• Sonuç bulunamadı

01490, 01491 ve 1492 numaralı Hazine-i Hassa (Ceyb-i Hümâyûn) Defterleri`nin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi: R. 1327-1328/M. 1911-1912

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "01490, 01491 ve 1492 numaralı Hazine-i Hassa (Ceyb-i Hümâyûn) Defterleri`nin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi: R. 1327-1328/M. 1911-1912"

Copied!
270
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI

01490, 01491 VE 1492 NUMARALI HAZİNE-İ HASSA (CEYB-İ HÜMÂYÛN) DEFTERLERİNİN

TRANSKRİPSİYONU VE DEĞERLENDİRİLMESİ (R.1327-1328/M.1911-1912)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

MESUT YOLAL

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Hilmi BAYRAKTAR

GAZİANTEP TEMMUZ 2013

(2)
(3)

Gölgesinde toplandığımız Ulu Çınar Zabıt Neneme

(4)

ÖZET

01490, 01491 VE 1492 NUMARALI HAZİNE-İ HASSA (CEYB-İ HÜMÂYÛN) DEFTERLERİNİN TRANSKRİPSİYONU VE

DEĞERLENDİRİLMESİ (R.1327-1328/M.1911-1912)

YOLAL, Mesut

Yüksek Lisans Tezi, Tarih Ana Bilim Dalı Tez Danışmanı: Doç. Dr. Hilmi BAYRAKTAR

Temmuz 2013, 258 sayfa

Osmanlı Devleti’nde bir nevi padişahın özel hazinesi durumundaki Ceyb-i Hümayun Hazinesi, saraydan yapılan harcamalara ışık tutmaktadır. Ceyb-i Hümâyûn defterleri; padişaha ait gelir ve giderlerin, hanedan ailesinin harcamalarının belirlenmesi için önemli kaynaklardır. Bu çalışmayla amacımız özelde R.1327- 1328/M.1911-1912 tarihlerinde yapılan harcamaların bilançosunu çıkarmak, elde ettiğimiz verileri tarih biliminin metodolojisi doğrultusunda değerlendirmektir.

Çalışmamızda belirtilen tarihlerde Osmanlı tahtında bulunan V. Mehmed Reşad döneminin iktisadi ve siyasi durumu, ceyb-i hümâyûn hazinesinin tarihsel seyri açıklanmış ve belgelerin transkripsiyonu yapıldıktan sonra verilerin değerlendirilmesi yapılmıştır.

Anahtar kelimeler: Ceyb-i Hümâyûn, V. Mehmed Reşad.

(5)

ABSTRACT

EVALUATION AND TRANSCRIPTION OF HAZİNE-İ HASSA (CEYB-İ HÜMÂYÛN) BOOKS NUMBERED 01490, 01491 AND 1492

(R.1327-1328/M.1911-1912) YOLAL, Mesut

GraduateThesis, Department of History Thesis Advisor: Ass. Prof. Hilmi BAYRAKTAR

July 2013, 258 pages

Ceyb-i Hümâyûn Treasury, that is a kind of special treasury of the sultan in the Ottoman Empire shows the way to the expenses of the palace. Ceyb-i Hümâyûn books are important references for identifying expenses of the dynastic family, receipts and expenses belonging to the sultan. Our objective with this work is to balance the books of expenses made on R. 1327-1328/M.1911-1912 dates and evaluate them in accordance with the history methodology. Economic and political situation of the period of V.Mehmet Reşad, who was regnant in the Ottoman Empire on specified dates in our work, historical progress of Ceyb-i Hümâyûn treasury has been clarified and evaluated data after made transcription of the documents.

Key Words: Ceyb-i Hümâyûn, V. Mehmet Reşad.

(6)

ÖN SÖZ

Zaman mefhumunun üç zincirinden birisi olan geçmiş, bugüne ve yarına yön veren temel unsurlar içerisinde başat rol oynamaktadır. Zamanın hızlı aktığı bir coğrafyada tarih, kendisinin öğrenilmesini bir zorunluluk olarak hissettirmektedir.

Coğrafyanın ülkelerin kaderini daha çok belirlediği bu bölgede var olmanın ve varlığını hissettirmenin yegane unsuru bilmek, algılamak, anlamak ve yorumlamaktır. Bu minvalde bir zamanlar bu bölgede tarih yapan, dünya sistemini belirleyen Osmanlı Devleti’nin bırakmış olduğu materyallerin iyi analiz edilmesi ve yorumlanması bugünümüzü ve yarınımızı şekillendirecektir. Bu düşüncelerden hareket ederek Osmanlı Devleti’nin yönetim erkinin saray özelinde yapmış olduğu harcamalar mercek altına alınmıştır.

Bu çalışmada 01490, 01491, 1492 sıra numaralı Hazine-i Hassa Defterleri (Ceyb-i Hümâyûn) kaynak alınarak R.1327-1328 (M.1911-1912) tarihlerinde padişahın yapmış olduğu harcamalar üzerinde tahliller yapılmıştır.

Bu tez dört bölümden oluşmaktadır. Giriş dediğimiz birinci bölümde genel bilgiler verilmiştir. İkinci bölümde V. Mehmed Reşad Han döneminin siyasi ve iktisadi durumu irdelenmiş ve Osmanlı Devlet’inde hazinenin geçirmiş olduğu değişim sürecine açıklık getirilmiştir. Bunlardan sonra defterlerin transkripsiyonu yapılmıştır. Üçüncü bölümde kullanılan materyaller ve takip edilen yöntem hakkında bilgi verilmiştir. Dördüncü bölümde elde etmiş olduğumuz bulgular değerlendirilmiştir.

Tez konusunun belirlenmesinden tamamlanmasına kadar ufuk açıcı görüşleriyle yol almamı sağlayan ve yardımlarını esirgemeyen tez danışmanım Doç.

Dr. Hilmi Bayraktar’a ve bu süreçte beni destekleyen aileme teşekkürlerimi sunarım.

Gaziantep 2013 Mesut YOLAL

(7)

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... i

ABSTRACT ... ii

ÖN SÖZ ... iii

İÇİNDEKİLER ... iv

TABLOLAR LİSTESİ ... vi

GRAFİKLER LİSTESİ ... vii

KISALTMALAR LİSTESİ ... ix

1.GİRİŞ ... 1

2.LİTERATÜR BİLGİLERİ VE V. MEHMED REŞAD DÖNEMİ ... 3

2.1. V. Mehmed Reşad Han ... 3

2.1.1. V. Mehmed Reşad Han Dönemi’nin Siyasal Yapısı... 4

2.1.2. V. Mehmed Reşad Han Dönemi’nin İktisadi Yapısı ... 9

2.2. Ceyb-İ Hümâyûn ... 11

2.2.1. Osmanlı Devleti’nde Hazine ... 11

2.2.2. Ceyb-i Hümâyûn Hazinesinin Kuruluşu ve Değişim Süreci ... 14

2.3. 01490 Numaralı Ceyb-i Hümâyûn Defterinin transkripsiyonu ... 19

2.4. 01491 Numaralı Ceyb-i Hümâyûn Defterinin transkripsiyonu ... 64

2.5. 1492 Numaralı Ceyb-i Hümâyûn Defterinin transkripsiyonu ... 107

3.MATERYAL VE METOT ... 208

3.1. Materyaller ... 208

3.2. Ceyb-i Hümâyûn Defterlerinin Transkripsiyon Metodu ... 209

4.BULGULAR VE TARTIŞMA ... 211

4.1. Ceyb-i Hümâyûn Hazinesinin Gider Kalemleri ... 211

4.1.1. Haftalık ... 213

4.1.2. Takdimat ... 215

4.1.3. Hane İcarı ... 217

4.1.4. Avaid ... 218

4.1.5. Perakende Mübâyaât ... 223

4.1.6. Perakende Masarifat ... 225

(8)

4.1.7. Atiyye-i Seniyye ... 229

4.2. Ceyb-i Hümâyûndan Hanedan Ailesine Ayrılan Tahsisat... 236

4.3. Belgelere Göre Saray Çalışanları ... 241

4.4. Belgelerde Geçen Tabir ve Kavramlar ... 243

SONUÇ ... 248

KAYNAKLAR ... 250

EKLER ... 255

EK A. CEYB-İ HÜMÂYÛNDAN ÖRNEKLER ... 255

Ek A.1. Transkripsiyonu Yapılan Ceyb-i Hümâyûn Belgelerinden Örnekler... 255

ÖZGEÇMİŞ ... 258

(9)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Hanedan Üyelerine Verilen Para………...240 Tablo 2: Belgelere Göre Saray Çalışanları….………..241

(10)

GRAFİKLER LİSTESİ

Grafik 1: R. 1327 (M.1911) Tarihinde Yapılan Harcamaların Dağılımı………….212 Grafik 2: R. 1328 (M.1912) Tarihinde Yapılan Harcamaların Dağılımı…...213 Grafik 3: R. 1327 (M.1911) Tarihinde Haftalık Ödemelerinin Aylara Göre

Dağılımı…….………...……214 Grafik 4: R. 1328 (M.1912) Tarihinde Haftalık Ödemelerinin Aylara

Göre Dağılımı………...…215 Grafik 5: R. 1327 (M.1911) Tarihinde Takdimat Ödemelerininin Aylara

Göre Dağılımı………...216 Grafik 6: R. 1328 (M.1912) Tarihinde Takdimat Ödemelerininin Aylara

Göre Dağılımı………...……216 Grafik 7: R. 1327 (M.1911) Tarihinde Kira Ödemelerininin Aylara

Göre Dağılımı………...…217 Grafik 8: R. 1328 (M.1912) Tarihinde Kira Ödemelerininin Aylara

