• Sonuç bulunamadı

Rektör Köse: İmam Hatipliler toplumumuz için ümit olmaya devam ediyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Rektör Köse: İmam Hatipliler toplumumuz için ümit olmaya devam ediyor"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

23.05.2019 Perşembe İzmir Basın Gündemi

Rektör Köse: İmam Hatipliler toplumumuz için ümit olmaya devam ediyor

İmam Hatiplerin dünü, bugünü ve geleceğini anlatan İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse "İmam Hatipliler toplumumuzun maddi ve manevi açıdan gelişmesi için ümit olmaya devam etmektedir" dedi.

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse, İmam Hatiplerin dünü, bugünü ve geleceğini anlattı.

İmam Hatip Liselerinden yetişenlerin ülkemiz için sorumluluk alan ve devletin stratejik hedeflerine katkı sunan insanlar olarak öne çıktıklarını ifade eden Köse "Bu okulların Sayın Cumhurbaşkanımız gibi bir lideri çıkarması başarısının en iyi kanıtıdır ve sadece 'Yâsin' okumanın ötesinde işlevlerinin olduğunun en önemli örneğidir. İmam Hatipliler toplumumuzun maddi ve manevi açıdan gelişmesi

(2)

için ümit olmaya devam etmektedir" dedi.

İşte Prof. Dr. Saffet Köse ile İmam Hatip Liseleri üzerine yapılan ropörtaj:

- Kendiniz de bir İmam Hatip mezunu olarak mevcut durumda İmam Hatip Liselerinin gelmiş olduğu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

- İmam-Hatip Liselerinin milletimizin gönlünde iki açıdan özel bir yerinin olduğunu düşünüyorum.

Birincisi; İmam Hatipliler, dinin sahiplenilmesinde öncü rolü üstlenmişler ve dini bilinci canlı tutmuşlardır. İkincisi, dini bilginin sağlıklı şekilde insanımıza ulaştırılmasında, İslâm ahlâkının temsilinde, din hizmetlerinin yürütülmesinde güçlü rol oynamışlardır. Gelinen noktada bu liselerden yetişen insanlar, ülkemiz için sorumluluk alan, İHL'leri sorun olarak düşünenlere karşı güçlü, barışçıl ve örnek bir duruş sergileyerek bu çabaları boşa çıkartan, devletimizin stratejik hedeflerine katkı sunan insanlar olarak öne çıkmışlardır. İmam-Hatiplilik bir ruhtur. O ruh yaşamakta ve geldiğimiz noktada da imam hatip okulları varlık gayesini icra etmektedir.

- Sizin mezun olduğunuz 1982 yılında İmam Hatiplerin ve İmam Hatiplilerin sorunları nelerdi?

Gelinen noktada sorunlar neler?

- Bir eğitim kurumunu değerlendirebilmek için aile, okul ve toplum üçlüsünü birlikte ele almak gerekir. Bir tespit olarak söylemem gerekirse bizim öğrencilik dönemimizde (1975- 82) bugünkü koşullara kıyasla aile daha öndeydi. Anne-baba eğitimin merkezinde bulunuyordu, gencin eğitimini hedefleyen öğretmen odaklı bir eğitim anlayışı mevcuttu. Geriye dönüp baktığımda o dönemlerde öğrenciliğin, öğretmenliğin ve eğitimin toplum nezdinde yüksek bir itibara sahip olduğunu söyleyebilirim. O yıllarda ailenin önde oluşu, eğitim-öğretimde öğretmenin güçlü konumda bulunuşu, onların beklentileri doğrultusunda yönlendirmeleri de beraberinde getirmekteydi. Ailenin ve özellikle öğretmenlerin tecrübeleri ve idealist yaklaşımları, öğrencinin yetişmesine büyük imkanlar sağlamakta; eğitime güç katmaktaydı. Öğrencinin başarısını, başarısızlığını ve devamsızlık

durumunu, öğretmen, okul idaresi ve veli birlikte takip ederdi. Bu ilişki ve işbirliği o kadar güçlüydü ki okula gelmeyen bir öğrencinin velisi, devamsızlığı hemen öğrenebilir; devamsızlıktan haberi

olduğuna dair belgeyi idareye ulaştırması gerekirdi.

İmam hatiplerin o yıllarda müfredatları son derece zengindi ve programı da o denli sıkıydı.

Müfredatta hem diğer liselerde okutulan dersler hem de mesleki dersler mevcuttu. Bu ikisinin birleşiminden ortaya muhteşem bir bilgi gücü çıkıyordu. Öğretmenlerimizin derslerdeki disiplini, ciddiyeti, yetişmişlikleri, giyim-kuşamlarındaki estetik zevkleri, öğrencilerle yakından ilgilenmeleri o günden zihnimde kalanlardandır. Bu durum, öğretmenlerimize ve temsil ettikleri davaya bizde bir hayranlık uyandırıyordu.

