A N X IE TY
In th is c a se report, w e d is c u s s e d fam ilial ch a ra cteristics o f se p a ra tio n a n x ie ty reg a rd in g tw o g en era tio n th a t h a v e th e s a m e p h e n o m e n a . D ata h a v e b e e n collected via clinical in terview a n d p s y c h o m e tr ic eva lu a tio n o f fa m ily m e m b e rs . In a d d itio n to a 7 y e a r old b o y w ith sch o o l ph o b ia , h is fa th er, h is tw o u n c le s a n d tw o c o u sin s h a d also h is to r y o f s c h o ol p h o b ia . H is tw o a u n ts sh o w e d also so m e fe a tu re s o f se p a ra tio n a n xiety. F or u n d e r s ta n d in g th e fa m ilia l ch a ra cteristics o f se p a ra tio n a n xiety, w e fo r m u la te d th is p sy c h o p a th o lo g ic p ro c e s s in re s p e c t to a tta c h m e n t theory.
K e y w o rd s: S ch o o l p h o b ia , sep a ra tio n a n xiety, a tta c h m e n t theory, fa m ily sy s te m , b io b e
h a vio ra l fa m ily m o d e l
g i r i ş
Yaşamın erken dönem lerinde işlev görmeye baş
layan ve bü tü n yaşam boyunca önemini sü rd ü ren bağlanm a süreçleri, psikopatolojik gelişimle
ri anlamamız için kuram sal bir çerçeve sunm ak
tadır. Aile sistemi ile ilgili kuram lar da, aile üye
leri arasındaki etkileşimlerin davranışlar üzerin
deki önemini vurgulam aktadır. Çocuk gelişimi ile ilgili birçok çalışma, bağlanm a ve aile sistemi kuram larının birleşm esinin gerekli olduğunu gösterm ektedir (Bretherton 1985, Cole ve ark 1994, Cum m ings ve Davies 1996, M asten ve ark 1990). Bu bütünleşm eyi sağlayan kuram lardan biri olan biyodavranışsal aile modeli çocuk ve anababası arasındaki etkileşimin davranışsal ve biyolojik sonuçlarını anlam am ızı kolaylaştır
* Yrd. Doç. Dr., İn ö n ü Üniv. Tıp Fak. P sikiya tri A n a b ilim Dalı, M alatya.
** Prof. Dr., İn ö n ü Üniv. Tıp Fak. P sikiya tri A n a b ilim D a
lı, M alatya.
*** Prof. Dr., Ç ukurova Üniv. Tıp F ak. Ç ocuk P sikiya tri
s i A n a b ilim Dalı, A d a n a .
**** P sk., İn ö n ü Üniv. Tıp Fak. P sikiya tri A n a b ilim Dalı, M alatya.
m aktadır (Wood ve ark 2000).
Bowlby'nin (1973, 1979) bağlanm a kuram ına gö
re yeni doğduğunda bebeğin bakım veren kişiye olan fiziksel yakınlığı yaşamını sürdürebilm esi için bir zorunlulukken, giderek bu yakınlığı çev
resini keşfetmede kullanabileceği 'güvenli bir te
m el' ve tehlike anında korunabileceği 'sağlam bir sığınak' olarak kullanmayı öğrenir. Çocuklar 'güvenli bağlanm a' ilişkisinin olduğu durum da stres yaratan koşullarda da güvenlik duygusunu koruyabilir ve keşfetme davranışlarını etkin ola
rak gösterebilirler. Güvenli bağlanm anın geliş
mesi için çocuğun kesintisiz, tutarlı tepki veren, duyarlı ve her zam an ulaşılabilir bir bakımvere- ne sahip olması gerekir.