Göre Dağılımı……….………..218 Grafik 9: R. 1327 (M.1911) Tarihinde Avaid Harcamalarının Aylara

Göre Dağılımı………...…222 Grafik 10: R. 1328 (M.1912) Tarihinde Avaid Harcamalarının Aylara

Göre Dağılımı………...223 Grafik 11: R. 1327 (M.1911) Tarihinde Perakende Mübâyaât Harcamalarının

Aylara Göre Dağılımı………..….224 Grafik 12: R. 1328 (M.1912) Tarihinde Perakende Mübâyaât Harcamalarının

(11)

Aylara Göre Dağılımı………..……….225 Grafik 13: R. 1327 (M.1911) Tarihinde Perakende Masarifat Harcamalarının

Aylara Göre Dağılımı………...…………228 Grafik 14: R. 1328 (M.1912) Tarihinde Perakende Masarifat Harcamalarının

Aylara Göre Dağılımı………...…229 Grafik 15: R. 1327 (M.1911) Tarihinde Atiyye-i Seniyye Harcamalarının Aylara

Göre Dağılımı………...………230 Grafik 16: R. 1328 (M.1912) Tarihinde Atiyye-i Seniyye Harcamalarının Aylara

Göre Dağılımı………...…235

(12)

KISALTMALAR LİSTESİ

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale

c. : Cilt

R. : Rumi

M. : Miladi

s. : Sayfa

ss. : Sayfalar

S. : Sayı

İ.A. : İslam Ansiklopedisi T.T.K. : Türk Tarih Kurumu

B.O.A. : Başbakanlık Osmanlı Arşivi H.H.D. : Hazine-i Hassa Defteri

IRCICA : İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı

(13)

1.GİRİŞ

Geleceğin şekillenmesinde başat rol oynayan geçmişin, yaşadığımız coğrafya ve hinterlandında uzun süre en önemli aktörü hiç şüphesiz Osmanlı Devleti olmuştur.

Osmanlı Devleti’nin geniş bir coğrafyada yüzyıllarca hakim unsur olmasının önemli sebeplerinden birisi de yönetim kademesinin etkin siyasetidir. Siyasal alanda zaman zaman zafiyet görülmesine karşın, devletin en güçlü olduğu alan yine siyasal zemindir.

Eski Türkler kadir-i mutlak bir Allah’a ve onun cihan hakimityetini, kendilerine ihsan ettiğine derin bir imanla ve samimiyetle inanıyorlardı1. Türklerin İslamiyeti benimsemeleriyle birlikte yönetimde bu anlayışta köklü bir değişim olmamıştı. Patrimonyal hükümdar, otoritesini, ülke ve tebaayı babadan kalmış bir mülk gibi algılar ve kendisiyle toprak ve tebaa arasında, kendi kontrolü dışında başka bir otorite tanımaz2.

Osmanlı yönetim kademesinin tepesinde padişah bulunmaktaydı. Osmanlı padişahı devletin mutlak hakimi ve sembolü idi. Yasama, yürütme ve yargıya ait her türlü yetkiyi şahsında toplamıştı. İdari, askeri, mali ve hukukla ilgili her konuda söz sahibiydi. Ancak bu yetkiler onun her istediğini yapabileceği anlamına gelmezdi.

Mutlakıyet nazariydi. Padişahın otoritesini sınırlayan şer’î ve örfî birçok hususlar vardı3.

Osmanlı Devleti, 14-16. yüzyıllardaki “Klasik” diye nitelenen hüviyetinde, 19.

yüzyılın ilk yarısına kadar köklü bir değişiklik geçirmeden yaşadı. 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren giderek hızlanan değişimlerle, bu “klasik” diye nitelenen

1 Osman Turan (1998). Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Boğaziçi Yayınları, İstanbul,s.94.

2 Halil İnalcık (2009). Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-1 Klasik Dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.218.

3 Mehmet Ali Ünal (1999). Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Kardelen Kitabevi, Isparta, s.9.

(14)

hüviyetinin birçok unsurları ortadan kalktı; buna karşılık birçok yeni unsurlarla beslenen değişik bir hüviyet oluşmaya başladı4.

Osmanlı Devlet’inde değişimin temel ayaklarından birisi de ekonomik alan olmuştur. Osmanlı mali yapısı içerisinde hazineler arasında yer alan Ceyb-i Hümâyûn Hazinesi, devletin iç hazinesi konumundaydı.

Bu çalışmamızda Ceyb-i Hümâyûn (Hazine-i Hassa) defterlerinden 01490, 01491, 1492 numaralı defterlerin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi yapılmıştır.

Bu defterlerde Rumi 1327-1328 ( M.1911-1912 ) döneminde sarayın-padişahın, ki bu dönem V. Mehmed Reşad dönemine denk gelmektedir, harcamaları üzerinde durulmuştur.

Bu çalışmamızla; Osmanlı Devleti’nin çözülme sürecinin hız kazandığı bir dönemde, ki Trablusgarb Savaşı ve Balkan Savaşları bu süreci hızlandırmıştı, ekonomik kaynakların saray-padişah özelinde nasıl kullanıldığına ayna tutulmaya çalışılmıştır.

4 Mehmet Genç (2000). Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, s.43.

(15)

2.LİTERATÜR BİLGİLERİ VE V. MEHMED REŞAD DÖNEMİ

2.1. V. MEHMED REŞAD HAN

V. Mehmed, “Sultan Mehmed Han-ı Hamis”, “Sultan Mehmed Reşad”

“Sultan Reşad” olarak da bilinir. Sultan Abdülmecid’in padişah olan dört oğlundan üçüncüsüdür. 2 Kasım 1844’te Çırağan Sarayı’nda doğdu5. Şehzade Mehmed Reşad, 18 oğlu, 24 kızı olan Sultan Abdülmecit Han’ın, yaş sırasına göre de üçüncüsüydü6. Annesi Çerkes bir cariye olan ve Abdülmecid’in dördüncü kadını Gülcemal Kadınefendi’dir7.

V. Mehmed, saray geleneklerine göre yetiştirildi. Arapça, Farsça ve bazı şer’i bilgiler öğrendi. Babasının ve amcası Abdülaziz’in padişahlıkları döneminde serbest ve rahat bir yaşam sürdü8. II. Abdülhamid’in hükümdarlığı esnasında ise sarayda dışarı ile teması kısıtlanmıştır. II. Abdülhamit, Onu tahtı için rakip görmekteydi9.

Sultan Reşad’ın dört kadını olup hiç ikbali yoktu. V. Mehmed Reşad, başkadını Kamures ile 1872’de evlendi. Kamures Kadın, Mehmed Reşad’ın baş kadınıdır ve Ziyaeddin Efendi’nin annesidir. Mehmed Reşad’ın ikinci kadını olan Mihrengiz Kadın, Ömer Hilmi Efendiyi doğurdu. Üçüncü kadın olan Dürrüaden Kadın, 1878 yılında Necmeddin Efendi’yi doğurdu. Dürrüaden Kadın’ın ölümünden sonra üçüncü kadınlığa Nazperver Kadın çıkmış ancak çocuğu olmamıştır. Mehmed Reşad’ın dördüncü kadını Dilfirib kadındır.10

5 Necdet Sakaoğlu (1999). Bu Mülkün Sultanları 36 Osmanlı Padişahı, Oğlak Bilimsel Kitaplar, İstanbul, s.487.

6 Kemal Arukan (2012). Ulu Çınarın Kuruyan Gövdesi Sultan V. Mehmed Reşad Han, Akademisyen Yayınevi, İstanbul, s.13.

7 M.Çağatay Uluçay (2011). Padişahların Kadınları ve Kızları, Ötüken Neşriyat, İstanbul, s.209.

8 Cevdet Küçük (2003). “Mehmed V”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, TDV Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, Ankara, c. 28, s.418.

9 Enver Ziya Karal (1968). “Mehmed V”, İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, c.7, s.557.

10 Uluçay, a.g.e., s.260-261.

(16)

Mevlevi tarikatına mensup olan V. Mehmed Reşad11, 32 yıl süren münzevi yaşamdan sonra 1908’de Meşrutiyet’in ilanıyla, “Devletlû Necabetlû Veliahd-ı Saltanat Reşad Efendi Hazretleri” sanı ile törenlerde görünmeye başladı. 31 Mart Olayı’nın ardından 27 Nisan 1909 Salı günü Sultan II. Abdülhamit tahttan indirilerek yerine padişahlığa V. Mehmed Reşad Han getirilmiştir.

İttihat ve Terakki Fırkası’nın iktidarda olduğu II. Meşrutiyet yıllarına rastlayan gölge saltanatı halk arasında, “Sultan Reşad Zamanı”, “Devr-i Meşrutiyet”,

“Hürriyet” olarak anılmıştır12.

V. Mehmed Reşad, Harbiye Nezaretinde yapılan biat merasiminde asıl hürriyetin ilk padişahı olmaktan iftihar ettiğini, bütün Osmanlılar ile birlikte meşrutiyetin ve kutsal saltanat makamının hizmetinde bulunduğunu söyledi. Tahta çıktığı vakit altmış beş yaşında olan Sultan Reşad’ın dokuz yıllık hükümdarlık dönemi büyük buhranlar içinde geçti. On defa hükümet değişikliği oldu. Her hükümet buhranlı bir devrede iş başına geldi ve yine bir buhran sonucu iktidardan ayrıldı. V. Mehmed bu buhranları önleyecek veya yön verecek siyasi bilgi ve tecrübeye sahip değildi13.