(3)

Bizim dönemimizde öğretmenler, idealisttiler ve öğrenciye bir ruh aktarma çabası içindeydiler.

Öğrencilerine kendi çocukları gibi yaklaşırlar, sorunu olanları yakından izler ve sorunlarını çözmeye gayret ederlerdi. Özellikle yatılı okuyan öğrencilerin karakterlerinin ve kimliklilerinin

şekillendirilmesinde öğretmenler oldukça etkiliydi. Yurtta nöbetçi olarak kalan öğretmenlerimiz, öğrencinin kendisini aile ortamında hissedebilmesi için bütün güçlerini sarf ederlerdi.

Biz, imam-hatip öğretmeni olmanın mesleğini gönülden ve ibadet aşkıyla yapmak anlamına geldiğini hissederdik. Öğrencinin namaz kılmasından sağlık durumuna ve hatta kılık kıyafetinin teminine kadar geniş bir yelpazede kaygısı olan hocalarımız vardı. İmam-Hatip okullarının hem dünyevi hem de uhrevi boyutunun olduğunu bilen öğretmenlerimiz aile ve toplumun beklentisi doğrultusunda hem mesleki hem de üniversiteye hazırlık için gereken bilgileri kazandırmanın da derdinde idiler. Bu bağlamda düşünme becerisi yüksek, yorumlama yetisi gelişmiş ve analitik bakabilen donanımlı gençler yetiştirmişlerdir. İmam Hatip Öğretmenliği, sadece ders saatinde, sınıfta veya okulda icra edilen bir meslek değildi. Öğretmenlerimiz dersler bittikten sonra da öğrencileriyle vakit geçirirler, onların toplumsal gelişmelerine katkıda bulunurlardı. Ayrıca öğrencileri takip ederler, başta sigara olmak üzere kötü alışkanlıklar edinmelerini engellemeye çalışırlardı. Sigara içenlerin takibi,

kahvehanelerin kontrolü, uygun olmayan sinemalara gidenlerin tespiti ve uyarılması, çarşı-pazarda İmam Hatipli öğrenciye yakışmayan tutum ve davranışlar gösterenlerin ikazı, onların gönüllü ve gönülleriyle yaptıkları işlere örnektir. Büyüklere saygıyı öğretmenler örneğinden göstermeleri sağlanır; okul dışında bir öğrenci karşılaştığı öğretmenine önünü düğmeleyip selam vermemişse ilk karşılaşmada bunun sebebi sorulur, makul bir gerekçe varsa kabul görür değilse usulüne uygun bir uyarı ile geçiştirilirdi.

Okulun zengin müfredatı yanında derslerin değerlendirilmesi de iyi insan yetiştirmeye yönelikti. Her dersten üç yazılı, üç sözlü sınav olunur ve bir de dönem ödevi verilirdi. Bunlara ilave olarak

öğretmenin kanaat notu kullanması da söz konusuydu. Böylelikle öğrencinin daha iyi yetişmesi, hocası ile iyi iletişim ve ilişki geliştirmesi sağlanırdı. Bunlar, öğrenci üzerinde olumlu etkisi olan uygulamalardı. Mesela bizim dönemimizde seçeneklerle bilgiyi ölçmeye yarayan test tekniği ile değerlendirme diye bir uygulama neredeyse yoktu.

İmam Hatip Liseleri o zamanlar sadece dersteki başarısı ile yetinmez; sosyal etkinliklere de büyük önem verilirdi. Okul içinde sınıflar arası yarışmalar, bütünleştirici etkinlikler olurdu. Mesela

derslerden sonra sınıflar arası maçlar ve yıl içinde okullar arasındaki spor müsabakaları ayrı bir heyecan oluştururdu. Tüm kısıtlamalara, katsayı engellerine rağmen her yıl bu liselerden mezun olanlar üniversitelerin neredeyse bütün alanlarına girebilmeyi başarmışlardır. Üniversiteye gitmeyenler ise Diyanet İşleri Başkanlığında din görevlisi olarak atanma imkanına sahip olmuşlardır.

