• Sonuç bulunamadı

Postmodern Farkýndalýk Postmodern Farkýndalýk

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Postmodern Farkýndalýk Postmodern Farkýndalýk"

Copied!
51
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Postmodern Farkýndalýk Postmodern Farkýndalýk

Ýyilerin Çabalarý Boþa mý Gidecek?

Ýyilerin Çabalarý Boþa mý Gidecek?

T T esirler Kâinatý Ýçindeyiz esirler Kâinatý Ýçindeyiz

Feng Shui Kelebeði

Feng Shui Kelebeði

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna

Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Nihal Gürsoy Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu

Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve

Okur/Abone Ýliþkileri:

Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 Faks: 02122491828 P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul

Yönetim Yeri:

Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul

Baský:

Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.

Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.

Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL

Yurt Dýþý: 50 YTL

Tesirler Kâinatý

Ýçindeyiz ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Ýyilerin Çabalarý Boþa mý Gidecek?

Ne Mutlu Barýþ Yapýcýlarýna - IV ... 6

Ahmet Kayserilioðlu

Andrew’un Mucizesi Devam Ediyor

(Son Bir Kez) ... 17

John Edwards/Arýn Ýnan

Psikolojinin Çerçevesini Geniþletmek

(Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý) ... 21

Carol Bowman/Nelda Bayraktar

Aziz Nesin’lik Bir Aný ... 25

Güngör Özyiðit

Türkçe’nin Özelliði ve

Güzelliði ... 29

Hasan B. Ali

Feng Shui Kelebeði ... 34

Funda Ceyhan

Farkýndalýk Üzerine ... 37

Nihal Gürsoy

Spor ve Beslenme ... 42

Özer Baysaling Cilt: 39 Sayý:464 Aðustos 2007

Düzeltme ve özür: Geçen sayýmýzda “Ege’nin Sularý” baþlýklý yazýnýn sahibi Funda Ceyhan’dýr. Ýçindekiler’de yapýlan bu yanlýþý düzeltir, özür dileriz. SEVGÝ DÜNYASI

(3)

Sevgili Dostlar

Türkiye cesaret isteyen bir karar aldý ve geri dönüþü olmayan bir yola girdi. Önündeki yolu, gelecek çok önemli yýllarýný çizmek, þekillendirmek için iktidar partisine büyük yetki verdi. Muhtemeldir ki, onlara oy verenler, hattâ iktidar patisinin kendisi bile sonuçlara þaþýrmýþtýr. Umarýz mesaj alýnmýþtýr. Diyor ki sanki Türk halký:

Diðerlerinin içinde beklentilerime en iyi ve en hýzlý siz cevap vere- bilecekmiþsiniz gibi görünüyor. Madem baþladýnýz, ilk baþlarda fana da sayýlmazdýnýz, biraz daha devam edin bakalým. Ayrýca geçmiþ dönemdeki yaptýðýnýz iþlerin olumsuz sonuçlarýna da yine siz katlanýn, kimseye kusur bulmadan. Anlýyorsunuz beni deðil mi?

Artýk kavga etmeden, içte dýþta savaþýp kayýplar vermeden huzur içinde, iyi olmak istiyorum. Dünyaya açýlmak, dünyanýn bir parçasý olduðumu hissetmek, orada kimseye benzemek zorunda kalmadan, kendim olarak varolmak istiyorum. Kendi ülkemde suçlular gibi ürkek ürkek dolaþmadan, öcülerle korkutulmadan, çocuklara akýl verir gibi yüzüme parmaklar sallanarak gözdaðlarý verilmeden, cahil yerine konmadan güven içinde yaþamak istiyo- rum. Daha zengin, daha özgür olmak istiyorum. Bunun için ne yapacaksanýz yapýn, ne deðiþtirecekseniz deðiþtirin, eþlerinizin tür- banlarýný da kafama takmýyorum.

Henüz daha iyisi olmadýðý için demokrasiyi kabul edenler, bir þekilde bu kararý içlerine sindirmek zorundalar. Bunun aksi, hele çoðunluðu kýsýr çýkar peþinde koþan, bilinçsiz insanlar gibi gören- ler, ne kadar aydýn görünürlerse görünsünler, o küçümsedikleri insanlardan daha çok þey öðrenecekler demektir.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Dr. Refet Kayserilioðlu

Tesirler Kâinatý Ýçindeyiz

Tesirler hayatýn temelidir. Tesirler bilgisi bütün bilgilerin esasýdýr. Tesirleri iyi bilmek ve iyilerini seçmek lâzýmdýr.

Üstün düþüncelere kafasýnda yer veren, içinde de yüksek insani arzularý taþýyan bir kimse yüksek tesirleri almaya baþlamýþ

demektir.

(5)

TESÝR NEDÝR Erdem -

Konuþmalarýnýzda birçok defalar tesirden, tesirler- den bahsediyorsunuz. Te- sir ne demektir, bu tabir- le neyi kastediyorsunuz?

Özden -Tesir genel bir terimdir. Her þahýstan ve- ya her maddeden çeþitli tesirler çýkar ve bunlar etrafta bir takým deðiþik- likler meydana getirir.

Erdem - Tesir deyince neyi anlayacaðýz, yani bu yapý itibariyle nasýl bir þeydir?

Özden -Bütün tesirler karakter itibariyle ayný deðildir; bilâkis çok fark- lar gösterirler. Tesir genel olarak bir hareket- tir. Elbette bu hareketi yapan bir madde de vardýr. Meselâ yumruðu- mu þu masaya vurdum.

Ýþte bu bir tesirdir.

Görüyorsunuz ki bura- da bir hareket vardýr:

Yumruðumun hareketi.

Hareketi yapan da yum- ruðumdur. Elektrik de bir tesirdir. Oradaki hareketi yapan da elektronlardýr.

Ama elektrik elektron demek deðildir. Elek- tronlarýn hareketi ile hasýl olan bir tesirdir.

Bunun gibi sayýsýz tesir- ler vardýr.

TESÝR ÇEÞÝTLERÝ Erdem -Bu sayýsýz tesir çeþitleri nelerdir, meselâ...

Özden -Meselâ mad- delerden çýkan tesirler vardýr. Bunlar çeþitli kalitede titreþimlerdir Bunlarýn dalga boylarý kýsaldýkça ve dolayýsýyla frekanslarý arttýkça karakterleri yükselmekte, üstün tesirler olmaktadýr.

Meselâ ses, ýþýk, hareket, röntgen ýþýný, v.s. de bi- rer maddi tesirdir. Sonra ruhi bir takým tesirler de vardýr. Telepatide, kler- voyansta, psikometri ve radyestezide alýnan ve verilen bu çeþit ruhi tesirlerdir. Bunlardan da daha yüksek tesirler üstün bedensiz varlýklar- dan gelen tesirlerdir.

Varlýklarýn derecesi yük- seldikçe onlardan gele- cek tesirler de üstün, yüksek durumlar arzeder.

O halde tesirlerin bildiðimiz ve bilmediði- miz birçok çeþitleri vardýr. Bunlarýn kimisi kaba bir hareket, kimisi daha üstün bir titreþim, kimisi ýþýk gibi bir elek- tromanyetik dalga, kimisi de maddi titreþim- lerin sýnýfýna sokula- mayan ve ruhi dediðimiz

üstün hareketlerdir.

Onlarýn da gittikçe yük- selen ve bilmediðimiz sonsuzluklara doðru uzanan çeþitleri vardýr.

TESÝRLERÝN HAYATIMIZDAKÝ ROLÜ

Özden -Tesirler ha- yatýmýzýn temelidir.

Hayatýmýz çeþitli tesirler- den örülmüþtür. Meselâ ýþýk, hararet, ses tesirleri olmasa yaþamamýz imkânsýzdýr. Elektrik hayatýmýzda ne derece ö- nemlidir. Ayrýca vücudu- muzdan da çok hafif bir takým elektrik akýmlarý çýkmaktadýr. Sonra insanlardan insanlara geçen manyetik, hayati v.s. tesirlerin ne büyük rolleri vardýr.

Bazý kimselerin varlýðý bize huzur verirken, bazý kim- selerin bulunduðu yerden kaçarýz. Bazý kimselerin temasý hoþ bir þeyken, bazý kimseler bize diken gibi batarlar.

Sonra üst âlemlerden alýnan tesirler de baþka

(6)

bir azamet arzeder.

Erdem - Ruh âle- minden bize hep böyle üstün tesirler mi gelir?

Özden -Hayýr. Ruh âlemindeki varlýklarýn hepsi üstün deðil ki.

Kimisi zavallý, kimisi ilkel, kimisi kötü, hattâ katil tabiatlý, kimisi avare, kimisi de iyidir, fakat bilgisizdir. Bazýsý da hem iyidir, hem bilgi- lidir, hem de ileri ve büyük idareci vazifeleri vardýr. Ýþte bu sonuncu- lara yüksek varlýklar di- yoruz. Bunlarýn hepsin- den gelecek tesir kendi

kudretleri ve karakterleri ile orantýlý olacaktýr.

ÜSTÜN TESÝRLERÝ ALMAK

Erdem -Peki ruhlar- dan gelecek bu tesirlerin iyi ve üstünlerini ala- bilmek, kötülerinden de sakýnabilmek için ne yapmamýz lâzýmdýr?

Özden -Bize gelecek tesirleri biz kendimiz tayin ederiz. Gönderece- ðimiz davetiyelerle onlarý adeta biz çaðýrýrýz. Bu çaðýrmamýz da düþünce- lerimizle ve istekleri- mizle olur.

Hep kötü þeyleri düþünen bir kimse kendi radyosunu kötü istasyonlara ayarlamýþ demektir.

Üstün düþüncelere kafasýnda yer veren, içinde de yüksek, insani arzularý taþýyan bir kimse yüksek var- lýklardan tesir almaya baþlamýþ demektir.

Bu çekim kanunu yerçekimi gibi þaþmaz, hatýr gönül dinlemez kayýrmayý asla bilmez bir kanundur.

Bu kanunun karþýsýnda herkes eþittir.

Esasen ilâhî

kanunlarýn

karþýsýnda her

varlýk tamamen

eþittir.

(7)

TESÝRLER

ARASINDAKÝ BAÐ Erdem - Demek ki bize gelen tesirlerle bizim gönderdiðimiz tesirler arasýnda bir bað var demektir.

Özden -Elbette vardýr.

Daha detaylý düþünürsek bütün tesirler arasýnda bir bað vardýr. Zincirleme olarak bütün tesirler bir- birine baðlýdýr.

Erdem -Bunu anlaya- madým. Nasýl bütün tesir- ler birbirine baðlýdýr?

Özden -Size maddi tesirlerden bir örnek ve- rerek düþüncemi izah edeyim. Ýki odunu bir- birine sürterseniz bir ses çýkar, sürtmeye devam ederseniz bir hararet

hissedersiniz. Gene sürt- meye devam ederseniz nihayet bir alev meydana gelecektir. Yani ýþýk da çýkacaktýr. O halde bir çeþit hareketin devamý ve artmasý baþka baþka tesirleri meydana getirmektedir.