2.1.1. V. MEHMED REŞAD HAN DÖNEMİ’NİN SİYASAL YAPISI

1878-1908 tarihleri arasında II. Abdülhamid’in rejimine karşı oluşan ve gittikçe büyüyen mufalefetin ana hedefi; II. Abdülhamit’in devrilmesi, Meclis’in açılması ve Kanun-i Esasi’nin yürürlüğe konulmasıydı14.

II. Abdülhamit’e karşı oluşan örgütlü muhalefetin bayraktarlığını yapan İttihat ve Terakki Cemiyeti için, 23/24 Temmuz 1908’de Meşrutiyetin yeniden ilan edilmesi beklenmedik bir başarıydı15. İttihat ve Terakki, iktidara dolaylı yollardan egemen olmaya, onu perde arkasında kalarak yönetmeye çaba harcadı. Bu karmaşık süreç, doğal olarak birçok siyasal sorunu da beraberinde getirdi16.

11 Lütfî Simavi (2007), Sultan Mehmed Reşad Hân’ın ve Halifenin Sarayında Gördüklerim, Şehir Yayınları, İstanbul, s.264.

12 Sakaoğlu, a.g.e., s.487- 488. Karal, a.g.e., s.557. Sina Akşin (1994). Şeriatçı Bir Ayaklanma 31 Mart Olayı, İmge Kitabevi, Ankara, s.222.

13 Küçük, a.g.m., s. 418

14 Bayram Kodaman (2002). “II. Meşrutiyet Dönemi”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.13, s.168-169.

15 Feroz Ahmad (2010). İttihat ve Terakki Cemiyeti (1908-1914), Kaynak Yayınları, İstanbul, s. 31.

16 A. Şerif Aksoy (2008), İttihat ve Terakki, Nokta Kitap, İstanbul. s.25.

(17)

İttihat ve Terakki’nin iktidarın dizginlerini tam anlamıyla ele geçirmesini sağlayan olay 31 Mart Ayaklanması olmuştur. Hareket, Sultan’ın Meşrutiyet’e karşı bir darbesi şeklinde yorumlanmıştı. II. Abdülhamit’in hâlli için müsait hava daha Hareket Ordusu İstanbul’a girmeden doğmuştu. 31 Ağustos 1876’dan beri devletin kaderine hakim olan II. Abdülhamit’in tarih sahnesinden çekilmesi 27 Nisan 1909’da vuku buldu. Bu sadece Sultan’ın değil, saltanatın ve tahtın da siyaset meydanından ve devlet hayatından cismen çekilmesi ve sadece ismen kalmasıydı. Yerine tahta geçen Mehmet Reşad’ın siyasi varlığı ve iradesi hiç mesabesinde idi17.

V. Mehmed Reşad, Kanun-i Esasi çerçevesinde hükümdarlık etmeye çalıştı.

Hükümdarlığının ilk yıllarında Meşrutiyet’in ilanı üzerine bütün memlekette meydana gelmiş olan buhran devam etti. İttihat ve Terakki iktidara geçip memleketi idare etmek için hazırlanmmamış idi18. Meşrutiyet’in yarrattığı geçici coşkunluk ve aldatıcı kaynaşma hali, yerini kısa zamanda yeniden ortaya çıkan ağır iç ve dış meselelere bıraktı. Adana’da Ermeni ayaklanmaları ortaya çıkmıştı19.

Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle Balkan Savaşı arasında geçen dört yıl gibi kısa süre içinde Arnavutluk’ta dört ayaklanma meydana geldi. Arnavutlar, Meşrutiyet’in ilan edilmesinde önemli rol oynamakla beraber Meşrutiyet idaresinden umduklarını bulamamışlardı. Ulusal bir amaçla vuku bulan Arnavut isyanları devletin yapısında büyük sarsıntılar meydana getirmiş ve Balkan ittifakının hazırlanmasına ve Balkan Savaşı’nın patlak vermesine geniş ölçüde etki yapmıştır20. Osmanlı Hükümeti 1910 yılı baharında başlayan Arnavut isyanının bastırılmasından sonra Arnavutluk’ta ıslahat yapmayı düşündü. Bunun için düşünülen çare Sultan Reşad’ın Rumeli’ye bir seyahat yaparak Arnavutların gönlünü alması oldu. Sultan Reşad da, bu teklifi memnuniyetle kabul etti. Sultan Reşad’ın Rumeli seyahati, 5 Haziran 1911’de İstanbul’dan hareket ile başladı. Padişahın seyahat güzergahı; Selanik, Üsküp,

17 Ali Birinci (2002). “31 Mart Vak’asının Bir Yorumu”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.13, s.206-207.

18 Güler Eren (Editör) 1999. “V. Mehmed Reşad (1909-1918)”, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.12. s.239-240. Karal, a.g.m., s.557-558.

19 Kemal Beydilli (1994), “Küçük Kaynarca’dan Yıkılışa”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, IRCICA, İstanbul, c.1, s.121. Yusuf Ziya Bildirici(2002). “Ermeni Soykırımı Aldatmacası ve 1919- 1920 Adana Katliamları”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.13, s.505-507.

20 Enver Ziya Karal (1999), Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, c. 9, s.237-245. Gazmend Shpuza (1999). “Arnavutlar ve Jöntürk Devrimi”, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.2.

s.472.

(18)

Priştine, Kosova Ovası ve Manastır şeklindeydi21. Padişahın Rumeli’ye yaptığı seyahat, muhtelif unsurların birlikteliği için önemli görülmüştü22. Seyahat esnasında halkın padişaha karşı göstermiş olduğu yoğun ilgi, bağlılık ve sadakat ittihad-ı anasır fikrinin inkılabı olarak telakki edilmiştir23.

Arnavutluk hadisesi olup bittiği sırada, Arap memleketlerinde de tehlikeli hadiseler belirmekte idi. İttihat ve Terakki’nin nüfuzu altında bulunan hükümet, bu memleketlerin imtiyazlı durumuna son vermek istedi. Türkçenin resmi dil olarak kullanılması, askerlik hizmetinin umumileştirilmesi, hacc yollarının muhafazası için her yıl devlet hazinesinden bazı Arap mahmilerine verilmekte olan paranın kesilmesi gibi unsurlar Arap milliyetçiliğinin keskinleşmesine neden olmuş ve Araplar, Arabistan için muhtariyet esasına dayanan genel bir ıslahat planı istemeye başlamışlardır. Bu isteklerini ayaklanmalar takip etti. İsyanın bastırılması konusunda takip edilen yöntemler, büyük devletlerin Osmanlı toprakları üzerinde besledikleri emelleri gerçekleştirmeleri için elverişli bir fırsat sağlıyordu24.

Kuzey Afrikadaki son Osmanlı toprakları olan Trablusgarp ve Bingazi, uzun zamandan beri bu topraklara göz diken İtalya’nın saldırısına uğradı. Tamamen gafil avlanan Bâbıali, bu uzak topraklarda gereken tedbirleri almadığı gibi daha önce buralarda bulunan askeri birliklerini de Yemen’e sevketmişti. İtalyan saldırısı ancak mahalli ahaliden oluşan kuvvetler (Sünûsiler) ile Mustafa Kemal ve Enver Bey gibi gönüllü Osmanlı subayları tarafından sürdürülen direniş ile karşılanabildi. Bu saldırı İtalya’nın Akdeniz’de bazı Osmanlı sahil şehirlerini topa tutması, bazı adaları işgal etmesi ve Çanakkale Boğazı’na yaptıkları tecavüz ile devam etti25.

Nihayet 1 yıl 16 gün süren Trablusgarp Savaşı, Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp vilayeti ile Bingazi müstakil sancağını İtalya’ya terketmesiyle sonuçlandı. Savaştan sonra yapılan Ouchy Antlaşması ile Trablusgarp ve Bingazi, İtalyan sömürgesi haline geldi26.

21 Mevlüt Çelebi (1999), “Osmanlıcılığı İhya Girişimi: Sultan Reşad’ın Rumeli Seyahati”, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.2, s.527-528.

22 Simavi, a.g.e., 199.

23 Halid Ziya Uşaklıgil (2003), Saray ve Ötesi, İstanbul, s.495.

24 Enver Ziya Karal (1968). “Mehmed V”, İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, c.7, s.558.

25 Beydilli, a.g.m., s.122.

26 Hale Şıvgın (2002). “Trablusgarp Savaşı”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.13, s.288.

(19)

Osmanlı Devleti’nin son dönemine damga vuran ve devletin çözülmesinde belirleyici rol oynayan bölge, hiç şüphesiz Balkanlardır. 20. yüzyılın başlarında Balkanlar, Osmanlı Devleti’nin en bunalımlı ve kritik yerlerinden biri haline gelmiş bulunuyordu. Bunda Balkan devletlerinin bölge üzerindeki emelleri ve Büyük Devletlerin çıkar hesapları önemli rol oynamaktaydı27.

Osmanlı Devleti, Balkan Savaşına çok büyük imkansızlıklar içinde girdi;

özellikle ordunun ulaşım ve ikmali kötüydü. Savaşın ilk gününden itibaren askerin yiyecek ve beslenme sıkıntısının yanı sıra ordunun politikiya girmesi komutanlar arasında ikiliğin doğmasına sebep olmuştu. Bundan başka Osmanlı ordusu 1909 yılından beri esas savaş alanı olan her an bir saldırının gelebileceği Trakya ve Makedonya’dan uzak yerlere gönderilmiş, bir kısmı da terhis edilmişti28.