Bunun yanında İmam-Hatip Liselerinin öğrencileri mübarek gün ve gecelerde başta şehrin merkez camii olmak üzere değişik ortamlardaki programlarda görev alır, cenaze törenleri, düğünler ve diğer özel günlerde okutulan mevlit programlarında aktif roller üstlenirlerdi. Bu durum, İmam Hatip

Liselerinde uygulamalı eğitim yoluyla öğrencilerin en iyi biçimde yetişmesine katkıda bulunması yanında özgüveni yüksek kişilerin yetiştirilmesine de imkân sağlardı. Keza bütün son sınıf öğrencilerinin şehrin camilerinden birinde mutlaka Cuma namazı kıldırma zorunluluğu vardı. Milli bayramlarda İmam-Hatip Lisesi mehter takımı halkı peşinden sürükler; bütün bunlar toplumun sempatisinin kazanılmasını sağlardı. Bu sebeple olmalı ki belli bir dönemde mehter takımının bayramlara katılımı yasaklanmıştı. Böylelikle İmam-Hatip Liselerine güçlü bir toplum desteği ortaya çıkardı. Bu açıdan bakıldığında bizim okuduğumuz yıllarda İmam Hatip Liselerinde öze dönük ciddi bir sorun olmadığını söyleyebilirim.

(4)

Sorunuzdaki bugün gelinen noktada sorunların ne olduğuna gelince; günümüzde şunların değiştiğini söylemem gerekir. Yine bunu bir gözlem olarak söylemek istiyorum. Bugün eğitimde ailede ve toplumda çocuğun merkezde olduğu bir sürecin içinde olduğumuzu gözlemliyorum. Çeşitli değişkenlerin etkisiyle bu üç sosyal yapının otoritesi sanki zayıflamıştır. Zayıflama ve kurumsal yapıların ana unsurlarını birbirine bağlayan değerlerdeki aşınma, parça-bütün bağını da örselemiş görünüyor. Ailenin ve öğretmenin gücündeki azalma, teknolojik bağımlılığın sürükleyici etkisi, yabancıların gençlik üzerindeki kamufle edilmiş stratejik oyunları ile birleşince öğrenci ile öğrenme arasında bazı engeller ortaya çıkmış gibi gözüküyor. Öğrencinin "aileye, okula ve topluma daha az bağlı hale gelişi ve kendisini öne çıkarmaya ilişkin bir kültürle yetiştirilmesi” bencillik ile

sonuçlanmakta; bu durum, eğitimde bazı olumsuzluklara neden olmaktadır. Elbette bu sadece İmam Hatip öğrencileri için geçerli olan bir durum değil; genel bir sorun. O sebeple bağların

güçlendirilmesine dönük çabanın arttırılması bugün için üzerinde en çok durulması gereken noktadır. Tüm düzeylerde eğitim siteminde sınava odaklı programlardaki zenginlik, toplumsal faaliyetlere dönük çabalarda ise eksiklik olduğu görülüyor. Bunlara ilişkin düzenleme ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ama bugünün "proje okulu” olarak belirlenen İmam-Hatiplerinin bizim zamanımıza kıyasla imkânlarının daha fazla olduğunun da altını çizmem lazım. Elbette bunların sayısı sınırlı ve artırılması gerekiyor.

- Bildiğiniz üzere imam hatip liselerinin sayısında son dönemde niceliksel bir artış oldu. Bu artış, sizce imam hatip liselerinin eğitim kalitesini hangi yönde etkiledi?

- Bir Arap atasözünde: "Her şey arttığında değeri düşer. Akıl bunun dışındadır. O arttıkça değeri de artar” der. Her artış kalite sorununu beraberinde getirse de kalite ile birlikte artış da mümkündür.

Buna ilişkin çeşitli yaklaşımlar elbette var. Ancak bu noktada niteliğe ilişkin sorun, sadece İmam Hatip okulları özelinde değil; genel eğitim sistemi bağlamında ele alınmayı gerektiriyor. Niteliklerin daha da geliştirilmesi için sürekli iyileştirme çabalarının yararlı olacağını düşünüyorum.

- Türkiye'de imam hatip liselerini diğer liselerden ayıran özellikleri nelerdir?

- İmam Hatip Liselerinde dini bilgilerin yanı sıra pozitif bilimlerle ilgili dersler de okutulduğu için iki yönlü bir eğitim-öğretim var. Çocuklarını bu liselerde okutmak isteyenleri cezbeden taraf da zaten bu noktada ortaya çıkıyor. İmam-Hatip Liselerine çocuğunu gönderen pek çok ebeveynin amacı, hem dünyevi hem de uhrevi eğitimi bütünleştirmektir. Birçok velinin ağzından duyduğumuz: "Dünyasını kurtarsın, biz ölünce de arkamızdan bir "Yâsîn” okusun.” gerekçesi önceleri basit bir beklenti gibi dursa da gelinen noktada imam hatip mezunları bu talebi hem karşılamış hem de beklentilere

(5)

erişilebileceğini göstermiştir. Şimdi hedefler daha da büyümüş durumdadır ve büyümeye de devam edecektir. Bu okulların Sayın Cumhurbaşkanımız gibi bir "Lideri” çıkarması ise başarısının en iyi kanıtıdır ve sadece "Yâsin” okumanın ötesinde işlevlerinin olduğunun en önemli örneğidir.