Diðer taraftan bu tesir- ler süratle birbirine dönüþebilirler. Yani bun- lar arasýnda bir bað vardýr.

Ayný bað, elbette daha üstün düzende, baþka kalite ve miktarda, ruhi tesirlerde küçüle küçüle, kabalaþa kabalaþa en ufak varlýklara doðru uzanýrlar.

Erdem - Ýþte bu çok mühim doðrusu.

Özden -

Tesirler hayatýn temelidir.

Tesirler bilgisi bütün bilgilerin esasýdýr.

Tesirleri iyi

bilmek, iyi

tanýmak ve

onlarýn iyilerini

seçmek lâzýmdýr.

(8)

ÝYÝLERÝN ÝYÝLERÝN

ÇABALARI ÇABALARI BOÞA BOÞA

GÝDECEK?

GÝDECEK?

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

(9)

Ýnsanlýk için, tüm dünyanýn barýþ ve güven içinde huzurlu bir yaþama kavuþ- masý için emek verenler, bu uðurda kardeþleriyle elele iþbirliði yapanlar;

taraftarlarýný artýrmayý vazgeçilmez bir þart olarak görürler. Çünkü amaçlarýný ancak böyle bir kritik kütleye ulaþtýklarý zaman gerçekleþtirebileceklerini bilirler.

Bu ýþýk ordusuna katýlma niyetinde olan- larý en çok duraksatan, tereddüte düþüren düþünce ise, bunca gayret ve özverinin boþa gitmesi; ne Ýsa'ya, ne Musa'ya yaranamadan, kötü gidiþi durduracak hiçbir etkiye sahip olmadan silinip gide- cekleri korkusudur. Dünyanýn bu zorlu yýllarýnda, hayýr yolundaki en ufak gayret- lerin bile kuyumcu terazisinde tartýlacaðý, insanlýðýn huzura kavuþmasýnda artý bir deðere sahip olacaðý gönüllere benim- setilebilirse; ancak bu yapýlabilirse, bu kuþku ve bu korkular önemli ölçüde azaltýlabilir. Peki, ama bu nasýl yapýla- bilir?

"Fütüroloji" denen bir gelecek bilimi var. Tarihi gerçeklere insanýn doðasýna ve þu anda yaþananlara bakarak dünyanýn geleceði hakkýnda tahminlerde bulun- makla uðraþýr. Bilimin temelinde kesin yargýlara varmak yoktur. Gözlemleye- mediði nedenler ve ilerde sonuçlarý et- kileyebilecek etkenler üzerinde kesin kararlar veremez.

Bu, þuna benzer. Geçip gitmiþ kervan hakkýnda iz sürücülerin yaptýðý gibi kalýn- týlarý inceleyerek epeyce bilgi sahibi ola- biliriz. Ýþte deneysel bilim sadece bu iz sürücülerin elde ettiði bilgilerle yetinmek zorundadýr. Çünkü metodolojisi ancak buna izin vermektedir.

Ya bir de kervanbaþýndan, hele hele ker- vaný düzenleyen kervan sahibinden bil- giler alabilsek, varacaðýmýz sonuçlar hem

daha çok detaylý, hem de daha kesin olmaz mý? Sadece iz sürücülerden elde edilen bulgularla yetinmek zorunda olan bilimsel bilgiden; kuþkusuz sonuna kadar yararlanacaðýz. Ama orada durup kalmay- acaðýz. Ýnsan aklýnýn tek bulgusu deneysel bilimdir diyebilir miyiz? Olaylarýn gerçek nedenlerine, ilk sebeplerin neler olabile- ceðine, bilimin ötesinde, felsefe yaparak, akýl çalýþtýrarak yeni yaklaþýmlarda bulu- narak ulaþabiliriz. Yine de bunlar bir tah- minden, varsayýmdan öteye gidemeye- cektir.

Ýnsanlýðýn gelecekte yaþayacaðý önemli olaylarda, kader planlarýnda daha net sonuçlara varmak için, evren kervanýný yaratan, düzenleyip yola koyan, âlemlerin sahibi Yüce Varedicinin kutsal kitaplarda bildirdiklerine ve O'nun izniyle insanlýðý aydýnlatan Rehber Varlýklarýn tebliðle- rine baþvurmamýz en akýlcý yol olacaktýr.

Bunlarý derinliðine incelediðimizde, þu anda çok önemli günlerde yaþamakta olduðumuzu; hýzla bizlere yaklaþan bir

"Din Günü" sýnavýna koþar adýmlarla yak- laþtýðýmýzý ve zafere mutlaka hayýr dü- zenini kurmak için çalýþanlarýn kavu- þacaðýný net bir þekilde görmekteyiz.

Öyleyse þimdi bu öz gerçekler ýþýðýnda

"Din Günü"nden ve bizleri o güne götüre- cek, önemli kilometre taþlarýndan, yani

"Dabbetülarz"dan; her tarafýn karanlýða bürüneceði "duhan" gününden, "Ye’cuc Me’cuc" saldýrýlarýndan ve en sonunda ulaþacaðýmýz "Ýyilerin dünyasý"ndan yeniden söz edelim:

DÝN GÜNÜ

Namazýn her rekâtýnda okunan Fatiha Suresinde "Maliki Yevmiddin" denilerek Din Günü'nün Sahibi, Koruyan, Veren ve

(10)

Vareden ve her þeyi Sevgisinden yaratmýþ olan Yüce Allah þükürle anýlýr.

Ve ne yazýk ki, Kýyametten çok önce, yakýn tarihlerde dünyamýzda yaþaya- caðýmýz o büyük sýnav günü: "DÝN GÜNÜ" üzerinde yeterlice düþünül- mediði, eskilerin söyledikleri aynen tekrarlandýðý için, bu gün, Kýyamet Günü'nün bir baþka ismi olarak yorum- lanýyor. Ve insanlýk; habersiz sýnava çeki- len bir öðrencinin þaþkýnlýðýna mahkûm ediliyor.

Âdem'e secde etme emrine karþý, isyana ve küfre sapan Ýblis ile Yüce Yaradan'ýn Kuran'ý Kerim'deki þu karþýlýklý konuþ- masýný dikkatle incelemek bile Din Günü'nün Kýyamet'ten önce

yaþanacak bir gün olduðunu apaþikâr ortaya koyar:

(Allah): Öyleyse çýk ora- dan. Çünkü sen kovuldun.

TA DÝN GÜNÜ'NE KA- DAR üzerine lânet edilecek- tir" dedi.

Ýblis: "Rabbim, bari TEKRAR DÝRÝLECEK- LERÝ GÜNE KADAR BENÝ ERTELE" dedi.

(Allah): "Haydi, dedi, sen ertelenmiþlerdensin, o bili- nen vaktin gününe kadar".

(Hicr Suresi: 34 - 38)

Ýblis, Din Günü'ne kadar ertelenmesini beðenmeyip

"Yeniden Dirilme Gününe"

kadar sürenin uzatýlmasýný talep etmekte, ama bu isteði kabul edilmemektedir. Bi- lindiði gibi "Yeniden Dirilme"

Kýyamet sürecinin kapsamý içindeki safhalardan biridir.

Nitekim Ýblis, insanlarý azdýr-

masý için kendisine Din Günü'ne kadar verilen süreyi azýmsayarak, aþaðýdaki ayette, doðrudan KIYAMET sözcüðünü kullanarak süre uzatýmý istemektedir:

"Þu benden üstün yaptýðýný gördün mü?!.. Andolsun eðer beni KIYAMET GÜNÜ'ne kadar ertelersen, neslini, pek azý hariç kökünden koparýp sürükleye- ceðim". (Ýsra-62)

Bu ayetlerden "Din Günü"nün

"Kýyamet"in diðer bir ismi olmadýðý, Kýyamet'ten çok önce dünyamýzda yaþanacak bir "toplantý" ve bir "hesap"

günü olduðu anlaþýlýyor. Gittikçe yak- laþan "DÝN GÜNÜ" sürecinden habersiz, bilgisiz, gafil dolaþmamýz o yargý gü-

Kamio Chambless

(11)

nünde bizlere çok pahalýya malolacaktýr.

Kitab-ý Mukaddes'de "Rabbin Günü"

denilen bu günde, yeryüzündekilerin yaný sýra, geçici bedenlere bürünmüþ gelmiþ geçmiþ tüm insanlar o günün tek sahibi Yaradan'ýn önünde hesaba çekilecektir.

"Bizim Celselerimiz"de Rehber Varlýk o günü þöyle anlatmaktadýr:

"Her þey hayrýnýza ve þerrinize va- redilen toplanacak. Her þey bölük bölük bir yerde duracak. Herkes ha- yýrda ve þerde olan birlikte olacak o gün. Ve karanlýkla beyaz arasýndan kulaklarý yýrtan çýldýrýcý bir ses edecek sökün!"

Yaradan'ýn gerçek dileði olan BÝRLÝK DÜZENÝNDEN ve üstün ahlâk prensip- lerinden sapmýþ; bin bir fesat ve kin ile birbirleriyle kavgaya tutuþmuþ dinlerin, hangi hüner ve çýkarlarla aslýndan; yüce peygamberlerin çizdiði yoldan sapmýþ olduklarý da o din gününde apaçýk ortaya dökülecektir. Þimdi ayrý ayrý durduðu- muz, ayrý yöne baktýðýmýz, esasa var- madan, bilmeden içinde bulunduðumuz;

insan yapýsý haline getirildiðinden kuru- cularý Peygamberlerin gözyaþý döktükleri dinlerin; o gün baþlangýçtaki saflýða, berraklýða kavuþturulmasý, insanlýk için ne büyük kazanç olacaktýr.

Yüce Yaratan önce eðitir, sonra sýnava sokar. Öyleyse Din Günü sýnavýndan önce, insanlarýn yeniden eðitilip aydýn- latýlmasý, O'nun gerçeklerinin ve var- lýðýnýn yeniden duyurulmasý gerekmez mi? Aþaðýdaki Kuran ayetinde Hz.

ÝSA'nýn ikinci geliþinde aktaracaðý bil- gilerle tüm kitap sahiplerini ayný doðru- larda birleþtireceði açýklýkla ortaya kon-

maktadýr. Bir diðer ayette ise dinin doðru gerçeklerinden sapmýþ insanlýðýn, gön- dereceði yeni bir topluluk aracýlýðýyla aydýnlatýlacaðý müjdelenmektedir. Aklý- mýza ister istemez, aramýza özel olarak gönderilen ve sayýlarý hýzla artan

"ÝNDÝGO ÇOCUKLAR" gelmektedir.

"Andolsun, Kitap Ehlinden hiç kimse yoktur ki, ölümünden evvel ona ina- nacak olmasýn. Kýyamet Günü de o (ÝSA) onlarýn aleyhine þahit olacaktýr".