1911 yılının son ve 1912’nin ilk aylarında Balkan ittifakının örgüsü Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, Karadağ arasında örüldü. Bunda Rusya ve İngiltere önemli aracı roller üstlendiler.29 Arnavutluk, Makedonya ve Trakya’da cereyan eden Balkan Savaşı, Osmanlı Devleti açısından yenilgiyle sonuçlandı.

Bulgarlar Edirne’yi alarak Çatalca’ya kadar ilelerdiler, Manastır Sırpların, Selanik ise Yunanistan’ın eline geçti. Büyük Devletlerin araya girmesiyle Balkan devletleriyle Londra Antlaşması yapıldı. Midye-Enez hattı sınır olmak üzere galiplerin tüm şartları kabul edilmişti30. Londra Konferansı devam ederken İttihat ve Terakki Kamil Paşa’yı Edirne’yi düşmana terk etmekle suçlayarak, hükümet aleyhinde propagandaya başladı. Nitekim 23 Ocak 1913’te Enver Bey arkadaşlarıyla birlikte Bâb-ı Âli’yi basarak Kamil Paşa’yı istifa ettirdi31.

Osmanlı Devleti’nden ele geçirilen toprakların bölüşülmesi noktasında Balkan ülkeleri arasında ortaya çıkan görüş ayrılığı, yeni bir savaşa yol açmıştır.

Osmanlı Devleti, Balkan devletleri arasındaki bu çatışmadan yararlanarak Bulgarların işgal etmiş olduğu Edirne’yi geri aldı. Balkan Savaşları sonucunda Balkanlarda statü büyük oranda değişmiş, bölge devletleinin sınırlarının genişlemesi ile yeni bir siyasi harita çizilmiş, bu arada bir yeni devlet, Arnavutluk ortaya

27 Rifat Uçarol (2000), Siyasi Tarih (1789-1999), Filiz Kitabevi, İstanbul, s.431.

28 Ahmet Halaçoğlu (2002). “Balkan Savaşları”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.13, s.299.

29 Sina Akşin (2008), “Siyasi Tarih (1908-1923)”, Türkiye Tarihi, Cem Yayınevi, İstanbul, c.4, s. 41.

30 Beydilli, a.g.m., s.123-124.

31 Kodaman, a.g.m., s.182.

(20)

çıkmıştır32. Balkan Savaşları bir imparatorluğun yıkılışı olmaktan ötedir.

Rumeli’deki anavatanın yitirilmesidir33.

Küresel güçlerin yeryüzünde büyüme-gelişme-yayılma hırsı, 20. yüzyılın başlarında tarihin henüz kaydetmediği en büyük savaşın işaret fişeğiydi. Dünyanın her yerinde farklı yoğunlukta etkisini hissettiren Dünya Harbi, dünya coğrafyasında ve jeopolitiğinde önemli bir yer tutan Osmanlı Devleti’nde daha yoğun hissedilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı, Batı için Türklerin Rumeli’ye ayak bastığı tarihten itibaren başlayan Şark Meselesi’nin halli için nihai adım mahiyetindedir. 1914 senesine gelindiğinde bloklar büyük oranda şekillenmişti. İç ve dış konjonktür, Osmanlı Devleti’nin İttifak Devletlerinin safına katılmasına neden olmuştur34. V.

Mehmed Reşad, “Cihad-ı Ekber” beyannamesiyle bütün müslümanların ordunun yanında savaşa katılmalarını istedi35.

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf güçlerine karşı bir çok cephede savaşmıştır. 1918 yılına gelindiğinde askeri alanda olduğu kadar idari ve ekonomik alanda da çöküntü yaşanmış, Bulgarların harpten çekilmesi havayı büsbütün olumsuzlaştırmıştır. Batı cephesindeki ağır yenilgiler ve içte beliren ihtilal karışıklıkları üzerine Almanya ve dağılan Avusturya-Macaristan da mütarekeye yanaştı. Kısa bir müzakereden sonra Osmanlı Devleti’ne dikte ettirilen Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin yenilgisini belgeledi36. V. Mehmed Reşat, Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasını görmeden vefat etti37.

32 Uçarol, a.g.e., s.446-447.

33 İlber Ortaylı (2012). “Rumeli’deki Anavatanı Kaybettik”, Atlas Tarih Özel Sayı (100. Yılında Balkan Savaşları Rumeli’ye Veda), Doğan Burda Dergi Yayıncılık, İstanbul, S.16, s.31.

34 Cezmi Eraslan (2002). “I. Dünya Savaşı ve Türkiye”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.13, s.339-340.

35 Küçük, a.g.m., s. 421.

36 Beydilli, a.g.m., s.130.

37 Küçük, a.g.m., s. 421.

(21)

2.1.2. V. MEHMED REŞAD HAN DÖNEMİ’NİN İKTİSADİ YAPISI

Osmanlı iktisadi ve toplumsal sistemini klasik ve yenileşme dönemleri olarak iki dönemde ele alabiliriz38.

Klasik Dönemde Osmanlı Devleti; toprak, emek ve kapital üzerinde mümkün olabildiği ölçüde kontrolü elinde bulundurmaya çalışmış ve bu konuda büyük özen göstermiştir. Devlet, zira’i topraklarda olduğu gibi açık, net kanun hükümlerine bağlanmamış olmakla birlikte, fiziki kapital yatırımlarında da daima en büyük paya sahip bulunmuştur. Madenlerle metalürjik tesislerin tamamına yakın bölümü devlete ait olduğu gibi; bedesten, çarşı, boyahane, basmahane, mumhane vb. zamanına göre nispeten önemli fiziki sermaye gerektiren alanlardaki yatırımı da, ya doğrudan doğruya bizzat devlet yapmış ve mülkiyeti elinde bulundurmuş ya da vakıflar vasıtasıyla bir çeşit kamu mülkiyeti statüsü içinde tutmaya çalışmıştır. Emek üzerindeki kontrol ise bölge, sektör ve zamana göre değişiklikler göstermekle birlikte, genel olarak ziraî toprakları işleyen reayanın hareketliliği ve şehir esnaflarındaki usta, kalfa ve çırakların sayıları üzerindeki sınırlayıcı düzenlemelerde ifadesini buluyordu39.

Osmanlı İmparatorluğu için 19. yüzyıl, merkezi devletin iç ve dış tehditler karşısında imparatorluğu bir arada tutabilmek için siyasi, toplumsal ve iktisadi reformlara giriştiği bir dönemdi. Osmanlı ekonomisi 19. yüzyıl boyunca hızla dünya ekonomisine açıldı. 1820 ile 1914 tarihleri arasında imparatorluğun dış ticareti on kattan fazla büyüdü. Birinci Dünya Savaşı öncesinde toplam üretimin yaklaşık % 12’si ihraç ediliyordu. İhracatın % 90’dan fazlasını çeşitli tarımsal ürünler, gıda maddeleri ve hammaddeler, başta tütün olmak üzere pamuk, arpa, kuru üzüm, incir, ham ipek ve ham yün oluşturuyordu40.

Sanayide de 1908 sonrasında belirgin bir gelişme gözlenmektedir. Kuruluş tarihleri belli olan ve 1915 sayımınca kapsanan sınai işletmelerinin sayısı 255 idi ve bunların 72’si, yani %28’i 1908 sonrasında kurulmuştu. Bu gelişmeye rağmen sanayi kesimi ilkel bir nitelik taşımaktaydı. Toplam üretim değerinin 1913’te % 83,5’i, 1915’te ise % 82,3’ü gıda ve dokuma sanayisinden kaynaklanıyordu; bu iki endüsdtri

38 Ahmet Tabakoğlu (1997), Türk İktisat Tarihi, Dergah Yayınları, İstanbul, s.125.

39 Mehmet Genç. (2000). Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, s.87-88.

40 Şevket Pamuk (2007). Osmanlıdan Cumhuriyete Küreselleşme, İktisat Politikaları ve Büyüme, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.140-141.

(22)

aynı yıllarda toplam işçi sayısının % 71 ve % 75,8’ini çalıştırmaktaydı. Buğday öğütmek, tütün ve deri işlemekten ve geleneksel ipekçilikten oluşan üretim faaliyetlerinin bütünü ile bugünkü anlamda sanayi olmadığı, Osmanlı ekonomisinin büyük ölçüde sanayisiz bir ekonomi sayılabileceği ve toplumun sınai ürün tüketiminin esas olarak ithalat yoluyla karşılandığı söylenebilir41.

1908’den sonraki II. Meşrutiyet Dönemi’nde, İttihat ve Teraakki iktidarı

“Milli İktisat” uygulamaya başlamıştır. Bu, kapitülasyonların zorunlu kıldığı liberal iktisadi ilişkilere karşı bir tepki olup doğmakta olan milliyetçilikle uyumlu bir politikadır42. 1908-1918 dönemi, Türkiye’de sanayileşme bilincinin oluştuğu yıllardır43.

Ekonominin dünya kapitalizmine açılış sürecinde çok önemli bir diğer boyut eklenmiştir: Dış borçlanma44. Osmanlı Devleti’nin 1854’te başlayan borçlanma süreci, 1908’den Birinci Dünya Savaşı’na kadar geçen dönemde hız kazanmıştır. Bu dönemde toplam net borçlanma 55.750.000 OL tutarındadır. Borcun yaklaşık % 58’i yüksek maliyetli savaşların yoğunlaştığı 1911-1914 döneminde alınmıştır45.

Osmanlı ekonomisinin 19.yüzyılda dünya ekonomisine açılış sürecinin bir diğer önemli boyutu, Avrupa sermayesi tarafından yapılan doğrudan yatırımlardı.

