• Sonuç bulunamadı

KONU 11 ORTAÇAĞ AVRUPASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "KONU 11 ORTAÇAĞ AVRUPASI"

Copied!
29
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KONU 11

ORTAÇAĞ AVRUPASI

(2)

Ortaçağ Avrupasında üretim, şimdiye dek incelediğimiz uygarlıkların çoğu gibi tarıma dayanmaktadır. Üretimi tarıma dayanan

toplumların çoğunda, feodal bir düzenin (derebeylik düzeninin) olduğu bir evre görülür.

Avrupa feodalizminde üç temel sınıf vardır.

-Dua edenler,

-Savaşanlar

-Çalışanlar

(3)

• Ortaçağ Avrupası’nın kökenleri

Ortaçağ Avrupası uygar Batı Roma ile barbar Germen toplumlarının sentezi sayılabilir. Bu iki kültürün

kaynaşmasını sağlayan ise Hristiyanlık olmuştur.

Batı Roma kökenler:

-Roma’da pazar için üretim yapan latifundiyalar.

-Koruyan-korunan ilişkisi.

Germen kökenler:

-Germen kabile şeflerinin beylere (lordlara)

dönüşerek Roma’nın eski uyrukları olan Avrupa

çiftçileri üzerine bir “savaşçı soyluluk” (timokrasi) olarak çöreklenmesi.

(4)

Barbar Germen istilacı gruplar, Batı Roma’yı yıkınca bir süre çapulcu toplulukları olarak gezgin ve

yağmaya dayalı bir yaşam sürerler. Daha sonra Roma’nın uygar (yerleşik) kültürünün etkisinde kalarak toprağa yerleşmeye, latifundiyaları ele

geçirmeye ve oraları malikânelere dönüştürmeye başlarlar. Bu kabile aristokratları ele geçirdikleri

toprağa yerleşince o toprağın beyi (lordu/senyörü) haline gelirler. Kendi toprağını ve orada yaşayanları diğer istilacılardan koruma karşılığında oranın artı ürününe el koyar ve çiftçileri serfleştirirler. Son

derece güvensiz, çapulcuların kol gezdiği bir diyarda

çiftçiler, feodal beyin korumasındadır.

(5)

Serfleri “korumasına” alarak emeklerini sömüren

feodal beyler de kendilerinden daha güçlü bir feodal beyin korumasına girerler; böylece kendi topraklarının sahipliğini ona verir, ama yararlanma hakkını ellerinde tutarlar. Karşılığında gerek duyulunca kendi askeri

güçlerini onunkine katıp savaşa giderler. Başka

malikânelerin süzereni olan bir bey, kendinden daha güçlü bir beyin vassalı olur. Süzeren-vassal ilişkisi

hiyerarşik olarak böyle devam eder. Bu ilişki biçimi, bir merkezî otoritenin yüzyıllarca kurulamadığı bu

dönemde güven arayışına bir çare olarak yaygınlaşacak;

feodal düzenin belkemiğini oluşturacaktır. Ortaçağ’da benzer bir koruma ilişkisi yoksullar ile zenginler

arasında da kurulabilmektedir.

(6)

Kentler de feodal beylere aittir. Ancak beyler kırdaki şatolarında yaşadıkları için kentler üzerinde etkili bir denetim kuramamışlardır. Burada tüccarlar ve

zanaatçılar kendi aralarında loncalar biçiminde örgütlenmişlerdir. Ortaçağ sonlarında

güçlendiklerinde kentin yönetimine talip olacaklardır.

Feodal dönemdeki toplumsal konum babadan

oğula geçmektedir.

(7)

• Feodal düzenin oluşması

Feodal örgütlenişin ilk belirtileri M.S. 5. yüzyılda görülür. Ancak barbar akınlarının durulmadığı ve

Karanlık Çağ olarak adlandırılan dört yüzyıl boyunca kargaşa ağırlıkla hüküm sürecektir. Feodal düzen

ancak M.S. 9. yüzyılda tüm kurumlarıyla yerleşerek

kesin biçimini alır.

(8)

Feodalizmin 9. yüzyılda yerleşmesinde iki etmen rol oynayacaktır:

1) Zırhlı bir şövalyenin büyük mızrağı ile birlikte zırhlı bir ata binerek oluşturduğu ağır atlının

feodal beylerin (senyörlerin) toprak savaşlarında elde ettiği başarı. (Şövalye sadakati karşılığında toprak alır.)