(Nisa Suresi: 159)

"Ey inananlar, sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah yakýnda öyle bir kavim getirecek ki (o) onlarý sever, onlar da O'nu severler. Ýnananlara karþý alçak gönüllü, inkârcýlara karþý onurlu ve þiddetlidirler. Allah yolunda büyük çaba sarf ederler, hiçbir kýna- yýcýnýn kýnamasýndan korkmazlar. Bu Allah'ýn bir lütfudur, onu dilediðine verir. Allah'ýn lütfu geniþtir, bilendir".

(Maide Suresi: 54)

O zorlu sorgulamadan alnýnýn akýyla çýkan yeryüzü insanlarýný ise çok mutlu bir gelecek beklemektedir. Vesvese Verenlerin baþý Ýblis'in ve onun emrin- deki kötülüklerle dolu insanlarýn bir daha dönmemek üzere yeryüzünden sürül- meleriyle, Yaratan'ýn bütün kutsal kita- plardaki ve son olarak Kuran'ý Kerim'deki o muhteþem vaadi gerçekleþmiþ olacaktýr.

"Andolsun Tevrat'tan sonra Zebur'- da da yazmýþýzdýr ki, dünya'ya MUT- LAKA ÝYÝ KULLARIM MÝRASÇI OLACAKTIR". (Enbiya Suresi: 105)

Bir rehber varlýðýn verdiði celsede bu vaat yeniden hatýrlatýlarak "Din Günü"

sonrasýnda "birliðe kavuþmuþ" mutlu insanlýktan þöyle bahsedilmektedir:

(12)

"Bir yerde bir gün, bir gülyü- zlü O'nunla söyleþti ya ve O'na sordu: "Ey Varedenim, þüphe- siz ben de insaným ve ben de bir bedenim. Þimdi ben, benim gibi olanlara Seni anlatmak için ne söyleyeceðim?" O dedi ki: "Yalnýz bir þeyi ve birliði, bir olmayý öðret, yetecektir. Ve sen ve senden sonrakiler de bunu öðretmek için gelecektir.

Þimdi onlar, hemen hepsi açýk olduklarý tek yerlerinden düzeltebilseler kendilerini, býraksalar benliklerini ve geçseler kendilerinden akýllý- ca, üzerinde rahatça dolaþ- týðýnýzýn üstündekiler hepsi el ele verseler, bir þeye inansalar gerçekten ve bir olsalar gönül- leri ile hepsi, belli bir tit- reþimde olmazlar mý? Ýþte böyle olunca ya, bir büyük- lüðün sýrrýna varmazlar mý?

Ýþte böyle olunca ya, asýl fark edileceði görmezler mi? Ýþte böyle olunca ya, Biz'deki kudret onlarda olmaz mý?!.."

"... Öyleyse hareket ediniz.

Öyleyse öðreniniz, öðretiniz.

Öyleyse inanarak veriniz.

Mutlak olacaktýr söylediði O'nun. Çünkü bir "BÝRLÝKTE"

bitecek sonu yolun. Baþkasý imkânsýzdýr, inanýnýz!.."

DABBE

Ýnsanlýk tarihinde çok önemli bir sürecin baþlangýcý olan "DÝN GÜNÜ"

üzerinde söylenecek daha çok þey var þimdi. O günden önce vuku bulacak diðer süreçleri, yine Kuran'ýn ýþýðýnda kýsaca gözden geçirelim. Öncelikle insanlarý yeniden uyararak o günden sakýndýracak DABBETÜLARZ üzerinde duralým.

"Yerde Yürüyen" anlamýna gelen bu sýfat üzerinde 1400 yýl boyunca çok garip yorumlar yapýlmýþtýr. Günümüzde filmi bile çekilen DABBE'yi "Konuþan bir hay- van" þeklinde acayip kýlýklara bürüyen yorumlar, gerçeklerden ziyade masallara gönül verenlere çok cazip gelmektedir. Bu nedenle Hz. ALÝ þu cümleyi sarf etmekten kendini alamamýþtýr:

"Kuyruðu olan bir Dabbe deðil, sakalý olan bir Dabbe'dir"

Kuran'daki þu ayetten Dabbe'nin Tanrý tarafýndan görevlendirilmiþ bir uyarýcý olacaðý anlaþýlmaktadýr:

"... Yerden bunlar için DABBE çýkarýrýz ki, bu onlara insanlarýn ayet- lerimize kati bir inanç beslemediklerini söyler." (Neml: 82)

Âyetin devamýnda Dabbe'nin uyarýlarý- na kulak týkayýp, çýkarlarý doðrultusunda göz göre göre yanlýþ yollarda yürüyen ve birçok masum insanýn da sapmasýna neden olan inkârcý hasetlerin Din Günü'nde yeryüzünden kovulacaklarý söylenmektedir:

"O gün her ümmet içinde ayetlerimi- zi yalayanlardan bir grubu toplarýz.

Onlar hep bir araya getirilip tutukla- narak (Ýlâhî huzura) getirilirler.

Geldikleri zaman (Allah) der: Siz benim âyetlerimi onlarý hiçbir bilgi ile kavramadýðýnýz halde yalanladýnýz

(13)

ha?!.. Ne idi o ýsrar ile yaptýðýnýz?

Zulmetmeleri yüzünden o söz (azap) baþlarýna gelmiþtir. Artýk konuþa- mazlar." (Neml: 83 - 85)

Surenin izleyen ayetlerinde o gün insan- larý dehþete düþürecek bir sesin sökün edeceði, Ýsrafil'in Sur'una bir ilk üfleme yapýlacaðý dile getirilmektedir. Kýyamet-

teki sur'a üfleme sadece dehþet yaþatmak- la kalmayacak bütün canlýlarý yeryüzün- den silecektir. Burada ise toptan bir yok oluþ deðil, bir büyük korku söz konusudur. Anlaþýlýyor ki Rehber Varlýðýn bahsettiði: "Kulaklarý yýrtan, çýldýrtýcý ses"den bahsedilmektedir. Bu ince ayrý- ma dikkat edip, doðru bir mantýkla düþünülünce Sure'de anlatýlan olaylarýn Kýyamet'ten önceki Din Günü'ne özgü olduðu netlik kazanmaktadýr.

TÜM DÜNYA'NIN

KARANLIÐA BÜRÜNMESÝ

Din Günü öncesinde uyarýcý olarak DABBE'nin görevlendirilmesi iyi, hoþ,

bizlere yüce bir yardým ama tarih boyun- ca görüyoruz ki insanlar sadece sözlerle kolayca yola gelmiyorlar. Sözlerin yaný sýra olaylar da vuku bulmalý ki insanlar ibret alýp düþünebilsinler. Kuran'da Din Günü öncesinde, güneþ ýþýðýnýn dünyaya ulaþamamasý nedeniyle bir süre tüm dünyanýn karanlýkta kalacaðý anlatýlýr:

"... O halde göðün apaþikâr bir duman getireceði günü gözetle. Öyle bir duman ki bütün insanlarý saracak- týr o. "Bu pek ya- man bir azap" di- yecekler. "Ey Rab- bimiz bizden bu azabý kaldýr; çünkü biz inanacaðýz"

Onlarda düþünüp öðüt almak ne- rede? Kendilerine apaçýk anlatan bir RESUL geldi de, sonra ondan dön- düler, "öðretilmiþ" dediler

"cinlenmiþ" dediler. Biz bu azabý biraz açýp kaldýracaðýz.

Siz þüphe yok ki tekrar dönü- cülersinizdir. Çok büyük bir þiddet ve kuvvetle çarpacaðý- mýz gün muhakkak biz öcü- müzü alýrýz."

(Duhan: 10 -16)

Nükleer denemelerle atmosfere püskür- tülen tozlarýn yaratacaðý felâketlere karþý bilim adamlarý bizleri uyarýp duruyorlar.

Karanlýk, belki de bunun bir sonucu ola- caktýr. Karanlýðýn kaldýrýlmasý sonrasýnda

(14)

insanlarýn tekrar eski yanlýþlarýna dön- meleri, öyle görünüyor ki büyük yýkým- lara neden olacak bir göktaþý çarpmasýný tetikleyecektir.

ZÜLKARNEYN SEDDÝ'NÝN AÇILMASI VE

YE'CUC - ME'CUC'UN SALDIRISI Þimdi DÝN GÜNÜ öncesinde yaþaya- caðýmýz çok önemli olayý, Ye'cuc Me'cuc saldýrýlarýný tekrar hatýrlamamýza sýra geldi.

Kuran'da Kehf Suresinde Peygamber Zülkarneyn'in dünyanýn doðusunda ve batýsýnda yaptýðý hayýrlar anlatýldýktan sonra, komþularý Ye'cuc Me'cuc zalim- lerinin saldýrýlarýyla bir an rahat yüzü görmeyen, yýllýk bütün emekleri bir çýrpý- da bu zalimler tarafýndan yaðma edilen zavallý bir kavimle karþýlaþmasý ve konuþ- tuklarý detaylý bir þekilde anlatýlýr.

Zülkarneyn'in bilgi ve kudretinin farkýna varan bu zavallýlar; Ye'cuc Me'cuc'un saldýrýlarýný önlemek için aralarýndaki geçit yerine bir set yapmasý için Peygam- ber'den dilekçi olurlar. Zülkarneyn, onlarýn da emeðinden yararlanarak de- mirden bir duvar yapar, paslanýp çürüyüp yok olmasýný önlemek için üzerini bakýrla kaplar.