Bağlanmaya vurgu yapan biyodavranışsal aile kuram ında temel kavram olan biyodavranışsal tepkisellik, otonom sinir sisteminin de aracılığı ile bireyin duygularını düzenlem e becerisini ta
nımlar. Biyodavranışsal tepkisellik, kişilik özel
likleri gibi kalıtsal bir alt yapı ile (Kagan ve ark 1988) yaşam ın erken dönem lerinden itibaren
Ç ocuk ve G ençlik R u h Sağlığı D ergisi : 9(1) 2 0 0 2
çevreyle olan etkileşimden (Calkins 1994, Cas
sidy 1994, Field 1994) oluşur. Çocuk ve bakımve- reni arasındaki mesajlar ve anlaşm alar karşılıklı bir düzenleyici sistem oluşturur. Bu sistem çocu
ğa iç yaşantılarını ve kişilerarası ilişkilerini yo
rum lam a ve düzenlem e olanağı sağlar (aktaran Feld 1999). Güvenli bir anne-çocuk ilişkisi yaşam olaylarının yarattığı stresi tam ponlayarak sağlık
lı bir gelişim oluştururken, güvensiz bir bağlan
m a ise duyguların düzenlenm esi ile ilgili nörot- ransm itter sisteminde uzun süreli olum suz etki
ler oluşturarak hastalık süreci başlatabilmekte
dir (Beeghly ve Cicchetti 1996, W ood 1999).
Bağlanm anın güvenirliği hakkında d u y u lan kaygı uyum için gerekli, normal bir gelişimsel olgudur (Bowlby 1973). Birey erken çocuklukta bağlandığı kişiden ayrıldığında 'ayrılm a anksi- yetesi' adı verilen yoğun bir duygusal tepki ve
rirken, büyüdükçe bu d u y g u n u n yoğunluğu azalır. Bu belirtiler aşırı ve gelişimsel olarak uy
gun olmadığı zam an "ayrılma anksiyetesi bo
zukluğu" adını alır. Bu bozukluk DSM-IV tanı ölçütlerine göre en az dört hafta süreyle, evden ya da bağlanm a figüründen ayrılmaya anksiyete tepkisi verme ile karakterizedir. Anksiyetenin genel belirtilerine bedensel yakınm alar da eşlik eder. Küçük çocuklarda ayrılmaya direnç göster
me çabası ve ağlama, daha büyük çocuklarda korkunun sözelleştirilmesi ve bedensel belirtiler, ergenlerde ise kas gerginliği daha ön plandadır (Ollendick ve Francis 1988).
Okul korkusu ayrılm a anksiyetesinin önemli gösterim lerinden biridir. Okul yaşındaki popu- lasyonda %1 oranında görülür (Last ve Strauss 1990). Çocukların bir kısmı okul ortam ına yeni girdiğinde anksiyete belirtileri gösterir, ancak kı
sa sürede uyum sağlayabilirken, bir kısmı ayrılı
ğa karşı uzu n süre anksiyete tepkileri vermeye devam edebilir. Bazı çocuklar ise okula iyi uyum sağladıkları bir dönem den sonra şiddetli anksi
yete tepkileri gösterebilir. Bazıları da korku ve anksiyete yüzünden okula devam edemeyebilir (Deltito ve H ahn 1993). Ergenlerde görülen okul korkusunun en yaygın nedeni ayrılık anksiyete
si olarak kabul edilir (Last ve Strauss 1990). Okul korkusu olan çocukların daha sonraki yaşam dö
nem lerinde de psikososyal güçlükleri olduğu
bildirilm ektedir (Manicavasagar ve ark 1997).
Bu yazıda iki kuşakta benzer özellikler gösteren ayrılma anksiyetesi olgusunu ele alacağız.
OLGU:
S. A., 7 yaşında, ilkokul 1. sınıf öğrencisi erkek çocuk, okul korkusu yakınması nedeniyle anne
si tarafından M art 1997'de polikliniğe getirildi.
S.A, bir yıl önce anaokuluna gitmesi için annean
nesinin yanına bırakılmış. Hafta sonları ailesinin yanına geliyormuş. Birinci dönem boyunca an
neanne tarafından okula bırakılmış ve okul son
rası alınmış. O kulda yalnız kalma ve uyum soru
nu olmamış. istekliymiş ve severek gidiyormuş.
ikinci dönem e başladıktan sonra bir nedeni ol
m aksızın okula gitmeyi reddetm eye başlamış.