Sorduğunuz soru ile de bağlantılı olarak Nihal Atsız'ın şu tespitini de paylaşmak isterim: "Türkiye'de öğrenci vasfına layık topluluk bir dereceye kadar İmam-Hatip okullarında var. Dini inançla birlikte eski Türk terbiyesini sakladıkları için bu çocuklarda bir üstünlük derhal göze çarpıyor. Bunlar dini bilgilerle birlikte çağdaş bilimleri de öğrenerek yetiştikten ve halka hitap etmeye başladıktan sonra Türkiye'nin manzarası değişecektir…” Atsız'ın dediği Türkiye manzarası bugün değişmiştir. O nedenle, İmam Hatipliler toplumumuzun maddi ve manevi açıdan gelişmesi için ümit olmaya devam etmektedir.

- Dini eğitim ve pozitif eğitimlerin bir arada verildiği okullar Dünya'nın birçok ülkesinde mevcut. Şayet bir kıyaslama yapılacak olursa, Türkiye'deki liselerin eksik ve yüksek yönleri nelerdir?

Öncelikle şunu söylemek isterim. Merhum Erol Güngör'ün tespiti ile "din kitleleri harekete geçirmede en etkili araçtır.” Çünkü din merhum Ali Fuat Başgil'in ifadesiyle: "Çok derinlikli bir ruh halini

yaşamaktır.” Dolayısıyla eğitimin ana omurgasının Devletimizin denetim ve gözetiminde yapılması bu alanda sağlıklı bir sürecin işlediğini göstermektedir. Bugün Oryantalizm laboratuvarlarında her İslam ülkesine özel bir terör örgütü üretilmiş; bu proje Türkiye'de başarılamamıştır.

Başarılamamasının en önemli nedenlerinden ilkinin devletin bu alanda sorumluluk alması sonucu İmam-Hatip Liseleri, İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri ile Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı

kurumların, bu sağlıklı gidişte aktif rol almalarıdır. Diğer ülkelerdeki kırılgan yapıyı büyük ölçüde bu iki avantajdan yoksun olmaya bağlıyorum. Aidiyetler sağlam, modeller güçlü, tarih zengin olursa her defasında küllerinizden yeniden doğarsınız. İkincisi de Türkiye'nin çok güçlü bir geleneğe sahip oluşudur. Gelenekler, tarihin şoklarına direnerek rafine olup kökleşirler ve varlıklarını dallanıp

budaklanarak sürdürürler. Şayet biz kendi ellerimizle bu geleneği yıkmazsak dışarıdan bir başka elin bunu başarabilmesi oldukça zordur.

- Sayın Hocam, ülkemizdeki eğitim ile FETÖ tipi bir yapılanmanın ilişkisi var mı? Özellikle 15 Temmuz kalkışmasında devletin eğitim politikalarının etkisi nedir?

- 15 Temmuz darbe girişimi ile birlikte FETÖ'nün din üzerinden tasarımlanmış bir Batı projesi olduğunu herhalde anlamayan kalmamıştır. Dikkat ederseniz bu örgüt içinde çok fazla İmam-Hatip Lisesi mezunu ve İlahiyatlı göremezsiniz. Bu Devletimizin sağlıklı din eğitimi sayesinde gerçekleşmiş bir olgudur. Şayet İmam Hatipler, İlahiyat ve Diyanet teşkilatının önderliğinde gerçekleştirilen din eğitimi bu kadar güçlü olmasaydı FETÖ'nün önünü almak güçleşebilirdi. Başta bir İmam Hatip Lisesi mezunu olan Cumhurbaşkanımızın kararlı duruşu ve milletimizin basireti sayesinde bu bela büyük ölçüde savuşturulmuştur.

- Hocam çok teşekkür ederiz.

(6)
(7)
(8)

20 milyonun tansiyonu yüksek!