Bu olay nerede ve ne zaman vuku bul- muþtur hiç bilen yok. Ye'cuc-Me'cuc belli bir ýrk veya milletin adý olmayýp, doðru yoldan sapmýþ, gözünü kan bürümüþ her savaþçý topluluk için kullanýlan bir sýfat olduðundan tarihteki izini bulmamýz mümkün deðil. Pek çok aramalara raðmen anlatýlan özellikteki bir duvar da kimse tarafýndan bulunmuþ deðil. Belki de çok- tan topraðýn derinliklerine batmýþ, saklan- mýþ duruyordur. Binlerce ve binlerce yýl

önce adý anýlmaya deðmez, çok önemsiz iki topluluk arasýna inþa edilen bu bakýr kaplý demir duvarýn yakýn tarihlerde yaþanacak büyük bir nükleer savaþýn bir ön habercisi, bir ön uyarýcýsý olacaðýný, Âlemlerin Rabbi tarafýndan açýklan- masaydý, nereden bilebilecektik. Enbiya Suresinde bu, açýklýkla ortaya konur:

"Nihayet Ye'cuc-Me'cuc(un seddi) açýldýðý zaman onlar her tepeden saldýrýrlar. Artýk gerçek vaat olunan yaklaþmýþtýr. Birden, inkâr edenlerin gözleri donup kalýr: "Vah bize, biz bundan gaflet içinde idik. Biz gerçekten zulmediyormuþuz" derler." (Enbiya: 96 - 97)

Bu son ayetten "Zülkarneyn Seddi"nin bulunup ortaya çýkarýlmasýnýn, zalim bir milletin dünya çapýnda bir saldýrýya hazýr- landýðýnýn bir ön uyarýsý olacaðý anlaþýl- maktadýr. Aslýnda bu bile insanlýða, gafil avlanmamasý yolunda önemli bir yardýmdýr. Duvarýn ortaya çýkarýlmasýn- dan sonra, gönlü insanlýk ateþiyle yanan gönül erlerinin, barýþ yapýcýlarýnýn her yerde uyarý için kollarý sývayacaklarý, tehlikeye karþý birlik olmaya çaðýracaklarý kuþkusuz. Bunda tam baþarýya ulaþama- yacaklarý anlaþýlmakta. Uluslar arasý bir dirençle karþýlaþacaðýný gören hiçbir mil- let; ne kadar gözü dönmüþ olursa olsun,

"her tepeden saldýrýya geçmeye" kolay kolay cesaret edemez. Her þeye raðmen barýþ yapýcýlarýnýn gayretleri yine de boþa gitmeyecektir. Dünyayý ateþe vermekten çekinmeyecek milletin içindeki iyi niyetli bireylerin ve dünya kamuoyunun tehlik- eye karþý bilinçlenmesi, saldýrýnýn evren çapýnda bir felâkete, bir nükleer yokoluþa varmasýný önleyecektir. Rehber Varlýk bildirilerinde kavgamýzýn evrendeki diðer akýllý varlýklarý da tehlikeye atacaðý

(15)

onlarýn da savunma gayretlerine yardýmcý olarak felâketin önleneceði dile geti- rilmektedir. Bizim Celselerimiz’deki aþa- ðýdaki bildiride tam olarak bu vurgulan- maktadýr:

"Kavgalarýnýzý çoðalttýnýz, kendinizi yalnýz zannettiniz, kâinatý unuttunuz.

Sizi çok yakýn duyanlar var. Hayrýnýza, kâinatýn hayrýna size yardýmcý olacak- lar. Sizi doðruya, sâlime götürecekler.

Onlar vazife aldýlar..."

ORTADOÐU VE ÇÝN

Gelecek yýllar ne gösterir bilemeyiz. Þu anda dünyayý ateþe verecek en dengesiz,

en huzursuz coðrafya, "Ortadoðu" olarak gözükmektedir. Dünya petrolünün çok büyük oranda bu bölgede olmasý 60 yýl- dan beri bir türlü çözüme kavuþturula- mayan Ýsrail-Arap düþmanlýðý bölgeyi her an patlamaya hazýr bir bomba görün- tüsüne sokmuþtur. Ýsrail Arap uyuþma- zlýðýnýn çözümüne katký saðlayacak, ayaðý yere basan, gerçekçi, akýlcý, âdil her türlü barýþ giriþimi dünyanýn esenliðe kavuþmasýna yardýmcý olacaktýr.

Mao'nun ölüm yýlý olan 1976'ya kadar Çin de dünya için potansiyel bir tehlike görüntüsünü fazlasýyla taþýyordu. Mao'- nun nükleer savaþ felâketini küçümse-

(16)

mesi; Sovyetler’i, Batýlýlarla bir dünya savaþýna kýþkýrtmasý; sýnýr anlaþmazlýk- larýný her an bir çatýþmaya götürmesi;

hattâ 1962 yýlýnda komþusu Hindistan'a saldýrarak güçbelâ durdurulmasý, hepi- mizin yüreðini aðzýna getirmiþti. Çok þükür ki Mao'dan sonra gelenler, tam ters yolda bir siyaset izlediler. Yeni dönemin lideri Deng: "Kedinin siyah mý, beyaz mý olduðu önemli deðildir; önemli olan fare yakalamasýdýr" sloganýyla, ideolojilerden;

komünizm kapitalizm tartýþmalarýndan uzak, gerçekçi bir yönetimle Çin'i eko- nomik kalkýnma hedefinde birleþtirdi.

Eðitime de öncelik verip askerliði son sýralara koyan Çin'in her yýl ortalama yüzde 10'luk kalkýnma hýzlarýyla son 30 yýldaki ekonomik baþarýlarý gerçekten göz kamaþtýrýcý. Devletçe güdümlendirilse de, önemli ölçüde serbest giriþime izin veril- mesi bu baþarýnýn temel unsurlarýndan biri oldu. Bugün çoðu öðrenci olmak üzere Türkiye nüfusu kadar Çinli’nin dünyanýn her tarafýnda en yeni bilgilerle donanmasý, Çin'in gelecekteki baþarýlarýný da garanti etmektedir.

Askerliði önem sýralamasýnda gerilere itmesine raðmen Çin'in bu konuda da hýzla ilerlediðini görmekteyiz. Hidrojen bombasýna sahip 5 ülkeden biri olan Çin;

nükleer denizaltýlar ve nükleer baþlýklý füzelerle bugün ABD'nin Batý yarýsýný vuracak bir güce eriþmiþtir.

Þu anda suya sabuna pek dokunmadan, ýlýmlý davranýþlar sergileyen Çin, ürkü- tülmeye hiç gelmez. "Afyon Savaþlarý" ve

"Japon Saldýrýlarý" belleklerinden silinmiþ deðil. Kullandýðýnýn yarýsýndan fazlasýný ithalâtla saðladýðýndan, petrole en muhtaç ülkelerden biri. Kalkýndýkça bu ihtiyacý daha da artacak. Deðiþik politikalarla petrol saðlamalarýnýn önüne geçilmesi,

"Milliyetçi Çin" ile iliþkilerinin kundak- lanmasý, uluslar arasý ticarette yollarýnýn vurulmasý yolundaki açýk veya üstü kapalý giriþimler, devin gümbürdemesini saðýr kulaklara bile duyuracaktýr.

Korkularýmýzýn, kararlarýmýzý yanýlt- masýna izin vermeden; insanlýk, barýþ, adalet ve dünya nimetlerinin hakça bölüþümü gayretlerine hýz vermeliyiz.

Aksine her giriþim, ilerde dünyanýn baþýný çok fena aðrýtacaktýr.

Demokrasiden çok uzak, kapalý bir merkezî yönetimle idare edilen Çin'de;

Mao'nun saldýrgan ideolojisini benim- seyecek gruplarý cesaretlendirecek poli- tikalardan sakýnýlmaz da, bir gün onlar yönetimin baþýna geçerlerse, iþte o zaman dünyanýn hali dumandýr.

Dileriz ki dünya nüfusunun dörtte birinin yaþadýðý Çin'de, Mao'nun deðil, Konfüçyüs'ün hayat görüþü egemen olur.

KRYON NE DÝYOR?

Güncel dünya olaylarýndan ve dünya barýþýndan sürekli söz eden ve bu nedenle

"Birleþmiþ Milletler"de bile 5 celse yapan KRYON isimli Rehber Varlýðýn "Hz.

Ýsa'nýn Daðdaki Vaazý" üzerindeki çaðdaþ yorumlarý üzerinde uzun süredir durmak- tayým.

Daðdaki Vaaz'ýn 7'nci bildirisinde:

"Barýþ Yapýcýlarýna ne mutlu. Çünkü onlar gerçekten barýþa sahip olacaklar" den- mekteydi. 7'nci bildiriyle ilgili bu son yazýmý, önce Kryon'un yorumundan, sonra da onun dünya siyaseti ve ýþýk savaþçýlarýna tavsiyelerinden aktarmalar yaparak noktalamak istiyorum:

"... sizler barýþ yapýcýlarýsýnýz. Bundan ille de uluslar arasýnda siyasi denge yaratanlarý deðil, içsel BARIÞI kastedi-

(17)

yoruz. Biz barýþ için hiçbir nedenin bulun- madýðý, normal olarak dengesizlik ve korkuya sebep olacak sorunlarýn ve durumlarýn mevcudiyetine raðmen, varo- lan bir barýþtan, bir huzurdan söz edi- yoruz. Siz böyle bir durumda dengesizlik ve korku yerine barýþa sahip çýkarsýnýz.

Ýþte barýþ yapýcýlýk budur. Bu, aklýný spiritüel olanla (gönlü ile) evlendirmiþ bir varlýktýr. Bu akýl denen düþman, spiritüel olanla evlendiðinde çok güçlü hale gelir.

Sizin hem en büyük biliminiz, hem de en büyük barýþýnýz bundan kaynaklanacak- týr." (3/108)

"Geriye tek bir büyük meydan okuma kalmýþtýr. Sevgili varlýklar, ve o önelidir:

EJDERHA ÝLE BARIÞ YAPIN" (4/252)

"Büyük ejderha ÇÝN ise sessiz. Dünya nüfusunun dörtte biri sessiz ama onlar güç boþluklarýnýn nerelerde ortaya çýkacaðýný dikkatle izliyorlar..." (5/32)

"Bu (Ýsrail Arap) çatýþma- sýnýn ve spiritüel bilmecenin çözülmesinin zamaný gelmiþtir.

Þu anda dünya üzerindeki en büyük çatýþma potansiyelinin, spiritualiteden, dini ayrýlýklar- dan ve çok eski kabilesel iddi- alardan kaynaklanýyor olmasý size garip gelmiyor mu? En büyük gerilimlerin Tanrý hakkýnda anlaþmazlýða düþen- ler arasýnda ortaya çýkmasý ironik bir durum deðil midir?

Artýk anlayýþ yaratmanýn ve bunlarý idrak etmenin zamaný gelmiþtir. Hoþgörü ve barýþ, gerçekten de en yüksek medi- tasyon odaðý olmalýdýr."

(5/283)

IÞIK SAVAÞÇILARINA ÖÐÜTLER

"Siz gün be gün zihninizde basýlmasýna izin verdiðiniz "düðmelere" tepki göster- meme üzerinde yoðunlaþmalýsýnýz. Bir baþka insan size kötü davranýp size acý mý verdi? Görünüþte bir þeyler yanlýþ mý gitti? Bir insan sizi düþ kýrýklýðýna mý uðrattý? Her an bu tür þeyleri kontrol altý- na alýn. Siz onlarý neredeyse tümüyle hükümsüz kýlabilirsiniz... Önce hayatý- nýza huzur getirin. Daha önce size endiþe ve sýkýntý veren durumlara gösterdiðiniz tepkileri kontrol etmeyi öðrendiðinizde, güç kazanýrsýnýz." (1/118)

"Yaþamýnýzda bulunan ve geçmiþte size zarar vermiþ görünen o kiþilerin çev- resindeyken hissettiðiniz endiþeyi ne yap- malýsýnýz? Diðer insanlara, özellikle sizinle iliþkide olanlara karþý taþýdýðýnýz öfkeye ne diyeceksiniz? Sizi endiþe- lendiren ve huzursuz eden insanlarý zih- ninizde canlandýrýn; onlarý önünüzde gerçek hale getirin. Geçmiþte size zarar vermiþ bu insanlara bakýn ve onlarý gerçek kimlikleri ile sevin... Karmik ener- jinin daðýlmasýyla birlikte, o bireylerin artýk sizin üzerinizde bir etkileri kalmaya- caktýr." (2/112)

"Sizi zorla din ve doktrin tartýþmalarýna sokmak isteyenlere karþý üç öðüt:

Birincisi; onlarla asla doktrinlerini tartýþ- mayýn. Bu onlarýn yarattýðý bir meseledir.