Anneannesi okula bıraktığında kalm ak istemi
yor, ağlıyor ve anneannesi ayrıldıktan 5-10 daki
ka sonra okuldan kaçıp eve dönüyorm uş. Bu d u rum u bir hafta sürm üş. Öğretmeni okuldan kaç
ması nedeniyle sorum luluk alamayacağını belir
tince ailesi okula gönderm emiş. ilköğretim birin
ci sınıfa başladığından beri (3 aydır) okula yalnız gitmiyor, annesi olm adan sınıfa girmiyor, sınıf
ta annesiyle birlikte oturuyor, öğretm eni tahtaya kaldırdığında annesiyle birlikte kalkıyor, tenef
füslerde annesinden ayrılmıyormuş. Annesin
den ayrıldığında ağlıyor, okulda kalm ak istemi
yor ve eve dönüyorm uş. O kulda arkadaşı yok
muş. M ahallesindeki arkadaşlarıyla da geçine
miyor, sık sık kavga ediyormuş.
1990 yılında orta sosyoekonomik düzeyde bir ai
lenin ilk çocuğu olarak hastanede ebe yardım ıy
la normal yoldan dünyaya gelmiş. Büyüme ve gelişmesi normal olmuş. 3 yaşında erkek bir kar
deşi var, onunla iyi anlaşıyormuş.
Babası 33 yaşında, 6 (4 erkek, 2 kız) kardeşten beşincisi. ilk evliliği, 8 yıllık evli, oto tamircisi, sağlıklı. ilkokula başladığında okulu sevmiyor, gitm ek istemiyor ve korkuyorm uş. ilk iki yıl an
nesi ile birlikte okula gitmiş. Okula alışamaması, başarısının düşük olması ve tek başına okula git
memesi gibi nedenlerle ikinci sınıfta bir yıl ara vermiş. Üçüncü yıl okula tekrar başladığında ay
nı sorunların sürm esi üzerine okulu bırakmış. 18 yaşında ilkokulu dışardan bitirmiş. Ailesine aşı
rı düşkün, çekingen, kolay öfkelenen ve titiz bi
riymiş. 25 yaşında evlenip ailesinden ayrılmış.
Anne babası ayrı eve yerleşmesine darılmış ve altı ay hiç görüşmemişler. Ç ocukluğundan beri tüm erkek kardeşlerin ortak olduğu oto tam irha
nesinde kardeşleriyle birlikte çalışırken, iki yıl önce kardeşler aralarında konuşarak, kendi ta
m irhanelerini açma amacıyla ayrılmışlar. Anla
şarak ayrılmalarına karşın, kardeşler arasında dargınlık varmış ve görüşm üyorlarmış. Halen dayısının oğluyla ortak olarak bir oto tam irhane
si işletiyorlar.
Annesi G. 24 yaşında, ilkokul m ezunu, ev hanı
mı, okula gitme sorunu olmamış. Dışa dönük, konuşkan, arkadaş çevresi geniş, çabuk kızan, eşine ve çocuklarına düşkün biriymiş.
Halası bayan F. 48 y, bekar, ilkokul çıkışlı, aile
nin en büyüğü, okula gitme sorunu olmamış. içe kapanık, ailesine çok düşkün biriymiş. Bir çok kez evlenme teklifi almasına karşın evlenmeyi istememiş. Bir yıl önce ölünceye kadar en büyük erkek kardeşinin yanında yaşamını sürdürm üş.
Amcası M. 46 y. evli, 3 çocuklu, ilkokul çıkışlı, oto tamircisi. Sessiz, sakin, az konuşan, içe kapa
nık, arkadaş çevresi dar biriymiş. ilkokula başla
dığında okul korkusu nedeniyle 3 yıl annesi ba
bası eşliğinde okula devam etmiş. Okula alışa- maması ve okulda yalnız kalamaması nedeniyle üçüncü yıl okulu bırakmış.
Halası H. 42 yaşında, bekar, lise çıkışlı, işçi, en büyük erkek kardeşi ile birlikte yaşıyor. Sakin, sabırlı, olayları çok yönlü düşünen, dışa dönük, yeni girdiği ortam lara kolay alışamayan, alıngan biriymiş. Okula gitme sorunu olmamış. Bir çok taliplisi olmasına karşın evlenmeyi istememiş.
Babası da evlenmemesi için duygusal baskıda bulunm uş.
Amcası E. 40 y, evli, çocuksuz, ilkokul çıkışlı, oto tamircisi. Okula gitme sorunu olmamış. Çabuk kızan, kıskanç, dışadönük biriymiş.