Tümü Avrupa sermayesi tarafından yapılan bu yatırımlar, Birinci Dünya Savaşı öncesinde 75 milyon İngiliz sterlinine ulaşmıştı. Bu miktarın yaklaşık % 60’ı başta Anadolu ve Suriye’de olmak üzere, çeşitli demiryollarına yatırılmıştı. Bu demiryolları verimli tarımsal bölgeleri belli başlı limanlara bağlayarak tarımın piyasalara yönelmesine ve Osmanlı ekonomisinin dünya pazarlarıyla bütünleşmesine yardımcı olmuştu46.

Osmanlı Devleti’nde ücretler, 1908-1913 arasında nominal ücretlerin % 19 civarında artış göstermiştir. Fiyatlar bu yıllarda göreli olarak istikrarlı olduğu için bu artışın büyük ölçüde reel ücret artışı olarak yorumlanabilir. Harb-i Umumi yıllarında

41 Korkut Boratav (2008). “İktisat Tarihi (1908-1980)”, )”, Türkiye Tarihi, Cem Yayınevi, İstanbul, c.4, s.307-308.

42 Ahmet Tabakoğlu (2002). “Yenileşme Dönemi Osmanlı Ekonomisi”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.14, s.227.

43 Zafer Toprak (1999), “II. Meşrutiyet’te Toplumsal Proje: Tesanüt, Meslek ve Milli İktisat”, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.3. s.586.

44 Şevket Pamuk (1985). “Osmanlı Ekonomisinin Dünya Kapitalizmine Açılışı”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, c.3, s.719.

45 Seyfettin Gürsel (1999), “Osmanlı Dış Borçları”, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.3.

s.397.

46 Pamuk, a.g.e., s.142.

(23)

ise ücretlerin fiyat artışlarını izlemeyerek reel olarak gerilediği görülmektedir.

Gündelik ücretlerin ağırlıklı ortalaması 1913’te 13,3, 1915’te 14,9 kuruştur47.

Osmanlı Devleti’nde fiyatlar, ister toptan, ister perakende olsun komşu ülkelere göre genellikle düşüktür. Bununla beraber bölgeden bölgeye olan farkların belirgin olması, ülkedeki fiyat tablosunun genelleştirilmesini güçleştirmektedir. Bazı bölgelerde ürünün bol olduğu dönemlerde fiyatlar görülmemiş seviyelere düşmekteydi. Buna karşın üretimin tüketimi karşılamadığı dönemlerde fiyatların alabildiğince yükseldiği görülmektedir. 1912 yılında kilogram/kuruş bazında fiyat endeksi; un 1.50, ekmek 4.0, pirinç 2.4, şeker 2.4 kuruş idi. Bir kilo sığır eti 9.3 kuruş, bir adet tavuk 5.5 kuruştu. 1913 yılında kilogram bazında buğday 0.68, arpa 0.54, pamuk 5.1, zeytinyağı 5.23 kuruştu48.

1880 ile 1914 yılları arasında kişi başına gelir yılda % 1’in biraz altında bir oranda artarak yaşam standardı nisbi olarak yükselmişti. 1913 yılı için kişi başına gelir, o günkü kurlar üzerinden yaklaşık 10 İngiliz sterlini olarak tahmin edilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki kişi başına gelir, Mısır ve İran’dan yüksekti. Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan gibi Doğu ve Güneydoğu Avrupa ülkelerindeki kişi başına gelirin ise biraz altındaydı. Yine 1913 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda satın alma gücü paritesine göre hesaplanan kişi başına gelir, Fransa ve Almanya’nın yaklaşık üçte biri, İngiltere’nin ise dörtte biri düzeyindeydi49.

2.2. CEYB-i HÜMÂYÛN

2.2.1. Osmanlı Devleti’nde Hazine

Bir devletin para, mücevher ve kıymetli eşyalarının muhafaza edildiği yer olan hazinede, devlete ait çeşitli gelirler toplanır ve memleket genelinde yapılan bütün masraflar da buradan karşılanırdı50.

XVIII. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlıların biri devlet gelirlerinin toplandığı ve masrafların yapıldığı Hazine-i Amire; Dış Hazine / Taşra Hazinesi,

47 Boratav, a.g.m., s.308-309.

48 Vedat Eldem. (1994). Osmanlı İmparatorluğu’nun İktisadi Şartları Hakkında Bir Tetkik,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, s.133-134.

49 Pamuk, a.g.e., s.143.

50 Arzu T. Terzi (2000). Hazine-i Hassa Nezareti, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, s. 1.

(24)

Birun Hazinesi, Divan-ı Hümâyûn Hazinesi gibi adlarla anılan esas; diğeri Enderun Hazinesi, İç Hazine veya Hazine-i Hassa adlarıyla anılan yedek olmak üzere iki hazinesi vardı51.

Devletin esas hazinesi konumunda olan Hazine-i Amire’nin yönetimini, bizzat padişah tarafından devlet işlerinin amiri sıfatıyla görevlendirilen sadrazam ve mali işlerin en yetkili kişisi olan baş defterdar üstlenmişlerdi52. Bu hazinenin bütün gelir ve gider işlemlerinin yapıldığı büro Ruznamçe Kalemidir. Ruznamçe Kaleminde tutulan günlük hazine kayıtları “sağlama-i mizan” özelliği taşımaktadır.

Bu yüzden defterdarlık kalemlerinin kayıtlarında bir hata varsa bu, ruznamçe kayıtlarıyla karşılaştırılarak bulunurdu53.

Hazine-i Amire’nin gelir kalemleri ana hatlarıyla şöyleydi: 1- Tımar sistemine dahil eyaletlerdeki padişah hasları olarak tespit edilmiş mukata’alar.

2- Geliri doğrudan merkez hazinesine alınan gelirler ki bunlar; cizye, adet-i ağnam vergileri ile tuzla, iskele ve liman mukata’aları ve gümrük gelirleri.

3- Tekalif-i divaniye adı verilen önceleri seferlerin finansmanı için alınan fakat XVII. Yüzyıldan sonra devamlı alınan vergiler.

4- Salyaneli ve salyanesiz eyaletlerin göndermiş olduğu irsaliyelerdir54.

Enderun Hazinesi yani iç hazine ise fonksiyon itibariyle kıymetli para, mücevher ve eşyaların saklandığı bir depo veya sandık vazifesini görmekteydi. Kimi zaman “Hazine-i Hassa” adıyla da anılan bu hazine, Hazine-i Amire’nin yedeği durumundaydı. Hazine-i Amire’nin ihtiyaçtan fazla olan varidatı sarayda Enderun Hazinesi’nde muhafaza edilir ve burada altın ve gümüş nakdinden başka kıymetli mücevherat, çok değerli kumaş, halı vesair eşyalar da bulunurdu. Enderun hazinesinin idarecisi hazinedarbaşıydı. Bir diğer görevli ise hazine kethüdasıydı. İç hazine bünyesinde saklanacak para, mücevher ve kıymetli eşyalar, cinslerine ve kullanılabilirlik derecelerine göre farklı birimlere ayrılmıştı. Her biri sandık vazifesini üstlenen ve Topkapı Sarayı’nın farklı mekanlarına serpiştirilmiş olan; Has

51 Mübahat S. Kütükoğlu (1994), “Osmanlı İktisadi Yapısı”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, IRCICA, İstanbul, c.1, s.523. İsmail Hakkı Uzunçarşılı (1988), Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, s. 362-363.

52 Arzu Tozduman Terzi (2002). “Osmanlı Hazineleri”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.10, s.893.

53 Ahmet Tabakoğlu (1999), “Osmanlı Mali yapısının Ana Hatları”, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, c.3. s.127.

54 Ünal, a.g.e., s.77.

(25)

Oda, Bodrum, İfraz, Çilhane, Raht, Hil’at adlarıyla anılan bu hazineler, iç hazinenin bir çeşit fonları durumundaydılar55. İç hazine, zaferle sonuçlanan savaşlardan elde edilen ganimetin fazlalığı sebebiyle dolunca Yedikule’deki hazine devreye sokulmuştur56.

Osmanlı Devleti’nin kalsik mali sistem ve dengesi, çeşitli sarsıntı ve yıpranmalara rağmen 17.yüzyılın ikinci yarısına kadar ayakta kalabildi. Ve bu dönem içerisinde merkez ve taşra orduları cephelerde gerekli işbirliğini gerçekleştirerek savaşların çoğunlukla lehte sonuçlanmasını sağladı57. Kısa sürede ve lehte sonuçlanan savaşların, maliyeyi bunaltmak şöyle dursun, eskiden Osmanlı Devleti için kazanç kapısı oldukları bir gerçekti. Ancak Yeni Dünya’nın keşfinden sonra tüm Akdeniz dünyasını ve bu arada Osmanlı Devleti’ni de etkisi altına alan değişimlerden sonra Osmanlı maliyesini çıkmaza sokacak süreç de başlamıştı. Bir yandan Osmanlı ekonomisini etkisi altında tutan enflasyon olayı, öte yandan nüfus artışı ve bu arada ticaret yol ve dengelerindeki değişmeler Osmanlı klasik yapısının artık yeni ayarlamalara zorluyordu. Savaş alanlarında ise Batılı ülkeler artık Osmanlı karşısına daha organize ve yekvücut halde çıkabiliyor ve böylece Osmanlı için artık uzun savaşlar dönemi başlıyordu58.