Prof.Dr. Mustafa Tözün, erken dönemde tespit edilerek hipertansiyona bağlı hastalık ve ölümlerin önüne geçilebileceğini kaydetti

Dünyada yaklaşık her 5 kişiden biri, Türkiye’de ise erişkin her 3 kişiden 1’i yüksek tansiyon yani hipertansiyon hastası. Dünyada 2025 yılında 1,5 milyar insanın yüksek tansiyon hastası olacağının öngörüldüğü araştırmalara göre, ciddi bir halk sağlığı sorunu olan hipertansiyonla ilgili uyarılarda bulunan İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Mustafa Tözün, erken dönemde tespit edilerek

hipertansiyona bağlı hastalık ve ölümlerin önüne geçilebileceğini kaydetti. Uluslararası verilere göre 20 yaşından büyük yetişkinlerin yaklaşık yüzde 30’unun prehipertansiyona sahip olduğunu aktaran Prof.Dr. Tözün, bu dönemde tanı konulduğu takdirde birçok hastalığın önlenebileceğini söyledi.

Prof.Dr. Tözün, “Prehipertansiyon, hem kalp hem beyin damar hastalıkları hem de böbrek

hastalıkları için risk oluşturuyor ve bu hastalıkların ortaya çıkma riskini 1,5-2 kat arttırıyor. Bu risk, hipertansiyonda olduğu gibi yaşla birlikte artıyor.” dedi.

KALP VE DAMAR SİSTEMİ TEHLİKEDE

Hipertansiyonun yıllarca hiç belirti vermeden böbrek, beyin, kalp ve damar sistemine hasar

verebilme olasılığı olduğunu kaydeden İKÇÜ Tıp Fakültesinden Prof.Dr. Mustafa Tözün, bu nedenle belli aralıklarla kan basıncının ölçtürülmesi gerektiğini söyledi. Başlıca belirtileri sıralayan Tözün,

“Baş ağrısı, baş dönmesi, nefes darlığı, çarpıntı, göğüs ağrısı, görmede bozukluk oluşabilir. Ayrıca hipertansiyon belirtileri arasında; halsizlik, yorgunluk, burun kanaması, kulaklarda çınlama, bazen de çok sık idrara çıkma görülebilir” dedi.

(9)

20 milyonun tansiyonu yüksek

Dünyada yaklaşık her 5 kişiden biri, Türkiye'de ise erişkin her 3 kişiden 1’i yüksek tansiyon yani hipertansiyon hastası… Bu rakama göre

hipertansiyonlu hasta sayısı 20 milyona ulaştı.

Toplumdan topluma sıklığı değişen hipertansiyon, yaşlanmayla birlikte artan sıklıkta görülüyor. Uzmanlar, hipertansiyonu önlemede tuz tüketiminin azaltılmasını önerirken, Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü, günlük tüketilen tuz miktarının 5 grama denk gelen bir çay kaşığını geçmemesi gerektiğini belirtiyor.

Dünyada 2025 yılında 1.5 milyar insanın yüksek tansiyon hastası olacağının öngörüldüğü araştırmalara göre, ciddi bir halk sağlığı sorunu olan hipertansiyonla ilgili uyarılarda bulunan İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr.

Mustafa Tözün, erken dönemde tespit edilerek hipertansiyona bağlı hastalık ve ölümlerin

önüne geçilebileceğini kaydetti.

Referanslar

Benzer Belgeler

Fetal kistik adenomatoid malformasyonlarda (CCAM) özellikle büyük hacimli ve tedavi verilmeyen olgularda prognoz öngörülememektedir.. Kist volümü oranı (Cyst volume

Son 2 yıla kadar açık NTD erken tanısında IT (intracranial translucency) daha fazla vurgulanmakta idi ve ileri inceleme önerilecek fetus seçimi için IT<15 mm cut off

Plasental Growth Faktör ve Uterin Arter Doppler İndekslerinin İskemik Plasental Hastalıkları Öngörme

YALNIZCA Ultrasonografik ölçümler, Laboratuar analizleri, Test öncesi ve sonrası Genetik Danışmanlık, İnvaziv girişim ve Sitogenetik Analiz işlemlerinin tümü DEÜTF de

Ölüm nedenine bakılmaksızın gebelik, doğum, doğum sonrası 42 gün içerisinde meydana gelen tüm kadın ölümleridir..

• Kapsayıcı Büyüme (topluma katkı, girişimcilik, finansal kapsayıcılık, finansal eğitim).. Doğal

0-6 Yaş Arası Yüksek Ateşli Çocuklarda Ailenin Aldığı Önlemler Uygulamalar Ye Hemşirelik Yaklaşımı. Vakıf ve Devlet Üniversitesi Hemşirelik Öğrencilerinin Çocuk

ASBAND ALÜMİNYUM VE PASLANMAZ ÇELİK KÖŞE KORUMA PROFİLLERİ ASBAND ALUMINIUM AND STAINLESS STEEL CORNER GUARDS. Alüminyum/Paslanmaz Köşe Koruma Profili