Amcası A. 36 y, evli, çocuksuz, ilkokul çıkışlı, oto tamircisi. Çabuk kızan, alıngan, aklına eseni yapan, yakınlarına düşkün birisi. ilkokulda okul
korkusu nedeniyle üç yıl boyunca anne babası eşliğinde okula devam etmiş. Bir türlü okula alı- şamam ası nedeniyle bırakmış. ilkokulu daha sonra dışardan bitirmiş.
Amcası M 'nin eşi N. 36 y., ev kadını, ilkokul çı
kışlı. Çabuk kızan, çekingen, alıngan, yakınları
na düşkün biriymiş. Üç çocuğu var. Okul korku
larının olması yüzünden ilk iki çocuğunu ilko
kulu bitirinceye kadar okula kendisi götürüp, çı
kışlarına kadar okulun bahçesinde beklemiş.
Bu am casının kızı I, 16 y., bekar, ortaokul üçüncü sınıf öğrencisi, okul başarısı iyi, içe kapa
nık, çekingen, arkadaş çevresi dar, alıngan, yeni girdiği ortam lara zor alışan, ailesine, özellikle de halasına aşırı düşkün biriymiş. Halen bü tün ba
kımını halası yapıyor ve geceleri onun yanında uyuyorm uş. ilkokulu bitirinceye kadar okul kor
kusu nedeniyle okula annesi eşliğinde devam etmiş. Okul korkusu ve okula alışamaması yü
zünden ilkokula başladığı ilk yıl derslerinde ba
şarısız olmuş. Sonraki yıllarda okul başarısı iyiy
miş.
Bu amcanın diğer kızı K. 15 y., bekar, ortaokul 3.
sınıf öğrencisi, ablası gibi onun da okul korkusu olmuş. Okul başarısı iyiymiş. ilkokulu süresinde bitirmiş. Konuşkan, kolay arkadaş edinen, dışa dönük, titiz biriymiş.
Hastanın öyküsü alınırken ailenin diğer üyeleri
nin ve yakınlarının da ayrılık anksiyetesi açısın
dan ayrıntılı değerlendirilmesi gereğinin farkına varılarak, görüşm e yapm ak üzere polikliniğe davet edilmişlerdir. Polikliniğe gelen anne, baba, am canın eşi ve iki çocuğu ile klinik görüşm e ya
pılmış, psikom etrik olarak değerlendirilmiştir.
Polikliniğe gelmeyen amcalar ve hala ölçekleri evde uygulam ışlardır.
Baba, amca, hala ve kuzenlerin Beck Depresyon Ölçeği, (Hisli 1989), D urum luk ve Sürekli Kaygı Ölçekleri (Öner ve Le Compte 1985) ile yapılan psikom etrik değerlendirm elerinde orta düzeyde anksiyeteli saptanm aları, depresif belirti göster
memeleri aile bireylerinin kaygıya yatkınlığını desteklem ektedir. Her iki ailenin annelerinin kli
nik görüşm elerinde orta düzeyde bir depresyon
da oldukları gözlenmiştir. Hacettepe Kişilik En-
vanteri'ne (Özgüven 1992) göre hastanın okul korkusu olan kuzenlerinden birisi ile babasının sosyal ilişkiden kaçınan, yeni durum lara alış
m akta ve kendi kararını verm ede güçlük çeken, çekingen ve kaygılı bireyler oldukları saptan
mıştır.
Aile sisteminin işleyişini görm ek için her iki aile
nin 15 yaşından büyük üyelerine McMaster Aile Değerlendirme Ölçeği (Bulut 1990) verilmiştir.
H er iki ailede de gereken ilgiyi gösterm enin aşı
rı ilgilenme yönünde sapmış olduğu saptanm ış
tır.
O LG U NU N AİLE AĞACI
0 ^ - 0
İ - r O 6 ¿—O 1 - 0 İ
tO
1949 1951 1961 1955 1957 1966 1961
1981 1982 1992
1962 1964 1973
1987 1994
àà
TARTIŞMA
O lgum uzu bağlanm a, aile sistemleri ve biyodav- ranışsal aile kuram ları çerçevesinde değerlendir
mek, ailenin diğer üyelerinde görülen benzeri bozuklukları açıklamak açısından en uygun yak
laşım olacak gibi görünm ektedir. Bowlby'e göre (1979) kalıtsal bir biyodavranış sistemi olan bağ
lanma, biyodavranışsal aile kuram ındaki önemli değişkenlerden biridir. ilk temel ilişki olan anne- çocuk ilişkisi sonraki yaşam dönem lerindeki bağlanm alar için örnek olur ve ilişkilerdeki kontrol edilebilirlik ve öngörülebilirlilik d uygu
larının gelişimine zemin hazırlar.