Ve korku bilincine aittir. Onu sevgiyle nasýl uzlaþtýrabilecekleri çok ilginç ola- caktýr; çünkü doktrinlerine uymayan nite- likte davranýþlarda bulunacaklardýr... Ýkin- cisi; onlarýn istedikleri þeye inanma hak- larýna saygý gösterin ve seçtikleri yola karþý hoþgörülü olun... Üçüncüsü; Yeni Çað çalýþmalarý çevresinde büyük örgütler oluþturmayýn. Sizin en iyi çalýþ-

(18)

manýz, sýk sýk deðiþen birçok bireyle yapýlacaktýr." (3/40)

"Sürekli olarak gülmeyi ve oynamayý sevenleriniz, "içinizdeki çocuðu" ortaya çýkarýp ona kolayca ulaþýrlar. Sürekli olarak yetiþkin sorumluluklarýný düþün- meksizin, sizi mutlu eden þeylerle oyna- mayý öðrenin. Sevinç verici þeyler yap- mak için zaman ayýrýn ve çalýþma yerine, bunu yaptýðýnýz için kendinizi cezalandýr- mayýn. Sizinle ayný þeyleri yapacak arkadaþlar bulun. Çevrenizdeki sizi endiþe ve depresyon gibi yetiþkinlik tutu- mu baskýlarýndan kurtulup, gevþemeyi öðrenin. "Ýçinizdeki çocuk" depresyon geçiren bir yetiþkinin iyileþmesinin anahtarýdýr." (3/151)

"Siz çevrenizdeki kiþilerin sizin huzur düzeyinizle birlikte deðiþmeye baþladýk- larýný göreceksiniz. Çünkü karmik çevre- nizdeki kiþilerle baðlantýyý kestiðinizde onlar ona tekrar baðlanma çalýþmasýna son vereceklerdir. Birçoðu yaþamýnýzdan çekip gideceklerdir. Size tekrar söylüyo- ruz ki, birinin deðiþimi, birçoðunu etkiler.

Eðer bu yeni çað için en gerekli bir yak- laþýmý vaaz etmemiz istenseydi; bu, SÝZÝN KENDÝNÝZÝ DEÐÝÞTÝRMENÝZ ve çevrenizdekilerin de sizi gözlemleyip deðiþmelerine izin vermeniz olurdu."

(3/248)

"Iþýk iþçileri kendilerinden emindirler ama kendileriyle dolu deðildirler. Onlar size þefkatli gözlerle bakarlar. Siz kim olursanýz olun onlar sizi umursarlar. Onlar ne zaman konuþacaklarýný bilirler, uy- gunsuz þeyler söylemezler...

Karanlýk bir enerji karþýsýnda ne yapacaklarýný bilirler. Uzun zaman önce onlar o karanlýðý arka koltuða koy- muþlardýr. Artýk o karanlýðýn direksiyona geçmesine izin vermezler, depresyona girmez ve endiþelenmezler; öfkelenmekte hiç acele etmez ve bilgece karþýlýk verir- ler..." (9/191)

Michelangelo, Ademin Yaratýlýþý

(19)

Geçen ay, medyumumuz John Edwards, kendisine trans okumasý için gelen June Castonguay isimli bir müþterisiyle yaþadýðý ilginç bir olayý anlatmýþtý. Bu kiþi normal bir trans okumasý için

Edwards'ýn ofisine geldiðinde öte alemden hiç tanýmadýðý bir var- lýk ondan yardým istemiþti. Bu her zaman rastlanýlan bir olay deðildi ve bu, gelen varlýðýn güçlü bir ruh olduðunu iþaret ediyor- du. Bir yaz gecesi arkadaþlarýyla beraber sinemaya gitmek üzere eþiyle beraber evden çýkan June, arkadaþlarýnýn mahallesine geldiðinde birilerinin ileriki sokakta meydana gelmiþ olan bir bisiklet kazasýný görmek üzere koþuþturduðuna þahit olmuþtu.

Koþturanlar arasýnda birazdan evlerinden alacaklarý

arkadaþlarýnýn çocuklarý da vardý. Kazayla ilgili tek bildiði þey bu olduðu halde bisiklet kazasýnda hayatýný kaybeden Andy yani diðer adýyla Andrew ondan yardým diliyordu. Andrew henüz on altý yaþýndaydý. Arkadaþlarý tarafýndan çok seviliyordu ve okulun hokey takýmýnda oynuyordu. Kazanýn olduðu gün bisikletle gezin- tiye çýkmýþ ancak ne yazýk ki bir baþka arabanýn çarpmasý net- icesinde hayatýný kaybetmiþti. Andrew'un içinde çocukluðundan beri fazla yaþamayacaðýna dair duygular hep belirgin olmuþtu ve bunu annesi ve babasýyla yaptýðý çeþitli konuþmalarda aðlayarak dile getirmiþti.

Bu ay, konumuza kaldýðýmýz yerden devam edecek ve June Castonguay'ýn Andrew'un ailesiyle nasýl bir þekilde irtibat kur- duðunu anlatacaðýz.

Psiþik Medyum, öte alemdeki sevdiklerimizle konuþuyor

Andrew’un Mucizesi Devam Ediyor

John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan “SON BÝR KEZ” adlý kitaptan

(20)

June daha sonra benimle yaptýðý bir konuþmada þöyle demiþti: "Bu konu üzerinde bir hafta düþündüm. Ben, ne sýfatla bu çocuðun annesini ve babasýný arayacaktým ki? Zaten yeterince

üzülmüþlerdi." June daha sonraki gün- lerde ölen çocuk (Andrew) ve kazayla ilgili gazetelerden bilgi toplamaya baþlamýþtý. Çocuðun adýnýn Andrew Miracolo olduðunu öðrenmiþti.

Günlerce onun resmine bakmýþ ve

"Zavallý çocuk" diye düþünmüþtü.

Annesinin ve babasýnýn ne kadar ke- derli ve üzgün olabileceklerini tahmin ediyordu. Benim vasýtamla kendisine gelen mesajý onlara gerçekten iletmek istiyordu ama yüzlerce soru kafasýný meþgul ediyordu. Örneðin nasýl tepki vereceklerini bilmiyordu. Belki de ken-

disinin bir kaçýk olduðuna inanacak- lardý. Ya da daha kötüsü acýmasýz olduðunu bile düþüneceklerdi. Diðer yanda oðullarýndan gelen bir haber onlarý sevindirebilirdi de. Çünkü Andrew ýsrarla: "LÜTFEN ANNE VE BABAMA ÝYÝ DURUMDA

OLDUÐUMU SÖYLEYÝN" demiþti.

Problem June'un böyle bir olayýn gerçekten varolup olmamasýna duy- duðu inançtan kaynaklanmýyordu.

Çünkü o benim gerçekten bu çocukla irtibat kurduðuma gönülden inanmýþtý.

Onun merak ettiði þey, çocuðun anne ve babasýnýn da kendisi gibi inanýp inanmayacaklarý idi.

June, çocuðun anne ve babasýyla kuracaðý temasýn soðuk olmamasýný diliyordu. Böylece iþe koyulan June,

(21)

arkadaþlarý Tony ve karýsý Ro'dan yardým istemeye karar verdi. Ne de olsa kaza onlarýn mahallesinde mey- dana gelmiþti. Ancak Tony ve Ro ölen çocuðun ailesini tanýmadýklarýný söylediler. Ama Ro, mesleðinden dolayý o mahallede pek çok kiþiyi tanýyan bir berberin adresini verdi ona.

Bu adamýn müþterilerinden birisinin Andrew'un ailesini tanýma imkaný ola- bilirdi. Ro bir kaç telefon görüþmesi yaptý ama ne yazýk ki yeterli bir bilgiye ulaþamadý.

June telefon fihristlerini araþtýrdý ama Miracolo ailesinin ismine rastlamadý.

Bunun üzerine gazetelerdeki ölüm ilan- larýný araþtýrdý. Bu ilandan cenaze servisine ulaþarak buranýn yöneticisine ölen çocuðun ailesine bir taziye kartý göndermek istediðini bildirdi. Cenaze servisi acaba Miracolo'larýn adresini June'a verebilirler miydi? Ne yazýk ki kurallar gereði bunun mümkün olmadýðý söylendi ona. Tek yapabile- ceði þey, kartý cenaze servisine vermek ve onlar vasýtasýyla da çocuðun evine ulaþmasýný saðlamaktý.

Ölüm ilanýný okurken June'un gözüne çarpan bir þey olmuþ ve bu onu çok þaþýrtmýþtý. Öyle ki onu görünce elinde- ki mesajý aileye mutlaka iletmesi gerektiðine dair inancý iyice kuvvetlen- miþti. Bu ilanda Andrew'un babasýnýn adýnýn Anthony olduðu yazýyordu.

Hatýrlayacaðýnýz gibi, ofisime geldiði gün yaptýðýmýz trans okumasýnda Andrew gelir gelmez bir baba figürüyle beraber Tony ismini iþaret etmiþti. O zaman June bu kiþinin kendi arkadaþý Tony olduðunu sanmýþtý. Ama ölüm

ilanýný okuduðu an bunun Andrew'un babasý Tony'i olduðunu iyice anlamýþ ve aðlamaya baþlamýþtý.

June tüm bunlarý düþünürken iki gün daha geçti. Sonunda Andrew ile ruhsal bir baðlantý kurmaya karar verdi ve ona: "Andrew bunu gerçekten yap- mamý istiyorsan, onlara neler söyle- mem gerektiðini de bana ilet lütfen"

dedi. O gece eline kalemi alýr almaz yazmaya baþladý. Sözcükler umduðun- dan da daha kolay bir þekilde zihnine akýn ediyorlardý. Sonunda þöyle bir mektup çýktý ortaya:

"Sevgili Bay ve Bayan Miracolo, Adým June Castonguay. Ne ailenizi ne de Andrew'u tanýrým. Bethpage'de yaþayan arkadaþlarým var. Kazanýn olduðu gün bir vesileyle oradaydým.

Arkadaþlarýmýn çocuklarý kazayý görmek için kaza mahalline koþtular.

Bu mektubu size yazýp yazmama konusunda epeyce tereddüt ettiðimi söylemeliyim. Þunu iyi bilmenizi iste- rim ki bu ne acýmasýzca bir þaka ne de deli saçmasý bir mektuptur. Ben de iki çocuk annesiyim. Ne derece kederli ve üzgün olabileceðinizi tahmin ediyorum.

Bu nedenle dualarýmýn ve kalbimin sizinle beraber olduðunu bilmenizi isterim.