Hazine-i Amire’nin ihtiyaç zamanında Enderun Hazinesi’nden (İç Hazine) borç alıp daha sonra geri ödeme yapma usulü zamanla işlemez hale gelmiştir. XVIII.

yüzyıldan itibaren Osmanlı maliyesinin bozulmaya başlaması, alınan borçların zamanında ödenememe sonucunu doğurmuş ve iç hazinedeki mevcut tükenmeye başlamıştı59. Muharebelerin devamı nedeniyle parasızlık yüzünden Bodrum ve İfraz hazineleriyle Has oda hazinesindeki altın, gümüş, bakır avani ve mücevherat ve kıymetli eşyalara el atılmıştır. Eşyaların birçoğu para kesilmesi için Darphaneye gönderilmiştir60. Bu durum, Osmanlı maliyesini yeni kaynak arayışlarına yönlendirmiştir. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Darphanenin hüviyetinde bazı

55 Terzi, a.g.m., s.893.

56 Kütükoğlu, a.g.m., s.525.

57 Yavuz Cezar (1986), Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, Alan Yayıncılık, s.32.

58 Yavuz Cezar (1985). “Tanzimata Doğru Osmanlı Maliyesi”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul, c.4, s.925-926.

59 Terzi, a.g.m., s.894.

60 İsmail Hakkı Uzunçarşılı (1978), “Osmanlı Devleti Maliyesinin Kuruluşu ve Osmanlı Devleti İç Hazinesi”, Belleten, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, XLII/165, s.91.

(26)

değişiklikler meydan gelmiş ve 1773-1774’ten itibaren de Hazine-i Amire’nin yedeği vazifesini görmeye başlamıştır61.

III. Selim zamanında Nizam-ı Cedid adıyla askeri teşkilat yapılınca buraya ayrılan bir takım vergiler dolaysıyla İrad-ı Cedid adıyla yeni bir hazine ihdas edilmiştir62. Böylece Osmanlı Devleti’nde tekli hazine sisteminden çoklu hazine sistemine geçilmiş oldu. Bunu Tersane ve Zahire Hazineleri izledi. İrad-ı Cedid hazinesinin temel işlevi, kendisine tahsis edilen gelirle malikane ve esham sistemini tasfiyeye ve tımar rejimini ıslaha çalışmak ve olağan üstü giderler için bir ihtiyat fonu oluşturmaktı. II. Mahmut döneminde dış hazine; baş defterdarın idaresinde Hazine-i Amire, ayrı bir deftardarın idaresinde ve Asakir-i Mansure masrafları için Mansure Hazinesi ve bir nazır idaresinde Darphane Hazinesi olarak üçe ayrılmıştı63. Ancak bu durum karmaşaya neden olmuş II. Mahmud, maliye nezaretini kurarak var olan çoklu hazine sistemine son vermişti. Padişah, 28 Şubat 1838’de yaptığı bir düzenlemeyle Hazine-i Amire ile Mansure Hazinesini Umur-ı Maliye Nezareti adıyla birleştirdi, mevcut hazinelerden sadece padişahın özel hazinesi olan ceyb-i hümâyûn hazinesi yeni nezaretin sorumluluğu dışında bırakıldı64.

2.2.2. Ceyb-i Hümâyûn Hazinesinin Kuruluşu ve Değişim Süreci

Ceyb-i Hümâyûn, padişahın hususi kesesi65, padişahın şahsi parası için kullanılan bir tabirdi. Ceb ile şahane, mülûkâne manasına gelen hümâyûn kelimelerinin terkibinden meydana gelen bu tabirin lugat manası padişahın cebi idi66. Kaynaklarda “ceyb-i hümâyun akçesi, cep akçesi, ceyb-i hümâyun harçlığı, aylık-ı ceyb-i hümâyun, ceyb-i hümâyun dairesi” gibi değişik şekillerde geçmekte olup padişaha ait gelirleri ve bunlardan yaptığı harcamaları ifade etmektedir67.

61 Kütükoğlu, a.g.m., s.526.

62 İsmail Hakkı Uzunçarşılı (1988), Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, s. 368.

63 Tabakoğlu, a.g.e., s.172.

64 Ali Akyıldız (2009). Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme, İletişim Yayınları, İstanbul, s. 55.

65 Ferit Develioğlu (1995). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara, s.138.

66 Mehmet Zeki Pakalın (1983), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, c.1, s. 265. İsmail Parlatır (2006), Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı Yayınevi, Ankara, s.236.

67 Halil Sahillioğlu (1993). “Ceyb-i Hümâyun”, DVİA, TDV Vakıf Yayınları, c.7, s.465.

(27)

Harem-i Hümâyun da denilen ceyb-i hümâyun hazinesinin amiri sırkatibi adı verilen yüksek dereceli bir memurdu68. Ceyb-i hümâyun gelir kaynaklarının en önemlisi, “Mısır irsâliyesi” denilen ve bu eyaletten gönderilen yıllık vergiler teşkil ediyordu. Mısır irsaliyesi dış hazineye gelir olarak girer, sonra iç hazineye aktarılıp muhasebenin gider kısmına kayd edilirdi. XVII. yüzyılın sonlarından itibaren Mısır valileri, Mısır irsaliyesinden ayrı olarak bir de “ceyb-i hümâyun harçlığı” adı altında 5.000 “mamul hasane” (altın sikke) göndermeye başlamışlardı69. Bunun yanında; her ay Divan-ı Hümâyundan verilen 50.000 kâmil akçe, padişah haslarıyla malikâneler gelirleri, Harameyn evkafı gelir fazlası, İstanbul ve Edirne bostancıbaşlarının has bahçeler mahsulatından topladıkları hasılat, darphane faizleri, muhallefat ve müsadere gelirleri, Eflak ve Boğdan voyvodalıklarının vergileri de ceyb-i hümâyun hazinesinin önemli gelir kaynakları arasındaydı.

Bu gelirlerin çeşitli sarf yerleri bulunuyordu. Bunların başlıcaları Mekke ve Medine’ye her yıl “surre” adıyla gönderilen para ve hediyeler, fitreler, çeşitli vesilelerle verilen ihsan, sadaka ve tahşişler, harem aylıkları, yabancı devlet hükümdarları başta olmak üzere verilen hediyelerdi70.

Osmanlı maliyesinde padişahın tasarrufunda olan iç hazine kaynaklarının özel bir kısmını teşkil eden ceyb-i hümâyun harçlığı, ayrıca ceyb-i hümâyun akçesi diye belirtilen meblağları ve iç hazine masraf hesaplarında bu isimle yapılan harcamaları da ifade etmekteydi. İç hazineden karşılanan diğer bazı özel giderler “harc-ı hassa”

adıyla kaydediliyordu71.

Harc-ı hassa ve ceyb-i hümâyun defterleri her hazine kethüdası tarafından padişaha takdim edilir ve mevcutları masrafa kaydolunurdu. Ceyb-i hümâyûn aylığını teşkil eden bu defterler her aya mahsus gelir ve gideri göstermektedir.

Padişahın şahsına ait in’am ve ihsanları bu ceyb-i hümâyûn hazinesinden yapılırdı.

Yine cuma günleri camiye giderken ve gezmek için yapılan ve “biniş” adı verilen gezilerde çanta-i hümâyun denilen ve çantacı tarafından taşınan çantaya ceyb-i hümâyun akçesinden iki bin akçe konur, padişahın Cuma namazı çıkışında ve bir yere gidişinde yollarda rastlanan fakirlere tasadduk olunurdu72.

68 Uzunçarşılı, a.g.m., s.79.

69 Sahillioğlu, a.g.m., s.466.

70 Kütükoğlu, a.g.m., s.525.

71 Sahillioğlu, a.g.m., s.466.

72 Uzunçarşılı, a.g.m., s.83.

(28)

Padişah devlet masraflarını, ayrıca şahsi giderlerini karşılamak için sadece iç hazine kaynaklarını değil dış hazine kaynaklarını da kullanırdı. Bir bakıma şahsi giderleri durumunda olan saray mutfağı harcamaları, saraylıların aylıkları, saraya bağlı özel imalathanelerin masrafları genel bütçeden karşılanır ve bunlar masraf bütçelerinin “teslimat” faslına kaydedilirdi. Padişahın yaptığı yardımlar özel iç hazineden karşılanabildiği gibi dış hazineden ve devlet bütçelerinden de verilebilirdi.

Bu gibi masraflar “in’amat ve tasaddukat” masraf fasıllarında yer alırdı73.

Padişah hazineden para çekerken, hangi cins sikkelerden ne miktar aldığına dair kendisindeki mühr-i hümâyunla mühürlenmiş bir tesellüm tezkiresi verirdi74.

XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı mali sisteminde yaşanan bunalım ve krizler beraberinde mali sistemde değişiklikleri de getirecektir. Darphane-i Amire, XVIII. yüzyılın ikinci yarısından sonra bir ihtiyat hazinesi haline gelmiştir.

Darphane, yeni işleviyle birlikte bazı vazifeleri üstlenmiştir. Bu vazifelerinden birisi de ceyb-i hümâyuna ait gelirlerin idaresidir. Darphanenin bir hazine halini alması keyfiyeti XIX. Yüzyılın başlarında da devam etmiştir. Sultan III. Selim, İrâd-ı Cedid Hazinesi’ne rağmen Darphane’yi savaş masraflarının karşılanmasında yedek hazine biçiminde kullanabilmek için özel olarak takviye etmeye özen göstermiştir75.