2) Atların çektiği ve toprağı daha derinden işleyebilen ağır sabanın tarımsal üretimi

arttırarak feodal beylerin kendilerine bağladıkları

çitçileri, şövalyeleri ve hizmetçileri beslemenin

ötesinde artı ürün elde edebilmeleri.

(9)

• Monarşilerin oluşması

Zamanla süzeren-vassal hiyerarşisinin en üstünde krallar oluşur (monarşi). Ancak krallar, güçlü bir merkezi ordu

kurmaya yetecek zenginliğe sahip olmadıkları için kendine bağlı feodal beylerin ordularına muhtaçtırlar. Ayrıca bu

feodal beylerin korunaklı şatolarına girip onları ele geçirmek de kolay değildir. Bu nedenle Ortaçağ Avrupasının çoğu

yerinde güç, uzun süre merkezîleşmemiş, dağınık kalmıştır.

Bu mutlaklaşmanın yaşandığı Fransa gibi yerlerde ise burjuvazi önce monarşiyi desteklemiştir; böylece geniş topraklar üzerinde birden çok senyörün keyfiliğine değil, sadece bir kralın sözüne bağlı olacaktır ticaret. Ancak kral burjuvazinin taleplerini yerine getirmeyince hak ve

özgürlükler talebi toplumsal patlama ve (başta 1789

Fransız Devrimi olmak üzere) devrimlerle elde edilecektir.

(10)

Feodal dönemde aynı üstbeye bağlı altbeylerden oluşan bir kurul vardır; idealde bu kurul tüm

altbeylerin eşit olduğu bir danışma ve beyler

arasındaki sorunları çözücü yargı kurulu olsa da;

gerçekte en güçlü beyin sözünün geçtiği bir yer

olmuştur. Bazan altbeyler, üstbeye kendi isteklerini kabul ettirebilmişlerdir. Bunun en bilinen örneği

İngiltere’de 1215’de feodal beylerin kralı

imzalamaya zorladıkları Magna Carta’dır.

(11)

Kilise

Avrupa’da ikili bir feodal düzen vardır. Biri toprak sahibi feodal beylerden oluşur; diğeri ise Roma İmparatorluğu’nun son

dönemlerinde geniş topraklara sahip olan Kilise’dir. Nasıl ki feodal beyler hiyerarşik bir düzen içinde en alt vassaldan (feodal bey) en üst süzerene (kral) dek hiyerarşik bir düzen oluşturdularsa, Kilise de papazlar, piskoposlar ve başpiskoposlar şeklinde bir hiyerarşi

oluşturur. Ancak her ne kadar tek bir merkeze bağlı olsa da Kilise içinde de güç çekişmeleri yaşanmaktadır.

Kilise, çeşitli toplumsal isyanları bastırmada feodal beylerle birlikte hareket etmektedir. Bunun yanı sıra Kilise tarafından hristiyanca yaşama karşı olduğu ilan edilen her tür düşünce ve yaşama

biçimini de bireyleri tek tek izleyerek bastırmaktadır. Bu amaçla Papalık 1233’de Engizisyon (kovuşturma) örgütünü kurar.

Ortaçağ boyunca Kilise ve devlet tek erk olabilmek için birbirleriyle mücadele eder; ancak alt katmanlar ayaklandığı zaman, onları

bastırmak için birleşir.

(12)

Haçlı Seferleri

Papa’nın Avrupa’nın kutsal yerleri Müslümanların elinden kurtarıp hac yollarının güvenliğini sağlamak bahanesiyle 11. yüzyılda başlattığı bu akınların altında birçok başka neden bulunmaktadır:

-Akdeniz’i İslamiyetin egemenliğinden almak;

-Doğu Roma’nın üzerindeki Türk ve Arap baskısını kaldırmak;

-nüfusta, tarımsal üretimde, ticarette ve zanaatta canlanmaya başlayan Avrupa’nın yayılmacı eğilim göstermesi;

-işsiz ve topraksız kaldığı için haydutluğa başlayan şövalyeleri ve köylüleri düzene sokmak vb.

(13)

Haçlı akınları kısa vadede bu sorunlara çözüm bulsa da, uzun vadede feodal düzenin sonunu hızlandırmıştır.

Doğunun mallarıyla tanışılmış, bu malları getirme amaçlı ticaret canlanmış, kentli kesim (burjuvazi) ekonomik

olarak güçlenmiştir. Aristokratlar düzenledikleri Haçlı Seferlerinin parasını karşılamak için kentler üzerindeki haklarını zenginleşen burjuvalara satacaktır. Haçlıları korumak için kurulan ve onlara kredi veren yardım

örgütleri, zamanla bankerlik örgütlerine dönüşecektir.