Gerek çocuğun ebeveynlerinden her birine bağ
lanm a tarzı, gerekse ebeveynlerin çocuğa karşı tutu m u çocuğun duygusal gelişiminde önemli rol oynar. Annenin bakım tarzı çocuğun bağlan
m a şeklini belirlerken, çocuğun bazı yapısal özellikleri de annenin bakım tarzını etkilemekte
dir (Lollis ve Kuczynski 1997). Bebeğin mizacı
nın bakım verenin üzerindeki etkisi ne kadar önemli olursa olsun, annenin duyarlılığı bu sis
tem de birincil etkiye sahiptir (Cassidy 1994). Ör
neğin ayrılığa aşırı tepki verm ede yapısal bir yatkınlığı olan bir çocuk, annede aşırı koruyucu bir tutum u uyarabilir (Silove ve ark 1996). Çocu
ğun stresi arttıkça yakınlık gereksinimi artm ak
ta, bu da neden olduğu duygu ve davranış so
runları ile bağlanm a sistemini aktive etm ektedir (Holmes 1998). A nnenin duyarsız, aşırı m üdaha
le edici ve önceden yordanam ayan tepkiler ver
mesi çocukta kaygılı bağlanm a davranışlarını uyarır (Hazan ve Shaver 1994, Sümer ve Güngör 1999). Kaygılı bağlanm a süreci ise çocuk ve er
gende anksiyete bozukluklarına öncül olmakta
dır (Warren ve ark 1997).
Bağlanma tarzı ile psikopatoloji arasındaki ilişki tek yönlü bir neden-sonuç ilişkisi olm aktan çok karşılıklı bir ilişki gibi görünm ektedir. Bozuk ai
le içi iletişiminin neden olduğu kaygılı bağlan
m a stilinin yaşam ın her dönem inde sorun yarat
tığı, yetişkinlikteki anksiyete bozukluklarına özellikle agorafobili panik bozukluğuna, depres
yona temel olduğu ileri sürülm ektedir (Bowlby 1973, Shear 1996). Kişilerarası ilişkilerde aşırı ba
ğımlılığın da, aşırı bağlanm a gereksinim inin bir gösterimi olduğu düşünülm ektedir (Hirschfeld ve ark 1991).
Bowen'in aile sistemleri kuram ına göre (1978) ai
le 'duygusal bir birim "dir. Aile sistemi içinde bi
rey bir duygusal ağ içinde işlev görür. Bu d u y gusal birim içinde bireysel davranış kazanılır ve gelişim gerçekleşir. Anne-çocuk ilişkisinin öte
sinde, çocuk için diğer önemli kişilerle ilişki de bu gelişim sürecinde rol oynar. Anksiyete sistem içindeki ilişkileri etkileyen, hem bireyin hem de sistemin varlığını sürdürm esine araç olan temel bir duygudur. Anksiyete, önceki kuşağın yeni kuşak üzerindeki etkisini yöneten kuşaklar arası bir duygu olarak da ele alınabilir (Donley 1993).
Önceki kuşağın duygusal yoğunluğu şimdiki ilişkilerde benzeri m iktarda bir etki yaratır ve böylece bu kanal aracılığı ile geçmiş kendisini bir versiyonu olarak tekrarlam a olanağı bulur (Kerr ve Bowen 1988). Diamond ve Doane (1994) ergen ve genç yetişkin hastalar ve ebeveynlerin
de yaptıkları bir çalışmada, ebeveynin kendi an
ne babasına, özellikle aynı cinsten ebeveynine bağlanm a stilindeki bo zukluğun, çocuğuna
olum suz duygular yöneltmesinde ve etkileşim
lerinin bozulm asında etkili olduğunu göstermiş
lerdir.
Hersov (1960) okul fobisi olanların yüksek nöroz gösteren ailelerden geldiklerini ileri sürm üştür.