II. Mahmut Dönemi’nde Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve ardından kapıkulu ocaklarının kaldırılması, Osmanlı mali düzeninde de çok önemli yeni değişiklikleri gerektiren bir olay oldu. “Asakir-i Mansûre” adlı yeni ordunun finansmanının sağlanması için bir takım tedbirler alındı. Önce Darphane’nin elindeki bazı kaynaklar yeni ordunun giderlerine tahsis edildi. Bunlar lağvedilen İrâd-ı Cedid Hazinesi’nin eski gelirleriydi. Darphanece zabt ve idare olunan vakıflar için Evkaf Nezareti kurularak, vakıfların idaresi buraya bağlandı. Ayrıca padişahın özel gelirlerini oluşturan Ceyb-i Hümâyun’a ait bazı gelir kalemleri de Mansure askerine tahsis edildi. Bu operasyon sonucunda gerek Darphane-i Amire ve gerekse Ceyb-i Hümâyûn Hazinesi eskiye oranla küçüldüler76. Yine II. Mahmut döneminde Ceyb-i Hümâyûn Hazinesi’nce zapt olunan emlak-ı hümâyûn ve kapu harcı ve boğça baha hasılatı, yeni kurulan ordunun finansmanına tahsis olundu77.

73 Sahillioğlu, a.g.m., s.466.

74 Kütükoğlu, a.g.m., s.525.

75 Terzi, a.g.e., s.15-16.

76 Cezar, a.g.m., s.930.

77 Kütükoğlu, a.g.m., s.529.

(29)

Tanzimat arefesinde Osmanlı sisteminde bir karmaşa söz konusuydu.

Mansure Hazinesi’nin teşkili ve askeri masrafların karşılanması için gerekli gelirlerin bu hazinede toplanmasından sonra Hazine-i Amire geri planda kalmış ve önemi giderek azalmıştır. Nisan-Mayıs 1835’te mirî sıfatının kaldırılmasıyla devletin esas hazinesi olma vasfını da kaybeden Hazine-i Amire, Darphaneden yardım almadan ayakta duramaz hale gelmiş; borç-alacak hesapları ise, iki tarafın idarecilerini karşı karşıya getirmiştir. Neticede 23 Ekim 1835’te iki hazine birleştirilmiş ve başdefterdarlık kaldırılarak “Darphane-i Amire Defterdarlığı” adı verilen yeni bir defterdarlık oluşturulmuştur. Ancak bu uzun ömürlü olmamış 28 Şubat 1838’de Darphane ve Hazine-i Amire birbirlerinden ayrılmışlar; Hazine-i Amire ile Mansûre Hazinesi birleştirilerek Maliye Nezareti kurulmuş; defterdar tabiri kaldırılarak Maliye Nazırı bütün hazinelerin başı haline getirilmiştir78.

1839’da Tanzimat’ın uygulamaya konmasıyla birlikte mali yapıdaki merkezileşme daha da hızlandı ve pekişti. Tanzimat’ın ilanının ardından, devlet gelirlerini toplamak ve idare etmek üzere Maliye Hazinesi kuruldu. Bu hazinenin ortaya çıkmasıyla birlikte eski Hazine-i Amire, Mansure ve Redif hazineleriyle Tersane Hazinesi ilga olunuyordu. Böylece, devlet gelirlerinin tek elden idaresi usulü benimsenmiş ve 1793’ten sonra uygulanan çoklu hazine düzeni son bulmuştur79. XVII. ve XVIII. yüzyıllardaki gelişmeler sonucu mahalli güçlerin el koyduğu iktisadi kaynaklar Tanzimat ile birlikte, merkezileştirme hareketi içinde tekrar denetlenmeye başlanmıştır80.

Gerçekleştirilen yeniliklerden sonra sağlıklı bir bütçe oluştumak amacıyla devletin gelir ve giderleri tekrar gözden geçirilmiş, padişahlık makamına ait gelirlerin masraflarını karşılayamadığı ortaya çıkmıştı. Bu durumu düzeltmek için bir kaç istisna dışında padişaha ait bütün gelirler devletin esas hazinesine aktarılmıştır.

Padişaha ve saraya ait harcamaların tamamının ödenmesi için Maliye Hazinesi’nden her ay verilmek üzere padişaha maaş bağlanmasına karar verilmiştir.

Sarayda çalışan bütün görevlilerin maaşları, Matbah-ı Amire masrafları, sarayların mefruşat ve tamirleri, padişahların isteği üzerine inşa edilecek binaların masrafları, surre-i hümâyûn ve viladet-i hümâyûn harcamaları, yine padişah tarafından bedegâna

78 Terzi, a.g.m., s.896.

79 Cezar, a.g.m., s.932.

80 Tabakoğlu, a.g.e., s.172.

(30)

verilecek hediyelerin bedelleri ve sair padişah harcamalarını karşılamak üzere Mart 1840’dan itibaren padişaha, tahsisat-ı seniyye adı verilen aylık 12.500 keselik bir maaş bağlanmıştır. Ayrıca valide sultana 700, sultanlara 250’şer kese aylık verilmiştir81. II. Abdülhamit döneminde Hazine-i Hassa’dan her ay 9.000 altın, bizzat Hazine-i Hassa nazırı tarafından Sultana takdim edilirdi. Hususi atiyyeler, hususi maaşlar ve harem dairesindeki masraflar bu 9.000 liradan karşılanırdı. II.

Abdülhamit, Veliahd Reşad Efendi’nin aylığını aldırmak için resmi dairelere adam göndermesini ve Reşad Efendi mensubînin bu vesile ile öteye beriye gidip gelmelerini istemediğinden Reşad Efendi’nin aylığını da bu 9.000 lira içinden verirdi82.

Ceyb-i Hümâyûn Hazinesi’nin adı, 15 Haziran 1847’de Hazine-i Hassa olarak değiştirldi. Hazine-i Hassa’yı idare eden Darphane Nezareti’nin adı ise Hazine-i Hassa Nezareti olarak değiştirldi.

Tanzimatla birlite Osmanlı sarayına giren Batı etkisi, hanedan mensuplarının harcamalarını oldukça artırmıştır. Sultan Abdülmecid ve Abdulaziz dönemlerinde masrafların azaltılması yolunda bir takım ıslahat girişimlerinde bulunulduysa da başarılı olunamamıştır. Çare olarak hazinenin gelir kaynaklarının artırılması yoluna gidilmiştir. Bu durum Hazine-i Hassa’nın daha da özerkleşmesine neden olmuştur.

Sultan II. Abdülhamit döneminde Hazine-i Hassa, teşkilat ve gelir kalemleri babında genişlemiştir. II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi ve kendi saltanatı süresince edindiği tapuya bağlı emlâkın Maliye Hazinesi’ne devrolunmasıyla Hazine-i Hassa hacim olarak küçültülmüştür83. II. Meşrutiyet Dönemi’nde Hazine-i Hassa Nezareti, genel müdürlüğe çevrilmiştir84.

II. Meşrutiyet ile birlikte hanedan üyelerinin padişahın kesesiyle ilgisi kesilerek; herkesin mevkii, sınıfı, muhtelif bakımlardan tespit edilerek belli esaslara göre şehzadelere, kadınlara, sultanlarla kocalarına derecelere göre tahsisat bağlandı.

V. Mehmed Reşad döneminde bu durum hanedan üyeleri arasında hoşnutsuzluğa neden oldu85.

81 Terzi, a.g.e., s.17-18.

82 Tahsin Paşa (1999), Sultan Abdülhamit.Tahsin Paşa’nın Yıldız Hatıraları, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, s. 189.

83 Terzi, a.g.m., s.896.

84 Halit Ziya Uşaklıgil (2003), Saray ve Ötesi, Özrür Yayınları, İstanbul, s. 134.

85 Uşaklıgil, a.g.e. s. 233-234.

(31)

V. Mehmed Reşad döneminde, takip edilen tasarruf tedbirleri sonucunda tahsisat-ı seniyye 25.000 lira olarak tespit edilmiştir. Ancak padişah 5.000 liranın Maliye Hazinesi’ne devredilmesini istemiştir. Sarayda verilen ziyafet sayısının artması, padişahın seyahatleri hasıl olunca, tahsisat-ı seniyyenin yanında ziyafet ve seyahatlerin masrafları için yıllık 50.000 lira tahsis olundu86.

Cumhuriyet’in ilanından sonra 3 Mart 1924’de “Hilafetin İlgasına, Hanedan-ı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Haricine Çıkarılmasına Dair” bir kanun çıkarılarak hilafet makamı kaldırılmıştır. Dolaysıyla padişahın gelir ve giderlerini yöneten, aynı zamanda padişahlık makamına ait olan saray ve kasırların idarelerini yürüten Hazine- i Hassa gibi bir müessesenin varlığına da gerek kalmamıştır. Bu kanunla padişahlığa ait bütün emlakın, sabık Hazine-i Hümâyûn’un, muhtevatlarıyla birlikte saray ve kasırlar ve mebani ve arazinin millete intikal ettiği açıkça ifade edilmiştir.87

2.3. 01490 Numaralı Ceyb-i Hümâyûn Defterinin transkripsiyonu Sahife No: 1

Miktar

( Guruş ) Mevadd Tarih

18468

Devletlu muhabetlu efendiler hazretinin haftalıkları olup ceyb-i hümâyûn kitabetinin 31 Mart 328 tarihli

bir kıt'a defteri mucibince 31 Mart 328

14774,40

Devletlu muhabetlu efendiler hazretinin haftalıkları olup ceyb-i hümâyûn mülûkâne matlub kitabetine 29

Nisan 328 tarihli bir kıt'a defteri mucibince 29 Nisan

18468

Devletlu muhabetlu efendiler hazretinin haftalıkları olup ceyb-i hümâyûn mülûkâne kitabetine 30 Mayıs