O korkunç kazanýn olduðu gün Cuma idi. Bir sonraki haftanýn Salý günü ben ismi John Edwards olan bir medyuma gittim. Trans okumasý sýrasýnda bana oðlunuzun geçirdiði kazayla ilgili bil- giler geldi. Bay Edwards oðlunuzdan aldýðý mesaj uyarýnca size mutlaka ulaþmam gerektiðini ve oðlunuzun iyi durumda olduðunu size bildirmemi

(22)

tembihledi. Oðlunuz gerçekten iyi durumda olduðunu, kendisi için asla endiþe etmemeniz gerektiðini ve

söylediklerinin doðru olduðunu kanýtla- mak için de ailede bir doðum günü par- tisi kutlanacaðýný haber verdi. Bay Edwards'a sürekli olarak Anthony ya da Tony ismi veriliyordu. Benim Tony adýnda bir arkadaþým var. Bu kiþinin küçük oðlunun adý da Tony. Öncelikle bu kiþileri söylediðini sandým ama gazetedeki ölüm ilanýný araþtýrýnca bunun Andrew'un babasý olduðuna kani oldum.

Buna nasýl inanacaðýnýzý bilmiyorum ama eðer inanmazsanýz lütfen kaðýdý yýrtýp atýn. Þayet bunun doðru olabile- ceðine dair içinizde rahatlatýcý bir his duyarsanýz da doðru bir iþ yaptýðýma inanmýþ olacaðým. Bu mektup asla sizi kýrmak için yazýlmadý inanýn. Ama bu mektubu yazmasa idim doðru bir þey yapýp yapmadýðýmdan asla emin ola- mayacaktým. Her hangi bir nedenle benimle ya da medyumumla irtibat kurmak isterseniz telefon numara- larýmýz þunlardýr: ..."

June mektubu imzaladý, dikkatlice katladý ve taziye kartýnýn içine yer- leþtirdi. Zarfý iyice kapadý ve onu öperek Tanrý'ya havale etti.

Mary Miracolo mektup kutusuna doðru yürüdü. Oðlunun ölümünden beri her gün birçok taziye kartý ve mektubu geliyordu. Cenaze servisinden gelen mektubu görünce bunun

gazetedeki ölüm ilanlarýný okumuþ olan birisi tarafýndan yazýlmýþ olabileceðini sanarak açtý. Satýrlar ilerledikçe hýçkýrýklarla sarsýlmaya baþladý.

Gözyaþlarý içinde: "Beklediðim mektup geldi. Mektubum geldi" diyerek eve doðru koþtu.

Mary buna inanamýyordu. Bu neredeyse gerçek üstü bir þeydi.

Andrew'un ölümünden sonra dilediði tek þey, oðlunun orada iyi olduðuna dair kendisine bir mektup yazmasýydý.

Bunun sadece bir hayal olduðunu bili- yordu ama yine de içinde böyle bir þeyin olmasý için müthiþ bir arzu duyuyordu. Sonunda Tanrý dileðini kabul etmiþti. Mary hemen June Castonguay'ý aradý ve ona teþekkür etti.

Her iki kadýn bir araya geldiklerinde neredeyse iki saate yakýn konuþtular.

Tony Miracolo'nun doðum günü Temmuz'un yirmi ikisindeydi. Yani trans okumasýndan üç gün sonra.

(Gelecek AY: Konumuza kaldýðýmýz yerden devam edeceðiz)

(23)

Psikolojinin Çerçevesini Geniþletmek

Carol Bowman'ýn,

"Children's Past Lives"

Kitabýndan Çeviren: Nelda Bayraktar

ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI

Geçen ay, yazarýmýz Carol Bowman Dr. Woolger'ýn kitabýnda yer alan trajedileri irdelemiþti. Hastalarýný geçmiþ hayatlarýna

döndüren Dr. Woolger'ýn karþýsýna neden hep kazalarýn, korkunç ölümlerin, iþkencelerin, intiharlarýn ve kanlý sahnelerin çýktýðýný düþünmüþ sonunda bu hastalarýn zaten klasik psikolojinin bile iyileþtiremeyeceði derecede ciddi travmalarla geldiklerini ve bu nedenle hastalýklarýnýn temelinin geçmiþ hayatlarýnda yaþadýklarý trajedilere dayanmasý gerektiði sonucuna varmýþtý.

Dr. Woolger birçok sorunun geçmiþ yaþamlarýndaki köklerine inilerek tedavi edilebilecekleri gerçeðinin dýþýnda, uyguladýðý yön- temin aslýnda klasik psikoterapinin bir uzantýsý olduðunu da

göstermiþti. Bunun için dinamiklerini ve ilkelerini tek tek ortaya koyduðu kitabýnda Batý psikolojisinin geçmiþ yaþamlara nasýl uygulanabileceðini anlatmýþtý.

Woolger, Carl Jung'un: "Yaþamda deneyimlenen bir yenilgiden kompleks bir problem doðabilir" sözünden oldukça etkilenerek:

"Hangi yaþam?" diye sormuþ ve Jung'un bu sözlerini: "Birden çok yaþamda deneyimlediðimiz bir yenilgiden kompleks bir problem doðabilir" þeklinde deðiþtirmiþti.

Bu ay konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz.

(24)

Freud'la baþlayan, Klasik Batý Psikolojisi bu hayatta tecrübe ettiðimiz her þeyin bil- inçaltýmýza kayýt edildiðine inanýr.

Bilinçaltýndaki güçler, düþündüðümüz, hisset- tiðimiz ve yaptýðýmýz her þeyi þekillendirirler ve yönetirler.

Dr.Woolger, geçmiþ yaþamdan getirdiðimiz deneyimlerin de bil- inçaltýnýn havuzunda yüzdüðünü söylüyordu.

Geçmiþ yaþamdan bu yaþama aktarýlan trav- malar, düþünceler ve duygular bu havuza dökülürler. Ama ayný havuzda þimdiki hayata ait olan düþünceler ve duygular da vardýr.

Bunlarýn hepsi bi- linçaltýnda birleþtik- lerinde, hatýralar ayný yasaya uyarak bizi ayný þekilde etkilemeye baþlarlar. Her hangi bir ciddi travma - ki bu ister iki yýl önce isterse de iki yaþam önce mey- dana gelmiþ olsun- þayet unutulduðunda ve baskýlandýðýnda ciddi sorunlarýn ortaya çýk- masýna neden olabilir.

Bu ayný zamanda unu- tulmuþ ve baskýlanmýþ travmalarýn bilinç üstü- ne çýkarýlarak iyileþtire- bilecekleri anlamýna da gelir. Zaten terapinin amacý, orijinal trav- malarý bulup onlarý bi- linç üstüne çýkarmaktan baþka bir þey deðildir.

Dr.Woolger'ýn bakýþ açýsýna göre klasik psi- kologlar problemlerin kaynaklarýný oldukça dar çerçeve içinde arý- yorlardý. Onlar kendi- lerini tek bir hayatla sýnýrlandýrýyorlar ve doðum öncesine gitmek akýllarýna gelmiyordu.

Geçmiþ yaþam ter- apistleri, psikolojinin çerçevesini geçmiþ yaþamlarý da kapsaya- cak þekilde geniþlet- menin oldukça iþe yarar bir yöntem olduðuna inanmaktaydýlar. Böyle bir çerçeve içersinde elbet ki hastanýn bu hayatýndaki doðum tari- hi tek baþlangýç olmu- yordu. Tam tersine insanýn bu hayatýndaki doðumu yüklü valiziyle geçmiþ yaþamlardan gelen yolcunun yeni bir hayata adým attýðý kapý

oluyordu. Böylece klasik psikolojinin, doð- duðumuzda zihnimizin tertemiz bir plaka olduðunu iddia eden eski görüþü de bir þekil- de çürütülmüþ oluyordu.

Yeni görüþe göre ölüm de hayatýn sonu olmu- yordu. Ölüm de týpký doðum gibi bir geçiþ deneyimi idi. Ruh baþka hayatlara ölüm

sayesinde adým atabili- yordu. Ancak ölüm eþikten de öte bir þeydi.

Ölüm ayný zamanda sonu travmalarla bite- bilecek psikolojik bir olaydý.

Bu yeni bir düþünce idi. Klasik psikoloji ekoluna göre çalýþan terapistler, ölüm deneyi- minin psikolojik

sonuçlarýný tedavi ede-

bilecek tecrübeye sahip

deðillerdi. Geçmiþ

yaþam terapistleri buna

karþýn biraz tecrübeye

sahiptiler ama onlar bile

yolun yarýsýnda sayýlýr-

lardý. Dr.Woolger iþte

bundan dolayý büyük

Doðu filozoflarýndan,

Budist ve Hindu bil-

gelerinden ve özellikle

ölüm aný ile ilgili deðer-

(25)

li bilgilerin bulunduðu Tibet'in Ölüler Kitabýn- dan elde ettiði rehber- liðe dikkat çekmiþti.

Budistler, insan zihni- ni týpký Batýlý

Psikologlar gibi ele alýr- lar ama esas bilincin ruhta olduðuna ve ruhun ölümden sonra da yaþadýðýna inanýrlar.

Bilincin bu þekilde bir devamlýlýðýn olmasý Batýlý psikologlarýn kavramada zorluk çek- tiði bir konu olmuþtur hep. Çünkü onlara ölümün her þeyin sonu olduðu öðretilmiþtir.

Ama Batýda yakýn ölüm

deneyimleri yaþayan kiþilerin anlattýklarýyla regresyon deneyimleri sýrasýnda ortaya çýkan birçok geçmiþ yaþam anýlarý, Doðulu mistik- lerin binlerce yýldýr söylediklerini destekle- mektedirler.

Budistler insan ömrünü sadece tek ha- yattan ibaret görmedik- leri için, ruhu çeþitli hayatlar boyunca inceleyebilmekte ve safhalarýný ortaya koya- bilmektedirler. Kutsal Buda öðretilerine göre ölüm aný insan için çok önemlidir.

ÖLÜM ANI

Ölüm anýnda fiziksel bedenimizi terk

ettiðimiz gibi, ruhu- muzu kýsýtlayan her türlü engelden de kurtu- luruz. Fiziksel dünyaya ait olan illüzyonlar kay- bolur ve biz "Gerçeðin Temiz Iþýðý"yla ve

"Ruhumuzun Gerçek Doðasý"yla karþýlaþýrýz.

Bunlar kâinatýn özü

olup bizim özümüzle de

ayný olandýr. Çünkü

ruhumuzun gerçek

doðasýnýn ne olduðunun

tam farkýna varmak her

þeyin özünü anlamakla

(26)

aynýdýr. Ýþte bu, ölümün bile dokunamadýðý zaman ötesi ve yaþ ötesi bir kavramdýr.

Bu yüksek bilinç hali, ölümü ruhsal yolcu- luðunda ilerleme kayde- debilmesi amacýyla ruh için altýn bir fýrsat haline getirir. Ölüm anýnda kalplerimizi açmak, ölümsüz ruhu- muzun gerçeðini kucak- lamak mümkün olduðu gibi, tüm olumsuzluk- larý ya da geçmiþ haya- týmýza (hayatlarýmýza) ait olan tüm travmalarý bizden özgürleþtirmek ve böylece daha güzel bir hayata kanat açmak da mümkündür.