Kültürel anlamda ise Haçlı Seferleri, Avrupa’da sansürlenen ve unutulan Antik Yunan ve Roma klasik kültürlerinin

İslam kültürü aracılığıyla yeniden öğrenilmesine yol açacak;

Hümanizma, Rönesans ve Aydınlanmanın ortaya çıkmasında önemli bir etken olacaktır.

(14)

FEODAL TOPLUMDAN KAPİTALİST BURJUVA TOPLUMUNA GEÇİŞ

Hemen her toplum biçimi, o toplum biçimi

değiştirilmedikçe çözümlenemeyecek sorunları içinde barındırır. Feodalizmin de bu şekilde, kendi kendine çözemeyeceği iki büyük sorunu vardır:

1. Toprak sahipliği babadan oğula geçmektedir,

2. Kendi içine kapalı bir ekonomi, ancak belli sayıda insanı yaşatabilir. Ancak serflerin sayısı zamanla

artmaktadır.

(15)

Kapitalist burjuva toplumu, endüstri uygarlığının

Avrupa’daki ilk aşamasıdır. Feodal düzenden bu yeni topluma geçiş birçok sürecin sonucudur:

1. Üretim teknolojisi alanında makineleşme ve sermaye birikimi,

2. Ateşli silahların icadıyla savaş teknolojisi alanındaki değişiklikler,

3. Üretim ilişkileri alanındaki devrim (katmanlı

toplumdan, başlıcaları proleterya ve burjuvazi olan sınıflı topluma geçiş),

4. Siyasal devrim (önce mutlakiyete, sonra burjuva demokrasilerine geçiş),

5. Kültürel aydınlanma (dinsel düşünüşten bilimsel düşünüşe geçiş).

(16)

1) Üretim teknolojisi alanında makineleşme ve sermaye birikimi,

Bölgeler arası ve denizaşırı ticaret, başta İtalya olmak üzere pekçok kıyı kentinde tüccarların artı elde

etmesine yol açmıştır. Alışveriş o kadar büyür ki tüccarlar nitelikli, standart ve büyük tutarlarda

yapılmış mallara ulaşmada sorun yaşamaya başlarlar.

Önce köy köy dolaşıp mal toplarlar; olmadı

hammaddeyi evlere götürüp istedikleri malları

yaptırırlar; sonunda büyük imalâthaneler açıp malları burada kendi gözetimleri altında ürettirmeye

başlarlar. Bu imalathanelerde mal üretim biçimine manifaktür adı verilir.

(17)

Bu yöntemle hızlı, büyük tutarlarda, standart ve ucuz mal üretimi mümkün olur. Zamanla işi

kolaylaştıran ve hızlandıran makineler geliştirilir ve böylece büyük fabrikaların yolu açılır. Ticaret

kapitali, endüstri kapitaline dönüşür.

Bu imalâhathane (ve sonra fabrikalarda) en büyük

sorunlardan biri makineleri çalıştıracak enerjinin

bulunmasıdır. 17.yüzyılın sonunda, madenlerde

biriken suyu atmak amacıyla ilk buhar makinesi

kullanılır.

(18)

18.yüzyılın sonlarına dek enerjinin büyük kısmı ısı olarak yok olan verimsiz buhar makineleri su

pompalamakta ve tekstil makinelerini çalıştırmakta kullanılır sadece. Daha sonra icat edilen buhar

türbinleri sayesinde buharlı gemiler ve buharlı trenler yapılabilmiştir. Buhar makineleri sanayi

devrimine giden yolda önemli bir dönüm noktasıdır.

Manifaktür üretim yerini büyük fabrikalara bırakır.

Standart ve ucuza üretim, eskiye göre daha fazla

hammadde ve işgücü ihtiyacı, eskiye göre daha ucuz fiyatlar, tüketimi körükleme, kentleşme, nüfus artışı sanayi devriminin sonuçlarından bazılarıdır.

(19)

2) Ateşli silahların icadıyla savaş teknolojisi alanındaki değişiklikler,

Avrupa’da tüfek 15. yüzyılda kullanılmaya başlanır.

Daha sonra toplar, feodal beyleri dize getirip kral

olmak isteyenlerce kullanılır. Kaleler, artık eskisi gibi yıkılmaz değildir. Pahalı ateşli silahların gerektirdiği yatırımlar, kentlerde yapılabilir ancak. Böylece büyük feodal beyler, prensler ve kent devletleri güç

kazanırlar.

Ateşli silahlar aynı zamanda sömürgeciliğin de yolunu

açar.