328 tarihli bir kıt'a defteri mucibince 30 Mayıs

14774,40

Devletlu muhabetlu efendiler hazretinin haziran 328 mahına aid haftalıkları olup ceyb-i hümâyûn mülûkâne kitabetinin 30 Haziran 328 tarihli bir

kıt'adefteri mucibince 30 Haziran

14774,40

Devletlu muhabetlu efendiler hazretinin haftalıkları olup ceyb-i hümâyûn kitabetinin temmuz 328 tarihli

defteri mucibince 31 Temmuz

18468

Devletlu muhabetlu efendiler hazretinin haftalıkları olup ceyb-i hümâyûn kitabetinin Ağustos 328 tarihli

defteri mucibince 30 Ağustos

14774,40

Devletlu muhabetlu efendiler hazretinin haftalıkları olup ceyb-i hümâyûn kitabetinin Eylül 328 tarihli

defteri mucibince 30 Eylül

86 Uşaklıgil, a.g.e., s.124-128.Terzi, a.g.e., s.120.

87 Terzi, a.g.e., 168-169.

(32)

14774,40

Devletlu muhabetlu efendiler hazretinin Teşrinin evvel 328 haftalıkları olup kitabetinin Teşrini Evvel 328 tarihli defteri mucibince

31 Teşrini Evvel

18468

Devletlu muhabetlu efendiler hazretinin Teşrini Evvel 328 haftalıkları olup kitabetinin 31 Teşrini sani

tarihli defteri mucibince 29 Teşrini Sani

14774,40

Devletlu muhabetlu efendiler hazretinin haftalıkları olup kitabetinin 31 Kânûn-ı Evvel 328 tarihli defteri mucibince

31 Kânûn-ı evvel

18468

Devletlu muhabetlu efendiler hazretinin haftalıkları olup kitabetinin 28 Kânûn-ı Sâni 328 tarihli defteri mucibince

31 Kânûn-ı sânî

14774,40

Devletlu muhabetlu efendiler hazretinin haftalıkları

olupkitabetinin 28 Şubat 328 tarihli defteri mucibince 28 Şubat

195760,80

İşbu hesabın deyn cihetinde muharrer mebaliğ yekunu olub tahsisatı seniyyeden li-ecli'l- mahsub deyn ve

matlub kayd olunan 28 Şubat 328

Sahife No: 2 Miktar

( Guruş ) Mevadd Tarih

Ceyb-i hümâyûn mülûkâneden Mart 328 zarfında avaid olarak bazı zevata ihsan buyurulan mebaliğ olub kitabetinin 31 Mart 328 tarihli bir kıt'a defteri mucibince ber-vechi zir deyn ve matlub kayd olunan 973,75

Dolmabağçede icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

973,75

Beşiktaşta icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

973,75

Dolmabağçede icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

973,75 Bu dahi icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen 973,75 Bu dahi icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

4868,75 31 Mart 328

Bu dahi Nisan 328 zarfında ceyb-i hümâyûn mülûkâneden ber vechi zir bazı zevata ihsan buyurulan mebaliğ olub kitabetinin defteri mucibince deyn ve matlub kayd olunan

973,75

Dolmabağçede icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

973,75 Bu dahi icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen 973,75 Bu dahi icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen 973,75

Beşiktaş icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

3895 29 Nisan 328

Mayıs 328 zarfında ceyb-i hümâyûn mülûkâneden ber-vechi zir bazı zevata ihsan buyurulan mebaliğ olub kitabetinin defteri mucibince

(33)

973,75

Teşvikiye camii şerifinde icra buyurulan Cuma selamlık aidatına verilen

973,75

Dolmabağçede icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

973,75

Üsküdardaki Yeni cami icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

973,75

Dolmabağçede icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

3895 30 Mayıs 328

Bu dahi Haziran 328 zarfında ceyb-i mülûkâneden ber-vechi zir bazı zevata ihsan buyurulan mebaliğ olub kitabetinin defteri mucibince

973,75

Kabataş camii şerifinde icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

973,75

Hamidiyede icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

973,75

Beşiktaş icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

973,75

Beylerbeyi icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

973,75

Hamidiye icra buyurulan cuma selamlık aidatına verilen

4868,75 30 Haziran 328

Zirde muharrer bazı zevatın leyle-i Regaib avâidine verilen

475 İmam-ı evvel Efendi 475 İmam-ı sani Efendi 760 Kürsü Şeyhi Efendi 1710

Yekun gör sahife 15 Sahife No: 3

Miktar

( Guruş ) Mevadd Tarih

Ceyb-i hümâyûn mülûkâneden Mart 328 zarfında bazı zevata hane bedel icarı olarak ihsan buyurulan mebaliğ olub kitabetinin 31 Mart 328 tarihli defteri mucibince ber-vechi zirdeve matlub kayd olunan 1026 Ferik-i Sani Tevfik Beye Mart 328 icaresi verilen 285 Saraylı Resşan Hanımın kânûn-ı evvel ile şubat 327

1311 31 Mart 328

Bu dahi Nisan 328 zarfında bazı zevata hane bedel icarı olarak ihsan buyurulan mebaliğ olub kitabetinin 28 Nisan 328 tarihli defteri mucibince ber vechi zir tesviye olunan

1026 Ferik Sani Tevfik Beye Mart 328 icarına verilen 1026 Ferik Salis İbrahim Beye Mart 328 icarına verilen 461,70 Bağçıvan başına mart

2513,70 29 Nisan 328

(34)

Mayıs 328 zarfında bazı zevata hane bedel icarı olarak ihsan buyurulan mebaliğ kitabetinin 30 Mayıs 328 tarihli defteri mucibince ber-vechi zir tesviye olunan

1026 Ferik-i Sani beyin Mayıs 328 hane icarına verilen 1026 Ferik-i Salis beyin Mayıs 328 hane icarına verilen 461,70

Bağçıvanbaşı Mösyö Dervanın Nisan 328 hane icarına verilen

2513,70 30 Mayıs 328

Haziran 328 zarfında bazı zevata hane bedel icarı olarak ihsan buyurulan mebaliğ olub kitabetinin 30 Haziran 328 tarihli defteri mucibince ber-vechi zir tesviye kılınan

1026 Ferik-i Sani beyin Haziran 328 hane icarına verilen 1026 Ferik-i Salis beyin " 328 hane icarına verilen 461,70

Bağçıvanbaşı Mösyö Dervanın Haziran328 hane icarına verilen

2513,70 30 Haziran 328

İşbu hesaba Ceyb-i hümâyûndan Haziran 328 zarfında verilen mebaliğ olub kitabetinin 31 Haziran 328 tarihli defteri mucibince

1026 Ferik-i Sani Tevfik Beyin Temmuz 328 icarı 1026 Ferik-i Salis İbrahim Beyin Haziran 328icarı 461,70 Bağçıvanbaşı Dervanın Haziran 328 icarı 475 Resşan Hanımın Haziran ile Temmuz 328 icarı 2988,70

31 Temmuz 328

İşbu hesaba ceyb-i hümâyûndan Ağustos 328 zarfında verilen mebaliğ olub kitabetinin

Yekun gör sahife 22 Sahife No: 4

Miktar

( Guruş ) Mevadd Tarih

Ceyb-i hümâyûn mülûkâneden Mart 328 zarfında atiyye-i seniyye olarak bazı zevata ve kesane ihsan buyurulan mebaliğ olup kitabetinin 31 Mart 328 tarihli bir kıta defteri mucibince ber vechi zir deyn ve matlub kayd olunan

1026

Hakayık sahibi Mehmed Tevfik Efendiye ihsan buyurulan

410,40

Ser Ferik Bey hanesinde bulunan iki kalfaya buyurulan

410,40 Serkatib Bey hanesinde bulunan iki kalfaya buyurulan 410,40

Ferik-i Sani Bey hanesinde bulunan iki kalfaya buyurulan

205,10

Mefruşat müdürinin hanesinde bulunan iki kalfaya buyurulan

1539 Tabib Tayta Efendiye ihsan buyurulan

Referanslar

Benzer Belgeler

Binanın haricî şekli bu sırada kendisinden evvel yapılmış olan diğer bir a - partmana uydurulmuş ve katlarını tutturmak üzere işlen- miştir. Binanın haricen sevimli

Meselâ; Bizans mimarî sanatı gerek ehlisalipler tesirile gerekse ticaret yolile ta «Göle», «Perigord» ra, Sırbistana, Bulgaristana, Romanyaya, Makedonyaya, Rusyaya kadar

Rum ili beğlerbeğliği pâyelülerinden Kosova vilâyeti valisi olub birinci rütbe mecîdi ve ikinci rütbe Osmanî nişân-ı zi-şânlarını hâ’iz ve hâmil olan Faik

Karahisâr-ı Şarkî kazâsına tâbi‘ Pirlertekyesi sâkinlerinden Ahmed nâm kimesne gelüp bu diyâr-ı âharda iken yine karye-i mezbûr sâkinlerinden Marcakoğlu(?) Mustafa ve

Dârü’l-cihâd ve’l-mücâhidîn Medîne-i Vidin mahallâtından Çavuş mahallesinde sâkin iken bundan akdem vefât eden Ahmed Ağa bin Alî ibn Abdullah’ın verâseti

Kazâ-ı mezbûra tâbi‘ tımar karyelerinden Ma‘den nâm karye sâkinlerinden Ahmed nâm kimesne gelüb bu karye-i mezbûre toprağında tasarrufunda olan yerlerinde

Erzurum eyâletinde vâki‘ Bayezid Kal‘ası sancağı i‘lânın üzere ‘avâtıf-ı Hüsrev-ânemden sâbıkan livâ-i mezbûr begi Mehmed oğlu kıdvetü’l- ümerâ’i

Sisteme adını veren ve Osmanlı tımar sisteminin temelini oluşturan, senelik geliri 19.999 akçeye kadar olan dirliklere tımar denilmektedir. 56 Tımar sahipleri