Obondo ve D hadphale (1990) da okul fobisi olan çocukların ailelerinin anlamlı derecede fazla psi
kopatolojiye sahip olduklarını ve aile ilişkilerin
de sorun olduğunu saptam ışlardır. Last ve Stra
uss (1990)'un yaptıkları bir çalışmada, ayrılma anksiyetesi bozukluğu tanısı alan çocukların an
nelerinde fobik bozukluğu olan çocukların anne
lerine ve kontrollere göre daha fazla anksiyete temelli okul reddi bildirmişlerdir. Rosenbaum ve arkadaşları (1991) ise 'yabancılar yanında davranışsal ketlenme' gösteren bebeklerin daha sonraki yaşlarda anksiyete bozuklukları geliştir
diklerini ve bu çocukların yetişkin yakınlarında anksiyete bozukluğu öyküsü olduğunu sapta
mışlardır. Biederman ve ark (1999) yaptıkları ça
lışma ile anksiyeteli annelerin çocuklarında ank
siyete bozukluğu geliştirme risklerinin yüksek olduğunu belirtirlerken, W arren (1999) panik bozukluğu olan annelerin çocuklarında ayrılık anksiyetesi ve kaçınma bozukluğu bildirm ekte
dir.
Bizim olgum uzda da kliniğe başvuran S.A.'nın babası, üç amcası ve bir amcasının iki kızında okul korkusu öyküsü, iki halada ebeveynlerine aşırı bağımlılık bulunm aktadır. Büyükanne ve büyükbabanın çocuklarına karşı aşırı koruyucu tutum ları olduğu bildirilmektedir. Aile üyelerin
de ayrılma anksiyetesi öyküsünün yaygınlığı anksiyeteye yapısal bir yatkınlığın varlığını d ü şündürm ektedir.
Bir görüşe göre çocuklardaki ayrılık anksiyetesi ebeveynlerin aşırı koruyucu bir tutum takınm a
larına neden olmakta, bu da çocuğun evden ay
rılmasını güçleştirmektedir (Silove ve ark 1996).
M cMaster Aile Değerlendirm e Ölçeği (Bulut 1990) ile yapılan değerlendirm ede hastam ızın ve okul fobisi öyküsü olan iki kuzeninin ailelerinde gereken ilgiyi gösterm enin aşırı ilgilenme yö
nünde sapmış olması bu varsayımı desteklem ek
tedir. Hock ve arkadaşları (2001) yaptıkları bir ölçek çalışmasında, sağlıklı ve güvenli bağlanm a
stiline sahip olan ebeveynlerin, ergenlik çağın
daki çocuklarından ayrılma kaygılarının düşük, güvenli rolde rahat etme düzeylerinin daha yük
sek olduğunu, ergen çocuklarından ayrılma ank- siyetesi yüksek olan ebeveynlerin ise kendi an
ne- babalarına bağlanm a stillerinde sorun oldu
ğunu bildirmişlerdir.
Bu olgu sunum unda da görüldüğü gibi bağlan
m a ve psikopatoloji arasında yakın bir ilişki var
dır.
Bağlanma sürecinin aile sistemindeki rolü ve psikopatoloji gelişiminin kuşaklar arası geçişi ol
dukça komplike bir durum dur. Bağlanma süreç
lerinin kuşaklar arası geçişi ve farklı uyum sü
reçlerindeki rolleri araştırılmaya değer önemli konulardır (Greenberg 1999).
Literatürde kişilerarası ilişki süreçleri, depres
yon ve panik bozukluğunda bazı çalışmalara rastlanm akla birlikte diğer hastalıklara ilişkin fazla çalışma gözlenmemektedir. Özellikle aile
sel yatkınlığın sıklıkla gözlendiği psikopatolojik durum larda bu konunun irdelenmesi gerekm ek
tedir. Bu alanda yapılacak çalışmalar biyolojik, psikolojik ve sosyal olguların karşılıklı etkileşimi daha derinden ve kapsam lı olarak kavram am ıza yarayacak bilimsel veriler sunacaktır.
TEŞEKKÜR
Yazarlar yardım larından dolayı Dr. H.M urat Emul ve Dr. A.Bulent Cekem'e teşekkür eder.