(20)

3) Üretim ilişkileri alanındaki devrim (katmanlı toplumdan, başlıcaları proleterya ve burjuvazi olan sınıflı topluma

geçiş),

Zanaatçı ve tüccarlar kentlerde yeni bir toplumsal sınıf oluştururlar: Burjuvazi/Kentsoylu (kökeni “surlarla çevrili kent” anlamındaki “bourg”dur; kentte yaşayan anlamına

gelir.) Bu toplumsal sınıf zenginleşmeye başlamıştır ama nasıl yönetildikleri ve verecekleri vergiler senyörler (aristokratlar) ve Kilise’nin temsilcisi din adamları tarafından

belirlenmektedir. Buna karşı kentlerdeki burjuvalar birlik olurlar. Zamanla bazan güç kullanarak (bir psikoposu

öldürerek sözgelimi) çoğu zaman da yönetenlere para

vererek onlarla antlaşmalar imzalar; böylece yönetenlerin keyfi isteklerini sınırlandırır ve özgürlüklerini satın alırlar.

(21)

1300’lerin başlarında Avrupa’da tarıma açılacak pek toprak kalmamıştır. Ancak nüfus artmaya devam

etmektedir. Kapitalizmin “özgürleşme” olarak

adlandırdığı süreçte, sayısı arttığı için serfler özgür bırakılarak topraklarından kovulurlar. Bu serflerin ve imalâthaneler nedeniyle işlerini kaybeden

zanaatçıların oluşturduğu bir işçi sınıfı (proleterya) ortaya çıkar.

Tarım dışında iş bilmeyen bu köylüler, çeşitli

yollardan toprak edinip özgür köylüler haline gelirler.

Bir kısmı da kentlere gidip geleceğin fabrikasının temeli olan imalâthanelerde çalışmaya başlar.

(22)

4) Siyasal devrim (önce mutlakiyete, sonra burjuva demokrasilerine geçiş),

Siyasal erkin ekonomik ve/veya askeri erke dayanması

gerekir. Ekonomik ve askeri erk, kentli burjuvaların eline geçmiştir, dolayısıyla burjuvazi siyasal erk de talep etmeye başlamıştır.

Yoksullaşan bazı feodal beyler, kentler üzerindeki

ayrıcalıklarını zengin burjuvalara satmışlardır. Bazı kentlere kendilerini yönetme beratını bağışlamışlardır. Uygun yerde bulunan bazı kentler zengin tüccarlardan oluşan kent

kurullarınca cumhuriyet biçiminde yönetilmeye

başlanmıştır ve bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Floransa, Venedik, Cenova gibi İtalyan ticaret liman kentleri, Alman Hanse Birliği kentleri bunlara örnektir.

(23)

Diğer yerlerde ise, aynı dilin konuşulduğu

bölgelerde birden çok feodal beyin olması yerine ticaretin güvenli yollarda yapılmasını sağlayan, bir tek vergi alan, pazarın kurallarını standart biçimde belirleyen merkezî bir güç olmasını desteklerler.

Ulusal ve üniter devletler (krallıklar, monarşiler) kurulmasının yolu böylece açılmış olur.

Ancak zamanla krallar hiç kimseyi umursamayan

keyfi yönetimleriyle burjuvazinin taleplerini yerine

getirmemeye başlar. Burjuvazi siyasal erk talep eder.

(24)

-17.yy İngiltere’de Lordlar Meclisi ve Avam Meclisi yeniden yürürlüğe girer; yasalar değişir.

-1789 Fransız Devrimi (ki onu 1848 devrimi izleyecektir) ile birlikte Fransa’da bir burjuva cumhuriyeti kurulur.

26 Ağustos 1789’da Fransa Ulusal Meclisi tarafından

kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi insanların özgür doğduğu, eşit koşullarda yaşamaları gerektiği,

egemenliğin millete dayanması gerektiği ve yönetenlerin yine millete karşı sorumlu olduğu, insanların zulme karşı direnme haklarının bulunduğu, hiç kimsenin dinsel ya da toplumsal inançları nedeniyle kınanamayacağını

söyleyerek önemli bir değişimin temelini oluşturur.

(25)

5) Kültürel aydınlanma (dinsel düşünüşten bilimsel düşünüşe geçiş).

Hristiyanlık, faize karşıdır; sade bir yaşam biçimini öngörür. Bu ikisi, zenginleşen burjuvazi için engeldir.

Ayrıca endüstriyel üretim bilim sayesinde yaratılan teknolojiye gerek duymaktadır.