Ölüm aný ayný zaman- da tehlikeli ve korkulu bir andýr da. Ölüm anýn- daki düþünceler

gereðinden fazla aðýrlýk kazanarak tüm algýmýzý ele geçirebilir. Zihnimiz olumsuz ve korkulu düþüncelerle doluysa bunlar gereðinden fazla büyütülecek ve bil- incimizi ele geçirmeye baþlayacaklardýr. Bu düþüncelerin yoðunluðu sonunda bir sonraki hayatýmýzý da etkileye- bilecek bir noktaya gelecektir.

Dr. Woolger da bu

gerçeði hastalarýyla gerçekleþtirdiði terapi- lerde keþfetmiþti.

Þimdiki hayatta ortaya çýkan travmalarýn baþ sebebinin ölüm anýnda yaþanýlan deneyimler olduðunu ortaya çýkar- mýþtý. Bu düþünceler fiziksel bedenle beraber ölmüyorlardý. Bunun yerine ruhun hafýzasýna görüntüler, düþünceler ve duygular þeklinde kazýnýyorlardý.

Dr.Woolger'a göre, özümüzü bir hayattan diðerine aktaran araca esas damga vuran unsur, ölüm anýnda deneyimle- nen yüksek bilinç hali olduðunu söylemekte- dir. Ancak ne yazýk ki, ruha kazýnmýþ olan abartýlmýþ düþünce ve duygular da bir sonraki hayata geçmektedirler.

Travmatik ölümlerde özellikle de ani ya da korkunç bir þekilde cereyan etmiþ olan ölüm vakalarýnda kiþinin geride kalanlara elveda demesi ya da eksik kalan bir iþini tamamla- masý asla söz konusu olamaz. Böyle bir durumda kiþi huzur bulamaz. Kendisini tam hissedemez. Ölüm anýmýzda nefret, korku,

suçluluk, piþmanlýk ya da kýzgýnlýk tarzýndaki olumsuz duygularla dolu isek, bunlar ölüm anýnda bedenin hisset- tiði acýlarý ve zihinden geçen diðer tüm algýlarý da daha yoðun bir hale getirirler. Ruha yapýþa- rak diðer hayatlarýnda onu takip eden iþte bu yoðun duygulardýr.

Gözümüz arkada kalarak öldüðümüz zaman, ölümün kapýsýn- dan bitirilmemiþ iþler- imiz, çözülmemiþ sorunlarýmýzla geçeriz.

Ancak tüm bu sorunlar bir sonraki hayatta kendilerini yeniden göstererek bizden çözüm talep ederler.

Regresyon terapileri ve bilinçaltýnýn iyileþtirici etkisiyle beraber ölüm anýmýza geri dönebilir ve o anda yaþamýþ olduðumuz olumsuz deneyimleri tersine çevirebiliriz. Bunun nasýl çalýþtýðý hâlâ bir sýr olsa bile, geçmiþ hayatlarla ilgili olarak yapýlmýþ olan binlerce regresyon denemesi bunun böyle olduðuna dair yeterince kanýt sun- muþtur.

Gelecek Ay: Terapi

Esnasýnda Ölüm Aný

(27)

Aziz Nesin’lik

Bir aný

Psikolog Güngör Özyiðit

(28)

"Yaþamýmýn bütün dönem- lerinde beni durduran bir yetkili karþýma çýkmadý desem, yalan söylemiþ olu- rum. Yýllar geçer, ben artýk bir yetkiliyle karþýlaþmaya- caðýmý sanmaya

baþladýðýmda, daha doðru bir anlatýmla bu dehþet verici yetkilileri bütün bütüne unutunca, onlardan biri, gene beklemediðim bir anda çýkýyor karþýma. Ýþte gene karþýmda o; bu defa bir pasaport memuru olarak."

Demir Özlü "Pasaport Memuru"

öyküsüne pasaportsuz olarak böyle bir giriþ yapar. Ýsveç'in güney ucundan karþý kýyýya, diyelim Beþiktaþ'tan Kanlýca'ya kadar bir deniz yolculuðu yapabilmek için pasaport dairesinde yaþadýðý terslikleri, geçirdiði sýkýntýlý saatleri anlatýr. Ve bürokrasinin o her zaman aþýrý ciddi, çatýk kaþlý asýk suratlý yüzünü bize gösterir.

Benzer bir azizlik benim de veya bizim de baþýmýza geldi, hem de bir tatil ortamýnda.

Haziran ortasýnda eþim, oðlum ve kýzýmla birlikte, ailecek Bodrum'a Dedeman Oteli'ne tatile gittik. Gece uçaðý, rötar da yaptýðýndan, geç vakitte

otele vardýk. Odaya yerleþmemiz ve yatmamýz bir buçuðu buldu. Gece saat üç sularýnda bir telefon sesi sessizliði bozdu. O saatlerde gelen telefon, bilirsiniz pek tekin olmaz. Eþim heye- canla yataktan fýrlýyor ve telefonu açý- yor. Konuþmalarýndaki þaþkýnlýktan bir tuhaflýk olduðunu sezinliyorum. Meðer biz bir suçtan dolayý aranýyormuþuz. Ve bizi tutuklamaya gelmiþler. Gece resep- siyona verdiðim nüfus cüzdanýndaki vatandaþlýk numarasýndan böyle bir sonuca varmýþlar.

Uyku sersemi düþünüyorum. Ailece ne gibi bir suç iþlemiþ olabiliriz ki, aranýyoruz. Uzun zamandýr ilk kez hep beraber tatile çýkýyoruz. On bir yaþýn- daki oðlum ilk defa uçaða bindi.

Bunlarda bir suç olmasa gerek. Herkes Ýstanbul'da trafikle boðuþurken, bu sýcakta kan-ter içinde çalýþýyorken, bizim keyif çatmak için Bodrum'a gelmemiz, birilerini kýzdýrmýþ olabilir mi? Hani durumdan görev çýkarmak gibi, bundan bir suç çýkarabilirler mi?

Bu da pek akla uygun gelmiyor. Ne olabilir peki? En iyisi, durumu

netleþtirmek için, eþimle birlikte hemen giyinip resepsiyona gidiyoruz. Orada bizi almaya, daha doðrusu tutuklamaya gelen iki sivil polisle karþýlaþýyoruz. Ve soruyoruz: "Suçumuz nedir? Niye aranýyoruz?" Önce suçumuzu bir sýr gibi saklýyorlar. Sonra öðrenmek için ýsrar edince, sýrrý ifþa ediyorlar: "Basýn Kanununa muhalefetten!.." Bunun üzerine, benim 'Sevgi Dünyasý' der- gisinde yýllardýr yazý yazdýðýmý, yazý iþleri müdürlüðü yaptýðýmý, dolayýsýyla

(29)

böyle bir suçlamaya ancak benim muhatap olabileceðimi, eþimin ve çocuklarýmýn basýnla bir iliþkileri bulunmadýðýný söylüyorum. Eþimin ve çocuklarýn nüfus kaðýtlarýný veriyoruz.

Vatandaþlýk numaralarýndan onlarýn bir suçu olmadýðý anlaþýlýyor. Ama beni tutuklayýp götürmek zorunda olduk- larýný bildiriyorlar. Gecenin bir nýsfýnda eþim ve çocuklarýmla vedalaþarak, iki polisle bir arabaya biniyoruz.

Hüviyetlerini soruyorum, gösteriyorlar.

Ve gidiyoruz. Bir otelin önünde durup, adam yaralama suçundan aranan birini de arabaya alýp, emniyet müdürlüðüne geliyoruz. Yolda polislerle ahbap olduk, konuþuyoruz. "Sabahý beklesek olmaz mýydý?" diyorum. "Olmaz, emir böyle" diyor. Mevzuat öyle gerektiriyor hesabý. Ve beni rahatlatmak için örnek veriyor: "Geçen hafta yazar Kürþat Baþar'ý da, aynen böyle gece yarýsý aldýk götürdük. Üstelik o, iki gün- lüðüne Bodrum'a gelmiþ, sizin gibi bir haftalýðýna deðil. Bir günü öyle geçti zavallýnýn. On bir yýl önce yazdýðý bir yazýdan dolayý ifadesini aldýlar ve serbest býraktýlar." O, bunlarý söylerken

"Mecelle"den bir cümle geliyor aklýma:

"Kötü misal, emsal olmaz." Ama söylemiyorum, yutkunuyorum.

Emniyette tahta bir koltuk üzerinde, uykusuz bir halde saatlerce ifade ver- meyi bekliyoruz. Prosedür þöyleymiþ:

Sabah olacak, mesai baþlayacak.

Buradan Ýstanbul'daki savcýlýða faks çekilecek. Oradan buraya dosya faks- lanacak. O dosya Bodrum Adliyesi'ne gidecek. Bizi de buradan oraya götürüp ifademizi alacaklar. Adam yaralamak-

tan sanýk olan kiþi, çok kez bu durum- lara düþtüðü için iþi biliyor. "Bizim ifade vermemiz öðleden sonra üçü, dördü bulur" diyor. Orada tutuklu olarak beklerken kendinizi Kafka'nýn

"Deðiþim" romanýndaki tutuklanan kiþi örneði, her an herkesin ezebileceði bir böcek gibi hissediyorsunuz. Arada bir

"Ne oldu, dosya gelmedi mi?" diye yetkiliye soruyorsunuz. "Daha on saat oldu, yirmi dört saat tutuklama

hakkýmýz var" diyor. Farkýnda olmadan ayak ayak üstüne atmýþsanýz, bir yetkili

"Ayaðýnýzý indirin, devlete saygýsýzlýk oluyor" diye uyarýyor sizi. Tutukluluk süresi içinde oradakilerin her türlü kompleksini tatmin için en uygun kobay durumundasýnýz.

Bekleme çilesi sürerken, bir yandan düþünüyorum: "Hangi yazýmdan ve yazý iþleri müdürü olarak dergide yayýnlanan hangi yazýdan dolayý suçlanýyorum acaba. Öyle bir yazý gelmiyor aklýma. Ama öküz altýnda buzaðý arayanlar için, her yazýdan bir suç unsuru çýkarmak mümkün, hele Türkiye'de. Sonra beni Ýstanbul'da nasýl bulamýyorlar da, arama emri çýkarýyor- lar. Her yetkilinin önünde bir bilgisa- yar. Ýnternet'e girip "Güngör Özyiðit"

yazsa yýðýnla bilgi akar ekrana. Benim on bir yaþýndaki oðlum bunu yapabili- yor. Bir zahmet edip telefon rehberine baksalar, telefonumla bana rahatça ulaþabilirler. Arama emri çýkarýp, sizi bir yerde kýstýrýp tutuklamalarý ve ifade vermek için saatlerce bekletmeleri düpedüz eziyet. Ýnsan hak ve özgürlük- lerine aykýrý bir tutum. O arada Türk aydýnlarýnýn, basýn emekçilerinin yýl-

(30)

lardýr ne sýkýntýlar çektiklerini daha iyi anlýyorum. Ve "ceberut devlet"in ay- dýnlarý kendinden nasýl soðuttuðunu da.