KAYNAKLAR
B e eg h ly M, Cicchetti D (1996) Child m altreatm ent, a tta ch m en t, a n d th e s e l f sy s te m : E m ergence o f a n inter
n a l s ta te lexicon in to d d lers a t hig h social risk (pp. 1 2 7 166). In M E H ertzig ve EA Farber (eds.), A n n u a l Progress in Child P sych ia try a n d Child D evelopm ent. N e w York:
B r u n n e r / M azel.
B ie d e r m a n J , H irs h fe ld -B e c k e r DR, S c h w a r tz CE, H a y w a r d ve ark. (1999) Fam ily, tem p era m en t, a n d a tta ch m en t: risk fa c to r s fo r childhood a n x ie ty disorders.
P re se n te d a t th e A m erica n A c a d e m y o f Child a n d A d o le sc e n t P sych ia try 4 6 th A n n u a l M eeting, Chicago, Illinois, O ctober 19-24, S y m p o s iu m 29.
B o w e n M (1978) F am ily th era p y in clinic practice. N ew York, J a s o n A ronson.
B o w lb y J (1973) A tta c h m e n t a n d loss, Vol:II: Separation,
a n x ie ty a n d anger. N e w York, B a sic B ooks.
B o w lb y J (1979) T h e m a kin g a n d breaking o f affection- a l b o n d s. London, T avistock.
B retherton, I (1985) A tta c h m e n t theory: R etro sp ect a n d prospect. M onogr Soc R e s Child D ev 50(1-2):167-193.
B u lu t I (1990) Mc M a ster A ile D eğerlendirm e Ölçeği.
Ö zgüzeliş M atbaası, A n ka ra .
C alkins SD (1994) Origins a n d o u tco m es o f individual d ifferen ces in em otion regulation. M onogr Soc R e s Child D ev 59:53-72.
C a ssid y J (1994) E m otion regulation: In flu en ces o f a tta c h m e n t relationships. M onogr Soc R e s Child D ev 59:228-249.
Cole PM, M ichel MK, T eti DLO (1994) T he d evelo p m en t o f em otion regulation a n d d ysregulation: A clinical p e r spective. M onogr Soc R e s Child D ev 59:73-100.
C um m ings EM, D avies PT (1996) E m otional secu rity a s a regulatory p ro c e ss in norm al d eve lo p m e n t a n d the d e v e lo p m e n t o f p syc h o p a th o lo g y . D ev P sych o p a th o l 8:123-139.
Deltito JA , H a h n R (1993) A three- g en erational p r e s e n tation o f separation a n x ie ty in childhood w ith agorapho
b ia in a d ulthood. P sychopharm acol B ull 29:189-193.
D iam ond D, D oane J A (1994) D istu rb ed a tta c h m e n t a n d n eg a tive a ffective sty le . A n intergenerational spiral. B r J P sych ia try 164:770-781
D onley MG (1993) A tta c h m e n t a n d th e em otional unit.
F a m Process 32:3-20.
F eld D (1999) A ffe c t regulation, a tta c h m e n t a n d p s y c h o a n a ly s is. A m J P sy c h o a n a ly sis 59:403-404.
Field T (1994) The e ffe c ts o f m other's p h y s ic a l a n d em o tional unavailability on em otion regulation. M onogr Soc R e s Child D ev 59:208-227.
G reenberg M T (1999) G reenberg MT. A tta c h m e n t a n d p sy c h o p a th o lo g y in childhood. In H a n d b o o k o f A tta c h
m e n t , J C a ssid y , PR S h a v e r (Eds): G uilford Publ. N ew - York, s:469-496.
H a z a n C, S h a v e r PR (1994) A tta c h m e n t a s a n organiza
tional fr a m e w o r k f o r resea rch on close relationships.
Psychological Inquiry 5:1-22.
H ersov LA (1960) P e rsiste n t n o n -a tten d a n ce a t school. J C hild P sychol P sych ia try 1:130.
H irschfeld RMA, S h e a MT, W eise R (1991) D e p e n d e n t p erso n a lity disorder: p e rsp e c tiv e s fo r DSM-IV. J Pers Di
so rd 5:135-149.
H isli N (1989) B e c k D ep resyo n e n va n te rin in geçerliliği ü zerin e çalışm a. Psikoloji D ergisi 6 (22): 118-126.