Bilimsel düşünüşte gözlem ve deney ön plana geçer. Aynı türden olaylarla ilgili yeterli sayıda gözlemde

bulunulduktan sonra o olaya dair neden-sonuç ilişkisi hakkında tümevarım yöntemiyle bir “doğa yasası”na

ulaşılır. Yine deneylerle de aynı nedenin hep aynı sonuca ulaşıp ulaşmadığı denenir. Doğanın değişmez fizik

yasalarıyla işlediğine ilişkin pozitivist düşünce egemendir.

(26)

RÖNESANS

15. yüzyılda İtalya’da ortaya çıkan ve tüm Avrupa’ya yayılan yeni bir sanat ve mimarlık anlayışıdır

Rönesans. Kelime anlamı “yeniden doğuş”tur;

Germen istilalarıyla yıkılan uygarlığın (burada Roma

Uygarlığı kastediliyor) uzun bir karanlık dönemden

sonra yeniden doğduğunu müjdeler bu sözcük.

(27)

Aslında sanat ve mimari asla yok olmamıştır; Kilise, aristokratlar ve sonra da zengin burjuvalar

yaşatmışlardır onu. Rönesans’ın farkı sanat ve

mimaride Antik Yunan ve Roma düşünüşünden ve eserlerinden etkilenilmesidir. Ortaçağ skolastik

düşüncesinden en önemli farkı, insanı temel

almasıdır. Matbaanın bulunması, Rönesans’ın hızla yayılmasını sağlamıştır. (Önemli isimlerden bazıları:

Erasmus, Galileo Galilei, Kopernik, Montaigne, Thomas More, Francis Bacon, Leonardo da Vinci, Michelangelo, Boticelli, Rafaello, Jan van Eyck,

Bosch, Bruegel)

(28)

• Hümanizm

Rönesansla birlikte gelen yeni dünya ve insan anlayışı, felsefede Hümanizm olarak billurlaşır.

Hümanizm, “insanseverlik” değildir. Tanrı

merkezciliğin yerine insanı merkeze alan anlayıştır.

Hümanizme göre insan gerçeği bulabilir ve bunu bilimsel düşünüşle yapar.

Hümanist felsefenin belirgin özelliği, insanın

yeteneklerine duyulan güvendir.

(29)

REFORM

Katolik Kilisesi’ne karşı Alman keşiş Martin Luther’in başlattığı ve 15-17.yüzyıllar arasında tüm Avrupa’ya yayılan karşı çıkış hareketidir.

Hristiyanlığın yeniden gözden geçirilmesini, İncil’in Latince dışında da, yerel dillere çevrilmesini öngörür.

Reform sonucunda Hristiyanlığın Ortodoksluk ve

Katoliklik yanında üçüncü mezhebi olan Protestanlık ortaya çıkmıştır.

Reform sonucunda birçok yerde Kilisenin topraklarına el konur. Böylece Kilisenin ekonomik ve siyasal gücü

zayıflar. Ayrıca Kilise okullarının yanı sıra laik okullar da açılır. Bu okullar bilimsel düşünüşün yayıldığı ve

geliştirildiği yerler olmuştur.

Referanslar

Benzer Belgeler

• Bilimsel Düşüncenin Doğuşu ve Gelişimi (Kopernik, Galile, Newton). •

 Modern devlet, Ortaçağ boyunca yaşanan toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişmelerin ve kuramsal tartışmaların sonucunda, çok parçalı feodal düzenin tasfiye

Orta sınıf güçlendikçe soylular onlar karşısında geriledi; kale kentlerde yerleşen soylular kırsala çekildiler (bu durum 12. yya kadar sürdü).. Güney

Her bir ölçüte göre karar seçeneklerinin ikili karşılaştırma matrisleri ve öncelik vektörleri oluşturularak, tüm öncelik matrisi elde edilir.. Ölçüt 1’e

Kukla faaliyetler, faaliyet zamanı gerektirmeyen faaliyetlerin sırasını gösterir?. Zaman ve kaynak harcamayan

Eleme algoritmaları ile optimal çözüme tam olarak ulaşılamamasına rağmen, optimal çözümün bulunduğu aralık mümkün olduğunca daraltılarak, tanımlanan durdurma

.i kaynaktaki bir birimlik artış, amaç fonksiyonunun en iyi çözümüne karşı gelen değerinde V kadar bir artışa neden olduğundan, karar vericinin bu kaynağın bir birim

(Değişik: 17/12/2003-5024/7 md.) Yıl içinde tek veya birden fazla inşaat ve onarma işinin bu madde şümulüne girmeyen işlerle birlikte yapılması halinde, her yıla ait