Devletin bir baský aracý olmaktan çýkýp, halka hizmet veren bir organizasyon olmasý gerektiðini daha iyi farkettim.

On iki saat sonra ifade vermek üzere Adliye'ye götürülüyoruz. Bir-iki saat da orada bekletildikten sonra, yargýçla ayaküstü konuþuyoruz. 2004 yýlýnda bir yasayla basýn bürolarý savcýlýða baðlan- mýþ. Derginin bildirimde bulunarak bir miktar para ödemesi gerekiyormuþ.

Derginin sahibini aramýþlar, bula- mamýþlar. Sonra yazý iþleri müdürü olarak bana dönmüþler. Beni de bula- mamýþlar. Her ikimiz için de arama emri çýkarmýþlar. Derginin sahibinin üç yýl önce vefat ettiðini söyledim. Ýstan- bul'a döndüðümde savcýlýða uðrayýp, parayý maliyeye ödemem gerektiðini söylediler. "Olur" dedim ve serbest býrakýldým. Oh! Özgürlük ne güzel

þeymiþ. Ýnsan bazý þeylerin deðerini - saðlýk gibi- kaybedince daha iyi anlý- yor. Hiç yoktan bir sevinç! Hoca'nýn eþeðini kaybedip, sonra bulunca sevin- mesi gibi. Hemen bir taksiye atlayýp otele geliyorum. Eþimle kucaklaþý- yoruz, çocuklarla sarýlýp öpüþüyoruz.

Durduk yerde bir bayram havasý yaþý- yoruz. Eþimin o sabah tutuklu kocasýný ziyaret etmesi, dostlarýn telefonlarla destek olmasý, otele gelip sýkýntýmýzý paylaþmasý, o gece yine dostlarla bir- likte olmamýz, dayanýþmanýn ve paylaþ- manýn güzel örnekleri olarak, bana sýkýntýmý unutturdular. Hepsine teþekkür ederim.

Ýnsan yaþarken baþýna acý-tatlý birçok olay geliyor. Kâh üzülüyor, kâh

seviniyor. Hepsinin ortak tarafý kalbin kuvvetlenmesi, ruhun yaþadýklarýndan ders alýp bir þeyler öðrenmesi. Öyle geliyor ki bana, acýlar daha öðretici oluyor galiba!..

(31)

türkçe’nin

özelliði ve güzelliði

Hasan B. Ali

(32)

Öyle sanýyorum ki, insanlarýn çoðu, eðer diller üzerinde çalýþmaya özel bir meraklarý yoksa, ana dillerinin yapýsýný pek düþünmezler. Yani, ana dilleri baþka dillerle karþýlaþtýrýldýðýn- da daha mý kolay yoksa daha mý zor, ya da kendine mahsus özelliklere sahip mi sorularý büyük bir ihtimalle akýllarýna bile gelmez. Çocukken ana dillerini öðrenirler ve bir daha da bu konuyu düþünmezler. Ancak insan baþka dilleri öðrenmeye baþlayýnca, hele bir de meraklý biri ise, kendi ana dili hakkýnda þaþýlacak bir þekilde pek çok þey öðrenmeye baþlar. Ben Ýngilizce konuþulan bir ülkede doð- dum ve büyüdüm, hem Ýngilizce hem Türkçe öðrendim ve her gün her iki dili de kullandým, bu yüzden de iki dil üzerinde de fazla düþünmedim ve birbiri ile karþýlaþtýrmadým. Ancak yetiþkin bir insan olduðumda, baþka diller öðrenmeye ve ana dili Ýngilizce olan insanlara Türkçe öðretmeye baþlayýnca her iki dilin de dikkate deðer özellikleri olduðunu fark ettim.

Ama itiraf etmeliyim ki çocukken bile Ýngilizce'nin birçok yönden (özellikle de imlasý yönünden) garip ve tutarsýzlýklarla dolu olduðunu fark etmiþtim. Neyse ki ben Ýngilizce'yi yetiþkin bir insanken öðrenmedim onun için de Ýngilizce gramerin (hele Türkçe gramerle karþýlaþtýrýldýðýnda) ne kadar aðýr ve karmaþýk olduðunu fark etmedim.

Bazý örnekler bunu ortaya serecek- tir. Çok basit Türkçe bir kelimeyi ele

alalým:

"Gelmiþim"

Ýngilizce'de bunu: "It is said that I come" þeklinde söyleriz.

Ya da "Gelebilmiþim" Ýngilizce'de:

"It is said that I was able to come"

demek gerekir. Bu yönden Almanca da ayný derecede karmaþýk ve aðýrdýr.

Örneðin: "Gelmiþim" = "Ich soll gekommen sein", "Gelebilmiþim" =

"Ich soll kommen gekonnt haben"

Bu cümle yapýlarýnýn, Türkçe'nin kolaylýk ve zarafeti ile

karþýlaþtýrýldýðýnda ne kadar biçimsiz ve hantal olduðuna þaþýyorum, neredeyse saçma diyeceðim.

Ýngilizce'nin de, Almanca'nýn da (Türkçe'ye göre ) ayný hantallýkta diller olduðuna þaþmamak gerekir çünkü, her ikisi de Germen dilleridir.

Bir Latin dili olan Ýtalyanca'ya bakarsak, bu dilde de gramer yapýsýnýn Türkçe kadar sade olmadýðýný görüyoruz. Örneðin:

"Gelebilmiþim" Ýtalyanca'da: "Si dice che io ho potuto venire" þeklinde söylenir.

Bazý baþka örnekler:

"Gelemeyeceklermiþ" = "It is said (or apparently) that they will be unable to come"

"Gelemiyecektik" = "We would have been unable to come"

"Hani gelecektin?" Hani kelimesi

kolaylýkla Ýngilizce'ye çevrilebilen bir

kelime deðildir. Onu açýklamak

gerekir. O zaman da "Hani gelecek-

tin?" ancak mealen tercüme edilebilir.

(33)

"You were supposed to come. What happened ?" "Bilseydim gelirdim." =

"If I had known, I would have come"

Bu örnekler, özellikle de bazý baþka dillerle kýyaslandýðýnda, Türkçe'nin ne kadar kullanýþlý ve özlü bir dil olduðunu gösteriyor. Türkçe'nin bu özelliðinin ana sebeplerinden biri

"agglutinative" yani eklerle yeni kelimeler türeten bir dil olmasý (Latince agglutinare: parçalarý bir- birine yapýþtýrmak) ve ayný köke ekler yaparak kelimeler meydana getirilmesidir.

Bu eklerin her birinin kendi anlamý vardýr, agglutinative bir dilde bu ekler baþka eklerle iç içe geçmez ve baþka ekler onlarýn þeklini deðiþtirmez. Bu son husus çok önemlidir ve

Türkçeyi, baþka dillerden farklý kýlan belirgin bir özelliktir.

Örneðin: Kal/ama/yacak/lar Ýngilizce : "They will be unable to stay" kelimesini ele alalým. "Kal" fiil köküne yapýlan her ek belli bir anla- ma ve fonksiyona sahiptir ve her ek diðer eklerden açýk bir þekilde ayýrtedilebilmektedir.

Latince de yaygýn bir þekilde eklerin kullanýldýðý bir dildir ama agglutinative bir dil deðildir.

Bu yüzden de bir fiil köküne birden fazle ek yapýldýðý zaman, hangi ekin hangi gramer yapýsýný gösterdiðini söyleyebilmek mümkün olmaz, ekler iç içe geçmiþtir. Türkçe'yi sade ve mantýklý bir dil yapan özelliklerden bazýlarý þunlardýr:

Türkçe'de sadece bir tek kural dýþý fiil vardýr, Türkçe son derece fonetik- tir yani kelimeler aynen yazýldýklarý gibi okunurlar. Bu da Ýngilizce'ye hiç benzemez çünkü Ýngilizce tam da þikâyet edildiði gibi son derece tutarsýz bir dildir ve imlâ kurallarýnda çok az sayýda istisna vardýr. Türkçe öylesine tutarlý ve mantýklý bir dildir ki yabancý bir dil uzmaný þöyle demiþtir: "Eðer bu konuda bilgim olmasaydý, Türkçe'yi bir matem- atikçinin tasarladýðýný düþünürdüm"

Bütün agglutinative dillerin Türkçe kadar mantýklý ve kolay anlaþýlýr olduðu sanýlmamalýdýr. Bunun apaçýk bir örneði Japonca'dýr. Japonca da agglutinative bir dildir. Bazý uzmanlar kabul etmeseler de Japonca ile

Türkçe ile ayný gruba yani Altay dil- leri grubuna dahildir. Türkçe ile baþka benzer noktalarý da vardýr ama biz þimdi dikkatimizi agglutinative olma hususu üzerinde toplayalým.

Aþaðýdaki örneði göz önüne alalým:

(tabe/ta/ku/na/katta): "….yemek istemedi"

Ayný Türkçe'de ve diðer agglutina- tive (bitiþkeni baðlantýlý) dillerde olduðu gibi burada da fiil köküne yapýlan her ekin gramerde ait olduðu yer açýkça tanýmlanabilmektedir. Bu örnekte tabe (yemek) fiil köküne istek belirten (ta), olumsuzluk

belirten(na) ve geçmiþ zaman belirten

(katta) ekleri yapýlmýþtýr.

Referanslar

Benzer Belgeler

葉松鈴;劉美媛;陳維昭 Abstract

“Ülke ve Sektör Sayfaları” bölümünde Pazara Giriş Haritası’nı çalıştırdığınız hedef ülke özelinde ülkedeki genel durumu, ticaret müşavirlerinden gelen

Sonuçta, modernist sanat ve estetik anlayışının egemen olduğu çağ, büyük sosyo-politik değişim ve dönüşümlerin yaşandığı dönem olduğu için bu

Lewis; the alterity of Middle Ages in the academic medievalism is analyzed not only as a permanent reference to a previous era, but according to all contextual agents (life

• Modernizm, amaçlı bir düşüncedir. İnsanlık için büyük projeleri vardır. insanlık, büyük projelerle eşitlik, özgürlük, adalet, insan hakları, mutluluk

Bu nedenle postmodern kavramı doğrudan modern kavramıyla ilişkilidir ve öncelikle söylenmesi gereken postmodern düşüncenin temel dayanağı bu yaklaşım biçimini

Postmodernizm, çeşitli sanat biçimlerindeki modernist üslubu karanlığa gömerek daha eski modern biçimler üzerinde tahakküm kuran, yeni bilinç ve tecrübe biçimleri

Araplar gibi biz d^ bu filozofumuzu İslâm kültür ve me­ deniyet camiası içinde muteber ve mevsuk bir tarihe göre kutlama­ ğa hazıılaıısaydik Batı ilim