H ock E, E berly M, Bartle-H aring S ve ark. (2001) S e p a ration a n x ie ty in p a r e n ts o f a d o lescen ts: theoretical sig nificance a n d sca le develo p m en t. Child D ev 72:284-298.
H olm es J (1998) P sych o d yn a m ics, narrative a n d ‘in ten tional' ca u sa lity. B r J P sych ia try 173:279-280.
K agan, J , R e zn ic k J S , S n id m a n N (1988) Biological b a
s is o f childhood s h y n e s s . Science 2 4 0 :167-171.
K err ME, B o w e n M (1988) F am ily evaluation. N e w York, W W Norton.
L a s t CG, S tr a u s s CC (1990) School refu sa l in a n xiety-d i
so rd ered children a n d a d o lescen ts. J A m A c a d Child A d o lesc P sych ia try 29:31-35.
Lollis S, K u c z y n s k i L (1997) B e y o n d one h a n d clapping:
seein g bidirectionality in pa ren t-ch ild relations. J Soc a n d P ersonal R ela tio n sh ip s 14:441-461.
M a n ica va sa g a r V, Silova D, Curtis J (1997) Sep a ra tio n a n x ie ty in adulthood: a phenom enological investigation.
C om pr P sych ia try 38:274-282.
M a s te n A S , B e s t KM, G arm ezy N (1990) R esilience a n d d evelopm ent: C ontributions fr o m th e s tu d y o f children w h o overcom e a d v e rsity . D ev P sychopathol 2: 425-444.
O bondo A , D h a d p h a le M (1990) F am ily s tu d y o f K e n y a n children w ith school refusal. E a s t A frican M ed J 6 7 :1 0 0 108.
O llendick TH, Francis G (1988) B ehavioral a s s e s s m e n t a n d tr e a tm e n t o f school p h o b ia s. B e h a v M odification 12:165-204.
Ö ner N, L e C om pte A (1985) S ü r e k s iz D u ru m lu k / S ü rekli K a y g ı E n va n teri El Kitabı. B oğaziçi Üniv. Y a yın la n , İsta n b u l.
Ö zg ü ven E (1992) H a cette p e K işilik E n va n teri El Kitabı, 2. R evizy o n , O d a k O fse t M atbaacılık, A n ka ra .
R o s e n b a u m JF, B ie d e rm a n J , H irsfeld D R ve a r k (1991) F urther evid e n ce o f a n a sso cia tio n b e tw e e n behavioral inhibition a n d a n x ie ty disorders: R e s u lts fr o m a fa m ily s tu d y o f children fr o m a non-clinical sa m p le. J P sychiatr R e s 25:49-65.
S h e a r MK (1996) Factors in th e etiology a n d p a th o g e n e s is o f p a n ic disorder: R evisiting th e a tta c h m e n t-se p a ra tion para d ig m . A m J P sych ia try 153:125-136.
Silove D, M a n ica va sa g a r V, Curtis J ve a r k (1996) Is ea rly sep a ra tio n a n x ie ty a risk fa c to r f o r a d u lt p a n ic d i
sorder?: A critical review. Com pr P sych ia try 3 7 :1 6 7 179.
S ü m e r N, G üngör D (1999) Y e tişk in b a ğ la n m a stili ölçek
lerinin T ü rk ö rn eklem i ü zerin d e p s ik o m e trik değerlendir
m e s i ve kültürlerarası bir karşılaştırm a. T ü rk Psikoloji D ergisi 14:71-106.
W arren SL, H u sto n L, E g ela n d B ve ark. (1997) Child a n d a d o le sc e n t a n x ie ty d iso rd ers a n d early a tta ch m en t.
J A m A c a d Child A d o le sc P sych ia try 36:637-644.
W arren S L (1999) A tta c h m e n t a n d a n x ie ty disorders.
P re se n te d a t th e A m erica n A c a d e m y o f Child & A d o le s c e n t P sych ia try 4 6 th A n n u a l M eeting, Chicago, Illinois, O ctober 19-24, S y m p o siu m 29.
W ood B L (1999) Editorial: R ela tio n sh ip m atters. Fam ili
es, S y s te m s & H ea lth 17:145-147.
W ood BL, K leb b a KB, Miller BD (2000) Evolving th e bi
obehavioral fa m ily m odel: th e f i t o f a tta ch m en t. F am ily P rocess 39:319-328.